Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ANTİSYTHETASE SENDROMU

Antisynthetase sendromu; kronik bir otoimmün durumudur. Vücudun kaslarını ve çeşitli kısımlarını etkiler. Birçok belirti ve semptomu kapsar. Kas iltihabı (miyozit), poliartrit (birçok eklem iltihabı), interstisyel akciğer iltihabı, ellerin kalınlaşması ve çatlaması ve Raynaud fenomenini kapsayana karakterize bir durumdur. Esase vakanın altında yatan neden bilinmemektedir ancak vücutta biyosentezi olan aminoasil-tRNA sentetazları adındaki enzimlere saldıran otoantikoların (normal antikorlara saldıran antikorlar) üretiminin, sendromun nedeni olarak düşünülen kanılardan birisidir. Bu otoantikorlar viral enfeksiyonla beraber ortaya çıkabilir veya viral enfeksiyondan sonra da ortaya çıkabilir. Hastaların genetik yatkınlığı da söz konusu olabilir. Tedavi, her insanda belirti ve semptomlara dayanmaktadır; kortikosteroidleri, immünosüpresif ilaçlar veya fizik tedaviyi barındırabilir.

Antisynthetase sendrom hastalarının uzun süre bakımı, kronik immünosüpresif tedavinin olumsuz etkilerine ve kompilasyonlarına maruz kalabilir. Pulmoner hipertansiyon, malignite ve azalmış sağkalımı gerektiren ilerleyici interstisyel akciğer hastalığını içerebilen hastalıkla ilişkili doku bozuklukları beraberinde getirir.

Akciğer transplantasyonu, pulmoner hipertansiyon, malignite ve azalmış sağkalımı gerektiren doku bozukluğu olan interstisyel akciğer hastalığının klinik özellikleri hakkında daha fazla tanı, araştırma, tanı, teşhis, tedavi ve daha fazla farkındalığın oluşumu Antisynthetase sendrom hastaları için umud vaad edilmektedir.

Antisynthetase Sendrom Semptomları:

  1. Kas iltihabı (miyozit)
  2. Poliartrit (bi kaç eklemde iltihap)
  3. Ateş
  4. Mekanik eller
  5. Raynaud Fenomeni
  6. İnterstisyel akciğer hastalığı (spesfik olmayan akciğer iltihabı)

Başlıca semptomlar bunlarla beraberinde olup zamanla değişme ihtimali de vardır.

Antisynthetase Sendromu Tanısı Nasıl Yapılır?

  • Kas enzimleri, örneğin kreatinin kinaz (CK) ve aldolaz: bunlar genellikle yükselir
  • Kas antikorları
  • Elektromiyografi (EMG)
  • Etkilenen kasların manyetik rezonans görüntüleme ( MRI )
  • Kas biyopsisi
  • Akciğer fonksiyon testleri
  • Göğsün yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi taraması ( BT )
  • Yutma güçlükleri ve aspirasyon riskinin değerlendirilmesi
  • Akciğer biyopsisi

Antisintaztaz Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Glukokortikosteroidler antisynthetase sendromu için tedavinin temel dayanağıdır ve genellikle birkaç ay veya yıl boyunca gereklidir. Prednizon başlangıçta 4-6 hafta boyunca yüksek dozlarda (1 mg / kg / gün) hastalık kontrolünü sağlamak için verilir, daha sonra remisyonu sürdürmek için en düşük etkili doza 9-12 ay boyunca yavaşça azaltılır . Daha ciddi vakalarda, 3-5 gün boyunca darbeli intravenöz (IV) metilprednizolon gerekebilir.

Steroid kaynaklı osteoporoza ve Pneumocystis jirovecii gibi bazı mantar enfeksiyonlarına karşı profilaktik tedavi önerilir . Tedaviye başlamadan önce aşılama ihtiyacı değerlendirilmelidir.

Şekil 1) Antisynthetase sendrom yüksek çözünürlüklü BT’si.

Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5006392/

Şekil 2) Antisynthetase syndorome tedavisinden sonra ki BT’si.

Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5006392/

Şekil 3) Antisynthetase sendrom sonrası ellerde ve tırnaklarda meydana gelen semptomlar.

Kaynak: https://dermnetnz.org/topics/antisynthetase-syndrome/

Kaynakçalar

  1. İdyopatik İnflamatuar Miyopatiler | Ümit ÖLMEZ
  2. Miller ML., Targoff IN,Shefner JM,Romain PL. Approach to the patient with muscle weaknes. In: UpToDate, Basow, DS (Ed), UpToDate, Waltham, MA, 2010.
  3. Thomas AM, Oddis CV: Inflammatory muscle disease:Clinical features, Plotz PH, Miller FW: etiology and pathogenesis, Catoggio LJ: Management.In:Rheumatology. Klippel JH, Dieppe PA.eds. Ikinci baskı,1998, Mosby Int,London, sayfa:7.13- 7.14-7.15
  4. Antisynthetase sendromu Yazar: Dr. Priyam Sobarun, Dermatoloji Kayıt Memuru, 2014. https://dermnetnz.org/topics/antisynthetase-syndrome/
  5. The Diagnosis and Treatment of Antisynthetase Syndrome Leah J. Witt, MD,1 James J. Curran, MD,2 and Mary E. Strek, MD1 PMCID: PMC500639 NIHMSID: NIHMS80052PMID: 27594777
  6. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5006392/
  7. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/735/antisynthetase-syndrome
  8. https://medlineplus.gov/interstitiallungdiseases.html
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KONJENİTAL ALFA 2-ANTİPLAZMİN EKSİKLİĞİ

Genel Bilgi

Konjenital alfa2 antiplazmin eksikliği, küçük travma ve spontan kanama epizodlarını takiben uzun süreli kanama ve ekimozların neden olduğu konjenital alfa2 antiplazmin eksikliğinin neden olduğu nadir bir hemorajik bozukluktur (genellikle uzun kemiklerin diyafizi gibi alışılmadık yerlerde). Konjenital alfa2 antiplazmin eksikliği otozomal resesif bir şekilde kalıtsaldır.

Konjenital alfa2 antiplazmin eksikliği, ilk olarak 1969 yılında Japonya’nın güneybatısındaki Okinawa adasında yaşayan bir çocukta Masateru Kohakura tarafından tanımlanmıştır. Çocuğun kesiklerden uzun süreli kanama, subkutan kanamalar ve travmatik eklem kanaması gibi hemorajik diyatezi vardı. Daha sonra, tüm soyağacı, ortak atalardan gelen aile üyeleri arasında ve hepsi adada yaşayan 3 akraba evliliği ile tanımlandı. alfa 2-antiplazmin, insan dolaşımda plazmin doğal inhibitörüdür ve fibrinoliz düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Plazmin-antiplazmin sistemi, fibrin polimerlerinin çözünür fragmanlara çözülmesini düzenler.

Genetik Değişiklik/Etken Faktörler

Alfa 2-antiplazmin eksikliği konjenital veya edinsel olabilir. Konjenital alfa 2-antiplazmin eksikliği olan hastalar, plazmin inaktivasyonu ve hemostatik fibrin tıkacının erken lizizine bağlı olarak ciddi bir hemorajik bozukluk ile başvurabilir. Travma veya ameliyattan sonra bazen kanama gecikebilir.

Edinilmiş alfa 2-antiplazmin eksikliği karaciğer hastalığı (sentez azalması), yaygın damar içi pıhtılaşma (artan tüketim), nefrotik sendrom (idrar kaybı), amiloidoz veya trombolitik tedavi sırasında görülebilir.

Alfa-2-plazmin inhibitörü eksikliğine PLI (SERPINF2; 613168 ) genindeki mutasyonun neden olduğu vakalarda tespit edilmiştir.

Belirti ve Semptomlar

Homozigot alfa 2-antiplazmin eksikliği olan hastalar göbek kordonundan kanama ile çocuklukta erken ortaya çıkabilir ve ömür boyu kanama eğilimi gösterir. 

Kanama belirtileri konjenital hemofili olan bir hastaya benzer ve aşağıdakileri içerebilir:

  • Minör travma sonrası gecikmiş kanama başlangıcı
  • Mukozal kanama dahil olmak üzere kesik ve yaralardan uzun süreli kanama
  • Kas kanaması dahil artan morarma ve hematomlar
  • Travma sonrası spontan eklem kanaması yerine eklemlere kanama
  • Ameliyat sonrası aşırı kanama (daha hafif vakalarda ipucu olabilir)
  • Aşırı morarma
  • Steroid olmayan antienflamatuar ilaçların (NSAID’ler) kullanımından sonra artan kanama
  • Bademcik ameliyatı, adenoidektomi ve diş çekimi sonrası uzun süreli kanama bildirilmiştir. 

Etkilenen bireylerde spontan hemotoraks, hematüri, burun kanaması ve kas hematomları da tanımlanmıştır. Uzun kemiklerin diyafizinde olağandışı intramedüller kanaması olan birçok hasta, kendiliğinden veya travma ile ortaya çıkmıştır. 

Heterozigot alfa 2-antiplazmin eksikliği daha hafif kanama epizodları ile ilişkili olabilir ve çoğu hasta asemptomatik olabilir. Diş veya cerrahi prosedürlerden sonra uzun süreli kanama meydana gelebilir. Alfa 2-antiplazmin seviyelerinin düşmesinin bir sonucu olarak, ilerleyen yaşla birlikte kanama belirtileri ortaya çıkabilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Alfa 2-antiplazmin eksikliği dünya çapında tarif edilen sadece bir avuç vaka ile çok nadir görülen bir hastalıktır. Sonuç olarak, bu bozukluğun yaygınlığı ve etnik tercihleri ​​bilinmemektedir. Yüksek verimli genomik testlerin daha yaygın kullanımı ile, bu durumun sıklığı hakkında daha fazla bilgi elde edilebilir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Alfa 2-antiplazmin konjenital eksikliği, otozomal resesif bir kalıtım paternini takip eder. Homozigot eksikliği olan hastaların ailelerinde akraba evliliği öyküsü vardır.

Birkaç alellik varyant tanımlanmıştır. 

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Teşhis

Alfa 2-antiplazmin eksikliği için spesifik bir tahlil, bir hastanın olağan tarama tahlilleri ile tanımlanamayan bir kanama diyatezi olduğunda yapılır. Hem alfa 2-antiplazmin antijeni hem de aktivite seviyeleri ölçülebilir.

İki tür alfa 2-antiplazmin eksikliği vardır:

  • Tip 1 – Azalan antijen ve aktivite seviyeleri
  • Tip 2 – Normal antijen seviyesi ile düşük aktivite seviyesi

Homozigot hastalar genellikle saptanamayan seviyelere sahipken heterozigot hastalar normal seviyelerin% 40 -% 60’ına sahiptir. Normal plazma konsantrasyonu 0.7 mg / L’dir.

Tedavi

Alfa 2-antiplazmin ile ilişkili kanama genellikle aminokaproik asit veya traneksamik asit gibi antifibrinolitik ajanlarla etkili bir şekilde tedavi edilir. Bu ajanlar herhangi bir cerrahi veya diş prosedüründen önce kanamaya yanıt olarak veya profilaksi olarak kullanılabilir. Antifibrinolitik ajanlar esas olarak plazminojenin fibrine bağlanmasını önleyerek, endojen fibrinolizi inhibe ederek ve hemostatik tıkacı stabilize ederek etki gösterir. Oral veya intravenöz olarak verilebilirler ve genellikle iyi tolere edilirler.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Dengesiz Fibrinoliz
  • Antiplazmin eksikliği, konjenital
  • Alfa-2-plazmin inhibitörü eksikliği

Kaynak

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

STRONGİLOİDES

Diğer İsimler                                     

  • Kıl Kurdu Enfeksiyonu                                                              

   Genel Tanım

 Strongyloidiasis , yuvarlak kurt Strongyloides stercoralis’in (S. stercoralis) neden olduğu parazitik bir hastalıktır. İnsanlar, solucanlarla kontamine olmuş toprakla temas ettiklerinde enfeksiyonu yakalarlar.  Sıklıkla semptom görülmezken, karın ağrısı, öksürük, ishal, döküntü, nedensiz kilo kaybı ve kusma görülebilir. Enfeksiyon, ivermektin gibi anti-solucan ilaçlarıyla tedavi edilir . Strongiloides tropikal ve alt tropikal bölgelerde bulunur, aynı zamanda güney ABD dahil ılıman bölgelerde bulunabilir.

  Klinik Tanım

 Akut enfeksiyon, serpiginous ürtikeryal döküntü, öksürük, nefes darlığı, gastrointestinal semptomlar (ağrı ve yumuşak dışkı dahil) ve kutanöz, alerjik belirtiler ile karakterizedir; ancak enfekte olmuş kişilerin yarısından fazlası asemptomatik kalmaktadır. HTLV1 enfeksiyonu gibi alta yatan başka hastalığı olan veya kortikosteroidler veya immünosüpresif tedavi gören hastalarda Strongyloid hiperinfeksiyon sendromu (SHS) ortaya çıkabilir ve sıklıkla sepsis, şok ve akut solunum sıkıntısı sendromu ile sonuçlanır. Solunum, gastrointestinal, kutanöz ve nörolojik semptomlar değişken yoğunluklarda görülür, ancak SHS’nin ayırt edici özelliği organ yetmezliğinin şiddetidir.

 Belirtiler

 Akut ve kronik strongyloidiasis asemptomatik olabilir. Akut strongiloidiazisinin , ilk belirtisi larvanın cilde girdiği yerinde bir kaşıntı, eritemli döküntü olabilir. Larvalar akciğerlerden ve trakeadan göç ettikçe öksürük gelişebilir. Gastrointestinal sistemdeki larvalar ve yetişkin solucanlar karın ağrısı, ishal ve anoreksiye neden olabilir.

 Kronik strongyloidiasis , otoenfeksiyon nedeniyle yıllarca sürebilir. Asemptomatik olabilir veya gastrointestinal, pulmoner ve / veya kutanöz semptomlarla karakterize edilebilir. Gastrointestinal şikayetler karın ağrısı ve aralıklı ishal ve kabızlığı içerir. Açık gastrointestinal kanama oluşabilir ve nadiren dışkıda kan testleri pozitif olabilir. Semptomlar ülseratif kolit , diğer kronik malabsorpsiyon nedenleri veya duodenal tıkanıklığın semptomları ile devam edebilir .Ağır enfeksiyonlarda, otoenfekte larvalar akciğerlerden geçerken öksürük, hırıltılı solunum ve eozinofili ile Löffler sendromuna neden olabilmesine rağmen, akciğer semptomları nadirdir . Semptomlar alerjik astım veya kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH) yönelebilir.

Patofizyolojisi                                                          

 Strongyloides erişkin kurtları, duodenum ve jejunumun mukozasında ve submukozasında yaşar. Serbest bırakılan yumurtalar, rabditiform larvaları serbest bırakarak bağırsak lümeninde yumurtadan çıkarlar. Larvaların çoğu dışkıda atılır. Toprakta birkaç gün sonra, bulaşıcı filariform larvalara dönüşürler. Kıl kurtları gibi , Strongyloides larvaları insan derisinden girebilir, kan dolaşımı yoluyla, kılcal damarlardan geçerek, solunum yollarından akciğerlere ulaşabilir, yutulabilir ve yaklaşık 2 hafta içinde olgunlaşarak bağırsağa ulaşır. Toprakta, insanlarla temas etmeyen larvalar, larvaları insan bir konakçıya tekrar girmeden önce birkaç nesil üreyebilen serbest yaşayan yetişkin solucanlara olgunlaşır.

  Epidemiyolojisi

 Dünya çapında 30 ila 60 milyon insanı etkilemektedir ve Afrika, Batı Hint Adaları, Orta ve Güney Amerika, Hint Okyanusu bölgesi, Güney Doğu Asya gibi alt tropikal bölgelere endemiktir.

  Etolojisi

 2.5 mm uzunluğunda olan dişi nematodlar, insanların ince bağırsağında yaşar. Yumurtalar, larvaların dışkılarla atılması için ince bağırsağın kapağına yerleştirilir. Nemli zeminde, bu larvalar bulaşıcı aşamalarına doğrudan veya cinsel üreme aşamasından sonra ulaşır. Bu bulaşıcı formda cilde doğrudan nüfuz edebilirler. Bulaşıcı aşamaya doğru evrim, bazı durumlarda gözlenen uzun parazitoz süresini (30 yıldan fazla) açıklayan sindirim sistemi içinde de gerçekleşebilir.

  Teşhis

  • Dışkı veya duodenal  dahil örneklerin mikroskobik incelemesi ve hiperinfeksiyon sendromunda bronşiyal yıkama, balgam veya diğer vücut sıvılarıyla larvaların tanımlanması
  • Antikorlar için enzim-immüno analizi

 Tek bir dışkı örneğinin mikroskobik incelemesi, komplike olmayan Strongyloides enfeksiyonlarının yaklaşık% 25’inde larvaları tespit eder . Konsantre dışkı örneklerinin tekrar tekrar incelenmesi hassasiyeti artırır; en az 3 ve en fazla 7 dışkı örneği önerilir. Özel dışkı inceleme yöntemleri hassasiyeti arttırır. Bunlar arasında besin agar plaka kültürü, Baermann huni tekniği ve Harada-Mori filtre kağıdı tekniği bulunmaktadır.

 Hiperinfeksiyon sendromunda filariform larvalar dışkı, duodenal içerisinde, balgam ve bronşiyal yıkamalarda ve nadiren beyin omurilik sıvısında (BOS), idrar, plevral veya asit sıvısında bulunabilir. Akciğer dokusunun biyopsilerinde veya diğer organların dokularında da görülebilirler. Akciğer x-rayleri yaygın interstisyel infiltratlar, konsolidasyon veya apse gösterebilir.

 Serumdaki anti-strongiloid antikorlarını tanımlamak için birkaç bağışıklık tanısı testi mevcuttur. Daha büyük hassasiyeti ( > % 90) nedeniyle enzim immünolojik testi (EIA) önerilir . Serum IgG antikorları yaygın yayılmış strongiloidiazisi olan immün sistemi baskılanmış hastalarda bile tespit edilebilir, ancak saptanabilir antikorların yokluğu enfeksiyonu dışlamaz. Filariasis veya diğer nematod enfeksiyonları olan hastalarda çapraz reaksiyonlar yanlış pozitif testlere neden olabilir. Antikor testi sonuçları, anlık enfeksiyonu geçirilmiş enfeksiyondan ayırt etmek için kullanılamaz. Pozitif bir test, parazitolojik tanı koymaya yönelik çabaların sürdürülmesini gerektirir.

 Serolojik izleme faydalı olabilir çünkü başarılı kemoterapiden sonraki 6 ay içinde antikor seviyeleri düşer.

 S. stercoralis tanısı için polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) tabanlı yöntemler geliştirilmektedir.

 Eozinofili sıklıkla bulunur, ancak kortikosteroidler veya sitotoksik kemoterapötik ilaçlar gibi ilaçlar tarafından bastırılabilir.

  Tedavi

  • Ivermektin
  • Alternatif olarak, albendazol

 Strongiloidiazisi olan tüm hastalar tedavi edilmelidir. İvermektin ile tedavi oranı albendazole göre daha yüksektir.

 Ivermectin 200 mcg / kg, 2 gün boyunca günde bir kez oral olarak, karmaşık olmayan enfeksiyon için kullanılır ve genellikle iyi tolere edilir. İvermektin ile tedaviden önce hastalar, Loa Loa endemiğinin bulunduğu Afrika’nın merkez bölgelerine seyahat etmişlerse, Loa Loa tanı testi uygulamalıdır çünkü ivermektin , loiasis ve yüksek mikrofilaryal hastalarda ciddi reaksiyonlara neden olabilir. Albendazol 400 mg, 7 gün boyunca günde iki kez oral yoldan, kuvvetliloidiazisin tedavisi için bir alternatiftir.

 İmmün sistemi baskılanmış hastalar balgam ve / veya dışkı 2 hafta boyunca negatif olana kadar uzun süreli tedavi gerektirir. Bazen tekrarlanan tedavilere ihtiyaç vardır. Oral ilaç verilemeyen ağır hastalarda, ivermektinin rektal preparatları  veya veteriner deri altı formülasyon ivermektini kullanılmıştır.

 Strongiloidiazili hastalarda hiperinfeksiyon sendromu yaşamı tehdit eden bir tıbbi acil durumdur. İbitmektin 200 mcg / kg oral olarak günde bir kez rahabditiform ve filariform larvalar için balgam ve dışkı incelemeleri 2 hafta boyunca negatif olana kadar devam eder. Geniş spektrumlu antibiyotikler, bağırsaktan larva istilası ile ilişkili eş zamanlı polimikrobiyal bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılır.

 Strongyloidiasis tedavisinden sonra, 2 ila 4 hafta sonra tekrarlanan dışkı muayeneleri ile tedavi belgelenmelidir. Dışkı pozitif kalırsa, yeniden tedavi belirtilir.

  Prognoz

 Tedavi edilmezse yaşam boyu enfeksiyon mümkündür. Çoğu hasta kronik hastalıklarda bile asemptomatik kalır, ancak prognoz komplikasyonların gelişimine bağlıdır. Yaygın enfeksiyon vakaların% 60-70’inde ölümcüldür.

   Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ANGİOSTRONGYLİASİS

Genel Bilgi

Anjiostrogylosis, (sıçan akciğer kurdu enfeksiyonu) endemik olarak görülen zoonotik gıda kaynaklı, hatta yıkanmamış meyve ve sebzeleri tükettikten sonra ortaya çıkabilen bir hastalıktır.

Güneydoğu Asya ve Pasifik Adaları Angiostrongylus pulmoner nematodunun neden olduğu cantonensis. Enfeksiyon, sebzelerde bulunan bulaşıcı larvaların yutulması veya çiğ ve az pişmiş salyangozlarda, midye salyangozlarında, kara yengeçlerinde, tatlı su yengeçlerinde karides, kurbağa ve kertenkele yenilmesiyle ilişkilidir. Enfeksiyonun ana özelliği eozinofilik menenjittir; ateş, baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, rinit ile klinik olarak kendini gösteren serebral, bulanık ve çift görme, öksürük, boyun tutulması, enterit ve kabızlık nematodların bağırsaklardan akciğerlere, merkezi sisteme hareketinden kaynaklanan parasteziler sinir sistemi ve gözlere ulaşarak belirtileri başlatır. Şiddetli, tedavi edilmeyen vakalarda koma ve ölüm meydana gelebilir. Sıklıkla enfeksiyon, tedavi veya ciddi sonuçlar olmaksızın düzelir, ancak ağır parazit yükü olan durumlarda, enfeksiyon çok şiddetli olabilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

A.cantonensis’in birçok vektörü vardır, en yaygın olanı , Pasifik adalarındaki dev Afrika kara salyangozu ( Achatina fulica ) ve Tayland ve Malezya’daki Pila cinsinin salyangozları dahil olmak üzere birkaç salyangoz türüdür . Altın elma salyangozu A. canaliculatus , Çin’deki en önemli vektördür. Tatlı su karidesleri, yengeçler veya diğer paratenik veya taşıma konakları da vektör olarak hareket edebilir. İnsanlar tesadüfi konakçılardır; larvalar insanlarda çoğalamaz ve bu nedenle insanlar A. cantonensis yaşam döngüsüne katkıda bulunmazlar.

Sıçan akciğer kurdu olan nematod (yuvarlak kurt) Angiostrongylus cantonensis , insan eozinofilik menenjitinin en yaygın nedenidir. 

Belirti ve Semptomlar

Enfeksiyon ilk önce yavaş yavaş yükselerek ilerleyen ateş, şiddetli karın ağrısı, bulantı, kusma ve halsizlik, daha sonra merkezi sinir sistemi (CNS) semptomları ve boynun şiddetli baş ağrısı ve sertliği ile kendini gösterir. CNS semptomları hafif bilişsel bozukluk ve yavaş reaksiyonlarla başlar ve çok şiddetli bir formda genellikle bilinç kaybına ilerler.

Göz istilası belirtileri arasında görme bozukluğu, ağrı, keratit ve retina ödemi bulunur . Solucanlar genellikle ön odada ve vitrözde görülür ve bazen cerrahi olarak çıkarılabilir.

Kuluçka süresi :

İnsanlarda kuluçka dönemi enfeksiyondan sonra genellikle 1 haftadan 1 aya kadardır ve 47 güne kadar uzayabilir. Bu aralık değişir, çünkü insanlar ara konakçıdır ve yaşam döngüsü bir sıçanda olduğu gibi tahmin edilebilir şekilde devam etmez.

Görsel 1, kaynak: Sol: Sıçan akciğerlerinden iki Angiostrongylus erişkin kadın iyileşti. Her iki solucanda görülen ayırt edici, sarmal desen beyaz uterus tüpleri ve kırmızı, kan dolu bağırsak tarafından yaratılır. Sağ: Angiostrongylus cantonensis üçüncü evre (L3), bir sümüklübeden enfektif larva. Diferansiyel girişim kontrast (DIC) mikroskobu altında yakalanan görüntü.

Genetik Görülme Sıklığı

Genetik bir bilgi bulunmamaktadır. A. cantonensis ve vektörleri Güneydoğu Asya ve Pasifik Havzası’na endemiktir. Küreselleşme gittikçe daha fazla yere yayılmasına ve daha fazla gezgin parazitlerle karşılaştıkça enfeksiyon giderek daha önemli hale geliyor. Parazitler muhtemelen gemilerde kaçak yol olarak seyahat eden sıçanlardan ve endemik alanların dışında salyangoz vektörlerinin sokulmasıyla etkili bir şekilde seyahat ederler.

Parazit endemik bölgelerin dışında nadiren görülür ve bu durumlarda hastalar genellikle endemik bir bölgeye seyahat öyküsü vardır.

Kalıtım Paterni/Deseni

Kalıtsal hastalıklar grubunda değildir. (Orphanet classification of rare infectious diseases) Orphanet’in Bulaşıcı hastalıklar sınıflandırma grubunda yeralmaktadır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavi

Teşhis

Angiostrongyliasis’in teşhisi, angiostrongylus larvalarının kendilerini gösterme zorluğu nedeniyle karmaşıktır ve genellikle eozinofilik menenjitin varlığına ve salyangoz konakçılarına maruz kalma öyküsüne dayanarak yapılır. Eozinofilik menenjit genellikle BOS’ta > 10 eozinofil / μL veya toplam BOS lökosit sayısında en az% 10 eozinofil içeren bir menenjit olarak karakterize edilir . Beyin omurilik sıvısında bulunan veya cerrahi olarak gözden çıkarılan solucanlar Angiostrongyliasis’i teşhis etmek için tanımlanabilir.

Lomber ponksiyon her zaman menenjit şüphesi olan durumlarda yapılmalıdır. Eozinofilik menenjit vakalarında, BOS’ta bulunduklarında bile nadiren solucanlar üretecektir, çünkü sinirlerin sonuna yapışmaya eğilimlidirler.

BT veya MRG’de hem gri hem de beyaz cevher invazyonlu beyin lezyonları görülebilir. Bununla birlikte, MRG bulguları sonuçsuz olma eğilimindedir ve genellikle spesifik olmayan lezyonlar ve ventriküler genişlemeyi içerir. Bazen göç eden solucanlar tarafından üretilen bir kanama vardır ve teşhis değeri vardır.

Yüksek eozinofilleri olan hastalarda seroloji, başka bir parazit ile enfeksiyondan ziyade Angiostrongylias tanısını doğrulamak için kullanılabilir.

En kesin tanı her zaman BOS veya gözde bulunan larvaların tanımlanmasından kaynaklanır, ancak bu nadirlik nedeniyle yukarıdaki testlere dayanan bir klinik tanı büyük olasılıkla vardır.

Tedavi

Angiostrongiliyazis için gelişme aşamasında hiçbir aşı yoktur.

Bireyler için öneriler 

Endemik bölgelerde enfeksiyondan kaçınmak için ;

  • Salyangoz ve tatlı su karidesleri gibi pişmemiş vektörlerin tüketiminden kaçının
  • Vektörlerle kirlenmiş olabilecek açık kaynaklardan içme suyundan kaçının
  • Küçük çocukların canlı salyangozlarla oynamasını veya yemesini önleyin

Anjiyostrongiliyazis tedavisi iyi tanımlanmamıştır, ancak çoğu strateji solucanları öldürmek için anti-parazitiklerin, solucanlar ölürken iltihabı sınırlayan steroidlerin ve menenjit semptomlarını yönetmek için ağrı kesici ilaçların bir kombinasyonunu içerir.

Semptomatik tedavi, bulantı, kusma, baş ağrısı ve bazı durumlarda sinir hasarı veya kas atrofisine bağlı kronik ağrı gibi belirtiler için endikedir.

İnsanlara yapılan en iyi öneri, yiyeceğiniz çiğ ürünleri iyice yıkayın, ellerinizi yıkayın, salyangoz veya sümüklü böcek veya fare yemeyin.

Hastalığın Diğer İsimleri

Sıçan akciğer kurdu hastalığı,

Kaynak

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GORHAM-STOUT SENDROMU

Genel Bilgi

Gorham-Stout hastalığı (kaybolan kemik hastalığı) (GSD), lenfatik damarların çoğalması ve genişlemesi ile ilişkili nadir bir masif osteoliz hastalığıdır. GSD vücuttaki herhangi bir kemiği etkileyebilir ve monostotik veya poliostotik olabilir. Tıp literatüründe kaybolan kemik hastalığı, masif osteoliz olarak da bilinen Gorham-Stout hastalığı (GSD), ilerleyici kemik kaybı (osteoliz) ile karakterize nadir bir kemik bozukluğudur ve lenfatik damarların aşırı çoğalması (proliferasyonu). Etkilenen bireyler, ilerleyen kemik yıkımı ve emilimine maruz kalırlar. Birden fazla kemik tutulabilir.

GSD her yaşta ortaya çıkabilir, ancak genellikle çocuklarda ve genç yetişkinlerde (ortalama 13 yıl) teşhis edilir. GSD vücuttaki herhangi bir kemiği etkileyebilir, ancak en yaygın olarak kaburgaları, ardından kafatası, klavikula ve servikal omurga etkiler. Etkilenen diğer alanlar arasında maksillofasiyal kemikler (çoğunlukla çene kemiği), sternum, humerus, el, femur ve ayak bulunur. GSD monostotik veya poliostotik olabilir ve semptomlar etkilenen vücut bölgelerine göre değişir. En yaygın semptom lokalize ağrıdır. Etkilenen uzuvların şişmesi, zayıflığı ve fonksiyonel bozukluğu da fark edilir. Dentoalveoler bölgede hareketli dişler, malokluzyon, mandibular sapma ve kemik deformitesi görülebilir. Torasik tutulumu olan hastalar solunum sıkıntısı (şilotoraksın neden olduğu) gösterebilir. Vertebral tutuluma sekonder şiddetli nörolojik defektler ve felç de gözlenir. Servikal omurga veya kafatasının hastalığı olan hastalarda beyin omurilik sıvısı sızıntısı gelişebilir. GSD, bir kemik kırılmasından sonra (spontan veya küçük travmadan sonra) bulunabilir.

Görsel 1 kaynak: https://ars.els-cdn.com/content/image/1-s2.0-S2090506816300148-gr1.jpg

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

GSD etiyolojisi hala anlaşılması güçtür. Patolojik süreç, kemiğe bitişik veya kemik içindeki endotel kanallarının iyi huylu vasküler proliferasyonu olup kemik trabekülünün aşırı incelmesine, osteoklast aracılı rezorpsiyona ve kemiğin fibröz doku ile değiştirilmesine yol açar. Doku örnekleri lenfatik endotel hücre markerleri için pozitif test eder, bu da GSD’nin düzensiz lenfanjiyogenez içeren bir hastalık olduğunu düşündürür.

Kemik kaybı (osteoliz) enfeksiyon, inflamasyon, kanser ve bazı endokrin bozuklukları içeren çeşitli farklı durumlardan kaynaklanabilir. GSD’nin ayırıcı tanısında Hajdu-Cheney sendromu, Paget hastalığı, romatoid artrit, fibröz displazi, Langerhans hücre histiyositozu, Winchester sendromu, karpal tarsal osteoliz, idiyopatik multisentrik osteoliz, nefropatili multisentrik osteoliz ve eozopozizofizozit yer alır . (Bu bozukluklar hakkında daha fazla bilgi için, Nadir Hastalık Veritabanında arama teriminiz olarak belirli bir bozukluk adı seçin.)

Genelleştirilmiş lenfatik anomali (daha önce lenfanjiyotoz olarak bilinen GLA) GSD ile yakından ilişkilidir. GLA hastaları multifokal lenfatik malformasyonlara sahiptir. Bu malformasyonlar kemikte mevcut olabilir, ancak GSD’de görüldüğü gibi kortikal kemik kaybına neden olmaz.

Belirti ve Semptomlar

Gorham’ın yok olan kemik hastalığı ve fantom kemik hastalığı olarak da bilinen Gorham hastalığı (belirgin GOR-amz), içerisindeki bozuk, ince duvarlı vasküler veya lenfatik kanalların kontrolsüz çoğalmasıyla karakterize, çok nadir bir iskelet durumudur. kemiğin emilimine ve kemiğin anjiyomlar ve / veya fibroz ile değiştirilmesine yol açan kemik hastalığı. GSD’den yaygın olarak etkilenen bölgeler arasında kaburgalar, omurga, pelvis, kafatası, köprücük kemiği (klavikula) ve çene bulunur. Etkilenen bölgede ağrı ve şişme oluşabilir.

Bazı durumlarda, kendiliğinden veya düşme gibi küçük travmayı takiben bir kırık oluşana kadar hiçbir belirti görülmez. Akut bir lokalize ağrı ve şişme oluşabilir. Daha yaygın olarak, belirgin bir nedeni olmayan ağrı, zaman içinde frekans ve yoğunlukta artar ve sonunda alanın zayıflığı ve belirgin deformitesi ile birlikte olabilir. İlerleme oranı tahmin edilemez ve prognoz zor olabilir. Hastalık birkaç yıl sonra stabilize olabilir, spontan remisyona girebilir veya göğüs ve üst omurga içeren vakalarda ölümcül olabilir. Remisyondan sonra hastalığın tekrarlaması da ortaya çıkabilir. Omurga ve kafatası tabanının tutulması nörolojik komplikasyonlardan kötü bir sonuca neden olabilir. Birçok durumda, Gorham hastalığının sonucu ciddi deformite ve fonksiyonel sakatlıktır.

Hastalık kaburgalarda, skapulada veya torasik omurlarda mevcutsa nefes almada zorluk ve göğüs ağrısı gibi belirtiler görülebilir. Bunlar, hastalığın kemikten göğüs boşluğuna yayıldığını gösterebilir. Solunum problemleri astım olarak yanlış teşhis edilebilir, çünkü akciğerlere verilen hasar, astımda görülen akciğer fonksiyon testinde aynı tür değişikliklere neden olabilir. Lezyonların göğse uzatılması, şilöz plevral ve perikardiyal efüzyonların gelişmesine yol açabilir. Chyle, enfeksiyonla mücadelede önemli olan protein ve beyaz kan hücreleri bakımından zengindir. Chyle’nin göğse kaybolması, enfeksiyon, yetersiz beslenme ve solunum sıkıntısı ve başarısızlığı gibi ciddi sonuçlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar veya solunum güçlüğü, göğüs ağrısı, zayıf büyüme veya kilo kaybı ve enfeksiyon gibi semptomları bazen durumun ilk belirtileri olmuştur.

Görsel 2, kaynak:  https://www.sicot-j.org/articles/sicotj/full_html/2016/01/sicotj160017/sicotj160017-fig1.jpg

Genetik Görülme Sıklığı

Gorham hastalığının spesifik nedeni bilinmemektedir. 1990’lı yıllardan başlayarak, hastalığı olan kişilerde interlökin-6 (IL-6) adı verilen bir proteinin yüksek seviyelerinin tespit edildiği bildirildi ve bu da bazılarının artmış IL-6 ve vasküler endotelyal büyüme faktörünün (VEGF) seviyelerinin katkıda bulunabileceğini düşündürdü.

1999 yılında Möller ve arkadaşları, “Gorham-Stout sendromu, esasen, artan sayıda parakrin veya otokrin ile uyarılan hiperaktif osteoklast nedeniyle ciddi bir şekilde artmış kemik rezorpsiyonu olan monosentrik bir kemik hastalığı olabilir. osteoklastların varlığı veya yokluğu veya osteoklast sayısı ile ilgili belirgin çelişki, sendromun farklı evreleri ile açıklanabilir. ” Ayrıca histopatolojik çalışmalarının Gorham hastalığında görülen osteolitik değişikliklerin hiperaktif osteoklastik kemiğin sonucu olduğuna dair iyi kanıt sunduğunu belirtmişlerdir. Bununla birlikte, diğerleri lenfanjiyotoz ve Gorham hastalığının ayrı hastalıklardan ziyade bir hastalık spektrumu olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Gorham’ın dengesiz osteoklastik aktiviteden kaynaklandığına dair bir fikir birliği olsa da, bu davranışın başlamasına neden olan şey hakkında kesin bir kanıt bulunamamıştır.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bugüne kadar literatürde yaklaşık 300 vaka bildirilmiştir. GSD açık bir ırk, cinsiyet tercihi (1.6: 1; erkek: kadın oranı) veya coğrafi dağılım göstermemektedir. GSD’nin kesin nedeni bilinmemektedir. GSD çok nadir olduğu için, birçok vaka teşhis edilmez veya yanlış teşhis edilir, bu da bozukluğun genel popülasyondaki gerçek sıklığını belirlemeyi zorlaştırır.

Teşhis ve Tedavi Yöntemleri

Teşhis

Tanı progresif osteolizi ve kortikal yıkımı gösteren radyografik bulgulara dayanır. Manyetik rezonans görüntüleme, kemikte tam rezorpsiyon ve T1 ağırlıklı görüntülemede düşük sinyal yoğunluğu ve T2’de yüksek sinyal yoğunluğu olan ve kontrast görüntülemede yoğun artış gösteren infiltratif yumuşak doku ile yer değiştirmeyi gösterir. Lenfatik endotelyal hücrelerin (LYVE-1, podoplanin / D2-40) immünohistokimyasal belirteçleri, kemiklerin medüller ve kortikal bölgelerinde ve etkilenen yumuşak dokularda lenfatik damarların varlığını ortaya çıkarır. Kaburga lezyonları biyopsi yapılmamalıdır, çünkü bu prosedür refrakter bir şilöz efüzyon ortaya çıkarabilir.

Tedavi

GSD’nin tedavisi, ilerleyici hastalığı stabilize etmek için ilaçları (bisfosfonatlar ve / veya interferon alfa 2b, sirolimus da araştırılmaktadır) ve şilotoraksı azaltabilen veya durdurabilen destekleyici prosedürleri (plörektomi, plörodez, torasentez ve torasik kanal embolizasyonu veya ligasyonu) içerebilir veya iskeletin etkilenen bölgelerini stabilize edebilir. Radyoterapi bu terapilerle kombinasyon halinde kullanılabilir, ancak genellikle refrakter veya hızla ilerleyen hastalıklara ayrılır.

Prognoz, etkilenen alanların boyutuna ve yerine bağlıdır. Hafif hastalık yıllarca stabil kalabilirken, kraniyofasiyal ve / veya torasik bölgeleri içeren ciddi vakalar ölümcül olabilir. Akciğer tutulumu kötüleşen bir prognozun göstergesidir.

Gorham hastalığının tedavisi çoğunlukla palyatiftir ve semptom yönetimi ile sınırlıdır.

Bazen kemik yıkımı kendiliğinden sona erer ve tedavi gerekmez, ancak hastalık ilerlediğinde agresif müdahale gerekebilir. Duffy ve meslektaşları, kaburga, omuz veya üst omurgada Gorham hastalığı olan kişilerin yaklaşık% 17’sinin, hastalığın göğsüne genişlemesini yaşadığını ve ciddi sonuçlarıyla şilotoraksa yol açtığını ve bu gruptaki ölüm oranının cerrahi müdahale olmadan% 64’e kadar çıkabilir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Gorham’ın yok olan kemik hastalığı
  • fantom kemik hastalığı

Kaynak

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ŞİLOMİKRON RETANSİYON HASTALIĞI

Genel Bilgi

Şilomikron Retansiyon Hastalığı besinlerden yağ, kolesterol ve bazı vitaminlerin alımının bozulduğu kalıtsal bir hastalıktır. Başlıca sindirim sistemini ve sinir sistemini etkiler. Bu hastalık bebeklik ya da erken çocukluk çağında ortaya çıkar. Etkilenen çocuklarda kandaki kolesterol seviyesi düşüktür. Ayrıca E vitamini eksikliği, büyüme geriliği, sürekli ishal, kötü kokulu dışkı görülür.

Belirti ve Semptomlar

Hastaların tümünde kolesterol düşüklüğü ve ishal görülür. Bunların yanında bireylere göre çeşitlilik gösteren birçok belirti vardır. Yüksek seviyede karaciğer enzimleri, retina hastalıkları, dışkıda yağ fazlalığı (steatore), şişkinlik, vitamin metabolizması bozuklukları da etkilenen bireylerde görülen belirtilerdendir. Çocukluk çağının sonlarında sinir sisteminde bozukluklar da gelişebilir.

Görülme Sıklığı

Dünya çapında bugüne kadar yaklaşık 55 vaka tanımlanmıştır.

Genetik Değişiklikler

SAR1B genindeki mutasyonlar Şilomikron Retansiyon Hastalığına neden olmaktadır. SAR1B geni Sar1b proteinini kodlar. Bu protein şilomikron denen moleküllerin taşınmasında rol oynar. Şilomikronlar sindirim sırasında besin öğelerinin emilimini sağlayan ve yağların, yağda çözünen vitaminlerin ve kolesterolün ince bağırsaktan kana taşınmasını sağlayan moleküllerdir. SAR1B geninde meydana gelen mutasyonlar sonucu bu besin maddelerinin emilimi ciddi ölçüde azalmaktadır.

Kalıtım Paterni

Bu hastalık otozomal resesif (çekinik) kalıtılır. Yani hastalığın oluşması için her iki gen kopyasında da mutasyon olması gerekir.

Teşhis Yöntemleri

Genelde spesifik semptomlar olmadığı için hastalığın teşhisi zordur. Teşhis, hastada görülen kronik ishal, yağ emilim bozukluğu ve anormal lipit profiline (normal trigliserit varlığında, yaklaşık %50 düşük kolesterol) göre konulabilir. Genetik tanı testleri ile SAR1B genindeki mutasyonun belirlenmesi mümkündür.

Tedavi Yöntemleri

Tedavi yaklaşımı beslenme ve büyümenin takibine yönelik olmalıdır. Uygulanacak tedavi, semptomların belirlenmesi ve önlenmesine odaklanır. E vitamini eksikliğinin kontrolü nörolojik problemlerin ortaya çıkmaması için ciddi derecede öneme sahiptir. Tedavi, yağda çözünen vitaminler ve büyük miktarda E vitamini takviyesi içerir. Diğer belirtilerin önlenmesi için de yağ alımının çok sıkı takibini içeren özel diyetler uygulanmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri

CMRD, Anderson Sendromu, Bağırsakta yağ emilim bozukluğu, Bağırsak hücrelerinde Hipobetalipoproteinemi’yle birlikte apolipoprotein b benzeri protein birikimi

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/chylomicron-retention-disease#synonyms
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Expert=71&lng=ENhttps://rarediseases.info.nih.gov/diseases/9683/chylomicron-retention-disease
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PROKSİMAL SPİNAL MÜSKÜLER ATROFİ

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/ Etken Faktörler

Proksimal spinal müsküler atrofiler, omurilik ve beyin sapı çekirdeğindeki alt motor nöronların dejenerasyonu ve kaybından kaynaklanan ilerleyici kas güçsüzlüğü ile karakterize bir grup nöromüsküler bozukluktur. Hastalığın başlangıç ​​yaşı ve şiddetine göre dört alt tip tanımlanmıştır: altı aydan önce başlayan en şiddetli form olan tip 1 (SMA1); 6 ila 18 aylık arasında başlayan tip 2 (SMA2), çocukluk ve ergenlik arasında başlayan tip 3 (SMA3) ve yetişkin başlangıcında en az şiddetli olan tip 4 (SMA4). Tüm tipler, özellikle alt ekstremite ve solunum kaslarını etkileyen kas zayıflığı ve değişen şiddette atrofi ile karakterizedir. Zayıflık neredeyse her zaman simetrik ve ilerleyicidir. Skolyoz, kas retraksiyonları ve eklem kontraktürleri ortaya çıkabilir. Kabızlık ve gastroözofageal reflü sık görülür.

Hastalık belirgin olarak SMN proteini sentezleyen SMN1 ve SMN2 geninde gerçekleşen mutasyonlardan kaynaklanır ve SMN proteini üretemezler. Bunun sonucunda motor nöron sinirleri beslenemez hale gelir ve istemli kasların çalışmasında sorunlar meydana gelmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Kişiden kişiye değişebileceği gibi genelde görülen belirtiler aşağıdaki gibidir.

  • Kas güçsüzlüğü,
  • Zihinsel gerilik
  • Tendon reflekslerinde gerileme
  • Mikrosefali (baş ve çevresinin normalden küçük olması durumu)
  • Alt ekstremite amyotrofisi (çizgili kas telinin yok olmasıyla sonuçlanabilen hacim azalması)
  • Skolyoz
  • Hemiparezi/ kısmi felç
  • Solunum güçlüğü
  • EMG anormalliği –elektromiyografi (EMG) kas hastalığının, hasar bulunan sinirin tespitinde kullanılan görüntüleme yöntemi
  • Kabızlık, gasroözofageal reflü

Genetik Görülme Sıklığı

 Her 30.000 kişiden 1’inde görülüyordur.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Otozomal resesif olarak kalıtılır. Bu sebeple hasta bireyin biyolojik anne ve babasında mutasyona uğramış ilgili genin bir kopyası taşınıyor demektir. Taşıyıcı olan ebeveynler hasta değillerdir veya herhangi bir belirti göstermezler.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis ve tanı hastanın tıbbi özgeçmişi ve muayeneye dayanmaktadır. Aynı şekilde yapılan genetik testlerle doğrulanabilmektedir. Elektromiyografi (EMG) kas hastalığının, hasar bulunan sinirin tespitinde kullanılan görüntüleme yöntemi ve kas biyopsisi yapılabilmektedir. Ayırıcı teşhis arasında amiyotrofik lateral skleroz, konjenital kas distrofileri, konjenital miyopatiler, primer lateral skleroz, miyastenia gravis ve karbonhidrat metabolizması bozuklukları bulunabilmektedir. Doğum öncesi tanı ise amniyositlerin veya koryonik villus örneklerinin moleküler analizi ile mümkündür.

Tedavi olarak çoğunluğu semptomatik olmak üzere birkaç yöntem bulunmaktadır.

Spiraza, SMA hastaları, SMN1 genindeki bir mutasyon nedeniyle hayatta kalma motor nöronu (SMN) adı verilen bir proteini üretmezler. Spinraza daha az etkili ikinci bir gen olan SMN2’nin daha fonksiyonel SMN proteini üretme yeteneğini arttırır. Vücuttaki SMN proteini miktarını arttırarak, Spinraza motor nöron ölümünü geciktirmeye ve hastalık semptomlarının ilerlemesini yavaşlatmaya yardımcı olabilir.

Zolgensma, SMN1 geninin sağlıklı bir kopyasını hedef motor nöronlarına vermek için genetik olarak tasarlanmış bir virüs kullanır. 2 yaş ve altındaki SMA1 hastalarına uygulanan tek seferlik enjekte edilen bir gen terapisi yöntemidir.

SMA’da özel olarak araştırılmayan diğer tedaviler hastalık semptomlarını yönetmek veya komplikasyonları önlemek için de kullanılabilir. Örneğin, kasların sert ve gergin olduğu spastisite, baklofen, tizanidin veya benzodiazepinler gibi kas gevşeticiler tarafından hafifletilebilir.

Ayrıca hastada geilşen semptom ve komplikasyonlar fizik tedavi, nefes tedavisi ve beslenme destekleri ile bunları engelleme ve geciktirmeye yardımcı olmaktadır.

Hastalıkla İlişkili Genler

SETX, SMNDC1, FBLN5, KIF1B, SPG7, SMN1, SMN2, APOE, BICD2, DES, DNAI1, AG genleri genel anlamda hastalıktan sorumlu genler arasında gösterilmektedir. Her tip SMA’da ilişkili genler veya ilişki oranları değişmektedir. İlgilendiğiniz SMA tipinin sayfasına bakarak ilişkili geni bulabilirsiniz.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Proximal SMA
  • Spinal Müsküler Atrofi
  • SMA

Referanslar

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=70
https://www.malacards.org/card/proximal_spinal_muscular_atrophy
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/4531/proximal-spinal-muscular-atrophy
https://rarediseases.org/rare-diseases/spinal-muscular-atrophy/https://smanewstoday.com/spinal-muscular-atrophy-treatment
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KOL-KUŞAK KAS DİSTROFİSİ TİP 2D

Genel Bilgi

Kol-Kuşak Kas Distrofisi Tip 2D (LGMD2D), kalça ve omuz bölgelerinin (kol-kuşak bölgeleri) gönüllü kaslarının israfı (atrofi) ve zayıflığı ile karakterize bir nadir hastalıktır. Kas zayıflığı ve atrofi ilerleyicidir ve vücudun diğer kaslarını etkileyecek kadar yayılabilir. Semptomlarının başlangıç ​​yaşı, şiddeti ve ilerlemesi, aynı ailedeki bireyler arasında bile durumdan duruma değişebilir. Bazı bireylerde hafif, yavaş ilerleyen bozukluklara sahip olabilirken bazı bireylerde şiddetli sakatlığa neden olabilecek hızla ilerleyen bir bozukluğa sahip olabilir. Bu bozukluklar artık genetik ve protein analizi ile ayırt edilebilir.

LGMD2D, alfa-sarkoglikan a proteinin geni olan ve 17q21.33’te lokalize olan (konumlanan) SGCA geninde meydana gelen değişimin (mutasyonun) neden olduğu otozomal resesif bir genetik durumdur. Genelde bireyde çocukluk veya ergenlik çağında başlar ve ilerleyicidir. Çoğu durumda, LGMD’nin çocukluk çağında başlaması, ergen veya erişkin başlangıçlı vakalardan daha hızlı ilerleyen daha ciddi bir bozukluğa neden olur.

Kol-Kuşak Kas Distrofisi Tip 2D, esas olarak proksimal kasları etkilemesi sonucu yürüme zorluğu, skapular kanatlanma, baldır psödohipertrofisi ve tiptoe yürüyüş gibi sonuçlara neden olur. Kardiyak ve solunumsal tutulum nadirdir. Kardiyomiyopati de nadiren bildirilmiştir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Kol-Kuşak Kas Distrofisinde etkili olan gen SGCA (GKRY) genidir. SGCA geni sarkoglikan protein kompleksi adı verilen bir protein grubunun alfa bileşeni (alt-birim) yapmak için talimatlar içerir. Sarkoglikan protein kompleksi, kas hücrelerini çevreleyen zarda bulunur. Distrofinler ve distrolikanlar adı verilen proteinlerden oluşan distrofin kompleksine yapışarak (bağlanarak) stabilize ederek (sağlamlaştırarak) kas dokusunun yapısının korunmasına yardımcı olur. Büyük distrofin kompleksi, kas liflerini güçlendirir ve kasları yaralanmaya karşı korur. Her kas hücresinin yapısal çerçevesini (hücre iskeletini) protein kafes ve hücre dışındaki diğer moleküllere (hücre dışı matris) bağlayan bir çapa görevi görür.

SGCA gen mutasyonu, protein yapı bloğunun (amino asit) argininini, Arg77Cys veya R77C olarak yazılan alfa-sarkoglikan proteininde 77. pozisyondaki amino asit sistein ile değiştirir. Bilinen SGCA gen mutasyonlarının geri kalanı, bireysel ailelere veya belirli popülasyonlara özgüdür.

SGCA gen mutasyonları sarkoglikan kompleksinin distrofin kompleksini oluşturmasını veya bunstrofin kompleksine bağlanmasını ve stabilize olmasını önleyebilir. Bu komplekslerle ilgili problemler kas liflerinin gücünü ve esnekliğini azaltarak Kol-Kuşak Kas Distrofisine neden olur.

Belirti ve Semptomlar

Bu kısımda Kol-Kuşak Kas Distrofisi tip 2D hastalığının belirtileri listelenmiştir. Ancak çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm semptomlara sahip olmayabilir. 

İnsanların %30 -79 bu belirtilere sahiptir:

  • Aşil tendonu kontraktürü (kısalması)
  • Buzağı kas psödohipertrofisi
  • Merdiven çıkma zorluğu
  • Yüksek serum kreatin kinaz (dolaşımda yüksek kreatin fosfokinaz enzim düzeyi)
  • Sık düşme

Bu belirtilerin yanında skapular kanatlanma, hiperlordoz, sınırlı omuz hareketi, proksimal kas güçsüzlüğü, ayak yürüyüşü, vatka yürüyüşü gibi belirtiler de görülür. Nadir olarak torasik skolyoz da gözlenmiştir.

LGMD2D’nin klinik spektrumu 10-12 yaşlarında ambulasyon (ayağa kalkma, yürüme) kaybına yol açan erken başlangıçlı ve hızlı ilerleyen hastalar (a),  ergenlikte yavaş ilerleyen çocukluk başlangıçlı formları (b, c) ve yetişkinlikte başlayan miyopatik değişikliklere sahip daha hafif formlar (d)

Görüntü kaynağı: https://www.researchgate.net/figure/The-clinical-spectrum-of-LGMD2D-includes-patients-with-an-early-onset-and-rapidly_fig1_312731967

Genetik Görülme Sıklığı

Kol-Kuşak Kas Distrofisinin prevalansını belirlemek zordur, çünkü özellikleri değişir ve diğer kas bozukluklarınınki ile çakışır. Prevalans tahminleri 14.500’de 1 ile 123.000 kişide 1 arasında değişmektedir.

Kalıtım Paterni

Kol-Kuşak Kas Distrofisi Tip 2D, otozomal resesif bir paternde kalıtsaldır. Yani her bir hücredeki genin her iki kopyasının mutasyonları vardır. Resesif genetik bozukluklarda hasta birey, her bir ebeveynden aynı özellik için aynı anormal geni miras aldığında ortaya çıkar. Bir kişi hastalık için bir normal gen ve bir gen alırsa, kişi hastalık için bir taşıyıcı olacaktır ancak genellikle hastalığın belirtilerini göstermez. İki taşıyıcı ebeveynin hem kusurlu geni geçmesi hem de etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte % 25’tir. Her hamilelikte ebeveyn gibi taşıyıcı olan bir çocuk sahibi olma riski % 50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de normal gen alma ve bu özellik için genetik olarak normal olma şansı %25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için eşittir.

Teşhis Yöntemleri

LGMD (Kol-Kuşak Kas Distrofisi) grubunda, hastaya ve ailesine doğru genetik tavsiye verilebilmesi ve hastalıkların varlığından hastalık varlığına değişebilen komplikasyonların yönetimi için uygun rehberlik sağlanabilmesi için kesin bir tanıya ulaşmak önemlidir. Bu özellikle kardiyak veya solunumsal komplikasyon riski ile ilgilidir. Bugün mevcut olan kesin test, geçmişte LGMD tanısı konan bireylerin yeniden değerlendirilmesini ve daha kesin bir moleküler tanı verilmesini mümkün kılabilir.

LGMD tanısı, kapsamlı bir klinik değerlendirme, ayrıntılı bir hasta öyküsü, karakteristik semptomların tanımlanması (örn. kas zayıflığı ve atrofinin spesifik dağılımı) ve cerrahi olarak çıkarılması ve mikroskopik muayenesi (biyopsi) dahil olmak üzere çeşitli özel testlere dayanarak konur. Bu özel testlere kasların sağlığını ve kasları kontrol eden sinirleri değerlendiren bir test olan elektromiyografi, özel kan testleri, belirli kas proteinlerinin varlığını ve sayısını değerlendiren testler (immünohistokimya) ve moleküler genetik test örenk verilebilir.

Bir elektromiyografi sırasında, bir iğne elektrodu deriden etkilenen bir kas içine sokulur. Elektrot kasın elektriksel aktivitesini kaydeder. Bu kayıt, bir kasın sinirlere ne kadar iyi tepki verdiğini gösterir ve kas zayıflığının kasın kendisinden mi yoksa kasları kontrol eden sinirlerden mi kaynaklandığını belirleyebilir. Elektromiyografi testi, belirli bir LGMD alt tipinin teşhisine izin vermez, ancak alternatif teşhisleri dışlamak için yararlı olabilir.

Kan testleri, kas hasar gördüğünde anormal derecede yüksek seviyelerde bulunan bir enzim olan yüksek kreatin kinaz (CK) seviyelerini ortaya çıkarabilir. Yüksek CK seviyeleri, tüm LGMD vakalarında olmasa da bazılarında görülür. LGMD’nin otozomal resesif formlarında CK düzeyleri, otozomal dominant formlardan çok daha yüksektir. Yüksek CK seviyelerinin tespiti, kasın hasar gördüğünü veya iltihaplandığını doğrulayabilir, ancak LGMD tanısını doğrulayamaz. Bununla birlikte, hangi tip LGMD’nin diğerlerinden daha olası olduğunu belirtmek yardımcı olabilir.

Moleküler genetik test, spesifik bir genetik mutasyonu tanımlamak için deoksiribonükleik asitin (DNA) incelenmesini içerir. Bu artık LGMD’de tanı için altın standarttır ve diğer aile üyeleri için spesifik bir tanıya ve spesifik testlere izin verir.

LGMD vakıflarından oluşan bir konsorsiyum, kas güçsüzlüğü olan hastalara ücretsiz genetik sekans sunmak için http://LGMD-diagnosis.org adresinde teşhis programı oluşturdu. Kas güçsüzlükleri için genetik bir açıklaması olmayan bireylerin, serbest genetik sekanslama için uygun olup olmadıklarını belirlemek için alabilecekleri çevrimiçi bir test sunmaktadır. Doktorlar, hastalarının uygun olup olmadığını belirlemek için Jain Vakfı tarafından geliştirilen Otomatik LGMD Teşhis Asistanını (ALDA) kullanarak hastaları adına da başvurabilirler.

Tedavi Yöntemleri

LGMD’nin herhangi bir formu için herhangi bir tedavi yoktur. Tedavi, her bir kişide mevcut olan spesifik semptomlara yöneliktir. Özel tedavi seçenekleri arasında kas gücünü artırmak ve kontraktürleri (kısalmaları) önlemek için fiziksel ve mesleki terapi, yürüme (ambulasyon) ve hareketliliğe yardımcı olmak için çeşitli cihazların (örn. bastonlar, diş telleri, yürüyüşçüler, tekerlekli sandalyeler) kullanılması ve skolyoz gibi iskelet anormalliklerini düzeltmek için cerrahi gibi yöntemler yer almaktadır.

Genetik danışmanlık etkilenen bireyler ve aileleri için yararlı olabilir. Diğer tedaviler semptomatik (belirtilere yönelik) ve destekleyicidir. Hastalara ilgili hasta organizasyonları ve kayıtları için iletişim bilgileri verilmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

SGCA geni (GKRY)

Hastalığın Diğer İsimleri

  • LGMD Tip 2D
  • LGMD2D
  • LGMDR3
  • Pelvofemoral Kas Distrofisi
  • Proksimal Kas Distrofisi
  • Alfa-sarkoglikan ile Kas Distrofisi Uzuv Kemeri
  • Alfa-sarkoglikan ile ilgili LGMDR3
  • Alfa-sarkoglikan eksikliğine bağlı LGMD
  • Alfa-sargoglikan eksikliğine bağlı Ekstremite Kuşak Kas Distrofisi
  • Alfa-sarcoglycanopathy
  • Duchenne Benzeri Otozomal Resesif Kas Distrofisi, Tip 2
  • DMDA2
  • Otozomal Resesif Uzuv Kuşak Kas Distrofisi 2D

Kaynaklar

  1. https://www.omim.org/entry/608099
  2. https://rarediseases.org/rare-diseases/limb-girdle-muscular-dystrophies/
  3. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/438/limb-girdle-muscular-dystrophy-type-2d
  4. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Expert=62&lng=EN
  5. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/limb-girdle-muscular-dystrophy#inheritance
  6. http://www.snmo.sk/publikacie/subory/Neurogenetics%20NMO%202011.pdf
  7. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gtr/all/tests/?term=C0686353[DISCUI]&filter=method:2_8;testtype:clinical
  8. https://ghr.nlm.nih.gov/gene/SGCA
  9. https://www.omim.org/entry/600119?search=sgca&highlight=sgca
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ALFA-MANNOSİDOZ

Genel Bilgi

Alfa-mannosidoz (α-mannosidoz), lizozomal α-D-mannosidaz enzimini kodlayan gendeki mutasyonların neden olduğu otozomal resesif kalıtım ile seyrek görülen bir lizozomal depo hastalığıdır. Zihinsel yetersizlik, işitme kaybı, ataksi, iskelet anormallikleri ve anormal yüz özellikleri ile karakterizedir. Belirti ve semptomlar hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterebilir. Genellikle hafif ila orta derecede zihinsel engel, işitme kaybı, zayıflamış bağışıklık sistemi, ayırt edici yüz özellikleri ve serebellar bozukluklar (örn. , ataksi) görülür.

Belirti ve Semptomlar

Alfa-mannosidozun semptomları, ilerlemesi ve şiddeti, aynı mutasyonu paylaşan kardeşler dahil olmak üzere bir kişiden diğerine büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bazı bireylerde doğumdan kısa bir süre sonra semptomlar gelişebilir. Bebeklik veya erken çocukluk döneminde potansiyel olarak hayatı tehdit eden komplikasyonlar gelişebilir. Diğer bireylerde ise genellikle 10 yaşından önce başlayan daha ılımlı semptomlar gelişebilir. Bazı durumlarda ise bireyler yetişkinliğe kadar teşhis edilemeyebilir. Genel olarak, etkilenen bireyler zihinsel engel, ayırt edici yüz özellikleri ve iskelet anormalliklerine sahip olabilir. Semptomlar zamanla yavaşça kötüleşebilir.

Semptomların şiddetine göre 3 alt tipte sınıflandırılır:

Tip 1: Kas problemleri (miyopati) ile yavaş ilerlemenin olduğu on yaşından sonra gelişen semptomları içeren hafif bir formdur.

Tip 2: İskelet anormallikleri, miyopati ve yavaş ilerleme ile birlikte on yaşından önce semptomların görüldüğü ılımlı bir formdur. İskelet anormallikleri genellikle azalmış kemik yoğunluğu, kafatasının üstündeki kemiklerin kalınlaşması, omurgadaki kemiklerin deformasyonları, eğilmiş bacaklar, kemik ve eklemlerde deformasyonları içerir. En yaygın olan tiptir.

Tip 3: Progresif santral sinir sistemi tutulumu ve enfeksiyonundan dolayı gebelik kaybı veya erken ölüm olarak kendini gösteren şiddetli bir formdur.

Karakteristik yüz özellikleri arasında büyük bir kafa, belirgin alın, düşük saç çizgisi, yuvarlak kaşlar, büyük kulaklar, burnun düzleştirilmiş köprüsü, çıkıntılı çene, geniş aralıklı dişler, büyümüş diş etleri ve büyük dil sayılabilir.

Şekil 1. Alfa-mannosidozda yüz özellikleri. A. 18 aylık ikizler. Genişlemiş baş, kısa boyun, yuvarlak kaşlar, yayılmış burun ve belirgin alın görülmektedir. B. Aynı ikizler 8 yaşında. Ellerin hafif kas atrofisi dikkat çeker. C. İşitme cihazı kullanan 27 yaşındaki alfa-mannosidoz hastası.

Diğer belirtiler arasında şunlar olabilir:

  • Hareketleri koordine etmede zorluk (ataksi)
  • Oturma ve yürüme gibi motor becerilerinde gecikme
  • Konuşma bozuklukları
  • İmmün yetmezlik nedeniyle artan enfeksiyon riski
  • Karaciğer ve dalağın genişlemesi (hepatosplenomegali)
  • Beyindeki sıvı birikmesi (hidrosefali)
  • İşitme kaybı
  • Göz merceğinin bulanıklaşması (katarakt) ve yakını görememe gibi göz problemleri
  • Eklem ağrısı ve iltihabı
  • Alfa-mannosidozu olan bazı kişilerin depresyon, anksiyete veya halüsinasyonlar gibi zihinsel sorunları vardır. Kalp ve böbrek problemleri de ortaya çıkabilir.

Prevalans

Alfa-mannosidozun prevalansı hakkında çok az şey bilinmektedir. Avustralya’da yapılan bir araştırmada, 500,000 kişide bir yaygınlık olduğu bildirilmiştir. Norveç’te yapılan bir çalışmada 4.5 milyonluk bir nüfusta sadece altı kişide bu hastalığın varlığı bildirilmiştir. Ayrıca Çekya’da 300,000 kişide bir kişi olarak bildirilmiştir. Hastalık herhangi bir etnik gruba özgü değildir; dünyanın her yerinden bireylerde tanımlanmıştır.

Alfa-mannosidozun ayrıca dünya çapında yaklaşık 500,000 kişiden birinde meydana geldiği tahmin edilmektedir.

Kalıtım Paterni

MAN2B1 genindeki mutasyonlar alfa-mannosidoza neden olur. Bu gen, alfa-mannosidaz enzimini yapmak için talimatlar sağlar. Bu enzim lizozomlarda çalışır. Enzim lizozomlar içinde, belirli proteinlere (glikoproteinler) bağlı oligosakkaritlerin parçalanmasına yardımcı olur. Özellikle, alfa-mannosidaz enzimi mannoz adı verilen şeker molekülü içeren oligosakkaritlerin parçalanmasına yardımcı olur.

MAN2B1 genindeki mutasyonlar, alfa-mannosidaz enziminin mannoz içeren oligosakkaritlerin parçalanmasındaki rolünü yerine getirme kabiliyetine müdahale eder. Bu oligosakkaritler lizozomlarda birikir ve hücrelerin arızalanmasına ve sonunda ölmesine neden olur.

Şekil 2. Oligosakkarit birikimi sonucu koful oluşturan bir lenfosit ve  normal lenfosit elektron mikrografisi. A. Alfa-mannosidoz hastasında koful oluşturan bir lenfosit. B. Normal olan bir lenfosit.

Dokular ve organlar, oligosakkaritlerin anormal birikimi ve ortaya çıkan hücre ölümü nedeniyle hasar görür ve alfa-mannosidozun karakteristik özelliklerine yol açar.

Teşhis Yöntemleri Ve Tedaviler

Lizozomal depo hastalığı olan alfa-mannosidozdaki ana klinik özellikler diğer lizozomal depo hastalıkları ile örtüşebilir. Bununla birlikte, bu diğer lizozomal depo hastalıkları ile ilişkili ayırt edici klinik özellikler, klinik laboratuvarlarda biyokimyasal testlerin mevcudiyeti ve doğal geçmişlerinin anlaşılması, bunların birbirinden ayırt edilmesine yardımcı olmaktadır.

Alfa-mannosidoz ön tanısı konulan bir kişide hastalığın ve hastalık için gerekli kişisel tedavilerin belirlenmesi için, aşağıdaki değerlendirmeler önerilir:

  • Hastanın işitme kaybı, sinirlilik, depresyon; sosyal, ev, okul veya işle ilgili aktivitelerde veya yürüme mesafesindeki değişiklik; ishal veya idrar tutamama, kas ağrısı, eklem ağrısı, azalmış hareket aralığı ve kemik ağrısı gibi şikayetlerinin tıbbi öyküsünün belirlenmesi gerekmektedir.
  • Otoskopi, oftalmoskopi, karaciğer ve dalak boyutunun değerlendirilmesi, kalp ve akciğerlerin oskültasyonu, yürüyüş dahil nörolojik durum ve eklem hareket açıklığının ortopedik değerlendirmesini içeren fizik muayene yapılmalıdır. Çocuklarda standart büyüme çizelgeleri kullanarak boy, ağırlık ve özellikle baş çevresinin büyüklüğü ölçülüp büyüme değerlendirilmelidir.
  • İşitme bozukluğu ve orta kulak enfeksiyonlarını tespit etmek için bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından muayene edilmelidir.
  • Kornea opasiteleri, miyopi, hipermetropi ve şaşılık açısından oftalmolojik olarakdeğerlendirilmelidir.
  • Fonksiyonel seviyeyi ve öğrenme kapasitesini belirlemek için nöropsikolojik testler uygulanmalıdır.
  • Sistemik lupus eritematozusu (SLE) hariç tutmak için klinik muayene ve immünolojik testler (örn., Antinükleer antikorlar, anti-ds-DNA antikorları) ile kan testleri yapılmalıdır.
  • Başın düz radyografileri, dizler (ön-arka görünüm), omurga (yan görünüm) ve herhangi bir semptomatik bölgenin iskelet değerlendirmesi yapılmalıdır.
  • Yaşlı bireylerde osteopeni veya osteoporozu tespit etmek için kemik dansitometrisi uygulanmalıdır.
  • Özellikle hidrosefali belirtileri ve semptomları varsa (örneğin, baş ağrısı, artan yürüyüş ataksisi, bulantı) ventriküllerin boyutunun ve serebellumun şeklinin ve boyutunun değerlendirilmesi için beynin BT taraması yapılmalıdır.
  • Bir klinik genetik uzmanı ve / veya genetik danışman ile konsültasyon.

Çok semptomatik bir hastalığın karakteristik bulgularının tanımlanması üzerine aşağıda açıklanan testlerin sonuçlarına dayanarak alfa-mannosidoz tanısı konulmasına yardımcı olunabilir.

İdrarda oligosakkaritler: İdrardaki mannoz açısından zengin oligosakkarit konsantrasyonlarını ölçmek için bir ön araştırma yapılabilir. Mannoz zengini oligosakkaritlerin yüksek idrar atılımı düşündürücüdür, ancak hastalığın tanısı için yeterli değildir.

Alfa-mannosidaz aktivitesi: Tanı, bir florometrik analiz yoluyla lökositlerde veya diğer çekirdekli hücrelerdeki alfa-mannosidaz aktivitesinin ölçülmesi ile doğrulanır. Bu test, genetik testle birlikte en güvenilir tanı yöntemidir.

Genetik test: Hastalığa neden olan mutasyonun, periferik kan örneği kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) amplifikasyonu ile tanımlanması güvenilir bir tanı yöntemidir.

Uygulanan Tedaviler

Konjenital alfa-mannosidoz için bir tedavi yoktur ve genel olarak, ortaya çıkan komplikasyonları önlemek amacıyla hastalığın yönetimi ele alınır. Aşılar, antibiyotikler, işitme cihazları, gözlükler, ortopedik ve diğer yardımcı cihazlar, eğitim müdahaleleri ve konuşma terapisi gibi bireysel semptomlara yönelik tedaviler gerektiği şekilde önerilir. Sağlığı ve tedaviye yanıtı izlemek için düzenli takip önerilmektedir.

Araştırılmakta Olan Tedaviler

Kemik iliği nakli

Alfa-mannosidoz tedavisinde kemik iliği nakli denenmiştir. Kemik iliği nakli ile erken tanı ve hızlı tedavi, bilişsel gerilemeyi önleme ve semptomları iyileştirme şansını arttırır. Bununla birlikte, bu potansiyel tedavinin uzun vadeli güvenliğini ve etkinliğini belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Prosedürü ciddi komplikasyon riski taşır. Kemik iliği naklinden sonra, normal gelişim sağlanamamasına rağmen, etkilenen bireyler gelişimsel ilerleme kaydetmiştir. En iyi donör ailesel HLA-özdeş olandır, ancak çoğu zaman bu tip donör tanımlanamaz, bu durumda enzim replasman tedavisi (ERT) en iyi seçenek olarak belirlenebilir.

Gen Terapisi

Gen terapisi ayrıca bazı lizozomal depo bozuklukları için olası bir tedavi olarak araştırılmaktadır. Aktif enzim üretebilen normal genin kalıcı transferi göz önüne alındığında, bu tedavi şeklinin teorik olarak bir tedaviye yol açması muhtemeldir. Bununla birlikte, şu anda, gen terapisi başarılı olmadan önce çözülmesi gereken birçok teknik zorluk vardır.

Hastalıkla İlişkili Genler

MAN2B1geni

Hastalığın Diğer İsimleri

Alfa-D-mannosidoz

Alfa-mannosidaz B eksikliği

Alfa-mannosidaz eksikliği

Lizozomal alfa B mannosidoz

Lizozomal alfa-D-mannosidaz eksikliği

Mannosidoz

Kaynaklar

  1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1396/
  2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alpha-mannosidosis#
  3. https://www.omim.org/entry/248500?search=Alpha-mannosidosis&highlight=%22alpha%20mannosidosi%22%20%22alpha%7Cmannosidosi%22%20%28alphamannosidosi%7C%20%29%20alphamannosidosi#populationGenetics
  4. https://rarediseases.org/rare-diseases/alpha-mannosidosis/
  5. https://ojrd.biomedcentral.com/articles/10.1186/1750-1172-3-21
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ALLAN-HERNDON-DUDLEY SENDROMU

Genel Tanım

  Allan – Herndon – Dudley sendromu (AHDS) ciddi derecede zihinsel gelişim, dizartri, atetoid hareketler, kas hipoplazisi ve spastik parapleji ile karakterize X’e bağlı bir durumdur.  Sadece erkeklerde meydana gelen bu durum, gelişimi doğumdan önce bozar. Hastalık, etkilenen erkeklerde konuşmayı ve iletişim yeteneğini kısıtlamış olsa da, diğer insanlarla iletişimde eğleniyor gibi görünüyorlar.

 Allan-Herndon-Dudley sendromlu çocukların çoğunda zayıf kas tonusu (hipotoni) ve birçok kasın az gelişmesi (kas hipoplazisi) durumu vardır. Yaşlandıkça, genellikle belirli eklemlerin hareketini kısıtlayan kontraktür denilen eklem bozuklukları geliştirir. Anormal kas sertliği (spastisite), kas zayıflığı ve kolların ve bacakların istemsiz hareketleri de hareketliliği sınırlar. Sonuç olarak, Allan-Herndon-Dudley sendromlu birçok insan bağımsız olarak yürüyemez ve yetişkinlikte tekerlekli sandalye kullanımı mevcuttur.

  Klinik Tanım

  Hastalık spastisiteye (kontraktürler, Babinski işareti ve klonus) ilerleyen ve genellikle yaşamın erken döneminde saptanabilen konjenital hipotoni (doğumda veya yaşamın ilk haftalarında / aylarında görülür) olarak kendini gösterir. Hiperrefleksi, daha sonra yaşamda ortaya çıkar. Etkilenen erkekler de bebeklik ve erken çocukluk döneminde, motor dönüm noktaları gecikmesi ve baş ve desteklemede zorluk olarak ortaya çıkan kas hipoplazisi ve genel kas zayıflığı ile kendini gösterir. Hastaların% 100’ünde hipotoni ve ciddi zihinsel eksiklik vardır. Şiddetli psikomotor gecikme en başından itibaren mevcuttur (motor ve dil dönüm noktalarının gecikmesi) ve özerkliğe asla ulaşılamaz. Yüz, zaman içinde gelişen ayırt edici özelliklere sahiptir: açık ağız, çadırlı üst dudak, pitoz(sarkma) , kulakların anormal katlanması, burun ve kulakların yumuşak dokusunun kalınlaşması ve kalkık kulak memeleri. Uzun, ince eğik ayaklar da tipiktir. Oküler belirtiler (yani döner nistagmus ve ayrık göz hareketleri) nadirdir. Nöbetler ve kilo alım problemleri bazı hastalarda bildirilmiştir. Hipotoni ve kas hipoplazisinin bir sonucu olarak düşünülen , pektus ekskavatum ve skolyoz bulunabilir.

  Epidemeyoloji

 Bugüne kadar literatürde 320 hastalıktan etkilenen bireye sahip en az 132 aile bildirilmiştir. Yaygınlık bilinmemekle birlikte, bir çalışma, etiyolojisi bilinmeyen zihinsel özürü olan erkeklerin% 1.4’ünde AHDS’yi tanımlamıştır. Sadece erkekler etkilenir.

  Kalıtım Kalıbı

Bu durum X’e bağlı resesif, kalıtsaldır. Hastalığa neden olan mutasyona uğramış gen , iki cinsiyet kromozomundan biri olan X kromozomu üzerinde bulunuyorsa, durum X’e bağlı olarak kabul edilir. Sadece bir X kromozomu olan erkeklerde , her hücrede genin değiştirilmiş bir kopyasının bulunması, hastalığa neden olmak için yeterlidir. İki X kromozomu olan kadınlarda, bozukluğa neden olmak için genin her iki kopyasında da mutasyon bulunmalıdır. Erkekler X’e bağlı resesif bozukluklardan kadınlardan daha sık etkilenir. X’e bağlı kalıtımın bir özelliği, babaların X’e bağlı özellikleri, oğullarına geçirememesidir.

  Teşhis Yöntemleri

 Tanı, klinik bulgulara ve diğer  tiroid hormonu  serum düzeylerinin varlığına dayanır: erkeklerde anormal derecede yüksek 3,3 ‘, 5’-triiyodotironin (T3), düşük ila normal serbest tetraiyodotironin (T4) seviyeleri ve normal ila hafif yüksek tiroid uyarıcı hormon (TSH) seviyeleri vardır. SLC16A2 genindeki mutasyonları gösteren moleküler genetik test tanıyı doğrular.

  Yönetim ve Tedavi

 Şu anda, AHDS için herhangi bir tedavi mevcut değildir ve yönetim destekleyici önlemlerden oluşur. Fiziksel, mesleki ve konuşma terapisi faydalı olabilir. Distoni, antikolinerjikler, L-DOPA, karbamazepin veya lioresol gibi bazı ilaçlarla tedavi edilebilir. Nöbetler  mevcut olduğunda, standart antiepileptik ilaçlarla kontrol edilebilir. Hipotiroidizm tedavisi yararlı görünmemektedir.

  Hastalıkla İlgili Genler

 AHDS, tiroid hormonu T3 için spesifik bir taşıyıcı olan monokarboksilat taşıyıcı 8’i (MCT8) kodlayan SLC16A2 genindeki (Xq13.2)  mutasyonlardan kaynaklanır . Nörolojik sorunlar, tiroid hormonu T3’ün bazı nöronal hücrelere taşınamamasından kaynaklanabilir.

  Prognoz

 Birkaç hasta 60’larında hayatta kalmasına rağmen, çoğu hasta bağımsız olarak oturamadığı, ayakta duramadığı veya yürüyemediği için genel yaşam beklentisi tehlikeye giriyor ve yaşam kalitesi ciddi şekilde etkileniyor.

  Diğer İsimleri

  1. AHDS
  2. Allan-Herndon sendromu
  3. Monokarboksilat taşıyıcı-8 eksikliği
  4. Triiyodotironin direnci
  5. T3 direnci
  6. Zihinsel yetersizlik ve kas atrofisi
  7. Hipotoni ile X’e bağlı zihinsel engel

  Kaynakça

  1. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=1315&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=ALLAN—HERNDON—DUDLEY-Syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Allan-Herndon-Dudley-syndrome&title=Allan-Herndon-Dudley%20syndrome&search=Disease_Search_Simple
  2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/allan-herndon-dudley-syndrome#
  3. https://omim.org/entry/300523?search=allan%20herndon%20dudley%20syndrome&highlight=%28syndrome%7Csyndromic%29%20allan%20dudley%20herndon
  4. https://rarediseases.org/gard-rare-disease/5617/allan-herndon-dudley-syndrome/
  5. https://www.researchgate.net/figure/Facial-appearance-of-a-female-with-Alan-Herndon-Dudley-syndrome-AHDS-and-de-novo_fig1_5455175