Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ESANSİYEL TROMBOSİTEMİ

Genel bilgi

Esansiyel trombositemi (ET), trombosit sayısındaki anormal artış ile karakterize edilen bir kan hastalığıdır. Trombositler kanın pıhtılaşmasında rol oynayan kırmızı hücre parçalarıdır. 1950’lerde hematolojinin öncülerinde William Dameshek, Esansiyel trombositemi hastalığını miyeloproliferatif hastalıklar arasına eklemiştir. Miyeloproliferatif hastalıklar kemik iliğinin normalden daha fazla kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi ve trombosit üretmesine sebep olurlar. Zamanla, ET’nin bölünüp olgunlaşarak trombosit, kırmızı kan hücreleri veya beyaz kan hücrelerine dönüşen erken kan hücreleri olan kök hücrelerde gerçekleşen genetik bozukluklardan kaynaklanan miyeloproliferatif bir hastalık olduğu ortaya çıkmıştır. Yeni ortaya çıkan bilgilerle beraber, miyeloproliferatif hastalıklar miyeloproliferatif neoplazma (MPN) olarak adlandırmaya başlamıştır. Bu sebeple, ET kronik lösemi olarak da bilinmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Esansiyel trombositemi yaşlılarda daha sık görülür (vakaların %80’i). Vakaların çoğu 60 yaş civarında teşhis edilir. Bu hastalığı olan kişilerin yaklaşık %25-33’ünde herhangi bir belirti olmayabilir.  Hastalığın belirtileri çok çeşitlidir. Esansiyel trombositemi hastalarında kan pıhtısı oluşturma riski yüksektir ve bu kan pıhtıları bacaklardaki veya akciğerlerdeki derin damarlar başta olmak üzere tüm vücutta bulunabilir. Örneğin, bu pıhtılar akciğerlere gidebilen (akciğer embolisi), akciğerlerdeki kan akışını tıkayan ve göğüs ağrısına ve solunum zorluğuna neden olan pıhtılar olabilirler. Beyni besleyen damarlarda bulunan kan pıhtıları, ministroklara (geçici istemik ataklar) veya felce sebep olabilir. Bu nedenle, ET hastalarının felç ve kalp krizi geçirme riski sağlıklı insanlardan daha yüksektir. Esansiyel trombositemi vakalarında yaşanan diğer bir problem, çok sayıda trombosit bulunan kişilerde daha sık görülen anormal kanamalardır. Hastalıklı kişilerde burun kanaması, diş eti kanaması veya gastrointestinal sistemde kanama gözlemlenebilir. Esansiyel trombositemi hastalarının bir kısmında genellikle ellerde ve ayaklarda ortaya çıkan şiddetli ağrı, kızarıklık ve şişlik (eritromelalji) dönemleri vardır. Ek olarak, baş ağrısı, bitkinlik, geçici görüş değişiklikleri, baş dönmesi, kulaklarda çınlama, vertigo, dalak genişlemesi (splenomegali) ve ellerde karıncalanma hastalığın diğer semptomlarıdır.  Ayrıca vakaların %40’ında bağırsaklardaki kanamaya bağlı olarak kanlı dışkı veya anal kanama gözlemlenir.
Semptomların tıp literatüründeki ve çokça kullanılan diğer isimleri aşağıda listelenmiştir:

Tıpta isimleri: Diğer isimleri:
Hastaların %80-%99’u bu semptomlara sahiptir
Anormal trombosit morfolojisi Anormal trombosit şekli
Amaurosis fugax
Arteriyel tromboz Arterlerdeki kan pıhtısı
Göğüs ağrısı
Artan megakaryosit sayısı
Miyokardiyal enfarktüs Kalp krizi
Uzun süreli kanama
Geçici istemik atak
Minifelç
Venöz tromboz Damardaki kan pıhtısı
Hastaların %30-%79’u bu semptomlara sahiptir
Splenomegali Artan dalak boyutu
Hastaların %5-%29’unda bu semptomlara sahiptir
Akut lösemi
Myelodisplazi
Myelofibroz
Others
İskelet sistemi anormalliği İskelet anomalileri
Akrosiyanoz Ellerin, ayakların veya yüzün bölümlerinin kalıcı mavi rengi
Hipertansiyon
Bozulmuş trombosit agregasyonu
Trombositoz

Genetik Görülme Sıklığı

Her yıl her 100.000 kişiden 1’inden azına ET tanısı konmaktadır (en son tahminler 100.000’de 0.38 ile 1.7 arasında değişmektedir). Hastalığın kadınlarda görülme sıklığı erkeklerde görülmesinden daha fazladır ancak bunun nedeni henüz bilinmemektedir. Ortalama başlangıç yaşı ellilerin ortasıdır, ancak bu aralık geniştir ve çocuk doğurganlık yıllarında kadınları kapsar bu da özel terapötik düşünceleri olan ET hastalarının önemli bir alt kümesini oluşturur. Çocuklarda ET son derece nadirdir ve tipik olarak kalıtsal bir genetik hastalıktır. Yetişkinlerde, tipik olarak ET’de tanımlanan genetik mutasyonlar kalıtsal değildir ve bunun yerine yetişkinlerde bir bireyin yaşamı boyunca meydana gelen kazanılmış mutasyonlar hastalıkta etkilidir.

Kalıtım Paterni / Deseni

Esansiyel trombositemi vakalarının çoğu kalıtsal değildir. Bunun yerine, hastalık döllenmeden hemen sonra oluşan kan hücrelerde meydana gelen gen mutasyonlarından kaynaklanır. Bu tür değişikliklere somatik mutasyonlar denir.

Daha az yaygın olarak, Esansiyel trombositemi, otozomal dominant paternde kalıtsaldır. Bu, her hücrede mutasyona sahip genin sadece bir kopyasının, hastalığa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. Esansiyel trombositemi kalıtsal olduğu zaman ailevi Esansiyel trombositemi olarak adlandırılır. Ailesel vakalarda, hasta kişinin olacak çocuklarından %50’si (yani 2’de 1) Esansiyel trombositemi hastalığına yakalanabilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Çoğu zaman, hastalık belirtiler ortaya çıkmadan önce diğer durumlar için veya rutin olarak yapılan kan testlerindeki yüksek trombosit seviyesiyle hastalık anlamlandırılır. Aynı zamanda diğer tanı yöntemleri aşağıdaki gibidir:

  1. a) Kemik iliği biyopsisi (Kemik iliği biyopsisi kalça kemiğinden küçük bir kemik parçası ve az miktarda sıvı kemik iliği elde edilen güvenli bir prosedürdür)
  2. b) Tam kan sayımı (CBC)
  3. c) Genetik testler (THPO ve MPL genleri için)
  4. d) Ürik asit seviyesi

Aynı zamanda Esansiyel trombositemi tanısı, 1 ila 5 arası kriterlerinden birini veya 3 ila 11 kriterlerinin üçünden fazlasını sahip olan kişilere konulur.

1- Trombosit, iki ay boyunca 1 ay aralıklarla bakıldığında 600.000 / mm3’ten fazla sayılıyor

2- İkincil trombositozun tanımlanabilir nedeni yok

3- Normal kırmızı kan hücresi kütlesine sahip olmak

4- Kemik iliğin fibrozu kemik iliğinin üçte birinden daha azdır

5- Kromozomları (karyotipleme) veya “bcr-abl füzyon ürününün” yokluğunu inceleyen bir kan muayenesinde Philadelphia kromozomunun (Ph) olmayışı.

6- Ultrasonografide görülen veya fizik muayene ile saptanan splenomegali

7- Kemik iliğinde yüksek hücre sayısı ve megakaryosit boyutunun artması

8- Kemik iliğinde kan üreten anormal hücrelerin varlığı

9- Normal CRP ve IL-6 seviyeleri

10- Demir eksikliği anemisinin olmaması

11- Kan hücrelerini üreten kök hücrelerin yeni bir mutasyona sahip kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olduğu klonal hematopoez gözlenmesi

Tedaviye başlamadan en iyi tedavinin hangisi olacağına karar vermek için spesifik mutasyonların varlığının ve tedavi sürecinde yaşanabilecek komplikasyonların risklerinin belirlenmesi için hastanın yaşı ve tıbbi öyküsünün bilinmesi önerilmektedir. Mevcut tedaviler maalesef tedavi edici değildir ve hastalığın akut miyeloid lösemiye veya miyelofibrozise doğru gelişmesini engelleyemez (sadece çok nadir durumlarda gerçekleşir).

Günümüzde, Esansiyel trombositemi tedavisi, olası komplikasyonları önlemek için trombosit sayısının azaltılmasına dayanır. En yaygın kullanılan ilaçlar arasında hidroksiüre, interferon-alfa, Fosfor 32 ve Anagrelid yer alır. Düşük dozlarda aspirin, el ve ayak parmaklarında kızarıklık ve ağrı, yetersiz kan akışı (iskemi), uzuvlardaki enfeksiyonlar (kangren), felçler, senkoplar, instabilite veya görsel rahatsızlıklar gibi mikrovasküler semptomları kontrol etmek için kullanılabilir. Hastalığın tedavi sürecinde, hastanın risk derecesine göre değişen tedaviler önerilir.

Hastalığın risk derecesine göre sınıflandırılması aşağıdaki gibidir:

Yüksek riskli hastalık: Herhangi bir yaşta trombozu (damar içinde bir kan pıhtısının oluşması ve böylece kan akışını engellemesi durumuna verilen isim) olan ve / veya 60 yaşından büyük ve JAK2 V617F mutasyonu olan kişiler

Orta risk hastalık:60 yaşından büyük, JAK2 mutasyonu olmayan ve hiç tromboz geçirmemiş insanlar.

Düşük riskli hastalık:60 yaşında veya daha küçük, JAK2 mutasyonu olan ve hiç tromboz geçirmemiş insanlar.

Çok düşük riskli hastalık: 60 yaşında veya daha küçük, JAK2 mutasyonu olmayan ve asla trombozu olmayan insanlar.

Yeni yayınlanan çalışmalara göre, yüksek tromboz riski olan veya tromboz olan kişilerin, antikoagülanla (kanın pıhtılaşmasını önleyen maddeler) birlikte bir sitoredüktör kullanmalarını gerekir. Aynı zamanda, orta veya yüksek riskli kişiler, düşük dozlarda aspirin ile kombinasyon halinde bir sitoredüktörle tedavi edilmelidir. Düşük risk altında olan kişiler, düşük doz aspirin (günde bir kez 81 mg PO aspirin genellikle yeterlidir, ancak gerekirse daha yüksek bir doz kullanılabilir) ile tedavi edilmeli veya sadece herhangi bir tedavi uygulanmadan düzenli ve dikkatlice gözlemlenmelidir.

Hidroksiüre, daha az toksit olması ve miyelofibroz üretme riskinin daha düşük olması sebebiyle çoğu insan için tercih edilen sitoredüktif ilaçtır. Bununla birlikte, hamile kadınlarda ve hamile kalmak isteyen kadınlarda, hidroksiüre veya Anagrelid doğum kusurlarına sebep olduğundan interferon kullanımı önerilir (Anagrelid ve hidroksiüre plasentayı geçtiği için). Hidroksiüre kullanımı ve kullanım sürecinde hastanın takip edilmesi yalnızca uzman kişiler tarafından yapılmalıdır. Günde bir kez 500 ila 1000 mg PO dozunda başlatılır. Hastalar haftalık olarak tam kan sayımı ile izlenir. WBC (beyaz kan hücreleri) sayısı <4000 / μL’ ye düşerse, hidroksiüre durdurulur ve değer normalleştiğinde verilen ilk dozun %50’sinde tekrar uygulanır. Sabit bir duruma ulaşıldığında, haftalık olarak yapılan tam kan sayımları 2 hafta ve daha sonra 4 hafta aralıklarla yapılır. Belirli bir hedef trombosit sayısı yoktur.

Allojeneik kök hücre nakli ET hastalarında nadiren kullanılır, ancak diğer tedaviler başarısız olursa ve uygun bir donör mevcutsa genç hastalarda etkili olabilir.

Aşağıda listelenen ilaçlar, Esansiyel Trombositemi tedavisi için FDA tarafından onaylanmıştır:

Anagrelide (Marka adı: Agrylin®) – Shire tarafından üretilmiştir.

İlacın FDA onaylı endikasyonu: Artmış trombosit sayısını ve tromboz riskini azaltmak ve ilişkili semptomları iyileştirmek için esansiyel trombositemili hastaların tedavisi.

Hastalıkla İlişkili Genler

Esansiyel trombositemi hastalığı başta JAK2 olmak üzere JAK2 ve CALR genlerindeki mutasyonlar sebebiyle oluşabilir. 2005 yılında, 4 ayrı çalışma grubu ET hastalarının %50-60’ında JAK2 geninde mutasyon keşfetti.  Vakaların az bir kısmında, MPL, THPO ve TET2 genlerinde mutasyon gözlenmiştir. Normal şartlarda, JAK2, MPL ve THPO genlerinin ürettiği proteinler JAK/STAT sinyal yolağını aktive edebilmek için beraber çalışırlar. JAK/STAT sinyal yolağı kimyasal sinyalleri hücre dışından hücre çekirdeğine taşırlar ve kan hücrelerinin özellikle trombositlerin çoğalmasını sağlar. Bu genlerdeki mutasyonların kemik iliğinde üretilen trombositlerin kontrolsüz artışına sebep olduğuna inanılmaktadır.

JAK2 genindeki bu mutasyonlar, kinaz enziminin bir çeşidi olan Janus kinaz 2 (JAK2) enziminin fazla aktivitesine sebep olur.  Normal şartlar altında, karaciğer thrombopoietin hormonu üretir ve bu hormon zamanla kırmızı hücreler, beyaz hücreler ve trombositlere dönüşebilen hematopoetik kök hücrelerine bağlanır. Bu bağlanma gerçekleştiğinde, JAK2 enzimi hematopoetik hücrelerin trombosit (megakaryositler) ve trombosit haline gelen öncül hücrelere bölünmesini sağlar. Trombositler şekilsiz ve anormal derecede büyük olabilirler. Bu ekstra, anormal şekilli trombositler kan pıhtılaşması riskini artırır.

JAK2 mutasyonu olmayan Esansiyel trombositemi hastalarının %40’ından fazlası için, bu hastalığın genetik temeli 2013’e kadar bilinmiyordu. İki grup araştırmacı ET hastalarının genellikle Calreticulin (CALR) olarak adlandırılan bir gende çeşitlilik gösterdiğini bildirdi. JAK2 gen mutasyonu olmayan ET hastalarının yaklaşık %70’inde CALR mutasyonları bulundu. CALR geninin bir hücre içindeki fonksiyonu JAK2’ninkinden daha az anlaşılmış olsa da CALR geninin ET’de bir JAK2 mutasyonu ile anormal şekilde aktif olan aynı hücresel makineyi değiştirdiği anlaşılmaktadır. Bu, CALR ile mutasyona uğramış ET hastalarının, JAK2 mutasyonuna sahip olan ET hastalarından neredeyse ayırt edilemez oldukları için anlamlıdır.

CALR ve TET2 genlerindeki hangi mutasyonların Esansiyel trombositemiye sebep olduğu hala bilinmemektedir. CALR geni bağışıklık sistemindeki fonksiyonlara ve yara iyileşmesine yardım eden Calreticulin adlı proteini kodlar. Calreticulin aynı zamanda, hematopoetik hücrelerin yüzeyinde bulunan ve trombopoietinin bağlandığı bir protein olan bir reseptördür. TET2 geni ise kan hücreleri üretiminde önemli role sahip olduğu inanılan proteini kodlar. Tüm bunların aksine, mutasyonun tespit edilemediği birkaç durum vardır ve bu vakaların henüz tanımlanmamış genlerdeki mutasyonlara bağlı olabileceği düşünülmektedir.

ET hastalarında çok daha nadir olarak başka varyasyonlar da bulunur, ancak JAK2 veya CALR genlerindeki mutasyonlar, ET hastalarının %75’inden fazlasında görülen en yaygın olan genetik mutasyonlardır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • esansiyel hemorajik trombositemi
  • esansiyel trombositoz
  • ET
  • idiyopatik trombositemi
  • idiyopatik trombositoz
  • birincil trombositemi
  • birincil trombositoz

Kaynakça

  • https://www.omim.org/
  • https://rarediseases.info.nih.gov/
  • https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/
  • https://ghr.nlm.nih.gov/
  • https://rarediseases.org/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FOUNTAİN SENDROMU

Genel Bilgi

Fountain sendromu çok nadir görülen multi-sistemik bir hastalıktır. Bu hastalık; zihinsel gerilik, yanak ve dudakların deri altında çok fazla sıvı birikmesine bağlı olarak şişmesi, iskelet anomalileri ve/veya iç kulakta yapısal bozukluktan dolayı ortaya çıkan sağırlık ile karakterize ediliyor. Bu hastalığın altında yatan sebep hala tam olarak bilinmemektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Çok nadir görülen bir hastalık olduğu için etken faktörler kesin olarak bilinmemektedir.  Otozomal çekinik bir hastalık olduğu düşünülmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Fountain Sendromu’nun genel olarak başlıca belirti ve semptomları olmasına karşın hastalık hakkında bilinmeyen çok fazla şey var. Çok az sayıda görülmesi, diğer genlerin olası etkileri, az sayıda klinik çalışma yapılmış olması bu hastalığın semptom ve prognozunu netleştirmeye engel oluyor.

Genel özellikler arasında hafiften ileri dereceye kadar görülebilen zeka geriliği yer alırken aynı zamanda fiziksel farklılıklar da görülebilir. Yüz altında, özellikle de dudak ve yanaklarda, anormal derecede sıvı birikmesinden dolayı şişkin bir surat, geniş, şişkin el ve ayaklar hastalığın önemli belirtilerindendir. Bu belirtiler genellikle yaşla birlikte daha da belirginleşir. İç kulaktaki koklea’da (salyangoz) bulunan bir bozukluktan dolayı oluşsan sensorinöral işitme kaybı da semptomların arasındadır. Bu tarz sağırlıkta ses dış kulaktan iç kulağa normal olarak iletiliyor olsa da iç kulaktaki malformasyon işitme kaybına sebep olur. Bu işitme kaybı konuşma geriliğine de sebep olabilir. Bazı vakalarda diğer yaşıtlara kıyasla görülen boy kısalığı, geniş baş çevresi (makrosefali), kamburluk, bebeklik çağında görülen jeneralize nöbetler de semptomların arasında alabilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Fountain sendromu çok nadir olarak kalıtılan, kadın ve erkeklerde neredeyse aynı oranlarda görülen bir hastalıktır. Tıp literatüründe çok az sayıda vaka rapor edilmiştir. Görülme sıklığı ve yaygınlığı bilinmeyen bir hastalıktır. Yanlış teşhis konulması veya hiç teşhis konulmamış olması, bu hastalığın gerçek görülme sıklığının hesaplanmasını zorlaştırıyor.

Kalıtım Paterni/Deseni

Genetik hastalıklar iki gen tarafından belirlenir. Bu genlerin biri anneden bir de babadan gelir. Fountain Sendromu’nun otozomal çekinik bir hastalık olduğu düşünülüyor. Bir hastalığın otozomal çekinik olması demek; hastanın taşıyıcı olan anne ve babasından aynı mutant geni alıp fenotipik olarak da bu hastalığı göstermesi demektir. Ebeveynlerinden bir mutant bir normal gen alan kişi ebeveynleri gibi taşıyıcı olacaktır. İki geni de normal alan birey ise sağlıklı bir birey olacaktır.

Resim 1:  Otozomal çekinik kalıtım

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Fountain sendromu genellikle bebeklik veya erken çocukluk döneminde teşhis edilir. İç kulaktaki malformasyonun sensorinöral işitme kaybına sebep olduğu çeşitli odyolojik testlerle ve X-ray taramalarla doğrulanabilir. X-Ray tarama testi aynı zamanda şüphelenilen iskelet anomalileri için de kullanılabilir. Jeneralize nöbetler görülen hastada ise çeşitli nörolojik değerlendirmeler yapılabilir. Elektroensefalografi (EEG) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) yöntemleri bunun için kullanılabilir. EEG beyin dalgalarındaki farklılıklar ortaya çıkarılabilir.

Fountain Sendromu’nun tedavi yöntemi hastanın gösterdiği belirtilere göre değişiklik gösterir. Tedavinin farklı alanlarda uzman kişilerle birlikte yürütülmesi gerekebilir. Bu uzmanlar arasında kulaktaki sorunların teşhisi için otolaringolojistler, işitme kaybının tedavisi için odyologlar, konuşma bozuklukları için dil konuşma patologları, iskeletsel bozuklukların tedavisi için ortopedistler, fizyoterapistler, cerrahlar bulunabilir. Ayrıca genetik danışmanlık da hasta ve ailesi için çok yararlı olabilir. Jeneralize nöbetler yaşayan çocuklarda ise çeşitli antikonvülsan ilaçlarla nöbetlerin etkisi ve sıklığı azaltılabilir veya önlenebilir. İleri derecede kamburluk görülen hastalarda ise fizik tedavi, egzersiz ve diğer destekleyici tedavilere (alçı gibi) başvurulabilir. Erken müdahale bu hastalık için çok önemli bir etkendir. Bu sayede Fountain Sendromu’na sahip çocukların hayat standartları yükseltilebilir. Özel eğitimler, işitme problemi ve buna bağlı konuşma bozuklukları olan çocuklar için özel servisler, medikal ve sosyal servisler de hastaya fayda sağlayabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Henüz hastalıkla ilişkili bir gen bulunamamıştır.

Hastalığın Diğer İsimleri

Zeka geriliği, sensorinöral sağırlık/işitme kaybı, iskelet displazisi, dudakta granülom, şişkin dudaklar ve kaba yüz hatları

Kaynaklar

Fountain sendromu: klinik sendromun daha ayrıntılı tanımlanması ve takip verileri:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8897038 Zeka Geriliği

sağırlık, iskelet anormallikleri ve dolgun dudaklı kaba yüz: Fountain sendromunun doğrulanması:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/3565469

Resim 1: https://kashastaliklari.aileniz.com/kalitimsalgecis.htm

https://rarediseases.org/rare-diseases/fountain-syndrome/

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=3219

http://omim.org/entry/229120

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/64/fountain-syndrome

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HYPEREKPLEKSİ(KOK HASTALIĞI)

Genel bilgi

Hiperekspleksi; yeni doğmuş veya anne karnındaki bebekleri etkileyen nadir görülen kalıtımsal nörolojik bir hastalıktır. Aynı zamanda çocukları ve yetişkinleri de etkileyebilir. Bu hastalığa sahip bireylerde ani ve beklenmedik ses, hareket veya dokunmaya karşı aşırı alarm tepkisi (göz seğirmesi veya vücut kasılmaları) gözlenir. Semptomlar bireysel hareketi önleyen aşırı kas kasılmalarını  (hipertoni) içerir ve bu da hasta bireyin bilinç kaybı yaşamadan bir kütük gibi düşmesine sebebiyet verebilir. Aşırı refleksler (hiperreflektivite) ve düz yürüyememe de meydana gelebilir. Hiperekspleksi genellikle otozomal dominant karakterde kalıtılır ama otozomal resesif ya da nadiren X’e bağlı kalıtımlarından da görüldüğü rapor edilmiştir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Hiperekspleksi hastalarının %30’unda GLRA1 geninde mutasyon vardır. GLRB, GPHN ve SLC6A5 genlerinde de mutasyonlarla görülür. X’e bağlı olduğunda ise ARHGEF9 geninde mutasyon olmuştur.

Bazı durumlarda, hasta olan anne yada babadan gelen mutasyona uğramış genle kalıtılır. Diğer durumlar ise, gende meydana gen yeni mutasyonlar sonucu oluşabilir. Bu durumlarda hasta bireyin ailesinde daha önceden bu hastalık görülmemiştir.

Belirti ve Semptomlar:

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye göre değişir. Aynı hastalığa sahip insanlar aşağıdaki tabloda listelenmiş her semptoma sahip olmayabilir. Bu bilgiler Human Phenotype Ontology (HPO) adı verilen veri tabanından sağlanmaktadır. %80-99 insanın sahip olduğu semptomlar;

MEDİKAL TERİM DİĞER İSİMLER HPO ID
Ataksi 0001251  
Esophagitis Özafagus iltihabı 0100633 
Fasikülasyon Kas seğirmesi 0002380 
Gastroesofagel reflü Asit reflü 0002020
Hiatus hernia Mide hernia 0002036
Hiperrefleksivite Artmış refleksler 0001347 
Joint stiffness Katı eklemler 0001387 
Kas katılığı 0003552 
Miyoklonus 0001336
Rigidity Kas katılığı 0002063
Spastisite İstemsiz kas kasılması 0001257 

Genetik Görülme Sıklığı

<1/1.000.000

Kalıtım Paterni/Deseni

Hiperekspleksi farklı kalıtım paternlerine sahiptir.

Her bir hücrede ilişkili olduğu genlerin herhangi bir kopyasında meydana gelen mutasyonun bu rahatsızlığın görülmesinde yeterli olduğu otozomal dominant kalıtım paterni görülebilir. Bazı durumlarda, hasta olan anne yada babadan gelen mutasyona uğramış genle kalıtılır. Diğer durumlar ise, gende meydana gen yeni mutasyonlar sonucu oluşabilir. Bu durumlarda hasta bireyin ailesinde daha önceden bu hastalık görülmemiştir.

Hiperekspleksi; aynı zamanda ilişkili olduğu genlerden birinde her hücredeki genlerin iki kopyasının da mutasyona uğramasıyla ortaya çıkan otozomal resesif kalıtım paterni de gösterebilir. Anne ve baba mutasyona uğramış genlerin bir kopyasını taşırlar ancak hastalığa dair belirti ve semptom gözlenmez.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Ailede hiperekspleksi hastasının bulunması teşhisin önemli bir parçasıdır çünkü bu hastalık genelde genetik ilişkili olarak ortaya çıkar.

Teşhis klinik belirtilere ,moleküler genetik testlerine ve elektrofizyolojiye dayanır.

Bu hastalık elektronmiyografi ve elektroensefalografi ile teşhis edilebilir.

Hastalık yaygın olarak anti-anksiyete ve anti-spastik ilaç clonazepam ile tedavi edilir. Bazı insanlara carbamazepine, phenytoin, diazepam, valproate, 5-hidroxytryptophan, piracetam, phenobarbital ve fluoxetine içeren ilaç tedavileri de yardımcı olur. Bazı vakalarda, clobazam ve clonazepam ilaçlarının kombinasyonu gerekli olabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

GLRA1, GLRB, GPHN, ARHGEF9 ve SLC6A5 genlerinde meydana gelen mutasyonlar ile ortaya çıkar.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Kalıtsal hiperekspleksi
  • İrkilme sendromu (startle syndrome)
  • Ailesel irkilme hastalığı (familial startle disease)
  • Hiperekspleksi
  • STHE
  • Katı bebek sendromu(stiff-baby syndrome)
  • Konjenital katı adam sendromu(stiff-man syndrome, congenital)
  • Kok hastalığı

Kaynakça
https://rarediseases.org/rare-diseases/hyperekplexia/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/hereditary-hyperekplexia#inheritance

https://www.omim.org/entry/149400?search=hyperekplexia%20awaiting&highlight=hyperekplexia%20awaiting

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=2862&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Hyperekplexia&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Hereditary-hyperekplexia&title=Hereditary%20hyperekplexia&search=Disease_Search_Simple

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3129/hereditary-hyperekplexia

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

 HEMİMEGALENSEFALİ

Hastalığın Diğer İsimleri:

  • Macrensefali
  • Unilateral Megalensefali

Genel Bilgi

Hemimegalensefali (HME) beyinin bir bölümünün diğer bölümünden anormal bir şekilde büyük olduğu  nadir görülen nörolojik bir hastalıktır. Beyinin etkilenen kısmı anormal bir yapıya sahiptir ya da yapısında bazı saklı değişiklikler bulundurabilir. Hemimegalensefali hastaları asimetrik ve büyük bir kafa yapısına sahiptirler. Bu hastalığa sahip çocuklarda nöbetler, kısmi felç ya da  zihinsel gelişim bozukluğu görülür. Nöbetler, bebekliğin erken dönemlerinde başlar. Hemimegalensefali başka bir nörogelişimsel sendromla ilişkili olabilir. Bu yüzden HME teşhisi konulduğunda, başka sendromlar da araştırılmalıdır. Bu sendromlar arasında; Proteus sendromu, tüberöz skleroz, Lineer Nevus Sebaseus Sendromu, nörofibromatosis, Sturge-Weber sendromu ve Trenaunay sendromu vardır [1].

Figure 1: Two hemimegalensefali hastası.

Görülme Sıklığı

Ne kadar sıklıkta görüldüğü bilgisi mevcut değildir.

Sebep Olan Faktörler

Sebebi tam olarak bilinmese de, HME beyinin bir yarım küresindeki hücrelerin diğer yarım küredekilerden daha hızlı büyümesiyle oluşmaktadırr. Genellikle bir veya birden fazla genetik mutasyondan dolayı oluştuğu düşünülmektedir. Beklendiği üzere büyüyen beyinin korteksinde şekil bozukluğu görülür ve beyaz maddesi anormaldir. Bazı klinisyenler bu hastalığın, hamileliğin birinci ve ikinci evresinde fetal beyinde meydana gelen bir hasardan dolayı oluştuğunu düşünmektedirler [1].

Belirti ve Semptomlar

Genellikle yeni doğmuş bebeklerde nöbetler görülmesiyle bilinir. Bazen bu nöbetler günde elli defa veya daha fazla görülebilir. HME sendromuna sahip çocuklar büyük ve asimetrik bir kafa şekline sahiptir. Bu belirtiler görüldüğü taktirde beyin MR’ı çekilmelidir. Hemimegalensefali; Proteus sendromu, tüberöz skleroz, Lineer Nevus Sebaseus Sendromu, nörofibromatosis, Sturge-Weber sendromu ve Trenaunay sendromu gibi hastalıklarla ilişkili olarak oluşmuş olabilir. Bu sendromlarda, anormal cilt pigmentasyonu görülür. Bu yüzden cildinde anormal lekeler olan ve nöbet geçiren çocuklarda HME hastalığından şüphelenilmelidir. Aynı zamanda HME; Sotos sendromu ve Alexander hastalığı ile de ilişkili olabilir. Bu hastalıklar bir veya birden fazla genetik mutasyonlardan dolayı oluşur ve kalıtsal olabildikleri gibi embriyo gelişiminde de meydana gelebilirler [1].

Figür 2: Hemimegalensefali MR görüntüsü. Sağ yarım küre normalden daha büyük.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Bir bireyde Hemimegalensefali ‘ den şüphelenildiğinde genellikle beyin MR ‘ ı teşhis için yeterlidir. Bu yüzden HME şüphesi varsa, hemen MR çekilmelidir. Nöbetler elektroensefalografi (EEG) ile tanımlanabilir.

Hemimegalensefali ile ilişkili nöbetler, anti-epileptik ilaçlarla tedavi edilmesi zor olduğu için çoğu hastanın bir beyin yarım küresi cerahat ile alınır (hemisferektomi). Birden fazla ameliyat seçeneği vardır. Bir seçenek, fonksiyonel hemisferektomi, bir başka yöntem ise anatomik hemisferektomidir. Fonksiyonel hemisferektomide beynin bir tarafındaki sinir ve doku diğer taraftan ayrılır ve beyin ve kafatası arasında bırakılır. Anatomik hemisferektomide ise beynin hastalıktan etkilenmiş tarafı ameliyat ile alınır. Zamanla, beynin kalan kısmı diğer kısmın fonksiyonlarını üstlenir. Bu ameliyatlar genellikle epilepsi sendromlarında nörocerrahiyi deneyimlemiş cerrahlar tarafından yapılmaktadır [2].

Kaynakça

Figürler:

 

 

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JACKSON-WEİSS SENDROMU

Genel Bilgi
Jackson-Weiss sendromu (JWS), kafa ve yüz (kraniyofasiyal) alanının ayırt edici malformasyonları ve ayak anormallikleri ile karakterize nadir bir genetik hastalıktır. Belirtilerin ve bulguların çeşitliliği ve şiddeti, aynı aileden etkilenen üyeler arasında bile, son derece değişken olabilir. Birincil bulgular, kafatasının belirli kemikleri (kraniyosinostoz), alışılmadık derecede yassı, az gelişmiş orta yüz bölgeleri (orta yüz hipoplazisi), anormal derecede geniş, büyük ayak parmakları ve malformasyonları veya ayakların içinde bazı kemiklerin füzyonu arasındaki lifli eklemlerin erken kapanmasını içerebilir. Jackson-Weiss sendromu, FGFR2 genindeki bir değişimin (mutasyonun) neden olduğu otozomal dominant bir genetik durumdur, bununla birlikte diğer genlerdeki (örn. FGFR3) mutasyonlar ile benzer görünen bir durum üretebilir.

Jackson- Weiss sendromu görülme yaşı olarak yeni doğanlarda ortaya çıkar. Sendromun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumdan önce bebeğin kafasındaki dış baskıdan kaynaklanabilir. Bunun ailelerden (kalıtsal) geçtiği durumlarda, nöbetler, azalmış zeka ve körlük gibi diğer sağlık problemlerinde ortaya çıkabilir. Yaygın olarak bağlantılı olduğu genetik hastalıklar Crouzon, Apert, Carpenter, Saethre-Chotzen ve Pfeiffer sendromları olabilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Jackson- Weiss sendromunda etkili olan gen FGFR2 genidir. Bu gen, fibroblast büyüme faktörü reseptörü 2 olarak adlandırılan proteini yapmak için talimatlar sağlar. Çoklu fonksiyonları arasında, bu protein embriyonik gelişim sırasında olgunlaşmamış hücrelere kemik hücreleri olma sinyalini verir. FGFR2 geninin spesifik bir bölümündeki bir mutasyon, FGFR2 proteini tarafından sinyallemeyi tetikler; bu, kafatası kemiklerinin erken füzyonunu teşvik eder ve ayaklardaki kemiklerin gelişimini etkiler.

Belirti ve Semptomlar

Bu kısımda Jackson Weiss Sendromunun belirtileri listelenmiştir ancak çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir.

İnsanların %80-99 bu belirtilere sahiptir:

  • Ayak başparmağının geniş kemiği
  • Geniş uzun ayak kemiği
  • Geniş aralıklı gözler
  • Orta yüzün az gelişmişliği
  • Kısa uzun ayak kemiği
  • Uzun kafatası şekli.

İnsanların %30-%79’u bu belirtilere sahiptir:

  • Damakta anormallik
  • Gaga benzeri çıkıntı
  • Azalan üst çene boyutu
  • Küçük üst çene
  • Küçük üst çene kemikleri
  • Üst çene eksikliği
  • Büyük alt çene
  • Şişkin gözler
  • Sarkık üst göz kapağı
  • Şaşılık
  • Gözlerin üstündeki yassı kemik çıkıntısı

İnsanların %5-%29’u bu belirtilere sahiptir:

  • 2 ve 3. ayak parmaklarında perdeli
  • Baldır kemiğinin anormalliği
  • Bölünmüş ayak
  • Elin kaynaşmış parmak kemikleri

Figür 1: Hipertelorizm

Görüntü kaynağı: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=71d9f1be67c7f8b6

Figür 2: Belirgin alın

Görüntü kaynağı: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=510a51e4083c1d6f

Genetik Görülme Sıklığı
Jackson- Weiss Sendromu nadir görülen genetik hastalıklardandır ve görülme sıklığı <1 /1 000 000’dir.

Kalıtı Paterni
Jackson- Weiss sendromu, otozomal dominant bir genetik hastalıktır. Genetik hastalıkların çoğu, biri babadan diğeri de anneden alınan bir genin iki kopyasının durumuna göre belirlenir. Baskın genetik bozukluklar, belirli bir hastalığa neden olmak için anormal bir genin sadece bir kopyasının gerekli olduğu durumlarda ortaya çıkar. Anormal gen, her iki ebeveynden kalıtsal olabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişimi) sonucu olabilir. Anormal genin etkilenen bir ebeveynden bir çocuğa geçme riski her hamilelik için% 50’dir. Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır. Bazı bireylerde, bozukluk yumurta veya sperm hücresinde meydana gelen spontan (de novo) genetik bir mutasyona bağlıdır. Bu gibi durumlarda, bozukluk ebeveynlerden miras değildir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Jackson- Weiss sendromu doğumda veya erken bebeklik döneminde kapsamlı bir klinik değerlendirmeye, karakteristik fiziksel bulguların tanımlanmasına ve ileri görüntüleme teknikleri de dahil olmak üzere çeşitli testlere dayanarak teşhis edilebilir veya doğrulanabilir. Mesela; bilgisayarlı tomografi (CT) taraması veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi özel röntgen görüntüleme çalışmaları, bazı kraniyofasiyal, ayak veya diğer iskelet anormalliklerinin varlığını, derecesini doğrulamaya yardımcı olabilir. Eğer teşhis kesin değilse FGFR2 genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler uygulanabilir.

Jackson- Weiss sendromu tedavisi, her bir bireyde belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Böyle bir tedavi, etkilenen bir çocuğun tedavisini sistematik ve kapsamlı bir şekilde planlaması gerekebilecek bir tıbbi uzmanlar ekibinin koordine çabalarını gerektirebilir. Bu uzmanlar çocuk doktorları içerebilir; iskelet, eklem, kas ve ilgili dokular (ortopedistler), fizyoterapistler; ve diğer sağlık profesyonelleri.

Jackson- Weiss sendromu için spesifik tedaviler semptomatik ve destekleyicidir. Etkilenen bazı kişilerde, kraniyosinostoz ve ilişkili hidrosefali, kafatasının (kafa içi basıncı) ve beyindeki anormal şekilde artan basınçla sonuçlanabilir. Bu gibi durumlarda, kraniyosostozun düzeltilmesi ve aşırı beyin omurilik sıvısının (BOS) beyinden uzağa boşaltılması ve BOS’un absorbe edilebileceği vücudun başka bir kısmına bir tüp (şant) yerleştirilmesi önerilir. Hastalıkla birlikte potansiyel olarak ilişkili diğer kraniyofasiyal ve iskelet anormalliklerini düzeltmek için cerrahi de önerilebilir. Yapılan cerrahi işlemler, anatomik anormalliklerin ciddiyetine, bunlarla ilişkili semptomlara ve diğer faktörlere bağlı olacaktır. Bazı durumlarda, etkilenen bir kişinin hareketliliğini arttırmaya yardımcı olmak için fizik tedavi ve ek ortopedik ve destekleyici önlemler de önerilebilir. Jackson- Weiss sendromlu çocukların potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak için erken müdahale önemli olabilir. Yararlı olabilecek özel hizmetler arasında özel eğitim ve diğer tıbbi, sosyal ve mesleki hizmetler bulunur. Etkilenen bireyler ve aileleri için genetik danışmanlık tavsiye edilir. Ek olarak, JWS ile ilişkili olabilecek bulguları tespit etmek için tanı konmuş bireylerin aile bireylerinde kapsamlı klinik değerlendirmeler önemli olabilir. Bu hastalığın diğer tedavisi semptomatik ve destekleyicidir.

Mevcut klinik araştırmalarla ilgili bilgiler internette www.clinicaltrials.gov adresinde yayınlanmaktadır. ABD hükümetinin finansmanını alan ve özel sektör tarafından desteklenen tüm çalışmalar bu devlet web sitesinde mevcuttur.

Hastalıkla İlişkili Gen
FGFR2 geni

Hastalığın Diğer İsimleri

  • kraniyosinostoz, orta yüz hipoplazisi ve ayak anormallikleri
    Jackson-Weiss kraniyosinostoz
  • JWS

**MD Bethesda’daki NIH Klinik Merkezinde yürütülen klinik araştırmalar hakkında bilgi için, NIH Hasta Kayıt Ofisi ile iletişime geçilebilir:

Ücretsiz: (800) 411-1222

TTY: (866) 411-1010

E-posta: [email protected]

Ayrıca iletişime geçilebilecek organizasyonlar:

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/jackson-weiss-syndrome/ Erişim: (01.02.2019)

https://hpo.jax.org/app/browse/disease/ORPHA:1540 Erişim: (01.02.2019)

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6796/jackson-weiss-syndrome Erişim: (01.02.2019)

https://www.omim.org/entry/123150 Erişim: (01.02.2019)

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/jackson-weiss-syndrome Erişim: (01.02.2019)

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=1540 Erişim: (01.02.2019)

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JEJUNAL ATREZİ

Hastalığın Diğer İsimleri
Elma kabuğu sendromu;
Elma kabuğu ince bağırsak sendromu

Diğer Kategoriler: Konjenital ve Genetik Hastalıklar; Sindirim Hastalıkları

Genel Bilgi

Jejunal atrezi, yenidoğanda, ince bağırsakları karın duvarına (mezenter) bağlayan zarın kısmen veya tamamen yokluğu ile karakterize olmuş bir doğum kusurudur. İnce bağırsakların bir kısmının (jejunum) kolona, (marjinal arter) kan sağlayan bir arter etrafında bükülmesine neden olur. Bu bir bağırsak tıkanmasına veya “atreziye” yol açar. Yenidoğanda sık karşılaşılan semptomlar arasında beslenme güçlüğü, büyüme yetersizliği, safra kusması (sarımsı yeşil bir sıvı), karın şişmesi ve / veya doğumdan sonra bağırsak hareketlerinin bulunmaması sayılabilir. Tipik olarak durumun aile öyküsü olmayan kişilerde sporadik olarak görülür; ancak, birden fazla aile üyesi nadiren etkilenebilir. Bazı durumlarda genetik bir bileşen olabileceğini düşündürmektedir. Jejunal atrezi tipik olarak ameliyatla tedavi edilir.[1][2]

Belirti ve Semptomlar

Jejunal atrezinin belirti ve semptomları değişkendir ancak şunları içerebilir:[3][4]

Beslenme zorlukları

Gelişememek

Kusma safrası (acı tatma, sarımsı-yeşil sıvı)

Karın şişmesi, özellikle göğüs kemiğinin hemen altındaki üst orta kısım

Doğum sonrası bağırsak hareketlerinin olmaması

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu bilgi İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO) olarak adlandırılan bir veri tabanından gelir. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan belirtiler hakkında bilgi toplar. HPO düzenli olarak güncellenmektedir. Bir semptom hakkında daha ayrıntılı bilgilere erişmek için HPO ID’yi kullanınız.

Genetik Görülme Sıklığı

Jejunal atrezi, birden fazla aile üyesinde nadiren meydana geldiğinden, bazı durumlarda genetik bir bileşen veya yatkınlık olabilir.[1][2]

Ulusal Nadir Bozukluklar Örgütü’ne göre, jejunal atrezi nadir görülen bir durumdur. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 200.000’den az kişiyi etkilerse, bir hastalık veya durumun nadir olduğu kabul edilir. Sadece jejunal atrezi insidansını bulamamıza rağmen, jejunal ve ileal atrezi insidansının 1500’de bir ila 12.000 doğumda bir arasında değiştiği bildirilmiştir.[1] 2007 itibariyle, tıp literatüründe bildirilen yaklaşık 57 jejunal atrezi vakası vardı.[3] Bununla birlikte, literatürde tüm vakaların bildirilmemiş olması muhtemeldir. Durum erkekleri ve kadınları eşit sayıda etkiler.[3]

Kalıtım Paterni / Deseni

Çoğu jejunal atrezi vakası, ailevi hastalık öyküsü olmayan insanlarda düzensiz olarak görülür. Ancak, nadiren birden fazla aile üyesini etkileyebilir. Bu ailelerde, jejunal atrezi genetik bir nedenden kaynaklanmaktadır ve otozomal resesif veya multifaktöriyel bir şekilde kalıtsal görünmektedir.[3][4]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Bazı durumlarda; doğum öncesi, doğum öncesi ultrasonu veya fetal MRG’de jejunal atrezi teşhisi konulabilir.[1][5] Bu yararlıdır çünkü bebekler doğumdan hemen sonra tedavi edilebilir ve bu da komplikasyon riskini azaltır. Bağırsak atrezisine işaret edebilecek ultrason bulguları, kalın bağırsak halkalarını, hiperekoik bağırsakları (olması gerekenden daha parlak görünür) ve sıvı birikimini (assit) içerir. Prenatal ultrason her zaman doğru olmadığından, tanıyı doğrulamak için doğumdan sonra kontrastlı röntgen ve görüntüleme çalışmaları yapılmalıdır.[1]

Doğumdan sonra, bağırsak tıkanıklığına işaret eden karakteristik belirti ve semptomların varlığına dayanarak tanı konulduğundan şüphelenilir. Bunlar arasında abdominal distansiyon, kusma, safra ve dışkı geçememesi olabilir. Ardından tanıyı doğrulamak için görüntüleme çalışmaları istenebilir.[1]

 Jejunal atrezi tipik olarak en kısa sürede ameliyatla tedavi edilir. Total parenteral beslenme (TPN) genellikle normal yemekler tolere edilinceye kadar ameliyattan sonra bir süre için gereklidir.[3][2]

Kaynaklar

  1. David E Wesson. Intestinal atresia. UpToDate. Waltham, MA: UpToDate; September, 2016;
  2. Biren P Modi. Intestinal Atresia, Stenosis, and Webs. Medscape Reference. February 17, 2016; (http://emedicine.medscape.com/article/940615-overview#aw2aab6b2.)
  3. Jejunal Atresia. NORD. 2007; (http://rarediseases.org/rare-diseases/jejunal-atresia/.)
  4. Atresia of small intestine. Orphanet. June 2014; (http://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=1201.)
  5. Small Bowel Atresia. Children’s Hospital of Philadelphia. January 31, 2014; (http://www.chop.edu/conditions-diseases/small-bowel-atresia.)
  6. Jaime Shalkow. Small Intestinal Atresia and Stenosis. Medscape Reference. January 7, 2015; (http://emedicine.medscape.com/article/939258-overview.)
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KERATOMALAZİ

Genel Bilgi

Keratomalazi, gözün açık kısmı olan korneanın bulanıklaştığı ve yumuşadığı bir göz rahatsızlığıdır. Bu göz hastalığı genellikle korneanın ve konjonktivanın kuru kuruluğu olan xerophtalmi olarak başlar.

Konjonktiva göz kapağınızın içini kaplayan ve göz kürenizin önünü örten ince mukoza zarıdır. Konjonktiva kuruduktan sonra, kalınlaşır, kırışır ve kornea (göz küresinin önünü oluşturan şeffaf tabaka) yumuşatırken bulanıklaşır.

Keratomalazi tedavi edilmezse, kornealarınızın yumuşaması, körlüğe neden olabilecek enfeksiyon, yırtılma ve doku değişikliklerine neden olabilir. Keratomalazi ayrıca, xerotik keratit ve korneal erime olarak da bilinir.

Keratomalazi, genellikle her iki gözü de (bilateral) etkileyen A vitamininin ciddi eksikliğine neden olan bir göz (oküler) durumudur. Bu eksiklik diyet (yani alım) veya metabolik (yani emilim) olabilir. A vitamini normal görme, uygun kemik büyümesi, sağlıklı cilt ve sindirim, solunum ve idrar yollarındaki mukoza zarının enfeksiyona karşı korunması için önemlidir.

Görsel kaynağı : https://www.dovemed.com/diseases-conditions/keratomalacia/

Nedenleri
İnsan vücudu esas olarak karaciğerde A vitamini depolar. A Vitamini, gece görüşü için gerekli olan retinaların çubuklarında görsel bir pigmentin (Rodopsin) sulandırılmasında ana rol oynar. Ayrıca epitel hücrelerinin oluşumu ve olgunlaşması ve uygun kemik ve diş gelişimi için gereklidir. Diyet A vitamini kaynakları arasında balık-karaciğer yağları, karaciğer, tam inek sütü, diğer süt ürünleri (örneğin, tereyağı, peynir), yumurta sarısı, yeşil yapraklı sebzeler ve sarı sebzeler ve meyveler bulunur.

Keratomalazi en sık A vitamininin uzun süre diyet yoksunluğundan kaynaklanır (yani birincil A vitamini eksikliği). Birincil vitamin A eksikliği, pirincin diyetin ana bir bileşeni olduğu bazı bölgelerde yaygındır (örneğin, doğu ve güney Asya); Pirinç, vücut tarafından A vitaminine dönüştürülen beta karoten içermez.

Ek olarak, keratomalazi, yetersiz protein ve enerji tüketiminden (yani, kwashiorkor gibi protein kalorili malnütrisyonundan) kaynaklanan bazı yetersiz beslenme bozukluklarında sık görülür. Bu gibi durumlarda, A vitamini eksikliği, diyetten mahrum bırakmanın yanı sıra, A vitamininin saklı depolanması ve taşınmasından kaynaklanabilir. Süte alerjisi olan veya seyreltik formül verilen bebekler ve çocuklar da A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi için risk altında olabilir. (İnek sütü ve anne sütü A vitamini için yeterli kaynaktır.)

A vitamini eksikliği tüm ülkelerin yarısından fazlasında, özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya’da, özellikle düşük gelirli ülkelerde küçük çocukları ve hamile kadınları etkileyen bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Keratomalazia, Türkiye’de çok nadir görülen bir problemdir. 

Genetik Değişiklikler / Etken Faltörler
A vitamini eksikliği ve keratomalazi, beta-karotenin vitamin A’ya yetersiz dönüşümü veya A vitamininin yetersiz depolanması, emilmesi veya taşınması (sekonder A vitamini eksikliği) ile karakterize edilen bazı hastalık veya koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Örneğin, bozulmuş A vitamini emilimi veya depolanması, ülseratif kolit; ladin veya çölyak hastalığı; kistik fibroz veya pankreas yetersizliği ve buna bağlı malabsorpsiyon ile karakterize edilen diğer hastalıklar; veya bağırsak bypass ameliyatı (duodenal bypass). Vitamin A’nın bozulmuş depolanması veya emilmesi, ayrıca, ince bağırsak (giardiasis); doğumda ince barsakların kısmi tıkanması; safra kanallarının tıkanması; veya karaciğerin iç skarı ve bozulmuş karaciğeri (siroz) gibi karaciğer hastalığı. (Bu tür durumlar hakkında daha fazla bilgi için, Nadir Hastalıktaki arama teriminiz olarak “kolit”, “çölyak”, “kistik fibroz” veya “giardiasis” seçiniz.)

Belirti ve Semptomlar
Erken belirtiler gece veya loş ışıkta (gece körlüğü) zayıf görme ve gözlerin aşırı kuruluğu (yani, xerophthalmia), bunu takiben kırışıklık, ilerici bulanıklık ve artan korneaların yumuşaması (yani, keratomalacia) olabilir. A vitamini eksikliğinde, gözlerin beyazını kaplayan hassas membranlarda kuru, “köpüklü” gümüş grisi birikintileri (Bitot lekeleri) görülebilir. Yeterli işlem yapılmazsa, korneanın yumuşaklığı, korneal enfeksiyona, yırtılmaya (delinme) ve dejeneratif doku değişikliklerine neden olarak körlüğe neden olabilir. Ek olarak, bazı durumlarda, A vitamini eksikliğinin özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde ek etkileri olabilir.

Gelişmekte olan bazı ülkelerde, diyetteki A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi, çocukluk körlüğünün başlıca nedenlerindendir. Bu bölgelerde A vitamini eksikliği genellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda seçici olmayan genel yetersiz beslenmenin bir parçası olarak ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerde nadir olmasına rağmen, A vitamini eksikliği ve keratomalazi, çölyak hastalığı, ülseratif kolit, kistik fibroz, karaciğer hastalığı veya bağırsak bypass ameliyatı ve herhangi bir durum gibi A vitamininin bozulmuş emilimi, depolanması veya taşınması ile ilişkili olabilir.

Yeterli işlem yapılmazsa, korneanın (keratomalazi) tamamının veya bir kısmının yumuşaması, korneanın ve dejeneratif doku değişikliklerinin (örn. Korneal çıkıntı ve oküler küçülme [phthisis bulbi]) kronik enfeksiyona, ülserasyona ve yırtılmaya (perforasyon) yol açabilir, körlüğe neden olur.

Yukarıda belirtildiği gibi, bazı etkilenen bireylerde, A vitamini eksikliğinin ek etkileri olabilir. Örneğin, zihinsel ve fiziksel büyümenin geriliği, çocuklarda ortak bir işarettir. A Vitamini eksikliği aynı zamanda cildin kuruluğu ve pulluğu ile de ilişkilendirilebilir; kırmızı kan hücrelerinin oksijen taşıyan bileşeninin azalmış seviyeleri (anemi); karaciğer ve dalağın anormal genişlemesi (hepatosplenomegali); belirli enfeksiyonlara karşı duyarlılık artışı (örneğin, sindirim, solunum ve idrar yollarındaki epitelyal değişiklikler nedeniyle); ve / veya diğer bulgular. Kanıtlar, A vitamini eksikliği olan çocukların potansiyel komplikasyonlara özellikle duyarlı olduğunu göstermektedir.

Genetik Görülme Sıklığı
Keratomalazi en yaygın az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, A vitamini veya protein kalorili malnütrisyonun uzun süre diyetten yoksun kalması nedeniyle ortaya çıkar. Yukarıda belirtildiği gibi, keratomalazi, bu tür bölgelerde küçük çocuklarda körlüğün başlıca bir nedenidir. Gelişmiş ülkelerde, A vitamini eksikliği en sık A vitamini alımı, emilimi veya taşınımı ile etkileşime girdiğinde ortaya çıkar.

Genetik bir etki bilgisi olmamakla beraber, yaşanılan bölgeye özgü görülme sıklığı vardır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri
A Vitamini eksikliği, gözlerin yüzeyini örten bazı hücrelerin (yani, epitel hücreleri) yapısında ve işlevinde anormalliklere neden olur. Epitel değişiklikleri ve yetersiz gözyaşı üretimi nedeniyle, gözlerin beyazlarını ve kapakların (xerosis conunctivae) ve korneaların (xerosis concontivae) iç astarlarını kaplayan hassas membranların (yani konjonktiva) içsel kuruluğu. [Kornea, göz küresinin önünü oluşturan ince duvarlı, “kubbe şeklinde” şeffaf bölgedir, koruyucu bir örtü görevi görür ve gözün arkasına odaklanmaya yardımcı olur. ) Konjonktiva ve korneanın anormal kuruluğu nedeniyle (yani, “xerophthalmia” olarak bilinen bir durum), konjonktivanın olağandışı bir şekilde kalınlaşması ve buruşması, ayrıca korneanın bulanıklığı, bulanıklığı, kırışması ve yumuşaması vardır. Ek olarak, gelişmiş A vitamini eksikliğinde, köpüklü, gümüş grisi, üçgen lekeler (bitot lekeleri), anormal epitel debris birikintileri ve konjonktivada salgılananlardan meydana gelir. Kanıtlar, bitot lekelerinin A vitamini eksikliğinin diğer belirtilerine dönüşmesi muhtemel olduğunu göstermektedir.

Teşhis:

Keratomalazi, tam bir hasta geçmişine dayanarak teşhis edilebilir; göz muayenesi de dahil olmak üzere kapsamlı klinik değerlendirme; kan çalışmaları (örneğin, beta-karoten ve A vitamini seviyelerinin değerlendirilmesi); ve ek uzmanlık testleri. Göz muayenesi gözlerin dış görünümünün, görme keskinliğinin, göz hareketlerinin ve görme alanlarının değerlendirilmesini; konjonktiva, kornealar ve gözlerin diğer bölgelerini görüntülemek için aydınlatılmış bir mikroskobun kullanılması (yarık lamba muayenesi); gece körlüğünü tespit etmeye yardımcı olacak karanlık adaptasyon önlemleri; ve / veya ilave teşhis değerlendirmeleri (örneğin, gece körlüğünün diğer olası nedenlerini hariç tutmak için). Ek olarak, değerlendirme, gözlerden yüzey hücrelerinin sıyrılmasının mikroskobik incelemesini içerebilir.

Tedavi:
A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi tedavisi, eksikliğin ciddiyeti ve diğer faktörlerin belirlediği doz seviyeleri ve tedavi süresi ile birlikte A vitamini takviyesini içerir. Bununla birlikte, özellikle bebekler için uzun süreli günlük yüksek doz uygulamalarından kaçınılmalıdır, çünkü toksisite (yani, hipervitaminozu A) oluşabilir. (Bebeklerde ve küçük çocuklarda, yüksek dozlardan dolayı akut A vitamini toksisitesinin belirtileri artmış kafa içi basıncı, uyuşukluk, bulantı, kusma ve diğer anormallikleri içerebilir. Birkaç hafta veya ay boyunca aşırı dozlardan kaynaklanan kronik hipervitaminozu A sinirlilik, iştahsızlık, kuru, kaşıntılı cilt, saç dökülmesi, çatlamış dudaklar, genel zayıflık, kemiklerin ihale şişmesi, kafa içi basınç artışı, karaciğer genişlemesi ve / veya diğer anormallikler ile karakterize edilebilir. Hamilelik sırasında yüksek dozlarda verilirse, doğum kusurlarına neden olabilir, kadınları çocuk doğurma yıllarında tedavi etmede son derece dikkatli olunmalıdır.

Bazı durumlarda, keratomalazi tedavisi, sekonder enfeksiyonları tedavi etmek için antibiyotik damlalarının veya merhemlerin uygulanmasını, diğer uygun göz damlalıklarının kullanımını ve / veya agresif A Vitamini gibi ilave önlemleri içerebilir. Bu hastalığın diğer tedavisi semptomatik ve destekleyicidir.

Önleme:
A vitamini eksikliğini ve keratomalasiyi önlemeye yönelik tedbirler arasında, yeterli protein ve A vitamini veya karoten içeren dengeli bir diyet ile doğru beslenmeyi sağlamak yer alır. Bazı durumlarda, A vitamini emilimi, depolanma veya taşınma engelli bireyler için rutin koruyucu (profilaktik) A vitamini takviyesi gerekebilir. Keratomalasinin körlüğün ana nedenlerinden biri olan gelişmekte olan ülkelerde, düzenli profilaktik A vitamini desteği, çocuklar için yaş ve diğer faktörler tarafından belirlenen uygun dozlarda önerilmektedir.

Ek olarak, süte alerjisi olan bebeklere, ikame formüllerinde yeterli A vitamini sağlanmalıdır. (Ebeveynler, çocuklarının yeterli miktarda A vitamini ve diyetlerinde gerekli diğer besinleri almalarını sağlamak için uygun önlemler konusunda çocuk doktorlarıyla konuşmalıdırlar.) Uzmanlar ayrıca, A vitamini eksikliği riski altında bulunan ve kızamık gibi bazı virüs enfeksiyonları geliştiren çocuklar için uygun A vitamini dozlarının verilmesini tavsiye etmektedir.

Hatalığın Diğer İsimleri

⁃ Xerotik keratitis
⁃ corneal melting (Kornea erimesi)
⁃ Night Blindness (Gece Körlüğü)
⁃ Retinol Deficiency (Retinol eksikliği)
⁃ Vitamin A Deficiency (A vitamini eksikliği)
⁃ Kornea’nın yumuşaması; keratomalasi

Kaynaklar
• https://rarediseases.org/rare-diseases/keratomalacia/
• https://www.healthline.com/health/keratomalacia
• https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6825/keratomalacia
• https://www.optisyen.info/kornea-hastaliklari-nelerdir

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KIZAMIK

Genel Bilgi

Kızamık pediatrik tıbbi literatürde ilk kez 1965 yılında Rauh ve Schmidt tarafından tanımlanmıştır.

Measles (kızamık) ağırlıklı olarak çocuklarda görülen oldukça bulaşıcı viral bir hastalıktır. Karakteristik olarak ateş, öksürük, konjunktivit, ciltte kızarıklık ve düzensiz yayılan kırmızı benekler, burun akıntısı, Koplik lekeleri (Koplik’s spots) [1] görülür.

 (Resim 1)

Etkenler:

Measles (kızamık) hastalığına neden olan rubeola virüsü Morbillivirüs türünün, Paramyxoviridae ailesine ait bir RNA virüsüdür. Rubeola virüsü, enfekte olmuş bir insanın burun ve boğaz mukozasında yaşar. Hapşırma ve öksürük ile diğer bir bireye kolayca bulaşabilir.

Belirti ve Semptomlar

Kızamık genellikle 7 ila 14 günlük kuluçka süresinden sonra soğuk algınlığı gibi; sinüs tıkanıklığı, öksürük, kırmızı, rahatsız gözler ve burun akıntısı ile başlar.

İki gün sonra genellikle farkına varılmayan, ağız içinde, yanakların iç kısmında Koplik lekeleri ortaya çıkar.

Dört gün sonra semptomlar ağırlaşır. İlk olarak boyunda ve yüzde daha sonra gövdede, kollarda ve bacaklarda lekeler kendini gösterir. Bazı hastaların ışığa karşı duyarlılığı olabilir.

İki ila dört gün sonra halsizlik, öksürük, konjunktivit (kırmızı gözler) birden bire iyileşir. Lekeler hızla azalmaya başlar. Eğer herhangi bir komplikasyon gelişmezse kızamık seyrini 14-15. günde durdurur. Virüsün üremesi döküntülerin başlaması ile azalır.

Kızamık hastaları enfeksiyona karşı düşük direnç gösterirse bronşit, kulak enfeksiyonu ya diğer bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir. Hatta müdahale edilmezse pnömoni, mastoidit (tümük iltihabı)[2]  ve orta kulak iltihabı gibi ağır işitme kayıplarına neden olabilecek iltihabi durumlar görülebilir.

Kızamık yaklaşık olarak 1000 kişiden 1’i zeka geriliği ile sonuçlanabilecek beyin iltihabı geliştirir. Yaklaşık 1000 kişiden 1’i kızamıktan ölebilir. Kızamık virüsü (rubeola) ayrıca subakut sklerozan panensefalit (SSPE)[3] ile de ilişkilendirilebilir.

Yetişkinlerde döküntüye neden olabilecek birçok klinik tablo olduğu için teşhisi daha zordur. Ayrıca hamile bireylerin kızamıktan kaçınmak için özen göstermeleri gerekmektedir. Aksi takdirde erken doğum, düşük doğum kilosu ve anne ölümü meydana gelebilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Kızamık fiziksel bulgular ile teşhis edilir. Karakterize bulgular ateş, öksürük, akut burun akıntısı, göz kapaklarının iltihaplanması, yayılma ve döküntü, yanak içlerinde küçük, düzensiz, merkez kısımları mavimsi-beyaz olan, parlak kırmızı lekelerdir.

Kızamık enfeksiyonunun doğrulanması, kızamık virüsü sandwich-capture immünoglobulin (IgM) antikor tahlili olarak adlandırılan bir kan testi ile yapılabilir. Bu test vücuttaki lekelerin oluşmaya başlamasının üçüncü gününden sonra yapılırsa en doğru sonucu verir.

Kızamığın spesifik bir tedavisi yoktur. Bazı çocuklar için A vitamini takviyesi tavsiye edilir. Semptomlar istirahat, asetaminofen[4] içerikli ilaçlar ve nemli hava ile tedavi edilebilir.

Kızamık aşısı, kızamık salgınlarını önlemek için en etkili yöntemdir. Önlenmesine yönelik aşılama olmasına karşın, gelişmekte olan ülkelerde yılda 30-40 milyon vaka ile önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.

Kızamıktan kaçınmak genellikle zordur. Çünkü belirtileri henüz ortaya çıkmamış birinden hava yolu ile bulaşabilir. Kızamık, döküntüler ortaya çıktıktan ortalama 4 gün sonra bulaşıcı değildir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Morbilli

Nine day measles

Rubeola

Kaynakça

Görsel  1: https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/measles/symptoms-causes/syc-20374857

https://rarediseases.org/rare-diseases/measles/

http://www.floradergisi.org/fulltext.aspx?issue_id=69&ref_ind_id=184

[1] Koplik Lekeleri(Koplik’s Spots): Kızamığa özgü, yanağın iç kısımlarında oluşan merkezleri mavimsi-beyaz renkte olan kırmızı lekelerdir.

[2] Mastoidit(Tümük İltihabı): Kulak kepçesinin arkasında bulunan mastoidit kemik dokusunun havalı hücrelerinin iltihabı.

[3] SSPE: Çocuklarda ve ergenlerde kızamık hastalığından aylar-yıllar sonra ortaya çıkabilen sarsıntılı nöbetler ve motor anormalliklere neden olabilen beyin rahatsızlığıdır.

[4] Asetaminofen(Parasetamol-APAP): Bir tür ağrı kesici ve ateş düşürücü.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MENKES HASTALIĞI

Hastalığın Diğer İsimleri:

  • Çelik Saç Hastalığı
  • Sapıkça Saç Hastalığı
  • Bakır Taşınımı Hastalığı
  • X Bağlantılı Bakır Eksikliği
  • Trichopoliodystrophy
  • Hipokupremi, Konjenital
  • MK, MNK

Genel Bilgi

Menkes hastalığı, vücuttaki bakır seviyesini etkileyen genetik bir hastalıktır. Doğum öncesi (doğumdan öncesi olarak) tespit edilebilir. Bu hastalık birkaç organı (özellikle beyni) etkileyen aşamalı bir bakır metabolizması bozukluğu olup hücre içindeki ve hastalığın semptomlarından sorumlu olan hücre zarı boyunca bulunan bakır nakil sistemlerinin başarısızlığıdır. Bu taşıma sistemin başarısızlığı nedeniyle, saç, beyin, kemik, karaciğer ve arterlerin gelişimini kontrol eden enzimlerin yapısı ve işlevi için gerekli olan çeşitli hücrelerde bakır kullanılmaz. [1]

Genetik Faktörler

X’e bağlı resesif kalıtsal hastalıktır [2]. ATP7A genindeki mutasyonlar Menkes sendromuna neden olur. ATP7A geni, vücuttaki bakır seviyelerini düzenlemek için önemli olan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Pek çok hücresel fonksiyon için bakır gereklidir, ancak aşırı miktarda bulunduğunda toksiktir. ATP7A genindeki mutasyonlar, vücudun hücrelerine bakırın zayıf dağılmasına neden olur. Bakır, ince bağırsak ve böbrekler gibi bazı dokularda birikirken, beyin ve diğer dokular alışılmadık derecede düşük bakır seviyelerine sahiptir. Düşük bakır kaynağı, kemik, cilt, saç, kan damarları ve sinir sisteminin yapısı ve işlevi için gerekli olan bakır içeren birçok enzimin aktivitesini azaltabilir. Menkes sendromu ve oksipital boynuz sendromunun belirti ve semptomları, bu bakır içeren enzimlerin aktivitesinin azalmasından kaynaklanır. [3]

Belirti Ve Semptomlar

Menkes hastalığı, genellikle beyaz, fildişi veya gri renkte olan kırılgan, karışık, seyrek, çelik veya sapık saçlarla karakterizedir. Olağandışı yüz özellikleri arasında tıknaz yanaklar ve anormal kaşlar bulunur. Etkilenen bebekler genellikle erken doğarlar. Normal vücut sıcaklığından (hipotermi) düşük ve kandaki aşırı bilirubin (hiperbilirubinemi) sarı bir görünüme (sarılık) neden olabilir. Hipotermi yaşlı bebeklerde de görülebilir. Bazı durumlarda erken semptomlar düzelebilir ve normal veya hafif yavaş gelişen gelişme iki ila üç ay boyunca devam edebilir. Ciddi gelişimsel gecikme, erken gelişim becerilerinin kaybı ve kasılmalar meydana gelebilir. Beynin tabanındaki kan pıhtısı (subdural hematom) ve / veya beyindeki arterlerin rüptürü veya trombozu gibi beyin anormallikleri nadir görülmez. Spastik demans ve nöbetler sonunda ortaya çıkabilir. Zayıflamış kemikler (osteoporoz) yaygındır ve kırıklarla sonuçlanabilir.

Teşhis

Menkes hastalığı, kan plazmasında azalmış miktarda bakır ve seruloplazmin ölçümü ile teşhis edilir, ancak bu testler yenidoğan döneminde her zaman güvenilir değildir. Bakır eksikliği öncesi etkilenen bebekleri potansiyel olarak tanımlayabilen yeni bir tanı yöntemi beyni etkilemeden önce kan plazmasındaki katekolamin seviyelerinin ölçülmesini içerir. APT7A genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler tanıyı doğrulamak için kullanılabilir. Etkilenen bir ailede belirli bir ATP7A mutasyonu varsa taşıyıcı testi ve doğum öncesi tanı mevcuttur.

Tedavi

Prenatal veya çok erken (haftalar içinde) Menkes hastalığının tanısı esastır. Bir bakır histidin bileşiğinin enjeksiyonlarının kandaki bakır konsantrasyonunu arttırdığı ve böylece bakır bağımlı enzimlerin gelişimi ve miyelin üretimi için uygun olduğu gösterilmiştir. Histidin-bakır işleminin etkinliği, APT7A enziminin bir miktar aktivitesinin korunup korunmadığına ve bakır desteğinin derhal başlatılıp başlatılmadığına bağlıdır.

Sıklık
Menkes sendromu ve oksipital boynuz sendromu insidansının 100.000 yenidoğanda 1 olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynaklar

[1]https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

[2] https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

[3] https://ghr.nlm.nih.gov/condition

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BOĞMACA

Genel Bilgi
Whooping Cough; İç çekme öksürüğü, Boğmaca öksürüğü ya da kısaca Boğmaca, sıklıkla çocuklarda ve adölesanlarda görülen, Bordetella Pertussis isimli hareketsiz gram negatif bakterinin sebep olduğu ve bu yüzden Pertussis olarak da bilinen hastalıktır. Bazen B.Parapertussis isimli bakteri de benzer bir hastalık yapar fakat daha hafif geçer.

Basit bir üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer başlayan hastalığın semptomları, çok şiddetli art arda gelen öksürük ve ardından derin iç çekme (whoop) şeklinde ataklar ile devam eder. Tanı burun ve boğaz kültürü, PCR ve serolojik yöntemler ile konur. Tedavisi makrolid antibiyotikler ile yapılır. Sadece insanlarda hastalık yapmaktadır, bilinen hayvan rezervuarı yoktur.

Bulaş hastalardan kataral ve erken paroksismal dönemlerde bakteriyi içeren solunum yolu sekresyonları ile olur. Bulaşıcılık yüksektir, yakın temasta bulunan kişilerin %80’inden fazlasında tespit edilmiştir.

Boğmaca aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. ABD’de yapılan çalışmalarda Boğmaca sıklığının 1980 yılından bu yana arttığı gösterilmiştir. Artışın sebebi olarak daha önceden aşı yapılan kişilerin bağışıklığının azalması ve ebeveynlerin çocuklarına aşı yapılmasını reddetmeleri gösterilmektedir. 1 yaş altındaki korunmasız bebeklerde hastalık insidansı en fazla artmaktadır ve yine boğmacaya bağlı ölüm en fazla bu gruptaki hastalarda olmaktadır. 2016 yılında ABD’de 15.737 boğmaca vakası saptanmış ve 7 hasta kaybedilmiştir. Kaybedilen 7 hastanın 6’sı 1 yaş altı infantlardır.

Belirtiler

İnkübasyon dönemi 7-14 gün arasında değişmekle beraber 3 haftaya kadar uzayabilir.

B.Pertussis solunum sistemi mukozasına tutunur, mukus sekresyonunu artırır. Mukus tabakası giderek kalınlaşır ve yapışkanlığı da artar. Komplike olmayan hastalık 6-10 hafta kadar sürer ve 3 döneme ayrılır : Kataral, Paroksismal ve Konvelesan

Kataral dönem: Sinsice başlar. Genelde hapşırma, göz yaşı akması, yorgunluk, iştahsızlık gibi nezle bulguları görülür. Daha sonra önce geceleri kötüleşen daha sonra gündüzleri de devam eden inatçı öksürük başlar. Ateş nadirdir.

Paroksismal dönem : Başlangıçtan 10-14 gün sonra paroksismal döneme geçilir. Öksürüğün sıklığı ve ciddiyeti artar.  Nefes verirken(ekspirasyon)  5’ten fazla boğulurcasına öksürük şeklinde olan ciddi ataklar görülür, bunu nefes alma(inspirasyon) sırasındaki ‘’whoop’’ takip eder, hasta nefes açlığı ile bir anda derin bir nefes alır. Hasta bu ataklar sırasında mukus çıkarabilir, kusma görülebilir. Siyanotik durum infantlarda daha sıktır.

Konvelesan dönem : Başlangıçtan ortalama 4 hafta sonra semptomların yavaş yavaş kaybolduğu iyileşme dönemi başlar. Paroksismal öksürükler aylarca sürebilir. Bunun için aşırı hassas hale gelmiş solunum yolları sebep gösterilir.

Tanı

  • Nazofarenks kültürleri , direk floresan antikor testleri , serolojik testler ve PCR

Hasta kataral dönemdeyken tanı zordur. Bronşitlerden, Influenza ve Adenovirus enfeksiyonlarından ayrımı yapılmalıdır. Gerekirse Tüberküloz bile akla gelmelidir.

Kültürler kataral ve erken paroksismal dönemdeki hastaların %80-90’ında pozitif olarak gelir.

Fakat uzun inkübasyon dönemi vardır ve laboratuvarlar Pertussis’ten şüphelenildiği hakkında bilgilendirilmelidir.

Sürüntü örneklerinde yapılan spesifik floresan antikor testleri doğru tanı koydurur fakat kültürler kadar sensitif değildir.

En sensitif olan ve tercih edilen test Polimeraz Zincir Reaksiyonudur. ( PCR )

Beyaz küre sayısı çoğunlukla 15000-20000/μL arasında olur. Fakat normal veya 60,000/μL kadar yüksek olan vakalar da vardır. Parapertussis kültür ile ya da floresan antikor tekniği ile ayırt edilir.

Tedavi

  • Destek Tedavisi
  • Eritromisin ya da Azitromisin ( Makrolidler )

Hastalığı ciddi olan infantlar için hastaneye yatış ve izolasyon önerilir. 5 gün antibiyotik tedavisinden sonra izolasyon sonlandırılabilir. Gerektiğinde mukus aspirasyonu hayat kurtarıcı olabilir. Oksijen tedavisi, trakeostomi ya da entübasyon gerekebilir.

Önlem
Aktif bağışıklık için standart olarak çocukluk çağında asellüler aşı yapılmaktadır. Bu aşı difteri ve tetanoz aşılarını da içerir(DTaP). Çocuklar 2. 4. 6. 18.ayda ve 4-6 yaş arasında olmak üzere 5 kez boğmaca aşısı olmaktadır. Ama ergenlik döneminden itibaren aşının etkinliğinde azalma ile birlikte boğmaca vakalarında görülen artış nedeni ile bir çok ülke 11-18 yaşları arasında yapılan Difteri-Tetanoz aşısının tekrarını artık Difteri-Tetanoz ve Boğmaca ( Tdap ) aşısı şeklinde yapılmasını öneriyor.

Profilaksi
21 gün içinde öksürük semptomları başlayan hasta yakınlarına ya da yüksek riskli kişilerin hasta ile teması halinde 7-14 gün arasında eritromisin ya da azitromisin verilmelidir. Aşı olup olmadıkları önemli değildir.

Yüksek Risk : Infantlar, 3.trimesterde olan hamileler, hastalığı tolere edemeyecek diğer hastalıkları olanlar ( Bağışıklık bozuklukları, orta veya yüksek şiddetli astım, kronik akciğer hastalığı vb. )

Hastalığın Diğer İsimleri
Boğmaca,
Pertussis hastalığı,
100 Gün hastalığı,

Kaynaklar
1.BUSH.LARRY (2019) Pertussis – Infectious Diseases – MSD Manual Professional Edition, MSD     Manual Professional Edition. Available at: https://www.msdmanuals.com/professional/infectious-diseases/gram-negative-bacilli/pertussis (Accessed: January 23, 2019).

  1. National Center for Immunization and Respiratory Diseases Division of Bacterial Diseases: 2016 Provisional Pertussis Surveillance Report. Centers for Disease Control and Prevention, 2017.
  2. Centers for Disease Control and Prevention: The Pink Book: Pertussis. 2015.
  3. Wikipedia Contributors (2019) Whooping cough, Wikipedia. Wikimedia Foundation. Available at: https://en.wikipedia.org/wiki/Whooping_cough (Accessed: January 26, 2019).