Kategoriler
YUKLENDI

AKUT ENFEKSİYOZ POLİNEVRİT

Akut enfeksiyöz polinevrit, sinir hücrelerini etkileyen otoimmun bir rahatsızlıktır. Otoimmun hastalıklar, bağışıklık sisteminin işlevsel bozuklukları sonucu vücudun kendi doku ve organlarına saldırmasıyla meydana gelir. Akut enfeksiyöz polinevritin, T hücre aktivasyonu sonucu periferik sinirlerin antijenik proteinlerine karşı antikorların üretimi ile sonuçlanan otoimmun bir hastalık olduğu düşünülmektedir. Ebstein-Barr virüs, Cytomegalovirüs, Mycoplasma pneumoniae ve Campylobacter jejuni gibi enfeksiyöz ajanlar, aşılanma, cerrahi girişimler veya doğum antikorların yapımını tetikler.Akut enfeksiyöz polinevritte ise bağışıklık sistemi ,vücudun merkezi sinir sisteminin ekstremiteler ve organlarla  iletişimini sağlayan periferik sinirlerine saldırarak cevap verir. Bağışıklık sisteminin bu cevabı özellikle sinir hücresinin impuls iletimin geçişini sağlayan uzantıları olan aksonları etkiler.Akut enfeksiyöz polinevrit, kas hareketlerini kontrol eden motor nöronları ve sıcaklık,dokunma ve ağrı duyusunun sinyallerini taşıyan duyu nöronlarını etkiler. Bunun sonucunda; bu hastalığa sahip bireyler kaslarda zayıflık ve belli duyuları algılama yeteneğinde kayıplar yaşayabilir.

Kaslarda zayıflık ve felç durumu, Akut enfeksiyöz polinevritinn tipik özellikleridir. Kaslardaki bu zayıflık hissi genelde uyuşma, ağrı, hissizlik ve çınlama ile seyreder ve bacaklardan başlayıp kollara, gövdeye ve yüze yayılır. Hastalığın diğer belirti ve bulguları yutmada ve soluk almada güçlüktür. Zaman zaman, kan basıncı ve kalp hızı gibi vücudun istemsiz hareketlerini kontrol eden sinirlerin etkilendiği durumlarda dalgalı kan basıncı ve düzensiz kalp atışı (kardiyak aritmiler) görülebilir.

Akut enfeksiyöz polinevritin periferik sinirin etkilendiği bölümüne göre sınıflandırılmış bir çok çeşidi vardır. En sık görülen çeşidi olan AIDP’de (Acute Inflammatory Demyelinating Polyradiculoneuropathy) bağışıklık sistemi aksonları koruyan ve impulsların hızlı iletimine yardımcı olan myelin kılıfa saldırır. Akut enfeksiyöz polinevritin diğer iki çeşidi olan akut motor akson nöropatisi(AMAN) ve akut motor-duyusal akson nöropatisi (AMSAN),bağışıklık sisteminin kendi aksonlarına zarar vermesidir. AMAN’ da sadece motor nöronların aksonları zarar görürken;  AMSAN’da hem motor hem de duyu nöronlarının aksonları hasar görür. Duyu nöronlarının hasar görmesi sebebiyle bu hastalığa sahip bireylerde uzuvlarının konumunu algılayan duyu yeteneğinde kaybolma ve anormal refleks hareketleri ya da refleksin oluşmaması(areflexia) görülebilir.

Akut enfeksiyöz polinevritin  bir diğer çeşidi olan Miller Fisher Sendromunda beyinden çıkıp baş ve boyun gibi birçok alana giden kraniel sinirler hasar görür. Miller Fisher Sendromunun tipik özellikleri arasında gözü hareket ettiren kaslarda zayıflık ve felç hali(ophthalmoplegia), denge ve koordinasyonda bozukluklar(ataxia) ve areflexia’dır.

Akut enfeksiyöz polinevrit her yaşta oluşabilir. Hastalığın ilerlemesi genellikle belli bir modeli takip eder. Bireylerin bakteriyel ya da viral enfeksiyon geçirmeleri hastalığın ilerlemesinde öncüldür.Akut enfeksiyöz polinevrit’in  ilk safhası 4 hafta sürer ve en şiddetli hali ilk iki haftada ortaya çıkar. Plato denilen hastalığın ikinci safhasında belirti ve bulgular dengeye gelir ve haftalar aylar sürebilir.İyileşme safhasında ise bulgular kaybolur. Ne var ki bu hastalığa sahip bazı bireylerde tam olarak iyileşme görülmez ve aşırı yorgunluk ,kas zayıflığı ve kas ağrıları yaşamaya devam ederler.

Sıklığı

Akut enfeksiyöz polinevritin  sıklığı 1 milyonda 30 kişi olarak tahmin edilmektedir. Hastalığın farklı tipleri farklı ülkelerde farklılıklar gösterir. AIDP türü, Kuzey Amerika ve Avrupa’da Akut enfeksiyöz polinevrit vakaların %90’ını oluşturan, en sık görülen hastalık çeşididir. AMAN ve AMSAN, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde vakaların %30-50’sini oluştururken, Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde %3-5’ini oluşturmaktadır. Miller Fisher sendromu Asya ülkelerinde vakaların %20’sini oluşturmasıyla en sık görülen türü olmasına karşın bu oran Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde %5’ten azdır. Akut enfeksiyöz polinevrit insidansı, toplum kaynaklı çalışmalarda 16 yaşın altında 0.25-1.5/100.000 olarak bulunmuştur. Her iki cins eşit olarak etkilenir.

Genetik Değişiklikler

Yapılan son çalışmalar, belli genlerdeki normal varyasyonların  Akut enfeksiyöz polinevritin oluşma riskini artırdığını göstermekle beraber ilişkili genlerin onaylanması ve tanımlanmasında daha çok araştırma gereklidir. Akut enfeksiyöz polinevritin oluşma riskini artıran birçok gen immun sistemle ilişkilidir ve enfeksiyonla savaşmadaki görevi bu durumun gelişmesine katkı sağlayabilir.

Akut enfeksiyöz polinevrite sahip bir bireyin bakteriyel veya viral enfeksiyon kapmış olması,hastalığın bulgu ve belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Ancak, enfeksiyon kapan kişilerin çok azında bu sendrom gelişir. enfeksiyonla savaşmak için özelleşmiş immun hücreleri ,bakteri veya virüs üzerindeki özel protein ve molekülleri  tanıyan antikorlar üretir. Araştırmalar bu antikorların vücudun kendi sinirlerindeki proteinleri de tanıdığını göstermiştir. Bunun sonucunda bağışıklık sistemi kendi sinirlerine saldırır,inflamasyon oluşturur ve Akut enfeksiyöz polinevritin bulgu ve belirtilerine neden olan akson ve miyelin hasarına sebep olur.

Akut enfeksiyöz polinevritin neredeyse tüm vakaları spora diktir yani aile öyküsüne bağlı olmaksızın gelişebilir. genetik ve çevre faktörleri birlikte bu hastalığın oluşmasındaki riski belirlemede önemli rol oynar. Sonuç olarak akut enfeksiyöz polinevritle ilişkili bir genetik varyasyon kalıtılan bir bireyde, bu hastalıık gelişir diyemeyiz.

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/

http://www.guncelpediatri.com/makale_325/Guillain-Barre-Sendromu-Derleme

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DMD (DUCHENNE MUSC.D.)

Tanım

Kas distrofileri genel olarak kas güçsüzlüğü ve atrofi ile karakterize edilen, genetik koşullardan etkilenen bir grubu oluşturmaktadır. Duchenne ve Becker tipi kas distrofisi temelde iskelet kaslarından ikisi üzerinde etkin durum oluşturarak görülmektedir,Başka bir tabirle hareket kasları ile kalp kasının çalışmasındaki düzensizlik ve yetersizlikle tanımlanabilir..Bu tipteki distrofi neredeyse tamamen erkeklerde görülmekte olup kadınlarda görülme olasılığı oldukça düşüktür.  

Duchenne ve Becker kas distrofilerinde gözlenen belirti ve semptomlar benzerlik göstermekte olup,bu distrofiler aynı gen üzerinde meydana gelen farklı mutasyonlardan ileri gelmektedir.Bu iki tip distrofinin başlangıç zamanları,semptomlarının şiddeti,rahatsızlığın ilerleme hızı ve gözlemlendiği yaş aralıkları farklılık gösterebilmektedir.Duchenne kas distrofisine sahip olan erkek çocuklarda,kaslardaki güçsüzlük ve yetersizlik erken çocukluk döneminde ortaya çıkmakta olup rahatsızlık hızla kötüleşme eğilimdedir.Bu tip distrofinin gözlemlendiği çocukların oturma,ayakta durma,yürüme gibi temel motor becerilerinde aksamalar görülmekte ve bu çocuklar genellikle ergenlik döneminde tekerlekli sandalyeye bağımlı kalmaktadırlar.Becker tipi kas distrofisinde ise gözlenen semptom ve belirtiler genellikle daha çeşitlidir.Çoğu zaman kaslardaki güçsüzlük ve yetersizlik geç çocukluk veya ergenlik döneminde kendini göstermekte olup çok daha yavaş oranda kötüleşmektedir.

Yine Duchenne kas distrofisi görülen erkekler genellikle  yirmili yaşlara kadar hayatta kalabilirken Becker kas distrofisine sahip erkekler kırk yaşlarına kadar yaşamlarını sürdürebilmektedirler.Nadir de olsa kırk yaşından sonra da hayatta kalan örnekler vardır.  

Kas distrofisinin Duchenne ve Becker formlarının her ikisi de kardiyomiyopati adı verilen bir kalp rahatsızlığı ile ilişkilidir.Kardiyomiyopati DMD’yle bağlantılı olarak açıklanan,DMD genindeki mutasyonların sebep olduğu hastalıkların bir formudur.Bazen subklinik Becker kas distrofisi olarak sınıflandırılmaktadır

Kardiyomiyopati,kalbin miyokart tabakasında bulunan kalp kasının büyümesine ve zayıflamasına sebebiyet verir.Bu durum ise kalbin düzenli kan pompalamasını engeller.Bu hastalığın belirti ve semptomları arasında düzensiz(aritmik) kalp atışları,nefes darlığı,aşırı yorgunluk ile bacak ve ayaklarda şişmeler görülmesi sayılabilir.Çoğu vakada bu kalp problemleri hızla kötüleşerek hayatı tehdit eder hale gelmektedir.Ayrıca bu hastalığa sahip olan bireylerde tipik bir iskelet kası güçsüzlüğü veya yetersizliği gözlemlenmezken iskelet kası hücrelerinde ancak laboratuvar koşullarında saptanabilecek değişimler bulunabilir.

Görülme Sıklığı

Duchenne ve Becker kas distrofileri birlikte dünyada 3.500 ila 5.000 yenidoğan arasında 1’i etkilemektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise her yıl 400 ila 600 erkek çocuk bu hastalığa sahip olarak doğmaktadır.  

Genetik Değişiklikler

DMD geni distrofin adı verilen bir proteinin yapımı için talimatlar vermektedir.Bu protein öncelikle iskelet kası ile kalp kasında bulunur ve buralarda kas liflerinin stabilize edilmesi ve korunmasına yardımcı olur.Ayrıca distrofin hücreler arasındaki kimyasal sinyalleşmede de rol oynayabilir.

DMD genindeki mutasyonlar,distrofinin yapı veya işlevini değiştirebileceği gibi herhangi bir işlevsel distrofin üretimini de engelleyebilir.Eğer kas hücreleri bu proteinden yeterince faydalanamazlarsa,kas liflerinde hasarlar meydana gelir ve kasılma,gevşeme hareketlerinde aksamalar görülür.Hasar gören lifler zamanla zayıflar ve ölürler.Tüm bunların sonucunda Duchenne ve Becker kas distrofilerinin karakteristik semptomları olan kas güçsüzlüğü ile kalp sorunları görülmeye başlar.Meydana gelen mutasyonlardan herhangi bir fonksiyonel distrofin üretimini engelleyenler genellikle Duchenne tipi kas distrofisine sebep olurken,bazı işlevlerini koruduğu halde distrofinin anormal bir versiyonunun üretilmesine sebep olanlar ise genellikle Becker tipi kas distrofisine sebep olmaktadırlar.

Duchenne ve Becker kas distrofileri hatalı veya eksik distrofin üretimi sonucunda ortaya çıktığı için bu hastalıklar ‘Distrofinopatiler’ olarak sınıflandırılmaktadırlar.

Kalıtım

Bu hastalığa sebep olan gen X kromozomu üzerinde bulunmakta olup hastalık resesif(çekinik) olarak kalıtılmaktadır.Normal kromozom sayısına sahip erkeklerde(sadece bir X kromozomuna sahip),her hücrede bulunan genin bir kopyası bu hastalığa sebep olabilmektedir.Dişiler de ise iki X kromozomu bulunduğundan hastalığın görülmesi için genin her iki kopyasında da mutasyonun var olması gerekeceğinden erkeklerde bu hastalığın görülme ihtimali dişilere oranla çok daha yüksektir.

Genellikle er​kekler hastalık genini anneden alırlar.Hastalığa sebep olacak gen DMD geninin değiştirilmiş bir kopyası olarak annenin X kromozomunda taşınır.Bununla açıklanamayan diğer durumlar ise muhtemelen bu gendeki yeni mutasyonlardan meydana gelmektedir ve bunlar kalıtsal değildirler.

Bu geni taşıyan dişilerde ise zaman zaman kas güçsüzlüğü ve kramplar görülebilmektedir.Fakat bu semptomlar aynı geni taşıyan erkeklerde görülen kas güçsüzlüğü ve atrofisine kıyasla oldukça hafif kalmaktadır.Fakat bu geni mutasyonlu halde taşıyan dişilerde ​kardiyomiyopati de dahil olmak üzere kalp anormalliklerinin görülme riski artar.

Kaynakça

1) ​https://www.omim.org/

2) https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

3) https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

4) ​https://ghr.nlm.nih.gov/condition

5)​https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

Kategoriler
YUKLENDI

KONJENİTAL MERKEZİ HİPO VENTİLASYON(CCHS)(ONDİNE SENDROMU)

Konjenital merkezi hipoventilasyon sendromu(CCHS) solunumu etkileyen bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip insanlar özellikle uyku sırasında derin olmayan nefesler(hipoventilat) alabilirler, bu da kanda oksijen yetersizliğine ve karbondioksit birikimine neden olur. Normalde, sinir sisteminin istemsiz vücut süreçlerini kontrol eden kısmı(otonom sinir sistemi) bireyi daha derin nefes almasını veya uyanmasını sağlayarak böyle bir dengesizliğe tepki verecektir. Bu reaksiyon CCHS hastalarında bozulmuştur ve nefes almalarına yardımcı olmak için bir makine(mekanik ventilasyon) veya normal solunum şablonu oluşturmasını uyaran bir cihaz(diyafram pacemaker) ile desteklenmelidir. Bazı bireylerde günde 24 saat desteğe ihtiyaç duyulurken bazılarında ise yalnızca gece ihtiyaç duyulmaktadır.CCHS semptomları genellikle doğumdan kısa bir süre sonra belirginleşir. Etkilenen bebekler uykuya dalınca sığ nefes alırlar(hipoventilaston) ve cilt veya dudaklarda mavimsi bir görünüm(siyanoz) gözlenir. Siyanoz, kandaki oksijen eksikliğinden kaynaklanır. Bazı daha hafif vakalarda, ilerleyen yaşlarda CCHS teşhisi konulabilir. Solunum problemine ek olarak bu hastalığa sahip insanlar, egzersiz veya vücut pozisyonundaki değişiklikler gibi olaylar karşısında kalp atış hızı ve kan basıncını düzenleme konusunda zorluk çekebilirler.Ağır kabızlık, bağırsak tıkanıklığı ve kalın bağırsak büyümesi ile sonuçlanan sindirim sistemini kontrol eden sinirlerde anormallikler(Hirschsprung Hastalığı) olabilir. Ayrıca nöroblastomalar, gangliyonöromalar ve gangliyonöroblastomalar olarak adlandırılan belirli sinir sistemi tümörleri gelişme riski vardır. Etkilenen bireylerden bazıları, öğrenme güçlükleri veya diğer nörolojik problemler geliştirir; nefes darlığı tedavisinin tamamen etkili olmadığı durumlarda oksijen yetersizliği nedeniyle kötüleşebilir. CCHS’li bireyler genellikle gözbebeklerinin ışığa yanıtında azalma dahil olmak üzere göz bozukluklarına sahiptirler. Ayrıca ağrı algılama, düşük vücut ısısı ve arada sırada bol miktardaki terlemeleri azalmıştır. CCHS’li bireyler, özellikle de çocuklar, genellikle “kutu şeklinde” olarak tanımlanan kısa, geniş, biraz düzleşmiş bir yüzle karakteristik bir görünüşe sahiptirler. Yaşam beklentisi ve Herhangi bir bilişsel engelin boyutu bozukluğun ciddiyetine, teşhisin zamanlamasına ve tedavinin başarısına bağlıdır.

Sıklık

CCHS nadir görülen bir bozukluktur. Yaklaşık 1000 kişide bu belirtiler tespit edilmiştir. Araştırmacılar bazı ani bebek ölümü sendromu(SIDS) veya açıklanamayan ani çocuk ölüm vakalarının teşhis edilmemiş CCHS den kaynaklanabileceğine inanıyorlar.

Genetik Değişiklikler

PHOX2B genindeki mutasyonlar CCHS’ye neden olur. PHOX2B geni, sinir hücrelerinin(nöronlar) oluşumunu teşvik etmeye yardımcı olan ve nöronların belirli fonksiyonları gerçekleştirmek için olgunlaştığı süreci (farklılaştırma) düzenleyen bir proteini geliştirmek için erken aşamada rol oynayan talimatları sağlar. Bu protein, erken embriyoda birçok doku ve organları meydana getiren nöral krest hücrelerinde aktiftir. Nöral krest  hücreleri, otonom sinir sisteminin parçalarını, yüzündeki birçok dokuyu ve kafatasını ve diğer doku ve hücre tiplerini oluşturmak üzere göç eder. Mutasyonlar, PHOX2B proteininin özellikle otonom sinir sisteminde nöron oluşumunun ve farklılaşmasının teşvik edilmesinde rol oynamasına müdahale ederek CCHS’de ortaya çıkan solunum ve diğer vücut işlevlerini düzenleyen sorunlara neden olduğuna inanılmaktadır.

Kalıtımsal Şablon

Bu durum bir otozomal dominant kalıptan miras alır; bu, her bir hücredeki değiştirilmiş genin bir kopyasının hastalığa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. CCHS vakalarının %90’dan fazlası PHOX2B genindeki yeni mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu vakalar, ailelerinde hastalık öyküsü olmayan kişilerde görülür. Bazen etkilenen kişi mutasyonu etkilenen bir ebeveynden miras alır. Bu tür vakaların sayısı daha iyi tedavi daha fazla kişinin yetişkinliğe geçmesine izin verdiğinden artmaktadır. Etkilenen bireylerin %5 ila %1’u görünüşte etkilenmemiş somatik mozaikli ebeveynden mutasyonu miras alır. Somatik mozaikleşme, bazı vücut hücrelerinin PHOX2B gen mutasyonuna sahip olduğu ve diğerlerinin bu gen mutasyonuna sahip olmadıkları anlamına gelir. PHOX2B gen mutasyonu için mozaikli ebeveyn CCHS’nin hiçbir belirtisi veya semptomlarını göstermeyebilir.

Kaynakça
1) https://www.omim.org/
2) https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
3) https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
4) https://ghr.nlm.nih.gov/condition
5)https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

Kategoriler
YUKLENDI

COHEN SENDROMU

Tanım

Cohen sendromu vücudun birçok yerine etki eden; gelişim geriliği, zihinsel engellilik, kafa boyutu küçüklüğü (mikrosefali) ve zayıf kas tonusu (hipotoni) ile karakterize olmuş bir kalıtsal bir hastalıktır. Sendromda sık görülen diğer özellikler ise uzağı net görememe (miyop), gözün arka tarafının ışığa hassasiyetinin bozulması (retinal distrofi), eklemlerin aşırı hareket edebilmesi (hipermobilite) ve keskin yüz hatlarıdır. Bu yüz hatları tipik olarak ince saç ve kaşlar, uzun kirpikler, olağan dışı şekilli gözler (aşağı eğik ve dalga şekilli), şişman ve yuvarlak burun, kısa ve düz filtrum (burun ve üst dudak arası bölge) ve belirgin üst orta dişlerdir. Son iki durumun kombinasyonu ağız açıklığı durumuna neden olur.

Cohen sendromunun belirtileri hastalar arasında büyük farklılıklar göstermektedir. Sendroma sahip bazı bireylerde görülen ek belirtiler: beyaz kan hücrelerinin (akyuvar) düşüklüğü (nötropeni), aşırı derecede dostça davranış ve geç çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkan obezitedir. Obezite oluştuğunda genellikle gövdede kilo alımı olur, kol ve bacaklar ince kalır (trunkal obezite). Cohen sendromlu kişiler dar el ve ayaklara ve ince parmaklara sahip olabilirler.

Sıklık

Cohen sendromunun kesin insidansı bilinmemektedir. Dünya çapında 1.000 kişiden azı teşhis edilmiştir. Vakalardan çoğu teşhis edilememiştir.

Genetik Değişimler

VPS13B genindeki (COH1 geni olarak da bilinir) mutasyonlar Cohen sendromuna sebep olur. Bu genden üretilen protein, yeni üretilmiş proteinleri işlevlerini yerine getirebilmeleri için modifiye eden Golgi aygıtının bir parçasıdır. VPS13B geni özellikle glikozilasyon olarak bilinen proteinlere şeker katılma modifikasyonunda yer alır. VPS13B proteininin ayrıca hücrenin içindeki proteinlerin sınıflandırılmasına ve taşınmasına dahil olduğu görülmektedir. Bu proteinin sinir hücrelerinin (nöronların) ve yağ hücrelerinin normal gelişimine ve büyümesinde rol oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca vücuttaki yağların depolanması ve dağılımında da rol oynayabileceği düşünülmektedir.

VPS13B genindeki mutasyonların çoğunun fonksiyonel VPS13B proteinin üretimini önlediğine inanılmaktadır. Çalışmalar bu protein kaybının Golgi aygıtının organizasyonunu ve normal glikozilasyonu bozduğunu öne sürmektedir. Fakat, VPS13B proteinin eksikliğinin veya bu hücresel değişikliklerin Cohen sendromunun belirti ve semptomlarına nasıl yol açtığı bilinmemektedir. Araştırmacılar mikrosefali, entelektüel yetersizlik, retinal distrofi ve anormal yağ depolamadan kaynaklanan nöron gelişimle ilgili problemlerin Cohen sendromlu kişilerde trunkal obeziteye neden olabileceğini düşünmektedir.

Kalıtsal Miras

Cohen sendromu otozomal çekinik genler ile aktarılır, bu da mutasyon oluşması için genin iki kopyasının da bulunmasını gerektirir. Ebeveynler otozomal çekinik genlerin sadece bir kopyasını taşır ve tipik olarak hiçbir hastalık belirtisi ve semptomu göstermezler.

Kaynakça                                      

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cohen-syndrome#inheritance

Kategoriler
YUKLENDI

COCKAYNE SENDROMU

Tanım

Cockayne sendromu anormal kafa küçüklüğü (mikrosefali), kilo alamama ve beklenen hızda büyüyememeye bağlı olarak oluşan boy kısalığı ve gelişim geriliği ile karakterizedir. Hastalığın belirtileri genellikle bebeklik çağından itibaren görülür ve gittikçe kötüleşir. Hastaların çoğunun güneş ışığına duyarlılıkları artar (fotosensitivite) ve bazı vakalarda güneş ışığına az miktarda maruz kalmak bile güneş yanıklarına veya derinin su toplamasına neden olabilir. Diğer belirtiler ve semptomlar genellikle işitme kaybı, görme kaybı, şiddetli diş çürüğü, kemik anormallikleri, her zaman soğuk olan eller ve ayaklar ve beyin taramalarında görülebilen beyindeki değişikliklerdir.

Cockayne sendromlu hastalar, metronidazol adı verilen antibiyotik tedavisine ciddi tepki verirler. Hastalar bu ilacı alırlarsa, hayati tehlikeye neden olacak karaciğer yetmezliği ile karşılaşabilirler.

Cockayne sendromu bazen semptomların başladığı yaşa ve şiddetine göre tip I, II ve III olmak üzere üç tipe ayrılır. Ancak tipler arasında her zaman keskin çizgiler bulunmamaktadır, bazı bilim adamları ise bu işaret ve semptomların hastalığın farklı türlerini değil tek bir spektrumu yansıttığına inanmaktadır. Cockayne sendromu tip II, aynı zamanda serebro-oculo-facio-iskelet sistemi (COFS) sendromu olarak da bilinir ve bazı araştırmacılar bunu ayrı fakat benzer bir durum olarak düşünürken bazıları Cockayne sendromu hastalık spektrumunun bir parçası olarak sınıflandırır.

Sıklık

Cockayne sendromunun Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da yenidoğanda milyonda 2-3 oranında görüldüğü tahmin edilmektedir

Genetik Değişiklik

Cockayne sendromu ERCC6 geni (CSB geni olarak da bilinir) veya ERCC8 genindeki (CSA geni olarak da bilinir) mutasyonlardan kaynaklanır. Bu genler DNA tamir mekanizmasında rol oynayan proteinlerin üretilmeleri için talimat verirler. DNA güneşten gelen UV ışınları, toksik kimyasallar, radyasyon ve serbest radikaller denen karasız moleküller nedeniyle hasara uğrayabilmektedir. Hücreler genellikle bu hasarlar problem oluşturmadan önce onları tamir edebilirler. Fakat Cockayne sendromlu kişilerde DNA hasarları normal şekilde tamir edilmez. DNA’da hatalar oluştuğundan, hücreler arızalanır ve sonunda ölürler. Hasta kişilerde fotosensitivitenin altında hatalı DNA tamir mekanizması yatar; bilim adamları bunun, Cockayne sendromunun diğer belirtilerine de katkıda bulunduğunu düşünmektedirler. ERCC6 ve ERCC8 genlerindeki mutasyonların tüm bu durumlara nasıl etki ettiği tam olarak bilinmemektedir.

Kalıtsal Miras

Cockayne sendromu otozomal çekinik genler ile aktarılır, bu da mutasyon oluşması için genin iki kopyasının da bulunmasını gerektirir. Ebeveynler otozomal çekinik genlerin sadece bir kopyasını taşır ve tipik olarak hiçbir hastalık belirtisi ve semptomu göstermezler.

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cockayne-syndrome#inheritance

Kategoriler
YUKLENDI

CADASIL

Tanım
Subkortikal Enfarkt ve Lökoensefalopati ile giden Otozomal Dominant Serebral Arteriyopati veya daha sık kullanılan ismiyle CADASİL inme ve benzeri diğer bozukluklara yol açan genetik bir hastalıktır. Bu sendrom öncelikli olarak beyin damarları olmak üzere küçük damarlardaki kan akışına etki etmektedir. Bu damarların çevresindeki kas hücreleri (damar çevresi düz kas hücreleri) normal dışı hale gelir ve zamanla ölürler. Beyinde gelişen damar hasarı (arteriyopati) genellikle görsel hissin veya auraların eşlik ettiği migrene veya tekrar eden nöbetlere sebep olabilir (epilepsi).

Hasar gören damarlar vücudun genelinde kan akışını azaltır ve doku ölümlerine sebep olur(infarkt). Beyinde gerçekleşen bir infarkt ise inmeye sebep olabilir. CADASİL e sahip insanlarda inme, tipik olarak orta yaşlarda gerçekleşmektedir bununla beraber çocukluktan yetişkinliğe kadar herhangi bir zamanda gerçekleşme ihtimali de mevcuttur. Bu sendroma sahip insanlar yaşamları boyunca inmeyi sıklıkla birden fazla kere geçirirler. İnmenin tekrar tekrar gerçekleşmesi ise bireylerde beyin hasarına sebep olmaktadır. Mantıklı düşünme ve hafızayı da içeren korteksaltı bölgede gerçekleşen inmeler aşamalı olarak entelektüel fonksiyonun yok olmasına (bunama) ve duygusal durum ve kişilikte değişimlere yol açar.

CADASIL’ e sahip çoğu insanda ayrıca beyindeki beyaz maddenin doku yapısının değişimiyle oluşup MRI da görüntülenebilen lökoensefalopati de görülebilmektedir

CADASIL’ in etki ve semptomlarının görülmeye başlanmasının yaşı bu semptomların şiddeti gibi kişiden kişiye büyük miktarlarda değişmektedir.

CADASIL’ in kalp krizi ve inmenin risk faktörleri olan yüksek tansiyon ve kolesterolle bağlantısı yoktur ancak CADASIL’ e sahip olan insanlar bu sağlık problemlerine de sahip olabilir.

Görülme Sıklığı
CADASIL kuvvetle muhtemel nadir bir hastalıktır bununla birlikte prevalansı bilinmemektedir.

Genetik Değişiklikler
NOTCH3 genindeki mutasyonlar CADASIL’ e yol açmaktadır.NOTCH3 geni damar çevresi düz kas hücrelerinin normal fonksiyon ve hayatta kalması için önemli olan Notch3 reseptör proteininin oluşumunda rol oynamaktadır. Belirli moleküller bu reseptöre bağlandığı zaman reseptör hücrenin çekirdeğine sinyal gönderir sonra bu sinyal damar düz kas hücrelerindeki belirli genleri aktive edilmesine yol açar.
NOTCH3 genindeki mutasyonlar hücrenin normal fonksiyon ve hayatta kalmasını engelleyen olağandışı Notch3 reseptörlerinin üretimine sebep olmaktadır. Ayrıca Notch3 reseptörlerinin bozulması hücrenin kendi kendini yok etmesine (apoptoz) neden olur. Beyinde oluşan bu hücre kaybı ise CADASIL’ in işaret ve semptomlarının oluşmasına sebebiyet vermektedir.

Genetik Aktarım Modeli
CADASIL otozomal baskın bir aktarım modeline sahiptir yani her hücrede mutasyona uğramış bir NOTCH3 geni kopyası sendromun oluşmasına yeterli olmaktadır.

Çoğu vakada sendroma sahip birey mutasyonlu geni ebeveynlerinden birinden almaktadır. Yalnızca bazı nadir durumlarda NOTCH3 geninde yeni mutasyonlar oluşabilmektedir; bu durumlar ailesinde hastalığa dair bir geçmiş olmayan bireylerde meydana gelmektedir.
Kaynakça
1) https://www.omim.org/
2) https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
3) https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
4) https://ghr.nlm.nih.gov/condition
5)https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

Kategoriler
YUKLENDI

CROHN HASTALIĞI

Tanım

Crohn hastalığı ilk olarak sindirim sistemini etkileyen, karmaşık, uzun süreli (kronik) bir hastalıktır. Bu hastalıkta aşırı inflamasyona neden olan anormal immün yanıt görülür. Özellikle ince bağırsağın ileum bölümünde ve kalın bağırsağın kolon bölümünde ortaya çıkan tipik bir yangı olabileceği gibi sindirim sisteminin farklı bölümlerinde de ortaya çıkabilir. Yangılı dokular kalın ve kabarık olur ve bağırsağın daha içteki dokusunda açık yaralar (ülser) gelişebilir.

Crohn hastalığı, genelde kişinin ileri ergenlik dönemlerinde ya da yirmili yaşlarında ortaya çıkabileceği gibi hayatın herhangi bir döneminde de görülebilir. Belirtiler kişinin hayatı süresince birkaç kere ortaya çıkma eğilimdedir. Bu bozukluğun en  yaygın belirtileri devamlı görülen diyare, karın ağrısı ve kramp, iştah kaybı, kilo kaybı ve ateştir. Crohn hastalarının bazılarında görülebilen inflamasyonlu bağırsak dokusundaki kronik kanama, zamanla anemiye neden olabilir. Bazı vakalarda, Crohn hastalığı ayrıca eklemleri, gözleri ve deriyi de etkileyebilir.

Crohn hastalığının en yaygın sorunu bağırsak tıkanmasıdır. Tıkanıklık, yaralı dokunun ince bağırsak duvarında şişmesinden veya yaraların çoğalmasından kaynaklanır. Hasta bireylerde fistül denilen, yangının bağırsak ile diğer dokular arasında anormal bağlantılar da görülebilir. Fistül, yaralar ince bağırsak duvarından yandaki organlara geçiş yaptığında (safra kesesi, vajina veya deri gibi) ortaya çıkar.

Crohn hastalığı en yaygın bağırsak inflamasyon hastalıklarından biridir (IBD). Başka bir IBD türü olan ülseratif kolit da bağırsak hattında kronik inflamasyona neden olur. Crohn hastalığının sindirim sisteminin her yerini etkileyebilmesinin aksine ülseratif kolitler tipik olarak sadece kolonda inflamasyona neden olur. 

Illustration of the effects of Crohn disease on the ileum, the lower third of the small intestine

Resim 1. Alila Medical Media/Shutterstock.com

Hastalığın görülme sıklığı

Crohn hastalığının en yaygın olduğu batı Avrupa ve Kuzey Amerika ‘da 100.000 kişiden 100 ya da 300 kişiyi etkileyebilen bir hastalıktır. Yaklaşık yarım milyondan fazla  Amerikalı bu hastalığa yakalanmıştır. Crohn hastalığı kuzey Avrupa ırklarında ve doğu  ve merkezi Avrupalı (Ashkenazi) Yahudilerde diğer etnik ırklara göre daha yaygındır. Bilinmeyen sebeplerle, Crohn hastalığının yaygınlığı Birleşik Devletler ve dünyanın başka bölgelerinde artmaktadır.

-Burdan sonrası sıkıntı-

Genetik Değişiklikler

Crohn hastalığının nedenleri komplextir. Genetik, çevresel ve çoğu bilinmeyen yaşam şekilleri faktörlerinin sonucunda görülen bir hastalıktır. ATG16L1, IRGM ve NOD2 genlerindeki değişiklikler Crohn hastalığının ortaya çıkma riskini arttırır.IL23R geni de Crohn hastalığı ile ilgilidir.Birçok genetik ve çevresel faktör Crohn hastalığının ortaya çıkmasında rol oynar.Araştırmacılar bu karmaşık ortaya çıkmasında katkıda bulunan sebepleri araştırsalarda faktörlerin birçoğu günümüzde halen bilinmemektedir.Sigara içimi bu hastalığın ilerlemesine neden olur.Ayrıca sigara semptomların ateşlenmesinde de etkilidir.

Yapılan çalışmalar Crohn hastalığının bazı gen değişimlerinin kombinasyonu sonucu immun sistemdeki değişikler ve sindirim kanalında bakteri bulunması gibi nedenlerden dolayı ortaya çıktığını gösterdi.En son çalışmalar ATG16L1,IL23R,IRGM VE NOD2  gibi spesifik genlerdeki değişiklerin Crohn hastalığının ilerlemesini hızlandırdığı saptanmıştır.Bu genler immun sistem için protein sağlarlar ve bu genlerin herhangi birinde görülebilen değişiklik immun sistemin bakterilere karşı verdiği yanıtı aksatır.Bakterilere karşı verilen anormal yanıtlar bağırsak duvarında karakteristik sindirim sistemi bozukluklarına neden olurlar.

Araştırmacılar aynı zamanda kromozom 5 ve kromozom 10 üzerindeki bazı bölgelerde görülebilen değişikliklerin de Crohn hastalığına neden olduğunu keşfetmişlerdir.Kromozom 5 üzerinde bulunan ve IBD5 bölgesi olarak bilinen yer bu bozukluğun ilerleme riskine neden olabilecek birçok genetik değişiklik içerir.Kromozom 5 ve Kromozom 10 üzerinde bulunup bu hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyen diğer bölgeler ise bilinmemektedir.

Kalıtım şekli

Bu hastalığın kalıtım modeli tam olarak bilinmemektedir.Çünkü birçok genetik ve çevresel faktör hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.Hastalık geni taşıyan bir ailenin bireyi için bu hastalığa yakalanma oranı oldukça fazladır.
Kaynakça
1) https://www.omim.org/
2) https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
3) https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
4) https://ghr.nlm.nih.gov/condition
5)https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

Kategoriler
YUKLENDI

CROHN HASTALIĞI

Tanım

Crohn hastalığı ilk olarak sindirim sistemini etkileyen, karmaşık, uzun süreli (kronik) bir hastalıktır. Bu hastalıkta aşırı inflamasyona neden olan anormal immün yanıt görülür. Özellikle ince bağırsağın ileum bölümünde ve kalın bağırsağın kolon bölümünde ortaya çıkan tipik bir yangı olabileceği gibi sindirim sisteminin farklı bölümlerinde de ortaya çıkabilir. Yangılı dokular kalın ve kabarık olur ve bağırsağın daha içteki dokusunda açık yaralar (ülser) gelişebilir.

Crohn hastalığı, genelde kişinin ileri ergenlik dönemlerinde ya da yirmili yaşlarında ortaya çıkabileceği gibi hayatın herhangi bir döneminde de görülebilir. Belirtiler kişinin hayatı süresince birkaç kere ortaya çıkma eğilimdedir. Bu bozukluğun en  yaygın belirtileri devamlı görülen diyare, karın ağrısı ve kramp, iştah kaybı, kilo kaybı ve ateştir. Crohn hastalarının bazılarında görülebilen inflamasyonlu bağırsak dokusundaki kronik kanama, zamanla anemiye neden olabilir. Bazı vakalarda, Crohn hastalığı ayrıca eklemleri, gözleri ve deriyi de etkileyebilir.

Crohn hastalığının en yaygın sorunu bağırsak tıkanmasıdır. Tıkanıklık, yaralı dokunun ince bağırsak duvarında şişmesinden veya yaraların çoğalmasından kaynaklanır. Hasta bireylerde fistül denilen, yangının bağırsak ile diğer dokular arasında anormal bağlantılar da görülebilir. Fistül, yaralar ince bağırsak duvarından yandaki organlara geçiş yaptığında (safra kesesi, vajina veya deri gibi) ortaya çıkar.

Crohn hastalığı en yaygın bağırsak inflamasyon hastalıklarından biridir (IBD). Başka bir IBD türü olan ülseratif kolit da bağırsak hattında kronik inflamasyona neden olur. Crohn hastalığının sindirim sisteminin her yerini etkileyebilmesinin aksine ülseratif kolitler tipik olarak sadece kolonda inflamasyona neden olur. 

Illustration of the effects of Crohn disease on the ileum, the lower third of the small intestine

Resim 1. Alila Medical Media/Shutterstock.com

Hastalığın görülme sıklığı

Crohn hastalığının en yaygın olduğu batı Avrupa ve Kuzey Amerika ‘da 100.000 kişiden 100 ya da 300 kişiyi etkileyebilen bir hastalıktır. Yaklaşık yarım milyondan fazla  Amerikalı bu hastalığa yakalanmıştır. Crohn hastalığı kuzey Avrupa ırklarında ve doğu  ve merkezi Avrupalı (Ashkenazi) Yahudilerde diğer etnik ırklara göre daha yaygındır. Bilinmeyen sebeplerle, Crohn hastalığının yaygınlığı Birleşik Devletler ve dünyanın başka bölgelerinde artmaktadır.

-Burdan sonrası sıkıntı-

Genetik Değişiklikler

Crohn hastalığının nedenleri komplextir. Genetik, çevresel ve çoğu bilinmeyen yaşam şekilleri faktörlerinin sonucunda görülen bir hastalıktır. ATG16L1, IRGM ve NOD2 genlerindeki değişiklikler Crohn hastalığının ortaya çıkma riskini arttırır.IL23R geni de Crohn hastalığı ile ilgilidir.Birçok genetik ve çevresel faktör Crohn hastalığının ortaya çıkmasında rol oynar.Araştırmacılar bu karmaşık ortaya çıkmasında katkıda bulunan sebepleri araştırsalarda faktörlerin birçoğu günümüzde halen bilinmemektedir.Sigara içimi bu hastalığın ilerlemesine neden olur.Ayrıca sigara semptomların ateşlenmesinde de etkilidir.

Yapılan çalışmalar Crohn hastalığının bazı gen değişimlerinin kombinasyonu sonucu immun sistemdeki değişikler ve sindirim kanalında bakteri bulunması gibi nedenlerden dolayı ortaya çıktığını gösterdi.En son çalışmalar ATG16L1,IL23R,IRGM VE NOD2  gibi spesifik genlerdeki değişiklerin Crohn hastalığının ilerlemesini hızlandırdığı saptanmıştır.Bu genler immun sistem için protein sağlarlar ve bu genlerin herhangi birinde görülebilen değişiklik immun sistemin bakterilere karşı verdiği yanıtı aksatır.Bakterilere karşı verilen anormal yanıtlar bağırsak duvarında karakteristik sindirim sistemi bozukluklarına neden olurlar.

Araştırmacılar aynı zamanda kromozom 5 ve kromozom 10 üzerindeki bazı bölgelerde görülebilen değişikliklerin de Crohn hastalığına neden olduğunu keşfetmişlerdir.Kromozom 5 üzerinde bulunan ve IBD5 bölgesi olarak bilinen yer bu bozukluğun ilerleme riskine neden olabilecek birçok genetik değişiklik içerir.Kromozom 5 ve Kromozom 10 üzerinde bulunup bu hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyen diğer bölgeler ise bilinmemektedir.

Kalıtım şekli

Bu hastalığın kalıtım modeli tam olarak bilinmemektedir.Çünkü birçok genetik ve çevresel faktör hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.Hastalık geni taşıyan bir ailenin bireyi için bu hastalığa yakalanma oranı oldukça fazladır.
Kaynakça
1) https://www.omim.org/
2) https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
3) https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
4) https://ghr.nlm.nih.gov/condition
5)https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

Kategoriler
YUKLENDI

CRİGLER-NAJJAR SENDROMU

Tanım

Crigler-Najjar Sendromu ‘’bilirubin’’ adı verilen toksik bir maddenin kanda yüksek seviyede bulunması ile tanımlanan (hiperbilirubinemi) şiddetli bir hastalıktır. Bilirubin, kırmızı kan hücrelerinin yıkımıyla üretilir. Bu madde vücuttan yalnızca karaciğerde bilirubinin toksik formu olan konjuge olmayan bilirubini, toksik olmayan konjuge bilirubine dönüştüren kimyasal bir reaksiyona maruz kaldığında atılabilir. Crigler-Najjar sendromuna sahip insanların kanlarında konjuge olmayan bilirubin artış gösterir.

Bilirubin sarı-turuncu tonlarındadır ve hiperbilirubinemi cildin sararmasına ve gözlerin beyazlamasına neden olur. Crigler-Najjar sendromunda sarılık doğumda ya da bebeklik döneminde görülür. Şiddetli konjuge olmayan hiperbilirubinemi, kernikterus adı verilen beyinde ve sinir dokuda konjuge olmayan bilirubin birikimine bağlı olarak gelişen beyin hasarına yol açabilir. Kernikteruslu bebekler sıklıkla son derece yorgun olurlar ve zayıf kas tonusuna sahip olabilirler. Bu bebekler artan kas tonusu veya sırtlarında kemerleşmeyle karşılaşabilirler. Kernikterus; vücudun istemsiz kıvranmaları, duyma problemleri ya da zeka geriliği dahil başka nörolojik problemlere neden olabilir.

Crigler-Najjar Sendromu ikiye ayrılır. Tip 1 (CN1) oldukça şiddetlidir ve bireylerin çocuklukta kernikterusa bağlı olarak ölümüne neden olabilir. Buna karşın, uygun tedaviyle daha uzun süreli yaşayabilirler. Tip 2(CN2) daha az şiddetlidir. Cn2’li bireylerde daha düşük bir ihtimalle kernikterus gelişir ve bireylerin çoğu yetişkinliğe erişir.

Sıklığı

Crigler-Najjar Sendromu dünya çapında tahmini olarak yenidoğanların 1 milyonda 1’inden azını etkiliyor.

Genetik Değişim

UGT1A1 genindeki mutasyon Crigler-Najjar Sendromuna sebep olur. Bu gen, öncelikli olarak karaciğer hücrelerinde bulunan ve bilirubinin vücuttan atılımını sağlayan bilirubin üridin difosfat glukuronozil transferaz enziminin sentezlenmesi için gerekli kodu sağlar.

Bilirubin-UGT enzimi glukuronidasyon adı verilen bir kimyasal reaksiyonu yerine getirir. Bu reaksiyon boyunca enzim, glukuronik asit adı verilen bir bileşiği konjuge olmayan bilirubine aktarır ve onu konjuge bilirubine dönüştürür. Glukuronidasyon, bilirubini suda çözünür hale getirir, böylelikle vücuttan kolaylıkla atılabilir.

UGT1A1 genindeki mutasyon, bilirubin-UGT enziminin yokluğu ya da azlığıyla sonuçlanır ve Crigler-Nijjer Sendromuna sebebiyet verir. CN2’li bireyler normal enzim fonksiyonunun %20’sinden azına sahipken, CN1’li bireyler enzim fonksiyonuna sahip değildir. Bilirubin-UGT fonksiyonunun kaybı, konjuge olmayan bilirubinin glukuronidasyonunu azaltır. Bu toksik madde vücutta birikir. Konjuge olmayan hiperbilirubinemi ve sarılığa yol açar.

Kalıtım Modeli

Crigler-Najjar Sendromu, otozomal çekinik bir şekilde kalıtılır. Bu, her iki UGT1A1 gen kopyasının da mutasyonlu olduğu anlamına gelir. Daha az şiddetli olan Gilbert Sendromu UGT1A1 geninin tek bir kopyasındaki mutasyondan meydana gelir.

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/crigler-najjar-syndrome#inheritance

Kategoriler
YUKLENDI

COSTELLO SENDROMU

Hastalığın Tanımı

Costello sendromu vücudun birçok bölümünü etkileyen bir rahatsızlıktır. Bu durum gecikmiş gelişim, zihinsel sakatlık, gevşek deri tabakası (özellikle ellerde ve ayaklarda belirgin olarak), nadiren esnek eklemler ve geniş bir ağzı içeren ayırt edici yüze ilişkin özelliklerle karakterize edilir. Anormal kalp atışı (aritmi), strüktüral (yapısal) kalp bozukluğu ve bir çeşit kalp rahatsızlığı olarak kalp büyümesi ve kalp kaslarının güçsüzleşmesi (Hipertrofik kardiyomiyopodi) gibi kalp rahatsızlıkları yaygındır. Costello sendromlu bebekler doğduklarında ortalamadan daha gelişmiş olabilirler fakat çoğu zorlu beslenmeye sahiptir ve diğer çocuklara göre daha yavaş gelişirler. Bu durumdaki insanlar diğerlerine nazaran kısa boyludurlar ve diğerlerine oranla indirgenmiş büyüme hormonu düzeyine sahip olabilirler. Costello sendromunun diğer belirti ve semptomları sıkı aşil tendonu (baldır kası ve topuğu birleştiren), zayıf kas tonusu (hipotoni), Chiari tip I malformasyonu olarak adlandırılan yapısal bir beyin anormalitesi, iskelet anormaliteleri, dişsel (dental) problemler ve görme problemlerini kapsayabilir.

Erken çocukluk döneminin başında Costello Sendromulu insanlar, artan ve gelişmesi kaçınılmaz olan kanseröz ve nonkanseröz tümörlerin riski altındadırlar. Bu durumla bağlantılı olup nonkanseröz tümörler;  küçük, burun ve ağız çevresinde ya da anüse yakın gelişen siğil benzeri çıkıntılar olan papillomalardır. Costello Sendromu ile bağlantılı en yaygın olan kanseröz tümör rabdoniyosarkom olarak adlandırılan, kas dokusunda başlayan bir çocukluk çağı kanseridir. Nöroblastoma, sinir hücrelerinin gelişiminde ortaya çıkan, ayrıca çocuklarda ve ergenlerde görülen bir tümördür. Buna ek olarak bazı Costello Sendromlu ergenlerde,  genelde yaşlı erişkinlerde görülen bir çeşit mesane kanseri formu olan transisyonel hücre karsinoması gelişir.

Costello Sendromu belirti ve bulguları, CFC (kardiofasikütanöz) Sendromu ve Noonan Sendromu adı verilen iki genetik hastalıkla önemli ölçüde örtüşür. Hasta bebeklerin fiziksel özelliklerine bakılarak bu üç ayrı hastalıktan hangisi olduğunu söylemek zor olabilir. Bununla birlikte hastalıklar, genetik nedeni ve daha sonra çocukluk çağında gelişen belirti ve semptom modelleri ile ayırt edilebilir.                                                   

Hastalığın Sıklığı

Bu durum çok nadirdir. Büyük olasılıkla dünya çapında 200-300 kişiyi etkilemektedir. Bildirilen Costello Sendromu hesaplamaları ile 300.000’de 1 ile 1.25 milyonda 1 insanda görülür.                         

Genetik Değişmeler

HRAS genindeki mutasyon Costello Sendromuna neden olur. Bu gen H-Ras olarak adlandırılan bir proteinin yapımı için talimatlar verir. Bu talimatlar bu hücrenin büyüme ve bölünmesinin kontrolüne yardım eden yolun bir parçasıdır. Costello Sendromuna neden olan mutasyonlar anormal olarak aktifleşen bir H-Ras proteinin üretimine neden olur. Kanseröz ve nonkanseröz tümörlerin gelişimine neden olabilecek aşırı aktif protein, hücreleri sürekli büyümeye ve bölünmeye yönlendirir. HRAS genindeki mutasyonların Costello Sendromunun diğer özelliklerini nasıl ortaya çıkardığı belli değildir, ancak birçok bulgu ve semptom muhtemelen hücrelerin aşırı büyümesi ve anormal hücre bölünmesinden kaynaklanmaktadır.

Costello Sendromunun bulgu ve semptomları olan bazı insanların HRAS geninde tanımlanmış bir mutasyon yoktur. Bu bireyler ilgili genlerde mutasyonların neden olduğu CFC Sendromu veya Noonan Sendromuna sahip olabilirler. Bu genlerden üretilen proteinler birbiri ile ve H-Ras proteini ile aynı hücre bölünmesi yolunun bir parçası olarak etkileşime girerler. Bu etkileşimler, farklı genlerdeki mutasyonların bulgu ve semptomlarının çakıştığı koşullara neden olabileceğini açıklamaya yardımcı olur.                                      

Kalıtım Şekilleri

Costello Sendromu, her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelen bir otozomal dominant olarak değerlendirilir. Bildirilen vakaların neredeyse tamamı yeni gen mutasyonlarından kaynaklanmıştır ve ailelerinde bozukluk geçmişi olmayan kişilerde görülmüştür.

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/costello-syndrome#inheritance