Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AICARDI SENDROMU

Aicardi Sendromu neredeyse sadece kadınlarda meydana gelen 3 özellikle karakterizedir.Aicardi Sendromlu insanlar beynin sağ ve sol yarısındaki bağlantı dokusunun az gelişmişliğine yada yokluğuna sahiptirler(corpus callosumun agenezi yada disgenezisi).Süt çocukluğunda başlayan nöbetleri vardır(infantil spazmlar) ki tekrarlayan nöbetlere(epilepsi) gelişme eğilimindedirler bunun tedavi edilmesi zordur.Etkilenmiş bireylerde ayrıca korioretinal laküna vardır ki gözün arkasındaki(retina) ışığa duyarlı dokuda kusurlardır.

Aicardi Sendromlu insanlarda sıklıkla ek olarak beyin anormalileri vardır,beynin iki tarafı arasında asimetri,beyin kıvrımlarının ve oluklarının boyut olarak küçük olması yada sayısının azalması,kistler ve beynin merkezine yakın sıvı dolu kavitelerin(ventrikül) büyümesi bunları içerir.Bazılarının alışılmadık şekilde küçük kafaları vardır(mikrosefali).Çoğu etkilenmiş bireyde ılımlıdan şiddetliye gelişimsel gerilik ve entelektüel disabilite vardır buna rağmen hastalığa sahip bazı insanlar ılımlı disabiliteye sahiptirler.

Korioretinal lakünaya ek olarak,Aicardi Sendromlu bireyler diğer göz anomalilerinden küçük yada zayıf gelişmiş gözler(mikroptalmi) gibi yada gözden beyine bilgi taşıyan yapıda yani optik sinirde boşluk veya deliğe(kolobom)  sahip olabilirler.Bu göz anomalileri etkilenmiş bireylerde körlüğe sebep olurlar.

Aicardi Sendromlu bazı bireylerde alışılmamış yüz özellikleri vardır bunlar üst dudakla burun arasındaki alanın(filtrum) kısalığı,büyük ucu kalkık ve yassı burun,büyük kulaklar ve seyrek kaşları içerir.Bu durumun diğer özellikleri küçük eller,el malformasyonları ve omurganın progresif anormal ilerleyen eğriliğine(skolyoz) yönlendiren omurga ve kaburga anomalilerini içerirler.Genellikle konstipasyon yada diyare,gastroözofagal reflü ve beslenmekte zorluk gibi gastrointestinal problemleri vardır.

Aicardi Sendromunun şiddeti çeşitlilik gösterir.Hastalığa sahip bazı insanların çok şiddetli epilepsisi vardır ve çocukluğa kadar hayatta kalamayabilirler.Az şiddetli bireyler ılımlı işaret ve semptomlarla yetişkinliğe kadar yaşayabilirler.

Sebepleri

Aicardi Sendromu büyük ihtimalle X kromozomunda yerleşmiş gende yeni mutasyon sebebiyle olur.Aicardi Sendromuna sebep olan gen bilinmiyor.Raporda TEAD1 ve OCEL1 genlerinde değişim Aicardi Sendromlu 2 kızda tanımlanmıştır bu değişiklikler büyük gruptaki Aicardi Sendromlu diğer kızlarda doğrulanamamıştır.Böylelikle bu genler Aicardi Sendromuna sebep olarak görünmemektedir.Bu durumun erkeklerde ölümcül olduğu farz edilmektedir.

Aicardi Sendromlu kızın ailesi tipik olarak etkilenmemiştir.Etkilenmiş anneden çocuğuna Aicardi Sendromunun iletimi rapor edilmemiştir.Ayrıca diğer aile üyeleri de genellikle artmış risk  altında değildirler.

Sıklık

Aicardi Sendromu çok nadir bir hastalıktır.ABD’de yaklaşık 105.000-167.000  yeni doğanda 1 meydana gelir.Araştırmacılar dünya çapında yaklaşık olarak 4.000 etkilenmiş birey olduğunu tahmin etmektedirler.

Bu Durumun Diğer İsimleri

  • Aicardi’nin Sendromu
  • Oküler  anormaliler ve infantil spazmlarla birlikte corpus callosum agenezi
  • Korioretinal anormaliyle birlikte corpus callosum agenezi
  • Kalozal agenezi ve oküler anormali
  • ACC ile birlikte korioretinal anormaliler

Aicardi Sendromunun Alt dalları

Alt dalları bulunmamaktadır.

İşaret ve Semptomlar

Aicardi Sendromu tipik olarak 4 ay ile 4 yıl arasında istemsiz kas spazmlarıyla başlar.Diğer semptomlar epilepsi,entelektüel disabilite,büyük kas güçsüzlüğü(hipotoni),anormal küçük kafa(mikrosefali) ve retina ile gözün arkasındaki sinirin(kolobom) gelişimini tamamlayamaması ve/yada kaburgalarda ve/yada spinal sütunda anomalileri içerir.Aicardi Sendromlu her yaştaki tüm çocuklarda motor gelişimde önemli ölçüde gecikme vardır.Üst solunum yolu enfeksiyonlarından dolayı çocukluk boyunca Aicardi Sendromu yaşamı tehdit edici olabilir.

Kalıtım Paterni

Bilinen Aicardi Sendromlu olguların neredeyse tamamı seyrektir,bu jenerasyon vasıtasıyla geçmemiştir ve aile hikayelerinde bu hastalığa sahip bireyler meydana gelmemiş demektir.Bu hastalığın yeni gen mutasyonları sonucu olduğuna inanılmaktadır.

Aicardi Sendromu X’e bağlı dominant olarak sınıflandırılır.Hastalıkla bağlantılı gen bilinmiyorken,X kromozomunda yerleşmiş olduğuna inanmaktadır.Kadınlarda(2 X kromozomuna sahiptirler),her hücredeki genin bir yada iki kopyasında mutasyon hastalığa sebep olması için yeterlidir.Erkekler(Sadece 1 X kromozomuna sahiptirler) her hücredeki genin bir kopyasındaki mutasyon neredeyse her zaman çok erken gelişimde ölümcüldür,bu yüzden Aicardi Sendromlu bebeklerin neredeyse tümü kızdır.Yinede,her hücrede bir tane ekstra X kromozomlu az sayıda etkilenmiş erkekler(47,XXY) tanımlanmıştır.47,XXY Kromozom paternli erkekler ayrıca Klinefelter Sendromu denen duruma da sahiptirler.

Standart Terapiler

Tedavi

İlaçlar Aicardi Sendromunun sebep olduğu nöbetleri baskılayabilir.Nöbetleri tedavi etmek genellikle zordur.Doktorun bir takım ilaçları deneyip hangisinin en iyi çalıştığını görmeye ihtiyacı vardır.Çalışmalar Aicardi Sendromlu herkes için çalışan tek bir ilaç olmadığını gösteriyor.

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/aicardi-syndrome
https://rarediseases.org/rare-diseases/aicardi-syndrome/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ENSEFALOSEL

Genel Bilgi

 Ensefalosel (sefalosel, kranial veya oksipital meningosel, kranium bifidum, ensefalomeningosel, ensefalomeningositosel), beynin kese şeklindeki protrusyonlar ve onları örten zarlar tarafından karakterize edilmiş nadir nöral tüp defektleridir. Kafatasındaki yapılar, bir kusurdan dışarı taşar Fıtıklaşmış kesede menenj ve beyin dokusu (ensefalosel) veya sadece menenj (meningosel) bulunabilir. Bu defektler, fetüs gelişimi esnasında nöral tüplerin tamamen kapanmamasında dolayı olur. Bunun sonucunda, kafatasının orta üst kısmında, alın ve burun arası alanda ya da kafatasının arkasında aşağı yönde bir oluk oluşur. Kafatasının arkasında konumlanan bu oluk, ensefaloseller nörolojik problemlerle ilişkilendirilir. Ensefaloseller, çoğunlukla doğumdan hemen sonra tanısı konulan dramatik deformelerdir; ancak nazal ve alın bölgelerinde oluşan küçük ensefaloseller, sıklıkla tespit edilemez. Bu hastalığın genetik bir bileşeni vardır; diğer aile üyelerinin geçmişinde spina bifida denilen açık omurga hastalığı ya da anensefali hastalığı görülen insanlarda, bu hastalık daha sık ortaya çıkar. [6]

  Ensefalosel anormalliğinin farklı tipleri vardır. Oksipital ensefalosel olarak adlandırılan knobloch sendromu, kafatasında kese şeklinde protrusyonların, oksipital kemiğinde defekte olmasıdır. Ensefaloseller, zihinsel engellilikle ilişkilendirilebilir; fakat knobloch sendromuna sahip çoğu hastada zihinsel engellilik gözlemlenmemiştir. Robert sendromu olarak adlandırılan bu tipte, alın kısmında çıkıntı oluşumu görülür. Robert sendromu görülen bireylerde doğum öncesi ve doğum sonrası yavaş büyüme görülür. Bu sendroma sahip bireylerde damak yarıklığı, küçük çene, hipertelorizm denilen gözler arası açıklığı ve benzeri birçok anormallikler görülür. Buna ek olarak, bu sendroma sahip bireylerde kalp, böbrek ya da genital bölgelerinde anormallikler görülebilir.

Figür 1: Dudak yarıklığı örneği.[2]

Figür 2: Damak yarıklığı örneği. [2]

Figür 3: Küçük çene örneği. [2]

Genetik Değişiklikler ve Etken Faktörler

  ESCO2 geninde oluşan mutasyon, Robert sendromuna sebep olur. Bu gen, hücre bölünmesi esnasında uygun kromozom ayrımını yapmayı sağlayan proteinin kodlanmasında görev alır. Hücreler bölünmeden önce tüm kromozomlarını kopyalarlar. Her bir kromozomdaki DNA, kardeş kromatidler denilen ikiz yapılar şeklinde sıralanır. Bu olayda, ESCO2 proteini kardeş kromatidleri, hücre bölünmesi esnasına kadar bir yapışkan gibi bir arada tutar. [2]

Figür 4: Kromozomun Şematik gösterimi.

Figür 5: Oklarla gösterilmiş kısımlar, sentromerler.

  ESCO2 genindeki tanımlanmış tüm mutasyonlar, hücrenin fonksiyonel ESCO2 projenin üretmesini engelliyor. Bu da, bazı kardeş kromatidler arasındaki o yapışkan bağların kaybına neden olur. Roberts sendromunda hücreler, hücre bölünmesini geciktirerek anormal kardeş kromatid bağlanmasına tepki verirler. Bu durumda gecikmiş hücre bölünmesi, hücreye “kendini yok etmelisin” sinyali verir. Robert sendromunun semptom ve belirtileri, erken gelişme esnasında çeşitli dokulardan hücre kaybını sonuçlandırabilir. Hafif ya da ağır olarak iki türlü de etkilenmiş bireylerde fonksiyonel ESCO2 proteini bulunmadığından, bu değişen şiddetin altında yatan neden tam olarak anlaşılmış değil. Araştırmacılar, diğer genler ve çevresel etkenlerin de buna dahil olduğunu söylüyorlar.

Genetik Görülme Sıklığı

 Ensefalosel, tüm kranyospinal disfarizmaların %10 ila %20’sini oluşturmaktadır. Ensefalosel, yaklaşık 0.8:10,000 ila 4:10,000 arasında canlı doğumlarda ve Güneydoğu Asya’da daha yüksektir (2:10,000). Genel olarak, arka ansefaloseller, anterior efektlerden daha sık görülür. [4]

Kalıtım Paterni

  Kalıtım paterni göz önünde bulundurulduğunda bu kondisyon, otozomal resesif paternde kalıtsaldır. Bu da demek oluyor ki her hücrede bulunan genin, her iki kopyasıda mutanttır. Otozomal resesif kondisyona sahip bir bireyin ebeveynleri, bu mutant genin bir kopyasını taşırlar, fakat fenotiplerinde semptomları ya da belirtilerini göstermezler.[2]

Figür 5: Ensefalosel’in kalıtım paterni. [5]

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Figür 6: Ensefalosel sendromlu bir fetüs.[4]

Figür 7: 24. Haftada ensefalosel.[4]

Figür 8: 12. Haftada ensefalosel.

  Bu hastalığın teşhisinde, MRI cihazı oldukça kullanışlı bir alettir. Embryonik gelişme esnasında, MRI cihazı ile bebeğin kafatasındaki anormallikler kolaylıkla incelenebilir. Pariyetal ve frontal ensefaloseller, Asya’nın belli bölgelerinde daha çok yaygındır. Fetüslerde ensefaloselin öngörülebilirliği düşüktür. Hayatta kalma oranları azalmış ve zeka geriliğinin yaygınlığı kayda değerdir. Ensefaloselin önceden anlaşılabilmesi defekti büyüklüğüne, fıtıklaşmış beyin dokusunun varlığına ve bağlantılı anormallik ve sendromlara dayanır. 

  Bu hastalığın tedavi yöntemleri göz önüne alındığında, ensefalosel hastalığına sahip çocuklar için sıklıkla cerrahi müdahale zorunlu oluyor. Bu cerrahi yöntem, doğum anı ile 4 yaş arasındaki bireylerde uygulanabilir ama bu cerrahi yöntemin yapılabilmesi sendromun boyutuna, konumuna ve bağlantılı diğer komplikasyonlara aynı zamanda bir deri tabakasının ensefaloseli kaplayıp kaplamadığına bağlıdır. Eğer ensefaloselin üzerinde bir deri tabakası varsa ve bu koruyucu özelliği gösteriyorsa, cerrahi müdahale birkaç ay uzatılabilir. Eğer ensefaloselin üzerinde herhangi bir deri tabakası bulunmuyorsa, doğumdan sonra hemen cerrahi operasyona alınması önerilir.

  Bu cerrahi müdahale, ensefaloselin dışarı çıkmış içeriği tekrar kafatasına koyma ile gerçekleşir. Beyin cerrahı, kafatasının belli bir bölgesini keserek çıkarır ve beyne ulaşmayı mümkün kılar. Daha sonra, dura mater denilen beynin üstünü örten sert dış katmana doğru keser.

  Cerrah daha sonra beynin fıtıklaşmış parçasını, meninksleri ve sıvıyı tekrar kafatası içine koya ve çevreleyen keseyi uzaklaştırır. Daha sonra, dura mater kapatılır ve ve kafatasını ya başta çıkarttıkları parçayı takarak, ya da yapay bir malzeme kullanarak onarırlar. Bir ensefaloselin cerrahi operasyonla düzeltilmesinde, büyük ensefalosellerde bile, başka bir fonksiyonel sakatlığa neden olmadan sağlanabilir.

  Bazı araştırmalar gösterdi ki, hamile olma ihtimali olan kadınların beslenmelerine ekleyecekleri folik asit ( bir tür B vitamini), nöral tüp defektleri riskini düşürmektedir. [3]

Hastalıkla ilişkili Genler

-Bulunan en bağlantılı genler[1]

-CEP290

-COL18A1

-MKS1

-TMEM67

-CC2D2A

Hastalığın Diğer İsimleri [2]

  • Appelt-Gerken-Lenz sendromu
  •    Hipomelia hipotrikoz yüz hemanjiyom sendromu
  •    Psödothalidomid sendromu
  •    RBS
  •    Roberts-SC phocomelia sendromu
  •    SC phocomelia sendromu
  •    SC psödothalidomid sendromu
  •    SC sendromu
  •    Tetraphocomelia-yarık damak sendromu

Kaynaklar

[1]- https://www.malacards.org/card/encephalocele

[2]https://ghr.nlm.nih.gov/condition/roberts-syndrome#statistics

[3]- https://rarediseases.org/rare-diseases/encephalocele/

[4]- T. Ghi, A. Dall’asta, G. Pilu, E. Contro, F. De Musso, T. Frusca – Obstetric Imaging: Fetal Diagnosis and Care: Second Edition- 2017- 213-226.e2

[5]- https://ghr.nlm.nih.gov/gallery

[6]- https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6333/encephalocele

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JUBERG-MARSİDİ SENDROMU

Genel Bilgi

Juberg – Marsidi Sendromu sadece erkeklerde tamamen ifade edilen ve doğumda veya doğumdan sonra birkaç hafta içinde belirgin olan x’ e bağlı genetik bir hastalıktır.

Belirti ve Semptomlar

Oldukça nadir görülen kalıtsal bir hastalık olan Juberg – Marsidi Sedromu’ nda belirtiler doğuştan ve ya doğumdan sonra  birkaç hafta içinde ortaya çıkar.

Juberg-Marsidi Sendromuyla ilişkili fiziksel belirtiler ve semptomlar sadece erkeklerde tam olarak ifade edilir.

 Etkilenen bireylerde; şiddetli zeka geriliği, kilometre taşlarına ulaşmada gecikme(örneğin yürüme, sürünme vb.), kas zayıflığı, azalmış kas dokusu (hyponia), kas sertliği ve kontrolsüz kas hareketleri(spastisite), gecikmeli kemik büyümesinin yanı sıra büyüme geriliği ve kısa boylanma; işitme kaybı ve / veya anormal derecede küçük bir penis (mikropenis) ve / veya içine testislerin düşemediği (kriptorşidizm), zayıf bir şekilde gelişmiş (ilkel) skrotum gibi genital anormallikler görülür. Ek olarak anormal derecede küçük bir kafa, düz bir burun köprüsü gibi baş ve yüz bölgesindeki anormallikler, göz anormallikleri ve/veya bazı vakalarda ek fiziksel anormallikler görülebilir. Semptomların sıklığı ve şiddeti vakadan vakaya değişebilmektedir.

Bazı durumlarda etkilenen bireylerde yanlış biçimlendirilmiş ve renksiz oluşmuş tırnaklar(onikodistrofi) ve/veya konvülsif nöbetler görülebilir.

Bununla birlikte, hastalık geninin tek bir kopyasını taşıyan bazı kadınlar(heterezigotlar) hastalıkla ilişkili semptomların bazılarını sergileyebilir. Bu tür heterezigot dişiler anormal derecede düşük zeka ve/veya anormal derecede küçük bir kafa(mikrosefali) gibi belirtiler gösterebilirler.

Genetik Görülme Sıklığı

Tıp literatürün de etkilenen yaklaşık altı aile (tür) bildirilmiştir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Sendrom, ATRX genindeki mutasyonlardan kaynaklanır (Xq13.3).

Kalıtım Paterni /Deseni

Juberg-Marsidi Sendromu, X’ e bağlı resesif özellik gösteren kalıtsal bir hastalıktır. Genetik hastalıklar, biri babadan diğeri de anneden alınan iki gen tarafından belirlenir.

X’ e bağlı resesif genetik bozukluklar, X kromozomunda anormal bir genin neden olduğu durumlardır. Dişilerde iki X kromozomu vardır, ancak X kromozomlarından biri “kapanır” ve bu kromozomdaki tüm genler inaktive olur. X kromozomlarından birinde bir hastalık geni bulunan dişiler bu hastalığın taşıyıcılarıdır. Taşıyıcı dişiler genellikle bozukluğun semptomlarını göstermezler çünkü genellikle “kapalı” olan, anormal genli X kromozomudur. Erkeklerde bir X kromozomu vardır ve bir hastalık geni içeren bir X kromozomunu alırlarsa, hastalığı gösterirler. X’ e bağlı bozuklukları olan erkekler, hastalık genini taşıyıcı olarak tüm kızlarına geçirirler. Erkekler, X’ e bağlı bir geni oğullarına geçiremezler çünkü erkekler, X kromozomu yerine Y kromozomunu erkek çocuklarına her zaman geçirirler.

Juberg-Marsidi Sendromu (heterozigotlar) için hastalık geninin tek bir kopyasını alan bazı kadınlarda, X kromozomu üzerindeki hastalık özellikleri, diğer X kromozomu üzerindeki normal gen tarafından her zaman maskelenemeyebilir. Sonuç olarak, bu dişiler, hastalıkla ilişkili semptomların bazılarını sergileyebilir.

Juberg-Marsidi Sendromunda yer aldığına inanılan gen, X kromozomunun (Xq13) uzun kolunda (q) bulunur. İnsan hücrelerinin çekirdeğinde bulunan kromozomlar her bireyin genetik bilgisini taşır. İnsan vücudu hücrelerinin normalde 46 kromozomu vardır. İnsan kromozom çiftleri 1 ile 22 arasında numaralandırılmıştır ve cinsiyet kromozomları X ve Y olarak belirtilmiştir. Erkeklerde bir X ve bir Y kromozomu vardır ve dişilerde iki X kromozomu vardır. Her kromozomun “p” işaretli kısa bir kolu ve “q” işaretli uzun bir kolu vardır. Kromozomlar ayrıca numaralandırılmış birçok gruba bölünmüştür. Örneğin, “X kromozomu Xq13”, X kromozomunun uzun kolundaki bant 13’ü ifade eder. Numaralandırılmış bantlar, her bir kromozomda bulunan binlerce genin konumunu belirtir.

Teşhis Yöntemleri

Juberg-Marsidi Sendromu tam bir klinik değerlendirme ve karakteristik fiziksel bulgulara dayanarak doğumda veya erken bebeklik döneminde teşhis edilebilir. Kraniyofasiyal anormallikler, düşük doğum ağırlığı, genital malformasyonlar ve / veya işitme bozukluğu doğumda görülebilir. İşitme bozukluğu veya sağırlığı, çeşitli uzmanlık işitme (işitsel) testleri ile doğrulanabilir. Motor koordinasyon, konuşma ve zekâdaki anormallikler bebeklik ve çocukluk döneminde izlenebilir.

Tedaviler

Bu sendromun tedavisi, her bir bireyde belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Tedavi, uzman bir ekibin koordine çabalarını gerektirebilir. Çocuk doktorları, konuşma patologları, beslenme uzmanları, işitme problemlerini değerlendiren ve tedavi eden uzmanlar (odyologlar), göz uzmanları ve diğer sağlık uzmanlarının, etkilenen bir çocuğun tedavisini sistematik ve kapsamlı bir şekilde planlaması gerekebilir.

Göz anormalliklerini tedavi etmek ve düzeltmek için çeşitli yöntemler kullanılabilir. Görmeyi iyileştirmeye yardımcı olmak için cerrahi, düzeltici gözlükler veya kontakt lensler kullanılabilir. Bazı durumlarda, işitme bozukluğu olanlarda işitme cihazları kullanılabilir.

Juberg-Marsidi Sendromu olan çocukların potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak için erken müdahale önemlidir. Etkilenen çocuklara faydalı olabilecek özel hizmetler arasında özel iyileştirici eğitim ve diğer tıbbi, sosyal ve / veya mesleki hizmetler yer alabilir.

Genetik danışmanlık, etkilenen bireyler ve aileleri için faydalı olacaktır.  Juberg-Marsidi Sendromunun diğer tedavisi semptomatik ve destekleyicidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

ATRX 

Hastalığın Diğer İsimleri

JMS

Juberg- Marsidi Zeka Geriliği Sendromu

Kaynaklar

  1. https://rarediseases.org/rare-diseases/juberg-marsidi-syndrome/
  2. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=93972
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KCNK9 BASIKLIK SENDROMU

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Birk-Barel zihinsel geriliği dismorphism sendromu
  • Birk-Barel sendromu
  • zihinsel engellilik-hipotoni-yüz dismorfikliği sendromu
  • zihinsel engelli, Birk-Barel tipi
  • hipotoni ve fasiyal dismorfikm ile zihinsel gerilik

Hastalığın Genel Tanısı

KCNK9 Basıklık sendromu, doğuştan gelen zayıf kas tonusu (hipotoni) ile karakterize nadir bir durumdur. Sonuç olarak, etkilenen bebeklerde enerji eksikliği (uyuşukluk), zayıf bir ağlama vardır ve normalden daha az hareket ederler. Yüz zayıflığı ve kötü emme kabiliyeti, beslenme güçlüğüne neden olur, bu da büyümek ve kilo alamamaya neden olabilir (gelişememek). Yutma zorluğu sıklıkla ergenliğe dayanır. Kas tonusu zamanla iyileşebilirken, etkilenen bireyler genellikle erişkinlikte bir miktar zayıflığa sahiptir. Zayıflık kalıcı olarak bükülmüş eklemlere (kontraktürler) ve omurganın anormal eğriliğine yol açabilir.

KCNK9 Basıklık sendromu aynı zamanda zihinsel engelli olma ve oturma ve yürüme gibi konuşma ve motor becerilerin gecikmiş gelişimi ile de karakterizedir. Etkilenen birçok kişi yaşamı boyunca sınırlı bir konuşmaya sahiptir.

Bu durum, şakaklarda daralmış uzun bir yüz dahil, sıradışı yüz özelliklerine neden olur; dışa işaret eden bir üst dudak (çadırlı dudak denir); dudak ve burun arasında kısa, geniş bir boşluk (philtrum); küçük bir alt çene (mikrognati); ve anormal şekilli kaşlar. Bazı etkilenen kişiler ağzın çatısında bir açıklığa sahiptir (yarık damak). Olağandışı yüz özelliklerine ek olarak, KCNK9 Basıklık sendromu olan bazı kişilerin uzun boyunlu, dar göğüslü ve sivri uçlu parmakları vardır.

Hastalığın Görülme Sıklığı

KCNK9 Basıklık sendromu nadir görülen bir durumdur. Tıp literatüründe en az 19 etkilenmiş birey tanımlanmıştır.

Hastalığa Neden Olan Etkenler

KCNK9 genindeki mutasyonlar, KCNK9 Basıklık sendromuna neden olur. Bu gen, potasyum kanalı görevi gören TASK3 adlı bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Potasyum kanalları, pozitif yüklü potasyum atomlarını (iyonlarını) hücrelerin içine ve dışına taşır.

TASK3 kanalları özellikle beyindeki sinir hücrelerinde (nöronlar), özellikle de hareketi koordine eden beyin bölgelerinde (beyincik) bol miktarda bulunur. Nöronlardaki potasyum kanallarından iyon akışı nöronları aktive etmeyi (uyarmak) ve beyinde elektrik sinyallerini göndermeyi içerir. Özellikle TASK3 kanalları, nöronun elektrik sinyalleri üretme ve nöronun aktivitesini düzenleme yeteneğini sürdürür (uyarılabilirlik).

KCNK9 imprinting sendromuna neden olan genetik değişiklikler TASK3 kanallarını değiştirir. Bu değişiklik, iyonların normal nöron gelişimini ve uyarılabilirliğini bozan kanallardan akışını azaltır. Nöron fonksiyonunun bozulması muhtemelen KCNK9 basıklık sendromunun karakteristik hipotonisi, zihinsel yetersizliği ve gelişimsel problemlerinin temelni oluşturur.

Genetik Miras

KCNK9 Basıklık sendromu, otozomal dominant kalıtım paternini takip eder; bu, her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının, hastalığa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. İnsanlar, biri geninden diğeri de babalarından iki geninin kopyasını alıyor. Genellikle her bir genin her iki kopyası da aktiftir. Bununla birlikte, KCNK9 da dahil olmak üzere bazı genler için, iki kopyadan sadece biri normal olarak açıktır, bu genomik baskılama olarak bilinen bir fenomendir. KCNK9 geni, maternal olarak eksprese edilen baskılı bir gendir; bu, yalnızca anneden gelen genin kopyasının aktif olduğu anlamına gelir. Babasından gelen genin kopyası kapatılır (Bastırılır).

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/kcnk9-imprinting-syndrome#resources

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KARSİNOİD SENDROMU

Genel Bilgi

Karsinoid Sendrom; nadir, yavaş büyüyen ve genellikle akciğerlerde ve mide-bağırsak kanalında oluşan karsinoid tümörlerle ilgili bir grup semptomu ifade eder. [2] İşleyen bir nöroendokrin tümöründen salgılanan polipeptitler gibi vücut sıvılarının salgılanması yüzünden oluşan bir hormonal sendrom olarak karakterize edilen nadir bir neoplastik hastalıktır. [3] Bu sendroma sahip bireyler; deri kızarıklığı, karın ağrısı, ishal, nefes almada zorluk, hızlı kalp atışı, düşük tansiyon, yüzde seri yaralar (telenjiektaziler) ve hırıltılı solunum deneyimleyebilirler. Sonraki safhalarda, karsinoid sendrom kalp damarlarına zarar verebilir ve bu durum konjestif kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Bu durum karsinoid tümör kan dolaşımına serotonin ve diğer kimyasalları salgıladığı zaman ortaya çıkar. Karsinoid tümöre sahip hastaların sadece %10’u karsinoid sendroma sahip olur ve bu sendroma sahip bireylerin çoğu karaciğere sıçrayan ileri safhalarda karsinoid tümöre sahiptir. Karaciğere yayılmış tümörü olmayan hastalarda bağırsak tümöründen salgılanan serotonin aktif olmayan maddelere parçalanacağı için karsinoid sendrom oluşmaz. Tedavide genellikle bu sendroma sebep olan karsinoid tümörün yeri anlaşılmaya çalışılır ve semptomlar ilaç tedavisi ile hafifletilir. [1]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Karsinoid tümörlerin oluşmasının altında yatan sebep belirsiz kalmaya devam ediyor. Bazı araştırmalar besin alımı ve sigara içmek gibi risk faktörlerine değinse de bu bulguları doğrulamak için araştırmalara devam edilmesi gerekmektedir. Tümör vakalarının büyük birçoğunda tümörler yavaş büyüyüp serotonin, bradikinin, takinin ve prostaglansin gibi bazı hormanal kimyasal maddeler üretebilmektedir. Eğer orijinal karsinoid hücreleri karaciğere metastaz olursa üretilen bu kimyasal maddeler inaktif formlarına parçalanamazlar ve ana dolaşıma katılırlar. Bu maddelerin dolaşıma katılması karsinoid sendromun belirti ve semptomlarına sebep olur. Tümörler, sindirim sistemi harici yumurtalıklar gibi organları etkilerse karsinoid sendrom karaciğer metastazı olmadan da oluşabilir.  [1]

Belirti ve Semptomlar

Semptomlar lokalizasyona bağlı olarak hormonal olmayıp tümör kitlesine ikincil olabilir. Ya da karsinoid sendromun sonucu olarak hormonal olabilir. Tümör yüzünden olan belirtiler; karın ağrısı, anemi, zatürre, öksürük ve hemoptiz (balgamla karışık kan tükürme) olabilir. Karsinoid tümörler hiçbir belirti göstermeden de var olabilir ve bu durumda uzun bir süre teşhis edilemeyebilir.

Karsinoid sendromun semptomlarından bazıları; ateşlenme, yüzde, başta ve üst göğüste kızarıklık oluşumu, ishal, tansiyonda belirli değişiklikler (genellikle düşük tansiyon yani hipotansiyon), astımlı gibi hırıltılar çıkarma, kilo kaybı ya da artışı, beslenme bozukluğu, dehidrasyon, güçsüzlük, kas ve eklem ağrısı ve peptik (mide) ülserdir.

İleriki safhalarda karsinoid sendromu kalp damarlarına zarar verip konjektif kalp bozukluğuna yol açabilir. İshalin şiddeti potasyum ve su gibi hayati öneme sahip besinleri vücutta tüketip hayat tehdit edici elektrolit dengesizliğine yol açabilir. Sendroma; mide ağrısı, kılcal damar tıkanması, kalp çarpıntısı ve idrarda aşırı miktarda peptid salınımı eşlik edebilir. Çok nadir durumlarda ani kızarmalar, tansiyon değişikliği, güçsüzlük, çarpıntılar, baygınlık ve hırıltılar hayat tehdit edici karsinoid krizlerine yol açabilir. Karsinoid krizinde ya da karsinoid sendromunun teşhis edilmesinde bu belirtilerin hepsinin bir arada olmasina gerek yoktur. [1]

Genetik Görülme Sıklığı

Karsinoid tümörler her yıl Birleşmiş Milletler’de milyonda 27 yeni vaka teşhis edilecek kadar nadirdir. Bu 27 vakanın da sadece %10’u karsinoid sendroma sahip olur. Bu sendrom kadınlarda ve erkeklerde eşit sayıda görülür. Her ırk bu sendroma sahip olabildiği gibi Afrikan erkeklerde görülme sıklığı biraz daha fazladır. Her yaştan bireyde görülebilir ama çoğu sindirim vakaları orta yaşta görülür. Solunum yolundaki tümörler genellikle 50li yaşlarda görülmesine rağmen her yaştan bireyde görülebilir. Karsinoid sendrom, şüphe edilenden daha sık görülebilir çünkü teşhisi zordur. Bazı hastalar kızarma, hırıltılı solunum ve ishal gibi 3 ana belirtiyi de aynı anda göstermediği için teşhis ederken bazen birkaç kez muayene olunmayı gerektirir. [1]

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu sendroma ait bir kalıtım paterni belirtilmemiştir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

En iyi teşhis mümkünse biyokimyasal inceleme, radyolojik ve nükleer görüntüleme, ve son olarak histolojik (doku biyopsisi) doğrulaması içeren çoklu modalite yaklaşım ile koyulur. Daha yaygın sebeplerden olan, standart testlerle teşhis edilmeyen aralıklı yüz kızarması ve kronik ishal vakaları karsinoid sendrom için şüphe teşkil edebilir. Geçmişte, düşük serotonin diyetiyle beslenen birinde, serotoninin parçalanması sonucu oluşan bir ürün olan hidroksiindol asetik asitin (5-HIAA) 24 saat boyunca idrardaki miktarının ölçülmesi, kullanılan ana laboratuvar testlerinden biriydi. Bu test hala kullanışlıdır ve 5-HIAA levelinin vakaların %50’sinde açık bir şekilde yükseldiği görülmüştür. Kullanılan kan testleri de vardır. Bunlardan en kullanışlısı okteroid taraması olarak bilinen bir görüntüleme tekniği ile kullanılan Kromogranin-A testidir. Bu test, 5-HIAA seviyesi normalken bile karsinoid sendromun teşhisini doğrulayabilir.  Bu teknik, bütün semptomlar görünürde yokken bile karsinoid tümörlerin varlığını belirlemede yardımcı olabilir. Ana tümörün lokasyonuna göre yardımcı olabilecek diğer incelemeler; tomografi, utrason, MR ve endoskopidir.  Bağırsakla ilgili bir engel ya da apandisit gibi şüphelenilen bir durum için ameliyat zamanında bu sendromun teşhisi tesadüf eseri konulabilir.

Standart tedavide mümkünse tüm tümör ameliyat ile alınır ve metastaz azaltılır. Mide-bağırsak yolundaki tümörlerde, tümörün alınması için organdan bir parça alınır. Bronşlardaki (hava yollarındaki) lezyonlar için kitlenin yerine göre lobektomi (bir lobun cerrahi yol ile çıkarılması), borunun bir parçasının alınması, pnömonektomi (akciğerin cerrahi yolla çıkarılması) gibi prosedürler uygulanır. Karaciğer metastazının azaltılması, ameliyatla çıkarılma ya da kriyoablasyon (bir uzvun dondurularak kesilmesi) ve radyofrekans ablasyonu gibi  daha yeni tekniklerle yapılabilir. Sadece embolik (tıkanık damar) inert parça enjeksiyonu ile hepatik arter kateterizasyonu (karaciğer damarlarında vücut içi ile dışı arasında kanal kurma) ya da kemoterapiyle kombinlenmiş hali karaciğer metastazına sahip hastalarda çok etkili olabilir. Bu tedavide enjekte edilen kemoterapi ilaçları; “cisplatin”, “mitomycin” ve “doxorubicin” dir.  Hastaların yaklaşık üçte birinde sistemik kemoterapi de genel fayda almak için kullanılır. Bu amaç için kullanılan ilaçlar da “dacarbazine”, “VP-16 (etoposide)”, “cisplatin”, “doxorubicin”, “5-fluorouracil”, “streptozotocin” ve “cyclophosphamide” dir.  Tümörler bir kere çıkarılınca doktorlar tarafından uzun süreli gözlem gerektirir.

Oktreotid (sandostatin) enjeksiyonları karsinoid sendromun semptomlarının gözlem altına alınabilmesi için temel dayanak noktasıdır. Oktreotid, pankreas hormonu somatostatinin sentetik formudur ve günde 3-4 kere deri altı enjeksiyonu, 3-4 haftada bir de uzun süre tesir eden kaslar arası enjeksiyonu ya da deri altı pompası ile sürekli aşılaması yapılabilir. Bazen düşük dozlu alfa interferon (bağışıklık sistemi cevabını arttıran bir madde) ile birlikte enjekte edilip vücudun tepkisi iyileştirilebilir.

2017’de somatostatin analogu (SSA) ile birlikte Xermelo (telotriastat etil) tabletleri kullanılan bir terapi yetişkinlerde sadece SSA’nın kontrol etmede yetersiz kaldığı karsinoid sendromu ishalinin tedavisi için FDA’dan onay almıştır. Xermelo, Lexicon Pharmaceuticals tarafından üretilmektedir. [2]

Çeşitli besin takviyeleri anti-ishal ve anti-kolinerjik ilaçlar kadar yararlı olabilir. Hastaların alkolden ve yüksek konsantrasyonlarda tiramin içeren yiyeceklerden semptomların daha kötüye gitmemesi için uzak durması önerilir. [1]

Hastalıkla İlişkili Genler

Karsinoid sendromuyla direkt ilişkili genlerin varlığı henüz kanıtlanmamış olmasına rağmen bu sendroma yol açan karsinoid tümörlerle ilgili birkaç gen bulunmaktadır. Gastrointestinal karsinoid tümörlerin yaklaşık %10’unun MEN-1 geni ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca NF-1 geni ile karsinoid tümörler ile ilişkilendirilmektedir. [4]

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Karsinoid Apudom
  • Karsinoid kanseri
  • Karsinoid Hastalığı
  • İşleyen Arjentafinom
  • İşleyen Karsinoid
  • Kötü Huylu Karsinoid Sendromu
  • Karsinoid Tipte Nöroendokrin Tümör [1]

Kaynaklar

[1] “Carcinoid Syndrome.” NORD (National Organization for Rare Disorders), rarediseases.org/rare-diseases/carcinoid-syndrome/. Erişim Tarihi:19 Eyl. 2019.

[2] “Carcinoid Syndrome.” Genetic and Rare Diseases Information Center, U.S. Department of Health and Human Services, 25 Sept. 2015, rarediseases.info.nih.gov/diseases/5994/carcinoid-syndrome. Erişim Tarihi:19 Eyl. 2019.

 [3] Inserm. “Orphanet: Carcinoid+Syndrome.” Orphanet: Carcinoid+Syndrome, www.orpha.net/ Erişim Tarihi:19 Eyl. 2019.

[4] “Carcinoid Tumor.” Genetic and Rare Diseases Information Center, U.S. Department of Health and Human Services, 13 Feb. 2018, rarediseases.info.nih.gov/diseases/9316/carcinoid-tumor#diseaseFindaSpecialistSection. Erişim Tarihi:21 Eyl. 2019.

Çağla GÜNEY

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DANDY-WALKER MALFORMASYONU

Genel Bilgi

Dandy-Walker malformasyonu beyinciğin ve 4. ventrikülün embriyonik gelişiminde oluşan bir beyin anomalisidir.  Beyincik; beyinin, hareketi koordine eden ve idrak ve davranışla ilgilenen bir bölümüdür. Dandy-Walker malformasyonu, “cerebellar vermis” olarak bilinen beyinciğin orta lobunun gelişimde geri kalması  (küçücük boyut ve anormal pozisyon), 4. ventrikülde kist büyümesi ve “posterior fossa” olarak bilinen arka çukurun büyümesi ile karakterize edilir. DWM %20-80 oranında omurilik sıvısının normal akışının engellenmesiyle çok miktarda sıvının beyin çevresinde birikmesiyle ortaya çıkan hidrosefali ile ilişkilendirilir. Bu durum kafatasında yüksek basınca ve kafanın şişmesine yol açar ve ayrıca nörolojik bozulmaya da yol açabilir. [1] Bu malformasyona sahip bireylerde motor gelişiminde gecikme, hipotoni ve kas koordinasyon bozukluğu gibi motor eksiklikleri, yarısına yakınında da mental gerilik ve bazılarında da hidrosefali görülür. DWM heterojen bir hastalıktır. Sendromik olmayan DWM için yaklaşık olarak %1-2 deneysel tekrar etme riski olması Mendel genetiğiyle kalıtılma olasılığının düşük olduğunu gösterir.  [3]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

DWM beyinciğin ve çevresindeki yapıların erken embriyonik dönemdeki gelişiminde bozukluklar olması sonucunda ortaya çıkar. Birkaç hastada 3q24.3 kromozom lokasyonunda (ZIC1 ve ZIC4 olarak bilinen ilk DWM genlerinin lokasyonunda), 6p25 ya da 13q32.2-q33.2 kromozom lokasyonlarında delesyon olması, 9p kromozom lokasyonunda duplikasyon olması gibi kromozom anormallikleri olduğu görülmüştür.  Geri kalan kısmında da kardeşlerde tekrar etme sıklığı %5’ten az olması nedeniyle muhtemelen daha kompleks genetik ve çevresel faktörler (teratojenler) sonucu ortaya çıkmaktadır. Birkaç izolasyonlu DWM’ye sahip kardeşler örneği rapor edilmiştir ve bu durumda otozomal çekinik ya da X kromozomuna bağlı kalıtım olduğu orataya sürülmüştür. Fakat bu vakaların çoğunun muhtemelen Serebellar Vermis Hipoplazisi (CVH) olduğu ya da tipik bir DWM olmadığı düşünülmektedir. Bu ailelerde tekrar etme riski %25’e çıkabilecek kadar yüksektir. DWM, birçok doğumdan gelen bozukluğa sahip genetik sendromların bir parçası olarak da ortaya çıkabilir. Bu sendroma örnek olarak yüz hemanjiyomu (kan damarlarında urlar), kalp ve göğüs kemiği bozuklukları ve DWM içeren PHACES sendromu verilebilir. DWM’li daha birçok sendrom ve kromozom anormallikler rapor edilmiştir fakat bunların çoğunda DWM’den ise CVH olduğu görülmüştür.  [1]

Araştırmacılar birkaç gende Dandy-Walker malformasyonuna yol açtığı düşünülen mutasyonlar bulmuştur fakat mutasyonlar sadece çok az sayıdaki vakaların sebebidir. Dandy-Walker malformasyonu birçok kromozom anormallikleriyle de ilişkilendirilmektedir. Bu durum, bir hücrede bir kromozomun ekstra kopyasının olması (trizomi) gibi bir durumun sadece bir özelliği olarak da ortaya çıkabilir. Dandy-Walker malformasyonu trizomi 18’e (kromozom 18’in ekstra bir kopyasına sahip olmak) sahip insanlarda sıklıkla görülür. Trizomi 13, trizomi 21 ve trizomi 9’a sahip insanlarda da ortaya çıkabilir. Bu durum, belirli kromozomların bölümlerinin delesyonu ve duplikasyonu ile de ilişkilendirilebilir. Dandy-Walker malformasyonu, belirli genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanan genetik sendromların bir özelliği olarak ortaya çıkabilir. Fakat Dandy-Walker malformasyonu ile ilişkilendirilen beyin malformasyonları (bozuklukları) genellikle izole (diğer sağlık problemleriyle ilişkili olmayan şekilde) özellikle ortaya çıkar ve bu vakalarda malformasyonun nedeni genellikle bilinmemektedir. Araştırmacılar Dandy-Walker malformasyonunun doğumdan önce erken gelişimi etkileyen çevresel faktörler yüzünden de ortaya çıkabileceğini öne sürmektedirler. Örnek olarak, fetüsün doğum bozukluklarına (teratojenlere) sebep olabilecek maddelere maruz kalması bu durumun ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ek olarak, diyabetli bir annenin sağlıklı bir anneye göre Dandy-Walker malformasyonuna sahip bir çocuğa sahip olma olasılığı daha yüksektir.  [2]


Belirti ve Semptomlar

Dandy-Walker malformasyonunun semptomları tipik olarak gelişimsel gecikmeyi, hipotoniyi (gevşek bebek; kaslarda güçsüzlük), ya da spastikliği, düşük koordinasyon ve dengeyi (ataksi), ve bazen geniş baş çevresi ve hidrosefali yüzünden artan kafatası basıklığını içerir. Hastaların yarısından azında mental gerilik görülür, çoğunda şiddetli hidrosefali, kromozom anormallikleri ve diğer doğumdan gelen bozukluklar görülür. Hastaların %15-30’u nöbet geçirirler. Beyindeki solunumun kontrol edildiği merkezlerde bu malformasyon sebebiyle oluşan bir hasar var ise bu solunumda soruna yol açar. Bu durumun şiddetli hidrosefaliye sahip hastalarda genellikle görülme olasılığı yüksektir. Teşhis konulma yaşı hastalığın başlangıç zamanına ve hidrosefalinin şiddetine ve başka doğumdan gelen bozukluklara ya da tıbbi problemlere göre değişir. DWM’nin klinik gösterimler ve resimlemeleri, izole Serebellar Vermis Hipopilazisi (CVH) ve Mega Sisterna Magna (MCM) ile örtüşmektedir ve Dandy-Walker kompleksi olarak bilinen anomaliler spektrumu olarak birlikte sınıflandırılmaktadırlar. Fakat deneyimler bu basitleştirmenin sonuçlar ve genetik riskler hakkında yanlış bilgilendirmeye yol açacağını ortaya çıkarmıştır. CVH, tipik DWM’yi karakterize eden beyincik orta lobunun göze çarpan yukarı doğru bir dönüşü olmadan küçük bir beyincik orta lobunu, 4. ventrikülün sistik genişlemesi ya da posterior fossa’nın genişlemesini içerir. Bu malfarmosyon aynı zamanda potansiyel kafa karıştırıcı bir terim olan Dandy-Wlaker variant olarak da adlandırılır. Sonuçlara ilişkin ulaşılabilir data kısıtlıdır ama bu genellikle tipik DWM’den daha şiddetlidir. MCM beyinciğin normal ya da normale yakın boyutuna rağmen posterior fossa’nın genişlemesi ile karakterize edilir. Bu boyutun büyüklüğü, sıvıların beyinciğin altında ve sıklıkla arkasında birikmesi ile ilişkilendirilir. Bu, normal bir variant olarak rapor edilmektedir fakat deneyimler, DWM ya da CVH’de görülenden genellikle daha az şiddetli olmasına rağmen gelişimsel özürler ile ilişkilendirildiğini ortaya çıkarmıştır. Bu kadar benzeyen bu 3 durumun öngörüsündeki belirsizliğin sebebi doğal çeşitlilik ve bu 3 durumu birbirinden ayırmada yaşanan zorluktur.[1]

Genetik Görülme Sıklığı

Dandy-Wlaker malformasyonunun Birleşmiş Milletler’de görülme sıklığı 25.000-30.000 canlı doğumda 1’dir ve kadınlarda erkeklerden daha çok görülür.  [1]

Dandy-Walker malformasyonunun 10.000-30.000 yeni doğandan 1’ini etkilediği tahmin edilmektedir.  [2]

Kalıtım Paterni/Deseni

Dandy-Walker malformasyonunun çoğu vakaları sporadiktir, yani ailelerinde hastalık geçmişi olmayan insanlarda meydana gelir. Vakaların küçük bir yüzdeliğinin ailelerde tekrar ettiği görülmüştür fakat Dandy-Walker malformasyonu açık bir kalıtım paternine sahip değildir . Birçok genetik ve çevresel faktörler, hastalığın oluşması riskinin belirlenmesinde rol oynar. Dandy-Walker malformasyonuna sahip kişilerin 1. dereceden akrabalarının (kardeşler ve çocuklar gibi) bu hastalığa sahip olma olasılığı popülasyonun genelinden daha fazladır.  Dandy-Walker malformasyonu bir genetik durumun özelliği olarak ortaya çıktığında, bu malformasyon o genetik durumun paterninde kalıtılır.  [2]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Dandy Walker malformasyonu ultrason, bilgisayarlı tomografi ve MRI kullanırak teşhis edilir.  Dandy Walker malformasyonunun doğum öncesi teşhisi de bazen ultrason ve fetal MRI kullanılarak konulur.

Dandy Walker malformasyonu ile ilişkili hidrosefali beyni saran sıvının ameliyatla bir tüp yerleştirilerek yeniden yönlendirilmesiyle ve çekilen sıvının o sıvıyı absorbe edebilecek başka vücut bölümlerine yönlendirilmesiyle tedavi edilir. Dandy Walker malformasyonuna sahip çocuklara, destekleyici bir takım yaklaşımı garanti edilir ve bu yaklaşım özel bir eğitimi, fiziksel terapiyi ve diğer tıbbi, sosyal ya da mesleki servisleri içerir.

Dandy Walker malformasyonuna sahip çocuğu olan ailelere genetik danışmanlık almaları önerilir. [1]

Hastalıkla İlişkili Genler

Birkaç hastada 3. kromozomun kuyruk kısmının 24.3 lokasyonunda yani ZIC1 ve ZIC4 olarak bilinen genlerde delesyon olması Dandy-Walker malformasyonu ile ilişkilendirilmiştir. [1]

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Dandy-Walker Kisti
  • Dandy-Walker Deformasyonu
  • Dandy-Walker Sendromu
  • DWM
  • Hidrosefali, İç, Dandy-Walker Tip
  • Hidrosefali, Nonkomünikatif, Dandy-Walker Tip
  • Luschka-Magendie Foramen Atrezisi [1]
  • Dandy-Walker Kompleksi
  • DWS [2]

Kaynaklar

[1] “Dandy Walker Malformation.” NORD (National Organization for Rare Disorders), rarediseases.org/rare-diseases/dandy-walker-malformation/. Erişim Tarihi:25 Eyl. 2019

[2] “Dandy-Walker Malformation – Genetics Home Reference – NIH.” U.S. National Library of Medicine, National Institutes of Health, ghr.nlm.nih.gov/condition/dandy-walker-malformation#synonyms. Erişim Tarihi:25 Eyl. 2019

 [3] Murray, J. C., et al. “Dandy-Walker Syndrome-DWS.” OMIM, 1985, www.omim.org/entry/220200?search=Dandy%2BWalker%2BMalformation&highlight=dandy%2Bmalformation%2Bwalker. Erişim Tarihi:25 Eyl. 2019


 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KİKUCHİ- FUJİMOTO

Genel Bilgi

Kikuchi-Fujimoto hastalığı veya histiyositik nekrotizan lenfadenit ilk kez Japon literatüründe 1972’de tanımlanmıştır. Kikuchi-Fujimoto hastalığı genellikle 30 yaş altında genç kadınlarda görülür. Bununla birlikte erkekleri de etkiler ve yaş sınırları geniştir.  Kikuchi Fujimoto hastalığı veya histiyositik nekrotizan lenfadenit, nadir görülen ve benign servikal lenadenopati (lenf bezlerinin şişerek anormal büyüklüğe ulaşması) ile seyreden etyolojisi tam olarak bilinmeyen bir klinikopatolojik tanıdır. Viral kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Özellikle herpes virüsler etyolojide suçlanmaktadır. Lenfoma, kawasaki hastalığı ve tüberküloz lenfadenit ile karışabilmektedir.

Tanı ve Tedavi

Klinik olarak genellikle baş boyun bölgesinde ortaya çıkan lenfadenopati (lenf bezlerinin şişerek anormal büyüklüğe ulaşması),  ateş ve bazı hastalarda görülebilen hepatosplenomegali, bulantı, kusma, kilo kaybı, baş ağrısı ile kendini gösterir. Hastalık bir-üç ay içinde kendiliğinden düzelir. Asya’da daha yaygın olmakla beraber bütün dünyada görülebilir. Hastalığa lökopeni, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, eritrosit sedimantasyon hızında yükselme (ESR) eşlik edebilir. Tanı lenf nodu biyopsisinin histopatolojik incelemesiyle konur. Hastalığın iyi huylu seyrine rağmen, lenfoma gibi daha ciddi tabloların dışlanması amacıyla biyopsi mutlaka uygulanmalıdır. Hastalığın ilk tanımlanmasından sonra 19 yılda tekrarlama oranı %3-4 olarak rapor edilmiştir. KFH’de tam kan sayımı sıklıkla normaldir. Ancak olguların %20-32’sinde lökopeni ve %25’inde atipik lenfositler bildirilmiştir. Diğer spesifik olmayan laboratuvar bulguları; hafif düzeyde karaciğer fonksiyon bozukluğu ve serum laktat dehidrogenaz (LDH) enzim aktivitesindeki yükselmedir.

KFH tanısı için LAP’a neden olan diğer patolojilerin (Tüberküloz, Yersinia, kedi tırmığı hastalığı, metastatik maligniteler, lenfoma gibi) dışlanması gerekir. Özellikle lenfoma, tüberküloz lenfadenit ve Kawasaki hastalığı ile karışabilir.)

Kikuchi-Fujimoto hastalığı lenfadenopatinin çok seyrek nedenlerinden biridir ve tanısı ancak patologlar tarafından konabilir. Kikuchi-Fujimoto hastalığında otorinolarengologların rolü de önemlidir. Çünkü lenfadenopatinin en çok görüldüğü alan baş-boyun bölgesidir. Doğru tanı için klinik olarak şüphelenmek gereklidir.

HNL’nin spesifik bir tedavisi yoktur. Tedavi semptomlara yönelik olarak düzenlenir. Genellikle 3- 6 aylık bir süre sonra kendi kendini sınırlar. Nüks oranı %3 olarak tespit edilmiştir. Tedavi temel olarak destekleyici tedavidir ve bu amaçla genellikle nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar kullanılır. Eksizyonel biyopsi sonrası hızla iyileşme gözlenir. Bu nedenle tutulan lenf nodlarının ve normal olmayan dokuların tam olarak çıkarılması önerilmektedir.

Kaynakça

  1. Bailey EM, Klein NC, Cunha BA. Kikuchi’s disease with liver dysfunction presenting as fever of unknown origin. Lancet 1989;2:986
  2. Norris AH, Kradinskas AM, Salhany KE, Gluckman SJ. Kikuchi-Fujimoto disease: A bening cause of fever and lymphadenopathy. Am J Med 1996;101:401-5.
  3. Ahuja A, Ying M. An overview of neck node sonography. Invest Radiol 2002; 37:333-42
  4. Vassallo P, Edel G, Roos N, Naguib A, Peters PE. In-vitro high-resolution ultrasonography of benign and malignant lymph nodes. A sonographicpathologic correlation. Invest Radiol 1993; 28:698-705.
  5. Luigi Solbiati, Giorgio Rizzatto. Ultrasound of Superficial Structures. Edinburgh, Churchill Livingstone 1995; 517-29
  6. Chan JK, Wong KC, Ng CS. A fatal case of multicentric Kikuchi’s histiocytic necrotizing lymphadenitis. Cancer 1989;63.1856-62.
  7. Litwin MD, Kirkham B, Henderson DR, Milazzo SC. Histiocytic necrotising lymphadenitis in systemic
  8. Rich SA. De novo synthesis and secretion of a 36-kD protein by cells that form lupus inclusions in response to alpha-interferon. J Clin Invest 1995;95.219-26.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BERİLYUM HASTALIĞI

Genel Bilgi

Berilyum hastalığı (kısaca berilyoz) berilyum tozları, buharı ya da bileşenlerinin solunumundan ya da deride maddenin yerleşmesinden kaynaklanan bir metal zehirlenmesidir. Beriyumun toksik etkileri çoğunlukla mesleğe bağlı maruz kalmalarda ortaya çıkar. Berilyum; elektronik, yüksek teknolojili seramik işçiliği, metal çıkarımı ve dişle ilgili alaşımların hazırlanması dahil birçok endüstride kullanılan bir metal elementtir.

Berilyum etkili akciğer hastalığının akut ve kronik olmak üzere iki formu vardır. Akut berilyoz ani ve hızlı bir başlangıca sahiptir; şiddetli akciğer iltihabı, öksürük, artan nefessiz kalma vakaları gibi belirti ve bulgularla karakterize edilir. Buna ek olarak, bazı hastalarda, deri ve gözler de etkilenebilir.  Daha yaygın olan kronik formu daha yavaş  gelişir ve bazı vakalarda ilk berilyuma maruz kalma zamanından yıllar sonra bile etkisini göstermeyebilir. Kronik berilyoz belli dokular ve organlar arasında anormal iltihap kitlelerinin ya da nodüllerin oluşumu ve derindeki akciğer dokularının kalınlaşıp yaygın şekilde yara oluşturmasıyla karakterize edilir. Nodül oluşumunun öncelikle akciğerlerde olmasına rağmen deri ve deri altı dokularında ve karaciğer gibi vücut doku ve organlarında da oluşabilir. Kronik berilyoza sahip hastalarda hastalıkla ilgili semptom ve bulgular genellikle öksürük, yorgunluk, kilo kaybı, göğüs ağrısı ve nefessiz kalma vakalarının artışıdır. [1]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Berilyoz berilyum tozlarının, dumanının ya da bileşenlerinin solunmasıyla ya da berillyummun deriye direct olarak girişiyle oluşan bir hastalıktır.

Kronik berilyum hastalığına sahip hastalarda artan bağışıklık reaksiyonları bazı akyuvarların (makrofajlar ve lenfositler) anormal aktivasyonuna neden olur. Makrofajların görevi yabancı partikülleri sarmak ve yok etmektir. Etkilenen dokulardaki lenfosit proliferasyonu  kronik berilyum hastalığıyla karakterize olmuş iltihap  kitlelerinin ya da nodüllerin  oluşumuna neden olur. Bu aşamalara bağlı olarak oluşan nodüller etkilenen organların işleyişini ve yapısını etkileyebilir. Örnek olarak, nodüller akciğerlerindeki hava keselerinin (alveoller) duvarlarında bulunan berilyum partiküllerinin etrafında gelişebilir. Bu durum nefes almada zorluğa yol açabilir.

Tıp literatüründeki raporlara göre , berilyuma maruz kalan işçilerin görece az orandaki bir kısmı (1’e 6 oranında) sonuçta kronik berilyum hastalığına sahip olmaktadır. Araştırmacılar belirli genetik varyasyonların berilyuma duyarlılıkla iligili olup kronik berilyum hastalığına yatkınlığı arttırabileceğini söylemektedir. Örnek olarak, tüm bireylerde, belirli genetic varyasyonlar özel insan lökosit antijenlerinin üretimine sebep olmaktadır. İnsan lenfosit antijenleri yabancı maddelere tepki olarak belirli antikorların üretimini tetikleyen proteinlerdir. Bu insan lenfosit antijenlerinin belirli yapılarına kısmen genetik olarak karar verildiği için çok çeşitte form alabilirler. Genetik analizlerin sonucu kronik berilyum hastalığına sahip birçok hastanın önemli histokompatibilite (doku uyuşumu) genlerinin birinde (glütamat 69 markerlı HLA-DPB1 geni alelleri) özel bazı varyasyonlara (alelere) sahip olduğunu göstermiştir. Araştırmacılar bu gibi genetik varyasyonların berilyuma maruz kalan bireylerde kronik berilyum hastalığına yatkınlığı arttırdığını belirtmektedir. [1]

Belirti ve Semptomlar

Akut berilyoz, berilyuma maruz kalmaya bağlı olarak aniden gelişen nadir bir durumdur. Bu durum ana olarak akciğerlerin şiddetli derecede iltihaplanmasıyla karakterize edilir. İlgili semptomlar ani gelişen öksürükler, ve nefes almada zorlukları içerir. Bazı hastalar burundaki mukus zarının iltihaplanması ve buna bağlı olarak nazal boşalma şeklinde boğaz ağrısına (faranjit) ve soluk borusunda ve akciğerlerdeki hava geçişlerinde (trakebronşit) iltihaplanmalara sahip olabilir. Buna ek olarak bazı vakalarda, deri ve gözler gibi vücudun başka alanları da etkilenebilir. Akut berilyoza sahip hastaların çoğu tamamen iyileşip arta kalan bir etkiye sahip olmamasına rağmen hayat tehdit edici komplikasyonlar uygun tedaviye başlamadan ortaya çıkabilir. Durumun şiddeti berilyuma maruz kalma süresine, tahriş edici maddenin konsentrasyonuna ve diğer faktörlere bağlıdır.

Kronik berilyoz, berilyuma aşırı bağışıklık tepkisinin yani aşırı duyarlılığın  olduğu bütün vücudu etkileyen bir hastalıktır. Semptomların gelişimi berilyuma maruz kalmanın başlangıcından  itibaren birkaç Aydan, yıllar hatta on yıllar sonra olabilir. Kronik berilyoza sahip olan insanlarda akciğerlerde bazı vakalarda diğer vücut dokularında anormal iltihaplı nodül oluşumu görülür. Bu vücut dokuları lenf düğümleri, karaciğer, deri ve deri altı dokuları ve diğer organ ve dokulardır. Kronik berilyoz derindeki akciğer dokularının kalınlaşması ve yaygın bir şekilde yara bağlaması ile karakterize edilir. Bu hastalık ile ilgili semptomlar ve bulgular kuru öksürük, artan nefes kısalığı, göğüs ağrısı, aşırı yorgunluk, ateşlenme, gece terlemesi, iştahın kaçması, kilo kaybı ve lenf düğümlerinin genişlemesidir. Bazı bireyler deride kırmızı lekelere ve küçük kabarık noktalara sahip olabilir. Hastalık ilerledikçe, bireyler nefes almada zahmete neden olan, artan şiddetli akciğer hasarına, karaciğer hasarına ve yaşamı tehdit eden birçok komplikasyona sahip olabilir. [1]

Genetik Görülme Sıklığı

Birleşmiş Milletler’de berilyuma maruz kalan işçi sayısının 1 milyondan fazla olduğu tahmin edilmektedir fakat bu konuyla ilgili gerçek bir bilgi yoktur. Maruz kalanlar arasında berilyum duyarlılığı olanların oranı %1-20 arasındadır. Berilyum duyarlılığı olanlar arasından kronik berilyum hastalığı olanların oranı ise %15-100 arasındadır. [2]

Kalıtım Paterni/Deseni

Kalıtım paterni bu hastalık için uygulanabilir değildir. [2]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis; berilyuma maruz kalma geçmişine, karakteristik kliniksel bulgulara ve laboratuvar testlerine dayanır. Berilyum duyarlılığı berilyum lenfosit proliferasyon testi ile tespit edilebilir. Bu testte çevresel kan hücrelerinden ve bronkoalveoler lavajdan alınan tek çekirdekli hücreler yapay ortamda berilyuma maruz bırakılır. Akyuvarlardaki kontrol hücrelere kıyasla artan proliferasyonu berilyum duyarlılığının göstergesidir. Akciğer dokusuna sızan granülomatoz ya da tek çekirdekli hücreler bu hastalığın göstergesidir. Göğüs röntgeni, akciğerlerin bilgisayarlı tomografisi, egzersiz tolerans testi ve akciğer işleyişi testleri de teşhiste yardımcı olabilir.

Kronik berilyum hastalığı için bir çare yoktur. Tedavi berilyuma maruz kalınmanın durdurulmasını ve kortikosteroid kullanımını içerir. Erken teşhiste hastalık bronşların genişlemesini sağlayan bronkodilatörlerle kısa süreli bronşları açarak kortikosteroid solunumunun sağlanmasıyla tedavi edilebilir. Metotreksat ve diğer bağışıklık baskılayıcı terapiler steroitin yan etkilerini azaltabilir. Terapi durdurulduğunda ya da doz azaltıldığında tekrar kötüleşmeler olabilir ve kortikosteroidlerin etkisi sınırlandırılabilir. İlerlemiş safhada hastalığı olanlar ve ciddi nefes alma sorunları yaşayanlar oksijen tedariğine ihtiyaç duyabilir. Bazı ileri düzeydeki vakalarda akciğer nakli gerekebilir. Hastalar sigara içmeyi bırakmalıdır. Kronik berilyum hastalığı maruz kalan işçilere solunum koruyucu cihazlar ve koruyucu kıyafetler sağlanarak ve maruz kalmayı iş yeri yönetimi ve mühendislik kontrolü kullanımıyla azaltarak önlenebilir. Berilyum lenfosit akciğer testi erken teşhis için ve berilyum duyarlılığı ve kronik berilyum hastalığı vakalarını azaltmak için iş yeri alanlarının modifikasyon için tanımlamakta kullanılır.

Berilyuma duyarlı olduğu tespit edilmiş fakat henüz kronik berilyum hastalığına sahip olmayan bireylerin tedavi olmasına gerek olmayabilir. Bu bireylerin düzenli olarak doktorlar tarafından erken teşhis için takip edilmesi ve uygun tedavinin başlatılması gerekmektedir. Daha fazla berilyuma maruz kalınmaktan kaçınılması önerilmektedir. [2]

Hastalıkla İlişkili Genler

HLA-DPB1 genindeki (6p.21.3) lokasyonundaki 69. pozisyondaki amino asitin glutamik asit olmasına sebep olan genetik varyant berilyum duyarlılığının ve kronik berilyum hastalığının ortaya çıkmasına yol açar. [2]

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Subakut Berilyoz
  • Tersinir berilyoz
  • Akut Berilyoz
  • Kronik berilyoz akciğer hastalığı
  • Berilyoz [3]

Kaynaklar

[1] “Berylliosis.” NORD (National Organization for Rare Disorders), 2018, rarediseases.org/rare-diseases/berylliosis/. Erişim Tarihi:14 Eyl. 2019.

[2] Inserm. “Orphanet: Chronic BerylliumDisease.” Orphanet: Chronic Beryllium Disease, www.orpha.net/. Erişim Tarihi:14 Eyl. 2019.

[3] “News.” NORD (National Organization for Rare Disorders), rarediseases.org/gard-rare-disease/867/beryllium-disease/. Erişim Tarihi:14 Eyl. 2019.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BANTİ SENDROMU

Genel Bilgi

Banti Sendromu, insan vücudunda enfeksiyonlarla savaşmak, yenidoğanlarda kırmızı kan hücresi üretmek ve yaşlanmış kırmızı kan hücrelerini parçalamakla görevli olan karaciğeri etkileyen bir hastalıktır. Bu hastalığın görüldüğü bir kişide, karaciğer henüz yaşlanmamış kırmızı kan hücrelerini oldukça hızlı biçimde parçalar.

Genetik Değişikler/ Etken Faktörler

Banti Sendromu’nda esas görülen patoloji, karaciğer ve dalak toplardamarlarında var olan hipertansiyondur. Mevzubahis hipertansiyonun ise çeşitli sebepleri olabilir. Karaciğerdeki portal dolaşımı etkileyen doğumsal anomaliler ve kan pıhtıları bu hastalığa yol açabileceği gibi aynı zamanda siroz gibi damar duvarlarında inflamasyona yol açan hastalıklar da hipertansiyon yapabilir. Bazı vakalarda arsenikle kontamine olmuş yiyecek içeceklerin tüketilmesinin de etkili olabileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda karaciğer nakli sonrası uzun vadede alınan Azathioprine de etken bir faktördür.

Belirti ve Semptomlar

  • Karın içi anormal sıvı birikimi
  • Güçsüzlük, yorgunluk
  • Anemi
  • Lökopeni
  • Trombositopeni
  • GİS Kanama

Genetik Görülme Sıklığı

Genetik görülme sıklığı belirsiz olan Banti Sendromu’nun kadınları ve erkekleri aynı oranda etkilediği, aynı zamanda Japonya’nın ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde sık görüldüğü bilinmektedir.

Kalıtım Paterni

Konjenital formu için alıtım paterni belirsizdir. Ancak çevreye bağlı gelişen formunda arsenik kontaminasyonu önemli bir etkendir.

Teşhis Yöntemleri/ Tedaviler

Teşhis fizik muayene ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) ile konulabilir. Gaucher, Primer Biliyer Siroz ve Felty Sendromu gibi rahatsızlıklara klinik olarak benzerlik gösterdiğinden ayırıcı tanıda dikkatli olunması gerekir.

Tedavi hastaşığın sebebine göre özelleşmektedir. Örneğin Azathioprine alımına bağlı Gelişen Banti Sendromu’nda ilacı kesmek gerekebilir. Portal Hipertansiyon tedavisinde kullanılan prosedürler yararlı olabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Hastalıkla primer olarak ilişkili genler bilinmemektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Banti Hastalığı
  • Hipersplenizm
  • İdiyopatik Konjestif Splenomegali
  • İdiyopatik Portal Hipertansiyon

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BALANTİDİASİS

Genel Tartışma

Balantidiasis,sıklıkla domuzlar vesilesiyle bulaşan ama(nadiren) insanlarda da bulaşan tek hücreli parazit(silli protozon) Balantidium coli bakterisinin sebebiyle oluşan nadir intestinal bir enfeksiyondur.Bazı enfekte olmuş insanların hiçbir semptomu yoktur yada sadece hafif ishali ve karında rahatsızlık hissi ama diğerleri bağırsakların akut inflamasyonunu hatırlatan şiddetli semptomlar deneyimleyebilirler.Balantidiasis’in semptomları örneğin amibik dizanteri gibi bağırsaklarda akut inflamasyonlara sebep olan diğer enfeksiyonlarla benzerdir.

İşaret ve Semptomlar

Balantidiasis’li çoğu insan asemptomatiktir yada ılımlı semptomlar gösterirler.Bazı bireyler anormal yüksek sıcaklıklarla,bulantıyla ,kusmayla,karın ağrısıyla ve kanlı ishalle şiddetli hasta olabilirler.Özellikle eğer B.coli bağırsağın tabakasına saldırıp inflamasyona ve olası “krater-gibi” zararlı alanları(ülserasyon) oluşturursa suyun vücuttan aşırı kaybı(dehidrasyon) ve aşırı yorgunluk(bitkinlik) gibi durumlarla sonuçlanabilir.Çok şiddetli olgularda,ülserler bağısak duvarında delik açabilecek kadar yeterli derinlikte olabilir(delinme) karında uzanan zarın yani peritonun akut inflamasyonu olarak sonuçlanır.Zaman zaman ülser akciğer fonksiyonunu azaltabilir.

Sebepleri

Balantidiasis Balantidium coli denen tek hücreli(protozoon) parazit sebebiyle oluşan nadir,enfeksiyöz hastalıktır.Bu parazit insanlara domuz dışkısından direkt olarak yada indirekt olarak mikroplu sudan içerek geçebilir.Zayıf beslenme,riskli bağışıklık sistemi yada diğer hastalıklar insanı bu hastalığın daha şiddetli semptomları için savunmasız yapabilir.

Etkilenmiş Popülasyonlar

Balantidiasis erkekleri ve kadınları eşit sayılarda etkileyen nadir bir enfeksiyondur.Tipik olarak Brezilya,Yeni Gine ve Güney İran gibi tropikal bölgelerde meydana gelir.

Balantidiasis’in Eş Anlamlıları

  • Balantidiosis
  • Balantidosis
  • Kirpiksi Dizanteri

İlgili Hastalıklar

Takip eden hastalıkların semptomları Balantidiasis’le benzer olabilirler.Kıyaslamalar teşhis farklılıkları için faydalı olabilirler.

Ülseratif kolit bağırsağın çoklu,düzensiz ülserleşmeleri yüzünden ishal ve kanlı gaitayla karakterize akut inflamatuar bağırsak hastalığıdır.Bu hastalığın baştaki semptomları genel güçsüzlük hissi(halsizlik) ve yorgunluğu içerebilir.Gaitanın sıklığı ve yoğunluğunun değişimiyle birlikte karında rahatsızlık olabilir.Diğer semptomlar karın ağrısı,kramplar ve acil bağırsak hareketlerine sahip olma ihtiyacını(tenesmus) kapsayabilir.Ayrıca kilo kaybı ve iştahın azalması ülseratif kolitle  bağlantılıdır.

Chron’un Hastalığı intestinal duvarın şiddetli,kronik inflamasyonu ve gastrointestinal sistemin herhangi bir parçasının alınmasıyla karakterize inflamatuar bağırsak hastalığıdır.Bu hastalığın semptomları bulantı,kusma,ateş,gece terlemeleri,iştah kaybı,genel güçsüzlük hissi,karın ağrısının dalgaları ve rahatsızlığı,ishal ve rektal kanamayı içerir.

İrritabl Bağırsak Sendromu,ayrıca Spastik Kolon olarak bilinen,ince bağırsağı ve kalın bağırsağın ikisini de kapsayan yaygın bir sindirim sistemi hastalığıdır.Bu hastalık karın ağrısı,kabızlık,şişkinlik,bulantı,baş ağrısı ve/veya ishalle karakterizedir.Bu sendromun spastik kolon tipi değişken bağırsak hareketleri ve periyodik konstipasyon ve ishalle ilişkili karın ağrısıyla karakterizedir.Ağrısız ishale sahip İrritabl Bağırsak Sendromlu hastalar dışkılamadan kaynaklanan  acil bir ihtiyaç deneyimleyebilirler.

Kronik Erozif Gastrit karnın mukozal tabakasının çoklu lezyonlarıyla karakterize inflamatuar hastalıktır.Bu hastalığın semptomları karında yanma yada ağırlık hissi,hafif bulantı,kusma,iştah kaybı ve genel güçsüzlüğü kapsar.Kronik Erozif Gastritin şiddetli olgularında karından kanama aneminin sonucu olabilir.

Diğer enfeksiyöz hastalıklar aşırı antibiyotik kullanımının sebep olduğu amibik dizanteri,şigella dizanteri,Yersinia enterokolit enfeksiyonu,amibiyaz,mantarla ilgili kronik bağırsak enfeksiyonları,intestinal tüberküloz ve psödomembranöz kolitis’i kapsayan hastalıkların semptomları Balantidiasis ile benzerdir.İskemik Kolit ve abdominal lenfoma gibi kanserler Balantidiasis’e benzer semptomlara sebep olabilirler.

Standart Terapiler

Balantidiasis teşhisi gaitanın laboratuvar testlemesiyle konulabilir.Olgunlaşmamış B.coli parazitleri(trofozoitler) genellikle gaitadan geri alınabilir.Daha kompleks ve daha invaziv teşhis metodu ülseri kazımayı ve dokuyu trofozoitler için muayene etmeyi içerir. Balantidiasisi tedavi etmek için sıklıkla kullanılan antibiyotik ilaç tetrasiklindir.Tetrasiklin verilemediğinde(alerji),ilaç replasman tedavisi iyodokuinol yada metronidazolü içerebilir.Balantidiasis’e sahip insanı izole etmek(karantina) gerekli değildir.

Kaynakça

rarediseases.org/rare-diseases/balantidiasis