Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JUVENİL İDİYOPATİK ARTRİT

Juvenil idiyopatik artrit, çocuğun eklemlerinde ağrı ve şişmeye neden olan otoimmün bir durumdur. Bağışıklık sistemi eklemlerin dokularına saldırdığında, ortaya çıkan iltihaplanma eklem hasarına neden olabilir ve bu da hastalığın ağrı ve şişme özelliğine neden olabilir. Juvenil idiyopatik artriti olan bazı çocuklar, alevlenme adı verilen semptomların kötüleştiği bölümlerden etkilenir. Diğer birçok otoimmün hastalık gibi, çocuk idiyopatik artritine genetik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu neden olur. Juvenil idiyopatik artrit teşhisi için, semptomların 16 yaşından önce başlamış olması gerekir. Durumun teşhisi kan testleri, röntgenler ve diğer benzer durumları dışlayabilir. Tedavi seçenekleri ilaçları ve fizik tedaviyi içerebilir. Juvenil idiyopatik artritin, genetik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklandığı düşünülmektedir. “İdiyopatik” terimi, bozukluğun spesifik nedeninin bilinmediğini gösterir. Belirtileri ve semptomları eklemlerde ve çevresinde aşırı iltihaplanma nedeniyle ortaya çıkar. Enflamasyon, bağışıklık sistemi mikrobiyal istilacılarla savaşmak ve doku onarımını kolaylaştırmak için sinyal yaratan moleküller ve beyaz kan hücreleri bir yaralanma veya hastalık bölgesine gönderdiğinde ortaya çıkar. Normalde, vücut kendi hücrelerine ve dokularına zarar vermemek için iyileşme tamamlandıktan sonra iltihaplanma tepkisini durdurur. Juvenil idiyopatik artritli kişilerde, özellikle eklem hareketi sırasında enflamatuar yanıt uzar. Bu aşırı enflamatuar yanıtın nedenleri belirsizdir.

Araştırmacılar, çeşitli genlerde jüvenil idiyopatik artrit gelişme riskini etkileyebilecek değişiklikler belirlediler. Bu genlerin bazıları, insan lökosit antijeni (HLA) kompleksi adı verilen bir grup ilişkili proteini yapmak için talimatlar sağlayan bir gen ailesine aittir. HLA kompleksi, bağışıklık sisteminin vücudun kendi proteinlerini yabancı istilacıların (virüsler ve bakteriler gibi) ürettiği proteinlerden ayırt etmesine yardımcı olur. Her HLA geninin birçok farklı normal varyasyonu vardır, bu da her bir kişinin bağışıklık sisteminin çok çeşitli yabancı proteinlere tepki vermesine izin verir. Birkaç HLA geninin bazı normal varyasyonları, çocuk idiyopatik artriti geliştirme riskini ve bir kişinin sahip olabileceği özel durum tipini etkilemektedir.

Diğer bazı genlerdeki normal varyasyonlar da juvenil idiyopatik artrit ile ilişkilendirilmiştir. Bu genlerin çoğunun bağışıklık sistemi işlevinde rol oynadığı düşünülmektedir. Bilinmeyen ek genetik etkiler ve enfeksiyon ve bağışıklık sağlığını etkileyen diğer konular gibi çevresel faktörlerin de bir kişinin bu karmaşık bozukluğu geliştirme şansını etkilemesi muhtemeldir.

Belirti ve Semptomlar

Bu hastalığın fenotipik açıklaması, biyomedikal literatürün bir analizine dayanır ve İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO) terimlerini kullanır. Fenotipik anormallikler hasta popülasyonunda görülme sıklığı sırasına göre, daha sonra her bir frekans grubu içindeki alfabetik sıraya göre sunulur. (https://hpo.jax.org/)

Çok Sık

Artralji HP: 0002829

Artrit HP: 0001369

Oto bağışıklık HP: 0002960

Ateş HP: 0001945

Sık

Karın ağrısı HP: 0002027

Anormal eklem morfolojisi HP: 0001367

Tırnakların anormalliği HP: 0001231

Tırnağın anormalliği HP: 0001597

Plevra HP’de anormallik: 0002103

Sakroiliak eklem HP anormalliği: 0100781

Kıkırdak yıkımı HP: 0100773

Genelleştirilmiş hiperkeratoz HP: 0005595

Eklem çıkığı HP: 0001373

Derz sertliği HP: 0001387

Eklem şişmesi HP: 0001386

Malabsorpsiyon HP: 0002024

Mediastinal lenfadenopati HP: 0100721

Tırnak çukurları HP: 0001803

Sedef hastalığı dermatiti HP: 0003765

Ciltte kızarıklık HP: 0000988

Kalınlaşmış cilt HP: 0001072

Üveit HP: 0000554

Nadiren

Hepatomegali HP: 0002240

Perikardiyal efüzyon HP: 0001698

Splenomegali HP: 0001744

Görülme Sıklığı
Kuzey Amerika ve Avrupa’da çocuk idiyopatik artrit sıklığının 10.000 çocukta 4 ila 16 olduğu tahmin edilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 1.000 kişiden biri veya yaklaşık 294.000 çocuk etkileniyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde en sık görülen çocuk idiyopatik artriti, tüm vakaların yaklaşık yarısını oluşturan oligoartiküler çocuk idiyopatik artrittir. Belirsiz nedenlerden ötürü, kadınlar çocuk idiyopatik artritinden erkeklerden biraz daha sık etkileniyor gibi görünmektedir. Bununla birlikte, entezit ile ilişkili juvenil idiyopatik artritte erkekler kadınlardan daha sık etkilenir. Juvenil idiyopatik artrit insidansı, farklı popülasyonlara ve etnik gruplara göre değişir.

Kalıtım Paterni

Juvenil idiyopatik artrit vakalarının çoğu sporadiktir, bu da ailelerinde bozukluk öyküsü olmayan kişilerde ortaya çıktığı anlamına gelir. Jüvenil idiyopatik artrit vakalarının küçük bir yüzdesinin ailelerde çalıştığı bildirilmiştir, ancak durumun kalıtım paterni belirsizdir. Juvenil idiyopatik artritli bir kişinin kardeşinin, genel popülasyonun yaklaşık 12 katı olan bir durumu geliştirme tahmini riski vardır.

Teşhis Yöntemi

JİA’nın teşhis edilmesi zor olabilir, çünkü bazı çocuklar ilk başta ağrıdan şikayet etmeyebilir ve eklem şişmesi belirgin olmayabilir. Durumu teşhis etmek için kullanılabilecek kan testi yoktur. Romatoid artritli yetişkinlerde tipik olarak pozitif bir romatoid faktör kan testi vardır, ancak JİA’lı çocuklar tipik olarak negatif romatoid faktör kan testine sahiptir. Sonuç olarak, JİA tanısı fiziksel bulgulara, tıbbi öyküye ve diğer tanıların dışlanmasına bağlıdır.

Tipik semptomlar şunları içerir: topallama uyanma sırasında sertlik kol veya bacak kullanma isteksizliği düşük aktivite seviyesi kalıcı ateş eklem şişmesi ince motor aktivitelerinde zorluk

JİA tanısı doğrulanmadan önce enfeksiyonlar, çocukluk çağı kanseri, kemik bozuklukları, Lyme hastalığı ve lupus gibi JIA’ya benzeyen diğer durumlar da göz ardı edilmelidir.

Moleküler genetik testler (veya gen testleri), genetik bir bozukluğa yol açan varyasyonları veya mutasyonları tanımlamak için tek genleri veya kısa DNA uzunluklarını inceler.

Kromozomal genetik testler, genetik bir duruma neden olan bir kromozomun fazladan bir kopyası gibi büyük genetik değişiklikler olup olmadığını görmek için tüm kromozomları veya uzun DNA uzunluklarını analiz eder.

Biyokimyasal genetik testler proteinlerin miktarını veya aktivite seviyesini araştırır; her ikisindeki anormallikler, DNA’da genetik bir bozukluğa neden olan değişiklikleri gösterebilir.

TEST ADLARI KOŞULLAR GENLER METOTLAR
İnflamatuar Bağırsak Hastalığı (IBD) ve İlişkili Bozukluklar, Panel Masif Sekanslama (NGS) 46 Gen İnflamatuar bağırsak hastalığı 13 (IBD13) Otoimmün lenfoproliferasyonVe sendromu, tip V (ALPS5) Otoenflamasyon, antikor eksikliği ve bağışıklık düzensizliği, plcg2 ile ilişkili (APLAID) Barakat sendromu (HDR) Kandidiyaz, ailesel, 2 (CANDF2) Ailesel kandidiyazis, 6 (CANDF6) ABCB1ADAM17ATG16L1CYBACYBBDKC1FOXP1FOXP3FUT2 GATA3GUCY2CICOSIKBKGIL10IL10RA IL10RB IL21R IL23R…   Tüm kodlama bölgesinin dizi analizi Yeni Nesil (NGS) / Devasa paralel sıralama (MPS)
IL6 TEK GENİ Serebral arteriyovenöz malformasyon (BAVM) Diabetes mellitus tip 2 (NIDDM) İnflamatuar bağırsak hastalığı 1 (IBD1) Kaposi sarkomu, duyarlılık, laboratuvar tercih edilir: Kaposi sarkomu Romatoid artrit, sistemik çocuk IL6 Moleküler genetik DDeletion / çoğaltma analizi Yeni Nesil (NGS) / Devasa paralel sıralama (MPS) Tüm kodlama bölgesinin CSequence analizi Yeni Nesil (NGS) / Devasa paralel sıralama (MPS)
MIF GENİ Rheumatoid arthritis, systemic juvenile MIF Moleküler genetik Silme / çoğaltma analizi Yeni Nesil (NGS) / Devasa paralel sıralama (MPS) Tüm kodlama bölgesinin dizi analizi Yeni Nesil (NGS) / Devasa paralel sıralama (MPS)
       

Tedaviler

Artritli çocuklar için en iyi bakım, geniş deneyime sahip ve çocuğun ve ailenin karmaşık ihtiyaçlarını en etkili şekilde teşhis edebilen ve yönetebilen bir pediatrik romatoloji ekibi tarafından sağlanır. Çekirdek ekip bir pediatrik romatolog, fizik ve mesleki terapist, sosyal hizmet uzmanı ve hemşire uzmanından oluşabilir. Bu çekirdek ekip, bir çocuğun çocuk doktoru, yetişkin romatologlar, diğer doktorlar (göz doktoru veya ortopedik cerrah gibi) ve diğer sağlık profesyonelleri (diş hekimi, beslenme uzmanı veya psikolog) ile koordine edilebilir ve ayrıca okullara ve ek topluluk kaynaklarına ulaşabilir çocuğun mümkün olan en iyi bakımı almasını sağlar.

Genel tedavi hedefi semptomları kontrol etmek, eklem hasarını önlemek ve işlevi korumaktır. Sadece birkaç eklem olduğunda, herhangi bir ek ilaç verilmeden önce eklem içine bir steroid enjekte edilebilir. Eklem içine enjekte edilen steroidlerin önemli yan etkileri yoktur. Prednizon (Deltasone, Orasone, Prelone, Orapred) gibi oral steroidler belirli durumlarda kullanılabilir, ancak sadece kısa bir süre ve mümkün olan en düşük dozda kullanılabilir. Steroidlerin uzun süreli kullanımı, kilo alımı, zayıf büyüme, osteoporoz, katarakt, avasküler nekroz, hipertansiyon ve enfeksiyon riski gibi yan etkilerle ilişkilidir.

Artrit birçok eklem içerdiğinde veya steroid eklem enjeksiyonlarına cevap vermediğinde, yaygın olarak DMARD olarak adlandırılan hastalık değiştirici ilaçlar eklenir. DMARD’lar arasında metotreksat (Rheumatrex), leflunamid (Arava) ve biyolojik olarak bilinen daha yakın zamanda geliştirilen ilaçlar bulunur. Biyolojiler arasında etanersept (Enbrel), infliksimab (Remicade), adalimumab (Humira), abatacept (Orencia), anakinra (Kineret;), canakinumab (Ilaris), tocilizumab (Actemra) ve rituximab (anti-nekroz faktörleri) bulunur. Rıtuxan). Bu ilaçların her biri, çocuğunuzu tedavi eden pediatrik romatolog ile izlenmesi ve tartışılması gereken yan etkilere neden olabilir. Bu tedavilerin çoğu yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da onaylanmıştır. Buna ek olarak, araştırmacılar yeni tedaviler geliştiriyorlar.

Hastalıkla İlişkili Genler

  • ankyrin tekrar etki alanı 55 – ANKRD55
  • CD247 molekülü – CD247
  • büyük histouyumluluk kompleksi, sınıf II, DR beta 1 – HLA-DRB1
  • interlökin 2 reseptör alt birimi alfa – IL2RA
  • interlökin 2 reseptör alt birimi beta – IL2RB
  • interlökin 6 – IL6
  • 1 – LACC1 içeren lakkaz alanı
  • makrofaj göçü önleyici faktör – MIF
  • protein tirozin fosfataz reseptör olmayan tip 2 – PTPN2
  • protein tirozin fosfataz reseptör olmayan tip 22 – PTPN22
  • 4. transkripsiyon sinyal transdüseri ve aktivatörü – STAT4

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Atrit, genç romatoid
  • JİA
  • JRA
  • Juvenil kronik artrit
  • Çocuk RA
  • Genç romatoid artrit
  • Sistemik çocuk romatoid artrit

Kaynaklar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3067/juvenile-idiopathic-arthritis, https://ghr.nlm.nih.gov/condition/juvenile-idiopathic-arthritis#genes

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ADENOZİN MONOFOSFAT DEAMİNAZ EKSİKLİĞİ

Hastalığın Tanımı

Adenozin monofosfat (AMP) deaminaz eksikliği, hareket için kullanılan kasları (iskelet kasları) etkileyebilecek bir durumdur.. Semptomlar yaşayan insanlar genellikle egzersiz sonrası yorgunluk, kas ağrısı , kramplara veya uzun süreli fiziksel aktiviteye (egzersiz intoleransı) sahiptir.AMP deaminaz eksikliği ile ilişkili egzersiz intoleransı genellikle çocukluk veya erken yetişkinlik döneminde belirginleşir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  Bu bilgi Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) Genetik ve Nadir Hastalıklar Bilgi Merkezi (GARD) tarafından sağlanmaktadır.

  • AMP deaminaz 1 eksikliği
  • Miyoadenilat deaminaz eksikliği
  • AMPD1 eksikliği
  • Miyoadenilat deaminaz eksikliğine bağlı miyopati
  • MMDD
  • Adenozin monofosfat deaminaz eksikliği
  • AMP deaminaz eksikliği        

Genetik Görülme Sıklığı

AMP deaminaz eksikliği, beyaz popülasyonlarda en sık görülen kalıtsal kas bozukluklarından biridir ve 50 ila 100 kişiden 1’ini etkiler.

Afrika kökenli Amerikalılarda prevalans daha düşüktür ve 40.000 kişiden yaklaşık 1’ini etkilemektedir .Japon nüfusunda daha az yaygındır.

Klinik Belirti ve Semptomlar

Birçok insanda adenozin monofosfat deaminaz 1 (AMPD1) eksikliği herhangi bir belirtiye neden olmaz.Semptomları olan kişiler genellikle egzersiz sonrası kas ağrısı (miyalji) veya halsizlik veya uzun süreli fiziksel aktivite gösterir. Genellikle daha çabuk yorulurlar ve diğerlerinden daha uzun süre yorgun kalırlar. Bazı insanlar daha şiddetli semptomlara sahiptir, ancak bu semptomların sadece AMPD1 eksikliğine veya ek faktörlere bağlı olup olmadığı belirsizdir.

Epidemiyoloji

Kafkas nüfusunun yaklaşık% 1-2’si, miyoadenilat deaminaz eksikliğine neden olan genetik kusuru taşır, ancak taşıyıcıların sadece az bir kısmında belirtiler görülür.

Vaka raporlarında ve hasta serilerinde bozukluğu olan birkaç yüz hasta rapor edilmiştir.Erkekler ve kadınlar eşit derecede etkilenir.

Etiyolojisi

Bu hastalığı olan hastaların büyük çoğunluğu AMPD1 (adenosin monofosfat deaminaz 1) genindeki anlamsız C34-T mutasyonu için homozigottur.Bu mutasyon erken durdurma kodonu oluşturur, böylece enzimatik olarak aktif bir proteinin sentezini önler.Eksiklik, pürin nükleotid döngüsünü ve dolayısıyla kas enerjisi üretimini bozar.

Kalıtım paterni/ Deseni

Bu durum otozomal resesif bir paternde kalıtsaldır, yani her bir hücredeki genin her iki kopyasında mutasyonlar vardır.

Otozomal resesif durumu olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır.

Teşhis yöntemleri

Kas, adenilat deaminaz aktivitesi eksikliği gösteren bir kas biyopsisinin histokimyasal boyanmasına veya biyokimyasal analizine veya hastalığa neden olan mutasyonun moleküler tanımlanmasına dayanır.

Fishbein ve diğ. (1978) şunları kaydetti:

AMPD1, iskelet kasında diğer dokulardan 10 kat daha yüksektir. Sünger sıkma egzersizinden sonra artan plazma amonyak (laktata göre) bu bozuklukta düşük olabilir, bu da yararlı bir klinik test olabilir.

Tedavi

Ne yazık ki, bu bozukluk için tıbbi bir tedavi yoktur. Belirtiler D-riboz uygulamasıyla düzelir. Bununla birlikte, bu şekerin etkileri sadece kısa sürelidir ve sonraki günlerde hiçbir yararlı etkisi yoktur.

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
https://www.omim.org/
https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DİSKROMATOZİS SİMETRİK KALITSAL HASTALIĞI

   Genel Tanım

 Esas olarak ekstremitelerde ve uzuvlarda bulunan hiperpigmente ve hipopigmente maküllerin varlığı ile karakterize nadir bir genodermatoz.

  Klinik Tanım

 Hastalığın ilk belirtileri genellikle erken çocukluk döneminde ortaya çıkar.

  Semptomlar

 İnsanların% 80-99’u maküler hiperpigmentasyon, maküler hipopigmentasyon ve düz renksiz cilt alanı semptomlarına sahiptir. İnsanların% 30 -% 79’unda distoni burulması görülmüştür.

  Epidemiyolojisi

 Japon nüfusunda DSH yaygın olma durumunun 100.000’de 1,5 olduğu tahmin edilmektedir.

  Etiyolojisi

 Çift sarmallı RNA’ya özgü adenosin deaminaz ( ADAR ) geninde bir mutasyon tespit edilmiştir .

 Kalıtım Paterni

 DSH genellikle yüksek penetrasyonlu otozomal dominant kalıtım paterni gösterir. Durum ağırlıklı olarak Japon ve Çinli bireylerde bildirilmiştir.

  Hastalıkla İlgili Sorumlu Genler

  DSH’den sorumlu gen, RNA1 (ADAR1) üzerine etki eden adenosin deaminaz olarak tanımlanmıştır. ADAR1 proteini, dsRNA substratlarında (A-to-I düzenleme olarak adlandırılır) adenosinin inosine dönüşümünü katalize eder ve viral inaktivasyon, proteinin yapısal değişimi ve sonuçta meydana gelen hücre hayatta kalması gibi çeşitli aktivitelerde yer alır. Bununla birlikte, derideki işlevi ve DSH gelişimindeki rolü hala bilinmemektedir.

  Hastalığın Diğer İsimleri

-DSH1

-DSH

-Dohi’nin ailesel retikülat akropigmentasyonu

-Dohi’nin retikülat akropigmentasyonu

-Ekstremitelerin simetrik disromatozu

Kaynaklar
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/334/dyschromatosis-symmetrica-hereditaria

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22974014
https://rarediseases.org/gard-rare-disease/334/dyschromatosis-symmetrica-hereditaria-1/
https://www.semanticscholar.org/paper/A-novel-insertion-mutation-in-the-ADAR1-gene-of-a-Zhu-Zhu/aa359d6a3302d30ed02b1f3d37c3c649ba505cb0/figure/1
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=41
https://omim.org/entry/127400?search=dyschromatosis%20symmetrica%20hereditaria&highlight=dyschromatosi%20hereditaria%20symmetrica
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

2-HİDROKSİGLUTARİK ASİTÜRİ

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

  2-hidroksiglutarik asidüri, beyne ilerleyen hasara neden olan bir durumdur. Bu bozukluğun ana tiplerine D-2-hidroksiglutarik asidüri (D-2-HGA), L-2-hidroksiglutarik asidüri (L-2-HGA) ve kombine D, L-2-hidroksiglutarik asidüri (D, L) denir. -2-HGA). D-2-HGA’nın ana özellikleri farklı tipler arasında farklılık gösterir, ancak genel olarak gecikmiş gelişimi içerebilir; nöbetler; zayıf kas tonusu (hipotoni); ve kas hareketi, konuşma, görme, düşünme, duygu ve hafıza gibi birçok önemli işlevi kontrol eden beynin en büyük bölümündeki anormallikler. Farklı tiplere ve alt tiplere farklı gen mutasyonları neden olur ve otozomal dominant bir desende kalıtsal olarak tip II D-2-HGA olarak bilinen bir D-2HGA alt tipi hariç, otozomal resesif bir paternde kalıtsaldır. henüz tedavi. Tedavi semptomlara bağlıdır. Yönetim esas olarak nöbetlerin mevcut olduklarında kontrol edilmesini içerir.

  D2HGDH ve L2HGDH genleri, hücreler içindeki enerji üretim merkezleri olan mitokondride bulunan enzimlerin yapılması için talimatlar sağlar. Enzimler, hücresel aktiviteler için enerji üreten bir dizi reaksiyonun bir parçası olarak, sırasıyla D-2-hidroksiglutarat ve L-2-hidroksiglutarat adı verilen bileşikleri parçalamaktadır. Bu genlerin herhangi birindeki mutasyonlar, hücrelerde D-2-hidroksiglutarat veya L-2-hidroksiglutarat birikmesine yol açan fonksiyonel enzim eksikliğine yol açar. Yüksek seviyelerde, bu bileşikler hücrelere zarar verebilir ve hücre ölümüne yol açabilir. Beyin hücreleri, bu bileşiklerin toksik etkilerine karşı en savunmasız gibi görünmektedir, bu da D-2-HGA tip I ve L-2-HGA’nın belirti ve semptomlarının neden beyni kapladığını açıklayabilir.

  SLC25A1 geni, sitrat gibi belirli molekülleri mitokondriya içine ve dışına taşıyan bir proteinin üretimi için talimatlar sağlar. SLC25A1 genindeki mutasyonlar protein fonksiyonunu azaltır, bu da D-2-hidroksiglutarat ve L-2-hidroksiglutarat birikmesine ve beyin hücrelerine zarar verir. Araştırmacılar, özellikle sitrat olmak üzere diğer moleküllerin dengesizliğinin de kombine tipte belirti ve semptomlara katkıda bulunduğundan şüpheleniyor.

  IDH2 geninde mutasyonlar olduğunda, normal aktivitesini gerçekleştirmesini engelleyen değiştirilmiş bir enzim oluşur, (fonksiyonu: izositratın 2-ketoglutatata dönüştürülmesi). Bunun yerine, değiştirilmiş enzim yeni bir anormal fonksiyon alır: D-2-hidroksiglutarat adı verilen bir bileşiğin üretilmesi. Fazla D-2-hidroksiglutarat toksiktir ve beyin hücrelerine zarar vererek D-2-HGA tip II’nin belirti ve semptomlarına yol açar.

(https://rarediseases.info.nih.gov/espanol/12699/aciduria-2-hidroxiglutarica)

(https://ghr.nlm.nih.gov/condition/2-hydroxyglutaric-aciduria#genes) (https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10761/2-hydroxyglutaric-aciduria)

Belirti ve Semptomlar

  D-2- hidroksiglutarik asidüri (D-2-HGA), gelişimsel gecikme, nöbetler, zayıf kas tonusu (hipotoni) ve beyindeki anormalliklerle ve kas hareketi, konuşma, görme, düşünme, duygular ve bellek ile karakterize edilir.

  Tip I ve tip II olmak üzere iki D-2-HGA alt tipi vardır. İki alt tip, genetik nedenleri ve kalıtım şekli ile ayırt edilir, ancak işaret ve semptomlarda da bazı farklılıklar vardır. Tip  II daha erken başlama eğilimindedir ve tip I’den daha şiddetlidir ve zayıflamış ve genişlemiş bir kalp (kardiyomiyopati) ile ilişkili olabilir.

  L-2-hidroksiglutarik asidüri (L-2-HGA) özellikle beynin beyincik denilen, hareketlerin koordinasyonunda rol oynayan bir bölgesini etkiler. Sonuç olarak, etkilenen insanlar denge ve kas koordinasyonu (ataksi) ile ilgili problemlere sahiptir. L-2-HGA’nın diğer özellikleri arasında gelişimsel gecikme, nöbetler, konuşma güçlükleri ve aşırı büyük bir kafa (makrosefali) sayılabilir. Belirti ve semptomlar ve şiddetleri değişkendir ancak genellikle bebeklik veya erken çocukluk döneminde başlar ve zamanla kötüleşir ve genç yetişkinlerde ciddi sakatlıklara neden olur. Kombine tip D, L-2-hidroksiglutarik asidüri (D, L-2-HGA) erken çocukluk döneminde başlayan ciddi beyin bozukluklarına neden olur. Etkilenen çocukların şiddetli nöbetleri, zayıf kas tonusu (hipotoni), beslenme sorunları ve çok ciddi solunum problemleri vardır.

(https://rarediseases.info.nih.gov/espanol/12699/aciduria-2-hidroxiglutarica)

Genetik Görülme Sıklığı

  2-Hidroksiglutarik asidüri nadir görülen bir hastalıktır. D-2-hidroksiglutarik asidüri (D-2-HGA) ve L-2-hidroksiglutarik asidüri (L-2-HGA) dünya çapında yaklaşık 150 kişide rapor edilmiştir. Kombine tip D, L-2-HGA daha nadir görülür ve yaklaşık bir düzine bildirilen vaka vardır.

(https://rarediseases.info.nih.gov/espanol/12699/aciduria-2-hidroxiglutarica)

Kalıtım Paterni/Deseni

  D-2-HGA tip I, L-2-HGA ve kombine D, L-2-HGA tiplerinin otozomal resesif kalıtım şekli vardır.Tip D-2-HGA alt tipi II, otozomal dominant bir hastalık olarak kabul edilir. Bu tip genellikle IDH2 geninde yeni bir değişikliğin (de novo mutasyon) bir sonucudur ve aile öyküsü olmayan kişilerde görülür.

(https://rarediseases.info.nih.gov/espanol/12699/aciduria-2-hidroxiglutarica)

(https://ghr.nlm.nih.gov/condition/2-hydroxyglutaric-aciduria#inheritance)

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Semptomları gösteren hastalar için birkaç tip klinik test yapılabilir; Biyokimyasal Genetik Testleri (Analit), Moleküler Genetik Testleri (Hedeflenen varyant analizi, Silme / çoğaltma analizi, Seçili eksonların sekans analizi, Tüm kodlama bölgesinin sekans analizi)

  Halen yerleşik bir tedavi yoktur ancak nöbetler gibi bazı semptomlar ilaçla tedavi edilebilir. Bununla birlikte, D, L-2HGA tipi (birleşik tip) için bazı araştırmalarda malat veya sitrat kullanılmıştır. Malat tedavisi sırasında üriner malat konsantrasyonu artmış, ancak bunun ötesinde hiçbir etki gözlenmemiştir. sitrat ile tedavi ise bazı iyi sonuçlara yol açtı ancak bu tedavinin etkinliğini doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyuluyor. Tıbbi literatürdeki olgu sunumları bazı tedavilerin bazı durumlarda etkili olabileceğini göstermiştir.

(https://www.ncbi.nlm.nih.gov/gtr/conditions/C2746066/)

Hastalıkla İlişkili Genler

  Farklı 2-hidroksiglutarik asitüri tipleri, çeşitli genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanır. D-2-HGA tip I, D2HGDH genindeki mutasyonlardan kaynaklanır; tip II, IDH2 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. L-2-HGA, L2HGDH genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Kombine tip D, L-2-HGA, SLC25A1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır.

(https://rarediseases.info.nih.gov/espanol/12699/aciduria-2-hidroxiglutarica)

Hastalığın Diğer İsimleri

2-HGA, D-2-HGA tip, L-2-HGA tip

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HEMOKROMATOZ TİP-4

                                        

Genel Bilgi

Hemokromatoz tip 4 olarak da bilinen ferroportin hastalığı, vücutta anormal demir birikimi ile karakterize nadir görülen bir genetik bozukluktur. Ferroportin hastalığına SLC40A1 geninin mutasyonları neden olur. Hemokromatoz tip 4 iki alt tipe ayrılabilir:

  • Hemokromatoz tip 4A
  • Hemokromatoz tip 4B

Hemokromatoz tip 4A olan kişilerde hastalığın herhangi bir belirtisi olmayabilir. Bireyler yaşlandıkça karaciğer hastalığı geliştirebilirler. Hemokromatoz tip 4B, yorgunluk, halsizlik ve eklem ağrısı ile belirti gösterebilir. Diğer semptomlar arasında karın ağrısı, cinsel dürtü kaybı, karaciğer hastalığı, diyabet, kalp problemleri, nefes almada güçlük ve ciltte renk değişikliği sayılabilir. Hemokromatoz tip 4B semptomları çocukluktan yetişkinliğe kadar her zamanda başlayabilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Ferroportin hastalığına SLC40A1 geninin mutasyonları neden olur. SLC40A1 geni, demirin uygun şekilde hücrelerden dışarı aktarılması için kritik olan özelleşmiş protein ferroportini oluşturmak için bilgi içerir. Ferroportin ayrıca demirin uygun şekilde parçalanmasında (metabolizma) rol oynar. Demir, vücudun tüm hücrelerinde bulunan ve vücudun düzgün çalışması ve büyümesi için gerekli olan kritik bir mineraldir. Demir, kırmızı et, kümes hayvanları, yumurta ve sebzeler de dahil olmak üzere birçok yiyecek türünde bulunur. Demir seviyeleri vücut içinde belirli bir aralıkta kalmalıdır, aksi takdirde anemiye (düşük demir seviyelerinden dolayı) veya etkilenen organlara (yüksek demir seviyelerinden dolayı) zarar verebilir.

SLC40A1 geninin mutasyonları, düşük seviyelerde fonksiyonel ferroportin ile sonuçlanır. Fonksiyonel ferroportin eksikliği sonuçta vücudun hücrelerinde ve dokularında anormal demir birikmesine neden olur. SLC40A1 geninin farklı mutasyonları , ferroportin proteinini farklı şekillerde etkiler, bu nedenle demirin hücre dışına aktarılmasını ve metabolizmasını değiştirir. Araştırmacılar, SLC40A1 mutasyonlarının ferroportini etkilemesinin farklı yollarının , bozukluğun iki farklı formunu oluşturduğu düşünülmektedir.

Ferroportin hastalığı, otozomal dominant genetik bir durum olarak kalıtsaldır. Baskın genetik bozukluklar, hastalığın ortaya çıkması için anormal bir genin sadece tek bir kopyası gerektiğinde ortaya çıkar. Anormal gen, her iki ebeveynden miras alınabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişimi) sonucu olabilir. Anormal geni etkilenen ebeveynden yavrulara geçirme riski, her hamilelik için yüzde 50’dir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Belirti ve Semptomlar

Genellikle ferroportin hastalığı iki ana forma ayrılır.

Ferroportin hastalığı olan bazı kişilerde hafif bir bozukluk şekli gelişir. Bu bireylerin kan plazmasında yüksek seviyelerde ferritin (hiperferritinemi) ve düşük düzeyde doymuş transferrin (kanda demir taşıyan protein) bulunur. Etkilenen bireyler yaşlandıkça, hafif karaciğer hasarı (hepatik fibroz) ortaya çıkabilir.

Diğer bireyler, hemokromatozun (hemokromatoz tip 1) daha yaygın klasik formuna benzeyen bir ferroportin hastalığı formu geliştirir. Transferrin doygunluğu bu formda önemli ölçüde yükselir. Bu formla ilişkili semptomlar arasında eklem ağrısı, kalbin ritmindeki anormallikler veya kalp atışı paterni (aritmiler) ve diyabet bulunur. Karaciğer hasarı bu ferroportin hastalığı formunda daha yaygındır ve karaciğerin skarlaşmasına (siroza) neden olabilir.

Klinik Belirti ve Bulgular

Çok sık

  • Artralji (eklem ağrısı)
  • Genelleştirilmiş hiperpigmentasyon
  • Artan serum ferritin
  • Eklem çıkığı
  • Eklem şişmesi

Sık

  • Karın ağrısı
  • Hepatik steatoz

Nadiren

  • Siroz
  • Konjenital hepatik fibroz

Genetik Görülme Sıklığı

Ferroportin hastalığı erkekleri ve kadınları eşit sayıda ve tüm ırklardan ve etnik kökenlerden bireyleri etkiler. Hemokromatoz tip 4 en çok güney Avrupa kökenli insanlarda yaygındır. Ferroportin hastalığının kesin insidansı bilinmemekle birlikte  <1/1.000.000 olduğu düşünülmektedir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Hastalık otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır.

Hastalığın Diğer İsimleri

HFE4, hemokromatoz otozomal dominant, ferroportin defekti nedeniyle hemokromatoz, otozomal dominant kalıtsal hemokromatoz, ferroportin hastalığı

Hastalıkla İlişkili Genler

SLC40A1 geni

Teşhis Yöntemleri

Ferroportin hastalığının teşhisi, karakteristik semptomların tanımlanması, ayrıntılı bir hasta öyküsü, kapsamlı bir klinik değerlendirme ve çeşitli özel testlere dayanarak yapılır. Kan testleri, kandaki yüksek seviyelerde ferritin ve hastalığın daha hafif formunda, transferrin düşük veya normal doygunluğu da dahil olmak üzere ferroportin hastalığı ile ilişkili belirli bulguları, demirin vücutta doğru taşınmasında rol oynayan başka bir proteini ortaya çıkarabilir. SLC40A1 geninin mutasyonları için moleküler genetik testler mevcuttur ve tanıyı doğrulamak için gereklidir.

Tedaviler

Hemokromatoz tip 4 tedavisi, etkilenen kişinin hemokromatoz tip 4A veya hemokromatoz tip 4B olup olmamasına bağlıdır. Hemokromatoz tip 4B olan kişiler, diğer hemokromatozis türlerine benzer şekilde tedavi edilebilir. Tedavi seçenekleri arasında flebotomi yöntemiyle(kanın bir damar yoluyla çıkarılması) demir seviyelerinin düşürülmesi, demir şelasyon tedavisi(vücuttaki fazla demire bağlanan ve suda çözünmesine izin veren ve böbrekler yoluyla vücuttan atılan ilaçlardır) diyet değişiklikleri ve hastalığın komplikasyonlarının tedavisi yer alabilir.

Hemokromatoz tip 4A olan kişilerin tedavisi tipik olarak flebotomi içermez. Çünkü hemokromatoz tip 4A olan insanlar, flebotomi tedavileri alırlarsa anemi(düşük seviyede kırmızı kan hücresi) gelişebilir. Bunun yerine, tip 4A hemokromatozlu insanlar, hastalığın semptomlarına sahip olup olmadıklarını ve hastalığın en iyi nasıl tedavi edilebileceğini belirlemek için kan testleri ile yakından izlenir.

Son olarak hemokromatozlu insanlar için diyet önerileri alkol ve kırmızı etten kaçınmayı içerebilir. Hemokromatozlu kişilerin demir veya C vitamini takviyesi almaları önerilmez.

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/ferroportin-disease/
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search_Simple.php?lng=EN&diseaseGroup=Hemochromatosis+type+4+
https://www.omim.org/entry/606069?search=HFE4&highlight=hfe4
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10094/hemochromatosis-type-4
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PENTA X SENDROMU

Genel Bilgi

Penta X sendromu kadınları etkileyen bir nadir cinsiyet kromozom anomalisidir. Dişilerde normalde iki X kromozomu bulunur. Pentasomy X sendromunda ise, kadınlarda üç ekstra X kromozomu bulunur. (46, XX yerine 49, XXXXX).

Sendrom genel olarak; şiddetli zihinsel gerilik, gelişimsel gerilik, kısa boy, kafatası ve yüz bölgesi kusurları ve diğer fiziksel anormalliklerle karakterizedir. El ve ayaklar genelde küçüktür. Karakteristik yüz kusurları; yukarı doğru uzanangöz kapağı kıvrımlarını, düz burun kemiklerini, yanlış şekillenmiş kulakları, kısa bir boynu içerebilir.

Pentasominin X’in mayoz bölünme sırasında art arda maternal disfonksiyonun bir sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Etken Faktörler

Kaynak:https://en.wikipedia.org/wiki/Pentasomy_X#/media/File:Foetal_karyotype_demonstrating_pentasomy_X.png

Penta X Sendromu, üç ekstra X kromozomunun varlığı ile karakterize bir kromozomal bozukluktur. İnsan kromozomu çiftleri 1’den 22’ye kadar numaralandırılır, normalde erkekler için bir X ve bir Y kromozomundan ve kadınlar için iki X kromozomundan oluşan 23. çift (46 kromozom) bulunur.

Penta X Sendromlu kadınlarda beşi X kromozomu olan 49 kromozom vardır (49, XXXXX karyotipi). Fazladan üç X kromozomunun varlığı, ebeveynlerden birinde üreme hücrelerinin bölünmesi sırasındaki hatalardan kaynaklanır (mayoz bölünme sırasında ayrılmama).

Araştırmalar, ekstra X kromozomlarının tipik olarak anneden alındığını göstermektedir. Buna ek olarak, araştırmacılar bu tür hata riskinin ileri ebeveynlik yaşıyla artabileceğini belirtmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Penta X Sendromu karakteristik olarak doğum öncesi büyüme gecikmeleri ile ilişkilidir. Ayrıca doğum sonrası büyüme ve kilo alma geriliği (gelişememe) ve kısa boy gözlenir. Ek olarak Penta X sendromlu bebek ve çocuklarda genellikle psikomotor becerilerin kazaılmasında gecikme gözlenir.

Bozukluk ayrıca kafatası ve yüz (kraniyofasiyal) bölgesinin belirgin malformasyonları ile karakterizedir. Bunlar genellikle alışılmadık derecede küçük bir kafa (mikrosefali); yuvarlak bir yüz; yukarı eğimli göz kapağı kıvrımları (palpebral fissürler); düz burun kemiği; yanlış biçimlendirilmiş kulaklar; ve düşük saç çizgisine sahip kısa bir boyundur.

Bazı durumlarda, Penta X Sendromu doğumda kalbin belirli yapısal kalp kusurları ile ilişkili olabilir. Penta X Sendromlu bazı kadınlarda ayrıca böbrek anormallikleri görülür.

Görülme Sıklığı

Prevalans bilinmemektedir, ancak literatürde şimdiye kadar 40’tan az vaka tanımlanmıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Penta X Sendromunun teşhisi, karakteristik fiziksel bulguların tespiti; ve vücut hücrelerinde üç ekstra X kromozomunun varlığını doğrulayan kromozomal analiz ile gerçekleşir. Bazı durumlarda, anormallik doğumdan önce (doğum öncesi olarak) amniyosentez veya koryonik villus örneklemesi (CVS) gibi belirli prosedürleri takiben kromozom analizine dayanarak tespit edilebilir.

Penta X Sendromunun tedavisi, her bir kişide belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Kişide görülen kusurların cerrahi olarak düzeltilmesini içerebilir. Ek olarak, konjenital kalp kusurları olanlar için, bazı ilaçlarla tedavi, cerrahi müdahale ve / veya diğer önlemler gerekebilir. Gerçekleştirilen spesifik cerrahi prosedürler, anatomik anormalliklerin ciddiyetine ve konumuna, ilişkili semptomlarına ve diğer faktörlere bağlı olacaktır.

Etkilenen çocukların potansiyellerine ulaşmasını sağlamak için erken müdahale önemli olabilir. Yararlı olabilecek özel hizmetler arasında özel eğitim, fizik tedavi ve diğer tıbbi, sosyal ve mesleki hizmetler yer alır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • 49, XXXXX Chromosome Constitution
  • 49, XXXXX Karyotype
  • 49,XXXXX Syndrome
  • Pentasomy X
  • XXXXX Syndrome
  • Penta-X
  • Poli-X

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

3C SENDROMU

                                            

 Tanım

  Ritscher-Schinzel sendromu olarak da bilinen 3C sendromu, kraniyofasiyal anormallikler, konjenital kalp kusurları ve serebellar beyin malformasyonları görülen  gelişimsel bir malformasyon sendromudur.

  Klinik Tanım

  3C sendromu, azalan sıklıkla, alçak konumlu kulaklar, hipertelorizm, aşağı eğik palpebral fissürler, basık burun köprüsü, belirgin oksiput, belirgin alın, mikroginati, oküler kolobom, yarık damak gibi belirgin kraniyofasiyal özellikler ile taşıyan konjenital bir hastalıktır. Ek kraniyofasiyal özellikler, nevus flammeus’u (alın bölgesini) kapsar.  arka saç çizgisini, seyrek kafa derisi saçları, kaşları ve kirpikleri, çıkıntılı dille açık ağız ve kısa boyunu  içerir. Olguların% 80’inde serebellar anomaliler vardır ve bunlar arasında öncelikle serebellar vermis hipoplazisi ve sisterna magmanın genişlemesi yer alır. Etkilenen bireylerde hantal motor, zihinsel engel ve konuşma gecikmesi vardır. Kardiyovasküler anomaliler arasında atriyal ve ventriküler septal kusurlar, patent arteriyel kanal, Fallot tetralojisi, çift çıkışlı sağ ventrikül, hipoplastik sol kalp sendromu , aortik veya pulmoner stenoz ve diğer kapak anomalileri bulunur. Birçok hastada doğum sonrası kısa boyluluk ve 2 hastada da büyüme hormonu eksikliği rapor edilmiştir. Hastaların >%10’unda görülen ek anomaliler arasında beslenme güçlükleri, tek göbek arteri, tek enine kırışıklı küçük eller, kamptodaktili, ekinovarus bozukluğu, hidronefroz, yüzeysel skrotum, inmemiş testis, kriptorşidizm, mikropenis, hipospadias, tırnak hipoplazisi, işitme kaybı, bağırsakta malrotasyon. İskelet kusurları kaburga ve vertebral anomaliler ile ortaya çıkabilir. Nadiren gözlenen özellikler arasında oküler (konjenital glakom, göz kapağı pitozu ile optik sinir atrofisi, heteokromatik iris, posterior embriyotokson), böbrek (multisistik displastik böbrek, at nalı böbrekler, tek taraflı böbrek agenezi) ve anal (anal atrezi, anterior yerleşimli anüs malformasyonları) anomalileri vardır. Renal hipoplazi, meme başı hipoplazisi, penil hipoplazi, tek taraflı adrenal aplazi,immün yetmezlik rapor edilmiştir.

   Epidemiyolojisi

  Bugüne kadar <50 vaka tanımlanmıştır. Sendrom panetnik görünüyor.

   Kalıtım Modeli

  Dandy-Walker malformasyonu vakalarının çoğu sporadiktir, bu da ailelerinde kusurlu olma durumunun olmadığı kişilerde ortaya çıktığı anlamına gelir. Vakaların küçük bir yüzdesi ailelerde de görülüyor ancak, Dandy-Walker malformasyonunun açık bir miras modeli yoktur. Birden fazla genetik ve çevresel faktör muhtemelen bu bozukluğun gelişme riskini belirlemede rol oynamaktadır. Dandy-Walker malformasyonuna sahip kişilerin birinci dereceden akrabalarında (kardeşler ve çocuklar gibi) genel popülasyondaki insanlara kıyasla daha yüksek oranda görülür.

   Yönetim ve Tedavi         

  Yönetim esas olarak eğitim programları, fiziksel, mesleki ve konuşma terapisini içeren semptomatik ve multidisipliner yaklaşımlardır. Hipotoni ve gelişmeye yönelikmotor gecikmesini azaltmayı güçlendirmek için yapılan kardiyak malformasyonlar özel bakım gerektirir, genellikle ameliyattır.

   Prognoz

  Prognoz kardiyovasküler malformasyon ile belirlenir. Motor gecikmesi yaygındır ve serebellar anomalilere sekonder hipotoni ile ilişkilidir.

   Hastalıkla İlgili Genler

  3C/Ritscher-Schinzel sendromu doğuştan kraniyo-serebello-kardiyak displazi’ye sebep olan,  11.kromozomunda görülen mutasyona sebep olan CCDC22 ve WASHC5 genleriyle alakalıdır.

 Hastalığın Diğer İsimleri

  1. Dandy-Walker kompleksi
  2. Dandy-Walker kisti
  3. Dandy-Walker şekil bozukluğu
  4. Dandy-Walker sendromu
  5. DWM
  6. DWS
  7. hidrosefali, iç, Dandy-Walker tipi
  8. hidrosefali, iletişimsiz, Dandy-Walker tipi
  9. Luschka-Magendie foramina atrezi
  10. Kranyo-serebello-kardiyak displazi
  11. 3C sendromu
  12. Ritscher Schinzel sendromu
  13. Ritscher-Schinzel kranyo-serebello-kardiyak sendrom

Kaynaklar

  1.  https://omim.org/entry/220210#description
  2.  https://ghr.nlm.nih.gov/condition/dandy-walker-malformation#
  3. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5666/dandy-walker-like-malformation-with-atrioventricular-septal-defect
  4. https://tr.pinterest.com/pin/750834569106473719/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

CHERUBISM

Genel Bilgi

     Cherubism (MIM 118400), üst çene (maxilla) ve/veya alt çene (mandibula) kemiklerinin aşırı bozunması ile tanımlanan karakteristik bir yüz şişmesine neden olan, fibröz doku kitlelerinin gelişmesiyle takip edilen kalıtsal otozomal dominant bir sendromdur (1).

      İlk defa 1933 yılında Kanadalı radyolog William Jones tarafından yanakların şişmesiyle beraber, ırsi multiloküler (Çok sayıda küçük boşluklar gösteren) kistik bir çene hastalığı olarak tanımladı (2). Özellikle üstçenedeki genişleme, yüz derisini ve alt göz kapağını aşağı doğru çeker; hastanın yüzünde gökyüzüne bakıyormuş gibi bir izlenimi ortaya çıkar. (Hastanın yüz ifadesi, orta çağ tablolarındaki “meleklere bakan çocuklara” benzetilmiş ve cherubism nitelemesi bu algılamadan doğmuştur.)

     Fonksiyonel bozukluk, çiğneme ve konuşma problemlerini, diş bozunmalarını ve normal görme kaybını içerir. Hastalığın başlangıcı genellikle 14 ay ile 4 yaş arasındadır. Hastalık çocukluk çağında ilerler, daha sonra stabilize olur ve bazı durumlarda tedavi olmadan gerilemektedir.

Görsel 1: Cherubism hastasında aşırı genişleyen çene kemiği

http://2.bp.blogspot.com/-ncpho4p6Yb4/UwK6nW-iz1I/AAAAAAAAAtY/HtV-OI4YwQc/s1600/Figure+3.jpg

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Cherubism hastalarının çoğunda kromozom 4p16 üzerinde SH3BP2 geninde dominant mutasyon bulunmaktadır. SH3BP2 tarafından kodlanan protein, kemik metabolizması ve yeniden şekillendirilmesi için önemlidir. Cherubism’li insanların yaklaşık %80’i SH3BP2 geninde bir mutasyona sahiptir. Vakaların kalan %20’sinde durumun nedeni bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Alt ve üst çene kemiğinin ağrısız, kist benzeri büyümelerle yer değiştirilmesiyle genişlemesidir. Bu büyümeler yanaklara şişmiş, yuvarlak bir görünüm verir ve genellikle normal diş gelişimine engel olur. Bazı insanlarda durum o kadar hafiftir ki fark edilmeyebilir, diğer vakalarda ise görme, nefes alma, konuşma ve yutma ile ilgili sorunlara neden olacak kadar şiddetlidir. Çenenin genişlemesi genellikle çocukluk dönemi boyunca devam eder ve ergenlik döneminde stabilize olur. Anormal büyümeler yavaş yavaş erken yetişkinlikte normal kemik ile değiştirilir. Sonuç olarak, etkilenen birçok yetişkin normal bir yüz görünümüne sahiptir. Bu durum başka hastalıklarla beraber görüldüğünde ise farklı fiziksel görünümler ortaya çıkmaktadır. Örneğin cherubism, ramon sendromu ile beraber görüldüğünde ise kısa boy, zihinsel engellilik ve diş etlerinin aşırı büyümesi gibi semptomlarla karşılaşılabilir. Bir nadir vaka olan noonan sendromu ile beraber görüldüğünde kısa boy ve kalp bozukluğu gibi durumlar da görülebilir.

Görsel 2: Cherubism hastası birey

http://2.bp.blogspot.com/-g5MIAZ8FI9U/UwK6oLgdycI/AAAAAAAAAtI/KSn_eqmV3gM/s1600/JClinImagingSci_2012_2_1_8_93275_u1.jpg

Genetik Görülme Sıklığı

Cherubism görülme sıklığı tam olarak bilinmemektedir ve geniş klinik spektrum nedeniyle belirlenmesi zordur. Literatürde dünya çapında çeşitli etnik gruplarda yaklaşık 300 vaka bildirilmiştir. Hastalık erkekleri ve kadınları eşit derecede etkiler. Hastalığın yaklaşık %50’si aileseldir ve diğerleri de novo mutasyonlarıyla ilişkili görünmektedir. Cherubism otozomal dominant bir özellik olarak kabul edilir, ancak otozomal resesif iletimi düşündüren belgeler de vardır. Hastalıktan etkilenen aileler için genetik danışmanlık tavsiye edilir.

Kalıtım Paterni / Deseni

Cherubism otozomal dominant paternde kalıtsaldır. Bu, her hücrede sorumlu genin sadece bir kopyasında bir değişikliğe (mutasyon) sahip olmanın, durumun görülmesi için yeterli olduğu anlamına gelir. Bazı durumlarda, hastalıktan etkilenen bir kişi mutasyona uğramış geni yine hastalıktan etkilenen bir ebeveynden devralır. Diğer durumlarda mutasyon ailesinde hiç görülmemiş bireylerde de ortaya çıkabilir. Buna de novo mutasyonu denir. De novo mutasyonunun neden olduğu cherubism vakalarının oranı bilinmemektedir, çünkü bu durumda değişken ekspresivite ve azaltılmış penetrans gözlenir.

Otozomal dominant bir duruma neden olan bir mutasyona sahip bir kişinin çocukları olduğunda, her çocuğun bu mutasyonu alma şansı %50’dir (2’de 1).

Görsel 3: 41 yaşındaki cherubism hastası bir kadına ait tomografi görüntüsünde alt çene kemiğinde fark edilebilir bir şekilde genişleme gözükmektedir.

https://en.wikipedia.org/wiki/Cherubism#/media/File:Cherubism2.jpg

Teşhis Yöntemleri Ve Tedaviler

Hastanın yaşı, aile öyküsü, klinik bulgular, radyografik bulgular, histopatolojik bulgular, biyokimyasal incelemeler ve moleküler analiz sonuçlarına bakılarak karar verilmektedir. Cherubism genellikle kendini sınırlayan bir hastalık olduğundan dolayı cerrahi tedavi her hastada gerekli olmayabilir. Uzun süreli takip ve kontroller çoğu vakada yeterlidir. 1999’da agresif dev hücre lezyonlarının tedavisi amacıyla interferon kullanımı gündeme gelmiştir. Cherubismin aktif evresinde interferonun vasküler proliferasyon ve dev hücreler üzerine etki göstererek faydalı olabileceği düşünülmektedir. Fare deney çalışmalarında yüksek doz TNF-alfanın cherubism progresyonuna neden olabileceği gösterilmiştir. Ancak 1 hastada TNF-alfa blokeri kullanımıyla (bifosfonat ile birlikte) klinik olarak başarı elde edilememiştir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Cherubismli insanların yaklaşık yüzde 80’inde Sh3bp2 geninde mutasyonlar tanımlanmıştır. Kalan vakaların çoğunda, durumun genetik nedeni bilinmemektedir. Sh3bp2 geni, kesin işlevi belirsiz olan bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Protein, hücreler içinde kimyasal sinyallerin iletilmesinde, özellikle de eski kemik dokusunun yeni kemik dokusuyla ve bazı bağışıklık sistemi hücreleri ile değiştirilmesinde rol oynar. Sh3bp2 genindeki mutasyonlar, bu proteinin aşırı aktif bir versiyonunun üretimine yol açar. Sh3bp2 mutasyonlarının etkileri hala incelenmektedir, ancak araştırmacılar anormal proteinin kemik dokusunun ve bazı bağışıklık sistemi hücrelerinin korunmasıyla ilişkili hücrelerdeki kritik sinyal yollarını bozduğuna inanmaktadır. Aşırı aktif protein muhtemelen çene kemiklerinde iltihaplanmaya neden olur ve kemiğin yeniden şekillendirilmesi sırasında kemik dokusunu parçalayan hücreler olan osteoklastların üretimini tetikler. Bu kemik yiyen hücrelerin fazlalığı, üst ve alt çenelerde kemiğin tahrip edilmesine katkıda bulunur. Kemik kaybı ve inflamasyonun bir kombinasyonu, muhtemelen, kistin karakteristik büyümelerinin temelini oluşturur.

Görsel 4: Cherubismin tipik histopatolojisi. Bir cherubism lezyonundan histolojik bir kesit, kemiğin yakınında ve yumuşak fibröz stroma içinde çok çekirdekli osteoklast benzeri dev hücrelerin (oklar) tipik bulgularını göstermektedir.

https://www.researchgate.net/figure/Typical-histopathology-of-Cherubism-A-histological-section-from-a-cherubism-lesion_fig1_225077877

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Çenenin ırsi iyi huylu-dev hücreli tümörü
  • Çenenin ırsi fibröz displazisi
  • Çenenin ırsi multiloküler kistik hastalığı

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN

KENNEDY HASTALIĞI

Kennedy hastalığı nadir, X’e bağlı yavaş ilerleyen nöromüsküler bir hastalıktır. Kennedy hastalığı tipik olarak semptomların esas olarak 20 ila 50 yaşları arasında ortaya çıktığı yetişkinlerde başlayan bir hastalıktır. Hastalık, kas güçsüzlüğü ve kollarda, bacaklarda ve yüz bölgesinde kramplar, genişlemiş göğüsler ve güçlük gibi semptomlarla karakterizedir. konuşma ve yutma (disfaji). Kennedy hastalığı , AR genindeki X krozomunda androjen reseptörü olarak bilinen bir proteini kodlayan bir değişiklik ( mutasyon ) meydana gelmesiyle olur. Hastalığı olan bireyler DNA sekansındaki aşırı sayıda CAG trinükleotid tekrarından dolayı anormal bir bölünme ve genişleme olur. Normal bir DNA segmenti yaklaşık olarak 36 kez tekrarlanması gerekirken kennedy hastalığına sahip olan kişilerde 38 kez tekrarlanır. Araştırmacılar, CAG segmentini içeren androjen reseptör proteinin bir parçasının bu hücreler içinde biriktiğine ve normal hücre fonksiyonlarına müdahale ettiğine inanmaktadır. Bu durumda sinir hücreleri yavaş yavaş ölür. Sinir hücrelerin yavaş yavaş ölümü durumu kas güçsüzlüğü ve israfına yol açar. Daha fazla CAG tekrarına sahip insanlar, daha erken yaşlarda kennedy hastalığının belirtileri ve semptomlarını geliştirme eğilimindedir. Etkilenen bireyler 20 ila 50 yaş arasında nörolojik semptomlar geliştirmeye başlar. Bu erken belirtiler şunları içerir:

  • Kol ve bacak kaslarında zayıflık / kramp (proksimal> uzak)
  • Yüz, ağız ve dil kas zayıflığı
  • konuşma ve yutma (disfaji) güçlüğü
  • seğirmesi (Fasikülasyonlar)
  • Tremors ve bazı pozisyonlarda titreyen
  • göğüs büyümesi (jinekomasti)
  • Uyuşma
  • Kısırlık
  • Testis atrofisi

       Kennedy hastalığı 350.000 erkekten 1’inden azını etkiler ve kadınlarda çok nadir görülür. Kennedy hastalığı ABD, Avrupa, Asya, Güney Amerika ve Avustralya’da teşhis edilmiştir. Japon nüfusunun kurucu etkisi nedeniyle Kennedy Hastalığı prevalansının çok yüksek olduğu görülmektedir. Kennedy hastalığının teşhisi, fiziksel belirti ve semptomlara ve bazen aile geçmişine dayanarak şüphelenilir. Tanı, AR geninde CAG trinükleotid tekrar genişlemesi için bir kan örneği üzerinde moleküler genetik test ile doğrulanabilir . AR geninde 36’dan fazla CAG trinükleotid tekrarına sahip olan bireylere durum teşhisi konur. Şu anda Kennedy hastalığı için bilinen bir tedavi yoktur. Fizik tedavi, mesleki terapi ve konuşma terapisi, ilerleyen hastalığa uyum sağlamak ve bireyin becerilerini korumak için yaygın olarak kullanılır. Ambulasyon için diş telleri, yürüteçler ve tekerlekli sandalyeler kullanılır. Meme küçültme cerrahisi bazen jinekomasti hastalarında gerektiğinde kullanılır. Testosteron, hastalığı daha da kötüleştirebileceğinden uygun bir tedavi değildir. Ancak önlem amacıyla kas gücünü değerlendirmek için yıllık muayeneler uygun olabilir. Genelde kennedy hastalığı olarak bilinen bu hastalığın diğer isimleri de vardır. Bu isimler : X-bağlantılı bulbospinal müsküler atrofi , KD , Kennedy spinal ve bulbar kas atrofisi, SBMA , X’e bağlı spinal ve bulbar kas atrofisi dir.

       Özetle kennedy hastalığı kas hareketini (motor nöronlar ) kontrol eden uzmanlaşmış sinir hücrelerinin bir hastalığıdır. Omurilik ve beyin sapında meydana gelir. Genelde erkeklerde görülür ve tedavisi yoktur. Hastalığı önlemek amacıyla yıllık muayeneler yapılmalıdır.

KAYNAKÇA:

Kategoriler
YAYIN

MARSHALL SENDROMU

GENEL BİLGİ

Hastalığın Diğer İsimleri

Sağırlık, miyopi, katarakt, eyer burun-Marshall tipi

Marshall sendromu, belirgin bir yüz görünümü, göz anormallikleri, işitme kaybı ve erken başlangıçlı artrit ile karakterize olan kalıtsal bir durumdur. Marshall sendromu olanlar da boy kısalığı olabilir. Bazı araştırmacılar, Marshall sendromunun Stickler sendromunun bir varyant formunu temsil ettiğini iddia ettiler; ancak bu konu tartışmalı olmaya devam ediyor. Marshall sendromu, col11a1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır.

Belirti ve Semptomlar

Marshall Sendromlu hastalar, düzleştirilmiş burun Köprüsü (eyer burnu), yukarı doğru dönen burun delikleri ve gözler arasında geniş bir boşluk (hipertelorizm) ile belirgin bir düz batık orta yüze sahiptir. Kafatasının kubbe benzeri üst kısmı (calvaria) normalden daha kalındır ve kafatasında kalsiyum birikintileri bulunabilir.   Marshall sendromlu hastalarda görülen göz kusurları, lensin berraklığını (katarakt) kaybettiği gözün bir hastalığı olan miyopluk ve gözbebeklerinin normalden daha büyük görünmesini sağlayan gözler arasında geniş bir boşluktur. İşitme kaybı hafif ila şiddetli arasında değişebilir; sesin bozulması sinir hasarının bir sonucudur (sensorinöral). Marshall Sendromlu bazı hastalar tarafından sergilenen diğer belirtiler şunlardır: çapraz gözler (ezotropia), görme çizgisinin bir gözde diğerinden daha yüksek olduğu bir durum (hipertropi), retina dekolmanı, glokom, çıkıntılı üst kesici dişlerdir.

Etkilenen Popülasyonlar

Marshall sendromu erkek ve dişileri eşit sayıda etkiler.

Nedenleri

Marshall sendromu, kromozom 1p21.1’de bulunan kolajen XI, alfa-1 polipeptid (COL11A1) genindeki mutasyonların neden olduğu nadir bir otozomal dominant genetik bozukluktur. Tipik olarak Marshall sendromuna neden olan mutasyonlar, taban çifti eklemelerini veya ıntron 50’nin silinmesini içeren ek yeri mutasyonlarıdır.  Baskın genetik bozukluklar, belirli bir hastalığa neden olmak için anormal bir genin sadece tek bir kopyası gerektiğinde ortaya çıkar. Anormal gen, ebeveynlerden miras alınabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişikliği) sonucu olabilir. Anormal geni etkilenen ebeveynden yavrulara geçirme riski her gebelik için %50’dir.

Standart Tedaviler

Plastik Cerrahi Marshall sendromu eyer burun düzeltilebilir. Kataraktlardan etkilenen gözlerin lenslerini çıkarmak için diğer cerrahi prosedürler kullanılır, bundan sonra lens implantları yedek olarak kullanılır. Daha sonra, kontakt lensler görme keskinliğini artırmaya yardımcı olabilir. Lazer teknikleri, lense yapışabilecek kornea veya lens kapsülü gibi herhangi bir malzemeyi gevşetmek için kullanılır. İşitme cihazı kullanımı bazı durumlarda yararlı olabilir.

Araştırma Tedavileri

Konjenital kataraktlı çocuklarda etkilenen lensin çıkarılmasından sonra, bir göz içi lensi (gol) implante edilebilir. Teknik olarak mümkün ise, gol lens kapsülüne implante edilir. Bu implantasyon görme korumak ve çift görme azaltmak için daha genel olarak kullanılabilir önce daha fazla araştırma gereklidir.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Marshall sendromu otozomal dominant kalıtım modeline sahiptir.

Referanslar