Kategoriler
YUKLENDI

GAUCHER HASTALIĞI

Hastalığın Diğer İsimleri-Çeşitleri

  • Serebrosid lipidoz sendromu
  • Gaucher splenomegali
  • Glukoserebrosidaz eksikliği
  • Glucocerebrosidosis
  • Glukosilseramidaz eksikliği
  • Glukozil serebrosit lipidozu
  • Kerasin lipoidozu
  • Lipid histiyositoz (kerasin tipi)
  • Sfingolipidoz 1

Diğer Alt Tanılar

  • Gaucher hastalığı tip 1
  • Gaucher hastalığı tip 2
  • Gaucher hastalığı tip 3
  • Perinatal ölümcül form
  • Kardiyovasküler form

Genel Tanı-Özet

Gaucher hastalığı, vücudun birçok organını ve dokusunu etkileyen kalıtsal bir hastalıktır. Bu durumun belirti ve semptomları etkilenen bireyler arasında geniş ölçüde değişir. Araştırmacılar, karakteristik özelliklerine dayanarak birçok Gaucher hastalığı türü tanımlamışlardır. Gaucher hastalığının yaygın belirtileri arasında anormal şekilde genişletilmiş bir karaciğer ve / veya dalak (hepatosplenomegali), düşük dolaşımdaki kırmızı kan hücreleri (anemi), düşük trombosit (trombositopeni) seviyeleri ve iskelet anomalileri bulunur. Trombositler pıhtılaşmayı destekleyen kan hücreleridir ve trombositopenisi olan hastalarda kanama problemleri ortaya çıkabilir. Üç ayrı Gaucher hastalığı şekli tanımlandı ve nörolojik komplikasyonların yokluğu veya varlığı ve kapsamı ile ayırt edildi. Gaucher hastalığının üç formu da otozomal resesif paternde kalıtsaldır. [


http://ichastaliklaridergisi.org/managete/fu_folder/2002-04/images/2002-9-4-158-161Resim2.jpg

Alt Tanılar-Çeşitler

Tip 1 Gaucher hastalığı bu durumun en sık görülen şeklidir. Tip 1 ayrıca nöronopatik olmayan Gaucher hastalığı olarak da adlandırılır çünkü beyin ve omurilik (merkezi sinir sistemi) genellikle etkilenmez. Bu durumun özellikleri hafif ila şiddetli arasında değişmektedir ve çocukluktan yetişkinliğe kadar her zaman ortaya çıkabilir. Başlıca belirti ve semptomlar arasında karaciğer ve dalak (hepatosplenomegali), az sayıda kırmızı kan hücresi (anemi), kan plateletlerinde (trombositopeni), akciğer hastalığında ve kemik ağrısı gibi kemik anormalliklerinde bir azalmanın neden olduğu kolay morarma, kırıklar ve artrit.

Tip 2 ve 3 Gaucher hastalığı, hastalığın nöronopatik formları olarak bilinir, çünkü merkezi sinir sistemini etkileyen problemlerle karakterize edilir. Yukarıda açıklanan belirti ve semptomlara ek olarak, bu durumlar anormal göz hareketlerine, nöbetlere ve beyin hasarına neden olabilir. Tip 2 Gaucher hastalığı genellikle bebeklikten itibaren hayatı tehdit eden tıbbi sorunlara neden olur. Tip 3 Gaucher hastalığı ayrıca sinir sistemini de etkiler, ancak tip 2’den daha yavaş kötüleşme eğilimindedir.

En şiddetli Gaucher hastalığı tipi perinatal ölümcül form olarak adlandırılır. Bu durum doğumdan önce veya bebeklik döneminde başlayan ciddi veya hayati tehlike oluşturan komplikasyonlara neden olur. Perinatal ölümcül formun özellikleri, doğumdan önce sıvı birikiminin neden olduğu geniş şişmeyi içerebilir (hidrops fetalis); kuru, pullu cilt (iktiyoz) veya diğer cilt anormallikleri; hepatosplenomegali; ayırt edici yüz özellikleri; ve ciddi nörolojik problemler. Adından da anlaşılacağı gibi, perinatal ölümcül Gaucher hastalığına sahip bebeklerin çoğu doğumdan sonra sadece birkaç gün hayatta kalır.

 Görülme Sıklığı

Gaucher hastalığı, genel popülasyondaki 50.000 ila 100.000 kişiden 1’inde görülür. Tip 1, hastalığın en yaygın şeklidir; Aşkenazi halklarında (doğu ve orta Avrupa) Yahudi mirası, diğer kökenlere göre daha sık görülür. Bu koşul biçimi, Aşkenazi Yahudi mirasının 500 ila 1000 kişiden birini etkilemektedir. Gaucher hastalığının diğer formları nadirdir ve Aşkenazi Yahudi kökenli insanlarda daha sık görülmez.

Oluşumuna Sebep Olan Ana Etkenler

Gaucher hastalığına GBA genindeki değişiklikler (mutasyonlar) neden olur.

Gaucher hastalığının üç formu da otozomal resesif paternde kalıtsaldır. Resesif genetik bozukluklar, bir birey her bir ebeveynden anormal bir gen aldığında ortaya çıkar. Bir birey her bir ebeveynden hastalık için bir normal gen ve bir anormal gen alırsa, kişi hastalık için taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermez. İki taşıyıcı ebeveynin her ikisinin de anormal geni geçmesi ve bu nedenle, etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 25’tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden normal gen alma şansı% 25’tir. Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır.

Teşhis

Kan testleri, düşük seviyelerde glikoserebrosidaz tanımlayabilir.

Genetik testler en yaygın dört genetik mutasyon olan N370S, L444P, 84gg ve IVS2 [+1] ve bazı daha az yaygın olanları arar. Bu test tam olarak güvenilir değildir, çünkü Gaucher hastalığı ile bağlantılı olabilecek tüm genetik mutasyonlar henüz bilinmemektedir.

Tedavi

Gaucher hastalığının bilinen etkili bir tedavisi yoktur, ancak tedavi semptomları azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yardımcı olabilir.

Tip 2 Gaucher hastalığı olan hastalar için enzim replasman tedavisi mevcuttur, ancak ortaya çıkması muhtemel olan ciddi beyin hasarı için etkili bir tedavi yoktur.

Hafif tip 1 olan bazı hastaların tedaviye ihtiyacı olmayabilir, ancak periyodik olarak izlenmeleri gerekir.

Tip 1 veya 3 Gaucher hastalığı olan hastalar için, çeşitli tedaviler yardımcı olabilir.

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/gaucher-disease/
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/gaucher-disease#resources
https://www.medicalnewstoday.com/articles/263370.php

[1] http://ichastaliklaridergisi.org/managete/fu_folder/2002-04/images/2002-9-4-158-161Resim2.jpg

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PİNTA

Genel Bilgi

Pinta, ; Küba ve Amerika’nın Güney kısımlarında nadir görülen, treponema carateum bakterisinin neden olduğu ve ciltte tuhaf renk değişiklikleriyle vasıflı olan bulaşıcı bir tropikal hastalıktır. Pinta, çeşitli cilt lezyonları ve renk değişikliği ile karakterize üç farklı aşamada ilerler. Diğer organ sistemleri etkilenmez. Yüz ve ekstremiteler gibi cildin açıkta kalan bölgeleri en sık etkilenir.

Pinta, bir treponemadan kaynaklanan bulaşıcı bir hastalık olan bir treponematosis olarak sınıflandırılır. Treponemas, spiral şekilli bakteri cinsidir (spiroketler) Treponemas, pinta, yaws ve sifiliz, frengi gibi birçok bulaşıcı hastalığa neden olmaktadır. Zührevi sifiliz cinsel temasla bulaşır; diğer hastalıklar ise yakın olmayan nonerereal temasla bulaşır.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Bu hastalığın farklı evreleri açıkça ayrılmaz ve tezahürlerin örtüşmesi sık görülür. Teşhis coğrafi bölgeye, klinik bulgulara, eksüdalardaki organizmaların gösterilmesine ve pozitif serolojiye dayanır. Penisilin tercih edilen antibiyotiktir. Antibiyotik tedavisinin ardından lezyonların hızla iyileştiği sifiliz ve sazların aksine, pinta lezyonlarının tamamen çözülmesi için 1 yıl gerekebilir. Birincil veya erken ikincil belirtilerden sonra, cilt pigmentasyonu normale döner. Ancak daha sonraki tezahürlerde, pigmentasyon kalıcı olarak değişmeden kalır.

Belirti ve Semptomlar

Pinta’nın semptomları ve ilerlemesi etkilenen bireyler arasında değişebilir. Pinta genellikle üç ayrı aşamada ilerler: ilk lezyonların erken evresi; yaygın (yayılmış) lezyonları olan bir ara evre; ve geç bir aşama. Kuluçka süresi yedi ila 21 gün arasında değişebilir. 

Çoğu durumda, ilk lezyonlar (primer) kolların ve bacakların açıkta kalan bölgelerinde en sık görülen küçük, kırmızımsı (eritemli) lekelerdir (papüller). Yüz, boyun, göğüs ve karın da etkilenebilir. Papüller genellikle kaşıntılıdır (kaşıntılı) ve büyük plaklar oluşturmak için bir araya gelerek yayılabilir. Bazı durumlarda, yakındaki lenf düğümleri iltihaplanabilir (lenfadenit).

İlk lezyonların gelişmesinden bir ay ila bir yıl sonra, etkilenen bireyler pintid denilen ikincil cilt döküntüleri geliştirebilir. Pintidler, normalde primer lezyonlarla aynı bölgeleri etkileyen küçük pullu, kırmızımsı lezyonlardır. Kuru ve kabuklu olabilirler (psoriatik pintitler).

Üç aydan bir yıla kadar her yerde, ikincil lezyonlar ve bazı durumlarda primer lezyonlar rengi yavaşça kırmızıdan kahverengiye veya kayrak mavisine değiştirebilir. Bu lezyonlar nihayetinde renklerini kaybedebilir (depigmentasyon) beyazlaşarak ciltte benekli bir görünüm bırakır. Pintidler 10 yıla kadar tekrarlayabilir.

Pintaların geç fazı, ilk lezyonların gelişmesinden yaklaşık iki ila beş yıl sonra ortaya çıkar ve beyaz veya renksiz (akromatik) lezyonlarla karakterize edilir. Bu evrede, etkilenen bireyler ayrıca ayak tabanları ve ellerin avuçlarında (hiperkeratoz) alışılmadık şekilde kuru, kalınlaşmış cilt de geliştirebilirler. Sonunda, etkilenen bireyler bazı bölgelerde kuru, kırışmış ince (atrofik) cilt geliştirebilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Pinta erkekleri ve dişileri eşit sayıda etkiler. Vakaların çoğu, dünyanın endemik bölgelerinden gelen çocuklar veya gençlerdir. Meksika, Orta Amerika ve Kolombiya gibi güney kırsal bölgelerinde en yaygın olanıdır. Çeşitli Karayip Adaları’nda düşük insidans oranları ile ortaya çıkar. Son yıllarda, tıp literatüründe her yıl sadece birkaç yüz pinta vakası bildirilmiştir. Pinta, etkilenen bireyler endemik bölgeleri ziyaret etmediği sürece Amerika Birleşik Devletleri’nde oluşmaz.

1950’lerde ve 60’larda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından penisilin ile yapılan toplu tedavi kampanyasının ardından pinta prevalansı büyük ölçüde azaldı. Pinta’nın mevcut insidansı bilinmemektedir.

Son zamanlarda toplam vaka sayısının 500.000 olduğu tahmin ediliyor. İletim, insandan insana cinsel olmayan temas yoluyla gerçekleşir. Çoğu vaka başlangıçta çocuklarda ve ergenlerde görülür.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Pinta, Treponema carateum olarak bilinen spiral şeklindeki bakterinin (spirochete) neden olduğu bulaşıcı bir tropikal hastalıktır.

Pinta teşhisi, ayrıntılı bir hasta öyküsü (örneğin, endemik alana son yolculuk), kapsamlı bir klinik değerlendirme, karakteristik semptomların tanımlanması ve çeşitli testlere dayanılarak şüphelenilir. Bu testler, etkilenen bireylerin cilt lezyonlarından alınan doku örneklerinin mikroskopik incelemesini (karanlık alan muayenesi) içerebilir. Diğer kan testleri (örneğin, VDRL ve Treponemal antikor emilim testi [FTA-ABS]) genellikle ikincil cilt lezyonları göründükten sonra pozitif hale gelir.

Tedavi

Pinta tedavisi, antimikrobiyal ilaçları içerir. Tercih edilen ilaç, benzatin penisilin G’dir. Bu antibiyotiğin tek bir büyük dozu genellikle cilt lezyonlarını iyileştirir ve organizmayı elimine eder. Birincil ve ikincil lezyonlar sıklıkla altı ila 12 ay içinde iyileşir; geç evre lezyonlarının çözülmesi daha fazla zaman alır. Penisiline alerjisi olan kişiler tetrasiklin veya eritromisin ile tedavi edilebilir.

İlaç tedavisi, aile bireylerinde ve etkilenen bireylerle sık temas halinde olan diğerlerinde hastalığın önlenmesi için de kullanılabilir.

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

TİETZ SENDROMU

Genel Bilgi

Tietz sendromu, işitme kaybına, açık renk ten ve saç rengine sebep olan nadir bir hastalıktır. İşitme kaybına iç kulaktaki anomalilik (sensörinöral işitme kaybı) sebep olmaktadır ve doğumdan itibaren hastada mevcuttur. Bu hastalığa sahip olan insanlar beyaz saç ve solgun cilt ile doğarlar ama saç renkleri zamanla koyulaşabilir, göz renkleri mavidir. Hastalığa sahip bireylerde güneş yanığı kolayca oluşabilir ve ciltlerinde kırmızımsı çiller görünebilir ama cilt ve saç renkleri ailelerindeki diğer bireylere göre her zaman daha açık kalır.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Tietz sendromuna MITF genindeki mutasyonlar sebep olmaktadır. Bu gen, bazı hücrelerin gelişiminde ve fonksiyonunda rol alan proteinin yapımı için yardım sağlar. MITF proteini melanositlerin (pigment üreten hücreler) gelişiminin kontrolüne yardım eder. Bu melanositlerin içinde, bu protein saç, göz ve cilt rengini sağlayan melanin pigmentinin üretimini sağlar. Melanositler ayrıca iç kulakta bulunur ve işitmede önemli bir rol oynarlar. MITF proteini, rethina pigment epithel dokunun gelişiminde de rol oynar. Dimerlerin (iki küçük alt birime sahip molekül) çoğu DNA’ya bağlanamaz ve bu da melanositlerinin gelişimini ve melanin üretimini etkiler.  İç kulaktaki melanositlerin azalması işitme kaybına sebep olur. Azalan melanin üretimi, açık renk cilde ve saça sebep olur.

Belirti ve Semptomlar

Belirti ve semptomlar genelde doğumda mevcut olabilir. Bunlar: şiddetli, iki kulakta da sensörinöral işitme kaybı, açık tenlilik, açık renk saç rengi ve mavi gözler. Hastaların yüzde 80-99’ununda bu belirtiler görülmektedir: gözde yapısal anomali, sağırlık, saç ve ten renginin pigmentasyonun azalması ve beyaz kaşlara sahip olma.

Genetik Görülme Sıklığı

Tietz sendromu nadir görülen bir hastalıktır ve görülme sıklığı kesin olarak bilinmiyordur. Etkilenen sadece birkaç aile tıbbi literatürde görülmüştür.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu sendrom otozomal dominant olarak kalıtılmaktadır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Tedavinin amacı, işitme kaybını iyileştirmektir ve koklear implantasyonu düşünülebilir. Hastalığın teşhisi için genetik test gerekmektedir (bu kaynaktan detaylı bilgi alınabilir: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gtr/conditions/C0391816/ ).

Hastalıkla İlişkili Genler

MITF genindeki mutasyonlar bu hastalığa sebep olur.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • albinism and complete nerve deafness
  • albinism-deafness of Tietz
  • hypopigmentation-deafness syndrome
  • hypopigmentation/deafness of Tietz
  • Tietz albinism-deafness syndrome

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/tietz-syndrome
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/7772/tietz-syndrome
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=42665
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gtr/conditions/C0391816/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PSÖDOKOLİNESTERAZ EKSİKLİĞİ-PD

Genel Bilgi

Psödokolinesteraz eksikliği, kolin esterleri adı verilen genel anestezi sırasında kullanılan bazı kas gevşetici ilaçlara duyarlılığın artmasıyla sonuçlanan bir durumdur. Succinylcholine ve mivacurium gibi bu hızlı etkili ilaçlar, nefes almada kullanılan kaslar dahil, hareket için kullanılan kasları (iskelet kasları) gevşetmek için verilir. İlaçlar genellikle kısa cerrahi prosedürler için veya bir solunum tüpünün hızlıca yerleştirilmesi gerektiğinde acil durumlarda kullanılır. Normalde bu ilaçlar vücuttan birkaç dakika içinde vücut tarafından parçalanır (bu sırada kaslar tekrar hareket edebilir). Bununla birlikte, psödokolinesteraz eksikliği olan kişiler, ilaçlar verildikten birkaç saat sonra kendi başlarına hareket edemeyebilir veya nefes alamayabilir. Etkilenen bireyler, ilaçlar vücuttan temizlenene kadar nefes almalarına (mekanik havalandırma) yardımcı olacak bir makine ile desteklenmelidir.

Psödokolinesteraz eksikliği olan kişilerde ayrıca lokal anestezik prokain ve belirli tarımsal böcek ilaçları dahil olmak üzere diğer bazı ilaçlara duyarlılığı artmış olabilir. Durum başka belirti veya semptomlara neden olmaz ve anormal bir ilaç reaksiyonu meydana gelinceye kadar genellikle keşfedilmez.

Genetik Değişiklikler/ Etken Faktörler

Psödokolinesteraz eksikliğine BCHE genindeki mutasyonlar neden olabilir . Bu gen, karaciğer tarafından üretilen ve kanda dolaşan butirilkolinesteraz olarak da bilinen psödokolinesteraz enzimini yapmak için talimatlar sağlar. Psödokolinesteraz enzimi, kolin ester ilaçlarının parçalanmasında rol oynar. Enzimin vücutta başka işlevleri de vardır, ancak bu işlevler iyi anlaşılmamıştır. Çalışmalar, enzimin sinir sinyallerinin iletilmesinde rol oynayabileceğini göstermektedir.

Psödokolinesteraz eksikliğine neden olan bazı BCHE gen mutasyonları, düzgün çalışmayan anormal psödokolinesteraz enzimi ile sonuçlanır. Diğer mutasyonlar, psödokolinesteraz enziminin üretimini önler. Fonksiyonel psödokolinesteraz enzim eksikliği, vücudun kolin ester ilaçlarını etkin bir şekilde parçalama yeteneğini zayıflatır ve anormal olarak uzun süreli ilaç etkilerine yol açar.

Psödokolinesteraz eksikliğinin genetik olmayan nedenleri de olabilir. Bu durumlarda, durum kazanılmış psödokolinesteraz eksikliği denir ; miras alınmaz ve bir sonraki nesle aktarılamaz. Psödokolinesteraz enziminin aktivitesi böbrek veya karaciğer hastalığı, yetersiz beslenme, büyük yanıklar, kanser veya bazı ilaçlar tarafından bozulmuş olabilir.

Belirti ve Semptomlar

PD genellikle kalıtsaldır. Çoğu durumda, anesteziye maruz kalana kadar rahatsızlık belirtileri veya semptomları yoktur.

Genetik Görülme Sıklığı

Psödokolinesteraz eksikliği 3.200- 5.000’de 1 kişide görülür. Pers Yahudi cemaati ve Alaska yerlileri gibi bazı topluluklarda daha yaygındır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki her 1,500 ila 2,500 kişiden yaklaşık birinde görülür. Kafkasyalı Amerikalılar arasında erkeklerin neredeyse kadınlardan iki kat daha fazla etkilediği görülüyor.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Genetik nedenlerden dolayı, bu durum otozomal resesif paternde kalıtsaldırbu, her hücrede genin her iki kopyasında da mutasyon olduğu anlamına gelir. Çoğu zaman, otozomal resesif bozukluğu olan bir bireyin ebeveynleri, her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasına sahiptir ve taşıyıcı olarak adlandırılır. Gen mutasyonunu çocuklarına aktarabilirler, ancak genellikle hastalığın belirti ve bulgularını yaşamazlar. Bazı durumlarda, BCHE gen mutasyonlarının taşıyıcıları, kolin ester ilaçlarını vücuttan temizlemek için normalden daha uzun sürmektedir , ancak her hücrede değiştirilmiş genin iki kopyaları olduğu sürece.
Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

PD’niz varsa, durumunuzu tanımlayan tıbbi bir bileklik takmak isteyebilirsiniz. Aile üyelerine ameliyattan önce de test edilmelerini söyleyin.

PD için tedavi olmasa da, tedaviler mevcuttur. Ameliyat sırasında solunum durursa, solunum desteği sağlanabilir. Çoğu durumda, iyileşme tıbbi yardıma ihtiyaç duymadan gerçekleşir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • butirilkolinesteraz eksikliği
  • kolinesteraz II eksikliği
  • butirilkolin esteraz eksikliği
  • psödokolinesteraz E1 eksikliği
  • süksinilkolin duyarlılığı
  • suxetethanni duyarlılığı

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AKUT EOZİNOFİLİK PNÖMONİ

AKUT EOZİNOFİLİK PNÖMONİ

Hastalığın Diğer İsimleri:

  • AEP
  • IEAP
  • İdiopatik Akut Eozinofilik Pnömoni

Genel Tartışma:

Özet:

Akut eozinofilik pnömoni(AEP) akciğerlerde eozinofillerin ani birikmesiyle(pulmoner eozinofili) karakterize nadir hastalıktır.Eozinofiller beyaz kan hücrelerinin bir tipidir ve bağışıklık sisteminin bir parçasıdır.Genellikle allerjenlere,inflamasyonlara yada enfeksiyona(özellikle parazitik olanlar) cevap olarak üretilirler ve özellikle solunum bölgesinde aktiftirler.IAEP her yaşta meydana gelebilir ama  yaygın olarak 20 ile 40 yaş arasındaki sağlıklı bireyleri etkiler.AEP ile ilişkili yaygın semptomlar ani başlangıçlı nefes darlığı(dispne) ve akut solunumda zayıflık,öksürük,yorgunluk,gece terlemeleri,ateş ve istemeden kilo kaybı muhtemeldir.Bu hastalığın kesin sebebi birçok hastada bilinmiyor(idiyopatik),yine de, son zamanlarda tütün kullanım alışkanlıklarında değişiklikler ve ilaç alımı hastalığı tetikleyebilir.Kortikosteroidlerle nüksetme yoktur,sonuç olumludur.

Giriş:

AEP’nin varlığı medikal literatürde belirgin olarak 1989 da tanımlandı.AEP eozinofilik akciğer hastalığının,intersiyel akciğer hastalıklarının geniş bit grubu,bir formu olarak sınıflandırıldı.AEP Kronik Eozinofilik Pnömoniden farklıdır(CEP), Kronik Eozinofilik Pnömoni yavaş ilerleyişle,akut solunum zayıflığının yok olmaya doğru gidişiyle,sıklıkla tekrarlamayla ve sıklıkla astımla ilişkilendirilmesiyle belirlenir.

İşaret ve Semptomlar:

AEP genellikle 1-7 günde aniden,hızlı başlangıçlı semptomlarla karakterizedir.Yine de,bazı olgularda,semptomlar bir aydan fazla daha yavaş bir şekilde gelişebilir.AEP sıklıkla gençlerde aksi takdirde sağlıklı bireylerde gelişir.İlişkilendirilmiş semptomlar spesifik değildir ve ateş,öksürük,solunumda zorluk(dispne) ve göğüs ağrısını kapsarlar.Daha az yaygın olan semptomlar yorgunluk,kas ağrısı(miyalji),eklem ağrıları ve karın rahatsızlığı ve ağrısını kapsar.AEP’de akut solunum yetmezliği hızlı bir şekilde ilerleyebilir.Akut solunum yetmezliği kandaki oksijen seviyesi şiddetli olarak düştüğünde(hipoksemi) meydana gelir sonuç olarak hayatı tehdit edici solunum komplikasyonlarını ortaya çıkarma potansiyeli vardır.Bu AEP’li bireylerde birkaç gün içinde hatta birkaç saat içinde bile ortaya çıkabilir.Yaklaşık olarak hastaların üçte ikisinin mekanik ventilasyona ihtiyacı olabilir.

AEP son derece nadir bir hastalıktır ve  özellikle bronkoalveolar lavajda hücre sayımında değer farkının yokluğuyla infeksiyöz  pnömoni ile karıştırılabilir.Araştırmacılar hastalığın klinik anlamada daha iyi ve daha etkili bir şekilde tanımlanması gerektiğini belirtmişlerdir.Örneğin bazı  araştırmacılar AEP nin ılımlı olan formunun olmadığına inanıyorlar fakat bazı vakalarda spontan olarak gelişebilir.Bu ılımlı vakalarda hastalık şiddeti az olan semptomlara ve komplikasyonlara sebeb olur.

                 Sebebleri:

IAEP’nin sebebi bilinmiyor(idiyopatik).Araştırmacılar AEP’nin tanımlanamayan,spesifik olmayan tetikleyici ajan nedeniyle vücutta eozinofil üretimine sebeb olan ve onların akciğerlere yönlendirmesiyle geliştiğine inanıyorlar.Eozinofillerin aşırı üretimi ve birikmesinin kesin sebebi bilinmiyor.

                 Mesleki faktörleride kapsayan birçok çevresel faktör toz ve dumana                 maruz kalmayı da AEP’yi tetikleyen faktörler arasında göstermiştir.Tek bir faktör AEP’ye sebep olmamaktadır.Çoğunlukla hastalığın gelişmesi için tetikleyici durumlara eğilimli hastalarda birçok faktörün birarada bulunması gerekir.AEP’de tetikleyici faktör  kişiden kişiye farklılık gösterebilir.

Çoğu vakada, özellikle hastalığın başlangıcından 3 ay önce sigara içmeye başlamış bireylerde,geçici bırakmadan sonra içmeye devam etmiş yada son zamanlarda günlük sigara kullanım sayısının artmasıyla birlikte sigara kullanımının bu hastalığın gelişiminde anahtar rol oynadığına inanılıyor.Medikal literatürdeki birçok rapor sigara kullanımının ile AEP arasındaki ilişki etkilenmiş hastalarda altküme şeklinde sunulmuştur.Sigara kullanımının AEP’nin gelişimi için kesin rolü bu gibi vakalarda tamamen anlaşılamamıştır.

Mesleki faktörler çeşitli ve değişken tetikleyiciler olarak gösterilmiştir;genellikle bunların önemli ortak özelliği solunan tozlara maruz kalmaktır. Bu vakalarda hava yoluyla bulaşmak yada solunan ajanlar akciğerlere zarar vererek AEP’nin tetiklenmesine sebep olmaktadır.

Bazı araştırmacılar için sitokinler(diğer bağışıklık sistemi hücrelerinin stimüle olmasını yada inhibe olmasını sağlayan bağışıklık sisteminin belirli hücrelerinden salgılanan özelleşmiş protein) eozinofilik hastalıkların gelişmesinde rol oynayabilir.İnterlökin-5(IL-5) eozinofillerin fonksiyonlarını ve gelişmelerini düzenleyici bir sitokindir.IL-5 ayrıca akciğerlerde ve kan dolaşımında birikme sonucu oluşan eozinofillerin normal parçalanmalarını(apoptoz) baskılar.AEP’nin tetikleyici ajanlarının mekanizması ve kesin rolü için uygun durumda daha çok araştırma gereklidir.

                Etkilenmiş Popülasyonlar:

AEP yaklaşık olarak erkekleri kızlara göre 2 kat daha fazla etkiler.200 den az vaka medikal literatüre kaydedilmiştir ve kesin prevelansı bilinmiyor.AEP bireyleri her yaşta etkileyebilir ama genellikle en sık 20 ile 40 yaş arası bireylerde meydana gelir.

Teşhis:

AEP’nin teşhisi karakteristik semptomların tanımlanmasına,detaylı hasta öyküsüne,klinik değerlendirmeye ve özellikle bronkoalveoler lavaj(BAL) testi gibi çeşitli özel testlere dayanarak konur.Parazitik enfeksiyonlar gibi pulmoner eozinofil sebepleri yada belirli ilaçlara maruz kalma sistematik olarak sorgulanmalı.

Klinik Testleme ve Çalışma;

BAL olarak bilinen test,AEP’nin anahtar teşhisidir.BAL sırasında,dar tüp(esnek bronkoskop) soluk borusundan akciğerlerin içine doğru kaydırılır ve steril solüsyon hücrelerin içini yıkayarak tüpten geçer(lavaj).Bu sıvı aspirasyonla birikmiştir ve sonra tüp çıkartıldığında hücrelerin çalışmasına izin verir.AEP’li bireylerin BAL sıvısında eozinofil seviyesi anormal bir şekilde yüksek çıkar(%25’ten büyük).Fiberoptik bronkoskopi lokal anestezi altında yapılır;mekanik ventilasyonlu hastalarda intratrakeal tüp vasıtasıyla yapılır.Arteryel kan gazları hipoksemiyi sıklıkla şiddetli gösterir,birleştirilmiş akciğerde bu manevra sağdan sola doğru şeklinde yansır.

Spesifik görüntüleme teknikleri göğüs X-ray’ini de kapsayarak AEP’nin teşhisinin konulmasında yardımcı olarak kullanılabilir,yinede anormallikler spesifik değildir.AEP’li kişilerin göğüs X-ray’lerinde genellikle akciğerlerde beyaz çizgiler yada puslu yamalar görülür.Göğüs CT’si ılımlı yada şiddetli seviyede bilateral plevral efüzyonla ilişkili bilateral alveoler birleşmeyi gösterir ve interlobüler septal kalınlaşma vardır ki hastalık için anlamlıdır.

                 Akut fazda pulmoner fonksiyon testleri tipik olarak kısıtlı paternleri                    gösterirler.

Tedavi:

AEP’li bireyler iki hafta için reçetelendirilen yüksek dozlu kortikosteroidlere günler içerisinde cevap verirler.Kortikostroid terapisinin sadece enfeksiyon sebebi pulmoner eozinofili sonrası başlatılması göz ardı edilmelidir.Medikal literatürde,kortikosteroid terapisinin dozu ve durasyonu büyük değişkenlik gösterir son zamanlarda yapılan çalışmalar 2 haftalık tedavinin yeterli olabileceğini önermektedir.AEP’li bireylerde kortikosteroid tedavisinin standardize dozu yoktur.Medikal literatüre rapor edilen bireylerde başlangıçta ağız uygulamasından sonrasını takiben damar yolundan kortikosteroid alınmıştır.Bazı vakalarda AEP hiçbir tedavi olmadan iyileşir(spontan remisyon).Steroid terapisi durdurulduktan sonra nüksetme olmamıştır.Uzun dönem prognozu mükemmeldir.

Sıklıkla hastalığın hızla gelişimi yüzünden,birçok bireyin solunum desteği almak için yoğun bakım ünitesine kabule gereksinimi vardır.Solunum desteği invaziv yada noninvaziv mekanik ventilasyondan meydana gelmektedir.İnvaziv ventilasyon intratrakeal tüp vasıtasıyla solunum desteğini sağlar.Noninvaziv ventilasyon hızlı gelişim meydana gelene kadar kotikosteroidlerle yeterli olur  sonrasında ventilatörle ve nazal yada yüz maskesiyle  solunum desteği sağlanır ve mekanik ventilasyondan ayrılma imkanlı hale gelir(genellikle 1 haftadan daha az sürede)

KAYNAKÇA:  rarediseases.org/rare-diseases/acute-eosinophilic-pneumonia

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FALLOT TETRALOJİSİ(TOF)

Fallot Tetralojisi Nedir?

   Fallot  tetralojisi kalpte meydana gelen dört farklı kusurun oluşturduğu konjenital (doğuştan) bir nadir hastalıktır. Bu kusurlar:

  1. Ventricular septal defect (kalbin sağ ve sol karıncığı arasındaki delik): Kalbin iki karıncığı arasında geniş bir delik bulunur ve oksijenden fakir kan sağ karıncıktan sola geçer. Bu şekilde oksijenden fakir olan kan akciğerlerde oksijenlendirilemeden aorta yoluyla vücuda gönderilir.
  2. Pulmoner stenoz (akciğer atardamarında veya çıkış yolunda darlık): Bu dar bölge nedeniyle oksijenden fakir kan yeteri kadar akciğere gönderilemez. Darlığın ciddiyeti çocuktan çocuğa farklılık gösterir.
  3.  Sağ ventrikül (karıncık) duvar kalınlaşması: Karıncık duvarı normale göre daha kalındır.
  4. Aort (Ana atardamar) direkt olarak karıncıklar arası delik üzerindedir ve her iki karıncıktan da kan alır.

Bu durum oksijen dolaşımındaki bozukluktan dolayı siyanoza (morarma) neden olur.

       Oluşma Nedeni

    Bazı hastalarda genetik faktörler rol oynuyor olsa da çoğu durumda hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Kalp rahatsızlıkları arasında yaygın olan bir hastalıktır. Down sendromlu (AV kanal kusuruyla bağlantılı olarak) veya DiGeorge sahibi bireylerde daha sık görülebilir.

        Kalbi Nasıl Etkiler?

  Sağlıklı bir kalpte sol taraf yalnızca vücuda kan pompalarken sağ taraf akciğerlere kan pompalar. Fallot tetralojisi olan bir hastada kan, delik vasıtasıyla (VSD) sağ ventrikülden sol ventriküle ve vücut arterine (aort) doğru ilerleyebilir. Sağ ventrikülden akciğer arterine giden pulmoner kapakta tıkanma, normal kan miktarının akciğerlere pompalanmasını önler. Bazen pulmoner kapak tamamen tıkanır (pulmoner atrezi).

Semptomlar
  • Vücutta morarma
  • Kısa ve hızlı soluk alıp-verme, özellikle beslenme ve hareket halinde iken
  • Bayılma krizleri
  • Çabuk yorulma
  • Kilo kaybı
  • bebeklerde uzun süren ağlama krizleri

       Görülme Sıklığı

  Amerika’da her yıl yaklaşık olarak 1660 bebek bu hastalıkla beraber doğuyor. Diğer bir deyişle her 2518 bebekten biri fallot tetralojosine sahip.

        Teşhis

     TOF gebelik esnasında veya bebek doğduktan hemen sonra teşhis edilebilir.

  1. Gebelik esnasındaki teşhis

 Gebelik esnasında prenatal testler olarak adlandırılan bebekteki doğumsal kusurları ve diğer rahatsızlıkları kontrol etmek için kullanılan görüntüleme yöntemleri vardır.  Ultrason altında da görüntülenebilir.

  • Doğum sonrası teşhis

Bu hastalığın teşhisi genelde bebek doğduktan sonra beslenme ve ağlama durumlarında morarmaların meydana gelmesiyle yapılabilmektedir.

 Tedavi

Fallot tetralojisi tedavisi rahatsızlığın teşhisinden sonra ameliyatla sağlanır. Ameliyat esnasında akciğer kapakçığı değiştirilir veya genişletilir ve pulmoner arter geçişi büyütülür. Ayrıca ventriküler septal defekti düzeltmek için kalbin karıncıkları arasındaki delik kapatılır. Ameliyat sonrası birçok çocuk hayatına sağlıklı bir şekilde devam eder. Ama yine de düzenli kontroller sağlık durumunun iyiye gitmesi için gereklidir.

     Kaynaklar

  1. American Heart Association
https://www.heart.org/en/health-topics/congenital-heart-defects/about-congenital-heart-defects/tetralogy-of-fallot
  • National Heart Centre – Singapore
https://www.snec.com.sg/patient-care/conditions-treatments/tetralogy-of-fallot
  • CDC
https://www.cdc.gov/ncbddd/heartdefects/tetralogyoffallot.html
https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/tetralogy-of-fallot/symptoms-causes/syc-20353477

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ROBİNOW SENDROMU

Genel bilgi

Robinow sendromu kemikleri etkilediği kadar vücudun diğer kısımlarını da etkileyen nadir bir rahatsızlıktır. Robinow sendromunun keşfedilmiş iki formu bulunmaktadır: otozomal resesif robinow sendrom ve  daha ılımlı otozomal dominant robinow sendrom. Farklılıkları kalıtım şekline, semptomlara ve şiddetine dayanır.

Otozomal resesif robinow sendrom kol ve bacaklardaki uzun kemiklerde kısalmalara ; kısa el ve ayak parmaklarına ; takoz şeklinde spinal kemiklerin öncülük ettiği kamburluğa; kaynaşmış veya eksik kaburga kemiklerine; kısa boya ve fark edilir yüz özelliklerine  sebep olur. Diğer özellikler az gelişmiş genital organlar, diş problemleri, böbrek veya kalp kusurları veya gecikmiş gelişmeyi içerebilir. Bu form ROR2 geninde meydana gelen mutasyonlardan kaynaklanır.

Otozomal dominant robinow sendrom daha ılımlı ancak benzer özelliklere neden olur. Nadir omurga ve kaburga anomaliler; kısa boy daha az yaygındır. Bu formun bir çeşidi ek olarak osteoskleroz ile karakterize edilmiştir. Otozomal dominant robinow sendromuna WNT5A veya DVL1 geninde meydana gelen mutasyonlar sebep olabilir.

Bazı vakalarda robinow sendromunun altında yatan neden bilinmemektedir.

Kalıtım

Otozomal resesif veya otozomal dominant olarak kalıtılabilir.

Otozomal resesif kalıtım, bir insanın etkilenmesi için her hücrede sorumlu genin iki kopyasının da mutasyona uğraması anlamına gelir.

Otozomal dominant kalıtım her hücrede sorumlu genin sadece bir kopyasının mutasyona uğramış olması bu koşulun özelliklerine sebebiyet vermesi için yeterli olduğu anlamına gelir. (1)

Frekans

200 kişiden az otozomal resesif robinow sendromu medikal literatüre tanımlanmıştır. koşulun bu formu içinde Türkiye, Pakistan, Brezilya ve Umman’ınn bulunduğu bir çok ülkeden ailede belirtilmiştir.

Otozomal dominant robinow sendromunun 50’den az ailede teşhisi konmuştur. Bu ailelerin 10 kadarı osteosklerotik forma sahiptir.

İlişkili olduğu genler

Otozomal resesif robinow sendromu ROR2 geni, otozomal dominant robinow sendromu FZD2,WNT5A,DVL1,DVL3 genleri ile ilişkilidir

Sebepler

Otozomal resesif robinow sendromu ROR2 genindeki mutasyonlardan sonuçlanır. Bu gen fonksiyonu tam olarak anlaşılamamasına rağmen doğum öncesi normal gelişim için gerekli kimyasal sinyalleşme yolaklarında yer alan bir protein yapmak için şifre sağlar. Özellikle ROR2 proteininin iskelet,kalp ve genital organların oluşumunda kritik rol oynadığı görünmektedir.

Otozomal dominant robinow sendromuna FZD2,WNT5A,DVL1,DVL3 genlerini içeren birçok gende meydana gelen mutasyonlar sebep olabilir.  Bu koşulun osteoskleratik formu DVL1 genindeki mutasyonlardan sonuçlanır. Otozomal dominant robinow sendromu ile ilişkili genlerden üretilen proteinlerin ROR2 proteini gibi aynı kimyasal yolakların bir parçası olduğu belirtilmiştir.

Bu karakteristik belirtilere ve semptomlara sahip bazı insanlarda, bilinen genlerin hiçbirinde mutasyon tanımlanmamıştır. Bu vakalarda, bu hastalığın sebebi bilinmemektedir. [2] 

Teşhis

Bu sendromun teşhisi genellikle, eklemli organ ve genital anomaliler ve karakteristik yüz özellikleri, kısa boy gibi fiziksel bulgulara dayanarak doğumdan kısa süre sonra yapılır.

ROR2 geninde meydana gelen mutasyonlar için moleküler genetik testler otozomal resesif robinow sendromu teşhisi için uygundur. WNT5A ve DVL1 geninde meydana gelen mutasyonlar için moleküler genetik testler otozomal dominant robinow sendromu teşhisi için uygundur.

Tedavi

Bu sendromun tedavisi direkt olarak her bir bireyde görülen spesifik semptomlara yöneliktir. Tedavi alanında uzman bir ekibin koordineli çalışmasını gerektirebilir. [3]

Robinow Sendromunun Diğer İsimleri

  • Fetal yüz sendromu
  • Robinow-Silverman sendromu
  • Yüz ve genital anomamilerle akral disostoz
  • Mesomelia ile kostovertebral hücre bölünmesi kusurları
  • Mezomellik cücelik- küçük gential organ sendromu
  • Robnow cüceliği
  • Robinow-Silverman-Smith sendromu [3][4]

Kaynak

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/312/robinow-syndrome [1]

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/robinow-syndrome#resources  [2]      

https://rarediseases.org/rare-diseases/robinow-syndrome/ [3]

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=97360 [4]

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HEPATİK VEN TROMBOZU / BCS

Genel Bilgi

Hepatik Ven Trombozu, karaciğerden kan akışını taşıyan karaciğer damarlarının tıkanması ile karakterize nadir ve potansiyel olarak yaşamı tehdit edici bir hastalıktır. Batı’da, BCS, bir veya daha fazla altta yatan protrombotik risk faktörünün nadir bir karaciğer dışavurumudur. En yaygın altta yatan protrombotik risk faktörü, miyeloproliferatif bir hastalıktır, ancak şimdi hastaların neredeyse yarısında altta yatan çoklu protrombotik risk faktörlerinin olduğu kabul edilmektedir. Klinik bulgular, BCS’yi birçok akut ve kronik karaciğer hastalığının olası ayırıcı tanısı yapan çeşitli olabilir. Bilinen bir protrombotik risk faktörü ve karaciğer hastalığının yeni başlangıcı varsa şüphe indeksi çok düşük olmalıdır.

Karın, hepatomegali ve assitte (karın bölgesinde sıvı birikimi) klasik bir ağrı üçlüsü ile oluşur. Tıkanıklığın örnekleri hepatik venlerin trombozundan oluşur. Genellikle her milyon insandan birini etkiler. Bu sendrom fulminan, kronik, akut ve hatta asemptomatik olabilir.

Görsel Kaynak : http://slideplayer.com/3514975/12/images/33/Budd-Chiari+Syndrome.jpg

Genetik Değişiklikler/ Etken Faktörler

Hepatik ven trombozu, karaciğerden kan akışını taşıyan karaciğer damarlarının tıkanması ile karakterize nadir bir hastalıktır.  Karaciğerden kan akışı engellendiğinde, kan karaciğerde yedeklenir ve genişlemesine neden olur (hepatomegali). Dalak da büyüyebilir (splenomegali). Bu nedenle, BCS nadir ve potansiyel olarak hayati tehlike arz eden bir durumdur.

Behçet hastalığı, antifosfolipid sendromu, hiperhomosisteinemi ve paroksismal nokturnal hemoglobinüri (PNH) gibi kazanılmış protrombotik durumlar BCS gelişimine katkıda bulunabilir. Behçet hastalığı, ipek yolu boyunca (Çin’den Akdeniz’e yayılan bir bölge alanı) görülme sıklığı yüksek, kronik nüks eden sistemik inflamatuar bir hastalıktır.

Günümüzde en yaygın primer BCS’nin nedeni tromboz olmakla birlikte, idiyopatik membranöz tıkanıklıkların da farklı coğrayfalarda sebep olarak sunulduğu olgular mevcuttur. Vakaların yaklaşık üçte birinde Budd-Chiari sendromunun nedeni bilinmemektedir. 

Belirti ve Semptomlar

Hepatik ven trombozu (BCS) hepatik venöz çıkış tıkanıklığı ile başvuran heterojen bir klinik durum grubuna gönderme yapmak için kullanılan bir isimdir. Deri yüzeyine yakın karın bölgelerinde varisli damarlar gelişebilir ve görünür hale gelebilir. Diğer belirtiler arasında  yorgunluk, karın ağrısı, bulantı, sarılık ve yemek borusunda kanama . Bozukluğun şiddeti, bölgeye ve etkilenen damar sayısına bağlı olarak vakadan duruma değişir. 

Bu sendromdan muzdarip hastaların çoğu, aşağıdaki gibi bazı semptom ve semptomlara sahiptir:

  • Trombotik Diyabet
  • Polycythemia Vera
  • Paroksismal Gece Hemoglobinüri
  • Hamilelik, güçlü doğum kısıtlayıcı hapların kullanılmasına rağmen

Tümörler

  • Kronik İnflamatuar Hastalıklar
  • Pıhtılaşma Bozuklukları
  • Enfeksiyonlar

Bu, üst karın bölgesinde ilerleyici ve şiddetli ağrı ile kendini gösteren akut bir sendromdur. Karaciğerin genişlemesine neden olan ve sarılık, asit ve ensefalopati gibi diğer hastalıklara neden olan hepatomegali ile sonuçlanır. Hastaların% 20’ye kadarı tamamen asemptomatiktir.

Genetik Görülme Sıklığı

BCS prevalansı coğrafi farklılıklardan büyük ölçüde etkilenir. BCS, Nepal gibi bazı Asya ülkelerinde karaciğer hastalığının daha yaygın bir nedeni olsa da, Batı ülkelerinde nadir görülen, Çin’de çok az sayıda olgu bildirilen bir hastalık olarak kabul edilir.  Batı’da, tahmini BCS insidansı kişi başına 2,5 milyonda birdir. Yaygınlık büyük oranda bilinmemektedir, ancak tahminler 1 / 50,000 ile 1 / 100,000 arasında değişmektedir.

Kalıtım Paterni / Deseni

MTHFR mutasyonunun BCS riskini artırdığı tespit edilmiştir. Genetik yatkınlıkla olduğu düşünülmekle birlikte hangi genin neden olduğu bilinmemektedir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Hepatik ven trombozu teşhis edilmiş kişilerde 3 ay ila 3 yıl içerisinde karacağer yetmezliği gelişebilir. İnsan vücudunun iç bölümleriyle ilgili hastalıkların teşhisinde uzmanlaşmış bir doktor; sindirim sistemi rahatsızlıklarında bir gastroenterolog; veya genel cerrahlar, sendromu teşhis edebilir. Genel olarak, doktorlar siroz hastalarında sendromun semptomlarının en önemli nedenlerinden biri olduğundan şüphelenmektedir. Fizik muayeneleri yaparken, doktorlar karaciğerin artmış büyüklüğü hakkında bilgi sahibi olacaklardı. Diğer testler şunları içerebilir:

  • Karaciğer fonksiyonlarını tespit etmek için kan testleri
  • Karaciğerin genişlemiş boyutunu aydınlatan ultrason, doppler karaciğer testleri
  • Benzer anormallikleri saptamak için BT taramaları ve karın MR’ı

Anormallikler keşfedildikten sonra, ilave testler gerekebilir. Gerektiğinde Karaciğer biyopsisi yaparken doktorlar daha sonraki testler için karaciğer dokusunun çok küçük bir örneğini çıkarırlar. Bu testler sırasında sendrom tarafından zarar gören dokular bir doktor tarafından kolayca tespit edilebilir.

Hepatik ven trombozu tedavisi tıkanmanın nedenine bağlı olarak değişir. Tıbbi tedaviler şunları içerebilir: 

  • Kan inceltici (antikoagülasyon) ilaçları
  • Pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar (trombolitik tedavi)
  • Assit dahil karaciğer hastalığı için tedavi
  • Cerrahi tedaviler de düşünülebilir ve şunları içerebilir:
    • Transjugüler intrahepatik portosistemik şant ( TIPS )
    • Venöz şant ameliyatı
  • Ciddi siroz vakalarında karaciğer nakli gerekebilir. 

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Budd-Chiari Sendrom

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

NÖROFİBROMATOZİS TİP 1

Genel Bilgi

Neurofibromatosis type 1 (nörofibromatoz tip 1) deri renklerinde değişiklik (pigmentasyon) ve deri, beyin ve vücudun diğer bölgelerinde sinirler üzerinde tümör büyümesi ile karakterize edilmiş bir durumdur. Bu durumun işaret ve belirtileri oldukça değişkenlik gösterir.

Belirti ve Semptomlar

Erken çocukluktan itibaren, neredeyse nörofiromatoz tip 1’li bütün hastalar, derilerinde koyu renkli yamalar şeklinde görünen çoklu sütlü kahve renkli lekelere sahiptirler. Bu bölgeler birey büyüdükçe sayı ve boyut olarak büyür. Koltukaltı ve kasıklardaki benekler tipik olarak daha ileri çocuklukta görülür

Nörofibromatoz tip 1’e sahip oan çoğu erişkin, genellikle hemen deri altında bulunan iyi huylu tümörler olan nörofibroma geliştirir. Bu tümörler omuriliğe yakın sinirlerde veya vücudun diğer bölgelerindeki sinirler boyunca da görülebilir.  Nörofibromatoz tip 1’e sahip bazı bireyler sinirler boyunca gelişebilen kötü huylu tümörler de geliştirebilir. Bu tümörler genellikle ergenlik ya da erişkinlikte gelişmekte olup kötü huylu çevresel sinir kılıf tümörleri olarak adlandırılır. Nörofibromatoz tip 1’li bireyler aynı zamanda beyin tümörleri veya kan kanseri (lösemi) de dahil olmak üzere başka kanser türlerinin gelişmesi riskini de taşırlar.

Çocuklukta, iyi huylu kitleler Lisch nodülleri olarak adlandırılır ve genellikle iriste gözlenir. Lisch nodülleri görüşü etkilemez. Bazı bireylerde optik sinir (gözden beyne uzanan sinir) üzerinde de tümör gelişimi gözlenir. Bu tümörlere optik glioma denir ve görme azlığı ya da tamamen görme kaybına neden olabilirler. Bazı vakalarda ise görmeyi etkilemezler.

Nörofibromatozis Tip 1’in diğer semptomları yüksek kan basıncı (hipertanisyon), kısa boy, olağandan büyük baş ve omurganın farklı biçimlenmesi (skolyoz) gibi iskelet anormallikleridir. Çoğu nörofibromatozis tip 1’li bireyin zeka seviyesi normal olmakla birlikte bu hastalarda öğrenme engelleri ve dikkat yetersizliği ve hiperaktivite hastalığının (ADHD) sıklıkla gözlendiği bilinmektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

NF1 genindeki mutasyonlar nörofibromatoz tip 1’e yol açar.

NF1 geni, nörofibromin isimli proteini üretmeyi sağlayan kodu içerir. Bu protein, sinir hücreleri ve sinirler etrafındaki özelleşmiş hücreleri (oligodendrositler ve Schwann hücreleri) birçok hücrede üretilir. Nörofibromin bir tümör baskılayıcı olarak çalışır; bu, hücrelerin çok hızlı veya kontrolsüz bir biçimde büyümelerini engellemesi anlamına gelir. NF1 genindeki mutasyonlar nörofibrominin hücre büyüme ve bölünmesini kontrol edemeyen fonksiyonsuz bir versiyonunun üretilmesine yol açar. Sonuçta vücuttaki sinirler boyunca nörofibroma gibi tümörler gelişebilir. NF1 genindeki mutasyonların, öğrenme engelleri ve sütlü kahve rengindeki benekler gibi nörofibromatoz tip 1’in diğer özelliklerine nasıl yol açtığı net değildir.

Genetik Görülme Sıklığı

Nörofibromatoz tip 1 dünya çapında her 3000—4000 kişiden 1’inde görülür.

Kalıtım Paterni / Deseni

Nörofibromatoz tip 1’in kalıtım deseninin otozomal dominant olduğu düşünülmektedir. Bu bozukluğa sahip bireyler, her hücrede NF1 geninin 1 mutant kopyasını taşır halde dünyaya gelirler. Vakaların yaklaşık yarısında ebeveynlerden biri bu hastalığa sahiptir ve mutant gen bu ebeveynden kalıtılmıştır. Geri kalan hastalar ise, ailede hastalık öyküsü olmaksızın yeni mutasyonlar sonucu hastalığı edinirler.

Tek bir değişikliğe uğramış genin hastalık geliştirmeye yettiği çoğu otozomal baskın hastalıkların aksine, nörofibromatoz tip 1’de tümör oluşumunun tetiklenmesi için her iki kopya genin de değişikliğe uğramış olması gerekmektedir. İkinci kopyadaki bir NF1 geni mutasyonu, bireyin hayatı süresince sinirler etrafındaki hücrelerde gerçekleşir. NF1 geni mutasyonuyla doğmuş neredeyse her birey, birçok hücrede ikinci mutasyonu edinerek nörofibromatozis tip 1’e özgü tümörleri geliştirir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Nörofibromatozis tip 1 teşhisi, yukarıda belirtilen karakteristik semptomların gözlenmesi ve NF1’i tanıyan bir oftalmoloğun göz muayenesi, NF1 geni mutasyon analizi, beyin ve diğer etkilenmiş bölgelerin MRI incelemesi ve komplikasyonlara dayalı diğer testler yardımıyla yapılır.

Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Ağrıya ya da fonksiyon kaybına yol açan tümörler alınabilir. Çok hızlı büyüyen tümörler kansere yol açabileceğinden hemen alınmalıdır. Ciddi tümörler için deneysel tedaviler araştırma aşamasındadır.

Hastalıkla İlişkili Genler

NF1

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Nörofibromatoz 1
  • NF1
  • Periferal Nörofibromatoz
  • Recklinghausen Hastalığı
  • von Recklinghausen Hastalığı

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/neurofibromatosis-type-1
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1109/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PULMONER VENLERİN YANLIŞ HİZALANMASI İLE ALVEOLAR KILCAL DİSPLAZİ (ACD / MPV)

Genel Bilgi

 Pulmoner Venlerin Yanlış Hizalanması İle Alveolar Kılcal Displazi(ACD/MPV), akciğeri ve kan damarlarının gelişimini etkileyen bir hastalıktır. Milyonlarca küçük hava keselerini (alveoller) ve kılcal damarları etkiler. Oksijen vücuda dağılmak üzere bu alveoler kılcal damarlarından kana karışır ve karbondioksit dışarı verilmek üzere kandan ayrılır. ACD/MPV’de alveoler kılcal damarlar normal gelişemezler. Kılcal damarların sayısı düşer ve mevcut kılcal damarlar alveol duvarlarında yanlış konumlanır. Kılcal damar sayısındaki ve yerindeki bu anormallikler oksijen ve karbondioksit alışverişini engeller. Akciğerden kalbe kan taşıyan damarlar (akciğer toplardamarlar) yanlış konumlanmışlardır ve anormal olarak atardamarlarla birlikte yığın olmuşlardır. Akciğer atardamarların duvarlarındaki kas dokusu fazla büyüyebilir ve bu da daha kalın atardamar duvarlarına sonuç vermektedir. Bu gibi değişimler kan akışını sınırlayabilir ve bu da akciğer atardamarlarında yüksek kan basıncına sebep olur ve kalbin daha zor pompalamasını gerektirir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Eğer FOXF1 geninde mutasyon varsa, her hücredeki kayıp veya değişmiş bir gen, bu hastalığa sebep olmak için yeterlidir. ACD/MPV, FOXF1 genindeki mutasyonlardan dolayı olur. FOXF1 geninden üretilen protein, DNA’nın spesifik bölgelerine bağlanır ve diğer genlerin aktivitelerini kontrol etmesine yardım eder. FOXF1 proteini, akciğerlerin ve kan damarlarının gelişimi içi önemlidir. FOXF1 proteini, sindirim kanalının gelişiminde de rol oynar. Bu gendeki ACD/MPV’ye sebep olan mutasyonlar, gelişimleri düzenleyemeyen inaktif proteinle sonuçlanır ve akciğer kan damarlarının ve sindirim kanalının anormal oluşumuna sebep olur.

Belirti ve Semptomlar

Doğumdan sonra ilk birkaç gün içinde, ACD/MPV’li çocuklar ciddi nefes alma ve kanda yetersiz oksijen problemleri yaşamaya başlarlar. Nefes kesilmesi ve siyanoz (kandaki oksijenin azalmasına bağlı derinin renginin morarması) yaşayabilirler. Akciğer kan damarlarında yüksek kan basıncı da yaşanabilir. Nefes alma problemleri daha kötüye gidebilir ve bazı bebeklerde solunum durabilir. Çok nadir olarak bebekler, doğumdan sonra birkaç ay sonrasına kadar bu hastalığa dair hiçbir belirti göstermeyebilir. Hastalığa sahip bebekler, kalın bağırsağın kıvrılması gibi mide ve bağırsak semptomları, böbreklerin şişmesi, kalbin sol tarafının ve kas-iskelet sisteminin gelişmemesi gibi belirtiler de gösterebilir.

Genetik Görülme Sıklığı

 ACD/MPV çok nadir bir hastalıktır, görülüş sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalığa sahip yaklaşık 200 çocuk kayda geçmiştir.

Kalıtım Paterni/Deseni

ACD/MPV genelde kalıtılmamaktadır ve bu hastalığa sahip insanların soylarında bu hastalığa sahip kişiler bulunmamaktadır. ACD/MPV ile bireyler kendi çocuklarına genetik olarak geçirmemektedir çünkü üremek için yeterince uzun yaşayamazlar. Bu durum ile ilişkili genetik değişiklikler genellikle üreme hücrelerinin (yumurta ve sperm) oluşumu sırasında veya erken fetal gelişiminde meydana gelir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Siyanoz ve yüksek akciğer kan basıncı yaşayan bebeklerde, yenidoğan yoğun bakım ünitesindeki tedaviye yanıt vermeyen bebeklerde ACD/MPV’den kuşkulanılabilir. Vakaların %90’ı moleküler genetik test ile teşhis konulabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

FOXF1 genindeki mutasyonlar bu hastalığa yol açar.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • ACD
  • ACD/MPV
  • ACDMPV
  • alveoler kılcal displazi
  • konjenital alveoler kapiller displazi
  • yenidoğanın ailesel kalıcı pulmoner hipertansiyonu
  • pulmoner damarların yanlış hizalanması

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alveolar-capillary-dysplasia-with-misalignment-of-pulmonary-veins
https://rarediseases.org/rare-diseases/alveolar-capillary-dysplasia/
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8644/alveolar-capillary-dysplasia-with-misalignment-of-pulmonary-veins