Kategoriler
YUKLENDI

HASTALIKLI OBEZİTE ve SPERMATOJENİK YETMEZLİK

Grip, şeker, tansiyon, kardiovasküler rahatsızlıklar gibi yaygın hastalıkların yanı sıra birde nadir hastalıklar vardır; addison hastalığı, anensefali, costello sendromu ve daha bir sürü hastalık bulunmakta. Nadir hastalık adından da anlaşıldığı üzere nüfusa oranla daha az kişide bulunan hastalıklar demektir. Bu hastalıkların yanıtları bilim üzerinden cevaplandırılır. Bu metinde yer alan hastalığın adı “morbid obesity and spermatogenic failure” yani hastalıklı obezite ve sperm azalması. Yetişkin bir bireyin vücudunda olması gereken bir yağ miktarı vardır ve bu vücut kitle endeksi dediğimiz kavram yoluyla ölçülür yani kilonuz boyunuzun karesine bölünmesi sonucunda elde edilen veriler sizin obez olup olmadığınızın kanıtıdır. Dünya Sağlık Örgütünün(WHO) verilerine göre vücut kitle indeksinin sonucu;

• 30 üzeri, obez
• 40 üzeri, morbid obez
• 50 üzeri, süper obez

Obezite en basit anlamıyla vücutta biriken yağ miktarı fazlalığıdır ve bugün obezite halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Yapılan bazı araştırmalar vücut kitle indeksi 40 üzeri olan morbid obezlerde spermatojenik bir azalma gözlemlemişlerdir. Bu araştırmalara ve detaylarına geçmeden önce, morbid obezitenin genetik bir yanının olduğunu, insan ve farelerde “siliyer protein CEP19” kaybının morbid obeziye sebep olduğunu bilmek gerekiyor. (Shalata, 2013) Araştırmalara geri dönecek olursak; shalata ve arkadaşları İsrail asıllı arap aşireti üzerinde bir çalışma yapmışlar ve MO1 sendromu olarak adlandırdıkları otozomal resesif morbid obezitenin etkilerini incelemişler. MO1 lokusu içerisinde kesişen bir mutasyon tespit etmişler; CEP19. (CEP19 bir siliyer proteindir.) CEP19 mutasyon sahibi farelerde hepatik insülin sinyallemesi, bozulmuş yağ oksidasyonu incelemişleridir. (Çalışma Detayları için: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3852924/ )

1992 Yılında Carlsen ve ark. Global olarak sperm yoğunluğunun düşüşünü bildirdiler ve bunun üzerine çalışmalar yaptılar. (ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1393072) Bunun üzerine bu çalışmaların yeniden analizi yapıldı ve yayınlandı. (ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1470335/ ) Yeniden analiz sonucunda sperm yoğunluğunda düşüş olduğu yeniden tespit edildi. Sallmén ve arkadaşlarının (Sallmén, 2006) yaptığı çalışma yukarıdaki her iki bilgiyi de içerisinde barındıran bir çalışma olmuştur ve bu çalışma sonucunda kilolu ve obez erkeklerde sperm sayısında azalma olduğu tespit edilmiş. ( ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16837825)

Tedavi

• Sağlam bulgular doğrultusunda obezitenin önüne geçecek yöntemler bulunabilir.
• Erkek üreme sağlığı üzerinde çalışmalar yapılabilir.
• İnfertilite tedavisi için tıbbi yollar üretilebilir.

Spermatojenik Azalma Analiz Örneği :

Kaynakça

ACIBADEM HASTANESİ. (tarih yok). ACIBADEM OBEZİTE MERKEZİ: https://www.acibadem.com.tr/obezitemerkezi/detayli-obezite-hesaplama-vucut-kitle-indeksi-hesaplayici/ adresinden alınmıştır
https://www.acibadem.com.tr/obezitemerkezi/detayli-obezite-hesaplama-vucut-kitle-indeksi-hesaplayici/. (tarih yok). Acıbadem hASTANE. adresinden alınmıştır
Sallmén. (2006, eylül 17). Reduced fertility among overweight and obese men.
Shalata, a. (2013). Morbid Obesity Resulting from Inactivation of the Ciliary Protein CEP19 in Humans and Mice.

Kategoriler
YUKLENDI

POLİKİSTİK BÖBREK HASTALIĞI ve KARACİĞER HASTALIĞI

Polikistik böbrek hastalığı (PKD) kalıtımsal bir böbrek hastalığıdır. Böbreklerde sıvı dolu kistlerin oluşmasına neden olur bu durum böbrek fonksiyonlarını etkiler ve zamanla böbrek yetmezliği gelişebilir. Polikistik böbrek hastalığı böbrek yetmezliğine en sık sebep olan dördüncü hastalıktır. Bu hastalar aynı zamanda karaciğer kistlerine de sahip olabilir. Sık idrara çıkma, hematüri (kanlı, kırmızı idrar), böbrek taşları, idrar yolu enfeksiyonları, yüksek tansiyon, yan ağrısı, eklem ağrıları, karında hassasiyet, yorgunluk ve halsizlik gibi semptomlar oluşur. Ultrason, BT, MRI, gibi görüntüleme yöntemleriyle polikistik böbreğin görüntülenmesi ile tanı konulur. Kistlere bağlı olarak böbrek taşları, kist kanamaları, böbrek yetmezliği ve buna bağlı yüksek tansiyon, damarlarda anevrizmalar, kalp yetmezliği gibi önemli komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda karaciğer, pankreas ve testislerde kistlere rastlanabilir. Kolonda divertikül, gözde katarakt ve görme kaybı görülebilir. (Phillips)

Şekil 1: 1:Kistlerden dolayı büyümüş böbrekler, 2:Kistlerden dolayı büyümüş karaciğer
(From: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK373390/figure/fig1_1/?report=objectonly)

Polikistik böbrek hastalığının (PKD) major kalıtsal formları otozomal resesif polikistik böbrek hastalığı (ARPKD) ve otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ADPKD) dır.

Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı (ADPKD)

ADPKD ilerleyici renal ve ekstrarenal kist oluşumu ile karakterize en yaygın monogenik hastalıktır. Çocuklukta da semptom olabilmekle birlikte genelde 3. veya 4. dekatlarda tanı konulur. Dünya çapında genel popülasyonun %0.2’sini etkiler. ADPKD ile ilişkisi olan 2 gen : PKD1 (16p lokasyonunda); ve  PKD2 (4q21 lokasyonunda)dir. PKD1 mutasyonları vakaların %86’sında bulunurken PKD2 mutasyonları geri kalan %14’te bulunur. Genetik mutasyonların yanı sıra yaş, kadın cinsiyet, gebelik ve doğum kontrol hapları kullanımı gibi diğer faktörler de önemlidir.

ADPKD’nin en sık rastlanan ekstrarenal belirtisi polikistik karaciğerdir. Karaciğer parankiminin %50’den fazlası biliyer kistlerle kaplıdır. Kist boyutları 20 ila 30 cm’den mikroskobik boyuttaki nodüllere kadar değişebilir. ADPKD hastalarının %75-90 kadarı birlikte polikistik karaciğere sahiptir. Karaciğer kistleri böbrekteki kistlerden sonra gelişmeye başlar ve ilk olarak 40’lı yaşlarda farkedilirler, yaş ilerledikçe artmaya ve büyümeye devam ederler. 20 yaşından önce nadir görülürler. 30’lu yaşlarda görülme sıklığı tahmini %20 iken 70’li yaşlarda %70’lere ulaşır. Kadınlarda hormonların etkisi altında kistler çok daha hızlı büyüyebilir ve yüksek volüme ulaştıklarında karaciğer parankimini atrofiye uğratabilirler.

Otozomal Resesif Polikistik Böbrek Hastalığı (ARPKD)

ARPKD daha nadirdir ve çocukluk döneminden itibaren semptomları görülür. Canlı doğumlarda 1/6.000 ila 1/50,000 aralığında görülme sıklığı vardır. Polikistik böbrek ve karaciğer hastalığı 1 (PKHD1) genindeki mutasyondan kaynaklanan tek gen hastalığıdır. Fibrosistin ve poliduktin proteinlerini kodlayan bu gendeki mutasyon sonucunda tübüler epitel hücreler kistik yapılar oluşturur. Fibrosistin kortikal ve medüller toplama kanallarında ve Henlenin çıkan kalın kolunda, bulunan bir membran reseptör proteinidir. Aynı zamanda biliyer ve pankreatik yollarda, tükürük kanallarının epitelinde de bulunur.

ARPKD böbrekteki toplayıcı kanallarda tıkayıcı olmayan genişlemeler, safra yollarındaki malformasyonlar ve safra yolları ektazisi sonucu ortaya çıkan periportal fibrozis ile karakterizedir. Yenidoğanlarda ileri derece büyümüş böbrekler, intraüterin böbrek yetmezliği ve pulmoner hipoplazi görülebilir. ARPKD yüksek morbidite ve mortalite riskiyle seyreder bu yüzden yakın gözlem, cerrahi şant operasyonları, böbrek ve karaciğer nakilleri gerektirebilir. ARPKD aynı zamanda  Caroli hastalığıyla da ilişkilidir. Caroli hastalığı nadir görülen bir otozomal resesif konjenital sendromdur. Karaciğer içindeki safra yollarında çoklu kese şeklinde genişlemeler ile karakterizedir; safra taşları, kolanjit ve renal kistlere yatkınlık vardır.

Polikistik Karaciğer Hastalığı (PLD)

PLD karaciğer parankimine dağılmış bilier orjinli kistlerle karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Sadece polikistik böbrek hastalığının ekstrarenal bulgusu olarak değil aynı zamanda izole bir genetik hastalık olarak görülebilir.

PLD sınıflaması:

Tip I – çok sayıda büyük kistler (>10 cm)

Tip II – orta boy kistler ve kistlerin bulunmadığı büyük alanlar

Tip III – karaciğer parankiminin neredeyse tamamını kaplayan küçük-orta boy kistler ve çok az miktarda normal parankim, hastalığın en şiddetli formudur.

Şekil 2: Polikistik karaciğer hastalığı Gigot’s sınıflaması
(From: https://openi.nlm.nih.gov/detailedresult.php?img=PMC4494095_kjhbps-19-40-g002&req=4)

Polikistik böbrek ile bağlantılı olan polikistik karaciğer hastalığında safra epitel hücrelerinde artmış farklılaşma, çoğalma ve salgılamaya neden olan bazı spesifik mutasyonlar saptanmıştır. Bunun sonucunda kistler oluşur. Polikistik böbrek hastalığı ile bağlantısız ortaya çıkan izole polikistik karaciğer hastalığında yine safra yollarının ve çevresindeki safra üreten bezlerin aşırı genişlemesi söz konusudur. Fakat izole polikistik karaciğer hastalığında daha büyük kistler ve daha az komplikasyon oluşur. Karaciğer kistleri östrojen reseptörü bulunduran epitelyal kistlerdir. İnsülün benzeri büyüme faktörü(IGF-1), diğer büyüme hormonları ve sitokinler çoğalmalarını ve büyümelerini tetikler. Polikistik karaciğer hastalığının görülme sıklığı yaş ilerledikçe artmaktadır.

Polikistik Karaciğer Hastalığının Yönetimi

PLD hastalarının yaşam kaliteleri normal popülasyona göre çok düşüktür. Karaciğer volümü arttıkça semptomlar şiddetlenir. Tedavide öncelik volümünü düşürerek semptomları azaltmaktır. Akut ve kronik abdominal ağrı için destek tedavisi olarak analjezikler verilebilir.

Östrojenin karaciğer kistleri üzerindeki çoğaltıcı etkisi sebebiyle, doğum kontrol haplarından, hormon replasman tedavilerinden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Son yıllarda yapılan randomize çalışmalarda ışığında mTOR(Mammalian target of rapamycin) inhibitörleri, sirolimus ve everolimus, octreotid- lanreotid gibi somatostatin analogları ve vasopressin V2 reseptör antagonisti tolvaptan gibi bazı ilaçlar kullanılmaktadır. İlerlemiş PLD, ADPKD ya da karaciğer yetmezliği olan hastalarda invaziv tedavi yöntemleri gerekir. Kist aspirasyonu ve skleroz, açık veya laparoskopik karaciğer rezeksiyonu ve karaciğer nakli gibi farklı invaziv yöntemler uygulanmaktadır

Kaynakça

Henriques, M. S., & Villar, E. J. (2015). Polycystic Kidney Disease Chapter17: The Liver and Polycystic Kidney Disease. (X. Li, Dü.) Brisbane: Codon Publications.

Phillips, N. (tarih yok). HelthLine: https://www.healthline.com/health/polycystic-kidney-disease#symptoms adresinden alınmıştır

Kategoriler
YUKLENDI

AKUT MİYELOİD LÖSEMİ

Genel Bilgi

Akut miyeloid lösemi (AML) kanı ve kemik iliğini etkileyen bir kanser türüdür. Gidişatın hızlı ve çabuk ilerlemesine bağlı olarak ‘akut’ olarak adlandırılır. Bu hastalık kan hücrelerinin olgunlaşmaması ve diğer normal hematopoetik kök hücrelerin üretiminin azalmasıyla meydana gelir. Hematopoetik kök hücreler olgunlaştığında 3 farklı kan hücresine dönüşür. Bunlar; kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, ve trombositlerdir. AML’de blast veya miyeblast olarak adlandırılan tek bir olgunlaşmamış hücrenin DNA’sındaki değişiklik, değişen hücrenin kendisini sürekli yeniden üretmesine neden olur. Sonuç olarak bu değişen hücreler sağlıklı, normal hücrelere yer bırakmaz. Ayrıca kırmızı kan hücrelerinin, beyaz kan hücrelerinin ve trombositlerin üretimini daha da bozarak kemik iliğinde hasara ve izlere neden olur. Bu değiştirilmiş blast hücreleri vücuttaki diğer bölgelere veya organlara ulaştığında kan dolaşımına karışabilir ve bu durum potansiyel olarak bu organlara zarar verir ya da normal işlevlerini bozar. AML yetişkinlerdeki en yaygın lösemi türüdür ve nadiren de 40 yaşın altındaki insanlarda teşhis edilebilir. Genellikle yaşlı insanlar risk altındadır ve hastalığa sahip insanların yarısından fazlası 65 yaş ve üzeri hastalardır. Yaygın olmamakla beraber çocuklarda da meydana gelebilmektedir. Tedavi süreci kemoterapi, radyoterapi, kemik iliği nakli veya diğer ilaç tedavilerini kapsamaktadır.

Belirtiler ve Semptomlar

Sağlıklı kan hücrelerinin eksikliğinden dolayı, etkilenen bireyler halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı (dispne), nükseden enfeksiyonlar (bunlar vücutta ateş, ağrılar ve gece terlemelerine sebep olabilir.) ve uzun kanamalar yaşayabilirler. Bu bireylerde solgunluk ve morarmalar görülebilir ve kolayca yaralanabilirler (ufak bir yaralanma veya hiçbir neden yokken dahi). İştah kayıpları ve istenmeyen kilo kayıpları gözlenebilir. Ağızdaki dokunun iltihaplanması şişmelere, diş eti kanamalarına, yaralara ve ağrılara neden olabilir. Bazı kişilerde deri altındaki kanama sebebiyle ‘peteşi’ adı verilen deride kırmızı, mor noktalar ya da deri altında parçalanan kan damarlarının kanaması sebebiyle ‘ekimoz’ olarak adlandırılan daha büyük noktalar oluşur. Bazı insanlarda kronik veya keskin burun kanamaları olabilir. Bazı kadınlarda menstural dönemde anormal derecede ağır veya uzun kanamalar gözlenebilir(menoraji). Etkilenen bireylerde fazlaca genişlemiş lenf nodları bulunabilir. (lymphadenopathy). Az görülse de karaciğer veya dalak şişebilir, bu da hepatosplenomegali olarak adlandırılır. Bazı bireylerde kanser hücreleri cilde taşındığında alt deride lösemi gelişir. Bu durum leke, yumru veya döküntü gibi cilt sorunlarına neden olabilir. Lösemi kütisin(alt deride oluşan lösemi) AML’li kişilerin %10 undan daha azını etkilediği tahmin edilmektedir. Nadiren de lösemik hücreler beyin ve omuriliği (MSS) etkileyebilir.

Görülme sıklığı

Akut miyeloid lösemi, akut lösemiye sahip hastaların %80 inde görülen, yetişkinlerdeki en yaygın akut lösemidir. Amerika’da her 100.000 de 3-5 kişinin bu hastalığa yakalandığı belirlenmiştir. AML’ye sahip insanların yarısından fazlasının 65 yaş ve üzeri olduğu bilinmektedir. Bu hastalıktan az bir farkla erkekler kadınlardan daha çok etkilenir ve yine az farkla da olsa Avrupa’da yaşayan insanlarda daha sık görülür.

Genetik değişiklikler

AML’deki genetik değişiklikler mutasyon adı verilen, bir gendeki değişikliğe sebep olabilirler. Bu, DNA dizilimindeki gen oluşturan kalıcı bir değişikliktir. AML’ye bağlı ortak mutasyonlar FLT3, NPM1, DNMT3A, IDH1 veya IDH2, NRAS veya KRAS veya RUNX1 genlerindeki değişiklikleri kapsar. Bu gen değişiklikleri AML’nin vücutta büyüyüp yayılmasına neden olur. Bu genlerin kimliğinin saptanması, araştırmacıların doğrudan değiştirilmiş geni ya da genin hastalığını kontrol etmek için ürettiği proteini hedef alan tedavi yöntemlerini araştırmasına izin verdi.

Tedavi Yöntemleri

Aşağıda listelenen ilaçlar AML’yi tedavi etmek amacıyla onaylanmış ilaçlardır (2017)

Midostaurin (Rydapt) standart sitarabin (kemoterapi için kullanılan bir ilaç) ve daunorubisin (adriamycin’e benzeyen ve lösemide kullanılan bir ilaç) ve sitarabin konsolidasyonu (takviyesi) ile beraber yeni tanı konulmuş FLT3 geni pozitif AML’li yetişkin hastaların tedavisi için onaylanmıştır. Rydapt, Novartis Pharmaceutacals Corp. tarafından üretilmiştir.

Idhifa (enasidenib) IDH2 (izositrat dehidrojenaz-2) gen mutasyonuna sahip nükseden(relaps) veya reflakterli (tedavisi güç) hastaların tedavisi için onaylanmıştır. İlaç AML’li hastalarda IDH2 genindeki spesifik mutasyonları tespit etmek için kullanılan Realtime IDH2 testi ile onaylanmıştır. Celgene Corporation tarafından üretilmiştir.

Vyxeos yetişkinlerdeki iki tip AML yi tedavi etmek için onaylanmıştır: yeni tanı konulmuş terapisel AML (t-AML) ve myelodisplazi ile ilgili değişikliğe sebep olan AML (AML-MRC). Vyxes, Jazz Pharmaceulicals tarafından üretilmiştir.

Mylotarg (gemtuzumab ozogamicin) yeni tanı konulmuş yetişkinlerde CD33-pozitif AML tedavisi ve 2 yaş üstü çocuklarda relaps(nükseden) veya reflakter(tedavisi güç) CD33-pozitif AML tedavisi için kullanılır. Mylotarg Pfizer Inc. tarafndan üretilmiştir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Akut miyelositik lösemi
  • Akut miyelojenöz lösemi
  • Akut granülositik lösemi
  • Akut lenfositik lösemi

Destekleyen  Organizasyonlar

Yararlanılan Kaynaklar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/12757/acute-myeloid-leukemia

https://rarediseases.org/rare-diseases/acute-myeloid-leukemia/

https://www.webmd.com/cancer/lymphoma/acute-myeloid-leukemia-symptoms-treatments

https://www.cancer.org/cancer/acute-myeloid-leukemia/about/what-is-aml.html

https://medlineplus.gov/ency/article/000542.htm

Kategoriler
YUKLENDI

AKUSTİK NÖRİNOM

Genel Bilgi

İç kulaktan beyne doğru giden, denge ve işitmeden sorumlu olan sinir, sekizinci kranial(kafatası) sinirdir. Acoustic neuroma ise burada gelişen, hastaların %90 ında tek taraflı işitme kaybına sebep olarak başlayan iyi huylu tümördür.

Görsel: https://healthiack.com/encyclopedia/pictures-of-acoustic-nerve

Hastalığın Belirtileri

Acoustic neuroma, sekizinci kranial sinire baskı yapar ve sinirlerin beyne sinyal gönderme yeteneğini bozar, semptomlar bu etkiler sonucu ortaya çıkar.

Tipik bir septom gelişimi olmamasına rağmen dengesizlik, kulakta çınlama ve baş dönmesi ortak bulgular arasındadır.  Diğer erken belirtileri : ani olabilen tek taraflı işitme kaybı, baş ağrısı, kulakta tıkanıklık ve basınç hissi iken; otalji (kulak ağrısı), trigeminal nevralji *, uyuşukluk ve yüzdeki halsizlik ise yüz sinirlerinin zarar görmesinden kaynaklanır.

Kalıtım Örnekleri

Nörofibromatoz tip 2, otozomal dominant kalıtım modeline sahip olduğu düşünülmektedir. Bu duruma sahip insanlar, her hücrede NF2 geninin bir mutasyona uğramış kopyasıyla doğarlar. Olguların yaklaşık yarısında, değiştirilen gen etkilenen bir ebeveynden miras kalır. Kalan durumlar, NF2 geninin yeni mutasyonları sonucu oluşur ya da ailesinde bu hastalığın öyküsü bulunmayan kişilerde meydana gelir. Otozomal dominant koşullarda, her hücrede bir genin değiştirilmiş bir kopyasının bulunması hastalığa neden olması için yeterlidir fakat neurofibromatosis tip 2 kanser oluşumunu tetiklemek için NF2’ nin iki kopyası değiştirilmelidir. NF2’ nin ikinci kopyasındaki bir mutasyon, insanin hayatı boyunca Schwann hücrelerinde veya sinir sistemi içindeki diğer hücrelerde meydana gelir. NF2 mutasyonuyla doğmuş olan hemen hemen herkes bu hücrelerde ikinci bir mutasyon (somatik mutasyon olarak bilinir) edinir ve nörofibromatozis tip 2 tümörlerini geliştirir.

Genetik Değişiklikler

NF2 genindeki mutasyonlar “acoustic neuroma”ya neden olur. NF2, “merlin”adı verilen proteinin sentezlenmesini sağlar. Bu protein, özellikle beyin ve omurilikteki sinir hücrelerini saran ve yalıtan Schwann hücrelerinde üretilir. Merlin proteini tıpkı baskılayıcı tümör gibi, hücrelerin kontrolsüz ve düzensiz çoğalmasını ve büyümesini kontrol eder.

Merlin proteininin işlevi tam olarak bilinmemesine rağmen, bu protein karmaşık hücre hareketlerini, hücre şekillerini ve hücreler arası iletişimi kontrol eder. NF2 genindeki mutasyonlar, hücrelerin bölünmesini ve büyümesini düzenleyemeyen merlin proteininin işlevsiz bir versiyonunun üretilmesine yol açar. Araştırmalar göstermektedir ki, merlin proteinlerinin kaybı, hücrelerin (özellikle Schwann hücrelerinin) çok sık aşırı çoğalmasına ve neurofibromatosis tip 2 karakteristik tümörlerinin oluşmasına izin veriyor.

Tedavi Yöntemleri

Bir acoustic neuroma tedavisi, (tümör küçükse ve semptomlara neden olmazsa) tümörün cerrahi olarak çıkarılmasını (mikrocerrahi veya eksizyon) veya tümörün büyümesini engellemek için radyasyon kullanımını (radyasyon terapisi veya radyocerrahi) içerebilir.

  • Gözlem

Bu seçenek, ilişkili semptomların bulunmadığı veya yavaş bir oranda büyüyen veya hiç büyümeyen küçük bir tümöre sahip bireylerde tercih edilebilir. Bu gözlem dönemi “ izle ve bekle ”olarak adlandırılabilir. Belirtileri olmayan yaşlı bireylerde, izle ve bekle uygun olabilir, çünkü akustik nöroma, bir bireyin normal yaşam beklentisi sırasında tedaviye ihtiyaç duymayabilir ve çıkarmanın doğal riskleri ve komplikasyonları önlenebilir. Sadece bir kulakta işitme kaybı olan bir birey o kulakta akustik nöromaya sahipse dikkatli bekleme de uygundur. Hasta, terapiden potansiyel olarak ortaya çıkabilecek daha fazla işitme kaybı riski yerine yaşamı tehdit eden bir durum olmadığı sürece akustik nöroma ile yaşamayı seçebilir.

Akustik nöroma sonunda semptomlara neden olursa, radyasyon tedavisi veya mikrocerrahi gerekli olabilir. Etkilenen tüm bireyler için bir tane, “en iyi terapi ” yoktur. Bir akustik nöromanın yanı sıra etkilenen bir bireyin genel işitme ve genel sağlık düzeyi, hangi tedavi yönteminin kullanıldığını belirlerken dikkate alınır.

  • Mikrocerrahi

Mikrocerrahi, hekimlerin çok küçük vücut parçaları üzerinde ameliyat yapmasına izin verir. Mikrocerrahi sırasında, bir doktor akustik bir nöromun tümünü veya bir kısmını çıkarabilir. İstenmeyen cerrahi komplikasyon riskini azaltmak için kısmi tümör çıkarımı yapılır. Başka bir deyişle, tüm tümör yerine büyümenin bir kısmını almak daha kolay ve daha güvenli olabilir. Tümör çok büyükse veya kişi yaşlıysa, kısmi tümör çıkarma daha uygun olabilir. Kısmi tümör çıkarımı yapılırsa gelecekte daha fazla ameliyat gerekebilir.

Toplam tümör çıkarılması belirtildiğinde, prosedürün amacı fasiyal siniri korumak ve yüz felci önlemektir. Buna ek olarak, cerrah etkilenen kulakta mümkün olduğunca işitme korumaya çalışır.

  • Radyasyon Tedavisi

Üç boyutlu radyasyon odaklaması son yıllarda daha hatasız hale geldi, böylece etkilenen bireyler ayakta tedavi bazında bir seansta tedavi edilebilir veya alternatif olarak birkaç seansta daha küçük dozlar verilebilir. Amaç, kesin olarak tümör hücrelerinin etkilenmesi ve çevredeki hücrelere en az zararın verilmesidir. Radyasyon tedavisi, bir tümörün büyümesini durdurma yeteneğine sahiptir. Radyasyon tedavisi, akustik nöroma olan kişiler için invaziv olmayan bir tedavi seçeneği sunar, ancak bazı hastalar bu tedaviden önemli etkiler görmek için haftalar, aylar hatta birkaç yıl bekleyebilir. Radyasyon tedavisi ile tedavi edilen tümörler daha sonra bir noktada tekrar büyümeye başlayabilir.

Frekans/ Görülme Sıklığı

Dünya çapında 33.000 insanda 1 görüldüğü tahmin edilmektedir.

Hastalıığın Bilinen Diğer Adları

  • BANF
  • bilateral acoustic neurofibromatosis
  • central neurofibromatosis
  • familial acoustic neuromas
  • neurofibromatosis 2
  • neurofibromatosis type II
  • NF2
  • schwannoma, acoustic, bilateral

Açıklamalar

* trigeminal nevralji (trigeminal neuralgia ) = yüz bölgesini tutan bir nöropatik ağrı türüdür ve “tic douloureux” diye de adlandırılır. Trigeminal nevralji, trigeminal sinirin bir ya da daha fazla dalının kapsadığı alanda gelişen, ani, genellikle tek taraflı, şiddetli, kısa süreli, şimşek gibi saplanan bir ağrıdır.

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/acoustic-neuroma/

https://www.msdmanuals.com/professional/ear,-nose,-and-throat-disorders/inner-ear-disorders/acoustic-neuroma

https://www.medikalakademi.com.tr/ani-yuz-agrisi-trigeminal-nevralji-nedir-nedenleri-tedavisi/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/neurofibromatosis-type-2

Kategoriler
YUKLENDI

KRANİOEKTODERMAL DİSPLAZİ (CED)

Genel Bilgi

Kranioektodermal displazi (CED), dismorfik özellikler, nefronofizis[1], hepatik fibrozis[2] ve oküler anomaliler[3] (esas olarak retinitis pigmentosa) ile ilişkili konjenital iskelet ve ektodermal defektlerle karakterize nadir bir gelişimsel bozukluktur.

Hastalığın Diğer Bilinen İsimleri

1)CED

2) Sensenbrenner sendrom

Genetik Değişiklikler

CED, hastalığın ciliopathy grubuna[4] ait heterojen bir durumdur ve intraflagellar transport (IFT) ‘de yer alan IFT122, IFT43, WDR19 ve WDR35 genlerindeki mutasyonlara bağlıdır.

Belirti ve Semptomlar

Kranioektodermal displazi, vücudun birçok bölümünü etkileyen bir bozukluktur.

En sık görülen özellikler, deri, saç, tırnak ve dişleri içeren ektodermal dokuların anormal gelişimi ve kemik anormallikleridir.

En çok etkilenen bireylerde kafatası kemiklerinde belirgin bir alın(frontal bossing) ve uzamış bir kafa (dolichocephaly ) vardır.

Resim1
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/frontal-bossing.jpeg
Resim2
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/dolichocephaly.jpeg

Kişilerde çeşitli yüz anormallikleri oluşabilir; düşük kulaklı kulaklar[5], gözlerin iç köşeleri (telecanthus) arasında artanmesafe[6]  ve  yukarıya veya aşağıya doğru bakan gözler bulunur[7]

Kemiklerin gelişimi de etkilenir. Kol ve bacakların uzun kemiklerindeki anormallikler (metafizyal displazi) kısa bacaklara ve kısa boylara yol açar. Ayrıca, etkilenen bireylerin genellikle kısa parmakları vardır (brachydactyly)(resim 3). Bu rahatsızlığı olan bazı kişilerde, özellikle yeni doğan bebeklerde solunum problemlerine neden olabilecek kısa kaburga kemikleri ve dar göğüs kafesi bulunur.

Resim3
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/brachydactyly-hand.jpeg

Ayrıca kişilerde ektodermal dokuların anormal gelişimi seyrek kıllara, küçük veya eksik dişlere, kısa tırnak ve ayak tırnaklarına ve gevşek cilde yol açabilir. Bu hastalık vücuttaki ek organları ve dokuları etkileyebilir. Nefrofizyoloji olarak bilinen bir böbrek bozukluğuna yol açabilir. Karaciğer, kalp ya da gözlerin anormallikleri, kranioektodermal displazili kişilerde  ortaya çıkar.

Görülme Sıklığı

Bugüne kadar literatürde 20 vaka bildirilmiştir. (Bazı kaynaklarda bu sayının 40 olduğu belirtiliyor).

Kalıtım Paterni

Çoğu durumda sendrom otozomal resesif olarak katılır.

Teşhis

Tanı klinik muayeneye dayanır. Görüntüleme (ultrasonografi), laboratuvar bulguları (idrar analizi, serum elektrolitleri ve lipit profili), histolojik inceleme ve karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri potansiyel böbrek ve karaciğer anomalilerinin saptanmasına olanak sağlar. Oküler anomaliler elektroretinografi ile tespit edilebilir.

Tedavi

Birçok durumda tedavi aşağıdakileri içerir;

  • Kraniosinostozu[8] düzeltmek için cerrahi (genellikle yaşamın ilk yılında)
  • Polidaktili[9] düzeltme (isteğe bağlı)
  • Ortopedik bakım (örneğin kalça displazisi için)
  • Diş bakımı. Yapısal diş anormalliklerinin zamanında tespiti ve müdahalesi
  • Karaciğer anormallikleri için standart tedavi. Karaciğer transplantasyonu ileri evrelerde bir tedavi seçeneğidir.
  • Kardiyak anormallikler için standart tedavi
  • Pulmoner hipoplaziye bağlı solunum yetmezliğini tedavi etmek için yenidoğanda gerekli mekanik ventilasyon. Pnömoni antibiyotiklerle tedavi edilmelidir. Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarına duyarlı hastalar uzun süreli profilaksi ile tedavi edilmelidir. Astım steroidler ile tedavi edilebilir.
  • Böbrek fonksiyonu hızla bozulduğundan, metabolik asidoz tedavisi, oral sodyum klorür takviyesi, daha sonra hastalığın seyrine göre diyaliz veya böbrek transplantasyonu gerekebilir.

Kaynaklar

[1] Nefronofizis (NPHP) otozomal resesif geçişli kistik böbrek hastalığı olup, yaşamın üçüncü dekadına kadar son dönem böbrek hastalığı için en sık görülen genetik nedeni temsil eder.

[2] Hepatik fibrozis:kronik karaciğer hastalıkları son aşamaya geldiğinde karaciğerde nebdeleşmeye yani fibroza neden olmasıdır

[3] Oküler anormali:göz anormamileri

[4] Ciliopathyler 35 farklı hastalık grubu kapsamakta ve çok farklı organları etkiler (parmaklar, kemikler…vs.)

[5] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/posteriorly-rotated-ear.jpeg

[6] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/telecanthus.jpeg

[7] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/downslanting-palpebral-fissures.jpeg

[8] Kraniosinostoz (craniosynostosis), kafatasındaki bir ya da daha fazla kemiğin birleştikleri yerlerden (sutür) erken kapanmasıdır. Genellikle cerrahi müdahale edilmesi gerekir.

[9]  Polidaktili el veya ayak parmaklarında normalde olması gerekenden daha fazla sayıda doğuştan parmak bulunması durumudur

Kategoriler
YUKLENDI

OROFACİODİGİTAL SENDROMU 1 (OFD1)

Tanım

Oral-facial-digital sendromu, bir grup koşulun bir araya gelip ağız boşluğu (çene ve diş), yüz ve parmakların (el ve ayak) gelişimine etki etmesiyle oluşur. Bu koşullar birbirleriyle ilişki içerisindedirler.

Araştırmacılar OFD’nin en az 13 olası türünü tanımladılar. Bu farklı türler, belirti ve bulguların benzerliklerine göre sınıflandırıldı. Ancak, çeşitli türlerin özellikleri birbirleriyle büyük ölçüde çakıştı ve bazı türler de yeteri kadar iyi tanımlanamadı. OFD’nin sınıflandırma sistemi, araştırmacılar sendromdan etkilenen birey buldukça ve bu bozukluk hakkında daha fazla şey öğrendikçe gelişmeye devam etmektedir.

OFD’nin belirti ve bulguları oldukça kapsamlı, ancak, bu bozukluk türlerinin çoğu ağız boşluğu, yüz ve parmaklardaki gelişim problemlerini içermekte, birçok türü de beyin anormallikleri ve zihinsel engellik derecesiyle bağlantılı.

Oral-facial-digital sendromunun bir çok türü ağız boşluğu anomalilerini meydana getirir. Bunlardan bazıları; dilde yarık(split), olağandışı loblu dil(unusual lobed) ve kanser dışı tümör/yumruların dil üzerindeki gelişimidir. Ayrıca sendromdan etkilenen bireylerin ağzında fazla, eksik ya da bozuk dişler mevcut olabilir. Bir başka yaygın özellik ise ağzın üst kısmının açılmasıdır(yarık damak). OFD sendromuna sahip bazı insanlar ekstra doku bantlarına sahiptirler(hiperplastik frenula), bu anomali dudağın diş etine yapışması durumudur.

Kendine özgü yüzsel özellikler genellikle yarık dudak, geniş burun ve geniş aralıklı gözler(hypertelorism) içeren OFD ile ilişkilidir.

Parmaklardaki anormallikler OFD sendromuna sahip insanların hem el hem ayak parmaklarını etkileyebilir. Bu anormallikler bazı parmakların birleşmesi(syndactyly), parmakların genelden daha kısa olması(brachydactyly) ya da olağandışı kavisli olmasıdır(clinodactyly). Ayrıca fazla parmak olması da (polydactyly) OFD’nin çoğu türünde görülen bir özelliktir.

Diğer özellikler OFD sendromunun bir ya da birkaç türünde meydana gelir. Bu özellikler bozukluğun farklı türlerini ayırt etmede yardımcı olurlar. Örneğin, OFD sendromunun en bilinen türü OFD-I polikistik böbrek hastalığıyla ilişkilidir. Bu böbrek hastalığı sıvı dolu keselerin(kistlerin) büyümesiyle nitelendirilir. Keseler, böbreklerin kandan atık filtreme yeteneklerine müdahalede bulunurlar. OFD sendromunun diğer türleri de nörolojik problemler, beyin yapısındaki özel değişiklikler, kemik anomalileri, görme kaybı ve kalp rahatsızlıkları olarak tanımlanır.

Görülme sıklığı

OFD sendromunun tahmini sıklığı 50.000 ile 250.000 yeni doğan içinde 1’dir. Tür-I görülen bozukluğun çoğunluğunu oluşturur. OFD sendromunun diğer türleri çok nadir görülür; çoğu sadece bir yada bir kaç ailede tanımlanmıştır.

Genetik değişmeler

Sadece 1 gen, OFD1, OFD sendromuyla ilişkilidir. Bu gendeki mutasyonlar Oral-Facial-Digital sendromu Tür-I’in sebebidir. Ayrıca OFD1 geni mutasyonları Tür-VII olarak tanımlanan bozukluğu sahip ailelerde görülebilir; ancak, araştırmacılar şu anda Tür-I ve Tür-VII’nin aynı olduğuna inanıyorlar.

OFD1 geni, işlevi tam olarak anlaşılamayan bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Bu durum beyin, yüz, kollar, bacaklar ve böbrekler gibi vücudun önemli kısımlarının erken gelişiminde önemli bir rol oynar. OFD1 genindeki mutasyonlar, yeterli miktardaki fonksiyonel OFD1 proteininden yapılmış hücreleri önler ve bu yapıların normal gelişimine engel olur. OFD sendromu Tür-I’in kendine özgü özelliklerini etkileyen proteinin bu sıkıntıyı nasıl oluşturduğu hala netleştirilmemiştir.

Araştırmacılar OFD sendromunun diğer türlerine sebep olan genetik değişimleri aktif bir şekilde araştırmaya devam ediyorlar.

Diğer İsimlendirmeler:

  • dysplasia linguofacialis
  • OFDSa
  • oro-facio-digital sendromu
  • orodigitofacial dysostosis
  • orodigitofacial sendromu
  • orofaciodigital sendromu

Kaynakça:

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/oral-facial-digital-syndrome

Kategoriler
YUKLENDI

MC KUSİCK KAUFMAN SENDROMU

Genel Bilgi

Figür 1
Görüntü Kaynağı:https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/polydactyly.jpeg

McKusick-Kaufman sendromu, genitoüriner malformasyonlar, polidaktili(çok parmaklılık; figür1) ve daha nadiren konjenital kalp hastalıkları veya gastrointestinal malformasyonlarla karakterize; neonatal dönemde ortaya çıkan çok nadir, genetik gelişimsel bir hastalıktır.

Belirti ve Semptomlar

McKusick-Kaufman sendromu; el ve ayak, kalp ve üreme sisteminin gelişimini etkileyen bir durumdur. Ekstra el parmakları ve/veya ayak parmakları (polidaktili), kalp anomalileri ve genital anormallikler: Üç özelliğin bir kombinasyonu ile karakterizedir.

McKusick-Kaufman sendromlu kızların çoğu, pelviste büyük bir sıvı birikmesi olan “hidrometrokolpos”(figür 2) olarak adlandırılan bir genital anomaliyle doğarlar. Hidrometrokolpoz, vajinanın bir kısmının gelişmemesi (vajinal agenezis) veya doğumdan önceki vajina tıkanıklığından kaynaklanır. Bu tıkanıklık, vajina ve rahim içinde sıvının oluşmasına, bu organların gerilmesine ve sıvı dolu bir kütleye yol açmasına sebep olur.

Figür 2
Görüntü Kaynağı: http://37.247.97.7/millipediatri/player.php?klasor_no=201703021431

McKusick-Kaufman sendromlu erkeklerde genital anormallikler, üretral açıklığın penis alt kısmında olması “hipospadias”(figür3), penisin aşağı doğru eğimli olmasın (chordee) ve inmemiş testis “kriptorşidizm”(figür4) şeklinde olabilir.

Figür 3
Görüntü Kaynağı:
http://37.247.97.7/millipediatri/player.phpklasor_no=201703021431
Figür 4
Görüntü Kaynağı: http://www.uroonkoloji.org/pdf/sunumlar/tarkan_soygur.pdf

McKusick-Kaufman sendromunun belirti ve bulguları, Bardet-Biedl sendromu olan başka bir genetik bozukluk olanlarla karıştırılmaktadır. Bardet-Biedl sendromu, McKusick-Kaufman sendromunda görülmeyen, kendine has çeşitli özelliklere sahiptir. Bunlar görme kaybı, gecikmiş gelişim, obezite ve böbrek yetmezliğini şeklindedir. Bu bulguların bir kısmı doğumda belirgin olmadığından, bebeklik ve erken çocukluk döneminde iki durumun ayırt edilmesi zor olabilir.

Görülme Sıklığı

Görülme sıklığı Eski Amish nüfusunda tanımlanmıştır, ki bu tahmin 10,000 kişiden 1’ini etkilemektedir. Amish olmayan populasyonlarda McKusick-Kaufman sendromunun görülme sıklığı bilinmemektedir.

Hastalığın Nedenleri

MKKS genindeki mutasyonlar McKusick-Kaufman sendromuna neden olur. Bu gen, ekstremitelerin, kalbin ve üreme sisteminin oluşumunda önemli bir rol oynayan bir proteinin üretilmesi için talimat sağlar. Protein yapısı, diğer proteinlerin katlanmasına yardımcı olan bir protein türü olan bir “şaperonine”le benzerdir. Proteinler vücutta normal işlevlerini yerine getirmek için doğru 3 boyutlu şekle katlanmalıdır. MKKS proteininin yapısı bir şaperonine benzese de, bazı yeni çalışmalar protein katlanmasda bu proteinin birincil işlevi olmadığını düşündürmektedir. Araştırmacılar, MKKS proteininin hücre içindeki diğer proteinlerin taşınmasında da rol oynayabileceğini düşünüyorlar.

McKusick-Kaufman sendromunun altında yatan mutasyonlar MKKS proteininin yapısını değiştirir. Değişmiş protein, doğumdan önce vücudun çeşitli bölümlerinin gelişimini bozsa da, MKKS mutasyonlarının bu bozukluğun spesifik özelliklerine nasıl yol açtığı belirsizdir.

Kalıtım Şekilleri

Kalıtım otozomal resesiftir. Bu da her bir hücredeki genin kopyalarının mutasyona sahip olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif bir rahatsızlığı olan bir bireyin anne-babalarının her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermezler.

Teşhis Yöntemleri

.Radyolojik Görüntüleme Yöntemleri

.Genetik Testler

.Gen Haritası Çıkarma

Görüntü Kaynağı: http://www.eurorad.org/eurorad/case.php?id=12659

Tedavi

Tedavisi daha anomalilere yönelik şekilde yapılmaktadır. Duruma göre gerek cerrahi gerek medikal tedavi yapılmaktadır. Nokta atışı tedaviler üzerine hücresel düzeyde çalışılıyor.

Hastalığın Diğer İsimleri

Hydrometrocolpos Sendromu
Hydrometrocolpos, Postaxıal Polydactyly, And Congenıtal Heart Malformatıon; HMCS
Kaufman-Mckusıck Sendromu

Kaynaklar:

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=2286&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=kaufman&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=McKusick-Kaufman-syndrome&title=McKusick-Kaufman-syndrome&search=Disease_Search_Simple

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/mckusick-kaufman-syndrome#resources

https://www.omim.org/entry/236700?search=kaufman&highlight=kaufman

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed?term=mc+kusick+kaufman&cmd=DetailsSearch

Kategoriler
YUKLENDI

HİPOFİZ SAPI KESİLME SENDROMU(PSIS)

Hastalığın Diğer İsimleri: Ektopik nörofizyoloji, PSIS

Genel Bilgi

PSIS doğuştan meydana gelen bir hipofiz sapı rahatsızlığıdır. Çok ince veya kesintiye uğramış hipofiz sapı, hipofizin bulunduğu yerin normalden farklı olması veya ön (posterior) hipofizin hiç olmaması, arka (anterior) hipofizin normalden küçük olması ya da olmaması gibi sebeplerle kalıcı olarak büyüme hormonu  bozukluklarına yol açmaktadır.

Yeni doğanlardaki işaret ve semptomları : düşük kan şekeri (hypoglycemia),  sarılık, üreme organlarında (testis, penis,skrotal kese) doğuştan görülen anormallikler gibi. Çocukluktan sonra kısa boy, nöbetler, düşük damar basıncı (düşük arteriyel basınç, hipotansiyon) ve / veya zihinsel gecikme de görülebilir. Sadece bazı hastalara özgü olarak; sebebi bilinmemekle birlikte görme bozuklukları (septooptik displazi) ve kemik iliği yetmezliği (Fanconi anemia) de semptomlar arasında yer alabilir. HESX1, LHX4, OTX2, SOX3, ve PROKR2 isimli genlerde nadir olarak görülen mutasyonlar da ırsi sebeple hasta olan kişilerde görülebilir. Aynı zamanda MRI görüntüleri ile gözlemlenen, hastalığa özgü karakteristik  bulgularla teşhis ve tanı süreci sağlamlaştırılır. Tedavi ise, hormon tedavisi ve doğumdan itibaren müdahaleye başlanarak özellikle hormon ve hormon dengesi bozukluğunun ve zihinsel geriliğin engellenmesi ile mümkündür[1]

Sonuç olarak PSIS, hipofiz yetmezliğinin çok da nadir olmayan bir sebebini oluşturmaktadır. Ancak yeteri kadar tanınmadığından genellikle hastalar idiyopatik BH eksikliği veya hipofiz yetmezliği tanısı almakta çoğu zaman da tanı gecikmesine neden olmaktadır. Bu tür olgularda PSIS tanısının göz önünde bulundurulması ile özellikle çoklu hormon eksikliğinin etyopatogenezi aydınlatılabilir. Böylece ailelerin doğru bilgilendirilmesi ve hasta takiplerinin daha doğru yapılması sağlanabilir[2]

Belirti ve Semptomlar

Aşağıdaki tabloda hastaların sahip olabileceği olası semptomlar gösterilmektedir. Çoğu hastalıkta olduğu gibi bunda da semptomlar (belirtiler) hastaya göre çeşitlilik göstermektedir.[3](Tablo 2)

  Tıbbi Terim Diğer İsimler Daha fazla bilgi için:

HPO ID

Hastaların 100% ‘ünün sahip olduğu belirtiler Ektopik (dış) arka hipofiz   0011755
Hastaların 80%-99%’unun sahip olduğu belirtiler Gelişim geriliği  Vücut ağırlığında anomalite 0001508
Hastaların 80%-99%’unun sahip olduğu belirtiler Boy kısalığı

 

Boy uzunluğunda anomalite 0004322
Hastaların 30%-79%’unun sahip olduğu belirtiler Geç ergenlik Gecikmiş ergenlik gelişimi 0000823
Hastaların 30%-79%’unun sahip olduğu belirtiler Hipoglisemi Düşük kan şekeri 0001943

Tablo2

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Hastalığın tam sebebi henüz açıklanamamıştır. HESX1 (3p21.2-p21.1) geninin transkripsiyon faktörlerindeki mutasyon hem PSIS hastalarında hem PSIS bağlantılı görme bozukluklarında (septooptic dysplasia) gözlemlendi. LHX4 (1q25) genindeki mutasyon da PSIS’ye yol açmaktadır. Bunlarla beraber, olguların çoğunda herhangi bir genetik neden bulunmamakla birlikte, ailesel sebeplerin varlığı ve PSIS’nin özellikle gözlerin konjenital anomalileri ve mikrofallus durumu  ile birlikteliği, bir antenatal (doğum öncesi) kaynaklı olduğunu düşündürmektedir.[4]

Ek olarak[5];

  • Ektopik nörohipofiz, infundibulumda (hipofiz sapı) distal (uç taraf) olarak yer değiştiren bir arka hipofiz bezi anomalsidir.• Tanı, genellikle sagital düzlemde en iyi görülen parlak T1 ağırlıklı (T1-weighted) bir görüntü gösteren manyetik rezonans görüntüleme ile yapılır.• Ektopik nörohipofizin, sadece MRI ile tesadüfi bir bulgu olduğu düşünülebilir ancak periventriküler nodüler heterotopia, perisilvian sendromu, holoprozensefali ve septo-optik hipofiz displazisi gibi çeşitli serebral malformasyonlarla (beyin ile ilgili bozukluklar) ilişkilidir.• Klinik gözlem, çoğunlukla diyabet insipidustan ziyade büyüme hormonu eksikliği (adenohipofizyal kaynaklı) veya panhipopitüitarizm ile ilişkili endokrinolojiktir.• Bazı durumlarda renal anomaliler (böbrek ile ilgili bozukluklar) ile ilişkili olabilir.

    • Köken, erken fetal yaşamda (anne karnında), yani genetik olarak belirlenmiş bir konjenital anomalide gelişir.

    • Çoklu genetik mutasyonlar (genetik bozunum) veya delesyonlar (gen silinmesi) ve nadiren kromozomatiler (kromozom bozuklukları) ektopik nörohipofiz ile ilişkili olarak tanımlanır, bu nedenle bu durum bir sendrom olarak kabul edilmelidir.

Genetik Görülme Sıklığı

Hipofiz sapı kesilme sendromu (PSIS), tahmini insidansı (görülme sıklığı) 0.5 / 1.000.000 olan nadir bir hastalıktır.[6]

Ailesel form

Ailesel formun riski% 5’ten az veya eşittir.[7]

 Kalıtım Paterni/Deseni

Çeşitli formlarından; otozomal baskın, otozomal çekinik, kalıtsal değil.[8]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Klinik bulgulardan ve stimülasyon testinden yola çıkarak konulan teşhislerde düşük büyüme hormonu (GH) pikine ve düşük insülin bağlı büyüme faktörlerine dayanarak hastalıktan şüphelenilebilir. Kalıcı GH bozuklukları ise kesin tanı konulmasında etkendir. GH bozukluklarının bağımsız mı yoksa arka hipofiz bezi bozuklukları ile bağlantılı mı olduğunu (PSIS hastalarında %70 olarak görülen durumdur) test etmek gereklidir. MRI ölçümlerinden PSIS tanısı konulduğu takdirde başka olası tanı yoktur.[9]

Tedavi eksik hormonların; özellikle GH, tiroksin, hidrokortizon ve puberte, seks steroidlerinin yenilenmesine dayanır. Hipoglisemi (düşük kan şekeri) ve ikincil adrenal yetmezliği ve bunlarla ilişkili serebral (beyinle ilgili) ve vital (hayati) riskleri önlemek için, doğumda PSIS tanısı koymak önemlidir. Zamanında teşhis ve tedavi ile prognozu iyidir.

Tanı ve tedavide gecikme, hipoglisemi ve / veya kortizol eksikliğine bağlı hipotansiyon ve / veya tiroid eksikliğine bağlı zihinsel gerilikten dolayı nöbetlere neden olabilir. Bu risklerin bir sonucu olarak, PSIS hastalarında mortalite (ölüm) ve morbidite, genel olarak 2 yaşından önce hastalığı ortaya çıkan hastalarda daha yüksektir.[10]

Hastalıkla İlişkili Genler[11]

  • Hücre yapışması ile ilişkili, onkogen düzenlenmiş – CDON
    · G protein-bağlı reseptör 161 – GPR161
    · HESX homeobox 1 – HESX1
    · LIM homeobox 4 – LHX4
    · Prokinetikin reseptörü 2 – PROKR2
    · Kavşak kılavuz reseptörü 1 – ROBO1
    · WD tekrarlama alanı 11 – WDR11

Ayrıca ; PIT1, PROP1, LHX3/, OTX2, TGIF [12]

Şekil 1. Manyetik rezonans görüntülemede hipofiz sapı kesilme sendromunun tipik özellikleri. (A) Ektopik arka hipofiz ile birlikte ince hipofiz bezi (27). (B) Hipofiz sapının yokluğu (7,28). (C) İnce hipofiz sapı (29,34).
Detaylı resim için : https://www.researchgate.net/publication/266086657_Pituitary_stalk_interruption_syndrome_Case_report_of_three_cases_with_review_of_literatur
KAYNAK: orphanet

[1] https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/13209/pituitary-stalk-interruption-syndrome

[2] http://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-hipofiz-sapi-kesilme-sendromu-uc-olgu-sunumu-68886.html

[3] https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/13209/pituitary-stalk-interruption-syndrome

[4] https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=95496

[5] http://www.medlink.com/article/ectopic_neurohypophysis

[6] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21397059

[7] https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=95496

[8] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/medgen/797683

[9] https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=95496

[10]https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=95496

[11]https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Genes_Simple.php?lng=EN&LnkId=12620&Typ=Pat&diseaseType=Gen&from=rightMenu

[12] https://www.researchgate.net/publication/311421093_Pituitary_Stalk_Interruption_Syndrome_From_Clinical_Findings_to_Pathogenesis

Kategoriler
YUKLENDI

İZOLE DOĞUMSAL ANOZMİ

Genel Bilgi

Doğumsal Anozmi, doğuştan koku alma duyusunun tam ya da kısmi olarak kaybedilmesi durumudur.  İzole bir anormali (ek semptom yok) olabileceği gibi spesifik bir genetik bozuklukla (Kallmann sendromu veya Doğumsal Ağrı Duymazlık gibi) ilişkili olabilir. Bazı ailevi vakalar bildirilmiş olmasına rağmen izole doğumsal anozmi genellikle sporadiktir[1]. Çoğu zaman İzole Doğumsal Anozmi’nin genetik nedeni bilinmemekle beraber koku almamızı sağlayan sistemin (olfaktör sistem) gelişimi sırasında oluşan hataların neden olduğu ve bunun 18. kromozomdaki bir genin mutasyonundan kaynaklanıyor olabileceği düşünülmektedir. Ne yazık ki, bu hastalığın tedavisi yoktur.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Doğumsal Anozmi, izole bir anormali (ek semptom yok) olabileceği gibi spesifik bir genetik bozuklukla (Kallmann sendromu veya Doğumsal Ağrı Duymazlık gibi) ilişkili de olabilir.

İzole doğumsal anozmi (ek semptom yok) çoğu hastada aile öyküsü olmaksızın sporadik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumun temel nedeni bilinmemektedir. Bilim insanları bu durumun anne karnında olfaktör sistemin (koku almamızı sağlayan sistem) anormal gelişmesinden kaynaklanabileceğinden şüphelenmektedir. Bu anormal gelişime, burundan beyne bilgi taşıyan yoldaki bozulmalar ya da kokuyu işleyen beyin bölümünün malformasyonları[2] gibi burun boşluğu anormalileri dahil edilebilir.

İzole doğumsal anozminin birden fazla aile üyesini etkilemesi durumunda, genetik bir neden akla gelmektedir. Yapılan bir çalışmada, izole doğumsal anozmiden etkilenen bazı kişilerin PROKR2 veya PROK2 geninde değişikliklere (mutasyonlara) sahip olduğu bildirilmiştir. Bu genler daha önce Kallmann sendromu (Doğumsal Anozmi ve diğer semptomlarla ilişkili kalıtsal bir sendrom) olan hastalarda da bildirilmiştir. Yapılan bir başka çalışmada, Anozmiden muzdarip iki erkek kardeşin CNGA2 geninde bir mutasyon olduğu bulunmuştur. Buna rağmen çoğu aile içi izole doğumsal anozmi olgusunda neden tam olarak bilinmemektedir.

Belirti ve Bulgular

Belirtiler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Çoğu hastalıkta belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilmektedir yani aynı hastalığa sahip kişiler aynı belirtileri göstermek zorunda değildir. Tablonun kaynağı HPO (Human Phenotype Ontology) isimli bilgi bankasıdır. Dilerseniz HPO kodunu kullanarak belirtiler hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz (İngilizce).

Terimler Diğer İsimler Daha Fazla Bilgi için HPO kodu
Hastalığa sahip kişilerin belirtilere sahip olma yüzdeleri HPO bilgi bankasında gösterilmemiştir.
Anozmi Koku Kaybı 0000458
Otozomal Dominant Kalıtım 0000006

Genetik Görülme Sıklığı

Yapılan çalışmalar, yaklaşık her 10.000 kişiden 1’inin doğumsal anozmiden muzdarip olduğunu göstermektedir. Ancak yapılan çalışmalar sadece izole doğumsal anozmi hastalarını içermemekte bunun yanında spesifik bir genetik bozukluğun neden olduğu (Kallmann sendromu veya Doğumsal Ağrı Duymazlık gibi) diğer doğumsal anozmileri de içermektedir. Orphanet nadir hastalıklar veritabanında sadece İzole Doğumsal Anozmi’nin görülme sıklığı 1.000.000 kişide 1’den az olarak belirtilmiştir.

Kalıtım Deseni (Paterni)

İzole doğumsal anozmi (ek semptom yok) çoğu hastada aile öyküsü olmaksızın sporadik olarak ortaya çıkmaktadır. Nadiren, birden fazla aile üyesi etkilenebilir. Bu ailelerde hastalığın kalıtımı azalmış penetransla birlikte otozomal dominant olarak görülmektedir. Otozomal dominant kalıtım, her hücredeki sorumlu genin sadece bir kopyasındaki değişikliğin (mutasyonun) hastalığa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. Azalmış penetrans, mutasyona uğrayan ya da kalıtımsal olarak mutasyona sahip olan herkesin etkilenmeyeceği anlamına gelir. Otozomal dominant kalıtılan bir mutasyona sahip olan birey çocuk sahibi olduğunda (etkilenmiş olsun olmasın), her bir çocuğun bu mutasyona sahip olma olasılığı % 50’dir. Azaltılmış penetransı olan durumlar için ise mutasyonu alan bir çocuğun hastalık özelliklerini gösterip göstermeyeceğini öngörmek mümkün değildir. İzole Doğumsal Anozmiden muzdarip pek çok ailesel vakada genetik neden bilinmemektedir.

Doğumsal Anozmi, Kallmann sendromu ve Doğumsal Ağrı Duymazlık gibi kalıtsal genetik bozukluklarla da ilişkili olabilir. Doğumsal Anozminin bu bozukluklarda kalıtımı ilişkili bozukluğun kalıtımı ile aynıdır. Örneğin, Kallmann sendromu, altta yatan genetik nedene bağlı olarak otozomal dominant, otozomal resesif veya X’e bağlı resesif bir şekilde kalıtılabilir (birkaç farklı gendeki mutasyonlar bu duruma neden olabilmekte). Doğumsal ağrı duymazlık, otozomal resesif kalıtıma sahiptir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

İzole Doğumsal Anozmi (ek semptom yok) teşhisi diğer olasılıklar dışlanarak konur. Yani teşhis koyarken koku alma duyusunun kaybına yol açabilecek bilinen diğer tüm koşullar dışlanmalıdır. Hastalıktan muzdarip bir kişinin daha önce koku aldığına dair bir anısı olmaması durumunda, doğumsal anozmi teşhisini desteklemek için aşağıdaki testler yapılabilir:

  • Koku duyusuna etki edebilecek diğer koşulları aramak için kapsamlı fizik muayene ve tıbbı öykü sorgulaması
  • Koku Testleri
  • BT veya MRI gibi beyin görüntüleme teknikleri beynin koku duyusunu işleyen kısmında yer alan malformasyonları aramak için kullanılabilir.
  • Burun endoskopisi, burun boşluğundaki koku duyusunu etkileyebilecek anormallikleri saptamak için yapılabilir.
  • Olfaktör(Koku Siniri) Sinir Testi burundan beyne bilgi taşıyan yoldaki bozulmaları değerlendirmek için yapılabilir.

Ne yazık ki, bu hastalığın tedavisi yoktur.

Hastalıkla İlişkili Genler

Hastalıkla ilişkili olduğu düşünülen birkaç gen ortaya konmuştur. Bunlardan ilki Xq28 bölgesindeki CNGA2 geni iken bir diğeri Xq25 bölgesindeki TENM1 genidir. Ayrıca 18p11.23-q12.2 bölgesindeki ANIC geninin de hastalıkla ilişkili olabileceği gösterilmiştir. Yapılan bir başka çalışmada, izole doğumsal anozmiden etkilenen bazı kişilerin PROKR2 veya PROK2 geninde değişikliklere (mutasyonlara) sahip olduğu bildirilmiştir

Hastalığın Diğer İsimleri

İzole Konjenital Anozmi (Isolated Congenital Anosmia)

Konjenital Anozmi

Kaynaklar:

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/9486/isolated-congenital-anosmia
    Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018
  2. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=88620

Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018

  1. https://www.omim.org/entry/107200
  2. Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018

[1] Sporadik: Hastalığın ara sıra, tek tük görülmesi, geniş alanlara yayılmaması.

[2] Malformasyon: Oluşum bozukluğu, kusur

Kategoriler
YUKLENDI

TAVUK KARASI(RETİNİTİS PİGMENTOSA)

Genel Bilgi

Retinitis Pigmentosa(RP), kalıtımsal hastalıklar grubunda olup gözün ışığa duyarlı kısmındaki(retina) hücrelerin yıkımı ile seyreden nadir hastalıklardan biridir. RP retinada yer alan çubuk ve koni hücrelerinin ölümüne yol açar. Bu durum ilerleyici görme kaybına neden olur. Hastalığın ilk bulgusu genellikle gece körlüğüdür. İlerleyen evrelerde ise bireylerde Tünel Görüşüne(Periferal Görme kaybı) neden olur. Hastalığın son evresinde ise merkezi görme kaybı oluşur. RP gelişim etyolojisinde en az 50 gendeki herhangi bir mutasyon yer almaktadır. Hastalığın kalıtsal aktarımı Otozomal Dominant, Otozomal Resesif ya da X’e bağlı olabilir.  Tedavi seçenekleri ilerleyici görme kaybını yavaşlatmak için yüksek ışıktan kaçınma, düşük görüş yardımı ve A vitamini desteğidir. Araştırmacılar gelecekte Gen terapisi, Kök hücre nakli ve Prostetik İmplant gibi yeni tedavi seçenekleri geliştirmek için çalışıyorlar.

Sıklık

Retinitis Pigmentosa Amerika ve Avrupa’da 3.500 ya da 4.000’de bir görülen bir hastalıktır.

Belirtiler

Aşağıdaki tablo bu hastalığa sahip insanlarda görülebilecek semptomları listeler. Çoğu hastalıkta ortaya çıkan semptomlar kişiden kişiye değişebilir. Yani Retinitis Pigmentosa’ya sahip tüm insanlar listede yer alan semptomların tümünü göstermeyebilir.

Medikal Terimler Diğer İsimler
Anormal elektroretinogram
Anormal retinal pigmentasyon
Abnormal retinal vaskülarite Anormal retinal kan damarları
Anormal testis
Burun kanatlarında anteversiyon
Atipik deri skarları Atipik skarlar
Körlük
İletim tipi işitme kaybı İletim tipi sağırlık
Hipogonadizm Gonad aktivitesinde düşme
Penis Hipoplazisi Gelişmemiş penis
Mental Retardasyon Zeka geriliği
Nistagmus Ritmik göz hareketleri
Optik atrofi
Fotofobi Işığa aşırı hassasiyet
İlerleyici gece körlüğü
Sensörinöral işitme kaybı
Geniş burun köprüsü
Katarakt Göz lensinin bulanıklaşması
Glokom
Hiperinsülinemi
Keratokonus Kabartılı kornea
Obezite Yüksek kiloya sahip olmak
Oftalmopleji Göz kasları felci
Hiperrefleksi Artmış refleksler
Tip 2 diyabet İnsülin bağımlı olmayan diyabet
Periferal görme alanında darlık Sınırlı periferal görüş
Niktalopi Gece körlüğü
Çubuk-Koni Distrofisi

Bu Bilgi “Human Phenotype Ontology(HPO)” veritabanından alınmıştır. HPO tıbbi kaynaklarda tanımlanmış semptomlar üzerinde bilgi toplayan bir veritabanıdır. Düzenli olarak güncellenir. Daha fazla bilgi için https://hpo.jax.org/app/

Kalıtım

RP gelişim etyolojisinde en az 50 gendeki herhangi bir mutasyon yer almaktadır. RP ile ilişkili genler retinadaki fotoreseptörlerin yapım, yıkım ve fonksiyonlarında önemli rol oynarlar.

Retinada 2 çeşit fotoreseptör hücre bulunur. Bunlar çubuk ve koni hücreleridir. Koni hücreleri renkli görmeyi de içeren gün ışığı görüşünü sağlarken, çubuk hücreleri düşük ışıktaki görmeden sorumludur. Bu hücrelerdeki ileyleyici dejenerasyon insanlarda RP ile ortaya çıkan görme kaybının karakteristik yapılanmasına neden olur. Çubuklar tipik olarak konilerden önce bozulur. Bu yüzden ilk semptom genellikle gece körlüğüdür. Gündüz görüşü daha sonra çubuk ve koni hücrelerinin her ikisi bozulduğunda ortaya çıkar.

Hastalığın kalıtsal aktarımı Otozomal Dominant, Otozomal Resesif ya da X’e bağlı olabilir.

Bu genlerin 20’den fazlası hastalığın Otozomal Dominant formu ile ilişkilidir.

Bu genlerin 35’den fazlası hastalığın Otozomal Resesif formu ile ilişkilidir.

Bu genlerin 6’dan fazlası hastalığın X’e Bağlı formu ile ilişkilidir.

Otozomal Dominant(OD) Retinitis Pigmentosa

OD kalıtımda her bir hücredeki sorumlu genin tek bir kopyasındaki mutasyon hastalığın ortaya çıkması için yeterlidir. Rhodopsin genindeki mutasyonlar OD kalıtımın en sık(%20-30) sebebidir. Bazı vakalarda hasta kişi mutasyona uğramış geni yine hasta olan anne-babasından alır. Bazı vakalarda da aile öyküsü olmamasına rağmen mutasyon ilk kez bir bireyde ortaya çıkabilir. OD kalıtıma sahip bir hastanın doğan çocuklarının her birinin mutasyonlu gene sahip olma olasılığı %50’dir.

Otozomal Resesif(OR) Retinitis Pigmentosa

OR kalıtımda hastalığın ortaya çıkması için her bir hücredeki sorumlu genin her iki kopyasında mutasyon olması gerekir. USH2A genindeki mutasyonlar OD kalıtımın en sık(%10-15) sebebidir. Etkilenen insanlar sorumlu genin mutasyona uğramış kopyasını hasta ve/veya taşıyıcı olan anne-babasından alır. OR taşıyıcılar genellikle tipik olarak etkilenmezler/semptom göstermezler. OR kalıtıma sahip 2 taşıyıcının çocuklarının her biri:

  • %25 ihtimalle hasta doğar.
  • %50 ihtimalle anne-babası gibi etkilenmez ancak taşıyıcı olur.
  • %25 ihtimalle hiç etkilenmez ve taşıyıcı olmaz.

X’e Bağlı Aktarılan Retinitis Pigmentosa

RPGR ve PP2 genlerindeki mutasyonlar X’e bağlı kalıtımın en sık sebepleridir. Sorumlu gen X kromozomu üzerine yerleşmiştir. Kadınlar(XX) 2 X kromozomuna sahipken erkekler(XY) bir X ve bir Y kromozomuna sahiptir. X kromozomunda mutasyon taşıyan tüm erkekler etkilenecektir. Kadınlar ise etkilenebilir veya etkilenmeyebilir. Çünkü kadınlar genin normal kopyasına sahip başka bir X kromozomuna daha sahip olabilirler.

  • Hasta bir erkeğin bütün kız çocukları mutasyona uğramış geni alacaklardır, erkek çocukları ise etkilenmeyeceklerdir.
  • Hasta bir kadının erkek çocukları %50 ihtimalle etkilenecek ve hasta olacaklardır. Kız çocukları ise %50 ihtimalle etkilenecektir, hasta olacak veya hasta olmayıp taşıyıcı olacaklardır.

RP ile ilişkili genlerin bazıları başka hastalıklarla da ilişkilidir. Örneğin Çubuk-Koni Distrofisi(CRD). CRD ile RP benzer göz semptomlarına sahiptir. CRD’de RP’den farklı olarak önce koni hücreleri bozulur, daha sonra çubuk hücreleri bozulur. Böylece gün ışığı ve renkli görüş, gece görüşünden daha önce bozulur.

RP ile ilişkili diğer bazı genler: RHO, RPGR, RP2, PRPH2, RP7, RP9, RPE65 …vb

Teşhis

Nadir bir hastalığının tanısını koymak sıklıkla zor olabilir. Hekimler hastalığın teşhisini koyarken genellikle kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar testlerine bakarlar. Aile hikayesi çoğu zaman yanıltıcı olabilir. Bu yüzden bazı durumlarda sorumlu gen Moleküler Genetik Testler ile belirlenmelidir.

Tedavi

Var olan tedavi seçenekleri ilerleyici görme kaybını yavaşlatmayı amaçlar ve bunun için yüksek ışıktan kaçınma, düşük görüş yardımını içerir. Bazı hekimler aynı zamanda A vitaminini bir tedavi seçeneği olarak tercih ederler. Fakat çok fazla A vitamini almak toksik etkiler yaratabilir ve A vitamininin tedaviye katkısını azaltabilir.

Çalışmalar, balıklarda doğal olarak bulunan ve omega-3 yağ asitlerinden olan Dokozahekzaenoik Asit(DHA) ile ilişkili olan potansiyel bir tedavi yöntemi olabileceğini gösteriyor. DHA’nın retinal hücrelerde yapısal bir rol oynadığı bilinmesine rağmen tedaviye katkısı olup olmadığının tam olarak belirlenebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Son zamanlardaki araştırmalar; gen terapisi, retinal transplantasyon ve retinal protez kullanımını içeren yeni tedavi yöntemlerine odaklanmış durumdadır. Kök hücre nakli, enjeksiyon ve kök hücrelerinin retina içine entegrasyonu ile sağlanıp bu hücrelerin ölü hücrelerle yer değiştirmesini ve görüş için gerekli olan enzimler ve kimyasalların sağlanmasını amaçlamaktadır.

Eğer hastalığa sebep olan mutasyonun lokalizasyonu biliniyorsa gen terapisi potansiyel olarak kullanılabilir. Bu tedavi kaybolan ya da anormal üretilen proteinlerin yeniden ve düzgün üretimini sağlar.

FDA Onaylı Tedaviler

  • Voretigene Neparvovec (Luxturna®)

FDA onaylı endikasyon: Adeno ilişkili bir virüs vektörü bazlı gen terapisi, biallelik RPE65 mutasyonu ile ilişkili retina distrofisi olan hastaların tedavisinde endikedir.

KAYNAKLAR:

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5694/retinitis-pigmentosa
  2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/retinitis-pigmentosa
  3. https://www.omim.org/search/?index=entry&search=retinitis+pigmentosa&sort=score+desc%2C+prefix_sort+desc&start=2&limit=10
  4. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=659&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Retinitis-pigmentosa&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Retinitis-pigmentosa&title=Retinitis-pigmentosa&search=Disease_Search_Simple