Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PENTA X SENDROMU

Genel Bilgi

Penta X sendromu kadınları etkileyen bir nadir cinsiyet kromozom anomalisidir. Dişilerde normalde iki X kromozomu bulunur. Pentasomy X sendromunda ise, kadınlarda üç ekstra X kromozomu bulunur. (46, XX yerine 49, XXXXX).

Sendrom genel olarak; şiddetli zihinsel gerilik, gelişimsel gerilik, kısa boy, kafatası ve yüz bölgesi kusurları ve diğer fiziksel anormalliklerle karakterizedir. El ve ayaklar genelde küçüktür. Karakteristik yüz kusurları; yukarı doğru uzanangöz kapağı kıvrımlarını, düz burun kemiklerini, yanlış şekillenmiş kulakları, kısa bir boynu içerebilir.

Pentasominin X’in mayoz bölünme sırasında art arda maternal disfonksiyonun bir sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Etken Faktörler

Kaynak:https://en.wikipedia.org/wiki/Pentasomy_X#/media/File:Foetal_karyotype_demonstrating_pentasomy_X.png

Penta X Sendromu, üç ekstra X kromozomunun varlığı ile karakterize bir kromozomal bozukluktur. İnsan kromozomu çiftleri 1’den 22’ye kadar numaralandırılır, normalde erkekler için bir X ve bir Y kromozomundan ve kadınlar için iki X kromozomundan oluşan 23. çift (46 kromozom) bulunur.

Penta X Sendromlu kadınlarda beşi X kromozomu olan 49 kromozom vardır (49, XXXXX karyotipi). Fazladan üç X kromozomunun varlığı, ebeveynlerden birinde üreme hücrelerinin bölünmesi sırasındaki hatalardan kaynaklanır (mayoz bölünme sırasında ayrılmama).

Araştırmalar, ekstra X kromozomlarının tipik olarak anneden alındığını göstermektedir. Buna ek olarak, araştırmacılar bu tür hata riskinin ileri ebeveynlik yaşıyla artabileceğini belirtmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Penta X Sendromu karakteristik olarak doğum öncesi büyüme gecikmeleri ile ilişkilidir. Ayrıca doğum sonrası büyüme ve kilo alma geriliği (gelişememe) ve kısa boy gözlenir. Ek olarak Penta X sendromlu bebek ve çocuklarda genellikle psikomotor becerilerin kazaılmasında gecikme gözlenir.

Bozukluk ayrıca kafatası ve yüz (kraniyofasiyal) bölgesinin belirgin malformasyonları ile karakterizedir. Bunlar genellikle alışılmadık derecede küçük bir kafa (mikrosefali); yuvarlak bir yüz; yukarı eğimli göz kapağı kıvrımları (palpebral fissürler); düz burun kemiği; yanlış biçimlendirilmiş kulaklar; ve düşük saç çizgisine sahip kısa bir boyundur.

Bazı durumlarda, Penta X Sendromu doğumda kalbin belirli yapısal kalp kusurları ile ilişkili olabilir. Penta X Sendromlu bazı kadınlarda ayrıca böbrek anormallikleri görülür.

Görülme Sıklığı

Prevalans bilinmemektedir, ancak literatürde şimdiye kadar 40’tan az vaka tanımlanmıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Penta X Sendromunun teşhisi, karakteristik fiziksel bulguların tespiti; ve vücut hücrelerinde üç ekstra X kromozomunun varlığını doğrulayan kromozomal analiz ile gerçekleşir. Bazı durumlarda, anormallik doğumdan önce (doğum öncesi olarak) amniyosentez veya koryonik villus örneklemesi (CVS) gibi belirli prosedürleri takiben kromozom analizine dayanarak tespit edilebilir.

Penta X Sendromunun tedavisi, her bir kişide belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Kişide görülen kusurların cerrahi olarak düzeltilmesini içerebilir. Ek olarak, konjenital kalp kusurları olanlar için, bazı ilaçlarla tedavi, cerrahi müdahale ve / veya diğer önlemler gerekebilir. Gerçekleştirilen spesifik cerrahi prosedürler, anatomik anormalliklerin ciddiyetine ve konumuna, ilişkili semptomlarına ve diğer faktörlere bağlı olacaktır.

Etkilenen çocukların potansiyellerine ulaşmasını sağlamak için erken müdahale önemli olabilir. Yararlı olabilecek özel hizmetler arasında özel eğitim, fizik tedavi ve diğer tıbbi, sosyal ve mesleki hizmetler yer alır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • 49, XXXXX Chromosome Constitution
  • 49, XXXXX Karyotype
  • 49,XXXXX Syndrome
  • Pentasomy X
  • XXXXX Syndrome
  • Penta-X
  • Poli-X

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

3C SENDROMU

                                            

 Tanım

  Ritscher-Schinzel sendromu olarak da bilinen 3C sendromu, kraniyofasiyal anormallikler, konjenital kalp kusurları ve serebellar beyin malformasyonları görülen  gelişimsel bir malformasyon sendromudur.

  Klinik Tanım

  3C sendromu, azalan sıklıkla, alçak konumlu kulaklar, hipertelorizm, aşağı eğik palpebral fissürler, basık burun köprüsü, belirgin oksiput, belirgin alın, mikroginati, oküler kolobom, yarık damak gibi belirgin kraniyofasiyal özellikler ile taşıyan konjenital bir hastalıktır. Ek kraniyofasiyal özellikler, nevus flammeus’u (alın bölgesini) kapsar.  arka saç çizgisini, seyrek kafa derisi saçları, kaşları ve kirpikleri, çıkıntılı dille açık ağız ve kısa boyunu  içerir. Olguların% 80’inde serebellar anomaliler vardır ve bunlar arasında öncelikle serebellar vermis hipoplazisi ve sisterna magmanın genişlemesi yer alır. Etkilenen bireylerde hantal motor, zihinsel engel ve konuşma gecikmesi vardır. Kardiyovasküler anomaliler arasında atriyal ve ventriküler septal kusurlar, patent arteriyel kanal, Fallot tetralojisi, çift çıkışlı sağ ventrikül, hipoplastik sol kalp sendromu , aortik veya pulmoner stenoz ve diğer kapak anomalileri bulunur. Birçok hastada doğum sonrası kısa boyluluk ve 2 hastada da büyüme hormonu eksikliği rapor edilmiştir. Hastaların >%10’unda görülen ek anomaliler arasında beslenme güçlükleri, tek göbek arteri, tek enine kırışıklı küçük eller, kamptodaktili, ekinovarus bozukluğu, hidronefroz, yüzeysel skrotum, inmemiş testis, kriptorşidizm, mikropenis, hipospadias, tırnak hipoplazisi, işitme kaybı, bağırsakta malrotasyon. İskelet kusurları kaburga ve vertebral anomaliler ile ortaya çıkabilir. Nadiren gözlenen özellikler arasında oküler (konjenital glakom, göz kapağı pitozu ile optik sinir atrofisi, heteokromatik iris, posterior embriyotokson), böbrek (multisistik displastik böbrek, at nalı böbrekler, tek taraflı böbrek agenezi) ve anal (anal atrezi, anterior yerleşimli anüs malformasyonları) anomalileri vardır. Renal hipoplazi, meme başı hipoplazisi, penil hipoplazi, tek taraflı adrenal aplazi,immün yetmezlik rapor edilmiştir.

   Epidemiyolojisi

  Bugüne kadar <50 vaka tanımlanmıştır. Sendrom panetnik görünüyor.

   Kalıtım Modeli

  Dandy-Walker malformasyonu vakalarının çoğu sporadiktir, bu da ailelerinde kusurlu olma durumunun olmadığı kişilerde ortaya çıktığı anlamına gelir. Vakaların küçük bir yüzdesi ailelerde de görülüyor ancak, Dandy-Walker malformasyonunun açık bir miras modeli yoktur. Birden fazla genetik ve çevresel faktör muhtemelen bu bozukluğun gelişme riskini belirlemede rol oynamaktadır. Dandy-Walker malformasyonuna sahip kişilerin birinci dereceden akrabalarında (kardeşler ve çocuklar gibi) genel popülasyondaki insanlara kıyasla daha yüksek oranda görülür.

   Yönetim ve Tedavi         

  Yönetim esas olarak eğitim programları, fiziksel, mesleki ve konuşma terapisini içeren semptomatik ve multidisipliner yaklaşımlardır. Hipotoni ve gelişmeye yönelikmotor gecikmesini azaltmayı güçlendirmek için yapılan kardiyak malformasyonlar özel bakım gerektirir, genellikle ameliyattır.

   Prognoz

  Prognoz kardiyovasküler malformasyon ile belirlenir. Motor gecikmesi yaygındır ve serebellar anomalilere sekonder hipotoni ile ilişkilidir.

   Hastalıkla İlgili Genler

  3C/Ritscher-Schinzel sendromu doğuştan kraniyo-serebello-kardiyak displazi’ye sebep olan,  11.kromozomunda görülen mutasyona sebep olan CCDC22 ve WASHC5 genleriyle alakalıdır.

 Hastalığın Diğer İsimleri

  1. Dandy-Walker kompleksi
  2. Dandy-Walker kisti
  3. Dandy-Walker şekil bozukluğu
  4. Dandy-Walker sendromu
  5. DWM
  6. DWS
  7. hidrosefali, iç, Dandy-Walker tipi
  8. hidrosefali, iletişimsiz, Dandy-Walker tipi
  9. Luschka-Magendie foramina atrezi
  10. Kranyo-serebello-kardiyak displazi
  11. 3C sendromu
  12. Ritscher Schinzel sendromu
  13. Ritscher-Schinzel kranyo-serebello-kardiyak sendrom

Kaynaklar

  1.  https://omim.org/entry/220210#description
  2.  https://ghr.nlm.nih.gov/condition/dandy-walker-malformation#
  3. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5666/dandy-walker-like-malformation-with-atrioventricular-septal-defect
  4. https://tr.pinterest.com/pin/750834569106473719/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

CHERUBISM

Genel Bilgi

     Cherubism (MIM 118400), üst çene (maxilla) ve/veya alt çene (mandibula) kemiklerinin aşırı bozunması ile tanımlanan karakteristik bir yüz şişmesine neden olan, fibröz doku kitlelerinin gelişmesiyle takip edilen kalıtsal otozomal dominant bir sendromdur (1).

      İlk defa 1933 yılında Kanadalı radyolog William Jones tarafından yanakların şişmesiyle beraber, ırsi multiloküler (Çok sayıda küçük boşluklar gösteren) kistik bir çene hastalığı olarak tanımladı (2). Özellikle üstçenedeki genişleme, yüz derisini ve alt göz kapağını aşağı doğru çeker; hastanın yüzünde gökyüzüne bakıyormuş gibi bir izlenimi ortaya çıkar. (Hastanın yüz ifadesi, orta çağ tablolarındaki “meleklere bakan çocuklara” benzetilmiş ve cherubism nitelemesi bu algılamadan doğmuştur.)

     Fonksiyonel bozukluk, çiğneme ve konuşma problemlerini, diş bozunmalarını ve normal görme kaybını içerir. Hastalığın başlangıcı genellikle 14 ay ile 4 yaş arasındadır. Hastalık çocukluk çağında ilerler, daha sonra stabilize olur ve bazı durumlarda tedavi olmadan gerilemektedir.

Görsel 1: Cherubism hastasında aşırı genişleyen çene kemiği

http://2.bp.blogspot.com/-ncpho4p6Yb4/UwK6nW-iz1I/AAAAAAAAAtY/HtV-OI4YwQc/s1600/Figure+3.jpg

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Cherubism hastalarının çoğunda kromozom 4p16 üzerinde SH3BP2 geninde dominant mutasyon bulunmaktadır. SH3BP2 tarafından kodlanan protein, kemik metabolizması ve yeniden şekillendirilmesi için önemlidir. Cherubism’li insanların yaklaşık %80’i SH3BP2 geninde bir mutasyona sahiptir. Vakaların kalan %20’sinde durumun nedeni bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Alt ve üst çene kemiğinin ağrısız, kist benzeri büyümelerle yer değiştirilmesiyle genişlemesidir. Bu büyümeler yanaklara şişmiş, yuvarlak bir görünüm verir ve genellikle normal diş gelişimine engel olur. Bazı insanlarda durum o kadar hafiftir ki fark edilmeyebilir, diğer vakalarda ise görme, nefes alma, konuşma ve yutma ile ilgili sorunlara neden olacak kadar şiddetlidir. Çenenin genişlemesi genellikle çocukluk dönemi boyunca devam eder ve ergenlik döneminde stabilize olur. Anormal büyümeler yavaş yavaş erken yetişkinlikte normal kemik ile değiştirilir. Sonuç olarak, etkilenen birçok yetişkin normal bir yüz görünümüne sahiptir. Bu durum başka hastalıklarla beraber görüldüğünde ise farklı fiziksel görünümler ortaya çıkmaktadır. Örneğin cherubism, ramon sendromu ile beraber görüldüğünde ise kısa boy, zihinsel engellilik ve diş etlerinin aşırı büyümesi gibi semptomlarla karşılaşılabilir. Bir nadir vaka olan noonan sendromu ile beraber görüldüğünde kısa boy ve kalp bozukluğu gibi durumlar da görülebilir.

Görsel 2: Cherubism hastası birey

http://2.bp.blogspot.com/-g5MIAZ8FI9U/UwK6oLgdycI/AAAAAAAAAtI/KSn_eqmV3gM/s1600/JClinImagingSci_2012_2_1_8_93275_u1.jpg

Genetik Görülme Sıklığı

Cherubism görülme sıklığı tam olarak bilinmemektedir ve geniş klinik spektrum nedeniyle belirlenmesi zordur. Literatürde dünya çapında çeşitli etnik gruplarda yaklaşık 300 vaka bildirilmiştir. Hastalık erkekleri ve kadınları eşit derecede etkiler. Hastalığın yaklaşık %50’si aileseldir ve diğerleri de novo mutasyonlarıyla ilişkili görünmektedir. Cherubism otozomal dominant bir özellik olarak kabul edilir, ancak otozomal resesif iletimi düşündüren belgeler de vardır. Hastalıktan etkilenen aileler için genetik danışmanlık tavsiye edilir.

Kalıtım Paterni / Deseni

Cherubism otozomal dominant paternde kalıtsaldır. Bu, her hücrede sorumlu genin sadece bir kopyasında bir değişikliğe (mutasyon) sahip olmanın, durumun görülmesi için yeterli olduğu anlamına gelir. Bazı durumlarda, hastalıktan etkilenen bir kişi mutasyona uğramış geni yine hastalıktan etkilenen bir ebeveynden devralır. Diğer durumlarda mutasyon ailesinde hiç görülmemiş bireylerde de ortaya çıkabilir. Buna de novo mutasyonu denir. De novo mutasyonunun neden olduğu cherubism vakalarının oranı bilinmemektedir, çünkü bu durumda değişken ekspresivite ve azaltılmış penetrans gözlenir.

Otozomal dominant bir duruma neden olan bir mutasyona sahip bir kişinin çocukları olduğunda, her çocuğun bu mutasyonu alma şansı %50’dir (2’de 1).

Görsel 3: 41 yaşındaki cherubism hastası bir kadına ait tomografi görüntüsünde alt çene kemiğinde fark edilebilir bir şekilde genişleme gözükmektedir.

https://en.wikipedia.org/wiki/Cherubism#/media/File:Cherubism2.jpg

Teşhis Yöntemleri Ve Tedaviler

Hastanın yaşı, aile öyküsü, klinik bulgular, radyografik bulgular, histopatolojik bulgular, biyokimyasal incelemeler ve moleküler analiz sonuçlarına bakılarak karar verilmektedir. Cherubism genellikle kendini sınırlayan bir hastalık olduğundan dolayı cerrahi tedavi her hastada gerekli olmayabilir. Uzun süreli takip ve kontroller çoğu vakada yeterlidir. 1999’da agresif dev hücre lezyonlarının tedavisi amacıyla interferon kullanımı gündeme gelmiştir. Cherubismin aktif evresinde interferonun vasküler proliferasyon ve dev hücreler üzerine etki göstererek faydalı olabileceği düşünülmektedir. Fare deney çalışmalarında yüksek doz TNF-alfanın cherubism progresyonuna neden olabileceği gösterilmiştir. Ancak 1 hastada TNF-alfa blokeri kullanımıyla (bifosfonat ile birlikte) klinik olarak başarı elde edilememiştir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Cherubismli insanların yaklaşık yüzde 80’inde Sh3bp2 geninde mutasyonlar tanımlanmıştır. Kalan vakaların çoğunda, durumun genetik nedeni bilinmemektedir. Sh3bp2 geni, kesin işlevi belirsiz olan bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Protein, hücreler içinde kimyasal sinyallerin iletilmesinde, özellikle de eski kemik dokusunun yeni kemik dokusuyla ve bazı bağışıklık sistemi hücreleri ile değiştirilmesinde rol oynar. Sh3bp2 genindeki mutasyonlar, bu proteinin aşırı aktif bir versiyonunun üretimine yol açar. Sh3bp2 mutasyonlarının etkileri hala incelenmektedir, ancak araştırmacılar anormal proteinin kemik dokusunun ve bazı bağışıklık sistemi hücrelerinin korunmasıyla ilişkili hücrelerdeki kritik sinyal yollarını bozduğuna inanmaktadır. Aşırı aktif protein muhtemelen çene kemiklerinde iltihaplanmaya neden olur ve kemiğin yeniden şekillendirilmesi sırasında kemik dokusunu parçalayan hücreler olan osteoklastların üretimini tetikler. Bu kemik yiyen hücrelerin fazlalığı, üst ve alt çenelerde kemiğin tahrip edilmesine katkıda bulunur. Kemik kaybı ve inflamasyonun bir kombinasyonu, muhtemelen, kistin karakteristik büyümelerinin temelini oluşturur.

Görsel 4: Cherubismin tipik histopatolojisi. Bir cherubism lezyonundan histolojik bir kesit, kemiğin yakınında ve yumuşak fibröz stroma içinde çok çekirdekli osteoklast benzeri dev hücrelerin (oklar) tipik bulgularını göstermektedir.

https://www.researchgate.net/figure/Typical-histopathology-of-Cherubism-A-histological-section-from-a-cherubism-lesion_fig1_225077877

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Çenenin ırsi iyi huylu-dev hücreli tümörü
  • Çenenin ırsi fibröz displazisi
  • Çenenin ırsi multiloküler kistik hastalığı

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN

KENNEDY HASTALIĞI

Kennedy hastalığı nadir, X’e bağlı yavaş ilerleyen nöromüsküler bir hastalıktır. Kennedy hastalığı tipik olarak semptomların esas olarak 20 ila 50 yaşları arasında ortaya çıktığı yetişkinlerde başlayan bir hastalıktır. Hastalık, kas güçsüzlüğü ve kollarda, bacaklarda ve yüz bölgesinde kramplar, genişlemiş göğüsler ve güçlük gibi semptomlarla karakterizedir. konuşma ve yutma (disfaji). Kennedy hastalığı , AR genindeki X krozomunda androjen reseptörü olarak bilinen bir proteini kodlayan bir değişiklik ( mutasyon ) meydana gelmesiyle olur. Hastalığı olan bireyler DNA sekansındaki aşırı sayıda CAG trinükleotid tekrarından dolayı anormal bir bölünme ve genişleme olur. Normal bir DNA segmenti yaklaşık olarak 36 kez tekrarlanması gerekirken kennedy hastalığına sahip olan kişilerde 38 kez tekrarlanır. Araştırmacılar, CAG segmentini içeren androjen reseptör proteinin bir parçasının bu hücreler içinde biriktiğine ve normal hücre fonksiyonlarına müdahale ettiğine inanmaktadır. Bu durumda sinir hücreleri yavaş yavaş ölür. Sinir hücrelerin yavaş yavaş ölümü durumu kas güçsüzlüğü ve israfına yol açar. Daha fazla CAG tekrarına sahip insanlar, daha erken yaşlarda kennedy hastalığının belirtileri ve semptomlarını geliştirme eğilimindedir. Etkilenen bireyler 20 ila 50 yaş arasında nörolojik semptomlar geliştirmeye başlar. Bu erken belirtiler şunları içerir:

  • Kol ve bacak kaslarında zayıflık / kramp (proksimal> uzak)
  • Yüz, ağız ve dil kas zayıflığı
  • konuşma ve yutma (disfaji) güçlüğü
  • seğirmesi (Fasikülasyonlar)
  • Tremors ve bazı pozisyonlarda titreyen
  • göğüs büyümesi (jinekomasti)
  • Uyuşma
  • Kısırlık
  • Testis atrofisi

       Kennedy hastalığı 350.000 erkekten 1’inden azını etkiler ve kadınlarda çok nadir görülür. Kennedy hastalığı ABD, Avrupa, Asya, Güney Amerika ve Avustralya’da teşhis edilmiştir. Japon nüfusunun kurucu etkisi nedeniyle Kennedy Hastalığı prevalansının çok yüksek olduğu görülmektedir. Kennedy hastalığının teşhisi, fiziksel belirti ve semptomlara ve bazen aile geçmişine dayanarak şüphelenilir. Tanı, AR geninde CAG trinükleotid tekrar genişlemesi için bir kan örneği üzerinde moleküler genetik test ile doğrulanabilir . AR geninde 36’dan fazla CAG trinükleotid tekrarına sahip olan bireylere durum teşhisi konur. Şu anda Kennedy hastalığı için bilinen bir tedavi yoktur. Fizik tedavi, mesleki terapi ve konuşma terapisi, ilerleyen hastalığa uyum sağlamak ve bireyin becerilerini korumak için yaygın olarak kullanılır. Ambulasyon için diş telleri, yürüteçler ve tekerlekli sandalyeler kullanılır. Meme küçültme cerrahisi bazen jinekomasti hastalarında gerektiğinde kullanılır. Testosteron, hastalığı daha da kötüleştirebileceğinden uygun bir tedavi değildir. Ancak önlem amacıyla kas gücünü değerlendirmek için yıllık muayeneler uygun olabilir. Genelde kennedy hastalığı olarak bilinen bu hastalığın diğer isimleri de vardır. Bu isimler : X-bağlantılı bulbospinal müsküler atrofi , KD , Kennedy spinal ve bulbar kas atrofisi, SBMA , X’e bağlı spinal ve bulbar kas atrofisi dir.

       Özetle kennedy hastalığı kas hareketini (motor nöronlar ) kontrol eden uzmanlaşmış sinir hücrelerinin bir hastalığıdır. Omurilik ve beyin sapında meydana gelir. Genelde erkeklerde görülür ve tedavisi yoktur. Hastalığı önlemek amacıyla yıllık muayeneler yapılmalıdır.

KAYNAKÇA:

Kategoriler
YAYIN

MARSHALL SENDROMU

GENEL BİLGİ

Hastalığın Diğer İsimleri

Sağırlık, miyopi, katarakt, eyer burun-Marshall tipi

Marshall sendromu, belirgin bir yüz görünümü, göz anormallikleri, işitme kaybı ve erken başlangıçlı artrit ile karakterize olan kalıtsal bir durumdur. Marshall sendromu olanlar da boy kısalığı olabilir. Bazı araştırmacılar, Marshall sendromunun Stickler sendromunun bir varyant formunu temsil ettiğini iddia ettiler; ancak bu konu tartışmalı olmaya devam ediyor. Marshall sendromu, col11a1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır.

Belirti ve Semptomlar

Marshall Sendromlu hastalar, düzleştirilmiş burun Köprüsü (eyer burnu), yukarı doğru dönen burun delikleri ve gözler arasında geniş bir boşluk (hipertelorizm) ile belirgin bir düz batık orta yüze sahiptir. Kafatasının kubbe benzeri üst kısmı (calvaria) normalden daha kalındır ve kafatasında kalsiyum birikintileri bulunabilir.   Marshall sendromlu hastalarda görülen göz kusurları, lensin berraklığını (katarakt) kaybettiği gözün bir hastalığı olan miyopluk ve gözbebeklerinin normalden daha büyük görünmesini sağlayan gözler arasında geniş bir boşluktur. İşitme kaybı hafif ila şiddetli arasında değişebilir; sesin bozulması sinir hasarının bir sonucudur (sensorinöral). Marshall Sendromlu bazı hastalar tarafından sergilenen diğer belirtiler şunlardır: çapraz gözler (ezotropia), görme çizgisinin bir gözde diğerinden daha yüksek olduğu bir durum (hipertropi), retina dekolmanı, glokom, çıkıntılı üst kesici dişlerdir.

Etkilenen Popülasyonlar

Marshall sendromu erkek ve dişileri eşit sayıda etkiler.

Nedenleri

Marshall sendromu, kromozom 1p21.1’de bulunan kolajen XI, alfa-1 polipeptid (COL11A1) genindeki mutasyonların neden olduğu nadir bir otozomal dominant genetik bozukluktur. Tipik olarak Marshall sendromuna neden olan mutasyonlar, taban çifti eklemelerini veya ıntron 50’nin silinmesini içeren ek yeri mutasyonlarıdır.  Baskın genetik bozukluklar, belirli bir hastalığa neden olmak için anormal bir genin sadece tek bir kopyası gerektiğinde ortaya çıkar. Anormal gen, ebeveynlerden miras alınabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişikliği) sonucu olabilir. Anormal geni etkilenen ebeveynden yavrulara geçirme riski her gebelik için %50’dir.

Standart Tedaviler

Plastik Cerrahi Marshall sendromu eyer burun düzeltilebilir. Kataraktlardan etkilenen gözlerin lenslerini çıkarmak için diğer cerrahi prosedürler kullanılır, bundan sonra lens implantları yedek olarak kullanılır. Daha sonra, kontakt lensler görme keskinliğini artırmaya yardımcı olabilir. Lazer teknikleri, lense yapışabilecek kornea veya lens kapsülü gibi herhangi bir malzemeyi gevşetmek için kullanılır. İşitme cihazı kullanımı bazı durumlarda yararlı olabilir.

Araştırma Tedavileri

Konjenital kataraktlı çocuklarda etkilenen lensin çıkarılmasından sonra, bir göz içi lensi (gol) implante edilebilir. Teknik olarak mümkün ise, gol lens kapsülüne implante edilir. Bu implantasyon görme korumak ve çift görme azaltmak için daha genel olarak kullanılabilir önce daha fazla araştırma gereklidir.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Marshall sendromu otozomal dominant kalıtım modeline sahiptir.

Referanslar

Kategoriler
YAYIN

Jeune Sendomu

   Jeune sendrom öncelikle kemikleri etkileyen nadir bir durumdur. Yaygın belirti ve semptomlar arasında akciğerlerin büyümesini ve genişlemesini kısıtlayan küçük bir göğüs ve kısa kaburgalar bulunur ve bu da genellikle hayatı tehdit eden solunum güçlüklerine neden olur. Diğer semptomlar kollarda ve bacaklarda alışılmadık şekilli kısaltılmış kemikleri içerebilir. Kemikler ve ekstra parmaklar veya ayak parmakları. Bebeklik döneminin nefes alma zorluklarından kurtulan insanlar daha sonra ciddi böbrek veya kalp problemleri geliştirebilir. Birçok durumda Jeune sendromunun nedeni bilinmemektedir; ancak, değişiklikler (mutasyonlar) birkaç farklı genler bu durumdaki bazı ailelerde tanımlanmıştır. Jeune sendromumiras bir otozomal resesiftavır. Tedavi, her insanda mevcut olan belirti ve semptomlara dayanır.

    Boğucu torasik distrofi olarak da adlandırılan Jeune sendromu, dar bir toraks, kısa uzuvlar ve asetabula’nın ‘trident’ yönü ve metafiz değişikliklerini içeren radyolojik iskelet anormallikleri ile karakterize kısa bir kaburga displazisidir. Yıllık doğum sıklığı bilinmemektedir ancak 1-5 / 500.000 olduğu tahmin edilmektedir.

    Polidaktili olan veya olmayan kısa kaburga torasik displazi (SRTD), dar bir torasik kafes, kısa kaburgalar, kısaltılmış tübüler kemikler ve asetabular çatının ‘trident’ görünümü ile karakterize edilen bir grup otozomal resesif iskelet sililpatisine işaret eder. SRTD, Ellis-van Creveld  sendromunu (EVC) ve daha önce Jeune sendrom veya boğucu torakal distrofi (ATD), kısa kaburga-polidaktili  sendromu (SRPS) ve Mainzer-Saldino sendromu olarak tanımlanan bozuklukları kapsar.

KROMOZOMAL KONUM

Sitogenetik Yer: 7q36.3, 36.3 konumundaki kromozom 7’nin uzun (q) kolu

Moleküler Yer: Kromozom 7’de baz çiftleri 158.839.245 ila 158.958.695 (Homo sapiens Güncellenmiş Ek Açıklama Bülteni 109.20191205, GRCh38.p13)

BU GENİN DİĞER İSİMLERİ

  • CFAP163
  • DIC6
  • FAP163
  • SRPS6
  • SRTD8

Jeune Sendromun’un  Eş anlamları

  • boğucu torasik displazi
  • ATD
  • torasik-pelvik-falangeal distrofi
  • boğucu torasik kondrodistrofi
  • kondroektodermal displazi benzeri sendrom
  • infantil torasik distrofi
  • Jeune torasik distrofisi
Etkilenen Popülasyonlar

ATD insidansı 100.000 ila 200.000 canlı doğumda yaklaşık 1’dir. Erkekler ve dişiler, çeşitli etnik veya ırksal geçmişlere sahip kişiler gibi eşit sayıda etkilenmiş gibi görünmektedir.

Klinik Özellikler

Maroteaux ve Savart (1964) torasik distrofiyi boğucu olarak tanımladılar ve göğüs kafesi, pelvis ve uzuvlardaki iskelet değişikliklerinin Ellis-van Creveld sendromunda  (EVC; 225500 ) gözlemlenenlere benzer olduğunu belirttiler . Pirnar ve Neuhauser (1966) etkilenen 3 erkek kardeş bildirmiş ve tırnaklarının displazisi olmadan polidaktili varlığını belirtmiştir. Erken çocukluk döneminde hayatta kalanlar, kronik nefrit ( Wahlers, 1966 ) ve bağırsak malabsorpsiyonu ( Karjoo ve diğerleri, 1973 ) gibi başka bozukluklar geliştirme eğilimindeydi . 

Hanissian ve diğ. (1967) her biri 2 erkek kardeşi olan 2 aile bildirmiştir; 1 aile Afrika kökenliydi. Bu yazarlar, Shapira ve ark. (1965) bu duruma sahipti. 

Langer (1968) , polidaktili olgularda, sadece radyolojik nedenlerle Ellis-van Creveld sendromundan farklılaşmanın mümkün olmayabileceğine dikkat çekmiştir. Polidaktili, ATD’nin tutarsız bir özelliğidir ve mevcut olduğunda genellikle ayakları da etkiler. Aksine, ellerin polidaktili EVC’de sabit bir özelliktir, ancak ayaklar nadiren etkilenir. ATD’deki ana viseral anormallik renaldir, oysa EVC’de kardiyaktır.

Shokeir (1970) , Norveç ekstraksiyonunun boğucu torasik distrofisi ile ilişkili 5 etkilenmiş kişiyi tanımlamıştır. Kistik böbrek değişiklikleri (Potter tip IV) tanımlandı. Kistik lezyonlar böbrek, karaciğer ve pankreasta ortaya çıkabilir ( Hopper ve ark., 1979 ; Landing ve ark., 1980 ). 

Finegold ve diğ. (1971) hipoplastik akciğerli bir olgu ve otopside alveol sayısında belirgin bir azalma olduğunu bildirmişlerdir. 

Oberklaid ve diğ. (1977) 10 vaka bildirmiştir. Böbrek ve karaciğer değişiklikleri progresifti ve en az 2 hastada ölüm nedeni böbrek yetmezliği idi. Dikkate değer bir vaka, hala 15 yaşında ve boy için 25. yüzdelikte yaşayan bir çocuğun vakasıydı. Küçük bir göğsü vardı, ancak tek radyolojik bulgu kısa kaburgalardı. 32 yaşında bir hasta Friedman ve ark. (1975) . 

Turkel ve diğ. (1985) otopside 7 yenidoğan vakasını incelemiş; 2’si akraba ebeveynlerinden doğan kardeşlerdi. Cüce telaffuz edilmedi; polidaktili de olan sadece bir bebekte uzuvlar kısaydı. Enkondral ossifikasyon femur, omur ve kaburga bölümlerinde düzensizdi. Pulmoner hipoplazi küçük toraks ile ilişkili idi. Periportal fibroz, safra kanalı proliferasyonu, siroz (1 vakada) ve değişken pankreatik fibroz da tarif edildi. 

Whitley ve diğ. (1987) , yenidoğan döneminde direkt hiperbilirubinemi ve hepatik fibroz ile ilişkili karaciğer fonksiyon bozukluğunu tarif etmişlerdir. Hudgins ve diğ. (1990) , sirozla ilişkili progresif hepatik disfonksiyonu olan bu bozukluğa sahip 2 sib tanımlamıştır. Giorgi ve diğ. (1990) , hafif bir sendrom formuna sahip 2 kız kardeş tanımlamıştır. 

Zack ve Beighton (1995) akraba çiftli karışık soydan 6 çocuğun 1’inde spondiloenfondromatoz (bkz. 607944 ) adını verdiklerini açıkladılar . İlk olarak 2.5 yaşında görüldüğünde, psödoakondroplazi ( 177170 ) için geçici bir tanı konulmuştur, ancak daha sonra özellikler spondiloenfondromatozun radyolojik görünüm tanısına dönüşmüştür. Gez ile, pelvisin 2.5 yaşında konfigürasyonu, boğucu toraks displazisini bir şekilde düşündürdü. Daha sonra, 13 yaşında çekilen fotoğraflarla belirtildiği gibi, göğsün belirgin daralması gelişti. 

Labrune ve diğ. (1999) Jeune sendrom  ve karaciğer hastalığı klinik ve laboratuvar bulguları olan 3 çocuk bildirmişlerdir. Karaciğer tutulumu şiddetliydi ve hepatik fibrozise ve daha sonra portal hipertansiyonlu biliyer siroza yol açtı. Bir hastada uzamış neonatal kolestaz ilk tezahürken, diğer 2 hastada fibroz ve hatta siroz geliştiğinde hepatik lezyonlar geç fark edildi. Ursodeoksikolik asit ile tedavinin, klinik ve laboratuvar verilerindeki iyileşmeye bağlı olarak hepatik disfonksiyonun ilerlemesini kontrol ettiği görülmüştür. Yazarlar, serum safra asidi konsantrasyonu ölçümleri de dahil olmak üzere Jeune sendromlu hastalarda hepatik fonksiyonun düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini önerdiler. 

Kajantie ve diğ. (2001) , yenidoğan semptomları hafif solunum sıkıntısından asfiksi ve ölüme kadar değişen ATD’li 3 sib tarif etmişlerdir. Yazarlar, üçüncü trimesterden önce genç siblerin doğum öncesi tanısında zorluklar olduğunu bildirmişlerdir. Şiddetli etkilenen hastaların bile yeni yenidoğan yoğun bakım tedavi seçenekleri göz önüne alındığında uygun bir prognoza sahip olabileceğini önerdiler. 

NORMAL İŞLEVLER

WDR60 geni, WD tekrar protein ailesinin bir üyesini kodlar. WD tekrarları, tipik olarak gl-his ve trp-asp (GH-WD) tarafından desteklenmiş yaklaşık 40 amino asidin minimal olarak korunmuş bölgeleridir ve heterotrimerik veya multiprotein komplekslerinin oluşumunu kolaylaştırabilir. Bu ailenin üyeleri hücre döngüsü ilerlemesi, sinyal iletimi, apoptoz ve gen regülasyonu dahil olmak üzere çeşitli hücresel süreçlerde yer alır. Kodlanmış protein dört WD tekrarı içerir ve silya oluşumunda rol oynayabilir. Bu gendeki mutasyonlar kısa kaburga polidaktili ve Jeune sendromları ile ilişkilendirilmiştir. 

GENETİK DEĞİŞİKLERE İLİŞKİN SAĞLIK KOŞULLARI

Polidaktili olan veya olmayan kısa kaburga torasik displazi 8 (SRTD8): Kısa kaburga torasik displazi, bir grup otozomal resesif ciliopati ve daraltılmış torasik kafes, kısa tırtıklı kemikler ile karakterize asetabular çatının görünümü. Polidaktili değişken olarak mevcuttur. İskelet dışı tutulum, yarık dudak / damak yanı sıra beyin, göz, kalp, böbrekler, karaciğer, pankreas, bağırsaklar ve genital organlar gibi ana organların anomalilerini içerebilir. Hastalığın bazı formları yenidoğan döneminde ciddi şekilde kısıtlanmış torasik bir kafese ikincil solunum yetmezliği nedeniyle öldürücüdür, diğerleri ise yaşamla uyumludur. Hastalık spektrumu Ellis-van Creveld sendromunu, boğucu torasik distrofiyi (Jeune sendromu), Mainzer-Saldino sendromunu ve kısa kaburga-polidaktili sendrom

BELİRTİLER

   Jeune sendromöncelikle kemikleri etkileyen nadir bir durumdur. Bu durumdan etkilenen insanlar tipik olarak iskelet anormallikleri ile doğarlar: 

  • Küçük, dar göğüs
  • Kısa kaburgalar
  • Kolların ve bacakların kısaltılmış kemikleri
  • Alışılmadık şekilli pelvis
  • Ekstra parmaklar ve / veya ayak parmakları

      Jeune sendromunun diğer özellikleri şunlardır; yüksek tansiyon, karaciğer hastalığı, pankreas kistleri, diş anormallikleri ve göz hastalığı görme kaybına yol açabilecek retina distrofisi denir. 

   Hastalar tipik olarak yenidoğan döneminde değişken derecelerde solunum sıkıntısı ve tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları ile başvururlar. Bu solunum problemleri ATD’nin en ciddi komplikasyonlarıdır ve bu hastalarda mortalitenin ana nedenidir. Bazı raporlar ATD’li çocukların% 60-80’inin bebeklik döneminde veya doğumdan sonraki ilk birkaç yıl içinde öldüğünü göstermektedir. Erken çocukluk döneminde yaşayan hastalar için, solunum problemleri yaşla birlikte iyileşme eğilimi gösterir, böylece bir hasta alt grubu ergenlik veya yetişkinliğe yaşayabilir.

  Çocuk büyüdükçe ATD’nin diğer komplikasyonları da olabilir: yüksek tansiyon, böbrek kistleri, pankreas kistleri ve daha az yaygın karaciğer hastalıkları, diş anormallikleri ve azalmış veya kötüleşen görme (retinal distrofi).

Etkilenen bireyler, böbrek yetmezliğine veya arızalara neden olabilecek kronik nefrit (böbrek rahatsızlığı) geliştirebilir. Kalp anormallikleri ve hava yolunda daralma da görülebilir.

SEBEPLERİ

   Birçok durumda, Jeune’nin sendrom nedeni bilinmeyen, ancak değişiklikler (mutasyonlar) birkaç farklı genler( IFT80 , DYNC2H1 , WDR19 , IFT140 ve TTC21B ) bu durumdaki bazı ailelerde tanımlanmıştır. Bu genlerin tümü,protein içinde bulunan hücresiliya adı verilen ve hücrelerin yüzeyinde mikroskobik, parmak benzeri çıkıntılar olan yapılar . Kirpilerin gelişimini ve bakımını bozan mutasyonların Jeune sendromu ile ilişkili belirti ve semptomlara nasıl yol açtığı net değildir. 

   11 gendeki mutasyonların ATD’nin bugüne kadar neden olduğu bulunmuştur. Genler şunlardır: CEP120, CSPP1, DYNC2H1, IFT80, IFT140, IFT172, TTC21B, WDR19, WDR34, WDR35 ve WDR60 . Etkilenen bireylerin yüzde 70’inin bu 11 genden birinde mutasyona sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu genlerdeki mutasyonlar, kemik gelişimini etkileyen anormal kirpikler proteinlerine yol açar.

   ATD, otozomal resesif genetik bir hastalık olarak kalıtsaldır. Resesif genetik bozukluklar, bir birey her bir ebeveynden aynı özellik için aynı anormal geni miras aldığında ortaya çıkar. Bir kişi hastalık için bir normal gen ve bir gen alırsa, kişi hastalık için bir taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermez. İki taşıyıcı ebeveynin hem değiştirilmiş geni geçmesi hem de etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 25’tir. Her hamilelikte ebeveyn gibi taşıyıcı olan bir çocuk sahibi olma riski% 50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynten normal gen alma şansı% 25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

TEŞHİS

   Bazı durumlarda, Jeune tanısı sendromKarakteristik eğer doğumdan önce şüpheli olabilir belirti ve bulgular mevcut olanultrason. Doğumdan sonra Jeune sendromuRöntgenBulgular. Bazı ailelerde, teşhis ile doğrulanabilirgenetik test.

  •    Genetik Test Kayıt (GTR) bu durum için genetik testler konusunda bilgi sağlar. GTR için hedef kitle sağlık hizmeti sağlayıcıları ve araştırmacılardır. Genetik test hakkında özel soruları olan hastalar ve tüketiciler bir sağlık uzmanı veya bir genetik uzmanıyla görüşmelidir.
  •     Orphanet , bu durum için tanısal testler sunan uluslararası laboratuvarları listeler.

TEDAVİ
   Tedavi, solunum yolu enfeksiyonlarını yönetmeye ve böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını düzenli olarak izlemeye dayanır. Şiddetli solunum yolu enfeksiyonu riski iki yaşından sonra azalır.

   Dikey genişletilebilir protez titanyum kaburga (VEPTR), pediyatrik hastalarda torasik yetmezlik sendromunun (TIS) tedavisi için 2004 yılında FDA tarafından onaylanmıştır. TIS, göğüs, omurga ve kaburgaların ciddi deformitelerinin normal nefes almayı ve akciğer gelişimini engellediği konjenital bir durumdur. VEPTR, omurganın düzeltilmesine ve kaburgaların düzleştirilmesine yardımcı olan implante edilmiş, genişletilebilir bir cihazdır, böylece akciğerler büyüyecek ve nefes almak için yeterli hava ile doldurulabilir. Cihazın uzunluğu hasta büyüdükçe ayarlanabilir. Spondilotorasik displazi tedavisi için, göğsün her iki tarafında kaburgalar ayrılır ve göğsün her iki tarafına VEPTR’ler yerleştirilir. Raynham Mass’ta DePuy Synthes Spine Co. tarafından üretilmektedir.

ETOLOJİSİ

   Sendromun moleküler temeli, her biri bir intraflagellar taşıma proteinini kodlayan IFT80 (3q25.33), DYNC2H1 (11q22.3), WDR19 (4p14) ve TTC21B (2q24.3) genlerinin dahil olduğunu gösteren kısmen açıklanmıştır. Jeune sendromunun ciliopathies grubuna ait olduğu. Diğer genlerdeki mutasyonlar da hastalığa karışabilir ve tanımlanmaya devam edebilir.

PROGNOZ

    Visseral ilişkili hastalıklara bağlı olarak prognoz oldukça değişkendir ve ciddi solunum komplikasyonları riski 2 yaşından sonra azalır.

REFERANSLAR
Kategoriler
YAYIN

USHER SENDROMU

Usher Sendromunun Tipleri

  • Usher sendrom tip 1
  • Usher sendrom tip 2
  • Usher sendrom tip 3

Bu tipler; duyma kaybı şiddeti, denge problemlerinin varlığı ya da yokluğu, belirti ve semptomların görüldüğü yaşa göre ayırt edilir. Bu tipler de dayandıkları genetik nedenlere göre alt tiplerine ayrılır.

Genel Bilgi

Usher sendromu giderek kötüleşen görme kaybı ve kısmi veya tamamen duyma kaybı ile karakterize bir rahatsızlıktır. Duyma kaybı; iç kulak anomalilerinden kaynaklanan, sensorinöronal olarak sınıflandırılmıştır. Görme kaybı ise bir göz hastalığı olan gözün arka tarafındaki ışığa duyarlı doku tabakasını etkileyen retinitis pigmentosa’dan kaynaklanmaktadır. Retinanın ışığa duyarlı hücrelerinde giderek kötüleşmesiyle görme kaybı meydana gelir. Öncelikle gece görüşü kaybı ve takiben çevresel görüşlerde kör noktalar gelişir. Zamanla bu kör noktalar genişler ve birleşir, sınırlı bakış açısı oluşturur. Bazı vakalarda, görüş göz lensinin buğulanmasıyla daha ileri derecede bozulur. Bununla beraber, retinitis pigmentosaya sahip çoğu insan bazı merkezi görüşleri hayatları boyunca sürdürür.

Belirti ve Semptomlar

Usher sendromu tip 1 doğumdan itibaren iki kulakta birden şiddetli duyma kaybı ve denge problemleriyle karakterize edilmiştir. Çoğu vakada etkilenmiş çocuklar 18 aylık olana kadar veya 18 aylıktan daha sonra bile yürümeyi öğrenemez. Görme problemleri yaklaşık olarak onlu yaşların başlarında başlar, buna rağmen bazı aileler çocuklarının 10 yaşından daha önce başladığını bildirmiştir.

Usher sendromu tip 2 doğumda iki kulakta birden ılımlıdan şiddetliye duyma kayıplarıyla karakterizedir. Bazı vakalarda duyma kaybı giderek kötüleşebilir. Gece körlüğü başlangıcı yirmilerin başlarında veya onlu yaşların sonlarında meydana gelir. Çevresel görüş kaybı süreklidir ancak merkezi görme kaybı genellikle erginlik dönemiyle beraber gelişir.  Usher sendromu tip 2 ile ilişkili görme problemleri tip 1 ile ilişkili olanlardan daha yavaş gelişme eğilimindedir.

Usher sendromu tip 3 daha geç başlangıçlı duyma kaybı, çeşitli denge işlevsizlikleri ve yaşamın yirmili ve kırklı yaşları arasında ortaya çıkan retinitinis pigmentosa ile karakterizedir. Denge problemleri usher sendromlu tip 3’lü bireylerin yaklaşık %50’sinde oluşur.

Teşhis

Usher sendromu; duyma,denge ve görme testleriyle teşhis edilir. Bir duyma testi kişinin duyduğu seslerin yüksekliğini ve frekansını ölçer. Elektroretinogram, gözün retinasındaki ışığa duyarlı hücrelerin elektriksel cevabını ölçer. Retinal test, retina ve gözün arkasındaki yapıları gözlemlemek için yapılır. Denge fonksiyonları, denge sisteminin farklı kısımlarını değerlendiren çeşitli testler ile incelenir. Usher sendromu ile ilişkili genlerin çoğu için genetik testler klinik olarak mümkündür.

Tedavi

Usher sendromu tedavisi her bir bireyde görülen özgül semptomlara yöneliktir. Böylesine bir tedavi denge bozuklukları ve duyma tedavisini inceleyebilecek çocuk doktorları veya dahiliyecileri, göz bozuklukları teşhis ve tedavisinde uzman hekimleri ve/veya diğer sağlık çalışanı profesyonellerini içeren medikal profesyonellerin koordineli çabasını gerektirebilir.

Şu anda retinitis pigmentosa için bilinen bir tedavi olmamasına rağmen araştırmacılar duyma kaybı gibi retinitis pigmentosa ile ilişkili görüş kaybını geri döndürme veya onaracak genetik ve diğer terapiler üzerinde çalışmaktadır. Bazı araştırmacılar; retinitis pigmentosa ve usher sendromu tip 2’li hastaların bazılarında, belirli günlük dozlarda A vitamini alınmasının retinal bozulmanın ilerlemesini yavaşlattığını gösterdi. Bazı uzmanlar; retinitis pigmentosanın yaygın formlarına sahip erişkin hastalara göz doktoru kontrolü altında A vitamini palmitatını günlük 15,000 IU almasını, düzenli dengeli bir diyet uygulamasını ve yüksek doz E vitamini desteğinden kaçınmasını öneriyor. Çünkü uzun dönem yüksek doz A vitamini desteği, karaciğer hastalığı gibi belirgin olumsuz etkilere sebep olabilir;  hastalar böyle bir destek aldığı zaman düzenli olarak doktorları tarafından takip edilmelidir.

Usher sendromu ile ilişkili retinitis pigmentosaya sahip bireyler yardım alabilmek için az görenlere yardımlar bulabilir. Usher sendromu için diğer tedaviler semptomlara yönelik ve destekleyicidir. Görme ve duyma yaşayan bireylere hizmet sağlayan acenteler yardımcı olabilir.

Genetik danışmanlık etkilenmiş bireylerin ve onların aileleri için önerilir.

Frekans

Tip 1 ve tip 2 çoğu ülkede Usher sendromunun en yaygın formlarıdır.  Tip 1 usher sendromuna yol açan belirli genetik mutasyonlar genel toplumdan daha çok Aşkenazi Yahudi insanları veya Fransız Akadian kalıtımları boyunca yaygındır.

Tip 3’ün tüm usher sendromları içinde sadece yüzde iki civarında olduğu söylenmektedir. Bununla beraber Finlandiya popülasyonunda daha yaygındır.

Sebepleri

Usher sendromu farklı birçok gende oluşan mutasyonlardan kaynaklanabilir. En az 6 gendeki mutasyonlar usher sendromu tip 1’e sebep olabilir. Bunlardan en yaygın olanı MY07A genindeki mutasyonlardır, bunu CDH223 genindeki mutasyonlar takip eder. Usher sendromu tip 2 üç gendeki mutasyonlarla sonuçlanabilir; USH2A gen mutasyonları tip 2’nin çoğu vakasını açıklar. Usher sendromu tip 3 ise çok sıklıkla CLRN1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır.

Usher sendromlu bazı insanlarda, rahatsızlığın genetik sebebi henüz belirlenememiştir. Araştırmacılar birçok ek genin bu rahatsızlıkla ilişkili olduğundan şüphelenmektedir.

Kalıtım paterni

Bütün tipleri otozomal resesif patern ile kalıtılır.

Diğer isimleri

  • Sağırlık- retinitis pigmentosa sendromu
  • Graefe-Usher sendromu
  • Hallgren sendromu
  • Retinitis pigmentosa- sağırlık sendromu

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/usher-syndrome/
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/usher-syndrome#genes
Kategoriler
YAYIN

Ailesel Soğuk Ürtiker

Familial Cold Urticaria

Genel Bilgi

Ailesel soğuk ürtiker (FCAS), Ailesel soğuk otoenflamatuar sendrom; kriyopirinle ilişkili periyodik sendromun (CAPS; bu terime bakın) en hafif şeklidir ve düşük dereceli ateş, genel halsizlik ile ilişkili soğuk algınlığına maruz kalma ile tetiklenen tekrarlayan ürtiker benzeri deri döküntüsü ile karakterizedir. Göz kızarıklığı ve artralji / miyalji.

Epidemiyoloji

FCAS’ın kesin prevalansı bilinmemektedir. Çoğu vaka ABD’de yayınlanmıştır ve bu CAPS fenotipi Avrupa’da MWS ve CINCA ile karşılaştırıldığında daha az sıklıkta olabilir.

FCAS genellikle çocuklukta başlar (<10 yıl, genellikle doğumda), ancak bazen daha sonra başlayabilir ve soğuğa maruz kaldığında tetiklenen tekrarlayan kaşıntı olmayan ürtiker benzeri döküntü atakları ile karakterize edilir (5 dakika ila 3 saat ve mutlaka dokunma). Lezyonlar yaklaşık 12 saat sürer (30 dakika ila 72 saat arasında değişir) ve tipik olarak yanma hissi ile ilişkilidir. Düşük dereceli, gün boyu ateş, halsizlik, konjonktivit ve karın rahatsızlığı atakları da görülür. Eller, dizler ve ayak bileklerini içeren poliartralji çok yaygın ve etkisizdir. İlgili diğer eklemler ayaklar, bilekler ve dirseklerdir. Soğuk algınlığı sonrası aşırı terleme, uyuşukluk, baş ağrısı, aşırı susama ve bulantı da görülür. Amiloidoz, artrit nadirken sağırlık, lenfadenopati ve serosit yoktur.

Görsel kaynak: http://www.dermatalk.com/blogs/wp-content/uploads/2012/11/cold-urticaria.jpg

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler: 

Mutasyonlar NLRP3 ve NLRP12 genleri neden ailesel soğuk otoinflamatuar sendromu. NLRP3 (aynı zamanda gen CIAS1) kriyoprin adı verilen bir protein yapmak için yönergeler ve NLRP12 gen proteini hükümdar-1 yapmak için talimatlar içerir.

Cryopyrin ve monarch-1, nükleotid bağlanma alanı ve lösin açısından zengin tekrar içeren (NLR) proteinler adı verilen bir protein ailesine aittir. Bu proteinler bağışıklık sisteminde yer alır ve iltihaplanma sürecini düzenlemeye yardımcı olur. Enflamasyon, bağışıklık sistemi mikrobiyal istilacılarla savaşmak ve doku onarımını kolaylaştırmak için sinyal yaratan moleküller ve beyaz kan hücreleri bir yaralanma veya hastalık bölgesine gönderdiğinde ortaya çıkar. Bu gerçekleştirildiğinde, vücut kendi hücrelerine ve dokularına zarar vermemek için inflamatuar yanıtı durdurur (inhibe eder).

Cryopyrin, enflamatuar sürecin başlatılmasına yardımcı olan, enflamatom adı verilen bir moleküler kompleksin montajında ​​yer alır. NLRP3 genindeki mutasyonlar, enflamatuar bir yanıtı uygunsuz bir şekilde tetikleyen hiperaktif bir kriyoprin proteini ile sonuçlanır.

Monarch-1, enflamatuar yanıtın inhibisyonunda rol oynar. NLRP12 genindeki mutasyonların, monarch-1 proteininin enflamasyonu önleme yeteneğini azalttığı görülmektedir.

Vücudun iltihaplanmayı kontrol etme mekanizmalarındaki bozulma, ailesel soğuk otoenflamatuar sendromda görülen deri döküntüsü, ateş ve eklem ağrısı olaylarına neden olur. Bu bozuklukta atakların neden soğuk maruziyetiyle tetiklendiği belirsizdir.

Belirti ve Semptomları:

Ailesel soğuk otoenflamatuar sendrom, soğuk havaya maruz kaldıktan sonra ateş, deri döküntüsü ve eklem ağrısına neden olan bir durumdur. Bu bölümler genellikle bebeklik döneminde başlar ve yaşam boyunca ortaya çıkar.

Bu durumdaki insanlar genellikle bir saat veya daha fazla soğuk maruz kaldıktan sonra semptomlar yaşarlar, ancak bazı kişilerde sadece birkaç dakika maruz kalma gerekir. Semptomlar soğuğa maruz kaldıktan sonra birkaç saat gecikebilir. Bölümler ortalama 12 saat sürer, ancak 3 güne kadar devam edebilir.

Ailesel soğuk otoenflamatuar sendromu olan kişilerde, bir atak sırasında ortaya çıkan en yaygın semptom kaşıntılı veya yanık döküntüsüdür. Döküntü genellikle yüz veya ekstremitelerde başlar ve vücudun geri kalanına yayılır. Bazen ekstremitelerde şişme görülebilir.

Deri döküntüsüne ek olarak, ataklar ateş, titreme ve eklem ağrısı ile karakterizedir, çoğu zaman elleri, dizleri ve ayak bileklerini etkiler. Gözün beyazlarında kızarıklık (konjonktivit), terleme, uyuşukluk, baş ağrısı, susuzluk ve bulantı da bu bozukluğun bir döneminde ortaya çıkabilir.

Akut ataklar genellikle 24 saatten az sürer (aralık 12-48 saat), sonra kendiliğinden yerleşir.

Akut bir saldırı sırasında testler, aşağıdakileri içeren spesifik olmayan özellikleri ortaya çıkarır:

  • Akut faz reaktanları (kan testleri)- yüksek eritrosit sedimantasyon hızı (ESR), C-reaktif protein (CRP), serum amiloid A (SAA)
  • Lökositoz (periferik nötrofillerde hafif bir artış ile yüksek beyaz hücre sayısı)

Genetik Görülme Sıklığı:

Ailesel soğuk otoenflamatuar sendrom, prevalansı milyon kişi başına 1’den az olduğuna inanılan çok nadir bir durumdur.

Anormal geni etkilenen ebeveynden yavrulara geçirme riski, her hamilelik için %50 ‘dir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Kalıtım Paterni / Deseni :

Bu durum otozomal dominant bir paternde kalıtsaldır, etkilenen bir ebeveynden; her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyası bozukluğa neden olmak için yeterlidir.

FCAS yeni keşfedilen bir durum olduğundan, hastalığın gerçek insidansını ve prevalansını şu anda belirlemek zordur.


Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri:

Teşhis

FCAS tanısı, hastanın semptomlarının değerlendirilmesi ile belirlenir. Teşhisin doğrulanması DNA gen analizi ve bir CIAS1 / NLRP3 mutasyonunun (4) tanımlanmasıyla elde edilir, ancak tüm FCAS hastaları bu gende bir mutasyona sahip değildir.

FCAS’ı diğer kalıtsal periyodik ateşlerden ve edinilmiş soğuk ürtikerden ayıran ortak kriterlerden bazıları şunlardır:

  • Öncelikle soğuğa maruz kalmayı takip eden tekrarlayan, aralıklı ateş ve döküntü atakları
  • Ailede hastalık öyküsü
  • 6 aydan daha az başlangıç ​​yaşı
  • Çoğu saldırının süresi 24 saatten az
  • Ataklarla ilişkili konjonktivit varlığı
  • Gözlerin şişmesi, bir veya daha fazla lenf nodunun şişmesi ve serosit (karın ve kalp dahil olmak üzere çeşitli vücut boşluklarını çevreleyen ve çevreleyen seröz zarın iltihabı).

Tedavi

Steroid olmayan anti-enflamatuar ilaçlar sıklıkla eklem ağrısını hafifletmek için kullanılır. Yüksek dozda kortikosteroidlerin bir şekilde etkili olduğu gösterilmiştir, ancak kısa ve uzun süreli yan etkilere neden olabilir.

Bir interlökin-1 bloker olan Regeneron Pharmaceuticals tarafından geliştirilen Arcalyst (Rilonacept), yetişkinlerde ve 12 yaş ve üstü çocuklarda FCAS ve MWS dahil CAPS tedavisi için 2008 yılında FDA tarafından onaylanmıştır.

İnterlökin-1 beta’ya monoklonal bir antikor olan Novartis Pharmaceuticals tarafından Ilaris (Canakinumab). 2009 yılında FDA tarafından FCAS ve MWS dahil CAPS’li çocuklar ve yetişkinler için bir tedavi olarak onaylanmıştır.

IL-1 reseptör antagonisti olan Biovitrum ilaçları tarafından yapılan Kineret (Anakinra), mükemmel klinik sonuçları olan FCAS hastalarında yaygın olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte, şu anda FDA tarafından FCAS veya CAPS hastalıklarının herhangi biri için onaylanmamıştır.


HASTALIĞIN DİĞER İSİMLERİ:

  • Ailesel soğuk kaynaklı otoenflamatuar sendrom
  • Soğuk ürtiker

Kaynaklar:

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=47045

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/familial-cold-autoinflammatory-syndrome

https://rarediseases.org/rare-diseases/familial-cold-autoinflammatory-syndrome/

Kategoriler
YAYIN

FAKTÖR VII EKSİKLİĞİ

Genel Bilgi

FVII (prokonvertin) eksikliği asemptomatikten öldürücü kanamalara kadar değişik tablolarla ortaya çıkabilen bir kanama bozukluğudur. Toplumdaki sıklığı 500000’de 1 olarak bildirilmiştir. Faktör 8, Faktör 9 ve Von Willebrand faktör eksikliğinden sonra en sık görülen konjenital faktör eksikliğidir. Erkek ve kadında görülme sıklığı eşittir. Akraba evliliklerinin görüldüğü toplumlarda sık görülür.

Faktör VII, karaciğerde K vitaminine bağlı olarak sentezlenen bir pıhtılaşma faktörüdür. Otozomal resesif olarak kalıtılır. Heterozigot kişiler asemptomatiktir, homozigot kişilerde hastalık semptomları gözlenir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Faktör VII (prokonvertin), Vitamin K’ya bağımlı yaklaşık 50 kDa, 406 aminoasit içeren bir glikoproteindir. 13. kromozomun uzun kolunda (13q34) yer alan FVII geni, 9 ekzon içerir. Otozomal resesif olarak kalıtılır.  130’dan fazla mutasyon bildirilmiştir. En sık görülen mutasyonlar missense ve nokta mutasyon olarak bildirilmiştir. Faktör VII’nin tamamen bulunmaması söz konusu değildir.

Belirti ve Semptomlar

Hastaların önemli bir kısmı ileri yaşlara kadar semptom göstermezler. Hiçbir olgu olmadan yaşamlarını devam ettiren olgular olmakla birlikte nadiren yenidoğan döneminde kafaiçi kanamayla tanı alan olgular da bulunmaktadır. Burun ve diş eti kanamaları gibi mukozal kanamalar, vücutta morarmalar, eklem içi kanamalar sık gözlenen kanama bulgularıdır. Kadınlarda menoraji sık saptanan bulgulardandır. Diş çekimi ya da minör cerrahi girişimler sonrası uzun süren kanamalarla bazı olgulara tanı konulabilir. Ağır olgularda kanama atakları ilk 6 ay içinde ortaya çıkar.

Genetik Görülme Sıklığı

Toplumdaki sıklığı 500000’de 1 olarak bildirilmiştir. Faktör 8, Faktör 9 ve Von Willebrand faktör eksikliğinden sonra en sık görülen konjenital faktör eksikliğidir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Konjenital faktör VII eksikliği otozomal resesif olarak kalıtılır. Bunun anlamı her bir hücrede F7 geninin her iki kopyası da mutasyona sahiptir. Hastalığa sahip bireyin ebeveynlerinin her biri genin mutasyona uğramış bir kopyasını taşır ancak hastalığın semptomlarını göstermezler.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Ailede benzer kanama bulgusu olan birey öyküsü, vücutta kendiliğinden gelişen morluklar ve mukozal kanamalar tanıyı düşündürür. Uzamış protrombin zamanı (PT) düşük olması ve aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTZ) değerinin normal bulunması beklenir. Bu değeri veren tek herediter pıhtılaşma faktörü eksikliğidir. FVII düzeyinin belirlenmesiyle teşhis netleşir.

Tedavisinde faktör VII içeren plazma ya da protrombin kompleks konsantreleri kullanılır.

Hastalıkla İlişkili Genler

F7 geni. 13q34.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • F7 eksikliği
  • Hipoprokonvertinemi
  • Prokonvertin eksikliği

Kaynaklar

  • Fışgın T. ve THD Hemofili Bilimsel Alt komitesi Çalışma Grubu. Faktör VII eksikliği, Tanı ve Tedavi Kılavuzu. Ulusal Tanı ve Tedavi Kılavuzu 2013. Türk Hematoloji Derneği
  • Balcı O., Elçi A. Faktör 7 Eksikliği Saptanan ve Daha Önce Vajinal Doğum Öyküsü Olan Miadında Bir Gebenin Yönetimi. Selçuk Tıp Derg 2015;31(4): 34-36
  • Oymak Y., Yıldırım Türedi A., ve ark. Faktör VII eksikliği olan hastalarda kanama semptomlarının ve Faktör VII aktivitesi ile ilişkisinin değerlendirilmesi. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast. Dergisi 2012; 2(2):102-106
  • Nalçacı M., Atamer T. Ve ark. Herediter Faktör VII Eksikliği. T Klin Tıp Bilimleri 1993;13
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/factor-vii-deficiency#definition
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=EN&Expert=327
https://rarediseases.org/rare-diseases/factor-vii-deficiency/
Kategoriler
YAYIN

FATAL FAMILIAL INSOMNIA

GENEL BİLGİ

  Fatal Familial Insomnia (FFI) beyinde dejenerasyona sebep olan, nadir görülen, genetik bir hastalıktır. Başlangıçta hafif düzeyde olan ancak ilerleyen dönemlerde kötüleşen ve sonuç olarak belirli fiziksel ve mental bozuklukların meydana gelmesiyle sonuçlanan uykusuzluk (insomnia) ile karakterize bir hastalıktır. Etkilenen bireylerde vücudumuzun istemsiz  ve otomatik olarak nitelenebilecek  otonom sinir sisteminde de-vücut ısısında değişiklik, terleme, solunum ritmi, kalp ritmi vb- bozukluklara sebep olabilir. Spesifik semptomlar etkilenen otonom sinir sistemi bölümüne göre farklılık gösterir. 

BELİRTİ VE BULGULAR

  • FFI’ın karakteristik belirtisi ilerleyici uykusuzluk problemidir. Uykusuzluk çoğunlukla orta yaşlarda (32-62)başladığı gibi erken ya da geç dönemlerde de başlayabilir. Uykusuzluk ani biçimde başlayıp birkaç ay içerisinde kötüleşmeye başlar. Kişi uyuyabildiği kısa zamanlarda kontrol edebildiği rüyalar(vivid dream) görebilir. Uykunun çok az olmasına bağlı olarak fiziksel ve mental bozulmalar ilerler ve sonuç olarak koma ve ölüm meydana gelir.
  • Bireylerde çeşitli seviyelerde otonomik problemler meydana gelebilmektedir. Yüksek kan basıncı, taşipne (hızlı soluk alma) atakları, artmış gözyaşı ya da terleme, kabızlık, seksüel bozukluklar ve vücut ısısında değişimler gözlenebilir. 
  • Beyin sapı tutulumu olması halinde kranial sinirlerin ayrıntılı muuayenesi gerekir. Hastalarda çift görme (ilk dönemlerde), konuşma bozuklukları (geç dönemde), yutma güçlükleri görülebilir.
  • Kortikal etkilenim düşünme becerilerinde yavaşlama, dikkat eksikliği ve kısa süreli hafıza kaybıyla kendini gösterebilir. Davranışsal ve entelektüel beceriler hastalığın geç dönemlerinde dahi büyük ölçüde bozulma göstermez. 
  • Hastalığın ilerlemesiyle birlikte yürüme muayenesinde ataksi gözlenebilir.
  • Pek çok hastada kilo kaybı gözlenir. 
  • Uykusuzluğun kötüleşmesiyle birlikte duygu durum değişiklikleri artar.
  • Kas tonusunda hastalığın ilerlemesi ile birlikte değişiklikler gözlenebilir. 

GENETİK DEĞİŞİKLİKLER/ETKEN FAKTÖRLER/GÖRÜLME SIKLIĞI

 FFI son derece nadir görülen genetik bir prion ( patojen protein) hastalığıdır. Hemen her hastada PRNP geninde meydana gelen spesifik bir mutasyon( 178. kodonunda otozomal dominant mutasyon)  mevcuttur. Bu mutasyon söz konusu gen tarafından sentezlenen prion proteinin sentezlenmesine neden olur. Proteinin farklı formda olması doğru çalışmamasına neden olmaktadır. 

 Patojen protein talamusta ilerleyici sinir hücresi kaybına sebep olan değişiklikler meydana getirmektedir. Talamus uykuyu, denge duyusunu, hafızayı, konuşmayı, duygusal yansıtmaları ve kişiliği düzenleyen beyin bölümüdür. Talamusun fonksiyonlarını yerine getirememesine bağlı olarak FFI’ın temel semptomları açığa çıkar. 

  Temelde talamusun etkilenmesinin yanında, motor kontrol ve koordinasyondan sorumlu medulla oblangata gibi beyin bölümleri de etkilenebilir.  

 Oldukça nadir görülen bir hastalıktır. Kesin verilere ulaşılamamakla birlikte bugüne dek FFI’ın sporadik formu için yalnızca 24 hasta tanı alabilmiştir. Kadın ve erkeklerde aynı sıklıkta görüldüğü gözlemlenmiştir. 

  TEŞHİS YÖNTEMLERİ VE TEDAVİLER

  • Genetik tarama
  • Polisomnografi
  • PET taraması 
  • CT, MRI
  • CSF( Beyin omurilik sıvısının incelenmesi) çalışmaları 

Halihazırda FFI’ı ortadan kaldırabilecek yahut süreci yavaşlatabilecek bir tedavi bulunmamaktadır. Planlanan tedaviler kişinin semptomlarını hafifletmeye ve yaşam kalitesini arttırmaya yöneliktir. Semptomatik tedaviler arasında myoklonusa yönelik anti-epileptik ilaç tedavisi bulunmaktadır. Hastalara konfüzyon ve uyku bozukluğuna neden olabilen ilaçların kullanımı bıraktırılır.

REFERANSLAR

https://rarediseases.org/rare-diseases/fatal-familial-insomnia/
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6429/fatal-familial-insomnia
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK482208/