Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

Q ATEŞİ

Genel Bilgi

Q ateşi, Coxiella Burnetii bakterisinden kaynaklanan bir hastalıktır. Genellikle keçi, koyun gibi hayvanlarda doğal olarak gözlemlenen bu bakteri, solunum veya bakteriden etkilenmiş yemekleri yiyip içerek insanlara geçebilir.

Etken Faktörler

Coxiella Burnetii bakterisinin bulaştığı hayvanlar; vucüt sıvılarıyla (doğum sırasında, dışkısıyla, sütüyle) veya hayvanın etinin yenmesiyle bakteriyi bulaştırabilir. Keneler bu hastalığın yayılmasında önemli faktörlerdir. Etkilenen hayvanlarla etkileşime geçen insanların hastalığa yakalanma ihtimali yüksektir.

Figur 1

Kaynak: https://www.qfever.com.au/symptoms/

Genetik Görülme Sıklığı

Q ateşi hastalığı genetik değildir. Bakteriyel bir hastalıktır.

Belirti ve Semptomlar

Q ateşi hastalığının belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Hastalık, semptomsuz olabilir, aküt veya kronik olabilir.

Aküt Q hastalığında, bakteriye maruz kalındıktan sonra 2-3 hafta içerisinde semptomlar ortaya çıkar. Semptomlar arasında; ateş, yorgunluk, kas ağrıları, mide bulanması, kusma, göğüs ve karın ağrısı, üşüme, terleme, ishal, kilo kaybı ve kuru öksürük olabilir.

Hamilelerde düşük, ölü doğum, erken doğum ve bebeğin gereğinden az kiloda doğması olabilir.

Ağır vakalarda ise akciğer veya karaciğerde iltihaplanma görülebilir.

Kronik Q hastalığı, bakterinin vucüda girmesinden aylar veya yıllar sonra belirti gösterebilir. Genellikle, kalp ve damar hastalığı olan veya bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda görülür. Görülme sıklığı %5ten azdır. Semptomları en çok etkiledikleri bölgeye göre değişir, belirli bir semptomu yoktur. Uzun süreli yorgunluk, ateş hali, eklem ağrılarına sebep olabilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Q hastalığının belirtileri genel olduğu için, kan tahliliyle tetkik edilmesi gerekir. Özellikle hayvanlarla temasta olan hastalara, doktor kan tahlilinin sonucunu beklemeden tedaviye başlayabilir. Antibiyotik genellikle ilk tercih edilen tedavi şeklidir.

Aküt Q hastalığı olan hastalarda, ilk üç günde antibiyotiğe başlamak en verimli olur. Antibiyotiğin cevap vermediği durumlarda anti inflamatuvar ilaçlar kullanılabilir.

Kronik Q hastalığının tedavisi daha zordur, en çok etkilenen bölgeye göre kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bazı durumlarda ameliyata başvurulması gerekli olabilir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Q humması, Coxiella burnetii hastalığı.

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/q-fever/
https://www.cdc.gov/qfever/index.html
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC88923/
https://www.qfever.com.au/symptoms/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AKONDROPLAZİ

Tanım

  Akondroplazi, kısa ekstremiteli (uzuvlu) cüceliktir. Akondroplazi, uzun kemiklerin kıkırdak içindeki kemik dokuya dönüşmesini (osifikasyon) engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığa FGFR3 geninde yerleşik mutasyon (değişim) sebep olur. Hastaların% 80’inde kendiliğinden (spontan) mutasyon görülken geride kalan% 20’inde hastalık otozomal dominant olarak kalıtılır.

Belirti ve Özetler

Akondroplazi hastalığında belirtileri; kısa oğlan, alışılmamış şekli büyük kafa (makrosefali), çıkıntılı alın, basık burun, kısa kol ve uzakta, birinden uzaklanırken karın ve doğlar ve kısa ellerdir.

Akondroplazi hastası yeni doğanlarda kubbeli olduğu, geniş alındığı görülür. Hidrosefali görülebilir. Bebeklik döneminde hipotoni, akondroplazinin tipik bir şekildedir.

Genetik Görülme Sıklığı

Akondroplazi kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür. 15.000-35.000 doğumda bir görülüyor.

Bazı popülasyonlarda, akondroplazinin görülme sıklığı daha fazladır. Yıllar, Danimarka’da 6400 doğumda yaklaşık 1 vakada ve Latin Amerika’da 10.000 doğumda yaklaşık 1 vakada meydana geldiği tahmin edilmektedir. Ancak bir ırkın daha sık etkilendiği belgelenmemiş.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Akondroplazi otozomal dominant olarak kalıtılır. Yani hastalık temizleme için, genin bir ödenmelidir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis Yöntemleri

Akondroplazinin klinik ve radyolojik özellikleri iyi durumda. Doğumdan hemen sonra klinik ve radyolojik olarak tanınabilir. Tipik bulgulara sahip olanlardan birini tanıyı doğrulamak için moleküler genetik testlere ihtiyaç duymazlar. Yeni doğanlarda tanıya dair bir şüphe uyandığında, tanıyı doğrulamak için X-ışını (radyografi). FGFR3 geninde mutasyon var olup olmadığına moleküler genetik testlerle bakılır.

Akondroplazi tanısında kullandığı klinik bulgular;

• Orantısız Kısa Erkek

• Makrosefali

• Orta yüz hipoplazisi ile tasarı dismorfik yüz görünümü

• Dirsek ekstensiyonunda rekabet

• Kısa el ve ayak parmakları

• Lombar lordoz

• Çarpık yönetimi

Tedaviler

Bebeklerde foramen magnumun dekompresyonu ve hidrosefali için şant gerekebilir.

Kulak tedavisi ve seröz otitis media tedavisi, işitme problemlerinin yapılması ile birlikte. Konuşma terapisi önerilebilir. Çarpık temizleme cerrahi ile düzeltilebilir. Lomber laminektomi gerekebilir. Çocuklukta kilo alımı, daha sonra oluşabilecek komplikasyonları önlemek için kontrol edilebilir. Boyundaki cini incitebilir aktivitelerden kaçınılabilir. Sosyal ve psikolojik destek önerilebilir.

• Hidrosefalı: semptomların (hızlı kafa büyümesi, görüşmede, baş ağrısı, şişkin alınabilir) ortaya çıkması, semptomlar (kafa kafalarının büyümesi, kafa kafalarının büyümesi).

• Boyun ekleminde (kraniyoservikal bölge) daralma: Ense dekompresyonu gerekebilir.

• Obstrüktif uyku apnesi: Kilo verme, bademcikleri ve adenoidleri kapatma ameliyatı (adenotonsillektomi), pozitif hava yolu ve nadiren boyun açıklığı için işleme (ameliyat) işlemi yapılabilir.

• Orta kulakta fonksiyon bozukluğu: Sıkı olabilir orta kulak iltihabını ve olası işitme kaybını engellemek için, 7-8 yaşına kadar kulak tüpleri vardır.

• Kısa oğlan: Büyüme hormonu kullanımı üzerine yapılan araştırmalar, büyümenin başlangıçtaki hızılanmasını, ancak zamanla etkisi azalır ve kalıcı faydalanabiliyor.

• Çarpık bacak: Ortopediste görünmek gerekir.

• Omurga Uzaklığı: Yaşamın ilk 12-18 liman desteklenmemiş oturma yasağı dahil olmak üzere önleyici tedbirler, omurga bölgesi (kifoz) sabit bir yerde eğri odada riskini içerir. Ciddiyet derecesine bağlı olarak, bantlama veya cerrahi gerekebilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Bu hastalığa FGFR3 (fibroblast büyüme faktörü 3) adlı gende oluşan mutasyon sebepleri olur. Bu gen, beyin ve kemik dokusunun gelişimiinde görev alan bir proteini kodlar. Araştırmacılar, bu mutasyonların FGFR3 proteinlerinin aşırı aktif olması nedeniyle neden olabilir, bunun için iskelet gelişimini engellediğini ve bu rahatsızlıklara bakarken kemik oluşumesinde rahatsızlıklara yol açtığını gösteriyor.

Hastalığın Diğer İsimleri

• ACH

• Akondroplastik cücelik

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/achondroplasia/

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=148&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Achondroplasia&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Achondroplasia&title=Achondroplasia&search=Disease_Search_Simple

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/achondroplasia#genes

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8173/achondroplasia

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GALAKTOZEMİ

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Galaktozemi, bireyin basit bir karbonhidrat olan galaktozu bir başka karbonhidrat olan glikoza çevirmesini etkiler. Özellikle süt ve süt ürünlerinde bulunan laktozun içerisinde, glikoz ve galaktoz bulunur. Laktozlu ürün tüketilerek alınan galaktozun vucütta kullanılabilmesi için glikoza çevirilmesi gerekir.  Klasik galaktozemide bu çevirimi yapan GALT (galactose-1-phosphate uridylyl transferase) enzimi eksikliği hastalığa sebep olur. Otozomal çekinik olan, kalıtımsal bir hastalıktır.

Belirti ve Semptomlar

Galaktozemi, birden fazla alt gruba ayrılmıştır.

Klasik galaktozemi, hastalığın en yaygın ve ağır şeklidir. Tip 1 olarak da bilinir. Yeni doğanlarda düşük galaktozlu diyet hemen kullanılmazsa birkaç gün içerisinde komplikasyonlar meydana gelebilir. Genellikle beslenme güçlüğü, kilo almada sorunlar, sarılık, karaciğerde büyüme, kusma ve karında şişkinlik gözükür. Sonrasında ise ciddi bakteriyel enfeksiyonlarla karşılaşılabilir. Hasta bireylerde katarakt, geç büyüme ve kız çocuklarında yumurtalıkların erken fonksiyon kaybına yol açabilir.

Galaktozemi tip 2 ve tip 3 klasik tipten farklı semptomlara yol açar ve görülme sıklıkları değişiklik gösterir.

Galaktozemi tip 2, galaktokinaz enzimi eksikliğinden dolayı ortaya çıkar. Klasik tipe göre daha az saylık sorunu yaşanır. Katarakt gözükebilir fakat uzun sğreli etkileri beklenmez.

Galaktozemi tip 3, galaktoz epimeraz eksikliği olarak da geçer. Semptomların şiddeti değişiklik gösterebilir. Katarakt, büyümede gecikme, zihinsel engel, karaciğer ve böbrek sorunlarına sebep olabilir.

Genel olarak; galaktozun glikoza çevirilmemesinden kaynaklanan vucüttaki fazla galaktoz, birikime sebep olabilir. Bu birikim de karaciğerde büyümeye, siroz başlangıcına, karında asit birikmesine, böbreklerde ve beyinde ciddi hasarlara sebep olabilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Tip 1 Galaktozemi, 30.000-60.000 de 1 yenidoğanda görülebilir.

Tip 2 100.000de 1 den daha az görülürken tip 3 galaktozemi oldukça nadirdir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Galaktozemi, otozomal çekinik bir hastalıktır. Yani, iki genetik ebeveynden de hastalık geninin gelmesi gerekir. Aile geçmişinde bu hastalık varsa gerekli genetik testler yapılmalı ve mutlaka önlem alınmalıdır. Ayrıca, akraba evliliklerinde hastalığın görülme olasılığı artacağından akraba evliliklerinden kaçınılmalıdır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Yenidoğanlarda topuktan alınan kan testinde galaktozemi neredeyse %100 oranında belirlenebilmektedir. Yetkili doktor tarafından galaktozemi teşhisi konulması gerekir.

Laktoz toleransı testi bu hastalara yapılmamalıdır.

Hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi yöntemi şimdilik bilinmemektedir. Bu hastalığa uygun beslenme düzeniyle semptomlar en az seviyeye çekilebilir, hatta kaldırılabilir. Beslenme düzeninden laktoz ve galaktoz bulunan tüm ürünler çıkartılmalıdır. Hayatı boyunca bu bireyin beslenme düzeninin laktozsuz olacağının kabullenilmesi gerekir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Klasik galaktozemi, GALT geni sayesinde üretilen GALT enziminin yokluğu veya düzgün çalışmamasından ortaya çıkan bir hastalıktır.

GALT geni, 9. Kromozomda bulunmaktadır.

Görsel : GALT geni lokasyonu (9p13.3).

* https://ghr.nlm.nih.gov/gene/GALT#location

Galaktozeminin alt gruplarına bağlı olarak ilişkili genler değişiklik gösterebilir.

Hastalığın Diğer İsimleri

GALT hastalığı, klasik galaktozemi, galactosemia

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/galactosemia#
https://rarediseases.org/rare-diseases/galactosemia/
https://ghr.nlm.nih.gov/gene/GALT#locationhttp://www.saygihastanesi.com.tr/saglik-bilgileri-detay.aspx?name=Galaktozemi
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

RADYASYON HASTALIĞI

Genel Bilgi

İyonize radyasyona maruz kalma sonucu akut, gecikmiş olarak veya kronik olarak etkilerini gösteren bir hastalıktır. Büyük dozlarda etkiler hemen ortaya çıkarken, küçük dozlarda radyasyonun vücutta birikmesi sonucu genetik ve uzun süreli etkiler görülmektedir. Radyasyondan zarar görüp hasara uğrayan hücrelerin tamiri için tedavi bulunmamaktadır. Ancak yakın zamanda FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi), radyoaktif elementlerin vücuttan atılmasında etkili olan ilaçların onayını vermiştir. Hücre hasarı geri dönüşsüzdür ancak bu ilaçlarla hastalarda radyasyona maruz kalma sonucu çıkan belirtiler tedavi edilebilmektedir.

İlk Radyasyon Hastalığı vakaları Hiroshima ve Nagasaki nükleer patlamalarından sonra görülmüş, Japon hekimler bu hastalığı “gözle görülür hiçbir hasar olmadan, birden ortaya çıkan hastalık” olarak tanımlamıştır. Günümüzde, bu hastaların radyasyon hastalığına yakalandığı anlaşılmıştır. Düşük miktarda maruziyet sonucu bu hastalık soğuk algınlığında görülen hafif belirtilerle hastayı terk edebiliyorken; yüksek miktarda maruziyet Chernobyl patlamasında olduğu gibi hastada ölümcül etkiler yaratabilir.

Toplam doz ve doz oranı radyasyonun somatik ve genetik etkilerini belirler. Radyasyon dozu belirtilirken üç ölçü birimi kullanılır: Roentgen, rad ve rem. Roentgen (R), havadaki x ve gamma ışınlarının miktarını belirtirken; rad (radiation absorbed dose), tüm radyasyon tiplerinde absorbe edilen enerji miktarı için kullanılır. Rem ise nötronlar gibi bazı radyasyon türlerinin, eşdeğer miktarda emilen enerji için ne kadar biyolojik etki üretebileceğini gözlemlemek için kullanılır.

Hastalığın Diğer İsimleri

    null
  • Radiation Disease
  • Radiation Effects
  • Radiation Illness
  • Radiation Injuries
  • Radiation Reaction
  • Radiation Syndrome

Belirti ve Semptomlar

Akut radyasyon hastalığı bulantı, kusma, ishal, anoreksiya, baş ağrısı, halsizlik ve taşikardi (kalp çarpıntısı) belirtileriyle kendini gösterir. Hafif olgularda belirtiler birkaç saat veya gün içinde kaybolur. Akut radyasyon hastalığının yüksek doz veya düşük doza bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli tipleri vardır.

Akut radyasyon hastalığı çeşitleri doz, doz oranı, maruz kalan vücut bölümü ve maruziyetten sonra vücuttan atılması için geçen süreye göre hastada gözlemlenmektedir.  Radyasyona maruziyet sonucu dakikalar içinde radyasyon tüm vücudu etkiler.

Akut Radyasyon hastalığı üç aşamayla gelişir: İlk aşama birkaç dakikadan birkaç güne kadar sürebilir ve hastada mide bulantısı, diyare ve kusma görülür. Bundan sonraki aşamada hasta birkaç hafta iyileşme belirtileri gösterir. Son aşamada ise hastadan hastaya değişmekle beraber kardiyovasküler, gastrointestinal, hematopoietik veya sinir sistemi rahatsızlıkları görülmektedir. Yüksek dozda (3000 rad’dan fazla radyasyon maruziyet) birkaç saat içinde ölümcül kardiyovasküler belirtiler ve sinir sistemi rahatsızlıkları, mide bulantısı, kusma, anksiyete (endişe), konfüzyon (bilinç bulanıklığı) ve bilinç kaybı görülmektedir. 5-6 saat sonunda tremor (titreme) ve konvülziyon (havale) başlar ve üç gün sonunda ölüme sebep olur. 400 rad’dan fazla radyasyona maruz kalma sonucu mide bulantısı, kusma, elektrolit dengesizliği, diyare (ishal), sıvı kaybı, plazma hacminde azalma gibi gastrointestinal rahatsızlıklar ortaya çıkar. 200-1000 rad arasında, 6 ila 12 saatlik radyasyon maruziyeti sonucunda ise anoreksiya, ateş, halsizlikle seyreden hematopoietik rahatsızlıklar oluşur.

Nedenleri

İyonize radyasyonun en büyük kaynağı özellikle kanser tedavisinde kullanılan yüksek enerjili x-ray ışınları ve radyum vb. radyoaktif elementlerdir. Bunun dışında nükleer santrallerde meydana gelen patlamalar veya nükleer silah savaşları da başlıca hastalık kaynaklarıdır. Örneğin, Hiroshima, Nagasaki ve Chernobyl nükleer santrallerinde patlamalar sonucunda bu bölgeler ve çevre bölgelerdeki insanlarda kanser, mutasyon ve genetik hasarlar meydana geldi; uzun yıllar boyunca radyasyon maruziyeti ve etkileri devam etti.

Chernobyl faciasında radyasyon mağdurlarının fotoğrafı

Vücudun radyasyona maruz kalan kısmı bu hastalığın ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. İnsan vücudu 200 rad’a kadar radyasyonu ölümcül risk olmadan absorbe edebilmektedir. Radyasyon dozu 450 rad’a ulaştığında ölüm riski %50’ye ulaşırken bazen 600 rad kısa sürede ölüme sebep olabilir.

Radyasyonun vücutta dağılımı da hastalığın seyrini etkileyen başka bir faktördür: Örneğin bağırsak ve kemik iliğinin korunması hastanın ölümünü engeller.

Etkilediği popülasyon

Radyasyon hastalığı kadın ve erkekleri eşit oranda etkilemektedir.

Teşhis

Teşhis, radyasyon maruziyeti öyküsüne bağlı olarak belirlenir. Maruz kalma ve kusma arasında geçen süre maruziyet seviyesinin tespitinde önem teşkil eder.

Maruz kalan hastaların Geiger sayacı veya tüm vücut analizi için kullanılan sayaçlarla izlenmesi gerekmektedir.

 Tedavi

Radyoaktif elementlerin deriden maruziyeti sonucu derhal kontaminasyon (uzaklaştırma) sağlanmalıdır. Hasta bol sıvıyla durulanmalı ve EDTA (radyoaktif izotopların etkisini indirgemek için kullanılan bir madde) vb. maddeler uygulanmalıdır. Ayrıca küçük yaralar ve maruz kalan dokular da kontaminasyonu engellemek için iyice temizlenmelidir. Eğer radyasyon içeren bir madde ağız yoluyla vücuda alınırsa kusturma veya mide yıkaması yapılmalıdır. 

2015 yılında radyasyonun kemik iliğine sebep olduğu yetişkin ve çocuklarda kullanılmak üzere Amgen firması tarafından Neupogen adlı bir ilaç piyasaya sürüldü. Bunun haricinde radyoaktif talyum maruziyetinin tedavisinde, FDA onaylı aslında endüstride kullanılan Prusya mavisi adında bir pigment kullanılmaktadır. Vücutta bu elementlerin absorblanmasını engelleyerek etki göstermektedir. Plütonyum, amerikyum ve bakır radyoaktiflerine karşı Ca-DTPA ve Zn-DTPA kullanılması FDA tarafından onaylanmıştır.

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/radiation-sickness/ (Erişim tarihi: 25.11.2019)

https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/radiation-sickness/symptoms-causes/syc-20377058 (Erişim tarihi: 25.11.2019)

Görsel kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

TANGO2-İLİŞKİLİ METABOLİK ENSEFALOPATİ ve ARİTMİLER

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

TANGO2, 22. Kromozomda (22q11.21) bulunan protein kodlayan bir gendir. Bu gendeki mutasyon, otozomal çekinik olarak gelecek nesle aktarılır. Etkilenen bireyler, metabolik kriz de denilebilen aralıklı akut rahatsızlıklara yakalanabilir. Uzun süre açlık veya nexle gibi bir başka bu krizleri tetikleyebilir. Metabolik krizler sırasında aritmiler (kalp atışı ritminin anormal değişimi), rabdomiyoliz (iskelet kası dokusundaki hasar sebebiyle bozulma) veya
ensefalopati (beyinde oluşan hasar, arıza) meydana gelebilir. Her birey bu hastalığı farklı deneyimleyebilir.

Bilinen bir tedavisi yoktur fakat araştırmalar devam etmektedir.Hastalığın etkilerini en aza indirgemek ve kontrol altında tutmak şimdilik asıl amaçtır.

Görülme sıklığı

Bu hastalık literature 2016 yılında girmiştir. TANGO2 Research Foundation tarafından hazırlanan rapora göre 2018 Mayısı itibariyle bilinen vaka sayısı dünyada 30 bireyden azdır.

Belirti ve Semptomlar

Hastalığın az görülmesi ve bireyler arasında farklılık göstermesi nedeniyle tanı kriterleri kesinleştirilmemiştir. Semptomlar arasında gelişimde gecikmeler, sakarlık, hipotiroid, koordinasyonda bozukluklar, atak geçirme, düşük kan şekeri, toksik maddelerin kanda artmasıyla ilgili rahatsızlıklar ve hastalığın çok geliştiği evrelerde bilinç kaybı yaşanabilir.

Ayrıca, kas dokusunun bozulmasıyla kaslarda ağrı, zayıflık ve yorgunluk gözükebilir. Doku bozulması, kreatinin kinaz ve miyoglobinin kana karışmasını sağlayabilir. Bu durumda, miyoglobin böbreklerde birikmeye, sonrasında da böbreklerin iflas etmesine neden olabilir.

Ayrıca, aritmilere neden olabileceğinden uzun süreli kalp atışının değişikliği, kalp ve damar hastalıklarına sebebiyet verebilir. Belirtileri daha da sıralamak mümkündür fakat TANGO2ye bağlı hastalığın olması, bu belirtilerin kesin gösterileceği anlamına gelmez. Yetkili bir doktora başvurmak gerekir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Otozomal çekinik bir hastalıktır. Eğer bireyin iki genetic ebeveyni de bu hastalığın taşıyıcısıysa, %25 oranında bu hastalık kendini gösterebilir. %50 oranında birey, bu hastalığın taşıyıcısı olur ve %25 oranında da hastalıktan etkilenmemiştir/taşıyıcı değildir.

Bununla birlikte, TANGO2 genindeki herhangi bir mutasyon da farklı bir hastalık veya fonksiyon bozukluğu sağlayabilir. Araştırmalar devam etmektedir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis için yetkili bir doktora ve genetik teste ihtiyaç vardır. TANGO2 genindeki genetic değişim, bu hastalığın teşhisi için önemli bir kanıttır. Aile geçmişinde bu hastalık var ise, doğum öncesi genetic testlere de başvurulabilir.

Hastalığın kontrol altında tutulması ve etkilerinin azaltılması için metabolic krizler önceden fark edilmeli ve önlem alınmalıdır. Önlemler kişiden kişiye değişir, genel olarak uzun süreli açlığın ve susuzluğun önlenmesi gerekir. Tedavi yöntemleri bu hastalığı iyileştirmekten çok semptomları azaltmayı ve kontrol altında tutmayı amaçlar. Örneğin bir bireyde başlıca sorun TANGO2 ye bağlı bu hastalığın aritmiye sebep olması ise; aritmi için tedavi yöntemleri uygulanır.

Hastalıkla İlişkili Genler

TANGO2, taşıma ve golgi aygıtına bağlı bir gendir. Kodladığı proteinin tam işlevi şu anlık bilinmemektedir. Araştırmalar devam etmektedir.

Fotoğraf1. TANGO2 geninin 22. Kromozomdaki yeri fotoğrafta kırmızı okla belirtilmiştir.

*https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gene/128989

Hastalığın Diğer İsimleri

MECRCN -Recurrent metabolic crises with rhabdomyolysis, cardiac arrhythmias, and neurodegeneration.

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/tango2-related-metabolic-encephalopathy-and-arrhythmias/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK476443/
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/13423/tango2-related-metabolic-encephalopathy-and-arrhythmias
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gene/128989
https://tango2research.org/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

LABAND SENDROMU

Genel Bilgi

Laband sendromu oldukça nadir görülen genetik hastalıktır ve aynı zamanda Zimmerman-Laband sendromu olarakta adlandırılır. Laband sendromu kafa, yüz, eller ve ayaklarda gözlemlenen anormallikler karakterize edilir. Laband sendromuna sahip çoğu çocukta normal olmayan büyüklükte diş etleri gözlemlenir ve bu sebeple çiğneme, yutma, veya konuşma kabiliyetleri etkilenebilir. Ek olarak, Laband sendromlu yeni doğanlarda oldukça uzun, ince el ve ayak parmakları, eksik ya da şekilsiz tırnaklar gözlemlenebilir. Bazı rapor edilen vakalarda aynı zamanda zihinsel gerilikte gözlemlenmiştir. Laband sendromu çoğu vakada otozomal dominant olarak aktarıldığı bulunmuştur. Fakat, otozomal çekinik olarak aktarıldığı vakalarda gözlemlenmiştir.

Belirti ve Semptomlar

Genel bilgide de bahsedildiği üzere laband sendromu oldukça nadir hastalıktır. Yüz, kafa, eller ve ayaklarda anormallikler görülür. Laband sendromlu bebeklerde doğuştan itibaren gelen el ve ayak parmaklarında anormal yapılar gözlemlenebilir. Diğer semptomlar, ilerleyen çocukluk dönemlerine kadar gözlemlenmeyebilir.

Laband sendromlu çoğu çocukta gereğinden büyük diş etlerinin varlığı gözlemlenebilir. Diş etlerinin aşırı büyümesi farklı semptomlara da neden olur. Bunlardan birkaç tanesi ise dişlerin çıkmasının gecikmesi, dişlerin birbiriyle olması gerektiği gibi yan yana olmamasından dolayı kusurlu bir diş kapanışı olarak sıralanabilir. Sadece bunlarla da kalmayıp çiğneme problemleriyle birlikte konuşma sıkıntıları, salya artışına veya ağızın anormal bir şekilde fazla kurumasına, yutkunmada zorluklara, ağız kenarlarında yara oluşumuna, dişlerin erken kaybına da sebep olabilir. Bazı uç vakalarda ise diş etlerinin bütün dişleri kaplayacak kadar büyümesi gözlemlenmiştir.

Laband sendromuna sahip bireylerde yukarıda da bahsedilen yüz anormallikleri erken çocukluk döneminde ortaya çıkıp ergen boyunca anormallikler ağırlaşabilir. Bahsi geçen anormalliklerin içinde dar bir yüz yapısı, aşırı büyümüş dil, dudaklar, burun, kulaklardan herhangi bir veya birden fazlası olabilir. Kulaktaki ve burundaki kıkırdak yapıları Laband sendromlu bireyler normalden daha yumuşak olması gözlemlenebilir ve ek olarak bazı Laband sendromlu çocuklarda aşırı saç uzaması da gözlemlenmiştir.

Çoğu Laband vakalarında el ve ayaklarda şekil bozuklukları gözlemlenebilir. Şekil bozuklukları oldukça uzun ve ince el, ayak parmakları (araknodaktili) ile beraber şişik parmak uçları içerebilir. Bazı vakalarda ise el, ayak şekil bozukları parmak uçlarının kusurlu oluşumunu, el ile el parmaklarının eklemlerinin olağandışı bir seviyede esnek olmasını içermiştir. Ek olarak, el ve ayak tırnaklarında, özellikle baş parmaklarda, kusurlu oluşum veya oluşmama gözlemlenebilir.

Bazı Laband sendromlu bireylerde farklı fiziksel semptomlarda gözlemlenmiştir. Bazılarında yukarıda bahsedilenlere ek olarak iskeletsel ve omurgasal anormallikler, oldukça büyük karaciğer gözlemlenebilir. Normal zeka seviyesi bazı vakalarda gözlemlenirken bazılarında ise zeka geriliği gözlemlenmiştir.

Genetik Görülme Sıklığı

Laband sendromu aşırı nadir genetik bir hastalıktır. Ek olarak, dişi ve erkekleri etkileme oranı olarak bir farklılık gözlemlenmemiştir. 1928’de hastalık ilk tanımlandığından beri literatürde 30 farklı vaka bulunmuştur.

Kalıtım Deseni

Çoğunlukla Laband sendromu otozomal dominant olarak kalıtıldığı gözlemlenirken azınlıkta olarak otozomal çekinik olarak ta aktarıldığı rastlanmıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Laband sendromu ile sonuçlanan çoğu teşhis erken çocukluk döneminde olduğu fark edilir. Teşhisten özenli bir klinik inceleme ile ayrıntılı bir hasta geçmişi, özelleştirilmiş testler, el ve ayak parmaklarının röntgen görüntüsü, burnun, kulakların, dudakların ve dilin ayrıntılı incelenmesi beraber doğrulama yolu takip edilir. Kesin doğrulanma yolu olan aşırı büyümüş diş etleri olması süt dişlerinin çıkışına kadar gözlemlenmeyebilir.

Laband sendromlu bireyin tedavisi kişide gözlemlenen semptomları tedavi etme yolundadır. Kapsamlı bir tedavi pediatri uzmanlarını, diş anormalliklerini incelemek ve düzeltmek üzerinde uzmanlar (dişçiler, ortodonti uzmanları), kemiksel anormallikleri düzelten uzmanlar (ortopedi uzmanları), diş eti hastalıkları uzmanı (periodontist), farklı mesleklerden uzmanların beraber çalışmasını gerektirebilir.

Ek olarak bahsetmek gerekir ki bazı vakalarda doğru dürüst uygulanan ağız hijyeni dişetlerinde oluşan anormallikleri oluşumunu geçiktirdiği veya azalttığı gözlemlenmiştir. Dişetindeki anormallikler bazı vakalarda ameliyatsal olarak tedavi edilebildiği de gözlemlenmiştir. Fakat, bunlara rağmen diş etlerinin aşırı büyümesi hala görüldüğü vakalarda olmuştur. Diş etlerinin dişleri tamamen kapattığı durumlarda düzgün bir ağız hijyeni sağlamak hasta için oldukça zorlaşabildiği gözlemlenmiştir.

Semptomlarda özet geçildiği üzere Laband sendromlu çocuklarda karaciğer veya dalak büyümesi riski olduğundan dolayı erken teşhis çocuklar başta olmak üzere oldukça önemlidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

KCNH1 geni

ATP6V1B2 geni

KCNN3 geni

Hastalığın Diğer İsimleri

Zimmerman-Laband Sendromu

ZLS

Kaynaklar

    1. https://rarediseases.org/rare-diseases/laband-syndrome/.

    2. https://www.omim.org/entry/135500

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PİTT-HOPKİNS SENDROMU

Genel Bilgi

Pitt-Hopkins sendromu zihinsel engellilik, gelişimsel gecikme, solunum problemleri, nöbetler (epilepsi), tipik yüz yapısı ve yüksek miyopi özellikleri ile karakterize olan genetik bir sendromdur. TCF4 geninin mutasyonu sonucu ortaya çıkar ve otozomal dominant karakterdedir. İlk defa 1978 yılında David Pitt ve Ian Hopkins tarafından tanımlanmıştır. Nedeni bilinse de tedavisi için bir ilacı bulunmamaktadır.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Pitt-Hopkins sendromuna TCF4 genindeki mutasyon ya da 18. kromozomun TCF4 genini içeren bölgesindeki delesyon sebep olmaktadır. Otozomal baskın (dominant) olarak kalıtılır fakat ailesinde Pitt-Hopkins sendromu öyküsü olmadığı halde de mutasyon sonucu ortaya çıkmaktadır.

TCF4 geni Pitt-Hopkins sendromundan başka Şizofreni, Otizm, Fuchs Kornea Distrofisi ve Karaciğer hastalığı olmak üzere çeşitli hastalıklarda da rol oynar.

Belirti ve Semptomlar

Pitt-Hopkins sendromunun birçok belirti ve semptomu bulunmaktadır. Semptomlar ve şiddetleri kişiden kişiye değişebilir. Erken semptomlar bebek doğduktan sonra bir sene içinde görülmektedir. Çok düşük kas tonusu (hipotoni) ve gelişim geriliği görülmektedir. Bazı bebeklerde baş boyutu küçüktür (mikrosefali). Çocuklar yürümeye beklenenden aylar hatta yıllar sonra başlayabilir. Bazıları ise bağımsız olarak yürüme yeteneğini kazanamazlar. Konuşma gecikmiştir. Bazıları birkaç kelime söylemeyi öğrenebilirken çoğu konuşamaz. Bununla birlikte bazıları basit yönergeleri anlayıp uygulayabilir. Zihinsel engellilik seviyesi genellikle orta ila şiddetlidir.

Yüz özellikleri çukur gözler, çıkık burun, aşağı yönelmiş burun ucu, geniş burun delikleri ve burun kemeri, kısa filtrum, geniş ağız, geniş aralıklı dişler ve çıkık çene ile ayırt edilir. Bu özellikler yaş ile daha belirgin hale gelir. (Şekil 1)

Şekil 1. Pitt-Hopkins sendromu hastalarında yüz özellikleri. Hasta 1 A (6 aylık), B (18 aylık) ve C (14 yaş). Hasta 6 D ve H (29 yaş). Hasta 2 E, F (6 aylık) ve G (11 yaş). Hasta 3 I ( 3 yaş), J (6 yaş) ve K (8 yaş). Hasta 4 L ve M (12.5 yaş).

Otizm spektrum bozukluğu belirtileri görülebilir. Beslenme sırasında alışılmadık davranışlar, agresif davranışlar, anksiyete, stereotipik el ve kafa hareketleri görülür. Çoğu çocukta mutlu bir yüz ifadesi vardır. Uykuda kaybolan, soluk alıp verme problemi görülür. Bunlar genelde anksiyete, heyecanlanma ya da yorulma sonucu gerçekleşir. Hızlı nefes alıp verme ardından nefes almamaya veya nefes almaya çalışma davranışları birbirini takip eder. Pitt-Hopkins sendromuna sahip kişilerin neredeyse yarısında nöbet görülür. Nöbetler çocukluk ya da gençlik döneminde herhangi bir zamanda başlayabilir. Uyuya kalma ya da uykusuzluk gibi sorunlar görülebilir. Hastaların yarısından azında gastroözofageal reflu görülür. Miyopi iki yaşından önce görülebilir ve şiddetli olabilir. Bunun haricinde şaşılık ve astigmatizm de görülür. İskelet sisteminde skolyoz, düztabanlık, yumru ayak, küçük el ve ayaklar, kavisli ya da bükük parmaklar, geniş parmak uçları ya da gittikçe incelen parmaklar görülebildiği rapor edilmiştir. Ayak parmakları üst üste binmiş halde olabilir. Acı eşikleri yüksektir. Etkilenen erkeklerin yaklaşık üçte birinde testislerden biri ya da her ikisi de skrotuma inmemiştir.

Genetik Görülme Sıklığı

Pitt-Hopkins sendromunun oldukça nadir olduğu düşünülmektedir. Dünya çapında 500 kişinin bu sendroma sahip olduğu rapor edilmiştir. Kadın ve erkekte görülme sıklığı eşittir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Otozomal baskın (dominant) olarak kalıtılır. Baskın genetik hastalıkların ortaya çıkması için anormal genden bir tane bulunması yeterlidir. Bu gen anne veya babadan gelmiş olabilir.

Üreme hattı mozaikliği görülebilir. Bu durumda anne veya baba TCF4 gen mutasyonunu vücut hücrelerinde taşımaz yani etkilenmemiştir. Fakat üreme hücreleri (yumurta ya da sperm) mutasyona sahiptir. Yumurta veya spermlerden biri mutasyona sahipse hastalık yavru bireyde görülür. Ebeveynlerin kanlarından yapılan testte mutasyon negatif çıksa bile sonraki çocuklarının da etkilenmiş olma olasılıkları yaklaşık %1-2 kadardır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Pitt-Hopkins sendromunun teşhisi detaylı hasta hikayesi, klinik bulgular ve semptomun karakteristik özelliklerinin tanımlanmasıyla gerçekleştirilir. Ancak bu sendrom ve diğer bazı nörolojik bozukluklarda görülen semptomlar benzerlik göstermektedir. EEG ve beyin MRI görüntülemesiyle ve genetik analizler sonucunda TCF4 geninde meydana gelmiş mutasyon ya da delesyon tespit edilerek teşhis desteklenir.

Bilinen bir tedavisi yoktur. Tedaviler semptomları gidermek için uygulanır.

Hastalıkla İlişkili Genler

TCF4 genindeki mutasyonlar Pitt-Hopkins sendromuna neden olmaktadır. Bu gen 18.kromozomun uzun kolunda bulunmaktadır (18q21.2). TCF4 geni, vücutta birçok fonksiyonda kritik rol oynayan proteinlerin yapımı için bilgiler içerir. Bu gende mutasyon gerçekleştiğinde oluşan protein hatalı ve etkisiz olabilir, eksik veya fazla üretilebilir. TCF4 geni, transkripsiyon faktörü olarak da bilinen TCF4 proteinini sentezlenmesini sağlar. Bu proteinin farklı gelişim evrelerinde hücre farklılaşması ve hücre ölümü gerçekleştirmek gibi önemli görevleri vardır. İnsan gelişiminin erken dönemlerinde sinir sistemi gelişimiyle ilişkili olarak yüksek düzeyde eksprese edilir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Hastalık PHS ve PTHS kısaltmalarıyla da adlandırılır.

Kaynaklar
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/pitt-hopkins-syndrome#genes
https://rarediseases.org/rare-diseases/pitt-hopkins-syndrome/
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/4372/pitt-hopkins-syndrome
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=2896

Peippo M., Ignatius J. Pitt-Hopkins Syndrome. Mol Syndromol 2011;2:171–180

Sweatt J. D. Pitt–Hopkins Syndrome: intellectual disability due to loss of TCF4-regulated gene transcription. Experimental & Molecular Medicine (2013) 45

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OCULODENTODİGİTAL DİSPLAZİ

Genel Bilgi

Oculodentodigital Displazi, özellikle gözleri (oculo), dişleri (dento) ve parmakları (digital) etkileyen sistmik bir rahatsızlıktır. Küçük gözler, görme kaybı, kayıp dişler, tekrarlayan diş çürükleri ve parmaklardaki fazladan kemiksi büyümeler gibi semptomlar verebilir. GJA1 geninde mevcut bir mutasyon sonucu görülebilecek bu displazinin otozomal dominant kalıtıldığı düşünülmektedir. Oculodentodigital Displazi, fizik muayene ile teşhis edilip, genetik testlerle doğrulanabilir. Hastalığın idare edilmesinde semptomlara yönelik tedaviler kullanılabilir. Aynı zamanda erken teşhisle hayat kalitesi arttırılabilir.

Genetik Değişikler/ Etken Faktörler

GJA1 genindeki (6. Kromozomun uzun kolunda: 6q21-q23.2) mutasyonlar Oculodentodigital Displaziye yol açmaktadır. GJA1 geni, Connexin 43 proteini yapımından sorumludur. Bu protein, hücreler arası direkt iletişimi sağlayan aralıklı bağlantılar için bir alt ünite üretir. Connexin 43 tarafından üretilmiş aralıklı bağlantılar vücudun çeşitli yerlerinde bulunur.

GJA1 genindeki bir mutasyon, anormal Connexin 43 üretimine sebep olur. Bu anormal proteinle oluşmuş kanallar genellikle kapalıdır. Bazı mutasyonlar sonucunda, Connexin 43 kanal oluşturması gereken hücre yüzeyine ulaşma yetisini kaybeder. Bu sebeple hücreler arası iletişim bozulur ve sonucunda hücrelerin büyüme ve özelleşme süreçlerinde hatalar olur. Oculodentodigital Displazi’de görülen morfolojik bozuklukların sebebi de bu hatalardır. 

Belirti ve Semptomlar

  • Özellikle 4. ve 5. parmaklar arası yapışıklık (sindaktil)
  • İncelmiş, hassas diş minesi, buna bağlı olarak eksik dişler ve tekrarlayan kaviteler
  • Ucu ince, dar burun delikleri ve dış kanatları incelmiş spesifik bir burun
  • Yavaş uzayan, kuru saçlar (hipotrikoz)
  • Araları oldukça açık, küçük gözler (mikroftalmi)
  • Glokom
  • Şaşılık (Strabismus)
  • Görme kaybı
  • Mikrosefali
  • Yarık damak
  • Çeşitli nörolojik semptomlar ( Ataksi, kaslarda spastisite, duyma kaybı, idrar veya gayta inkontinansı, disartri)
  • Palmoplantar Keratoderma
  • Alt çenede fazla gelişme
  • Kafatası kemiklerinde anormal kalınlaşma
  • Anormal genişlikte köprücük kemikleri
  • Kulak memelerinde anormal kalsiyum birikmeleri
  • Kardiyak malformasyonlar

Genetik Görülme Sıklığı

Oculodentodigital Displazi kadınları ve erkekleri eşit sıklıkta etkileyen oldukça nadir bir hastalıktır. Medikal literatüre geçmiş 85 vaka bulunmaktadır. Otozomal resesif formu yalnızca 5 vakada saptanmıştır. İnsidans tam olarak bilinmemektedir. Çoğu vakanın teşhissiz kaldığı düşünülmektedir.

Kalıtım Paterni

Oculodentodigital Displazi, çoğunlukla otozomal dominant olarak kalıtılmaktadır. Ancak literatürde aile öyküsü olmadan yeni mutasyonlarla oluşmuş bireyler de mevcuttur.

Teşhis Yöntemleri/ Tedaviler

Teşhis, fizik muayene ve genetik testlerle mümkündür. Tedavi ise semptomlara yöneliktir.

Hastalıkla İlişkili Genler

  • GJA1

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Oculo-dento-digital Displazi
  • Oculo-dento-osseous Displazi
  • Oculodentodigital Sendromu
  • Oculodentoosseöz Displazi
  • ODD Sendromu
  • ODDD
  • ODOD
  • Osseous-oculo-dental Displazi

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

N-ACETYLGLUTAMATE SENTAZ EKSİKLİĞİ

Genel Bilgi

N-Acetylglutamate Sentaz (NAGS) Eksiliği otozomal çekinik gen ile taşınan, hiperamonyemiye neden olan üre siklüs bozunluklarındandır. Bu hastalık hem vücudun proteinleri işlemesini hem de vücuttan amonyak atılımını etkileyen metabolik bir bozukluktur. Hastalığın sonucu olarak kişi vücudundan amonyağı atamaz ve bunun sonucu olarak vücutta fazlaca amonyak birikir. Amonyak, vücudun proteinleri işlemesiyle ortaya çıkar ve vücutta çokça birikirse kişi için zehirli hale gelir.

Epidemiyoloji

Çok nadir ve tam olarak yaygınlığı bilinmemektedir. Ancak dünya genelinde 1-2 milyon insanın bu hastalığa sahip olduğu tahmin edilmektedir.

Klinik Bilgi

Hastalık her yaşta ortaya çıkabilmektedir, ancak çoğunlukla yenidoğanlarda görülmektedir. Klinik görünümü değişiklik göstermekle beraber en yaygın olanları; kusma, hiperaktivite, letarji (uyuşukluk), diyare (ishal), beslenmede isteksizlik, nöbet, hipotoni, geç psikomotor gelişimi ve solunum bozukluklarıdır. Hiperamonyemi sonuçları ağır olan bir hastalıktır ve çoğunlukla hiperamonemik komaya neden olmaktadır.

Etiyoloji

Birincil rahatsızlık NAGS geninde (17q21.31) oluşan mutasyonlar sonucu ortaya çıkmaktadır ve kısmı NAGS aktivitesi eksikliğine neden olmaktadır. NAGS’ın ürünü NAG (N-acetylglutamate), üreojenezin birinci basamağını katalize eden enzim olan korbomil fosfat sentez I’in (CPSI) allosterik aktivatörüdür. N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği, organik asitik hastalıklar, yağ asidi metabolizmasında oluşan bozukluklar veya valproik asit tedavisi sonucunda da oluşabilmektedir.     

Genetik Yatkınlık

N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği’ne, 17q21 kromozomunda bulunan N-acetylglutamate sentaz geninin mutasyona uğraması neden olmaktadır. Bu hastalık nesilden nesile otozomal çekinik gen ile aktarılmaktadır. Bu yüzden kişinin  bu hastalığa sahip olabilmesi için her hücredeki sorumlu geninin ikisinin de mutasyona uğramış olması gerekmektedir. Hasta bireyler, mutasyona uğramış bir geni anneden bir diğer geni de babadan almaktadır. Bu durumda ebeveynler taşıyıcı olarak adlandırılmaktadır. Taşıyıcılar otozomal çekinik gene sahip oldukları için bu hastalığın belirti veya semptomlarını göstermezler. İki otozomal çekinik gene sahip bireyin çocuğu olduğunda, bu çocuk %25 ihtimalle hasta, %50 ihtimalle taşıyıcı ve %25 ihtimalle ne hasta ne de taşıyıcı olacaktır.

Belirti ve Semptomları

N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği’ne sahip hastaların %30-%79’unda çocuklukta görülen kas hipotonisi, mide bulantısı, kusmaya rastlanmakta olup; %5-%29’unda da akut hiperamonyemi ve gergin ruh haline rastlanmaktadır. Ayrıca hasta bireylerde koma durumu, öğrenme güçlüğü, zihin bulanıklığı, kordinasyon eksikliği ve gelişimsel gecikme görülebilmektedir. Bu semptomlar kişiden kişiye göre farklılık göstermektedir ve kişi bütün semptomlara sahip olmak zorunda değildir. Semptomları ve belirtileri ileri yaşlarda göstermeye başlayan insanlar, erken yaşlarda gösterenlere veya besin tüketiminde proteine fazlaca yer veren insanlara göre belirti ve semptomları daha hafif yaşarlar. Yenidoğanlarda N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği’nin semptomları enerji eksikliği, yemek yemede isteksizlik, nöbet, anormal vücut hareketleri, çok düzensiz ve zor nefes alma, değişken vücut ısısıdır.

Teşhis Konulması

Nadir görülen bir genetik hastalığın tanısının konması zor olduğu için doktorlar genellikle kişinin tıbbi geçmişini, şüphe duyulan semptomlarını incelemekte; fiziksel muayne ve laboratuvar testi sonuçlarının değerlendirilmesiyle de hastalık teşhisini koymaktadır. Ayrıca hastalık karaciğerde azalış gösteren NAGS aktivitesinden de anlaşılabileceği için teşhis DNA analizi ile de desteklenebilmektedir. Hastalığın ana ayırıcı tanısı karbomil fosfat sentezi eksikliğidir.

Tedavi Edilmesi

N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği hastaları için uygulanan ana tedavi günlük dozlarla karglumik asit almaktır. Karglumik asit yapısal bakımdan NAGS’a benzemektedir ve korbomil fosfat sentez I’i (CPSI) aktive etmektedir.

Diğer İsimleri

  • N-Acetylglutamate Sentaz Eksiliği’ne Bağlı Hiperamonyemi
  • NAGS Eksikliği
  • Tip III Hiperamonyemi

Kaynakça

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/7158/n-acetylglutamate-synthase-deficiency
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=3370&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=N-acetylglutamate-synthase-deficiency&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Hyperammonemia-due-to-N-acetylglutamate-synthase-deficiency&title=Hyperammonemia%20due%20to%20N-acetylglutamate%20synthase%20deficiency&search=Disease_Search_Simple
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/n-acetylglutamate-synthase-deficiency#synonyms
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FAKTÖR XI EKSİKLİĞİ

Genel Bilgi

Faktör XI eksikliği , kanın pıhtılaşmasında rol alan faktör XI proteininin bir kıtlığına (eksikliğine) bağlı olarak anormal kanamaya neden olabilecek bir hastalıktır. Bu durum, faktör XI proteininin eksiklik derecesine bağlı olarak kısmi veya şiddetli olarak sınıflandırılır. Bununla birlikte, protein eksikliğinin ciddiyetine bakılmaksızın, çoğu etkilenen birey göreceli olarak hafif kanama problemlerine sahiptir.Faktör XI sendromuna sahip kişilerdeki belirtiler aynı aile içerisinde bile değişebilir.Diğer genetik ve çevresel faktörler hastalığın derecesinin belirlenmesinde etkilidir.

Belirti ve Semptomlar

Faktör XI eksikliği vakalarının çoğu , faktör XI proteini yapmak için talimatlar veren F11 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır . Bu protein, kan pıhtılarını oluşturan bir dizi kimyasal reaksiyon olan pıhtılaşma kaskadında rol oynar.Yaralanmaya yanıt olarak. Bir yaralanmadan sonra pıhtılar kanamayı durdurmak ve kan damarı onarımını tetiklemek için kan damarlarını kapatır.

 

Görüntü kaynağı: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/blood-clot-formation.jpeg

F11 genindeki mutasyonlar , fonksiyonel faktör XI’nin eksikliğine (eksikliğine) neden olur. Bu eksiklik pıhtılaşma kademesini bozar, kanın pıhtılaşma sürecini yavaşlatır ve bu hastalıkla ilişkili kanama sorunlarına yol açar. Kalan fonksiyonel faktör XI miktarı, özel mutasyona ve F11 geninin bir veya her iki kopyasının, her hücrede mutasyona sahip olup olmamasına bağlı olarak değişir . Bununla birlikte, etkilenen bireylerde kanama problemlerinin ciddiyeti mutlaka kan dolaşımındaki faktör XI miktarına karşılık gelmez ve aynı aile içinde bile  değişebilir. Diğer genetik ve çevresel faktörler muhtemelen bu durumun ciddiyetinin belirlenmesinde rol oynar.

 

Görüntü kaynağı: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/liver.jpeg

Faktör XI eksikliğinin en sık görülen özelliği , özellikle ağız ve burun içini (travma veya burun boşlukları dahil) travma veya ameliyat sonrası uzun süreli kanamadır.) veya idrar yolu. Kanama ameliyattan sonra tedavi edilmezse, cerrahi alanda konjuge kandan (hematom) oluşan katı şişlikler gelişebilir.

Bu hastalığın diğer belirti ve semptomları sık burun kanaması, kolay morarma, deri altında kanama ve diş etlerinin kanamasını içerebilir. Bu bozukluğu olan kadınlar ağır veya uzun süreli adet kanamasına (menoraji) veya doğumdan sonra uzun süreli kanamaya sahip olabilir. Diğer bazı kanama bozukluklarında aksine, idrar (hematüri), gastrointestinal sistem veya kafatası boşluğuna spontan kanama yaygın olmayan faktör XI eksikliği onlar ağır etkilenen bireylerde oluşabilir rağmen. Diğer kanama bozukluklarında uzun süreli sakatlığa neden olabilecek kaslara veya eklemlere kanama genellikle bu durumda meydana gelmez.

                     

  Görüntü kaynağı: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/pharynx.jpeg

 

Görüntü kaynağı : https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/urinary-system.jpeg

Bu hastalığın diğer belirti ve semptomları sık burun kanaması, kolay morarma, deri altında kanama ve diş etlerinin kanamasını içerebilir. Bu bozukluğu olan kadınlar ağır veya uzun süreli adet kanamasına (menoraji) veya doğumdan sonra uzun süreli kanamaya sahip olabilir. Diğer bazı kanama bozukluklarında aksine, idrar (hematüri), gastrointestinal sistem veya kafatası boşluğuna spontan kanama yaygın olmayan faktör XI eksikliği onlar ağır etkilenen bireylerde oluşabilir rağmen. Diğer kanama bozukluklarında uzun süreli sakatlığa neden olabilecek kaslara veya eklemlere kanama genellikle bu durumda meydana gelmez.

Aşağıda bu hastalığı olan kişilerin sahip olabileceği belirtileri listeler. Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu tablo düzenli olarak İnsan Fenotip Ontoloji ((Human Phenotype Ontology [HPO])  isimli veri tabanı tarafından güncellenmektedir. ([https://hpo.jax.org/)

Tıbbi terimler Diğer isimler Daha fazla bilgi edin: HPO Kimliği
İnsanların% 80 – 99’u bu belirtilere sahiptir
Diş çekimi sonrası uzun süreli kanama 0006298 
Uzun süreli parsiyel tromboplastin zamanı 0003645 
Azaltılmış faktör XI aktivitesi 0001929 
İnsanların% 30 -% 79’u bu belirtilere sahiptir
Epistaksis Burun kanaması [ daha fazlası  ] 0000421 
menoraji Adet sırasında anormal derecede kanama 0000132 
İnsanların% 1 – 4’ünde bu semptomlar var
Gastrointestinal kanama Sindirim sistemi kanaması 0002239 
Eklem kanaması Eklem içinde kanama [ daha fazlası  ] 0005261 
Bu belirtilere sahip kişilerin yüzdesi HPO’da bulunmaz
Anormal kanama Kanama eğilimi 0001892 
Otozomal dominant miras 0000006 
Otozomal resesif miras 0000007 

Genetik Görülme Sıklığı

Faktör XI eksikliğinin dünya genelinde yaklaşık 1 milyon kişiden 1’ini etkilediği tahmin edilmektedir. Orta ve doğu Avrupa (Aşkenazi) Yahudi soyuna sahip kişilerde, bu popülasyondaki 450 kişiden 1’inde meydana gelen şiddetli bozukluk bozukluğu çok daha yaygındır. Araştırmacılar, faktör XI eksikliğinin gerçek prevalansının bildirilenden daha yüksek olabileceğini öne sürüyorlar , çünkü hastalığın hafif vakaları çoğu zaman tıbbi yardıma gelmiyor.

Kalıtım Paterni /Deseni

Otozomal resesif paternde ciddi faktör XI eksikliği azaldıbu, her bir hücrede F11 geninin her iki kopyasının da mutasyonlara sahip olduğu anlamına gelir . Bu bireylerin ebeveynlerinin her biri, mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır ve kısmi faktör XI eksikliğine sahiptir ; nadiren durumun ciddi belirtileri ve semptomlarını gösterirler.

Görüntü Kaynağı: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/autorecessive.jpeg

Bazı ailelerde bu durum otozomal dominant paternde kalıtsaldırbu, her hücrede değiştirilmiş F11 geninin bir kopyasının , bozukluğa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir . Bu gibi durumlarda, etkilenen bir kişinin durumu olan bir ebeveyni vardır.

Kazanılan faktör XI eksikliği formu kalıtsal değildir ve ailelerde çalışmaz.

          

Görüntü Kaynağı: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/autodominant.jpeg

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Faktör XI eksikliği  sendromunun tanısı için 3 önemli belirti şu şekildedir:

1)Ağız ve burun içi travma veya ameliyat sonrası uzun süreli kanama.

2)Sık sık burun kanaması, kolay morarma, deri altında kanama ve diş etlerinin kanaması.

3)Bu hastalığa sahip olan kadınlarda ağır veya uzun süreli adet kanaması (menoraji) ve doğumdan sonra uzun süreli kanama.

Ayrıca faktör XI eksikliği sendromu için bazı testler yapılmaktadır. Ancak hastalık tanısı için gerekli değildir.

1)Genetik Test

Genetik test, kromozom, gen veya proteinlerdeki değişiklikleri tanımlayan bir tıbbi test türüdür. Genetik testin sonuçları, şüpheli bir genetik durumu onaylayabilir veya ekarte edebilir veya bir kişinin genetik hastalık geliştirme veya geçme şansını belirlemeye yardımcı olabilir. Şu anda 1000’den fazla genetik test kullanılıyor ve daha fazlası geliştiriliyor.

Genetik test için çeşitli yöntemler kullanılabilir:

  • Moleküler genetik testler (veya gen testleri), genetik bir bozukluğa yol açan varyasyonları veya mutasyonları tanımlamak için tekli genleri veya kısa DNA uzunluklarını inceler.
  • Kromozomal genetik testler, genetik bir duruma neden olan bir kromozomun ekstra bir kopyası gibi büyük genetik değişikliklerin olup olmadığını görmek için bütün kromozomları veya uzun DNA uzunluklarını analiz eder.
  • Biyokimyasal genetik testler, proteinlerin miktarını veya aktivite seviyesini inceler; herhangi birindeki anormallikler, genetik bir bozuklukla sonuçlanan DNA’daki değişiklikleri gösterebilir. 

Genetik test isteğe bağlıdır. Testin sınırlamalar ve risklerin yanı sıra faydaları olduğu için, test edilip edilmeyeceği konusundaki karar kişisel ve karmaşık bir karardır. Bir genetikçi veya genetik danışman, testin artıları ve eksileri hakkında bilgi vererek ve testin sosyal ve duygusal yönlerini tartışarak yardımcı olabilir.

2)Kısmi Tromboplastin Zamanı(PTT):

Kısmi tromboplastin zamanı (PTT) kanın pıhtılaşmasının ne kadar sürdüğünü gösteren bir kan testidir. Kanama probleminiz olup olmadığını veya kanınızın pıhtılaşmaması durumunda size yardımcı olabilir.

3)Protrombin Zamanı(PT):

İlgili bir kan testidir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • F11 eksikliği
  • faktör 11 eksikliği
  • hemofili C
  • hemofili C
  • plazma tromboplastin öncül eksikliği
  • PTA eksikliği
  • Rosenthal faktörü eksikliği
  • Rosenthal sendromu
  • Rosenthal hastalığı

Faktör XI Eksikliği İçin Yurt Dışındaki Kuruluşlar

  1. Amerika Hemofili Federasyonu
  2. Ulusal Hemofili Vakfı
  3. Kanada Hemofili Derneği
  4. Genetik ve Nadir Hastalıklar (GARD) Bilgi Merkezi
  5. Dünya Hemofili Federasyonu

İlgili Makaleler

http://www1.wfh.org/publication/files/pdf-1339.pdf

Yararlanılan Kaynaklar