Kategoriler
YUKLENDI

GLİKOJEN DEPOLAMA HASTALIĞI TİP3/ GSD3

Genel Bilgi

1928’de Hollandalı çocuk doktoru Simon van Creveld tarafından tanımlanan glikojen depo hastalığı III (GSDIII), glikojen ayıklayıcı enziminin eksikliğinden kaynaklanan ve vücut hücrelerindeki anormal glikojen adı verilen kompleks bir şekerin birikmesinden kaynaklanan otozomal resesif metabolik bir hastalıktır.1 2 4 5 Bu birikme belirli organ ve dokuların, özellikle karaciğer ve kasların işlevini bozar.2 GSDIII, belirtileri ve semptomları ile ayırt edilen IIIa, IIIb, IIIc ve IIId tiplerine ayrılmıştır.4 GSD’nin IIIa ve IIIc tipleri temel olarak karaciğer ve kasları etkiler, IIIb ve IIId tipleri ise yalnızca karaciğeri etkiler.4

Belirti ve Semptomlar

Belirtiler tipik olarak bebeklik döneminde başlar ve düşük kan şekeri (hipoglisemi), kandaki yağ miktarları (hiperlipidemi) ve kandaki karaciğer enzimlerinin yüksek seviyeleri gözlenir.2 Çocuklar büyüdükçe genellikle karın dışına çıkmasına neden olabilecek genişlemiş bir karaciğer (hepatomegali) gelişir.2 Karaciğer büyüklüğü ergenlik döneminde genellikle normale döner, ancak bazı etkilenen bireylerde kronik karaciğer hastalığı (siroz) ve malignite (karsinom); yaşamın ilerleyen dönemlerinde ise karaciğer yetmezliği gelişir. GSDIII olan insanlar karaciğer problemlerinden dolayı yavaş büyüme gösterir ve bu da kısa boylu olmalarına yol açar.4 5 GSDIII’li kişilerin küçük bir yüzdesinde, karaciğerde adenom adı verilen kanserli olmayan tümörler oluşabilir.4 Ayrıca GSD-III hastaları enfeksiyonlarla savaşmakta zorlanabilir ve alışılmadık derecede sık burun kanaması yaşayabilirler.5 GSD tipleri IIIa ve IIIc tipik olarak hem karaciğeri hem de kasları etkiler, IIIb ve IIId tipleri ise sadece karaciğeri etkiler.2 Tip IIIa olan bireyler, daha sonra yaşamda hem kalp hem de iskelet kaslarında miyopati geliştirebilir.2 Büyümüş kalp kası (kalp hipertrofisi) bu kişilerde yaygındır ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkabilir.5 Bununla birlikte, çoğu çocukta kalp fonksiyonu normal sınırlar içinde kalır.5 Bunun ilk belirti ve semptomları tipik olarak zayıf kas tonusu (hipotoni) ve erken çocukluk döneminde hafif miyopatidir. Miyopati erişkinlik döneminin başlarında orta ile şiddetli hale gelebilir.2 Yetişkin GSD-III hasta kohortu hala nispeten genç ve küçük olduğundan, zaman içinde hastalığın seyri tam olarak tanımlanmamıştır.5 Bazı bireylerin, çocuklukta çıkıntılı bir karın ve genişlemiş karaciğer dışında hiçbir semptomu (asemptomatik) olmayabilir.5 Bu hastalar, karaciğerleri aşamalı olarak azaldıklarında, ergenlik döneminde bu az sayıdaki semptomları kaybetme eğilimindedirler.5

Genetik Görülme Sıklığı

GSD-III otozomal resesif bir özellik olarak kalıtsaldır.Resesif genetik bozukluklar, bir birey aynı özellik için değiştirilmiş bir genin iki kopyasını her bir ebeveynden bir tane aldığında ortaya çıkar.5 Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır.5 Yakın akraba olan ebeveynler  resesif genetik bozukluğu olan çocukların görülme riskini arttırır.5 Glikojen depo hastalığının% 73’ü tip III’dür.1 ABD’de GSDIII insidansı 100.000 kişiden 1’idir.3 Bu durum Kuzey Afrika Yahudi soyunun insanlarında ise 5.400 kişiden 1’inin etkileyerek daha sık görülür.4

Kalıtımı

GSDIII, 1p21 kromozomunda bulunan AGL genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal resesif bir şekilde kalıtsaldır.3 5 Her bir hücredeki genin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir.4 AGL geni, ayıklama enziminin üretilmesinden sorumludur.5 Ayıklanan enzim, amilo-1,6-glukozidaz ve 4-alfa-glukanotransferaz adı verilen iki aktif (katalitik) bölgeye sahiptir.5 Enzimdeki her iki bölge, kan şekeri konsantrasyonunu yükseltmek için glikojenin parçalanmasından sorumlu olan fosforilaz ve fosforilaz kinaz enzimleriyle birliktedir.5 Normal ayıklanma enzim fonksiyonu olmadan iki değişiklik meydana gelir.5 Glikojen sadece kısmen parçalanabiliyorsa, yetersiz miktarda enerji / glukoz üretilebilir.5 Kalan yapı “limit dekstrin” olarak adlandırılan bir moleküle benzer, karaciğerde ve (iskelet ve kalp) kas dokularında aşırı depolanır.5

Çeşitleri

GSD-III’ün dört alt tipi vardır: GSD-IIIa (Bireylerin % 85’i etkileyen en yaygın tiptir ve hem karaciğeri hem de kalp kasını ve / veya iskelet kaslarını etkiler.), GSD-IIIb (Bireylerin yaklaşık% 15’ini etkiyen tiptir ve sadece karaciğeri etkiler.), GSD-IIIc (Son derece nadirdir ve glikojen ağartma enziminin glikozidaz aktif bölgesinin aktivite kaybından kaynaklanır.), GSD-IIId (Oldukça nadirdir ve glikojen ağartma enziminin transferaz aktif bölgesinin aktivite kaybından kaynaklanır.)5

Teşhis Yöntemleri

Glikojen depo hastalığı tip 3 (GSDIII), üç ana özellik mevcut olduğunda şüphe edilmelidir: hepatomegali (genişlemiş karaciğer), ketotik hipoglisemi (ketozun eşlik ettiği düşük kan şekeri) ve transaminazların (bir enzim türü) serum konsantrasyonunun artması.2 Büyümüş bir karaciğer ve yüksek keton, transaminazlar, lipitler ve kreatin kinaz seviyeleri ile düşük kan şekeri GSD-III’ün göstergesidir.5 Ürik asit ve açlık laktik asit seviyeleri genellikle normaldir.5 GSD-IIIb’de kreatin kinaz normal olabilir.5 AGL genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler, tanıyı doğrulamak için kullanılabilir.5 Günümüzde karaciğer ve kas biyopsileri nadirdir. Amerika Birleşik Devletleri dışında birçok ülkede, GDE eksikliğini doğrulamak için kan hücreleri ve cilt fibroblastları üzerinde yapılan çalışmalar klinik olarak mevcuttur.5 Erken tanı, enzim tahlili ve / veya DNA analizi ile mümkündür.3 Teşhis taze lökositlerde, fibroblastlarda, karaciğerde veya kas biyopsisinde enzimatik eksikliğin kanıtlarına dayanır.3 GSD tip 1’in aksine yemeklerden sonra glukagona bir cevap vardır.3

Tedaviler

Glikojen depo hastalığı tip 3 (GSDIII) için kesin bir tedavi yoktur. Çoğu durumda diyet terapisi yardımcı olabilir.2 Sık öğünler ve pişmemiş nişasta takviyeleri durumunda geceleri enteral nazogastrik damla beslenmesiyle spesifik bir diyete dayanmaktadır. 3 Tedavi tipik olarak kandaki normal bir glikoz seviyesini korumak için mısır nişastası takviyesi ile yüksek proteinli bir diyet içerir.5 Bebeklik döneminde her üç ila dört saatte bir beslenme genellikle tavsiye edilir.5 Diyet rejimine sıkı sıkıya bağlı kalmak, karaciğer boyutunu azaltabilir, hipoglisemiyi (düşük kan şekeri) önleyebilir, semptomları azaltmaya yardımcı olabilir ve büyüme ve gelişmeye izin verebilir.2  Yüksek proteinli bir diyet, glikoz ihtiyacı olduğu zamanlarda kas proteininin parçalanmasını önler ve iskelet ve kalp kaslarını korur.2 İskelet ve kardiyak miyopatiler, yüksek proteinli diyetle ve aşırı karbonhidrat alımını önleyerek iyileştirilebilir.2 Karaciğer nakli, hepatik kanserli hastalar için gösterilebilir.2

Hastalıkla İlişkili Genler

Glikojen depo hastalığı III (GSD3), 1p21 kromozomundaki AGL geninde gerçekleşen mutasyondan kaynaklanır.1 Bu gen, vücutta depolanan enerjinin önemli bir kaynağı olan glikojenin parçalanmasında rol oynayan glikojenin parçalanması enzimini yapmak için talimatlar verir.2 4

 AGL genindeki çoğu mutasyon çalışmayan bir glikojen ağartma enziminin üretilmesine yol açar, bu mutasyonlar genellikle tip IIIa ve IIIb’ye neden olur.2 AGL genindeki IIIc ve IIId tiplerine neden olan mutasyonlar, azalmış fonksiyona sahip glikojen ağartma enzimi üretimine yol açtığı düşünülmektedir.2 5 Tüm AGL mutasyonları, hücrelerde anormal, kısmen parçalanmış glikojen moleküllerinin depolanmasına yol açar.2 5 Bu birikim vücuttaki dokulara ve organlara özellikle karaciğere ve kaslara zarar vererek GSDIII belirtileri ve semptomlarına neden olur.2 5

Hastalığın Diğer İsimleri

Glikojen debranching enzim eksikliği nedeniyle glikojen depo hastalığı, Glikojen debranching enzim (GDE) eksikliği, Amylo-1,6-glukozidaz eksikliği, Cori hastalığı, Cori-Forbes hastalığı, Forbes hastalığı, GDE eksikliği, glikojen debranching enzim eksikliğine bağlı GSD, GSD tip 3, GSDIII, Glikojen depo hastalığı tip III, Glikojen debranching enzim eksikliğine bağlı glikojenoz, Glikojenoz tip III, Limit dekstinozu, AGL eksikliği, Debrancher eksikliği 3 4

Kaynaklar

Online Mendelian Inheritance in Man

https://www.omim.org/

GARD- Genetic and Rare Diseases Information Center

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

Orphanet – The portal for rare diseases and orphan drugs

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

US National Library of Medicine

https://ghr.nlm.nih.gov/condition

NORD – National Organization for Rare Disorders

https://rarediseases.org/rare-diseases

Kategoriler
YUKLENDI

ÜÇLÜ A SENDROMU

Genel Bilgi

Üçlü A sendromu, üç spesifik özellikle karakterize kalıtsal bir durumdur; akalazya, addison, alakrima. Akalazya, yiyecekleri özafagustan yani yemek borusundan geçirme yeteneğini etkileyen bir bozukluktur. Bu hastalık ciddi beslenme güçlüklerine ve hipoglisemiye yani düşük kan şekeri durumuna yol açar. Addison hastalığı ise primer adrenal yetmezlik olarak da bilinir. Her böbreğin üstünde küçük hormon üreten bezlerin anormal işlevinden kaynaklanır. Addison hastalığının başlıca özellikleri yorgunluk, iştah kaybı, kilo kaybı, düşük tansiyon ve cildin koyulaşmasını içerir. Üçlü a sendromunun üçüncü önemli özelliği, gözyaşı salgılama yeteneğinin azalması veya yokluğudur. Buna da alakrima denilir. Üçlü a sendromlu çoğu insan bu özelliklerin üçüne sahiptir, ancak bazıları sadece ikisine sahiptir.

Üçlü a sendromunun özelliklerinin çoğu otonom sinir sisteminin işlev bozukluğundan kaynaklanır. Sinir sisteminin bu kısmı sindirim, kan basıncı ve vücut ısısı gibi istemsiz vücut süreçlerini kontrol eder. Üçlü a sendromunda genellikle aşırı terleme, kan basıncı düzensizlikleri, gözbebeği boyutlarında farklılık ve diğer otonom sinir sistemi bozuklukları belirtilerini gösterirler.

Bu durumu olan kişiler, gelişimsel gecikme, zihinsel engellilik, konuşma sorunları ve kafatasının küçüklüğü gibi diğer nörolojik anormalliklere sahip olabilirler (mikrosefali). Buna ek olarak, etkilenen bireyler genellikle ekstremitelerinde kas güçsüzlüğü, hareket problemleri ve sinir anormallikleri yaşarlar. Buna periperal nöropati denir. Bazı vakalarda gözlerden beyne bilgi taşıyan sinirlerin dejenerasyonu olan optik atrofi geliştirir. Üçlü a sendromunun nörolojik semptomlarının çoğu zamanla kötüleşir.

Üçlü a sendromlu insanlarda sıklıkla avuç içlerinde ve ayak tabanlarında cildin dış tabakasının kalınlaşması görülür. Diğer cilt anormallikleri de görülür.

Alakrima bu sendromun anlaşılmasında ilk belirtileri verir. Çünkü çocukluk döneminde, çocukların ağlaması sırasında göz yaşı üretmeyen bezler sebebiyle çocuklarda göz yaşı salınımı görülmez. Çocukluk veya ergenlik döneminde Addison hastalığı ve akalazi gelişir ve üçlü a sendromunun nörolojik özelliklerinin çoğu yetişkinlik döneminde başlar. Bu durumun belirtileri ve semptomları, aynı ailenin etkilenen farklı üyeleri arasında bile değişir.

Sıklık

Üçlü a sendromu nadir bir durumdur, ancak kesin prevalansı bilinmemektedir.

Nedenleri

AAAS genindeki mutasyonlar üçlü a sendromuna neden olur. Bu gen, işlevi henüz iyi anlaşılamayan ALADİN adlı bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Hücreler içinde ALADİN nükleer zarfta, çekirdeği çevreleyen yapıda bulunur ve onu hücrenin geri kalanından ayırır. Konumuna göre, ALADİN’in moleküllerin çekirdeğin içine ve dışına hareketini sağladığı düşünülmektedir.

AAAS genindeki mutasyonlar ALADİN yapısını farklı şekillerde değiştirir; bununla birlikte, hemen hemen tüm mutasyonlar, bu proteinin nükleer zarfta uygun konumuna ulaşmasını önler. ALADİN’in nükleer zarftaki yokluğu, muhtemelen bu zar boyunca moleküllerin hareketini bozar. Araştırmacılar, nükleer zarftaki ALADİN yokluğu sonucu DNA onarım proteinlerinin çekirdeğe giremeyebileceğinden şüpheleniyorlar. Onarılmayan DNA hasarı, hücrenin kararsız hale gelmesine ve hücre ölümüne yol açmasına neden olur. Sinir sistemi DNA hasarına karşı savunmasız olmasına rağmen, AAAS genindeki mutasyonların üçlü a sendromunun belirti ve semptomlarına nasıl yol açtığı tam olarak bilinmemektedir.

Üçlü a sendromlu bazı bireylerin AAASgeninde tanımlanmış bir mutasyonu yoktur. Bu bireylerde bozukluğun genetik nedeni bilinmemektedir.

Kalıtsal Desen

Bu durum otozomal resesif bir desende kalıtılır, bu da her hücredeki genin her iki kopyasının da mutasyonları olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif bir bireyin ebeveynleri her mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır.

Teşhis ve Yöntem

Gen testi

Bu Durumun Diğer Adları

  • AAA
  • AAA sendromu
  • Akalazya-addison sendromu
  • Akalazya-addison-alakrima sendromu
  • Akalazya-alakrima sendromu
  • Alakrima-akalazya-adrenal yetmezlik nörolojik bozukluk
  • Allgrove hastalığı

Kaynak

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/triple-a-syndrome#

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HETEROTAKSİ SENDROMU

1.Heterotaksili
2.Viseral heterotaksi

 Hastalığın Bilinen Diğer İsimlerİ

1.heterotaksili
2.Viseral heterotaksi

Heterotaxy Syndrome Nedir?

   Heterotaxy sendromu iç organların göğüs ve batında anormal bir şekilde konumlanması ile oluşan nadir bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip bireylerde kalp, akciğerler, karaciğer, bağırsaklar gibi iç organları etkileyen kompleks doğumsal bozukluklar görülür.

   Normal bir insan vücudunda, her organın sağda veya solda olmak üzere kendine özel konumu vardır. Örneğin kalp, dalak ve pankreas vücudun sol tarafında bulunurken karaciğerin büyük bir ksmı sağ taraftadır. Organların bu normal düzenine “situs solitus” denir. Nadiren, organların oryantasyonları sağdan sola çevrilir. Bu duruma “situs inversus” denir. Bu ayna görüntüsü oryantasyonu, vücudun diğer kısımlarını etkileyen bir sendromun parçası olmadıkça, herhangi bir sağlık sorununa neden olmaz. Heterotaxy sendromu iç organların situs solitus ile situs inversus arasında bir yerlerde olmasıdır ve bu duruma “situs ambiguus” denir. Organların bu anormal oryantasyonu genellikle ciddi sağlık sorunlarına yol açar.

   Heterotaxy sendromu kan taşıyan büyük damarlar da dahil kalbin yapısını değiştirebilir. Ayrıca her bir akciğerdeki lob sayısı ve soluk borusundan akciğerlere giden tüplerin (bronş) uzunluğu gibi akciğerlerin yapısını da etkileyebilir. Batında dalak bulunmayabilir (asplenia) veya küçük ve çok sayıda zayıf fonksiyonlu dalaklar bulunabilir. Karaciğer olması gereken yer olan vücudun sağ kısmında değil tam ortasında bulunabilir. Bazı hasta bireylerde doğum öncesi erken gelişim evrelerinde meydana gelen bağırsakların anormal bükülmesi olan intestinal malrotasyon görülebilir.

Semptomlar / Belirtiler
  • Dudaklar veya ciltte morarmalar (cyanosis, oksijen eksikliğinden kaynaklanan)
  • Nefes alıp vermede zorluklar
  • Enfeksiyon riskinde artış
  • Sindirim problemleri

 En ciddi komplikasyonlar ise kritik konjenital kalp rahatsızlıklarından dolayı ortaya çıkar.  Çocuklukta biliary atresia ( safra kanallarında oluşan bir problem) başka ciddi sağlık sorunlarına neden olur.

  Görülme Sıklığı

  Heterotaxy sendromunun görülme sıklığı dünya genelinde 10.000 kişide 1 olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, araştırmacılar bu hastalığın teşhisinin yetersizliğinden şüphelenmektedir ve bu yüzden aslında bundan daha yaygın olabilir. Heterotaxy sendromu tüm doğumsal kalp defektlerinin yaklaşık yüzde 3’ünü oluşturur. Bilinmeyen nedenlerden dolayı, hastalık Asya’daki popülasyonlarda Kuzey Amerika ve Avrupa’dan daha yaygın görülmektedir. Son araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde, durumun siyah veya İspanyol annelerin çocuklarında, beyaz annelerin çocuklarından daha sık meydana geldiğini bildirmektedir.

  Genetik Etmenler

  Heterotaxy sendromuna birçok gendeki mutasyonlar neden olabilir. Bu genlerden üretilen proteinler hangi organların sağda bulunacağını hangilerinin de solda bulunacağını belirlemede rol oynar. Bu süreç doğum öncesi erken gelişim evrelerinde işler. Bu genlerden en az 20 tanesinin heterotaxy sendromuna neden olduğu düşünülmektedir. Nadiren bu genlerdeki insersiyon, delesyon, duplikasyon ve diğer düzenlemeler bu sendromun oluşmasına neden olur.

  Heterotaxy sendromu kendi kendine de oluşabilir ya da başka genetik hastalıkların bir özelliği olabilir. Örneğin primary ciliary dyskinesia denilen bir rahatsızlığa sahip bireylerin en az %12 si aynı zamanda heterotaxy sendromludur. İç organların anormal konumlanmasının yanında, primary ciliary dyskinesia hastalığında solunum sistemi enfeksiyonları ve infertilite (kısırlık) görülür.

  Bilimsel çalışmalar hamile kadınlarda bazı faktörlerin de çocukta bu sendromun oluşmasına yol açtığını göstermektedir. Bunlar şeker hastalığı (diabetes mellitus), sigara ve saç boyasına, kokaine ve bazı laboratuvar kimyasallarına maruz kalmak olarak sayılabilir.

  Bazı hastalarda ise hastalığa neden olan herhangi bir genetik mutasyon ya da bir diğer risk faktörü bulunmaz. Bu durumda hastalığa neden olan etmenler bilinmiyor.

  Hastalığa Neden Olan Bazı Genler

  • ACVR2B
  • CFAP53
  • CFC1
  • CITED2
  • CRELD1
  • DNAH5/11
  • DNAI1
  • NKX2-5

Kalıtım Paterni

    Birçok durumda heterotaxy sendromu sporadiktir yani bir ailede yalnızca bir bireyde görülür.  Buna rağmen sendromlu bireylerin yaklaşık %10’unun yakın akrabalarından birinde (ebeveyn veya kardeş) bir konjenital kalp rahatsızlığının bulunduğu saptanmıştır. Ailelerde heterotaxy ortaya çıktığında -mutasyona uğrayan gene bağlı olarak- otozomal baskın, otozomal çekinik veya X-kromozomuna bağlı kalıtım paterni gösterebilir.  Primary ciliary dyskinesianın bir özelliği olarak ortaya çıktığında ise otozomal çekinik kalıtıma sahiptir.

Teşhis ve Tedavi

    Heterotaxy tipik olarak bir CT veya MRI  taramasıyla teşhis edilir. Kalbin spesifik görüntülemesi olan ekokardiyogram veya elektrokardiyogram da ayrıca teşhiste kullanılabilir. Eğer heterotaxyden şüpheleniliyorsa iç organların fonksiyonlarını gösteren detaylı tetkikler yapılır.

  Tedavi her bireyde etkilenen organa bağlıdır. Çocuklarda kalp defektlerini düzeltmek için bir dizi kalp ameliyatları gerekebilir. Ladd prosedürü gibi bazı cerrahi müdahaleler intestinal malrotasyonu düzeltmek için kullanılabilir.

 Kaynaklar

  1. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/heterotaxy-syndrome#definition
  2. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10875/heterotaxy
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

POLYATERİTİS NODOSA

Hastalığın Diğer İsimleri

  • PAN
  • Periarteris
  • Periarteris nodosa
  • Polyatertis

Genel bilgi

Polyateritis nodosa yaygın olarak iltihap,halsizlik ve arterlerde küçük veya büyük derecede zararlar ile karakterize olmuş bir çoklu-sistem rahatsızlığıdır. Böbreklere, kalbe, bağırsağa, sinir sistemine ve/veya iskelet kaslarının da dahil olduğu herhangi bir organ veya organ sistemlerinde kan damarlarını etkilenmiş olabilir. Arterlerde oluşan zarar anormal biçimde kan basıncında artma(hipertansiyon),arter duvarında anevrizma, kan pıhtısı oluşumu, belli dokulara kan akışının engellenmesi ve/veya doku hasarı ve belli etkilenmiş bölgelerde kayıp(nekroz) ile sonuçlanabilir.

Bu rahatsızlık erkekler arasında daha yaygındır ve genelde 40-50 gibi orta yaşlarda kendini gösterir.

Polyateritis nodosa’nın kesin nedeni bilinmemesine rağmen; atağın birçok ilaç, aşılar, strep veya staf(bazı bakteriler)  enfeksiyonu ya da hepaptit B virüsü enfeksiyonu reaksiyonları tarafından tetiklenebildiği çok açıktır. Birçok araştırmacı, bu hastalığın vücudun bağışıklık sisteminden kaynaklı sorunlardan şüphelenmektedir.

Belirti ve semptomlar

Polyateritis nodosa en çok  küçük ve orta boyuttaki arterleri etkiler. Böbreklere,kalbe,bağırsağa,sinir sistemine ve/veya iskelet kaslarının da dahil olduğu herhangi bir organ veya organ sistemlerinde kan damarlarını etkilenmiş olabilir. Arterlerde oluşan zarar anormal biçimde kan basıncında artma(hipertansiyon),arter duvarında anevrizma,kan pıhtısı oluşumu, belli dokulara kan akışının engellenmesi ve/veya doku hasarı ve belli etkilenmiş bölgelerde kayıp(nekroz) ile sonuçlanabilir. Eklem, kas, abdominal ve testiküler ağrı olabilir. Böbreklerin küçük ve orta boyutlu arterlerini sıklıkla kapsar. Akciğerler çok daha az yaygın etkilenir.

Polyateritis nodosa’nın kesin nedeni bilinmiyor. Hastaların çoğunluğunda eğilimin sebebi bulunamadı. Tanımlanmamış bakteriyel ve/veya viral enfeksiyonlar sebebi olabilir. Polyateritis nodosa ilacı suistimal eden, özellikle de amfetaminleri kullanan kişilerde ve  hepatit B’li insanlarda gözlenmiştir. Ayrıca bu hastalık bazı ilaç ve aşılara karşı olan alerjik reaksiyonlarla da ilişkilidir.

Çoğu bilim insanı polyateritis nodosa’nın otoimmün bir rahatsızlık olduğuna inanmaktadır. Otoimmün rahatsızlar; vücudun doğal savunmasına karşı “yabancı” veya istilacı organizmaların (antibodiler) bilinmeyen nedenlerden dolayı sağlıklı dokulara saldırmaya başladığında olur. Yeni araştırma bakteriyel enfeksiyonun, buna verilen abdormal bağışıklık cevabına sebep olan polyateritis nodosanın başlangıcını tetikleyebileceğini öneriyor. Polyateritis nodosa’nın tedavisi genellikle  bağışıklık sistemini düzelyen ilaçları içerir.

Etkilenmiş Popülasyonlar

Polyateritis nodaosa genelde 40-50 yaşlarındaki insanları etkiler ama herhangi bir yaşta da oluşabilir. Yaklaşık olarak 100.000 insandan birini etkiler. Erkekler kadınlardan 2 veya 3 kat daha fazla etkilenmiştir.

Teşhis

Herhangi bir kan veya diğer kimyasal testler bu hastalığın varlığının göstergesi olmadığından, teşhis fiziksel testlere ve teşhis için diğer benzer adayların dışında kalmasına dayanır. Şüpheli vakalarda, kan damarı duvarlarının biyopsisi tipik lezyonların varlığını onaylamada gereklidir. Böbrek veya karaciğer biyopsileri de ayrıca gerekebilir.

Standart tedaviler

Polyateritis nodosa’nın tedavisi genellikle prednison gibi bağışıklık sisteminin baskılayan ve enflamasyon sökücü kortikosteroit ilaçların kullanmasından oluşur. Siklofosfamid de ayrıca bu amaç için kullanılır. Hipertansiyonun kontrolü için tedavi ayrıca belirlenmiştir. Cerrahi müdahale gastrointestinal buluşma olursa diye bazen gereklidir. Diğer tedaviler semptomatik ve destekleyicidir.

https://rarediseases.org/rare-diseases/polyarteritis-nodosa/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OTONOM HASTALIĞI OLAN OTOZOMAL DOMİNANT LÖKODİSTROFİ

Genel Bilgi

Bir otonom hastalığı olan otozomal dominant lökodistrofi (ADLD), lökodistrofi adı verilen bir genetik hastalık grubuna dahildir. Lökodistrofiler, sinir sisteminin beyaz maddesinin, miyelin adı verilen yağlı bir madde ile kaplanmış sinir liflerinden oluşan anormallikleri ile karakterize edilir. Miyelin, sinir liflerini izole eder, korur ve sinir uyarılarının hızlı iletimini sağlar.

Yetişkinlikte ADLD semptomları genellikle kırklı ve ellili yaşlarda görülmeye başlar. Hastalığın ilk belirtileri genellikle kan basıncının düzenlenmesi ve vücut sıcaklığının düzenlenmesi gibi istemsiz vücut süreçlerini kontrol eden otonom sinir sistemi ile ilgili problemleri içerir. Bu problemler bağırsak ve mesane fonksiyonunda zorluk, ayakta dururken kan basıncında keskin bir düşüş (ortostatik hipotansiyon) ve erkeklerde erektil disfonksiyondur.

Otonom sinir sistemi problemlerinden sonra hareket güçlükleri sıklıkla görülür. Etkilenen bireyler kas sertliği (spastisite) veya zayıflık ve istem dışı titreme olarak adlandırılan istemsiz ritmik çalkalama hareketine sahip olabilirler. ADLD’li insanlar hareketlerini koordine etmekte zorlanırlar (dismetri, disdiadokokinez, ataksi vb.). Bu hareket sorunları genellikle ilk önce bacakları etkiler ancak durum kötüleştikçe kollar ve yüz de etkilenir. ADLD’li bazı kişilerde, semptomlar ateş, enfeksiyon veya sıcaklığa maruz kalma olayları sırasında artış gösterir. Yürüme zorluğu ve dengesiz bir yürüyüş nedeniyle, etkilenen birçok kişinin yardım için baston, yürüteç veya tekerlekli sandalyeye ihtiyacı vardır.

Zeka genellikle etkilenmez, bununla birlikte uzun zamandır ADLD olan insanlar entelektüel işlevlerde (demans) bir düşüşe sahip olabilir. ADLD yavaşça kötüleşir ve etkilenen bireyler genellikle semptomların başlamasından 10 ila 20 yıl sonra hayatta kalır.

Görülme Sıklığı

ADLD’nin kesin prevalansı bilinmemektedir. Bilimsel literatürde en az 70 etkilenen birey tanımlanmıştır.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu durum otozomal dominant paternde kalıtsaldır, bu da her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir.

Hastalıkla İlişkili Genler

ADLD, LMNB1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır (5q23.2). Bu gen lamin B1 proteinini yapmak için talimatlar sağlar. Lamin B1, çekirdeği saran zar olan nükleer zarfın temel bir bileşenidir ve çekirdeğin şeklini belirlemede önemli bir rol oynar. Lamin B1 ayrıca DNA’nın kopyalanmasında, hücre bölünmesi ve birçok genin aktivitesinde (ifadesinde) rol oynar.

Belirti ve Semptomlar

Neredeyse tüm ADLD vakaları LMNB1 geninin anormal bir ekstra kopyasından kaynaklanmaktadır. Bu kopyalamanın bir sonucu olarak, normalden daha fazla lamin B1 üretilir. Lamin B1 vücuttaki hücrelerde bulunurken, beyindeki hücrelerin özellikle lamin B1’deki değişikliklere duyarlı olduğu görülmektedir. Miyelin ile sinir hücrelerinin kaplanmasına yardımcı olan oligodendrositler adı verilen hücrelerin özellikle etkilenmiş oldukları görülmektedir. Artan Lamin B1 seviyeleri, miyelin üretimi de dahil olmak üzere hücrede çeşitli roller oynayan genlerin ekspresyonunun azalmasına neden olur. Ek olarak, B1 tabakasının miktarındaki bir artış, nükleer zarfın sertleşmesine yol açmaktadır. Bu değişiklikler, hücre işlevinde sorunlara ve zamanla miyelin üretiminin azalmasına neden olur. ADLD’li insanlarda miyelin kaybı (demiyelinizasyon), beyin ve omurilikte genellikle hareket sorunları gelişmeden yıllar önce meydana gelmeye başlar. Omuriliğin demiyelinizasyonu, sinir sinyallerinin beyinden vücuda iletimini zayıflatarak mesane kontrolü ve ortostatik hipotansiyon ile ilgili sorunlara neden olur. Bunlar ADLD’nin erken semptomlarıdır. Hareket problemleri; beyincikte, omuriliğin aşağı uzanan kısmında (kortikospinal yollar) ve istemli kas hareketini kontrol eden sinir hücrelerinde yer alan beyin bölgesindeki miyelin kaybından kaynaklanmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri

ADLD

otonom semptomları olan erişkin başlangıçlı otozomal dominant lökodistrofi

otozomal dominant erişkin başlangıçlı demiyelinizan lökodistrofi

LMNB1-ile ilişkili erişkin başlangıçlı otozomal dominant lökodistrofi

Teşhis Yöntemleri
ADLD teşhisi, prognostik klinik, MRI bulguları ve LMNB1 duplikasyonlu veya LMNB1 promotörünün yukarısındaki büyük bir heterozigot delesyonu olan bir proband ile konur.

Kaynaklar

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK338165/
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/autosomal-dominant-leukodystrophy-with-autonomic-disease#
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

RİBOFLAVİN TAŞIYICI EKSİKLİĞİ NÖRONOPATİ

[1] http://www.neurothai.org/media/news_file/315-Unusual%20Tx%20NM_Thananan%20Thammongkolchai.pdf

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Brown-Vialetto-Van Laere sendromu
  • BVVLS
  • Fazio-Londe hastalığı
  • Fazio-Londe sendromu
  • Pontobulbar palsili sağırlık
  • Sensorinöral sağırlığı olan progresif bulber palsi
  • Riboflavin taşıyıcı eksikliği

Genel Tanı-Özet

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisi, sinir hücrelerini (nöronlar) etkileyen bir hastalıktır. Etkilenen bireyler tipik olarak, iç kulaktaki sinir hasarından (duyusal sinirsel işitme kaybı) ve diğer sinirlere verilen hasar belirtilerinden kaynaklanan işitme kaybına sahiptir. Riboflavin taşıyıcı eksikliğine, SLC52A2 veya SLC52A3 genlerindeki mutasyonlar neden olabilir. Kalıtım otozomal resesiftir.Riboflavin tedavisi ile tedavi 2010’dan beri kullanılmaktadır ve etkili ve muhtemelen hayat kurtarıcı gibi görünmektedir. Tedavi olmadan, etkilenen bebekler tipik olarak bir yıldan daha az hayatta kalır.

İç kulaktaki sinirlere ek olarak, riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisi, beynin omuriliğe (beyin sapı) bağlı olan ve özellikle pontobulbar bölge olarak bilinen bir beyin bölgesinde bulunan sinir kısmında bulunur. Bu sinirlere zarar verilmesi, pontobulbar palsi adı verilen bir durum olan, kendileri tarafından kontrol edilen kasların felç olmasına neden olur. Pontobulbar bölgedeki sinirler, nefes alma, konuşma ve uzuvları hareket ettirme dahil olmak üzere birçok gönüllü kas aktivitesini kontrol etmeye yardımcı olur. Pontobulbar palsinin bir sonucu olarak, riboflavin taşıyıcı eksikliği olan nöronopatili kişilerde solunum problemleri olabilir; konuşma bozukluğu; ve yüz, boyun, omuz ve uzuvlardaki kas güçsüzlüğü. Etkilenen bireyler ayrıca kas sertliği (spastisite) ve abartılı reflekslere sahip olabilir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisinin başladığı yaş bebeklikten genç erişkinliğe kadar değişmektedir. Durum bebeklik döneminde başladığında, ilk belirti genellikle hayati tehlike yaratabilecek sinir hasarının neden olduğu solunum problemleridir. Durum çocuklarda veya genç erişkinlerde başladığında, ilk önce sensorinöral işitme kaybı ve ardından pontobulbar palsi bulguları görülür.

Tedavi edilmezse, riboflavin taşıyıcı eksikliğinin nöronopatisinin belirti ve semptomları zamanla kötüleşir. Şiddetli solunum problemleri ve solunum yolu enfeksiyonları, bu rahatsızlığı olan kişilerde normal ölüm nedenidir. Tedavi olmadan, etkilenen bebekler tipik olarak bir yıldan az yaşarlar. Bununla birlikte, durumu 4 yaşından sonra geliştirenler genellikle 10 yıldan fazla yaşarlar.

Görülme Sıklığı

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisi oldukça nadir görülen bir durumdur. Bilimsel literatürde yaklaşık 100 vaka bildirilmiştir.

Oluşumunda Etkili Olduğu Düşünülen Temel Etken

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisi, SLC52A2 veya SLC52A3 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu genler, riboflavin taşıyıcıları adı verilen ilgili proteinlerin yapılması için talimatlar sağlar: RFVT2, SLC52A2 geninden üretilir ve RFVT3, SLC52A3 geninden üretilir. Her iki protein de, hücre zarı boyunca riboflavin (B2 vitamini olarak da bilinir) olarak adlandırılan bir vitamini taşır (taşır). Riboflavin vücut tarafından üretilemez, bu yüzden bir kişinin yediği yiyeceklerden elde edilmelidir. RFVT3 proteini, ince bağırsak hücrelerinde özellikle yüksek seviyelerde bulunur ve sindirim sırasında riboflavin emilimi için önemlidir, böylece vitamin vücutta kullanılabilir. RFVT2 proteini, beyin ve omurilik hücrelerinde bulunur ve bu dokuların düzgün çalışması için yeterli riboflavin olmasını sağlamak için önemlidir.

Vücudun hücrelerinde, riboflavin, flavin adenin dinükleotidi (FAD) ve flavin mononükleotidi (FMN) olarak adlandırılan moleküllerin çekirdek bileşenidir. FAD ve FMN birçok farklı kimyasal reaksiyonda yer alır ve çeşitli hücresel işlemler için gereklidir. Bu moleküllerin önemli bir rolü hücreler için enerji üretimidir. FAD ve FMN, karbonhidratların, yağların ve proteinlerin parçalanmasında (metabolizması) da rol oynarlar.

SLC52A2 veya SLC52A3 genindeki mutasyonlar, riboflavin taşıma kabiliyeti zayıflamış anormal bir riboflavin taşıyıcı proteine ​​yol açar. Sonuç olarak, vücutta mevcut riboflavin azalması söz konusudur. Bununla birlikte, bu değişikliklerin riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisinin karakteristik sinir problemlerine nasıl yol açtığı açık değildir.

Genetik Miras

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nöronopatisi, genellikle otozomal resesif kalıtım paternini izler; bu, her hücrede genin her iki kopyasında da mutasyon olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak bunlar genellikle durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermezler.

[2] https://www.biorxiv.org/content/10.1101/110890v1.full

Mevcut Tedavi Yöntemi

Riboflavin tedavisi ile tedavi (yüksek dozda riboflavin takviyesi) 2010’dan beri kullanılmaktadır ve etkili ve muhtemelen hayat kurtarıcı gibi görünmektedir. Bu nedenle tedaviye riboflavin taşıyıcı eksikliğinden şüphelenildiği anda başlamalı ve tanı genetik testlerle konulmadıkça devam etmelidir. Semptomların iyileşmesi tedaviye başladıktan sonraki günler ile aylar arasında ortaya çıkabilir ve tedaviye erken başlamanın daha iyi ve daha hızlı bir iyileşme ile ilişkili olduğu görülmektedir.

Kaynaklar


[1] http://www.neurothai.org/media/news_file/315-Unusual%20Tx%20NM_Thananan%20Thammongkolchai.pdf

[2] https://www.biorxiv.org/content/10.1101/110890v1.full

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

RAPADILINO SENDROMU

Diğer İsimler: Radyal ve patellar aplazi; Radyal ve patellar hipoplazisi; Alınmamış baş parmakları, çıkık eklemler, dar palpebral fissürlerle uzun yüz, uzun ince burun, kemerli damak

Kategoriler: Konjenital ve Genetik Hastalıklar; Kulak Burun Boğaz Hastalıkları; Ağız Hastalıkları; Kas İskelet Hastalıkları

Tanım

Rapadilino sendromu, vücudun birçok bölümünü içeren nadir görülen bir durumdur. Kemik gelişimi özellikle bu durumdan etkilenir ve bu da durumun karakteristik özelliklerinin çoğuna neden olur.

Etkilenen bireylerin çoğu, önkollarda ve radyal ışın malformasyonları olarak bilinen başparmaklarda kemiklerin az gelişmiş veya yokluğuna sahiptir. Diz kapağı (patella) da az gelişmiş olabilir veya bulunmayabilir. Diğer özellikler arasında ağzın çatısında bir açıklık (yarık damak) veya yüksek kemerli bir damakta; uzun, ince bir burun; ve çıkık eklemler vardır.

Rapadilino sendromu olan birçok bebek beslenme konusunda güçlük çeker , ishal ve kusma yaşar. Bozulmuş kemik gelişimi ve beslenme problemlerinin kombinasyonu, etkilenen bireylerde yavaş büyümeye ve kısa boylanmaya neden olur.

Rapadilino sendromu olan bazı kişiler, cafe au lait lekeleri olarak bilinen bir deri bulgusuna benzeyen, zararsız açık kahverengi cilt lekelerine sahiptir. Ek olarak, Rapadilino sendromu olan kişilerde, osteosarkom veya lenfoma adı verilen kana bağlı bir kanser türü olarak bilinen bir tür kemik kanseri geliştirme riski biraz artmıştır. RAPADILINO sendromu olan bireylerde, osteosarkom en sık çocukluk veya ergenlik döneminde gelişir ve lenfoma tipik olarak genç erişkinlikte gelişir.

Sahip olduğu isim bozukluğun karakteristik özelliklerinin kısaltmasıdır: radyal ışın malformasyonları için RA, patella ve damak anormallikleri için PA, ishal ve çıkık eklemler için DI, ekstremite anormallikleri ve küçük boyut için LI ve ince burun ve normal zeka için NO. .

Rapadilino sendromunun çeşitli belirtileri ve semptomları, Baller-Gerold sendromu ve Rothmund-Thomson sendromu gibi diğer hastalıkların özellikleri ile örtüşmektedir. Bu sendromlar ayrıca radyal ışın kusurları, iskelet anormallikleri ve yavaş büyüme ile de karakterize edilir. Bu koşulların tümü aynı gendeki mutasyonlardan kaynaklanabilir. Bu benzerliklere dayanarak, araştırmacılar Baller-Gerold sendromu, Rothmund-Thomson sendromu ve Rapadilino sendromunun ayrı bozukluklar mı yoksa örtüşen belirti ve semptomları olan tek bir sendromun parçası mı olduğunu araştırıyorlar.

Sıklık

Rapadilino sendromu nadir görülen bir durum olmasına rağmen dünya çapında prevalansı (yaygınlık) bilinmemektedir. Bu durum ilk olarak, diğer bölgelerde bulunmasına rağmen, 75.000 kişide tahmini 1’i etkilediği Finlandiya’da tespit edildi.

Klinik açıklama

Büyüme gecikmesi hem doğum öncesi hem doğum sonrasıdır. Beslenme problemleri ve bilinen bir nedeni olmayan ishalden dolayı ciddileşir.

Nedenleri

RECQL4 genindeki mutasyonlar Rapadilino sendromuna neden olur. Bu gen, RecQ helikaz denilen bir protein ailesinin bir üyesini yapmak için talimatlar sağlar. Helikazlar, DNA’ya bağlanan ve geçici olarak DNA molekülünün iki spiral şeridini (çift sarmal) çözen enzimlerdir. Bu çözülme, DNA’nın hücre bölünmesine hazırlanırken kopyalanması (çoğaltılması) ve hasarlı DNA’nın onarılması için gereklidir. RECQL4 proteini, vücut hücrelerinde genetik bilginin dengelenmesine yardımcı olur ve DNA’nın kopyalanmasında ve onarılmasında rol oynar.

Rapadilino sendromunda yer alan en yaygın RECQL4 gen mutasyonu, RECQL4 proteininin yanlış biraraya getirilmesine neden olur. Bu genetik değişim, ekzon 7 olarak adlandırılan bir bölge eksik olan ve bir helikaz gibi davranamayan bir proteinin üretilmesine neden olur. Helikaz fonksiyonunun kaybı, normal DNA replikasyonunu ve onarımını önleyebilir ve zaman içinde bir kişinin genetik bilgisinde yaygın hasara neden olabilir. Bu değişiklikler, DNA hatalarının birikmesine ve hücre ölümüne neden olabilir, ancak RECQL4 gen mutasyonlarının Rapadilino sendromunun spesifik özelliklerine neden olduğu kesin değildir.

Kalıtım şekli

Bu durum otozomal resesif bir kalıtsal kalıtımla ifade edilir, yani her bir hücredeki genin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir. Otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak genellikle durumun belirtileri ve semptomlarını göstermezler.

Belirtiler

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu bilgi İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO) olarak adlandırılan bir veri tabanından gelir. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan belirtiler hakkında bilgi toplar. HPO düzenli olarak güncellenmektedir.

  • Başparmak yok
  • Yok/küçük diz kapağı
  • Göz kapakları arasında dar açıklık

Teşhis

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları tipik olarak bir tanı koymak için bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. Aşağıdaki kaynaklar bu durum için teşhis ve test ile ilgili bilgi sağlar. Teşhis konması hakkında sorularınız varsa, bir sağlık uzmanına başvurmalısınız.

Test Kaynakları

Genetik Test Kayıt Defteri (GTR), bu durum için genetik testler hakkında bilgi sağlar. GTR için hedef kitle, sağlık hizmeti sağlayıcıları ve araştırmacılardır. Genetik test hakkında özel soruları olan hastalar ve tüketiciler bir sağlık kuruluşu veya genetik uzmanı ile irtibata geçmelidir.

Ayırıcı Tanı

Ayırıcı tanılar arasında Rapadilino sendromu ile önemli örtüşmeler gösteren Rothmund-Thomson sendromu (RTS) ve Baller-Gerold sendromu bulunmaktadır. RECQL4 geninin mutasyonları da bu sendromlar için tarif edilmiştir. RTS’nin önemli bir belirtisi olan poikiloderma’nın varlığı, bu sendromu Rapadilino ‘dan ayırır. Rapadilino sendromunda sabit olan radial hipoplazi veya aplaziler RTS’de nadirdir. Aynı şekilde, Baller-Gerold sendromunda kraniyosinozis varlığı, onu Rapadilino sendromundan ayırmaktadır. Üç sendrom, malign patolojilerin gelişmesi riskini belirler, ancak bu RTS (özellikle osteosarkom ve kutanöz kanserler) için daha büyüktür. Klinik farklılıklar fenotip-genotip korelasyonu, özellikle de Rapadilino sendromunda helikazların korunması ile açıklanabilir.

Yönetim ve Tedavi

Gerekirse ortopedik ve beslenme yönetimi önerilmekte ve osteosarcom’u düşündüren işaretler durumunda uygun araştırma önerilmektedir.

Bir Uzman Bulun

Tıbbi yardıma ihtiyacınız olursa, bu hastalık da deneyimi olan doktorları veya diğer sağlık profesyonellerini arayabilirsiniz. Bu uzmanları savunma kuruluşları, klinik deneyler veya tıbbi dergilerde yayınlanan makaleler aracılığıyla bulabilirsiniz. Ayrıca bölgenizdeki bir üniversite veya üçüncül tıp merkezi ile iletişim kurmak isteyebilirsiniz, çünkü bu merkezler daha karmaşık vakalar görmeye, en son teknoloji ve tedavilere sahiptir.

Bölgenizde bir uzman bulamıyorsanız, ulusal veya uluslararası uzmanlarla iletişim kurmayı deneyin. Sizi, bildiği birisine konferanslar veya araştırma çalışmaları yoluyla yönlendirebilirler. Bazı uzmanlar, sizinle ilgilenmek için seyahat edemiyorsanız, telefonla veya e-posta yoluyla sizinle veya yerel doktorlarınızla görüşmek isteyebilir.

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

RETT SENDROMU

Rett Sendromu hemen hemen yalnızca kızları etkileyen ilerleyici nörogelişimsel bir hastalıktır.Sadece nadir vakalarda erkekler etkilenir.Durumun en çok yaygın formu klasik Rett Sendromudur.Doğumdan sonra,klasik Rett Sendromlu kızlarda dil ve iletişimde,öğrenmede,koordinasyonda ve diğer beyin fonksiyonlarında şiddetli problemler gelişmeden önce 6-18 aya kadar görünüşte gelişimleri normaldir.Erken çocuklukta,etkilenmiş kızlar ellerini amaçlı kullanmayı kaybederler ve tekrarlayıcı çamaşır sıkma,el yıkama ve el çırpma hareketleri yapmaya başlarlar.Onlar diğer çocuklara göre daha yavaş büyümeye meyillidirler ve yaklaşık dörtte üçü küçük kafa boyutuna sahiptir(mikrosefali).Gelişebilecek diğer işaret ve semptomlar solunum anomalileri,tükürme yada salya akıtma,yoğun olarak dik dik bakma ve aşırı göz kırpma gibi alışılmadık göz hareketleri,soğuk eller ve ayaklar,irritabilite,uyku rahatsızlıkları,nöbetler ve omurga eğriliğinin anormal olarak kayması(skolyoz) içerir.

Araştırmacılar Rett Sendromunun klasik Rett Sendromundan daha  ılımlı yada şiddetli olabilen çeşitli varyant yada atipik formlarını tanımlamışlardır.

Rett Sendromu aynı genetik sebepli spektrum hastalıklarının bir parçasıdır.Spektrumdaki diğer hastalıklar PPM-X Sendromu,MECP2 Duplikasyon Sendromu ve MECP2 ile bağlantılı şiddetli neonatal ensefelopatiyi içerir.Bu diğer durumlar erkekleri de etkileyebilir.

Sıklık

Bu durum yaklaşık olarak 9.000-10.000 kişiden 1 kızı etkiler.

Sebepleri

MECP2 denilen gendeki mutasyonlar neredeyse tüm klasik Rett Sendromlu olgularda ve bu durumun diğer formlarının altında yatan sebeptir.Bu gen beyin fonksiyonları için kritik olan protein yapımı(MeCP2) için talimatlar verir.MeCP2 proteinin kesin fonksiyonu belirsiz olmasına rağmen,büyük ihtimalle bağlantılarla(sinapslar) sinir hücreleri(nöronlar) arasında korumayı kapsar.Ayrıca diğer tip beyin hücrelerinin normal fonksiyonları için gerekli olabilir.

MeCP2 proteininin beyindeki genlerin aktivitesini düzenlemeye yardımcı olduğu da bir fikirdir.Bu protein beyin hücrelerindeki tam proteinlerin farklı versiyonlarının üretilmesini kontrol edebilir.MECP2 genindeki mutasyonlar MeCP2 proteinini değiştirir ya da daha az protein üretiminin sonucu olarak beyindeki diğer hücrelerin yada nöronların normal fonksiyonlarının aksaması görünür.Özellikle çalışmalar öneriyor ki MeCP2  proteini belirli nöronların aktivitelerini azaltabilir ve diğer bir başkasıyla iletişim yeteneklerini bozabilir.Bu değişimlerin Rett Sendromunun spesifik özelliklerini nasıl yönlendirdiği belirsizdir.

Kalıtım Paterni

Rett Sendromlu insanların %99’undan fazlasının ailelerinde hastalık hikayesi yoktur.Bu olguların çoğu MECP2 genindeki yeni mutasyonlar sonucunda olur.

Birden fazla etkilenmiş aile üyesi olan bazı aileler tanımlanmıştır.Bu olgular MECP2 genindeki mutasyonlar sebebiyle olmuş klasik Rett Sendromu ve varyantlarının araştırmacılar tarafından tanımlanmasına yardım etmiştir,kalıtım paterni X’e bağlı dominanttır.Eğer X kromozomu üzerine konumlanmış mutasyona uğramış gen hastalığa sebep oluyorsa,iki cinsiyet kromozomundan bir tanesi,durum değerlendirilmelidir.Eğer değişmiş genin bir kopyası her hücrede bu duruma sebep olmak için elverişliyse kalıtım dominanttır.

MECP2 geninde mutasyonlar olan erkekler sıklıkla çocukken ölürler.Yinede MECP2 geninde değişiklik içeren az sayıda erkekte Rett Sendromuna benzer işaret ve semptomlar gelişebilir,bunlar entellektüel disabiliteyi,nöbetleri ve hareket problemlerini kapsar.Erkeklerde bu durum MECP2 ile ilişkili şiddetli neonatal ensefalopati olarak tanımlanmıştır.MECP2 genindeki mutasyona sahip bazı erkeklerde işaret ve serkeklerde spektrumun sonunda daha ılımlıdır.

Teşhis

Rett Sendromunun teşhisi karakteristik semptomların tanımına,detaylı hasta hikayesine ve klinik değerlendirmeye dayanmaktadır.Çeşitli özelleşmiş testler benzer semptomlara sebep olan diğer durumların ekarte edilmesine yol gösterebilir.Son zamanlarda belirlenmiş güncellenen teşhis kriteri yayınlanmıştır.(2010)Bu teşhis kriterinin tamamlanması Rett Sendromunun klinik teşhisine götürebilir.Bu rapor ayrıca Rett Sendromunun çeşitli formlarını kapsar.Moleküler genetik testleme MECP2 genindeki mutasyonların varlığını belirler ve Rett Sendromunun klinik teşhisini doğrular.

Standart Terapiler

Tedavi

Rett Sendromunun tedavisi her bireyde görülen spesifik semptomlar doğrultusunda yönlendirilir.Tedavi uzmanlardan oluşmuş bir takımın koordinasyonu ve gayretine gerek duyabilir.Çocuk doktorları,çocuk nörologları,gastroentereologlar,konuşma terapistleri,psikiatrlar,diyetisyenler ve diğer sağlık profesyonellerinin etkilenmiş çocuğun tedavisini sistematik ve kapsamlı olarak planlamaya ihtiyaçları vardır.Genetik danışma etkilenmiş bireyler ve aileleri için faydalı olabilir.

Rett Sendromlu bireylerin tedavi edilmesi için tedavi çeşitleri kompleks ve çeşitlidir.Spesifik tedavi planının son derece bireyselleştirilmiş olmaya gereksinimi vardır.Etkilenmiş çocuğun potansiyeline erişebilmeyi garanti etmek için erken gelişimsel müdahale önemlidir.Etkilenmiş çocukların çoğu mesleki,fiziksel ve konuşma terapisinden yararlanırlar.Rehabilitatif ve davranışsal  terapinin çeşitli metotları faydalı olabilir.İlaveten tedavi edici eğitimi içeren medikal,sosyal ve/veya mesleki hizmetler gerekli olabilir.Tüm aile için psikososyal destek temeldir.

Diğer tedavi semptomatik ve sistematiktir.Rett Sendromu için ek terapiler spesifik anomalilerin ortaya çıkışına ve genellikle standart rehberleri takip etmeye bağlıdır.

Semptomlar

  • Apraksi
  • Disfaji
  • EEG’de anormallik
  • Entelektüel disabilite(şiddetli)-Erken ve şiddetli mental retardasyon
  • Mikrosefali(Anormal derecede küçük kafatası)

Rett Sendromunun Diğer İsimleri(Kısaltmaları)

  • Klasik Rett Sendromu
  • RTT
  • Varyant(Atipik) Rett Sendromu
  • Rett Hastalığı
  • Rett’in Hastalığı
  • Otizm-Demans-Ataksi-Amaçlı el kullanımının kaybı Sendromu

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/rett-syndrome
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ARAKNOİD KİST

Musa Çelik- Acıbadem Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik

Genel Bilgi

Araknoid (örümceksi zar, beyin zarlarından biri) kistler (içi koloit, yağ vb. sıvı veya yarı sıvı bir madde ile dolu 20 mm’den küçük patolojik torba, kitle)1, beynin yüzeyi ile beyin omuriliğini örten üç beyin zarı (meningeal) tabakasından biri olan, beynin yüzeyi ile kafatası (kranyal) tabanı arasında veya araknoid zar üzerinde gelişebilen, araknoidal hücreler ve kollajen2 ile kaplı beyin omurilik sıvısıdır. Araknoid kistler doğuştan bir hastalıktır3 ve çoğu vaka bebeklik döneminde başlar; ancak, ergenliğe kadar gecikme olabilir.4

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Araknoid kistlerin kesin nedeni bilinmemektedir. Araştırmacılar, çoğu araknoid kist vakasının, araknoid zarın açıklanamayan bir şekilde bölünmesinden veya yırtılmasından kaynaklanan gelişimsel şekil bozukluklarından (malformasyon) olduğunu düşünmektedir.

Bazı durumlarda, orta fossada (kafa orta çukuru) meydana gelen araknoid kistlere, az gelişmişlik (hipoplazi) veya temporal lobun (insan beynindeki 4 beyin lobundan biri) sıkışması eşlik eder. Temporal lob anormalliklerinin orta fossa araknoid kistlerin gelişiminde oynadığı rol hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Kalıtsal bozuklukların araknoid kistlerle bağlantılı olduğu bazı durumlar vardır.5

Minör kafa travması nedeniyle bir kist zarar gördüğünde, araknoid kistlerin bazı etkileri (komplikasyonları) ortaya çıkabilir.6 Travma, bir kist içindeki sıvının diğer alanlara (örneğin subaraknoid boşluk) sızmasına neden olabilir. Bir kistin yüzeyindeki kan damarları yırtılarak (intrasistik kanama) kistin büyüklüğünü artırabilir. Bir kan damarı kistin dışında kanarsa, kan toplanması (hematom) oluşabilir. İntrasistik kanama ve hematom vakalarında, birey kafatası içinde artan basınç semptomlarına ve yakındaki sinir dokusunun sıkışması belirtilerine sahip olabilir.

Bazı bilim insanları araknoid kistlerin gerçek bir kongenit (doğuştan) durumu olup olmadığını veya bunun ikincil kistlerden ayrılması gerekip gerekmediğini tartışır.7 Son zamanlarda yapılan bir çalışmada CT (bilgisayarlı tomografi) sisternografi ile araknoid kist ve subaraknoid boşluk arasındaki iletişimde farklılıklar olduğunu göstermektedir.8 Bir dizi hastada araknoid kist sıvısı ve BOS’un karşılaştırılması sonucu kimyasal bileşiminde farklılıklar olduğu görülmüştür.9

Resim 1: Çocukluktan beri nöbet öyküsü olan 26 yaşındaki bir erkeğin kafasında yapılan artmış BT taraması (bir sonraki resimde olduğu gibi). Tarama kitle etkisi ile büyük bir sol frontoparietal kist gösterir. Kisten parça alındı ve histolojik analiz araknoid kisti 25

Belirtiler

Çoğu durumda, araknoid kistler kongenit bulunur, ancak genellikle bir bireyin yaşamı boyunca herhangi bir semptoma neden olmaz. Daha az sıklıkla, kafa travması, tümör varlığı, enfeksiyon veya beyinde ameliyat nedeniyle araknoid kistler gelişebilir.

Bazı durumlarda araknoid kistler belirtilere neden olmaz.10 Kistin her bireydeki yeri ve büyüklüğü belitilerin ortaya çıkıp çıkmadığını ve ne zaman başlayabileceklerini belirlemeye yardımcı olur. Çoğu bireyde 20 yaşından önce ve özellikle doğumdan sonraki ilk yıllarda belirtiler gelişir.10,11

Araknoid kistlerin belirtileri beynin neresinde bulunduklarına bağlı olarak değişir. 10,11

  • Baş ağrısı,
  • Mide bulantısı,
  • Kusma,
  • Beyinde aşırı beyin omurilik sıvısı birikmesi (hidrosefali), kafa içi basıncının artmasına neden olur,
  • Kafatası kemiklerinin şekil bozuklukları,
  • Nöbetler,
  • İşitme ve görme bozuklukları,
  • Baş dönmesi,
  • Denge ve yürüme zorluğu,
  • Gelişimsel gecikmeler, davranış değişiklikleri, istemli hareketleri kontrol edememe (ataksi), bilişsel bozukluk ve vücudun bir tarafında zayıflık veya felç gibi nörolojik bulgular (hemiparezi).

Omuriliğin etrafındaki araknoid kistler, omuriliği veya sinir köklerini sıkıştırabilir ve ilerleyici sırt ve bacak ağrısı, bacaklarda veya kollarda karıncalanma veya uyuşukluk ve zayıflık gibi belirtilere neden olabilir. Bazı durumlarda, idrar veya dışkı tutamama gibi sorunlara neden olabilir.10,11,12

Genetik Görülme Sıklığı

Araknoid kistler popülasyonun % 1,1’inde görülür13,14 cinsiyet dağılımı 2: 1 erkek: kadın.15 Bunların sadece% 20’sinde belirtiler vardır, bunlar genellikle ikincil hidrosefalidir (beyin omurilik sıvısının çoğalmasıyla, beyin karıncıklarının, kimi zaman da kafatasının büyümesine yol açan bir hastalık).13

2,536 sağlıklı genç erkeğin incelendiği bir çalışmada% 1,7 (% 95 CI% 1,2 – 2,3) prevalans (yaygınlık) görülmüştür. Tespit edilen anormalliklerin yalnızca küçük bir yüzdesi acil tıbbi yardım gerektirmektedir.16

Kalıtım Paterni/Deseni

Araknoid kistlerin tanısı konulan olguların çoğu sporadiktir (ailede araknoid kist öyküsü olmayan kişilerde görülür).17 Bununla birlikte, tıbbi literatürde ailesel araknoid kist vakalarına da rastlanmıştır, bu da genetik yatkınlığın bazı insanlarda rol oynayabileceğini düşündürmektedir.10 Ailesel olgularda kalıtım otozomal resesif olabilir.17,18

Teşhis Yöntemleri

Araknoid kistlerin teşhisi genellikle nöbet geçiren bir kişinin muayenesi sırasında tesadüfi olarak yapılır. Ayrıntılı bir hasta öyküsü, ayrıntılı bir klinik muayene ve çeşitli uzmanlık testleri, özellikle bilgisayarlı tomografi (BT taraması) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi ileri görüntüleme teknikleri yardımıyla bir teşhis şüphesi olabilir. BT taramaları ve MRI’leri araknoid kistlerin varlığını ortaya çıkarabilir. BT taraması sırasında, beynin doku yapısının kesit görüntülerini gösteren bir film oluşturmak için bir bilgisayar ve X ışınları kullanılır. MRI sırasında beynin kesitsel görüntülerini oluşturmak için bir manyetik alan ve radyo dalgaları kullanılır.

Tedaviler

Araknoid kistlerin çoğu tesadüfen bulunur ve yok olmaz. Bu sebeple hekimler konservatif (koruyucu) tedavi önerirler. Bireyde belirtiye rastlanmadığında, tedaviye gerek kalmayabilir ve etkilenen bireyler periyodik olarak gözlem altında tutulur. Belirtiler ortaya çıkarsa, tedavi için yeniden değerlendirme yapılır.

Tedavi gerek duyulursa, uygulanacak spesifik (özel) tedavi semptomların mevcut olup olmadığına, kistin büyüklüğüne ve kistin kafatasındaki spesifik konumuna bağlıdır.

Tedavinin önerildiği durumlarda, tedavi geleneksel olarak iki işlemden oluşur. Bunlar kafatasında delik açma (an open craniotomy fenestration) ve ventriküloperitoneal şant uygulaması (ventriculoperitoneal shunting).

Bir kafatasında delik açma uygulaması, beyne ve omuriliğe ait (cerebrospinal) sıvının yeniden emildiği araknoid zarın altındaki (subaraknoid) boşluğa akmasını sağlamak için kist duvarında çok sayıda açıklık oluşturulmasıdır (fenestrasyonlar). Alternatif olarak, bazı durumlar ya beynin ventriküler sistemine ya da karın boşluğuna drenaj sağlamak için kistin içine bir cihazın (şant) cerrahi olarak sokulmasıyla tedavi edilebilir. Bu, kisti boşaltacak ve beyin omurilik sıvısının dolaşması için yeterli bir geçiş yolu sağlayacaktır. 19

  • Beyin şantının cerrahi olarak yerleştirilmesi20
  • Fenestrasyon (Delik Açma)
  • İğne aspirasyonu veya trepanasyon
  • Kapsül rezeksiyonu21
  • Farmakolojik tedaviler, nöbet veya ağrı gibi spesifik semptomları ele alabilir.

Sınıflandırma

Araknoid kistler beyinde veya omurgada bulunur. Kafatası-içi (inrtakraniyal) araknoid kistler genellikle araknoidal sarnığa bitişik olarak ortaya çıkar. 22 Spinal araknoid kistler ekstradural, intradural veya perineural olabilir ve radikülopatiye işaret eden belirti ve semptomlarla ortaya çıkma eğilimindedir.22

Araknoid kistler ayrıca primer (doğuştan) veya sekonder (edinilmiş) olarak sınıflandırılabilir ve insanlarda, kedilerde ve köpeklerde rapor edilmiştir.23

Araknoid kistler nispeten asemptomatik olabilir veya sinsi belirtilerle ortaya çıkabilir; bu nedenle tanı sıklıkla gecikir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Araknoid kistlerle ilişkili olduğu düşünülen iki tane gen vardır:24

1. SPAST

  • Resmi Sembol: SPAST
  • Adı: spastin [Homo sapiens (human)]
  • Diğer takma adlar: ADPSP, FSP2, SPG4
  • Diğer Tanımlamalar: spastin; spastik parapleji 4 (otozomal dominant; spastin); spastik parapleji 4 proteini
  • Kromozom: 2; Yer: 2p22.3
  • Ek Açıklama: Kromozom 2 NC_000002.12 (32063551..32157637)
  • MIM: 604277
  • Kimlik: 66832.

2. FOXC2

  • Resmi Sembol: FOXC2
  • Adı: Çatallı Kutu C2 [Homo sapiens (insan)]
  • Diğer takma ilan: FKHL14, LD, MFH-1, MFH1
  • Diğer Tanımlamalar: forkhead box protein C2; MFH-1, mezenkimal çatal başı 1; çatal kafası kutusu C2 (MFH-1, mesenkim çatal ucu 1); çatal ucu, Drosophila, homolog benzeri 14; çatal başı ile ilgili protein FKHL14; mesenkim çatal çatal proteini 1; mesenchyme forkhead 1; transkripsiyon faktörü FKH-14
  • Kromozom: 16; Yer: 16q24.1
  • Ek Açıklama: Kromozom 16 NC_000016.10 (86567251..86568933)
  • MIM: 602402
  • Kimlik: 2303

Kaynaklar

  1. sozluk.gov.tr/kist
  2. ^ Ariai S, Koerbel A, Bornemann A, Morgala M, Tatagiba M (2005). “Cerebellopontine angle arachnoid cyst harbouring ectopic neuroglia”. Pediatr Neurosurg. 41 (4): 220–3. doi:10.1159/000086566. PMID 16088260.
  3. ^ Gelabert-González M (2004). “Intracranial arachnoid cysts]”. Rev Neurol (in Spanish). 39 (12): 1161–6. PMID 15625636.
  4. ^ Jump up to:a b c d e f g h i j k l m “Arachnoid Cysts Information Page”. NINDS. Retrieved April 7, 2017.
  5. ^ Schievink WI, Huston J, Torres VE, Marsh WR (December 1995). “Intracranial cysts in autosomal dominant polycystic kidney disease”. J. Neurosurg. 83 (6): 1004–7. doi:10.3171/jns.1995.83.6.1004. PMID 7490613.
  6. ^ De K, Berry K, Denniston S (July 2002). “Haemorrhage into an arachnoid cyst: a serious complication of minor head trauma”. Emerg Med J. 19 (4): 365–6. doi:10.1136/emj.19.4.365. PMC 1725893. PMID 12101165.
  7. ^ Westermaier T, Schweitzer T, Ernestus RI (2012). “Arachnoid cysts”. Adv. Exp. Med. Biol. Advances in Experimental Medicine and Biology. 724: 37–50. doi:10.1007/978-1-4614-0653-2_3. ISBN 978-1-4614-0652-5. PMID 22411232.
  8. ^ Wang X, Chen JX, You C, Jiang S (July 2012). “CT cisternography in intracranial symptomatic arachnoid cysts: classification and treatment”. J. Neurol. Sci. 318 (1–2): 125–30. doi:10.1016/j.jns.2012.03.008. PMID 22520095.
  9. ^ Berle M, Wester KG, Ulvik RJ, Kroksveen AC, Haaland OA, Amiry-Moghaddam M, Berven FS, Helland CA (June 2010). “Arachnoid cysts do not contain cerebrospinal fluid: A comparative chemical analysis of arachnoid cyst fluid and cerebrospinal fluid in adults”. Cerebrospinal Fluid Res. 7: 8. doi:10.1186/1743-8454-7-8. PMC 2898803. PMID 20537169.
  10. Arachnoid Cysts. National Organization for Rare Disorders (NORD). 2015; http://rarediseases.org/rare-diseases/arachnoid-cysts/.
  11. NINDS Arachnoid Cysts Information Page. NINDS. September 11, 2015; https://www.ninds.nih.gov/Disorders/All-Disorders/Arachnoid-Cysts-Information-Page.
  12. Petridis AK, Doukas A, Barth H & Mehdorn HM. Spinal cord compression caused by idiopathic intradural arachnoid cysts of the spine: review of the literature and illustrated case. European Spine Journal. 2010; 19(2):124-129. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2899629/.
  13. ^ Jump up to:a b Flaherty AW. The Massachusetts General Hospital Handbook of Neurology 2000 Jan 1;105. (ISBN 0-683-30576-X)
  14. ^ Vernooij MW, Ikram MA, Tanghe HL, Vincent AJ, Hofman A, Krestin GP, Niessen WJ, Breteler MM, van der Lugt A (November 2007). “Incidental findings on brain MRI in the general population”. N. Engl. J. Med. 357 (18): 1821–8. doi:10.1056/NEJMoa070972. PMID 17978290.
  15. ^ Pradilla G, Jallo G (February 2007). “Arachnoid cysts: case series and review of the literature”. Neurosurg Focus. 22 (2): E7. PMID 17608350.
  16. ^ Weber F, Knopf H (January 2006). “Incidental findings in magnetic resonance imaging of the brains of healthy young men”. J. Neurol. Sci. 240 (1–2): 81–4. doi:10.1016/j.jns.2005.09.008. PMID 16256141.
  17. Arachnoid cyst. Orphanet. Arpil 2005; http://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=2356.
  18. Cassandra L. Kniffin. Arachnoid Cysts, Intracranial. Online Mendelian Inheritance in Man (OMIM). December, 2007; http://omim.org/entry/207790.
  19. Cincu R, Agrawal A, Eiras J. Intracranial arachnoid cysts: current concepts and treatment alternatives. Clin Neurol Neurosurg. 2007;109:837-843.
  20. ^ Strojnik T (2006). “Different approaches to surgical treatment of arachnoid cysts”. Wien. Klin. Wochenschr. 118 Suppl 2: 85–8. doi:10.1007/s00508-006-0540-2. PMID 16817052.
  21. ^ Jump up to:a b Yamakawa H, Ohkuma A, Hattori T, Niikawa S, Kobayashi H. “Primary intracranial arachnoid cyst in the elderly: a survey on 39 cases”, Acta Neurochir (Wien). 1991;113(1-2):42-7. (PMID 1799142)
  22. ^ Jump up to:a b Arachnoid cyst. (n.d.). Gale Encyclopedia of Neurological Disorders. Retrieved September 10, 2006, from Answers.com Web site: http://www.answers.com/topic/arachnoid-cyst
  23. ^ Reed SD, Cho DY, Paulsen D. Quadrigeminal Arachnoid Cysts in a kitten and a dog. J Vet Diagn Invest 2009. 21(5):707-710.
  24. www.ncbi.nlm.nih.gov/gene/?term=arachnoid%20cysts
  25. Van Tassel P, Cure JK. Nonneoplastic intracranial cysts and cystic lesions. Semin Ultrasound CT MR. 1995 Jun. 16(3):186-211. [Medline].
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DANON HASTALIĞI

Genel Bilgi

Danon hastalığı, kalp kasının ve hareket kaslarının zayıflamasına (kardiyomiyopathi ve miyopathi) ve zihinsel engelliliğe sebep olan nadir bir genetik hastalıktır. Bu hastalık bir tür lizozom deposu hastalığıdır. Danon hastalığında, lizozom zarında bozukluk vardır. Erkek bireylerde hastalığın belirtileri daha erken görülür ve kadınlara oranla daha ciddi olur. Belirti ve semptomlar erkeklerde çocukluk çağında, kadınlarda erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Etkilenen erkekler ortalama 19 yaşına kadar, etkilenen kadınlar ortalama 34 yaşında kadar yaşar.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Danon hastalığına LAMP2 genindeki mutasyon sebep olur. LAMP2 geni, lizozomda bulunan LAMP-2 proteinini yapmada görev alır. Lizozomlar, hücre içi sindirimde rol alır. LAMP-2 proteinin lizozomdaki rolü hala belli değildir. LAMP2 genindeki mutasyonlar LAMP-2 proteinin üretiminde azalmaya sebep olur bu da hücresel materyallerin lizozoma taşınma sürecine zarar verir. Bazı araştırmalara göre LAMP-2 proteini olmayan hücrelerde otofajik vakuol birikimine sebep olunabilir. Danon hastalığına sahip bireylerin kas hücrelerinde anormal büyük otofajik vakuol olabilir. Bu birikim kas hücrelerinin çalışmamasına sebep olabilir ve kas zayıflığı görülebilir.

Belirti ve Semptomlar

Erkeklerde kadınlara göre belirti ve semptomlar daha erken ortaya çıkar ve daha ciddi olabilir. Erkeklerde semptomlar çocukluk çağında ortaya çıkarken kadınlarda erken yetişkinliğe kadar belirtiler ortaya çıkmayabilir. Kardiyomiyotapi (kalp kası bozukluğu), en sık görülen semptomdur ve hastalıktan etkilenmiş tüm erkeklerde görülür. Kardiyomiyopatinin görüldüğü kadınların yarısında hipertropik kardiyomiyopati (kalp kasının kalınlaşması) ve diğer yarısında dilate kardiyomiyopati (kalbin genişlemesi ve zayıflaması) görülür. Çoğu erkekte hipertropik kardiyomiyopati daha fazla görülür. Bu iki kalp sorunu da kalp yetmezliği sebebiyle ölümcül olabilir. İskeletsel miyopati (hareket kaslarının hastalığı), çoğu erkekte ve kadınların yaklaşık yarısında görülür. Kaslardaki zayıflık genelde üst kollarda, omuzlarda ve boyunda olur. Etkilenmiş bireyler de düzensiz kalp atışı veya göğüs ağrısı gibi kalbe bağlı başka belirtiler ortaya çıkabilir. Bazılarında kalp atışını kontrol eden elektrik sinyallerinde anormalleşe de görünebilir. Çoğu erkekte zeka geriliği görünürken kadınlarda normal zeka gelişimi görülür. Yaygın olmayan ve daha az görülen belirtiler: mide-bağırsak hastalığı, nefes alma problemleri ve görüş anomalileri.

Genetik Görülme Sıklığı

Bu hastalığın görülme sıklığı tam olarak bilinmemektedir ama erkekler bu X kromozomuna bağlı dominant hastalıktan daha ciddi bir şekilde etkilenmektedir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu hastalık X kromozomuna bağlı dominant olarak olarak kalıtılmaktadır. Bu tip kalıtsallıkta erkeklerde kadınlara göre belirti ve semptomları daha erken yaşta ortaya çıkar.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis için genetik test yaptırılabilir. Tedavi için semptomlar gözden geçirilir ve kardiyolog, nörolog, genetik danışmanı, fizik tedavi uzmanı gibi bir ekipten yardım alınabilir. Danon hastalığı hızlı ilerleyen kardiyomiyopatiye ve ani ölüme sebep olduğu için kalp hastalığını düzenli kontrol ettirmek önemlidir. Fizik tedavi ile de kas gücünün sürdürülmesine yardımcı olunabilir. Zeka geriliği görülen erkeklerde erken eğitim müdahelesi gerekebilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

LAMP2 genindeki mutasyon, Danon hastalığına sebep olur.

Hastalığın Diğer İsimleri

Antopol disease, glycogen storage cardiomyopathy, glycogen storage disease type IIB, GSD IIB, lysosomal glycogen storage disease without acid maltase deficiency, pseudoglycogenosis II, vacuolar cardiomyopathy and myopathy X-linked

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/danon-disease
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/9730/danon-disease
https://rarediseases.org/rare-diseases/danon-disease/
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=10348&Disease_Disease_Search_diseaseType=ORPHA&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=34587&Disease(s)/group%20of%20diseases=Danon-disease&title=Danon-disease&search=Disease_Search_Simple