Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ALPHA-1 ANTİTYRİPSİN EKSİKLİĞİ (AATD)

Genel Bilgi
Alpha-1 Antityripsin Deficiency akciğer ve karaciğer hastalıklarına yol açabilecek kalıtsal
bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip olan kişiler hastalığın semptomlarını ilk olarak 20-50 yaş
aralığında göstermeye başlarlar. Görülen ilk semptomlar nefes darlığı, wheezing (akciğerlerde

duyulan, hava yollarının daralmasından dolayı ortaya çıkan ıslık sesi) ve aktivite intoleransıdır.

Genetik Değişiklikler/ Etken Faktörler

SERPINA1(14q32.13) geninde oluşan mutasyondan dolayı oluşmaktadır. Bu gen alpha-1
antityripsin proteinin oluşumu için gereken bilgileri içerir. Alpha-1 Antityripsin (AAT), vücudu
neutrophil elastase denen kuvvetli enzimden koruyan bir proteindir. Bu enzim beyaz kan
hücrelerinden (WBC) salgılanır, AAT kontörlünde olmadığı zaman özellikle akciğer olmak
üzere, dokulara da saldırır. Akciğerde alveolleri parçalar ve akciğer hastalıklarına yol açar.
Karaciğer hastalığının patogenezi oldukça farklıdır ve “toksik fonksiyon kazancı” olarak
adlandırılır. Karaciğer hastalığı AAT proteinin hepatositlerde birikiminden dolayı kaynaklanır.
Sadece hepatositlerin endoplazmik retikulumunda AAT proteininin patolojik polimerizasyonu ile
ilişkili genotipler hastalık üretir. AATD'ye bağlı karaciğer hastalığı olan çoğu hasta Z alleli için
homozigottur ; karaciğer hastalığı ciddi AAT eksikliği olan, ancak intrahepatositik birikim
göstermeyen boş homozigotlarda ortaya çıkmaz.

*Z alleli ile ilgili bilgi “kalıtım deseni” başlığı altında da yer almaktadır.

Belirti ve Semptomlar

Aşağıdaki tabloda Human Phenotype Ontology (HPO)’den alınan verilere yer verilmiştir.
Verilerde hastalığın belirli semptomlarının yüzdelerinden bahsedilmektedir. Fakat
unutulmamalıdır ki bütün semptomlar aynı hastada görülecek diye bir kaide yoktur. Aynı
hastalığa sahip iki bireyin farklı semptomlar göstermesi mümkündür.
İnsanların %80-%90 ‘nında görülen semptomlar
Amfizem
Karaciğer iflası
İnsanların %30-%79 ‘ununda görülen semptomlar
Hepatitis (Karaciğer iltihabı)
Hepatomegaly (Karaciğer büyümesi)
Sarılık
İnsanların %5-%29 ‘ununda görülen semptomlar
Siroz (Yara dokusunun sağlıklı dokunun yerine geçmesi)
Nefrotik Sendrom
HPO sisteminde yüzdesi belli olmayan semptomlar
Otozomal resesif kalıtım
KOAH
Dispne (Solunum güçlüğü)

Yükselmiş hepatic transaminase (Karaciğer enzim seviyesinin
yükselmesi)
Hepatocellular carcinoma

Genetik Görülme Sıklığı
AATD dünya çapında görülür, ancak prevalansı popülasyona göre değişir. Bu hastalık
Avrupa kökenli 1.500-3.500 kişiden 1'ini etkiler. Asya kökenli insanlarda nadirdir. AATD olan
birçok birey, özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olarak adlandırılan bir akciğer
rahatsızlığı olan kişilerde teşhis edilmez. KOAH AATD’den kaynaklanabilir; ancak, AATD
çoğu zaman asla teşhis edilmez. Bu hastalığa sahip olan bazı kişiler astım ile yanlış tanı
almaktadırlar.

Kalıtım Deseni
Bu durum otozomal kodominant (eşbaskınlık) durumunda ortaya çıkmaktadır.
SERPINA1 in allel geni M olsun, bu gen normal miktarda AAT üretimini sağlıyor.
SERPINA1 in diğer yaygın allel genleri S ve Z olsun. S alleli AAT çok aşağısında üretilmesine
neden olmaktadır. Özellikle sigara içen, ZZ alleli olan insanların akciğer hastalığı (örk; amfizem)
olması olasılığı yüksektir. Genel olarak MS veya SS allel kombinasyonları olan insanlar AAT
akciğerleri korumak için yeterli miktarda üretebiliyorlar. Fakat MZ kombinasyonuna sahip olan
insanların akciğer ve karaciğer fonksiyonlarının bozulma riski bu kombinasyona sahip olmayan
insanlara göre daha yüksektir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri
AATD teşhisinde isoelektrik odaklama adı verilen özel bir test kullanırlarak düzgün
çalışmayan AAT protein varyantı tespiti için kullanılabilir. Ayrıca SERPINA1 geni için genetik
test ve AAT proteinin kandaki miktarına bakmak için kan testleri de teşhis sürecinde kullanılan
yöntemlerdir.
AATD ile bağlantılı hastalıklarda genel olarak standart tedavi yöntemleri
uygulanmaktadır. Fakat hastada AATD bağlantılı akciğer hastalığı varsa Agumentasyon Terapisi
(bazen de değiştirme terapisi olarak adı geçer) uygulanır Bu terapde kandaki AAT seviyesini
yükseltilerek akciğer hastalığının ilerleyişinin durdurulması amaçlanmaktadır. Bu terapi AATD
kaynaklı karaciğer hastalığına etki etmemektedir. Tedavilerin işe yaramaması durumunda organ
transplantasyonu yapılmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri
• AAT
• AATD
• Alpha-1 Protease İnhibitorü Eksikliği
• Alpha-1 ile İlişkili Amfizem

• Genetik Amfizem
• Kalıtımsal Akciğer Amfizemi
• Kalıtsal/Irsi Amfizem

Kaynakça

1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5784/alpha-1-antitrypsin-deficiency
2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alpha-1-antitrypsin-deficiency#definition
3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/medgen/67461
4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16510030
5. Stoller JK. Clinical manifestations, diagnosis, and natural history of alpha-1
antitrypsin deficiency. UpToDate. May 25, 2018;
https://www.uptodate.com/contents/clinical-manifestations-diagnosis-and-
natural-history-of-alpha-1-antitrypsin-deficiency.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HODGKİN HASTALIĞI

Genel Bilgi

Hodgkin hastalığı, lenfoma olarak bilinen bir grup kanserden biridir. Lenfoma, lenf sistemini,
özellikle lenf düğümlerini etkileyen kanserleri tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir.
Tümörler sıklıkla lenf düğümlerinde veya düğümlerin etrafındaki alanlarda oluşur. Şişmiş lenf
bezleri ile birlikte ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı da görülebilir. Hodgkin lenfomanın kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Hodgkin lenfoma (HL), lenf sisteminin dokularını ve lenf düğümlerini etkiler. Vücudun
bağışıklık sisteminin bir parçası olan lenf sistemi, kan damarlarına benzeyen ve vücutta akan
karmaşık bir dizi ince damardan (lenf damarları) oluşur. Lenf damarları, bir tür beyaz kan
hücresi (lenfosit) içeren lenf adı verilen berrak bir sıvı taşır. Düzenli olarak, küçük yuvarlak
doku kitleleri halinde lenf damarlarının arasında görülür. Lenf düğümleri olarak bilinen bu
fasulye şeklindeki organlar, enfeksiyonlarla savaşmak için gereken hücreleri oluşturur. Koltuk altı, kasık ve boyunda lenf düğümleri kümeler halinde bulunur. Lenf sistemin ek kısımları dalak, timus ve bademcikleri içerir.

Hodgkin hastalığının ilk belirtisi genellikle şişmiş bir lenf düğümüdür. Vakaların üçte ikisinde boyundaki lenf düğümü etkilenir. Aksi takdirde, koltuk altı, göğüs, kasık veya karın bölgelerindeki lenf bezleri etkilenir. Hastalık diğer lenf düğümlerine, düğümlerin etrafındaki
alanlara, dalağa, karaciğere, akciğerlere ve kemik iliğine yayılabilir. Hastalarda nadiren de olsa kemik ağrıları görülebilir. Bazı durumlarda, dalakta (splenomegali) veya karaciğerde (hepatomegali) anormal genişleme oluşabilir. Sindirim sistemini veya böbrekleri etkileyen anormallikler ek belirtiler olarak görülebilir.

Etken Faktörler

Hodgkin hastalığının kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bazı araştırmalar, virüs
(örneğin Epstein Barr Virüsü) gibi bulaşıcı bir etkenin Hodgkin hastalığında bir rol
oynayabileceğini göstermektedir. Son çalışmalar, genç erişkin bireylerin hastalığa genetik
olarak duyarlı olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca çevresel faktörlerin veya bağışıklık sistemi
yetersizliklerinin Hodgkin hastalığının gelişiminde rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Dolayısıyla, sebep çok faktörlü olabilir.
Hodgkin hastalığı bir kanser türüdür. Lenf sistemi hücrelerinin hızlı ve kontrolsüz bölünmesi sonucunda oluşur. Hastalık, lenf sisteminin herhangi bir kısmında gelişebilir. Lenf dokularının vücudun pek çok farklı bölgelerinde bulunmasından dolayı Hodgkin Lenfoma, vücudun herhangi bir kısmında oluşabilir ve yayılabilir.

Görülme Sıklığı:

Hodgkin hastalığına sahip bireylerin çoğunluğu 15-40 yaşları arasındadır. 50 yaşından sonra daha az sayıda kişi etkilenmektedir. Hodgkin lenfoma çocukları da etkileyebilir.
Hodgkin lenfoma iki ana formdan oluşur: Klasik Hodgkin lenfoma vakaların %95’inde görülür, Nodüler lenfosit-baskın Hodgkin lenfoma ise yalnızca vakaların %5’inde görülür.
Hastalığa 15-35 yaş arasındaki bireylerde daha sık rastlanır ve genellikle üst vücuttaki lenf düğümlerinin şişmesiyle baş gösterir.

Hodgkin lenfoma, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tüm kanser vakalarının yüzde birinden azını oluşturmaktadır.

İlgili Hastalıklar:

Aşağıdaki hastalıkların belirtileri Hodgkin Lenfoma’nın belirtilerine benzer olabilir. Belirti karşılaştırmaları tanıları ayırmak için yararlı olabilir:
Hodgkin dışı lenfomalar, lenf sisteminde oluşan bir grup kanserdir. Boyunda veya kasıkta şişmiş lenf bezleri şeklinde oluşur ve genellikle vücuda yayılır. Anemi (anormal derecede düşük kırmızı kan hücresi seviyeleri), lösemi (anormal derecede beyaz kan hücresi seviyeleri),
kilo kaybı, ateş, gece terlemeleri ve halsizlik görülebilir. Hodgkin dışı lenfomaların nedeni bilinmemektedir ancak virüs etkenli olabileceği düşünülmektedir. Hodgkin dışı lenfoma her yaşta ortaya çıkabilir.

Burkitt lenfoma, lenf düğümlerini ve vücudun diğer bölgelerini etkileyen lenf sistemi kanseridir. Tümörler; böbreklerde, eşey organlarında, kemik iliğinde veya lenf bezlerinin yanı sıra merkezi sinir sisteminde ortaya  çıkabilir. Burkitt lenfoma bulaşıcı olabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde nadiren görülür ve Orta Afrika'da daha yaygındır.
Hodgkin lenfomanın günümüzdeki semptomları birçok bulaşıcı hastalık ile benzeltilmektedir.
Löseminin ve diğer kanser formlarının semptomlarından biri de şişmiş lenf bezleri olabilir.

Tanı konmadan önce bunun gibi diğer olasılıkları da göz önünde bulundurmak önemlidir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Klinik değerlendirmelere, hastalık geçmişine ve karakteristik bulgulara (şişmiş lenf düğümleri, grip benzeri semptomlar, vb.) dayanarak, Hodgkin lenfomanın teşhisi konulabilir.
Tanıyı doğrulamak amacıyla lenf bezlerinden cerrahi müdahale ile parça alınarak veya dokunun mikroskobik olarak incelenmesi ile tanı doğrulanabilir. Doku incelemesi Reed-Sternberg hücreleri adı verilen belirli hücrelerin mevcut olup olmadığını belirlemek için yapılmaktadır.

Uygun tedavi programını belirlediğinden dolayı hastalığın ne kadar yayıldığını belirlemek önemlidir. Genellikle doktorlar, hastalığın hangi aşamada olduğunu belirlemek için Ann Arbor Sınıflandırma Sistemi’ni kullanırlar. Evre, kanserli bölgelerin sayısına, konumuna,
lenflerde olup olmamasına, ateş, terleme ve kilo kaybının varlığına veya yokluğuna bağlıdır.
BT taramaları, manyetik rezonans görüntüleme ve lenf sistemine odaklanan özel bir röntgen tekniği (lenfanjiyografi) dahil hastalığın ne kadar yayıldığını belirlemek için çeşitli röntgen testleri kullanılabilir.

Hodgkin hastalığının tedavisi hastalığın evresine bağlıdır. Radyoterapi ve / veya kemoterapi iki ana tedavi seçeneğidir.
Radyoterapi (radyasyon tedavisi) lenfositleri tahrip eder ve vücudu kuvvetli röntgenlere maruz bırakarak genişleyen lenf düğümlerini küçültür. Radyoterapi tek başına veya kemoterapi ile birlikte kullanılabilir.
Kemoterapi 'antikanser' ilaçların kullanımını içerir. Günümüzde kullanımda olan bazı ilaç uygulamaları bulunmaktadır. Bu ilaçlar yan etkilere neden olabilir ve bir doktor tarafından dikkatle izlenmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler:

Bazı araştırma sonuçlarına göre Hodgkin Lenfoma, resesif kalıtım ile uyumludur.

HL hücrelerinde , 2p, 4p, 4q ve 9p bölgelerinin amplifikasyonu ve 6q25.40 kromozomunun silinmesi gibi tekrarlayan sitogenetik değişikliklerin bulunduğu bazı genom bölgeleri tespit
edilmiştir 1 .

Hastalığın Diğer İsimleri:
Hodgkin Hastalığı,
Hodgkin Lenfoma,

Kaynaklar:
https://rarediseases.org/rare-diseases/hodgkins-disease/
https://rarediseases.org/rare-diseases/hodgkins-disease/#references
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/2714/hodgkin-lymphoma
1 Goldin, L. R. et al. A genome screen of families at high risk for Hodgkin lymphoma: evidence
for a susceptibility gene on chromosome 4. Journal of medical genetics 42, 595-601,
doi:10.1136/jmg.2004.027433 (2005).

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BECKWITH – WIEDEMANN SENDROMU

Genel Bilgi

Beckwith-Wiedemann sendromu, tümör gelişimine yatkınlığı içeren bir pediyatrik aşırı büyüme bozukluğudur. Klinik prezentasyon oldukça değişkendir; Bazı olgular, orijinal olarak Beckwith (1969) ve Wiedemann (1969) tarafından tanımlandığı için bu şekilde isimlendirilmiştir.

BWS’li bireyler, hamileliğin ikinci yarısında ve yaşamın ilk dönemlerinde artmış bir oranda büyüyebilir, ancak yetişkin boyları genellikle normal aralıktadır. Anormal büyüme ayrıca hemihipertrofi ve / veya makroglossi olarak da ortaya çıkabilir. BWS’li bebeklerin%30-50’sinde hipoglisemi bildirilmiştir.

Karın duvarı defektleri (omfalosel, umbilikal herni ve diastasis recti) ve karaciğer, dalak, pankreas, böbrek veya adrenalleri içeren viseromegali dahil olmak üzere malformasyon ve tıbbi komplikasyonların sıklığı artmaktadır. Fetal adrenokortikal sitomegali patognomonik bir bulgudur. Renal anomaliler arasında primer malformasyonlar, renal medüller displazi, nefrokalsinoz ve nefrolitiazis sayılabilir. Embriyonal malignitelere bir yatkınlık vardır, Wilms tümörü ve hepatoblastoma en yaygın olanıdır (Weksberg ve ark., 2010).

Erken ölüm, prematürite, hipoglisemi, kardiyomiyopati, makroglossi veya tümör komplikasyonlarından kaynaklanabilir.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Moleküler genetik testler, BWS’li bireylerde kromozom 11p15’in epigenetik ve genomik değişikliklerini tanımlayabilir.

Beckwith-Wiedemann sendromu vakalarının yaklaşık yüzde yirmisi, paternal tekdüze olmayan disomy (UPD) olarak bilinen bir genetik değişimden kaynaklanmaktadır. Paternal UPD, babadan aktif bir kopyanın ve anneden gelen aktif olmayan bir kopyanın yerine aktif olarak babaların kalıtsal iki kopyasına sahip olmalarına neden olur. Paternal UPD’li kişilerde, yalnızca kromozomun maternal kalıtsal kopyası üzerinde aktif olan genler de eksiktir.

Beckwith-Wiedemann sendromunda, paternal UPD genellikle embriyonik gelişimin erken döneminde ortaya çıkar ve sadece bazı vücut hücrelerini etkiler. Bu olguya mozaikcilik denir. Mozaik paternal UPD, kromozom 11 üzerindeki aktif paternal ve maternal genlerde bir dengesizliğe yol açar ve bu da bozukluğun belirtilerini ve semptomlarını gösterir.

Daha az sıklıkla, CDKN1C genindeki mutasyonlar Beckwith-Wiedemann sendromuna neden olur. Bu gen, doğumdan önce büyümeyi kontrol etmeye yardımcı olan bir protein yapmak için gereklidir. CDKN1C genindeki mutasyonlar, bu proteinin Beckwith-Wiedemann sendromunun karakteristik özelliklerine yol açan büyümeyi kısıtlamasını önler.

Belirti ve Semptomlar

Beckwith-Wiedemann sendromu, vücudun birçok bölümünü etkileyen bir durumdur. Aşırı büyüme sendromu olarak sınıflandırılır, bu da etkilenen bebeklerin normalden (makrozomi) oldukça büyük olduğu ve çocukluk döneminde akranlarından daha uzun olma eğiliminde oldukları anlamına gelir. Büyüme yaklaşık 8 yaşına kadar yavaşlamaya başlar ve bu durumdaki yetişkinler alışılmadık derecede uzun değildir. Beckwith-Wiedemann sendromu olan bazı çocuklarda, vücudun bir tarafındaki veya diğer kısımları anormal derecede büyüyerek asimetrik veya düzensiz bir görünüme yol açabilir. Hemihyperplasia olarak bilinen bu sıra dışı büyüme paterni genellikle zamanla daha az görülür.

Beckwith-Wiedemann sendromunun belirti ve bulguları etkilenen bireyler arasında değişmektedir. bu durumdaki bazı çocuklar karın organları göbek deliği içinden çıkıntı sağlayan karın (bir omfaloselin) duvarında bir açıklık ile doğarlar. Göbek düğmesinin (umbilikal herni) etrafındaki yumuşak bir kese gibi (fıtık) diğer abdominal duvar defektleri de yaygındır. Beckwith-Wiedemann sendromu olan bazı bebeklerde yutma, konuşma ve nefes almaya engel olabilecek anormal büyük dil (makroglosi) vardır. Bu durumun diğer önemli özellikleri anormal derecede büyük karın organları (Viseromegali), kırışıklıkları veya bebeklikte kulak arkası çukurları, düşük kan şekeri (hipoglisemi) ve böbrek anormallikleri vardır.

Beckwith Wiedemann sendromu olan çocuklar kanserli ve kanserli olmayan tümörlerin çeşitli, özellikle de böbrek kanserli biçimi olan, Wilms tümörü ve hepatoblastom adlı karaciğer kanseri formunu geliştirmek adına artan bir risk altındadır. Tümörler, bu durumdaki insanların yaklaşık yüzde 10’unda gelişir ve neredeyse her zaman çocuklukta görülür.

Beckwith-Wiedemann sendromlu çocukların ve yetişkinlerin çoğu, durumla ilişkili ciddi tıbbi sorunlara sahip değildir. Yaşam beklentileri genellikle normaldir.

Genetik Görülme Sıklığı

Beckwith-Wiedemann sendromu dünya çapında 13.700 yenidoğanda tahmini 1’ini etkilemektedir. Durum aslında bu tahminden daha yaygın olabilir, çünkü hafif semptomları olan bazı kişiler hiçbir zaman teşhis edilmez.

Kalıtım paterni / Deseni:

Beckwith-Wiedemann sendromunun genetik nedenleri karmaşıktır. Bu durum genellikle, kromozom 11 bölgesindeki belirli genlerin anormal regülasyonundan kaynaklanır. Tüm vakaların en az yarısı, metilasyon denen bir süreçteki değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Metilasyon, metil grupları olarak adlandırılan küçük molekülleri DNA’nın belirli segmentlerine bağlayan kimyasal bir reaksiyondur.

Genomik imprinting geçiren genlerde, metilasyon bir genin ana ebeveyninin yumurta ve sperm hücrelerinin oluşumu sırasında işaretlenmesinin bir yoludur. Beckwith-Wiedemann sendromu sıklıkla, DNA’nın bölgelerdeki kromozom 11’deki imprinting merkezleri (IC’ler) bölgelerindeki değişikliklerle ilişkilidir. IC’ler, CDKN1C, H19, IGF2 ve KCNQ1OT1 genleri dahil olmak üzere normal büyümede rol oynayan birkaç genin metilasyonunu kontrol eder.

Anormal metilasyon, bu genlerin regülasyonunu bozar ve bu da Beckwith-Wiedemann sendromunun aşırı büyümesine ve diğer karakteristik özelliklerine yol açar. Beckwith-Wiedemann sendromu olan tüm insanların yaklaşık yüzde 1’inin, bir yeniden düzenleme (translokasyon), anormal kopyalama (duplikasyon) veya chr’den genetik materyalin kaybı (silinmesi) gibi kromozom anomalileri vardır.

Beckwith-Wiedemann sendromu vakalarının yaklaşık yüzde 85’inde, bir ailede sadece bir kişi bu durumla teşhis edildi. Bununla birlikte, Beckwith -Wiedemann sendromlu bir çocuğun ebeveynleri, bozukluğu olan başka çocuklara sahip olma riski altında olabilir. Bu risk, durumun genetik nedenine bağlıdır.

Beckwith -Wiedemann sendromlu insanların yüzde 10 ila 15’i, birden fazla etkilenen aile üyesi olan ailelerin bir parçasıdır. Bu ailelerin çoğunda, durumun otozomal dominant kalıtım kalıbı olduğu görülmektedir. Otozomal dominant kalıtım, her bir hücrede değiştirilmiş bir genin bir kopyasının tipik olarak bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir.

Bu vakaların çoğunda, Beckwith-Wiedemann sendromlu bireyler annelerinden gelen genetik değişimi miras alırlar. Bazen, değiştirilmiş geni miras alan bir kişi, durumun karakteristik belirtilerini ve semptomlarını göstermeyecektir

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Belirtilerin tedavisi: Merkezi sinir sistemi komplikasyonlarının riskini azaltmak için hipoglisemi tedavisi; omfalosel için abdominal duvar onarımı; uzlaştırılmış bir hava yolu için endotrakeal entübasyon ve makroglossiadan kaynaklanan beslenme zorluklarını yönetmek için özel meme veya nazogastrik tüp beslemelerinin kullanılması. Makroglossi olan çocuklar, bebeklik veya erken çocukluk döneminde dil küçültme ameliyatından ve konuşma terapisinden yararlanabilirler.

Yenidoğanlarda, Hipoglisemi yaşamın ilk birkaç günden fazla devam ederse, bir pediatrik endokrinolog tarafından değerlendirilmeli,

Organomegali, yapısal anormalliği ve tümörleri değerlendirmek için abdomen ultrason muayenesi gerekip, pediatrik nefrologlar tarafından değerlendirilmeli,

Cerrahi işlemlerden önce veya klinik değerlendirmede kardiyak anormallik şüphesi varsa EKG ve ekokardiyogram dahil olmak üzere kapsamlı kardiyak değerlendirme önerilir. Alfa-fetoprotein testi, hepatoblastoma için değerlendirmek adına ilk tanı anında yapılabilir. Vücudun bir tarafında aşırı büyümesi olan çocuklar kavisli bir omurga (skolyoz) için izlenmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

•Gen Adı H19 ,

•Gen Adı IGF2 (insülin benzeri büyüme faktörü 2)

•Gen Adı CDKN1C

•Gen Adı KCNQ1OT1 (KCNQ1

•Gen Adı ZNF215

Hastalığın Diğer İsimleri:

•BWS

•Wiedemann-Beckwith syndrome (WBS)

Kaynakça

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1394/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/beckwith-wiedemann-syndrome

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1394/#!po=28.9063

https://medlineplus.gov/ency/article/001186.htm

http://atlasgeneticsoncology.org/Kprones/BeckwithWiedemannID10037.html

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

EPİDERMOLİZİS BÜLLOZA

Genel Bilgi

Epidermolizis bülloz simplex, epidermolizis bülloza adı verilen ve cildin çok kırılgan olmasına ve kolayca kabarmasına neden olan bir grup genetik hastalıktan biridir. Kabarcıklar ve deri kaybı (erozyonlar) bölgeleri sürtünme veya çizilme gibi küçük yaralanmalara veya sürtünmeye tepki olarak ortaya çıkar. Epidermolizis bülloz simpleksi, epidermolizis büllozun başlıca formlarından biridir. Bu durumun belirtileri ve semptomları etkilenen bireyler arasında büyük farklılıklar göstermektedir. Kabarma, esas olarak, hafif vakalarda el ve ayakları etkiler ve kabarcıklar genellikle yara izi bırakmadan iyileşir. Bu durumun şiddetli vakaları enfeksiyonlara, dehidratasyona ve diğer tıbbi sorunlara yol açabilen yaygın kabarcıklar içerir. Ağır vakalar bebeklik döneminde hayatı tehdit edebilir.

Araştırmacılar dört ana tip epidermolizis bullosa simpleksini belirlemişlerdir. Tipler ciddiyet açısından farklılık gösterse de özellikleri önemli ölçüde örtüşür ve bunlar aynı genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanır. Çoğu araştırmacı şimdi bu durumun ana formlarının, bir dizi belirti ve semptom içeren tek bir bozukluğun parçası olduğunu düşünmektedir.

Lokalize tip (daha önce Weber-Cockayne tipi olarak adlandırılır) olarak bilinen epidermolizis bülloza simpleksinin en hafif şekli, çocukluk ve yetişkinlik arasında her zaman başlayan ve genellikle el ve ayaklarla sınırlı olan deri kabarması ile karakterize edilir. Daha sonraki yaşamda, el ve ayak tabanlarındaki deride kalınlaşabilir ve sertleşebilir (hiperkeratoz).

Dowling-Meara tipi, epidermolizis bullosa simpleksinin en şiddetli formudur. Ağzın iç kısmı da dahil olmak üzere vücudun herhangi bir yerinde aşırı ve şiddetli kabarma meydana gelebilir ve kabarcıklar kümelerde görünebilir. Kabarıklık doğumdan gelir ve yaşla birlikte iyileşme eğilimi gösterir. Etkilenen bireylerde ayrıca avuç içi ve ayak tabanlarında anormal tırnak büyümesi ve hiperkeratoz görülür.

Diğer jeneralize tip (eskiden Koebner tipi olarak da bilinir) olarak bilinen epidermolizis bullosa simplex’in başka bir şekli, doğumda veya erken bebeklikte görülen yaygın kabarcıklarla ilişkilidir. Kabarcıklanma, Dowling-Meara tipinden daha az şiddetli olma eğilimindedir.

Benekli pigmentasyonlu epidermolizis bullosa simpleksi, yetişkinlikte kaybolmuş gövde, kollar ve bacaklarda koyu renkli cilt lekeleri ile karakterizedir. Bozukluğun bu formu, erken bebeklikten, avuç içleri ve ayak tabanlarındaki hiperkeratozdan ve anormal tırnak büyümesinden deride kabarmayı da içerir.

Yukarıda açıklanan dört ana türe ek olarak, araştırmacılar, Ogna tipi dedikleri, epidermolizis bullosa simpleksiyle ilgili başka bir cilt durumu tespit etmişlerdir. Epidermolizis bullosa simpleksinin diğer tipleri ile ilişkili olmayan bir gende mutasyonla Ogna tipi epidermolizis bullosa oluşur. Ogna tipinin bir epidermolizis bullosa simpleks alt tipi olup olmadığı veya ayrı bir epidermolizis bülloza formunu temsil edip etmediği belirsizdir.

Epidermolizis bullosa simpleksinin diğer bazı varyantları öne sürülmüştür, ancak bunlar çok nadir görünmektedir.

Görülme Sıklığı

Epidermolizis bullosa simpleksinin tam prevalansı bilinmemektedir, ancak bu durumun 30.000 ila 50.000 kişide 1’i etkilediği tahmin edilmektedir. Lokalize tip, durumun en yaygın şeklidir.

Genetik Değişikliler

Dört ana epidermolizis bullosa simpleksi tipi, KRT5 veya KRT14 genindeki mutasyonlardan kaynaklanabilir. Bu genler keratin 5 ve keratin 14 olarak adlandırılan proteinleri yapmak için gereken talimatları sağlar. Bu sert, lifli proteinler, cildin dış tabakasına (epidermis) kuvvet ve esneklik sağlamak için birlikte çalışır. KRT5 veya KRT14 genindeki mutasyonlar, keratin proteinlerinin güçlü ağlara bağlanmasını önler ve bu da epidermisteki hücrelerin kırılgan hale gelmesine ve kolayca zarar görmesine neden olur. Sonuç olarak, cilt sürtünmeye ve küçük travmaya karşı daha az dirençli hale gelir ve kolayca kabarır. Nadir durumlarda, dört ana epidermolizis bullosa simpleks tipinden birine sahip kişilerde KRT5 veya KRT14 gen mutasyonu tanımlanmamıştır.

Başka bir gendeki (PLEC) mutasyonlar, nadir Ogna tipi epidermolizis bullosa simpleksiyle ilişkilendirilmiştir. PLEC geni, epidermisi cildin alttaki katmanlarına tutturmaya yardımcı olan, plektin adı verilen bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Araştırmacılar PLEC gen mutasyonlarının bu durumun ana özelliklerine nasıl yol açtığını belirlemek için çalışıyorlar.

Kalıtım Şekli

Epidermolizis bülloza simpleks genellikle otozomal dominant olarak aktarılır, bu da her bir hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. Etkilenen bazı kişiler mutasyonu etkilenen bir ebeveynden miras alır. Diğer vakalar gendeki yeni mutasyonlardan kaynaklanır ve ailelerinde bu bozukluğun öyküsü olmayan kişilerde görülür.

Nadir durumlarda, epidermolizis bullosa simpleks otozomal resesif olarak aktarılır. Otozomal resesif kalıtım, her hücrede genin iki kopyasının da bu hastalığı taşıdığı anlamına gelir. Otozomal resesif bozukluğu olan bir bireyin anne-babaları tipik olarak her birinin hastalıklı genin bir kopyasını taşırlar, fakat bozukluğun belirtilerini ve semptomlarını göstermezler.

Bu Hastalığın Diğer İsmi

EBS

Tanı Ve Tedavi Yöntemleri

Epidermolizis bülloza tedavisi, semptomları hafifletmeye ve tedavi etmeye, komplikasyonları önlemeye ve uygun yara bakımı ile kabarcık ağrılarının giderilmesine odaklanır. Bununla birlikte, Epidermolysis Bullosa tedaviye rağmen ilerlemeye eğilimlidir ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir ve çok ölümcül olduklarını kanıtlayabilir.

İmmünofloresan antijen haritalama ile tanı konulabilir.

Kaynakça

http://ghr.nlm.nih.gov/

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JUVENİL MİYOKLONİK EPİLEPSİ (JME)

Genel Bilgi

Juvenil miyoklonik epilepsi (JME), miyoklonik jerklerle (kolların veya bacakların hızlı, istem dışı kasılması), jeneralize tonik-klonik nöbetler ve bazen absans nöbetler ile karakterize bir epilepsi sendromudur. JME nöbetleri genellikle insanlar sabah ilk uyandığında ortaya çıkar. Nöbetler uyku eksikliği, aşırı yorgunluk, stres veya alkol tüketimi ile tetiklenebilir. Başlangıç genellikle normalde sağlıklı olan çocuklarda adolesan çağlarında ortaya çıkar. JME’nin nedenleri çok karmaşıktır ve tam olarak anlaşılamamıştır. GABRA1 ve EFHC1 genleri dahil birkaç genin birinde ortaya çıkan mutasyonlar, bu hastalığa neden olabilir veya duyarlılığı artırabilir. Hastaların antikonvülsanlarla ömür boyu tedavileri gerekse de prognozları genellikle iyidir. (1)

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

JME’nin kesin nedeni bilinmemektedir. Kafa travması, beyin tümörü veya ensefalit gibi durumlarla ilişkili değildir.

Aile öyküsü ve genetik faktörler JME riskinde güçlü bir rol oynamaktadır. Etkilenen insanların yaklaşık üçte birinin epileptik nöbetleri olan bir akrabası vardır ve birçok ailede spesifik genetik mutasyonlar bulunmuştur. GABRA1 ve EFHC1 genlerindeki ve henüz tanımlanmayan diğer genlerdeki mutasyonlar JME’ye neden olabilir veya duyarlılığı artırabilir.

GABRA1 geni, hücre zarını geçen klorür iyonlarının akması ile ilgili bir proteinin yapılması için talimatlar sağlar. Klorür iyonlarının akışı, hücre içinde sinir hücreleri (nöronlar) arasındaki sinyalleşmeyi engelleyen ve beynin çok fazla sinyalle aşırı yüklenmesini önleyen bir ortam oluşturur. GABRA1 genindeki mutasyonlar beyindeki nöronların aşırı uyarılmasına yol açar ve nöbetlerle ilişkili anormal beyin aktivitesini tetikler.

EFHC1 genindeki mutasyonlar az sayıda insanda JME ile ilişkilendirilmiştir. EFHC1 geni, nöron aktivitesinde de rol oynayan bir proteinin yapılmasına yönelik talimatlar sağlar, fonksiyonu tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte, aynı zamanda nöronların aşırı uyarılmasına ve nöbetlerin tetiklenmesine de yol açabilir.

JME, aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkabilir:

•Uyku eksikliği

•Psikolojik stres

•Alkol ve uyuşturucu kullanımı

•İlaç uyumsuzluğu

•Strobe ışıkları gibi titreyen ışıklar

•Regl

•Günün saati- genellikle sabahlar (1)

Belirti ve Semptomlar

JME’nin belirtileri ve semptomları şunlardır:

Kolların ve bacakların hızlı, istem dışı kasılması olarak tanımlanan ve hastalığın ayırt edici özelliği olan miyoklonik jerkler veya nöbetler vakaların yaklaşık %17’sinde tek belirti olabilirler; Olguların yaklaşık %20’sinde nöbetler kümeler halinde görülür, vücudun sadece bir tarafını (tek taraflı) etkiler ve tonik-klonik nöbet öncesi başlar.

•Jeneralize tonik-klonik nöbetler, miyoklonik jerklerin başlamasından birkaç ay sonra ortaya çıkar.

•Absans nöbetleri, genellikle 5 ve 16 yaşlarında ortaya çıkan ilk semptomdur.

•Miyoklonik status epileptikus, JME’ yi en çok ilgilendiren problem olarak kabul edilir. Çoklu miyoklonik nöbetler hemen durmadığında, uyku yoksunluğundan ya da kaçırılan nöbetlerden sonra bu durum görülür. (1)Genetik Görülme Sıklığı

JME, idiyopatik jeneralize epilepsilerin yüzde 25 ile 30’unu ve tüm epilepsi vakalarının yüzde 10’unu oluşturur. Epilepsi riski yüzde 20 olan 20 yaş baz alındığında, JME insidansı 1000 ile 2000’de 1 olarak tahmin edilmektedir.

JME’ deki cinsiyet oranının genel olarak eşit olduğu düşünülmektedir, ancak birkaç çalışma kadınlarda 2.9:1’e kadar olan bir üstünlüğü bildirmiştir. (2)

Kalıtım Paterni/Deseni

JME’ nin kalıtım paterni tam olarak anlaşılamamıştır. Durum GABRA1 genindeki mutasyonlardan kaynaklandığında otozomal dominant bir kalıba kalıtılır, bu da her bir hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. EFHC1 genindeki mutasyonların neden olduğu juvenil miyoklonik epilepsinin kalıtım paterni bilinmemektedir.

JME epilepsisi ailelerde çalışabilse de çoğu vakada aile öyküsü bulunmayan kişilerde görülür. (3)

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zordur. Sağlık uzmanları tanı koymak için genellikle hastanın anamnezine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar.

Alkol kullanımı ve uyku yoksunluğu gibi durumlardan hastayı kaçındırmak faydalı olabilir. Bununla birlikte, anti-konvülsanlarla medikal tedavi genellikle gereklidir ve iyi tolere edilir. Hastaların çoğu tek bir ilaç, en yaygın olarak valproik asit ile iyi kontrol edilebilir. Ayrı ayrı veya kombinasyon halinde kullanılabilecek diğer ilaçlar arasında lamotrijin, levetirasetam, klonazepam ve topiramat bulunur. (1)

Hastalığın Seyri

Nöbetler genellikle nöbet ilaçları ile iyi kontrol edilir ve çalışmalar nöbetlerin yaşamın dördüncü on yılından sonra düzelme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Bir kişi nöbet geçirmiyor olsa bile, nöbet ilacı genellikle yüksek tekrarlama riski nedeniyle devam eder (özellikle daha şiddetli formda olanlarda). İnsanların çoğunluğu için ömür boyu tedavi gereklidir. (1)

Hastalıkla İlişkili Genler

•CACNB4

•CLCN2

•EFHC1

•GABRA1

•GABRD (3)

Hastalığın Diğer İsimleri

•Adolesan Miyoklonik Epilepsi

•Janz Sendromu

•Petit Mal, İmpulsif (3)

Kaynakça

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6808/juvenile-myoclonic-epilepsy
  2. https://www.uptodate.com/contents/juvenile-myoclonic-epilepsy#H6579030
  3. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/juvenile-myoclonic-epilepsy
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ÇOCUKLUK ÇAĞI ABSANS EPİLEPSİSİ(CAE)

Genel bilgi

Çocukluk çağı absans epilepsisi (CAE) genelde 4-10 yaş arası çocuklarda görülen, sık (günde birkaç defa) tekrarlayan absans nöbetleriyle karakterize, aile kökenli pediatrik bir epilepsi çeşididir.[1]

Genetik Görülme Sıklığı

Epilepsi hastası okul çağı çocuklarının %10-17 kadarı CAE’ dir. Kızlarda genelde erkeklerden daha sık görülür. Genelde 4-7 yaş arası çocuklarda, en çok 5 ve 7 yaşlarında görülür.[1]

Genetik Değişiklik

CAE komplike ve henüz tam anlaşılamayan bir hastalık. Birçok genetik veya genetik ve çevresel unsurların hastalık gelişimine neden olduğu düşünülmektedir. Çoğu genetik değişiklik yalnızca küçük bir grup hastada bulunuyor. Her genetik değişim belli bir grubun hastalığında rol oynuyor ancak diğer grup hastalarda bulunmuyor.[1]

Etken Faktörler

4 yaşın altındaki CAE hastalarında GLUT1 eksikliğinden kaynaklanan ansefalopatiye bağlı absans nöbetlerinin başlaması nadiren görülür.[1]

Belirti ve Semptomlar

Ani başlayıp ani biten, sık tekrarlayan absans nöbetleriyle karakterizedir. CAE hastalarında ışık hassasiyeti %18 rapor edilmiştir. Nadiren bazı vakalarda CAE yanında seyreden yüksek olumsuz psikiyatrik, dilsel ve bilişsel ek hastalıklar ( odaklanma sorunları, anksiyete, depresyon, sosyal izolasyon ve düşük özgüven vb.) da görülür. Bu bilişsel sıkıntılar sıklıkla dikkat eksikliği hiperaktivitesiyle karıştırılır. Entelektüel eksiklikler de gözlemlenebilir.[1]

Kalıtım Deseni

Çocukluk çağı absans epilepsisi tek genetik sebepten uzak, karmaşık bir hastalık olduğu için net bir kalıtım deseni yoktur. GABAA (reseptör ve kalsiyum kanalı genleri) mutasyonlarıyla ilgili olduğu için otozomal dominant bir desen izliyor gibi görünüyor. Bu durumda hastalığa sebep olan değişikliğe uğramış genin tek kopyası hastalık olasılığını artırmak için yeterli olur. Ancak, bu hastalık yapıcı gene sahip olduğu halde hastalık geliştirmeyen vakalar da gözlenmiştir. Bur durum indirgenmiş penetrans olarak bilinir.[2]

Hastalıkla İlgili Genler

Bir magnezyum taşıyıcı kodlayan NIPA2 ( 15q11.2) genindeki, T-tipi kalsiyum kanalı kodlayan CACNA1H(16p13.3) genindeki mutasyonlar şüpheli olarak raporlanmıştır. Gama-aminobütrik asit ( GABA) reseptörleri kodlayan GABRA1(5q34), GABRB3(15q12), GABRG2(5q34); DNA’ya bağlandığı varsayılan bir protein kodlayan JRK (8q24.3) ve kolaylaştırılmış glikoz taşıyıcı kodlayan SLC2A1(1p34.2) genleri CAE’ ye sebep olabilir. Bir klorür kanalı kodlayan CLCN2(3q27.1)deki mutasyonlar da bir kısım CAE hastası için şüpheli olabilir.[1]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis genelde; çift yönlü, eş zamanlı simetrik, 3 Hz EEG bulguları sayesinde yapılır. Tedavi etosuksimide, valporate ve lamotrigin gibi antiepileptik ilaçların kullanımını içerir. Hasta çocukların %56-65’inde antiepileptik ilaç kullanımıyla 5 yıl içinde rahatlama gözlemlenmiştir. Tamamen iyileşme genelde hastalık başladıktan 3-8 yıl sonra gerçekleşir. Ancak hastalığın devam ettiği %30’luk bir kısım hastada yalnızca absans nöbetleri (%10-15), jeneralize tonik-klonik veya miyoklonilerle birlikte absans nöbetleri sürebilir veya hastalık gençlik dönemi miyoklonik epilepsiye evrilebilir (%5-15).[1]

Kaynakça

[1] INSERM. “The Portal for Rare Diseases and Orphan Drugs.” Orphanet: About Orphan Drugs, www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=10832&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=absence-epilepsy&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group of diseases=Childhood-absence-epilepsy&title=Childhood absence epilepsy&search=Disease_Search_Simple.

[2] “Childhood Absence Epilepsy – Genetics Home Reference – NIH.” U.S. National Library of Medicine, National Institutes of Health, ghr.nlm.nih.gov/condition/childhood-absence-epilepsy.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KARIN ZARI BOZUKLUĞU

Tanım

Karın zarı bozukluğu, karın içerisindeki çeşitli organların dışarıya doğru çıkıntı yapabildiği açıklıktır. Bu açıklık tipik olarak hamileliğin onuncu ve ondördüncü haftaları arasında oluşur ve fetal gelişiminde erken teşhis edilebilir genellikle boyut olarak değişir . Karın zarı bozukluğunun iki türü vardır;  omfolasel (göbekteki fıtığa benzer şişlik) ve gastroşizis(Bebeğin kordonunun hemen yan tarafında meydana gelmiş olan bir açıklıktan bağırsakların karın dışına çıkması durumu).

Omfolasel, göbek kordonu bağının karın ile birleştiği karın duvarının ortasındaki bir açıklıktır. Organlar (tipik olarak bağırsaklar, mide ve karaciğer) bu açıklıktan göbek kordonuna doğru dışarıya doğru uzanır ve göbek kordonunu örten aynı koruyucu zar ile kaplıdır. Gastroşizis(karın duvarının doğuştan, yarık şeklinde açık oluşu), kalın ve ince bağırsağın (bazen başka organların da) kalın duvarında (genelde göbek bağının sağında ) dışarı doğru çıkıntı yaptığı bir rahatsızlıktır. Gastroşizis bozukluğuna maruz kalan organları örten zar yoktur. Omfolasel olan fetüsler, doğumdan önce yavaş gelişebilir (rahim içinde gelişme geriliği) ve erken doğmuş (prematüre) olabilirler. Omfolasel olan bireylerde sıklıkla doğuştan kalp rahatsızlığı gibi çoklu doğum rahatsızlıkları bulunur. Buna ek olarak, akciğerlerin gelişiminin altında olması çoğunlukla Omfolasel ile ilişkilidir, çünkü karın içerisindeki organlar normal olarak göğüs duvarı büyümesi için bir çerçeve sağlar. Karın boşluğundaki bu organların olması gereken yerde olmaması durumunda göğüs duvarı düzgün şekilde oluşmaz, bu durumda akciğerlerin gelişmesi için normalden küçük alan sağlamasına neden olur. Sonuç olarak, Omfolasel olan birçok bebeğin solunum yetmezliği vardır ve nefes almasına yardımcı olmak için bir makine ile desteklenmesi gerekebilir (mekanik ventilasyon). Nadiren de olsa, bebeklik döneminde solunum problemi yaşayan bireyler ileride tekrarlayan akciğer enfeksiyonları veya daha sonraki yaşamlarında astım geçirir. Omfolasel’den etkilenen bebeklerde sıklıkla mide asitlerinin özofagusa (gastroözofageal reflü) geri akışı ve beslenme zorluğu da dahil olmak üzere gastrointestinal (mide-bağırsak) problemleri vardır; Bu problemler omfolasel tedavisinden sonra bile devam edebilir.

Büyük omfolasel vakaları veya bunların birden fazla ek sağlık problemi ile ilişkili olması, tek başına (izole) omfolasel meydana gelen vakalara kıyasla, sıklıkla fetal ölüm ile ilişkilidir.

Omfolasel birçok genetik sendromun bir özelliğidir. Omfolasel vakasına sahip bireylerin yaklaşık yarısı, hücrelerinin her birinde (trizomi) kromozomlardan birinin ek bir kopyasının neden olduğu bir duruma sahiptir. Omfolasel ile doğan kişilerin üçte biri kadarı Beckwith-Wiedemann sendromu denilen genetik bir duruma sahiptir. Omfolasel’den etkilenen bireyler, bu genetik koşullarla ilişkili ek belirtiler ve semptomlara sahip olabilirler.

Gastroşizis olan bireyler nadiren başka doğum kusurlarına sahiptir ve nadiren kromozom anormallikleri veya genetik rahatsızlıkları vardır. En çok etkilenen bireyler rahim içi gelişme geriliği gösterir ve doğumda küçüktür ve bu bebekler erken doğarlar(prematüre).

Gastroşizis ile, çıkıntı yapan organlar koruyucu bir zar ile kaplanmaz ve rahimde amniyotik sıvı ile doğrudan temasa bağlı olarak hasara açıktır. Amniyotik sıvının bileşenleri, dokuya zarar verebilecek bağırsaklara karşı bağışıklık tepkilerini ve enflamatuvar (iltihap nedeniyle oluşan hastalıklar) reaksiyonları tetikleyebilir. Geç dönemde karın duvarında açığa çıkan organların etrafındaki daralma, fetusun gelişiminde organ hasarlanmasına da neden olabilir. Gastroşizis ile bağırsak hasarı olan çoğu çocukta sindirim sistemi (peristalsis) yoluyla gıdayı hareket ettiren kasların peristaltik hareketlerinde bozulmaya neden olur. Bu bireylerde peristalsis (bağırsakların yutma hareketleri) genellikle birkaç ay içinde iyileşir ve bağırsak kas kasılmaları normalleşir. Gastroşizis olan çocuklar bağırsağın bir kısmının daralmasına veya yokluğuna (bağırsak atrezisi)  veya bağırsağın bükülmesine nadiren karşılaşılır. Doğumu takiben, bu bağırsak oluşum bozukluğu sindirim fonksiyonu, bağırsak dokuda daha fazla kayıp ve ince bağırsak bölgelerinin eksik olduğu durumlarda meydana gelen ve dehidrasyona ve besinlerin yetersiz emilmesine neden olan kısa barsak sendromu olarak adlandırılan bir duruma yol açabilir. Durumun şiddetine bağlı olarak, intravenöz (Sıvı ilacın damar yoluyla verildiği) beslenmeler (parenteral nütrisyon) gerekebilir. Gastroşizis olan bir bireyin sağlığı büyük ölçüde, bağırsaklarının doğumdan önce nasıl zarar gördüğüne bağlıdır. Karın duvarı rahatsızlığı tedavi edildiğinde ve bağırsak fonksiyonları normale döndüğünde, bu durumdan etkilenen bireylerin büyük çoğunluğunun sonraki yaşamlarında bu hastalığa bağlı herhangi bir sağlık sorunları olmaz.

Görülme Sıklığı

Karın zarı rahatsızlıkları nadir görülür. Omfolasel rahatsızlığından 10.000 yenidoğanda 2 ila 2.5 oranında etkilenen yenidoğan tahmin edilir. Araştırmacılar gastroschisis rahatsızlığının daha yaygınlaştığını gözlemlemesine rağmen, 10.000 yeni doğanda yaklaşık 2 ila 6 oranında yeni doğanlar bu durumdan etkilenmektedir. Karın zarı rahatsızlıkları, uzun vadede düşükler ve ölü doğumlu gebelikler arasında daha yaygındır.

Nedenler

Hiçbir genetik mutasyonun karın zarı rahatsızlığına neden olduğu bilinmemektedir. Çoklu genetik ve çevresel faktörler bu rahatsızlığın gelişimini etkileyebilir. Omphalocele ve gastroschisis rahatszılıkları fetal gelişimde farklı bozukluklara neden olur.

Omphalocele, sindirim sistemi gelişiminde bir hata sırasında ortaya çıkar. Fetal gelişimin altıncı ila onuncu haftalarında karın boşluğunun oluşumu sırasında, bağırsaklar normal olarak göbek kordonuna doğru çıkmakta, ancak gelişme devam ederken karın içine geri dönmektedir. Omphalocele, bağırsaklar karın içine geri çekilmediğinde ortaya çıkar ancak göbek kordonunda kalır. Diğer abdominal (karın içi) organlar da bu açıklıktan dışarı çıkarak, omphalocele’de ortaya çıkan çeşitli organ tutulumu ile sonuçlanabilir.

Gastroşizis oluşumuna yol açan etken bilinmemektedir. Sindirim sistemine kan akışında bir bozulma ya da fetal gelişimin erken döneminde gastrointestinal dokuda gelişme eksikliği ya da hasarı gastroşizis oluşumuna neden olduğu düşünülmektedir. Bilinmeyen nedenlerden dolayı, 20 yaşın altındaki kadınların gastroşizis bebek sahibi olması en büyük riskidir. Doğrulanmamış olmasına rağmen, kan damarlarını daraltan ilaçların kullanımı (vazokonstriktif ilaçlar) veya sigara kullanımı bu rahatsızlık için gebelikteki diğer risk faktörleri olarak değerlendirilir.

Kalıtım Biçimleri

Karın zarı rahatsızlıklarının çoğu sporadiktir, yani ailelerinde bozukluğun öyküsü olmayan kişilerde ortaya çıkar. Birden fazla genetik ve çevresel faktörler bu bozukluğun gelişimini belirlemede rol oynayan risklerdir. Bir karın zarı rahatsızlığı özellikle omfolasel durumunda oluşan rahatsızlık genetik ve kalıtsaldır.

Hastalığın Diğer İsimleri

•abdominal hernia

•gastroşizis

•hernia, abdominal

•omfolasel

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OHDO SENDROMU

Hastalığın Tanımı

Ohdo sendromunun Say-Barber-Biesecker-Young-Simpson (SBBYS) varyantı, erkeklerde genital anormallikler, eksik veya az gelişmiş diz kapağı (patellae), zihinsel sakatlık, farklı yüz özellikleri ve vücudun diğer bölümlerini etkileyen anormallikler ile karakterize nadir bir durumdur. Olmayan ya da az gelişmiş patellar, Ohdo sendromunun SBBYS varyantı ile ilişkili en yaygın iskelet anomalisidir. Bu hastalıktan etkilenen bireylerde, hareketi engelleyebilen kalça, diz ve ayak bileklerini de içeren eklem sertliği vardır. Alt vücut eklemleri sert olmasına rağmen, üst vücuttaki eklemler olağandışı şekilde gevşek olabilir. Bu durumdaki birçok insanın uzun baş parmakları ve büyük ayak parmakları vardır.

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı olan erkeklerde tipik olarak inmemiş testisler (kriptorşidizm) vardır. Bu durumdaki dişiler normal genital bölgelere sahiptir.

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı şiddetli sekteye uğramış bir gelişim ve zihinsel sakatlık ile ilişkilidir. Etkilenen bebeklerin çoğunun, nefes alma ve beslenme güçlüklerine yol açan hipotonisi vardır. Ohdo sendromunun SBBYS varyantı, maske benzeri, etkileyici olmayan bir yüz ile karakterizedir. Ek olarak, etkilenen bireyler belirgin yanaklar, geniş burun köprüsü veya yuvarlak uçlu burun, göz açıklığının daralması (blefarofimozis), sarkık göz kapakları (pitozis) ve gözyaşı bezi (lakrimal) anormallikleri gibi belirgin yüz özelliklerine sahip olabilirler. Etkilenen bireylerin yaklaşık üçte biri, yarık damak denilen ağız çatısında bir açıklıkla doğarlar. Ohdo sendromunun SBBYS varyantı kalp kusurları ve diş problemleri ile de ilişkili olabilir.

Hastalığın Görülme Sıklığı

Ohdo sendromunun SBBYS varyantının 1,000,000 insanda 1 görüldüğü tahmin edilmektedir. Tıp literatüründe belirlenen en az 19 vaka vardır.

Genetik Değişiklikler

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı, KAT6B genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu gen, bir histon asetiltransferaz adı verilen bir enzim tipinin yapılması için talimatlar sağlar. Bu enzimler DNA’ ya bağlanan ve kromozomlara şekil veren yapısal proteinler olan histonları değiştirir. Histonlara asetil grubu adı verilen küçük bir molekül eklendiğinde, histon asetiltransferazlar belirli genlerin aktivitesini kontrol ederler. KAT6B geninden üretilen histon asetiltransferaz enzimi, iskeletin ve sinir sisteminin gelişmesi dahil olmak üzere erken gelişim için önemli olan genleri düzenlediği görülmektedir. Bu varyanta neden olan mutasyonlar, her hücrede bulunan KAT6B geninin bir kopyasında fonksiyonel olan histon asetiltransferaz enziminin üretimini önleyebilir. Çalışmalar, bu enzimin yetersizliğinin, erken gelişim sırasında çeşitli genlerin düzenlenmesini bozduğunu göstermektedir. Ancak, bu değişikliklerin durumun belirli özelliklerine nasıl yol açtığı belli değildir.

Kalıtım Şekli

Bu durum otozomal dominant bir kalıtım şekline sahiptir, bu da her bir hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. Bildirilen çoğu vaka, gendeki yeni mutasyonlardan kaynaklanmış ve aile öyküsü olmayan kişilerde meydana gelmiştir.

Bu Hastalığın Diğer İsimleri

Young-Simpson sendromu , blepharophimosis and mental retardation sendromu, Say-Barber/Biesecker/Young-Simpson type

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ohdo-syndrome-say-barber-biesecker-young-simpson-variant#synonyms

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AB Varyantı

Genel Bilgi

GM2-gangliosidosis, AB varyantı, beyindeki ve omurilikteki sinir hücrelerini (nöronları) aşamalı olarak yok eden nadir bir kalıtsal bozukluktur.

AB varyantının belirtileri ve semptomları bebeklikte görülür. Bu bozukluğa sahip bebekler, gelişimlerinin yavaşlamaya ve kasların hareket özelliklerinin zayıflamaya başladığı beş veya altıncı aya kadar normal görünmektedirler. Etkilenen bebekler dönme, oturma ve emekleme gibi motor becerilerini kaybeder. Ayrıca yüksek seslere abartılı bir tepki verirler. Hastalık ilerledikçe AB varyantı olan çocuklar nöbet, görme ve işitme kaybı, zihinsel engel ve felç yaşarlar. Göz muayenesi ile tanımlanabilen kiraz kırmızısı bir nokta olarak adlandırılan göz anormalliği bu bozukluğun en sık görülen karakteristiğidir. AB varyantı olan çocuklar genellikle sadece erken çocukluk dönemlerine kadar yaşarlar

Belirtileri

•Serebral atrofi

•Anormal korkulu / endişeli davranışlar

•Anormal piramidal işaretler

•Bilişsel bozukluk

•Gelişimsel gerileme

•Distoni

•Abartılı – keskin tepki

•Hıperakuzi

•Hiperrefleksi

•İnfantil aksiyel hipotoni

•Nörodejenerasyon

•Progresif spastik quadriplegia

•Kısa boyluluk

•Anormal istem dışı göz hareketleri

•Anksiyete

•Kiraz kırmızısı göz noktası

•Chorea

•Glabellar refleks

•Uygunsuz davranışlar

•Konuşma kaybı

•Postnatal büyüme geriliği

•İlkel refleks

•Nöbetler

Genetik Temelleri ve Nedenleri

AB varyantı, kromozom 5q33 üzerindeki GM2A genindeki homozigot mutasyondan kaynaklanır. Bu gen GM2 ganglioosid aktivatörü olarak beyin ve omurilikte kritik bir rol oynayan beta-hekzoaminidaz A adı verilen bir enzimle beraber çalışan bir proteini üretmek için talimatlar içerir. Beta-hekzoaminidaz A ve aktivatör proteini lizozomlarla birlikte çalışarak hücrelerdeki toksik maddeleri (GM2 gangliyosidi) parçalayıp geri dönüştürürler.    GM2A genindeki mutasyonlar sonucu bozulan aktivite GM2 gangliyosidinin beta-hekzoaminidaz A tarafından parçalanmasını sekteye uğrattığından (parçalanamayan toksik maddeler beyni uyararak daha fazla beta-hekzoaminidaz sentezlenmesine sebep olur) biriken madde beyin ve omurilikte toksisitenin artmasına sebep olur. AB varyantına oluşan toksisitenin nöronlarda oluşturduğu hasar neden olur.

AB varyantına lizozomal bir enzimin işlevini bozduğundan dolayı lizozomal depolanma bozukluğu da denir.

Ek Bilgiler

AB Varyantı; Sandhoff(Varyant 0) ve Tay Sachs(Varyant B) hastalıkları ile benzer belirtiler gösterdiğinden genelde karıştırılmaktadır.
Sandhoff hastalığında hem HEXA hem de HEXB miktarları normalin altındadır.

Tay Sachs hastalığında HEXA miktarı normal ancak HEXB miktarı normalin üstündedir.

AB Varyantında ise HEXA ve HEXB miktarları normalin üstündedir.

HEXA: beta-hekzoaminidaz A

HEXB: beta hekzoaminidaz B enzimlerine karşılık gelmektedir

Benzer klinik semptomlara neden olan bu üç varyant ancak biyokimyasal olarak ayırt edilebilirler.

Hastalığın görülme sıklığı ve tedavisi

Hastalık kalıtsal olmadığından ve mutasyonlara bağlı ortaya çıktığından görülme sıklığı oldukça düşüktür öyle ki bilinen vakaların sayısı binden azdır. Hastalığın henüz tedavisi bilinmemektedir ve bu hastalığa sahip çocuklar 4-8 yaşları arasında hayatlarını kaybetmektedirler.

Kaynakça

http://egetipdergisi.com.tr/

https://www.omim.org/

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

https://molekulce.com/gm2-gangliosidosis-ab-varyant-genetik-hastaligi/

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BETA-PERVANE PROTEİNİ- İLE İLİŞKİLİ NÖRODEJENERASYON

Beta-pervane proteini-ile ilgili nörodejenerasyon sinir sistemine zarar veren, ilerleyici, yani gitgide kötüleşen bir hastalıktır. Beyinde demir birikiminin gelişmesinin kişiye özel etkileri vardır ve medikal görüntüleme ile görüntülenebilir. Bu nedenle BPAN Beyinde Demir Biriktirmeyle Nörodejenerasyon(NBIA) denilen hastalığın bir çeşidi olarak sınıflandırılır, demir birikimini hastalığın geç dönemlerinde ortaya çıkmasına rağmen BPAN’lı birçok insanda süt çocukluğu döneminin başlangıcında ya da erken çocukluk döneminde nükseden nöbetler vardır. Bu rahatsızlıkta aynı bireyde olsa bile birkaç farklı tip nöbet meydana gelebilir.

Sıklıkla görülen ilk tip ateşli nöbetlerdir ki bu nöbetler yüksek ateşte tetiklenir. Etkilenen bireyler ayrıca genelleşmiş tonik-klonik nöbetler deneyimleyebilirler (ayrıca Grand Mal nöbeti olarak bilinir). Bu tip bir nöbet tüm vücudu etkiler, kas rijiditesine, konvülsiyona ve bilinç kaybına sebep olur. Hastalıkta diğer oluşabilecek nöbet tipleriyse; hareketsiz kalma görüntüsü ya da hayallere dalmak gibi kısa farkındalık boşluklarını içeren yokluk nöbeti denilen bir tip nöbettir. (Petit Mal nöbeti olarakta isimlendirilebilir), aniden kas tonusunun azalması (atonik nöbet), istemsiz kas seyirmeleri(miyoklonik nöbet) yada göze çarpan hareketler şeklinde görülen epileptik spazm denen nöbetlerdir. Bazı bireylerde, West Sendromu ya da Lennox-Gastaut Sendrorumunda olduğu gibi epileptik sendromları anımsatan nöbet paternleri vardır.

BPAN’lı çocukların ayrıca zihinsel engeli vardır, gelişimin gecikmesi kelime ve konuşma üretmede önemli problemleri (dilin etkili bir biçimde kullanımı) hareketlerin koordine edilmesinde zorluğu(ataksi) kapsar. Ataksi yürüme becerisini ve malzeme kullanmak gibi iyi motor becerileri yerine getirmeyi etkiler. Etkilenen kişilerin davranışsal değişiklikleri olabilir sıklıkla Rett Sendromu olarak adlandırılan hastalığın özellikleriyle karşılaştırılır. Bu özellikler tekrarlayıcı el sıkma ve bükme (basmakalıp el hareketleri); diş gıcırdatma(bruksizm); uyku rahatsızlıkları ve Otizm Spektrum Bozukluğunun karakteristik özelliği olan iletişim ve sosyal etkileşimde problemlerdir.

Geç ergenlik ya da erken yetişkinlikte olan BPAN’lı kişilerin zihinsel fonksiyonlarında gittikçe artan kayıplar (kognitif gerileme) düşünme ve muhakeme yeteneklerinde şiddetli kayıplara yönlendirebilir. Hareketle ilgili daha kötü problemler Parkinsonizm ve distoni meydana gelmesini de kapsar. Distoni sürekli kas kontraksiyonlarıyla karakterize istemsiz bir durumdur. BPAN’da distoni sıklıkla kollarda başlar. Parkinsonizm olağandışı yavaş hareketler(bradikinezi), rijidite, tremorlar, vücudu dik ve dengede tutamama (postüral instabilite) ve sürekli düşmelere sebep olan ayakta sürüyerek yürüme tarzını kapsar.

BPAN’lı insanların ömrü değişir. Onların işaretleri ve semptomlarının uygun yönetilmesiyle etkilenmiş bireyler orta yaşa kadar yaşayabilirler. Ölüm demansın komplikasyonlarından ya da hareket problemlerinin sonucunda olabilir, düşme sonrası yaralanma gibi ya da yutma zorlukları(disfaji) aspirasyon pnömonisi denilen bakteriyel akciğer enfeksiyonuna yönlendirebilir.

Görülme Sıklığı

BPAN nadir bir hastalıktır. Prevelansı bilinmiyor ama vakaların %1-2 arasında NBAI hastası olduğu düşünülüyor. 100 etkilenmiş kişi hakkında medikal literatür tanımlanmıştır. Zihinsel engel teşhisi konulmuş ya da erken Parkinsonizm teşhisi konmuş bazı hastaların semptomlarına ve işaretlerine dayanarak genetik test bittiğinde BPAN olduğu sonradan bulunmuştur.

Hastalığın Nedenleri

WDR45 genindeki mutasyonlar BPAN’a sebep olur. Bu gen WIRI4 proteinin yapımı için talimatlar verilmesini sağlar. WIPI4 7 kanatlı bir pervaneyi andıran karakteristik bir yapıya sahiptir, hastalığın adı buradan türemiştir. WIPI4 proteini otofaji denilen bir süreci içine alır, bu süreç ihtiyaç olmayan materyalleri hücreden temizlemeye yardım eder, ferritin denilen demir depolama proteini miktarının aşırı olmasını da kapsar.

BPAN tanımlanan insanların WDR45 gen mutasyonlarının çoğunda sonuç olarak WIPI4 proteinin çalışması bulunmamaktadır (yani WIPI4 işler durumda değildir). Sonuç olarak, otofaji süreci bozulmuştur, zararlı hücre yapılarının ve atık maddelerin uzaklaştırılmasında hücre yapımı daha az verimli hale gelir. Araştırmacılar öneriyor ki o sinir hücreleri otofajinin harabiyeti için özellikle korunmasız olabilirler çünkü uzun uzantıları var (akson ve dendrit), bu yapılardan hücre gövdesine atık maddelerin başka bir bölgeye taşınması daha da zor hale gelir bu alan geri dönüşümün olacağı alandır(lizozom). Atık maddeler bu alanda güçlenebilir ve onlara zarar verebilir. BPAN’da meydana gelen nörolojik problemler sinir hücrelerinin zarar görmesinin sonucudur.

Kalıtım Paterni

Bu durum X’e bağlı dominant paternle aktarılır. Bu durumla ilişkili gen X kromozomu üzerine yerleşmiştir, cinsiyet kromozomlarının 2’sinden birisidir. Kadınlarda (2 X kromozomuna sahiptirler) her hücrenin 1 ya da 2 kopyasında gen mutasyonu bu hastalığa sebep olmak için elverişlidir. Erkeklerde (1 X kromozomuna sahiptirler) her bir hücrede 1 kopyada mutasyon hastalığa sebep olur. X’e bağlı kalıtımın karakteri babaların X’e bağlı özellikleri oğullarına geçemez.

X’e bağlı dominant hastalıkların çoğunluğunda, erkeklerin semptomları kadınlarınkine göre daha şiddetlidir. BPAN vakaları her zaman böyle değildir, çoğunlukla etkilenen kişiler kadınlardır, çünkü büyük ihtimalle etkilenmiş erkekler az sayıda olup doğumdan sonra hayatta kalabilirler. Neredeyse BPAN’ın tüm vakaları ailede hastalık hikayesi olmaksızın gendeki mutasyonun meydana gelmesi sonucu oluşur.

Nadiren, etkilenmiş kişi mutasyonu biraz etkilenmiş annesinden miras olarak alır. Raporlanmış vakalar arasında, BPAN’lı erkekler ve çoğu BPAN’lı kadın çocuk sahibi olamamış.

Hastalığın Diğer İsimleri

•BPAN

•NBIA 5

•Beyinde Demir Biriktirmesiyle birlikte Nörodejenerasyon 5

•SENDA

•Çocuklukta Statik Ensefaopati ile birlikte Yetişkinlikte Nöradejenerasyon

•WDR45

•WD Tekrarlayan Alan 45

Normal Fonksiyon

WDR45 geni WD40 phosphonositides ile birlikte etkileşen tekrarlı protein denen proteinin yapılması için talimatları sağlar. WIPI4 karakteristik yapısı 7 kanatlı pervaneyi andıran bir grup proteinin bir üyesidir.WIPI4 proteini otofaji denilen sürecin erken evrelerini içine alır, ihtiyaç olmayan materyallerin hücreden temizlenmesine yardım eder, ferritin denen demir depolama proteininin miktarının aşırı olmasını kapsar. Otofajide işi bitmiş hücre parçaları (organeller gibi, hücrenin içinde kesin görevlerini yerine getiren özelleşmiş yapılardır) ve diğer materyaller otofagozomlar denilen küçük bir alanın içinde izole edilmiş ve artık ihtiyaç olmayan materyallerdir. WIPI4 protein materyallerden otofagozomun uzamasının ve üretilmesinin düzenlenmesine yardım eder. Sonrasında otofagozomlar lizozom denilen organele taşınırlar, bu yapı hücrenin geri dönüşümü rolünü gerçekleştirir. Lizozomlar atık maddeleri sindirim enzimi kullanarak işlevsiz hale getirir ve işi bitmiş hücre bölümlerini geri dönüştürür.

Genetik Değişikliklerle İlgili Sağlık Durumları

BPAN’lı insanlarda WDR45 geninin 50’den fazla mutasyonu tanımlanmıştır, bu hastalık sinir sistemine zarar verir. Bu zarar süt çocuğu döneminin ve erken çocukluk döneminde gelişimin gecikmesine ve tekrarlayan nöbetlere yönlendirir, zamanla kötüleşen hareket problemleri ve yetişkinlikte gittikçe artan entelektüel fonksiyon kaybı görülür. Etkilenmiş kişilerde en sonunda demir birikmesi vardır bu medikal görüntülemeyle görüntülenebilir; bu nedenle, BPAN beyinde demir birikmesiyle nörodejenerasyon (NBAI) denilen hastalığın bir tipidir.

BPAN’ da WDR45 gen mutasyonları tanımlanmış insanlarda sabit olmayan WIPI4 proteininin üretiminin hızla bozulması sonucu oluştuğu düşünülüyor, bu durum WIPI4 proteininin fonksiyonunu kaybetmesine yönlendiriyor. Fonksiyonel WIPI4 proteini olmadan, otofaji süreci bozulur, hücredeki zararlı organellerin ve atık maddelerin uzaklaştırılmasında hücre yapımı daha az etkili olur. Araştırmacılar öneriyor ki sinir hücreleri otofajinin harabiyeti için özellikle korunmasız olabilirler çünkü uzun uzantıları var (akson ve dendrit), bu yapılardan hücre gövdesi üzerinden lizozoma geri dönüşüm için atık maddelerin taşınmasını daha zor hale getirir. Atık maddeler bu alanda güçlenebilir ve onlara zarar verebilir. BPAN’ da meydana gelen nörolojik problemler sinir hücrelerinin zarar görmesinin sonucudur.

Kromozomal Lokasyon

Sitogenetik Lokasyon:Xp11.23 X kromozomunun pozisyon 11.23’te kısa p kolunda

Moleküler Lokasyon:X kromozomunun 49,074,433’ten 49,101,121’e kadar olan baz çiftleri

Bu gen için diğer isimler

JM5

NBIA4

NBIA5

WD tekrarlayan alan    phosphoinositide ile    etkileşen protein 4 izoform 1

WD tekrarlayan alan    phosphoinositide ile    etkileşen protein 4 izoform 2

WD tekrarlamayı içeren protein 45

KAYNAKÇA

https://ghr.nml.nih.gov/condition

https://medlineplus.gov