Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FUMARİK ASİTÜRİ

Genel Bilgiler

Fumarik asitüri,beyni ve sinir sisteminin diğer kısımlarını etkileyen kalıtımsal bir hastalıktır.Belirti ve semptomlar küçük kafa(mikrosefali),şiddetli gelişimsel gecikme,zayıf beslenme,zayıf kas tonusu(hipotoni),gelişememe,nöbetler ve ayırt edici yüz özellikleri olabilir.Maalesef,bu eksikliğe sahip kişilerin çoğunun konuşma ve yürüme yeteneği yoktur.Çeşitli beyin anomalilerinin tespiti MRI’da tespit edilebilir.Fumaraz eksikliği FH genindeki mutasyondan kaynaklanır ve otozomal resesif olarak kalıtılır.FH geninin ürünü olan fumarat hidrataz Krebs Döngüsü’nde fumaratın malata dönüşümünü katalizleyen enzimdir.Maalesef şu anda etkili bir tedavi yoktur.

Genetik Değişiklikler

Fumaraz eksikliği FH genindeki mutasyonan kaynaklanır ve mutasyonun şiddetine göre risk değişmektedir.Bu gen vücuda fumarat hidrataz üretimini sağlar.Bu enzim ise hücrelere oksijeni kullanarak enerji üretmede yardımcı olur.Gendeki mutasyon enzimin çalışmasını engeller.Enerji üretimi özellikle beyin gelişimi boyunca oldukça önemlidir.

Belirti ve Semptomlar

Fumaraz eksikliği olan çoğu yenidoğan yetersiz beslenme.gelişememe ve zayıf kas tonusu(hipotani) gibi bazı nörolojik anomalilere sahiptir.Erken başlangıç infantil ensefalopatisi(beyin yapısı veya fonksiyonunda anormallikler),nöbetler,mikrosefali ve geç gelişim de görülmektedir.Fumaraz eksikliği olan çoğu çocuk konuşmayı ve yürümeyi hiç öğrenemez.Bazılarında ayrıca polisitemi(kırmızı kan hücresi fazlalığı),tekrarlayan kusmalar,pankreatit görülmüştür.Ayırt edici yüz özellikleri arasında öne çıkmış alın,baskılanmış burun köprüsü ve ayrık gözler bulunabilir.

MRI ile çeşitli beyin anomalileri tespit edilebilir.Bunlar arasında serebral atrofi(nöronların ve birbirleriyle bağlantılarının kaybı),genişlemiş ventriküller(beyin omurilik sıvısının üretildiği boşluklar),korpus kallozomun incelmesi veya yokluğu(agenez),anormal derecede küçük beyin sapı vardır.İdrarda yüksek aminoasit seviyesi(aminoaidüri) de önemli semptomlardandır.

Genetik Görülme Sıklığı

Fumaraz eksikliği 2017 yılı itibariyle yaklaşık 100 raporlu vaka ile nadir bir hastalıktır.Hastalık farklı etnik kökene sahip insanlarda oluşur ama bu hastalığa sahi birçok kişi güneybatı Amerika’nın(Kuzey Arizona ve Güney Utah) izole edilmiş bölgelerindeki topluluklardadır. Buradaki artan sıklığın akraba evliliklerinden ve çok eşi topluluklardan kaynaklandığı düşünülüyor.Genetik görülme sıklığı ise <1/1000000’dur.

Kalıtım Paterni

Otozomal resesif kalıtılır.Bunun anlamı mutasyona uğramış genin eşey hücrelerinde değil vücut hücrelerinde kalıtıldığı yani cinsiyetten bağımsız olduğudur.

Teşhis Yöntemleri

Organik asitlerin kromatografisi, sıklıkla süksinik asit ve alfatotoglutarik asit ile ilişkili, atılan fumarik asit kanıtı sağlar. Hiperlaktakidemi ve orta derecede hiperammonemi diğer yaygın bulgulardır. Tanı, lökositlerde veya kültürlenmiş fibroblastlarda fumarat hidrataz aktivitesini ölçerek doğrulanabilir. Beyin MRI’sı serebral atrofi, genişlemiş ventriküller ve genişlemiş ekstra eksenel serebral omurilik sıvısı (BOS) boşlukları, yaş için miyelinasyonun gecikmesi, korpus kallozumun incelmesi ve anormal derecede küçük bir beyin sapı gibi çeşitli anomalileri ortaya çıkarır. Bilateral polimikrojiyi ve korpus kallozumun yokluğunu içeren gelişimsel malformasyonlar da görülebilir.

Ayırıcı Tanı

İdrardaki yüksek fumarik asit seviyesi metabolik stresden kaynaklanabilir; bu nedenle fumarik asitüri testi hasta stabilize edildikten sonra tekrarlanmalıdır. Ayırıcı tanılara polimikroji ve Leigh sendromu dahildir.

Doğum Öncesi Tanı

Polihidramnios, intrauterin büyüme gecikmesi ve erken doğum vakaların üçte birinden fazlasında görülür. Fetal ultrason genişlemiş serebral ventrikülleri ve diğer beyin anormalliklerini ortaya çıkarır.

Tedavi

FA hastalarına sadece semptomatik tedavi uygulanır. Yenidoğanlarda beslenmeyi kolaylaştırmak için gastrostomi gerekebilir. Nöbetleri kontrol etmek için kullanılan terapiler, bu enzimatik kusur ailesi için kontrendike olan ketojenik bir diyet içermemelidir. Skolyozu azaltmak ve hareketliliği artırmak için fizik tedavi bazı durumlarda yardımcı olabilir. Daha az etkilenen vakalarda motor becerileri ve dil gelişimini geliştirmek için özel eğitim ve mesleki terapi gereklidir. Uzun süreli hayatta kalan hastalar için düzenli tümör testi gereklidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

FH geni lokayonu ise 1.q43

Hastalığın Diğer İsimleri

Fumarat Hidrataz Eksikliği,Fumaraz Eksikliği,Fumarik Asitüri

Kaynakça

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=24
https://omim.org/entry/606812#clinicalFeatures
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6476/fumarase-deficiencyhttps://ghr.nlm.nih.gov/gene/FH#synonyms
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

B12 VİTAMİNİ DUYARLI METİLMALONİK ASİDEMİ

Genel Tanım

            B12 Vitamini duyarlı metimalonik Asidemi, vücudun belirli proteinleri ve yağları parçalayamadığı kalıtsal bir durumu ifade eder. Bu durumun sonucu olarak vücutta toksik maddelerin birikmesi, dekompasyon (tıpta bir organın vücut ihtiyaçlarını karşılayamaması anlamına gelir) oluşmasına veya ciddi hastalık nöbetlerine yol açar. Genellikle bebeklik döneminde ortaya çıkar ve etkileri çok hafiften hayati dereceye kadar uzanabilir. Uzun süreli komplikasyonlar arasında büyüme gecikmesi, zihinsel yetersizlik, böbrek hastalığı ve pankreatit sayılabilir. Metimalonik asidemi, birkaç farklı gendeki değişikliklerden kaynaklanır ve otozomal resesif olarak kalıtsaldır. Tedavisi için düşük proteinli bir diyet, ilaçlar, antibiyotikler ve bazı durumlarda karaciğer ve böbrek nakli içerir. Tedavisi olmazsa, bazı durumlarda komaya ve ölüme yol açabilir.

Klinik Tanım

Metilmalonik asidemiler, dört amino asidin (metiyonin, treonin, izolösin ve valin) metabolizmasında enzimatik bir kusurun neden olduğu organik asidemilerdir. Hastalarda genellikle bebeklik veya erken çocukluk döneminde uyuşukluk, gelişim bozukluğu, tekrarlayan kusmalar, dehidrasyon, solunum sıkıntısı, kas hipotonisi (kasın harekete karşı gösterdiği direnç), hepatomegali(karaciğer büyümesi) ve koma gibi özellikler gözlenir. Ayrıca beyin sapını etkileyen metabolik inme ile birlikte anemi (megaloblastik değil) belirtileri gösterebilir, potansiyel olarak hayatı tehdit eden ketoasidoz ve / veya hiperammonemi(kanda amonyak düzeyinin artması) ve gelişimsel gecikme ve entelektüel eksiklik(zeka geriliği) gösterebilirler. Metilmalonik asidemi sıklıkla ergenlik veya yetişkinlik nedeniyle son dönem böbrek yetmezliğine yol açar.

Bozukluğa metilmalonil CoA mutaz, metilmalonil rasemaz veya adenosilkobalamin sentetik enzimlerin bir veya daha fazlasının eksikliği neden olabilir. İdrarda bir amino asit metabolizması ürünü olan metilmalonatın atılımı anormal derecede yüksektir ve bu nedenle bozukluğun bir belirtecidir.

              Ayrıca B12 vitaminine duyarlı metilmalonik asidemi, adenosilcobalamin (AdoCbl) sentezindeki kusurlardan kaynaklanır. Üç farklı çeşidi vardır ve bunlar kobalamin A (cblA), kobalamin B (cblB) ve kobalamin Dv2 (cblDv2)’dir. CblB hastaları genellikle, cblA hastalarından daha ciddi şekilde etkilenir.

Kobalamin A

MMAA geninde mutasyonu olması sonucu oluşur. Otozomal resesif olarak kalıtılır. Metilmalonik asidemili hastaların yaklaşık %25’ini bu grup oluşturur. mut- ‘e benzer klinik görülür ve B12 tedavisine yanıt verir.

Kobalamin B

              MMAB geninde mutasyon olması sonucu oluşur. Otozomal resesif olarak kalıtılır. İzole metilmalonik asidemili hastaların yaklaşık %12’sini bu grup oluşturur. Klinik tablo mut0 fenotipine benzer ve B12 tedavisine yanıt verebilir.

Nedenleri – Bu Hastalık Nasıl Oluşur?- Etoloji

              MMUT, MMAA, MMAB, MMADHC ve MCEE genlerindeki mutasyonlarla metimalonik asidemi ortaya çıkmaktadır. Bu genlerden hangisinin mutasyona uğradığı ve uğradığı mutasyonun etkisine göre hastalığın uzun vadeli etkileri değişebilmektedir.

              MMUT  genindeki mutasyon metimalonik asidemi hastalığına yol açan mutasyonlar arasında %60 oranda gözükmektedir. Bu genin görevi CoA(mutaz) adı verilen bir enzimin yapılması için talimat vermektir. Bu enzim ise bazı protein yapıtaşlarını (amino asitleri), belirli lipitleri ve kolestrolü parçalamak için B12 vitamini kullanır. MMUT genindeki mutasyonlar, enzimin yapısını değiştirir veya bu moleküllerin düzgün bir şekilde parçalanmasını sağlayan enzim miktarını azaltır. Sonuç olarak, metilmalonil CoA adı verilen bir madde ve diğer potansiyel olarak toksik bileşikler vücudun organlarında ve dokularında birikerek metilmalonik asideminin belirti ve semptomlarına neden olabilir.

              MMUT genindeki mutasyonlar herhangi bir enzimin üretimini önlüyorsa bu durum mut0 olarak adlandırlır ve bu durum metilmalonik asideminin en şiddetli şeklidir ve en kötü sonuca sahiptir. Diğer bir durum ise Metilmalonil CoA mutaz yapısını değiştiren ancak aktivitesini ortadan kaldırmayan mutasyonlardır ve mut- olarak belirtilir. Bu durum tipik olarak mut0 formundan daha değişken ve az şiddetli semptomlara sahiptir.

              Belirtildiği gibi bazı diğer genler (MMAA, MMAB, ve ya MMADHC) de mutasyona neden olur. MMAA, MMAB ve MMADHC genlerinden üretilen proteinler, metilmalonil CoA mutazın düzgün çalışması için gereklidir. Bu üç genden üretilen proteinleri etkileyen mutasyonlar, metilmalonil CoA mutaz aktivitesini bozarak metilmalonik asidemiye yol açabilir.

              Birkaç başka metilmalonik asidemi vakasına MCEE genindeki mutasyonlar neden olur. Bu genin görevi meilmalonil CoA epimeraz adı verilen enzimin üretilmesi için talimat verilmesidir. Bu enzimde tıpkı Metilmalonil CoA Mutaz gibi bazı amino asitlerin, lipitlerin ve kolestrolün parçalanmasında rol oynar. Metilmalonil CoA epimerazının işlevindeki bozulma, hafif bir metilmalonik asidemi formuna yol açar.

Bu durum otozomal resesif bir paternde kalıtsaldır, yani her hücredeki MMUT, MMAA, MMAB, MMADHC veya MCEE geninin her iki kopyasında mutasyonlar vardır. Çoğu zaman, otozomal resesif durumu olan bir bireyin ebeveynleri mutasyona uğramış genin bir kopyasının taşıyıcılarıdır, ancak durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermezler.    

Semptomlar

              Metilmalonik asidemi, kanda toksik maddelerin birikmesinden kaynaklanan dekompasyon olayları olarak adlandırılan bazı hastalık ataklarına neden olur. Dekompansasyon olaylarının tedavisinde gecikilirse beyin hasarına yol açabilir. Bir dekompansasyon olayının belirtileri doğumdan birkaç gün sonra ortaya çıkar ve şunları içerebilir; yetersiz beslenme ve iştahsızlık, kusma, zayıf kas tonusu (hipotoni), uyuşukluk (enerji eksikliği), nöbetler, koma ve ciddi diğer komplikasyonlar genişlemiş karaciğer, entelektüel ve motor sakatlık, kötü büyüme, böbrek hastalığı ve böbrek yetmezliği ayrıca görüş problemlerini de içerebilir. Metilmalonik asideminin bazı alt tiplerinde spesifik semptomlar görülebilir. Bunlara bir örnek olarak homosistinüri ile birlikte metilmalonik asidemi alışılmadık derecede küçük bir kafa olmasına neden olabilir.

Epidemeyolojisi

            Dünyada yaklaşık 1/80,000 – 1/100,000 bebek metilmalonik asidemi ile doğar. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir çalışma, yaklaşık 1/90.000 bebeğin metilmalonik asidemi ile doğduğunu tahmin etmiştir.

              Resimden de görüldüğü üzere taşıyıcı anne ve babanın her çocuğunda ¼ oranda gözükme olasılığı bulunmaktadır.

Teşhis

            Metilmalonik asidemi yeni doğan taraması ile teşhis edilebilir. Ayrıca tanı, kan ve idrardaki artmış metilmalonik aside dayanır. Kurutulmuş kan lekelerinde tandem kütle spektrometrisi (MS / MS) ile propionilkarnitin ve / veya artan propionilkarnitin-asetilkarnitin oranı için yenidoğan taraması yaygın hale gelmiştir, ancak metilmalonik asidin spesifik tanımlanması önemini korumaktadır.

              Ayırıcı tanılar arasında, megaloblastik anemi veya homosistinüri olmadan B12-tepkisiz metilmalonik asidemi vitamini varlığı ile ayırt edilebilen, cblC, D ve F’deki kusurların neden olduğu homosistinüri ile metilmalonik asidemi bulunur. Benzer semptomlarla yaşamın erken dönemlerinde (<1 ila 4 hafta) görülür. Tamamlama analizi, etkilenen geni tanımlamak için ilgili grubu veya nedensel genlerin dizilimini tanımlamak için kullanılabilir.

              Doğum öncesi tanı, amniyotik sıvıdaki metilmalonat ve trimester ortalarında maternal idrar ölçümü ve kültürlenmiş amniyotik sıvı hücrelerinde fonksiyonel mutaz aktivitesi ve kobalamin metabolizması çalışmaları ile mümkündür. Etkilenen gen ve ailedeki mutasyon (lar) biliniyorsa moleküler tanı mümkündür.

Tedavi ve izlem

            Tedavi, ketoasidoz veya hiperammonemi gibi yaşamı tehdit eden belirtiler çözüldüğünde ve karnitinle veya karnitinsiz (çoğunlukla cblA’da etkilidir) B12 vitamini kas içi enjeksiyonları yapılması gereken protein kısıtlı bir diyet içerir. Çoğu cblA hastasında ve neredeyse yarım cblB hastasında kobalamin takviyesine iyi bir yanıt bildirilmiştir. Oral antibiyotikler bağırsak florasından propionik asidi azaltmak için de yararlı olabilir.

              Hastaların hayatın ilk yıllarında haftada bir değerlendirilmeli böbrek ve diğer organ fonksiyonları incelenmelidir. Dekompanzasyon önlenmeli ve protein alımı azaltılan hastaların diyetleri ailesiyle birlikte incelenmeli ve uygulanmalıdır. Hastalara acil durumlar için bileklik edinilebilir.

              Ayrıca hastalığın seyrinde oluşabilecek sorunlara alakalı hasta fizyoterapist, psikiyatrist, çocuk nöroloğu ve gerekli diğer uzmanlar ile iş birliği içerisinde olmalıdır.

Prognoz

            Prognoz, kompleman sistemine göre değişir, en uygun prognoza sahip cblA hastaları (30 yaşına kadar çoğu hasta iyi) ve cblB hastaları daha az elverişlidir. Hasta sayısı az olmasına rağmen, cblDv2, cblA’ya benzer görünür. Uzun süreli hayatta kalan hastalarda bir komplikasyon kronik böbrek yetmezliğidir.

Hastalığın Diğer Adları

Adenosilkobalamin eksikliği

Vitamin B12’ye duyarlı metilmalonik asitüri

  • kalıtsallıkotozomal çekinik
  • hastalığın başlangıç zamanı:çocukluk
  • ICD-10: E71.1
  • OMIM: 251100  251110  277410
  • UMLS: 
  • MeSH: 
  • GARD: 12623
  • MedDRA: 

Kaynaklar

1-https://www.omim.org/entry/251100?search=METHYLMALONIC%20ACIDEMIA&highlight=%28acidaemia%7Cacidemia%29%20methylmalonic

2- https://www.omim.org/entry/251000?search=METHYLMALONIC%20ACIDEMIA&highlight=%28acidaemia%7Cacidemia%29%20methylmalonic

3- https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3579/methylmalonic-acidemia-with-homocystinuria

4- https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=20731&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=methylmalonic-acidemia&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Combined-malonic-and-methylmalonic-acidemia&title=Combined%20malonic%20and%20methylmalonic%20acidemia&search=Disease_Search_Simple

5- https://ghr.nlm.nih.gov/condition/methylmalonic-acidemia

6- https://ghr.nlm.nih.gov/gene/MMAA

7- https://rarediseases.org/rare-diseases/acidemia-methylmalonic/

8-http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/4932/TEZ%20YASEM%C4%B0N%20ERASLAN.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

X-E BAĞLI AGAMMAGLOBULİNEMİ

 

Genel Tanım

 X-bağlı agammaglobulinema , primer bağışıklık yetmezlik ile karakterize, immünoglobulinlerin(bağışıklık sistemi tarafından üretilen özelliği enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı olmak olan proteinlerdir)  çok düşük seviyelerde olması durumudur. Bu durumdan etkilenen insanlarda genellikle yaklaşık 6 aylıktan itibaren sık ve tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar geliştirmeye başlar. Genel olarak teşhis edilen enfeksiyonlar arasında akciğer enfeksiyonları (pnömoni ve bronşit), orta kulak enfeksiyonları, konjonktivit , sinüs enfeksiyonları, çeşitli cilt enfeksiyonları ve kronik diyare ile ilişkili enfeksiyonlar bulunur.  X’e bağlı agammaglobulinemi, BTK’da geninde oluşan değişikliklerden kaynaklanır (mutasyonlar) ve bir X’e bağlı resesif tavır sergiler.

  Klinik Tanım

 Etkilenen bireyler, tortu şeklindeki materyal immünoglobulinler nedeniyle yaşamın ilk birkaç ayında sağlıklıdır. Hastaların çoğunda, yaşamın ilk iki yılında en sık S. pneumoniae ve H. influenzae’nin neden olduğ,  tekrarlayan veya kalıcı bakteri enfeksiyonları gelişir: otitis media, konjonktivit, sinüzit, solunum yolu enfeksiyonları, ishal ve cilt enfeksiyonları (impetigo, selülit , apseler ve furuncles). Diğer ciddi enfeksiyonlar arasında ampiyem, menenjit, sepsis veya septik artrit sayılabilir. Piyoderma veya selülit (nötropeni ile ilişkili) ve psödomonas veya stafilokok sepsisi, özellikle 12 aylıktan küçük hastalarda sık görülen bulgulardır. Lenf düğümleri, bademcikler ve diğer lenfoid dokular alışılmadık derecede küçük veya yoktur. Nadir hastaların vitiligo, eritematöz döküntü, veya alopesi totalis. Enfeksiyonlar yetişkinlik boyunca devam etme eğilimindedir. Etkilenen hastaların şiddetli ve kronik enteroviral enfeksiyonlara karşı daha yüksek duyarlılığa sahip oldukları bildirilmektedir. Büyüme ve gelişme genellikle normaldir. Bazı hastalar daha az şiddetli klinik gösterime sahiptir ve 10 yaşına kadar veya sonrasında immün yetmezlik olarak kabul edilmez. X’e bağlı agammaglobulinemi (XLA) komplikasyonları arasında ilerleyici akciğer hastalığı, kronik sinüzit, inflamatuar bağırsak hastalığı, artrit ve nörolojik değişiklikler bulunur.

  Semptomlar

 Etkilenen bebekler genellikle tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar gelişene kadar yaşamın ilk birkaç ayında sağlıklıdır. En yaygın bakteriyel enfeksiyonlar kulak enfeksiyonları , pnömoni , pembe göz , sinüs enfeksiyonları ve kronik ishale neden olan enfeksiyonlardır . Bu bakteriyel enfeksiyonlar şiddetli ve hayatı tehdit edici olabilir. Etkilenen kişilerin çoğu virüslerin neden olduğu enfeksiyonlara karşı savunmasız değildir. Enfeksiyonlar genellikle uygun tedavi ile önlenebilir.

İnsanların% 80-99’u bu semptomlara sahiptir; bademciklerde anormallik,kronik ishal ,kronik orta kulak iltihabı ,konjonktivit (Pembe göz).

  Epidemeyolojisi

 Tahmini yaygınlık 1 / 350.000 ila 1 / 700.000’dir. Yıllık oran bilinmemektedir. Bozukluk dünya çapında çeşitli etnik gruplarda bildirilmiştir. Sadece erkekler etkilenir ve kadınlar asemptomatik taşıyıcılardır.

  Etolojisi

 X-e bağlı agammaglobulinemiye, B lenfosit farklılaşması ve olgunlaşmasında rol oynayan BTK genindeki mutasyonlar neden olur.

  Teşhis

 Genetik veya nadir bir hastalık için teşhis koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları, bir tanı koymak için genellikle bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fiziksel muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. Teşhis hakkında sorularınız varsa, bir sağlık uzmanıyla görüşmelisiniz.

  Yönetim ve Tedavi

 XLA için iyileştirici bir tedavi yoktur, ancak tutarlı gammaglobulin tedavisi ile iyi hastalık kontrolü sağlanabilir. Bu tedavi, intravenöz bir şekilde (3 ila 4 haftada bir 400-600 mg / kg) veya deri altından (haftada 100 mg / kg) verilebilir. Terapi mümkün olduğunca erken başlatılmalıdır. Bazı immünologlar kronik profilaktik antibiyotikleri, akut enfeksiyonların tedavisinin uzatılmasını ve maksimum dozda antibiyotik kullanılmasını savunurlar.

  Prognoz

 XLA’lı hastaların çoğu normal bir yaşam sürmektedir. Bazı hastalarda ciddi enfeksiyonlar ve kronik pulmoner hasar gibi komplikasyonlar nedeniyle yaşam beklentisi azalabilir. Erken tedavi önlemleri ve tedaviye uyum başlıca prognostik faktörlerdir

  Diğer İsimleri

  1. Bruton tipi agammaglobulinemi
  2. Bruton’un agammaglobulinemisi
  3. XLA
  4. Agammaglobulinemi, BTK
  5. Agammaglobulinemi, Bruton tirozin kinaz
  6. BTK-eksikliği

Kaynaklar

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/1033/x-linked-agammaglobulinemia
  2. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=142&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=X-linked-agammaglobulinemia&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=X-linked-agammaglobulinemia&title=X-linked%20agammaglobulinemia&search=Disease_Search_Simple
  3. https://rarediseases.org/gard-rare-disease/1033/x-linked-agammaglobulinemia/
https://en.wikipedia.org/wiki/X-linked_agammaglobulinemia#/media/File:X-linked_recessive.svg
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HOMOSİSTİNÜRİ ile METİLMALONİK ASİDEMİ

Homosistinüri ile Metilmalonik Asidemi, vücudun amino asitler, lipidler ve kolesterol dahil olmak üzere gıdalardan belirli besinleri düzgün bir şekilde işleyemediği kalıtsal bir hastalıktır. Bu bozukluğa sahip olan insanlar iki ayrı durumdaki özelliklerin kombinasyonuna sahiptir: “Metilmalonik asidemi” ve “homosistinüri”. Hastalık yaşamın erken dönemlerinde başladığında bebekler kilo almakta zorluk yaşarlar (gelişmede başarısızlık), beslenme güçlükleri çekerler ve soluk bir görünüme sahip olurlar. Bebeklerde ayrıca zayıf kas tonusu (hipotoni) ve nöbetler de gözlenebilir.

Bu duruma sahip bebeklerin ve çocukların çoğu alışılmadık derecede küçük bir kafa büyüklüğüne (mikrosefali), zihinsel engel ve gelişimsel gecikmeye sahiptir.

Durumun diğer özellikleri arasında göz problemleri ve megaloblastik anemi adı verilen bir kan bozukluğu bulunur. Ancak bu özellikler diğerlerine göre daha az yaygındır.

Bozukluk, ergenlik veya yetişkinlikte başladığında semptomlar genellikle davranış ve kişilik değişiklikleri, bilişsel sorunları (öğrenme, hafıza, algı,vb. ile ilgili sorunlar) içerir. Ayrıca, bazı durumlarda yetenekler kaybolabilir. Bu da performansın azalmasına, hafıza ve konuşma sorunları, uyuşukluk oluşmasına neden olur.

Homosistinüri ile Metilmalonik Asidemi, birkaç genden (MMACHCMMADHCLMBRD1ABCD4 veya HCFC1) birinde oluşan mutasyonlar nedeniyle de meydana gelebilir. Bu genlerdeki mutasyonlar sırasıyla cblCcblDcblFcblJ ve cblX ” şeklindeki bozuklukların farklı türlerini açıklamaktadır. Bu koşullar için tedavi kas içi hidroksikobalamin, oral betain ve folik asit enjeksiyonlarını içermesinin yanında genel olarak herhangi bir tedavi bulunmamaktadır.

Belirtiler

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye göre değişmektedir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm semptomlara sahip olmayabilir ve bu bilgiler “İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO)”  adı verilen bir veritabanından gelir. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan semptomlar hakkında bilgi toplar.

Aşağıdaki bilgiler bu hastalığa sahip bireylerde görülebilecek semptomlardır ve bu hastalığa sahip insanların %80-%99 gibi bir kısmında bu semptomlar görülmektedir:


Tıbbi Terimler:            Diğer Adları:
 
Amblyopia                    Göz tembelliği
 
Gelişememe                 Gelişmede gecikme, kilo almada sorunlar
 
Yorgunluk
 
Yeme sıkıntıları
 

Teşhis

Herhangi bir hastalık hakkında teşhis koymak çoğu zaman zor olabilir. Doktorlar teşhisi koymak için öncelikle hastanın tıbbi geçmişini, hangi semptomlara sahip olduklarını öğrenirler, hastaya fiziksel testler uygularlar ve yapılan testlerin sonuçlarını incelerler.

Test Kaynakları:Hastaya, hastanın genetik bilgileri ile ilgili sonuçlar verecek testler uygulanır.

Yenidoğan Taraması: “Bebeğin İlk Testi”, ailelerin yenidoğan taramasıyla ilgili eğitildiği bir eğitim merkezidir. Bu site, taramalar hakkında bilgi ve kaynaklar sağlamaktadır.

“Ulusal Yenidoğan Taraması ve Küresel Kaynak Merkezi”, sağlık profesyonelleri, halk sağlığı topluluğu, tüketiciler ve hükümet yetkililerine fayda sağlamak için yenidoğan taraması ve genetik alanında bilgi ve kaynak sağlamaktadır.

Tedavi

Aşağıda listelenen ilaçlar bu durumu tedavisi için “Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)” tarafından onaylanmıştır:

Betaine (Marka Adı: Cystadane): Yüksek homosistein kan seviyelerini düşürmek için yapılan homosistinüri tedavisi.

  • Betaine:Osmoregülasyondaki rolü ile ilgilenen doğal olarak oluşan bir bileşik. Bir ilaç olarak, betain hidroklorür hipoklorhidri tedavisinde bir hidroklorik asit kaynağı olarak kullanılır.

Ayrıca, karaciğer bozukluklarının tedavisinde, hiperkalemi, homosistinüri ve gastrointestinal rahatsızlıklar için de kullanılmaktadır.

MMA + HCU

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FRASİER SENDROMU(FRANSIZ SENDROMU)

    Fraiser sendromu, psödohermafroditizm ve progresif glomerülopati ile tanımlanan nadir bir hastalıktır.Hastalar normal kadın dış genital organları, çizgi gonadları ve XY karyotipi ile başvurur ve sıklıkla gonadoblastom gelişir. Glomerüler semptomlar, ergenlik veya erken yetişkinlikte son dönem böbrek yetmezliğine ilerleyen spesifik olmayan fokal ve segmental glomerüler skleroz ile karakterize çocukluk çağı proteinüri ve nefrotik sendromdan oluşur. 

    Frasier sendromu böbrekleri ve genital organları etkileyen bir durumdur. Etkilenen bireyler, bazı glomerüllerde skar dokusunun oluştuğu, böbreklerdeki kanı atıktan süzen küçük kan damarları olan skar dokusunun oluştuğu fokal segmental glomerüloskleroz adı verilen bir duruma sahiptir.Frasier sendromlu kişilerde ,bu durum genellikle ergenlik döneminde böbrek yetmezliğine yol açar.

     Frasier sendromlu erkeklerde tipik erkek kromozom paterni olmasına rağmen ( 46, XY), dış genital organların açıkça erkek veya açıkça kadın (belirsiz genital) veya genital organların tamamen dişi göründüğü gonadal disgenezisi vardır. İç üreme organları (gonadlar) tipik olarak gelişmemiş ve çizgi gonadları olarak adlandırılmıştır. Bu anormal gonadlar işlevsizdir ve genellikle kanserli hale gelir, bu nedenle genellikle ameliyatın erken dönemlerinde çıkarılırlar.

    Etkilenen dişilerin genellikle normal cinsel organları ve gonadları vardır ve durumun sadece böbrek özelliklerine sahip. Durumun tüm özelliklerine sahip olmadıkları için, kadınlara genellikle izole nefrotik sendrom tanısı verilir.

Kalıtım Kalıbı

  Bu durum otozomal dominant bir paternde kalıtsaldıryani her hücredeki değiştirilmiş genin bir kopyası bozukluğa neden olmak için yeterlidir.

Klinik Tanım

  Moorthy ve diğ. (1987) , Denys-Drash sendromu  vakaları olarak bildirilen bazı hastaların aslında Fraiser sendromu adını önerdikleri farklı bir bozukluğa sahip olduklarını ileri sürmüşlerdir. Moorthy ve diğ. (1987) , daha önce bildirilen 6 çizgi gonad, psödohermafroditizm ve böbrek yetmezliği olan hastayı tartışmıştır. Bazı hastalarda tanı, primer amenore değerlendirmesi sırasında başarılı bir böbrek nakli sonrasında konmuştur. 6 hastanın 5’inde çizgi gonaddan kaynaklanan gonadoblastom saptandı. 

  Fraiser sendromu ile ilişkili 3 hasta tanımlamışt. Her üçü de 2-6 yaş arasında kalıcı proteinüri ile başvurdu ve daha sonra 9-35 yaşları arasında son dönem böbrek yetmezliğine ilerleyen nefrotik sendrom gelişti. Böbrek yetmezliğinin başlamasından önce yapılan böbrek biyopsilerinde 1 hastada minimal nonspesifik glomerüler değişiklikler, diğer 2 hastada fokal ve segmental glomerüler skleroz saptandı. Her üç hastaya da nefrotik sendrom nüksü olmadan başarılı böbrek nakli yapıldı. Normal kadın fenotipi olan bu 3 kadında primer amenore değerlendirmesi 46, XY gonadal disgenezis tanısına yol açmıştır. Üç hastadan birinde 19 yaşında teşhis edilen gonadoblastom gelişti; cerrahi tedaviden sonra nüks gözlenmedi. Diğer 2 hastaya bilateral cerrahi gonadektomi yapıldı. 

  Melo ve diğ. (2002) , Denys-Drash sendromunun dış genital özelliğine sahip Fraiser sendromu tanısı alan bir hastayı bildirmiştir. Bu 2 sendromunun farklı hastalıklar olmadığını, ancak WT1 genindeki değişikliklerin neden olduğu bir spektrumun 2 ucunu temsil edebileceğini öne sürdüler. 

Görülme Sıklığı

  Frasier sendromunun nadir bir durum olduğu düşünülmektedir; bilimsel literatürde yaklaşık 50 vaka tanımlanmıştır.

Moleküler Genetik

  WT1 geninin ekson 8 veya 9’a mutasyonlar Denys-Drash 10 ilgisiz hastalarda tespit edilmiş olduğundan sendromu  ile Pelletier et al.(1991) ,  Fraiser sendromlu hastalarda WT1’in 1 ila 10 eksonlarını taradılar , ancak hiçbir mutasyon tespit etmediler. Tek iplikli konformasyon polimorfizm (SSCP) analizi ile mutasyon taraması yaptıkları için, nokta mutasyonlarının sadece tahmini %80’ini tespit eden bir yöntem olduğundan, genin başka yerlerinde mutasyon olasılığı tamamen dışlanmamıştır. 

  Berta ve diğ. (1992) , XY gonadal disgenezisi ve kronik böbrek yetmezliği olan 2 kız çocuğunda Y kromozomunun cinsiyet belirleyici bölgesinde veya SRY genindeki mutasyonlarda ( 480000 ) büyük bir delesyon bulamadılar . 

  3 hastada Fraiser sendromu, Barbaux ve diğ. (1997) , WT1 geninin intron 9’unun ( 607102.0018 ; 607102.0019 ) donör ekleme alanındaki mutasyonları, + KTS izoformu olarak bilinen bir kayıp ile tanımladılar . Normal olarak, intron 9’daki alternatif bir ekleme yeri, WT1 proteininin üçüncü ve dördüncü çinko parmakları arasına 3 amino asit (KTS) eklenmesine izin verir. 3 hastanın hepsinde erkek psödohermafroditizmi, nefrotik sendrom vardıson dönem böbrek yetmezliğine ilerleyen ve 46, XY gonadal disgenezi. Böbrek yetmezliğinin başlamasından önce yapılan böbrek biyopsilerinde 1 hastada minimal nonspesifik glomerüler değişiklikler, diğer 2 hastada fokal ve segmental glomerüler skleroz saptandı. Bir hastada 19 yaşında gonadoblastom teşhis edildi. 

  Barbaux ve diğ. (1997) , hastanın Denys-Drash sendromu olduğu  ve WT1 geninin intron 5’inde ( 607102.0009 ) mutasyonun aslında Frasier sendromu olduğunu bildirmiştir . 

  Klamt ve diğ. (1998) , Fraiser sendromuna neden olan WT1 mutasyonları tarafından hiçbir mutant proteinin üretilmediğini göstermiştir . Bunun yerine, mutasyon, proteinin 2 ilave izoformunun, fazladan 3 amino aside (KTS) sahip olan ve olmayanlara değiştirilmiş bir oranla sonuçlanır. Denys-Drash sendromunda, tümör riski Fraiser sendromundan çok daha fazladır . Baskın negatif mutant aleli arızalıdır ve ikinci alelin kaybı (2 vuruşlu modele göre) tümör oluşumunda önemli bir adım olabilir. Aksine, Fraiser hastaların sadece daha kısa bir izoform üretebilen 1 normal WT1 ve 1 kopyası vardır. Bu nedenle alel kaybı, WT1’in + KTS izoformunu üretemeyen, ancak yine de büyük miktarlarda -KTS izoformuna sahip olan hücrelere yol açacaktır. Bu bakımdan, çıplak farelerde G401 Wilms tümör hücre dizisinin tümör oluşumunun + KTS ve -KTS izoformları ile aynı ölçüde bastırılabileceğini belirtmek ilginçtir. Gonadoblastoma sık olduğu Frasier hastalar. 

  Melo ve diğ. (2002) , bağlanma yeri kullanımında bir değişiklik öngören IVS9 + 4C-T mutasyonu ( 607102.0018 ) olan Fraiser sendromlu 19 yaşında bir erkek olduğunu bildirmiştir . Sıradışı bir fenotipi vardı. WT1 transkript analizi FS tanısını doğrulayan normal pozitif / negatif KTS izoform oranının tersine döndüğünü gösterdi. Yazarlar, bu hastanın Denys-Drash sendromun dış genital özelliğine sahip olduğu ve bu 2 sendromun ayrı hastalıklar olmadığını, ancak WT1 genindeki değişikliklerin neden olduğu bir spektrumun 2 ucunu temsil edebileceği sonucuna vardı . 

Nedenler

  WT1 genindeki mutasyonlar Frasier sendromuna neden olur . WT1 geninin spesifik bölgelerine bağlanması (bağlanma) ile, diğer genlerin aktivitesini düzenleyen bir protein yapmak için yönergeler DNA. Bu eyleme dayanarak, WT1 proteinine transkripsiyon faktörü denir. WT1 proteini böbreklerin ve gonadların gelişiminde rol oynar (kadınlarda yumurtalıklar ve erkeklerde testisler) doğumdan önce.

  Frasier sendromuna neden olan WT1 gen mutasyonları, gen aktivitesini kontrol etme ve böbreklerin ve üreme organlarının gelişimini düzenleme yeteneğine sahip bir proteinin üretilmesine yol açarak Frasier sendromunun belirti ve semptomlarına neden olur.

Frasier sendromu, WT1 genindeki mutasyonların da neden olduğu Denys-Drash sendromu adı verilen başka bir duruma benzer özelliklere sahiptir . Bu iki durum genetik bir nedeni paylaştığı ve üst üste binen özelliklere sahip olduğu için, bazı araştırmacılar bunların iki farklı koşulun değil, bir spektrumun parçası olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Normal İşlev

  WT1 geni doğumdan önce (erkeklerde kadınlarda yumurtalıkların ve testislerin) böbrekler ve üreme organlarına gelişimi için gerekli olan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Doğumdan sonra, WT1 protein aktivitesi glomerulus olarak bilinen ve böbrekler yoluyla kanı süzen bir yapı ile sınırlıdır. WT1 proteini, hücre büyümesinde, hücrelerin belirli işlevleri yerine getirmek için olgunlaştıkları (farklılaşma) ve hücrelerin kendi kendini yok etmelerinde (apoptoz) rol oynar. Bu işlevleri yerine getirmek için WT1 proteini, DNA’nın belirli bölgelerine bağlanarak (bağlanarak) diğer genlerin aktivitesini düzenler. Bu eyleme dayanarak, WT1 proteinine transkripsiyon faktörü denir.

Etolojisi

  Frasier sendromu, WT1 geninde (11p13) intron 9’un (önceden IVS9 + 4; IVS9 + 5 olarak anılacaktır) 4-5 nükleotidlerini etkileyen spesifik patojenik varyantlarla ilişkilendirilmiştir. WT1, hem böbrek hem de gonadal gelişim için önemli olan düzenleyici transkripsiyon faktörü olarak işlev gören bir proteini kodlar.

Hastalık Belirtileri

  Bu tablo, bu hastalığı olan kişilerin sahip olabileceği belirtileri listeler. Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm semptomlara sahip olmayabilir. Bu bilgiler İnsan Fenotip Ontolojis (HPO) adı verilen bir veritabanından gelir.. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan semptomlar hakkında bilgi toplar. HPO düzenli olarak güncellenir. Bir belirti hakkında daha ayrıntılı bilgiye erişmek için HPO Kimliğini kullanın

Teşhis Yöntemleri

  Histolojik analizde FSGS bulguları ile ilerleyen glomerulopatinin çocukluk başlangıcında tanıdan şüphelenilmektedir. Ergenlik gecikmesi veya primer amenore olan fenotipik dişiler nefropati belirtileri açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Klinik bulgular WT1 ile ilişkili bozuklukların teşhisini önerdiğinde, sıcak noktanın 8-9 tek gen testieksonbitişik intronlar ile gerçekleştirilebilir. Karyotip testi, WT1 intron 9 patojenik varyantları olan tüm bireyler için önerilir.

  Genetik veya nadir bir hastalık için teşhis koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları, bir tanı koymak için genellikle bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fiziksel muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. Aşağıdaki kaynaklar, bu durumun teşhisi ve testi ile ilgili bilgi sağlar. Teşhis hakkında sorularınız varsa, bir sağlık uzmanıyla görüşmelisiniz.

Yöntem ve Tedavi

  Yönetim çok disiplinlidir ve aşağıdakileri içermelidir: nefrolog kronik böbrek yetmezliğinin tedavisi için (başlangıçta nefroprotektif tıbbi tedavi ile ve daha sonra ESRD oluştuğunda böbrek replasman tedavileri veya transplantasyon ile), endokrinologlar ilişkili testis gelişimi bozukluğunun tedavisi için ve onkologlarve cerrahlar tümör oluşumunu önlemek için erken bir gonadektomi ihtiyacını değerlendireceklerdir. Böbrek nakli veya peritoneal yerleşim sırasında preemptif bilateral gonadektomidiyaliz sonda bir seçenek olabilir.

Prognoz

  Yaşam beklentisi hakkında sınırlı bilgi vardır. Böbrek nakli sonrası nefrotik sendrom tekrarlamaz. 46, tam gonadal disgenezi olan XY bireyleri kısırdır.

 Kaynaklar

https://www.omim.org/entry/136680?search=Frasier%20syndrome%20%22&highlight=%28syndrome%7Csyndromic%29%20frasier
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/2375/frasier-syndrome

Yaşam beklentisi hakkında sınırlı bilgi vardır. Böbrek nakli sonrası nefrotik sendrom tekrarlamaz. 46, tam gonadal disgenezi olan XY bireyleri kısırdır.

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=3616&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Frasier-syndrome—&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Frasier-syndrome&title=Frasier%20syndrome&search=Disease_Search_Simple
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/frasier-syndrome#resources
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SAKATİ SENDROMU

Genel Bilgi

Sakati sendromu “Akrosefalopolisindaktili” (ACPS) olarak bilinen nadir bir genetik grubuna ait çok nadir bir hastalıktır. ACPS’nin tüm türleri kafatasındaki bazı kemiklerin arasındaki lifli eklemlerin erken kapanması sonucu kafanın üst kısmının sivri olmasına, bazı el ve ayak parmakları arasında bağsı dokusu oluşuna veya birleşmelere ve/veya normal sayıdan daha fazla el, ayak parmağına sahip olmakla kategorize edilir.

Ek olarak, ACPS tip III olarak bilinen Sakati sendromu, ayak kemiklerindeki anormalliklere, doğumda olan yapısal kalp kusurlarına ve diğer bulgulara neden olur.

Sakati sendromu bilinmeyen sebeplerle rastgele oluşan yeni bir genetik değişim (mutasyonlar) nedeniyle oluştuğu düşünülüyor. Bu mutasyon otozomal baskın olarak kalıtılır.

Belirti ve Semptomlar

Sakati sendromunda, kafatasındaki kemikler arasındaki lifli eklemler erkenden kapanmasıyla bebeklerin kafasının yukarıya doğru hızlı büyümesine neden olur. Bunun sonucunda, kafaları uzun, dar ve sivri oluşur.

Etkilenen bireyler ayrıca düz, anormal küçük bir yüz; çıkıntılı gözler; gözler arasında anormal geniş bir boşluk; uzamış bir burun; geniş, hatalı biçimlendirilmiş ve düşük pozisyonda kulaklar; ve öne çıkan bir alın gibi alışılagelmeyen yüz karakterlerini içerir.

Sakati sendromu eller ve ayakları içeren anormal kısa parmaklar, alışılmadık geniş başparmaklara ve büyük ayak parmaklar, yapışık ve perdeli ayak parmaklar ve normal sayıdan daha fazla el ve/veya ayak parmak oluşumlarını içeren ciddi bozukluklarla karaterize edilir.

Bacaklardaki anormallikler eğri dar kemikler olmak üzere, anormal yapılı yer değiştirmiş baldır kemikleri ve az gelişmiş kaval kemiklerini de içerir. Ayrıca, hem ayaklarda hem de kollar normale göre daha kısadır.

Bu bozuklukla birlikte ilave olan semptomlar; birlikte sıkışmış dişler, az gelişmiş bir üst çene kemiği, öne doğru çıkmış çene kemiği, kısa bir boyun, düşük saç çizgisi, saç eksikliği ve doğuştan kalp hastalığı içerebilir.

Nedenleri

Sakati sendromunun tam olarak sebebi anlaşılamamıştır. Yeni ya da aralıklı, baskın genetik değişimler olabileceği düşünülüyor. Böyle bir mutasyonun asıl sebebi açığa çıkmamasına rağmen, bazı araştırmacılar anne ve babanın ilerlemiş yaşının bu durumun oluşmasında etkisinin olabileceğini düşünüyorlar.

Sakati sendromlu bir kişi çocuk sahibi olsaydı, hastalığın değişmiş geni otozomal baskın bir özellik olarak geçebilir. Genetik hastalıklar biri babadan diğeri anneden gelen iki baskın genle belirlenir.

Baskın genetik hastalıklar, anormal kopyalı genin sadece bir kopyasının bile yeterli olduğu durumlarda oluşur. Bu anormal gen ebeveynlerden kalıtılabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyon sonucu oluşabilir. Anormal genin, etkilenen ebeveynlerden çocuklarına geçme riski çocuğun cinsiyetine bakılmaksızın her bir hamilelik için %50’dir.

Benzer Hastalıklar

Aşağıda bahsedilen bozukların belirtileri Sakati sendromu ile benzer olabilir.Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir.

Akrosefalopolisindaktili (ACPS); Noack sendromu (Tip I), Carpenter sendromu (Tip II), Sakati sendromu (Tip III) ve Goodman sendromu (Tip IV) gibi çok nadir genetik bozuklukların bir grubudur. Bütün bu bozukluklar normalden daha fazla el ve/veya ayak parmakları ve bitişik el ve/veya ayak parmakları ve sivri görünen uzun, dar bir kafa ile karakterize edilir.

Carpenter sendromu ellerde anormal kısa yapışık parmaklar ve beşten fazla, yapışık da olabilen, ayak parmakları; uzun, dar bir kafa ile karakterize olan çok nadir bir kalıtsal bozukluktur. Etkilenen bireyler aşağı doğru eğilmiş gözlere, düzleştirilmiş bir burun köprüsüne, geniş yanaklara, düşük pozisyonda kulaklara ve az gelişmiş çene kemiği karakterine sahiptir. Diğer özellikler obezite başlangıcı, zeka geriliği, bağırsak duvarı boyunca bağırsak kısımlarının çıkıntısı, az gelişmiş cinsel organlar, ve doğumsal kalp hastalığıdır. Carpenter sendromu otozomal resesif bir özellik olarak kalıtılır.

Goodman sendromu, uzun, dar bir kafa; birçok yüz kusuru; perdeli parmaklar ve/veya ayak parmakları; ekstra parmaklar ve anaormal şekilde eğimiş ve kalıcı şekilde bükülmüş beşinci parmaklarla karakterize edilmiş çok nadir görülen bir genetik hastalıktır. Diğer özellikler önkol kemiklerinden birinin ayrılması, dizlerin anormal yakın ve anormal uzak ayak bilekleri ve doğuştan kalp rahatsızlıklarının bulunmasıdır. Zeka normal sınırlar içindedir. Bazı araştırmacılar Goodman sendromunun Carpenter sendromunun başka bir türü olduğunu düşünmektedir.Goodman sendromu otozomal resesif bir özellik olarak kalıtılır.

Apert sendromu perde-şekilli ve sivri bir kafa; öne çıkan bir alın; ortası düz görünen bir yüz; ve dışarı çıkmış, şaşı gibi görünen ve/veya geniş ayrılmış gözler olarak karakterize edilen nadir bir genetik bozukluktur. El ve ayaklarda perdeli ve/veya birleşmiş el ve ayak parmakları ve genellikle ikinci ila dördüncü parmaklarda tek bir tırnak gibi anormallikleri içerebilir.  Diğer özellikleri sıkışık üst dişler, çıkık bir çene, alışılmadık yüksek ve sivri bir çene, düşük pozisyonda kulaklar, işitme kaybı ve zeka geriliği içerebilir. Apert sendromu otozomal baskın bir özellik olarak kalıtılır.

 Teşhis

Sakati sendromu, klinik değerlendirme ve fiziksel bulguların saptanmasına dayanarak doğumda tespit edilebilir.

Tedavisi

Tedavi öncelikle kusurlu oluşumların cerrahi yöntemle düzeltilmesini içerir. Erken kranyofasiyel ameliyat, kafatasındaki kemiklerin erken kapanmasını düzeltmek için uygulanabilir ve ek olan kranyofasiyel ameliyat, ayaklar ve ellerdeki anormallikleri düzeltmek için yapılabilir. Ayrıyeten, ayak kemiklerinmdeki anormalliklerin cerrahi düzeltilmesi bireylerin yürümesini de geliştirebilir.

Doğuştan kalp rahatsızlığı olan Sakati sendromlu bebekler de cerrahi olarak tedavi edilebilir. Uygulanan cerrahi prosedür, kalp rahatsızlığının ciddiyetine, yerine  ve bunlara bağlı semptomlara bağlı olacaktır.

Diğer tedavi semptomik ve destekleyicidir. Genetik danışmanlık etkilenen bireyler ve aileleri için faydalı olacaktır.

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/sakati-syndrome/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MECKEL SENDROMU

Genel Bilgi

Meckel sendromu, böbreklerde çoklu kistler, kafatasındaki bir açıklıktan (oksipital ensefalosel) beynin bir kısmının çıkıntısı ve ekstra parmaklar (polidaktili) ile karakterize çok ciddi bir hastalıktır. Etkilenen çocuklarda baş ve yüz, karaciğer, akciğerler, cinsel organlar ve idrar yollarını etkileyen anormallikler de olabilir. Bu ciddi sağlık sorunları nedeniyle, Meckel sendromlu bebeklerin çoğu doğumdan sonra uzun süre hayatta kalmaz. Meckel sendromu, sekiz genden birinde mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal-resesif bir şekilde kalıtsaldır.

Belirti ve Semptomlar

Meckel sendromu ile ilişkili spesifik semptomlar bir kişiden diğerine büyük ölçüde değişir. Etkilenen çocuklar aşağıda ayrıntılı semptomların hepsine sahip olmayacaktır. Merkezi sinir sistemi, pulmoner veya böbrek anormallikleri her zaman perinatal ölümle sonuçlanır.

Meckel sendromuyla ilişkili en yaygın merkezi sinir sistemi anormalliği, bir bebeğin kafatasında bir boşlukla doğduğu bir durum olan oksipital ensefaloseldir.

Etkilenen bebekler anormal derecede küçük bir çene (mikrognati), genişlemiş ve kusurlu kulaklar, yarık damak, yarık dudak, eğimli alın ve kısa boyun gibi farklı özelliklere sahip olabilirler. Etkilenen çocuklarda anormal derecede küçük gözler (mikroftalmi) ve gözlerin sinirlerinin az gelişmesi (optik sinir hipoplazisi veya koloboma) dahil olmak üzere göz (oküler) anormallikleri görülebilir. Böbreklerdeki çoklu kistler (multikistik böbrek displazisi) Meckel sendromuyla ilişkili en yaygın semptomdur.

Etkilenen bireyler ayrıca ekstra parmak ve ayak parmaklarına, çoğunlukla ellerin baş parmağında ekstra parmaklara (postaksiyal polidaktili) sahip olabilirler.

Genetik Görülme Sıklığı

Yaygınlık Avrupa’da 50,000’de 1 doğum olarak tahmin edilmektedir. Canlı doğum yaygınlığının dünya çapında 13,250’de 1 ile 140,000’de 1 arasında olduğu bildirilmektedir. Canlı doğum yaygınlığı, Fin popülasyonunda (1/9,000), Belçika ve Kuveyt Bedevi popülasyonlarında (1/3,500) ve Gujarati Kızılderililerinde (1/1,300) önemli ölçüde daha yüksektir. Cinsiyet veya etnik tercih bildirilmemiştir.

Kalıtım Paterni

Bu durum otozomal resesif bir desende kalıtsaldır, bu da her hücredeki genin her iki kopyasının mutasyonları olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif bir duruma sahip bir bireyin ebeveynleri her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirti ve semptomlarını göstermezler.

Nüks riski %25’dir.

Nedenleri

Meckel sendromu, on üç gendeki değişikliklerden (mutasyonlar) kaynaklanabilir: B9D1, B9D2, CC2D2A, CEP290, MKS1, RPGRİP1L, TCTN2, TCTN3, TMEM67, TMEM107, TMEM216, tmem231 ve TMEM237. Bu 13 gendeki mutasyonlar tüm vakaların yüzde 75’ini oluşturur; kalan yüzde 25’in bilinmeyen genetik nedenleri vardır. Bu genlerin çoğu, Joubert sendromu adı verilen nörolojik bir bozukluktan da sorumludur ve Meckel sendromunun Joubert sendromunun aşırı öldürücü formu olduğu kavramına yol açar.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Oksipital ensefalosel ve displastik böbrekleri gösteren fetal ultrasonografi ile tanı konabilir. MKS tanısı için üç ana malformasyondan ikisi veya bir klasik özellik ile birlikte diğer iki anomali yeterlidir. Otopsi de gerekebilir. Bozukluk genellikle 14. gebelik haftasından önce tespit edilir. Moleküler genetik testler, genetik danışmanlığa rehberlik etmek için tanıyı doğrulamak için kullanılabilir.

Ölümcül bir sonucu olan Meckel sendromu için şu anda tedavi mevcut değildir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Dysencephalia splanchnocystica
  • Meckel-Gruber sendromu
  • MKS

Referanslar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
https://ghr.nlm.nih.gov/condition
https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JEUNE SENDROMU

Jeune sendromu öncelikle kemikleri etkileyen nadir bir durumdur. Yaygın belirti ve semptomlar arasında akciğerlerin büyümesini ve genişlemesini kısıtlayan küçük bir göğüs ve kısa kaburgalar bulunur ve bu da genellikle hayatı tehdit eden solunum güçlüklerine neden olur. Diğer semptomlar kollarda ve bacaklarda alışılmadık şekilli kısaltılmış kemikleri içerebilir. Kemikler ve ekstra parmaklar veya ayak parmakları. Bebeklik döneminin nefes alma zorluklarından kurtulan insanlar daha sonra ciddi böbrek veya kalp problemleri geliştirebilir. Birçok durumda Jeune sendromunun nedeni bilinmemektedir; ancak, değişiklikler (mutasyonlar) birkaç farklı genler bu durumdaki bazı ailelerde tanımlanmıştır. Jeune sendromumiras bir otozomal resesiftavır. Tedavi, her insanda mevcut olan belirti ve semptomlara dayanır.

    Boğucu torasik distrofi olarak da adlandırılan Jeune sendromu, dar bir toraks, kısa uzuvlar ve asetabula’nın ‘trident’ yönü ve metafiz değişikliklerini içeren radyolojik iskelet anormallikleri ile karakterize kısa bir kaburga displazisidir. Yıllık doğum sıklığı bilinmemektedir ancak 1-5 / 500.000 olduğu tahmin edilmektedir.

    Polidaktili olan veya olmayan kısa kaburga torasik displazi (SRTD), dar bir torasik kafes, kısa kaburgalar, kısaltılmış tübüler kemikler ve asetabular çatının ‘trident’ görünümü ile karakterize edilen bir grup otozomal resesif iskelet sililpatisine işaret eder. SRTD, Ellis-van Creveld  sendromunu (EVC) ve daha önce Jeune sendrom veya boğucu torakal distrofi (ATD), kısa kaburga-polidaktili  sendromu (SRPS) ve Mainzer-Saldino sendromu olarak tanımlanan bozuklukları kapsar.

Kromozomal Konum

Sitogenetik Yer: 7q36.3, 36.3 konumundaki kromozom 7’nin uzun (q) kolu

Moleküler Yer: Kromozom 7’de baz çiftleri 158.839.245 ila 158.958.695 (Homo sapiens Güncellenmiş Ek Açıklama Bülteni 109.20191205, GRCh38.p13)

Bu Genin Diğer İsimleri

  • CFAP163
  • DIC6
  • FAP163
  • SRPS6
  • SRTD8

Jeune Sendromu’nun Eş anlamları

  • boğucu torasik displazi
  • ATD
  • torasik-pelvik-falangeal distrofi
  • boğucu torasik kondrodistrofi
  • kondroektodermal displazi benzeri sendrom
  • infantil torasik distrofi
  • Jeune torasik distrofisi

Etkilenen Popülasyonlar

ATD insidansı 100.000 ila 200.000 canlı doğumda yaklaşık 1’dir. Erkekler ve dişiler, çeşitli etnik veya ırksal geçmişlere sahip kişiler gibi eşit sayıda etkilenmiş gibi görünmektedir.

Klinik Özellikler

Maroteaux ve Savart (1964) torasik distrofiyi boğucu olarak tanımladılar ve göğüs kafesi, pelvis ve uzuvlardaki iskelet değişikliklerinin Ellis-van Creveld sendromunda  (EVC; 225500 ) gözlemlenenlere benzer olduğunu belirttiler . Pirnar ve Neuhauser (1966) etkilenen 3 erkek kardeş bildirmiş ve tırnaklarının displazisi olmadan polidaktili varlığını belirtmiştir. Erken çocukluk döneminde hayatta kalanlar, kronik nefrit ( Wahlers, 1966 ) ve bağırsak malabsorpsiyonu ( Karjoo ve diğerleri, 1973 ) gibi başka bozukluklar geliştirme eğilimindeydi . 

Hanissian ve diğ. (1967) her biri 2 erkek kardeşi olan 2 aile bildirmiştir; 1 aile Afrika kökenliydi. Bu yazarlar, Shapira ve ark. (1965) bu duruma sahipti. 

Langer (1968) , polidaktili olgularda, sadece radyolojik nedenlerle Ellis-van Creveld sendromundan  farklılaşmanın mümkün olmayabileceğine dikkat çekmiştir . Polidaktili, ATD’nin tutarsız bir özelliğidir ve mevcut olduğunda genellikle ayakları da etkiler. Aksine, ellerin polidaktili EVC’de sabit bir özelliktir, ancak ayaklar nadiren etkilenir. ATD’deki ana viseral anormallik renaldir, oysa EVC’de kardiyaktır.

Shokeir (1970) , Norveç ekstraksiyonunun boğucu torasik distrofisi ile ilişkili 5 etkilenmiş kişiyi tanımlamıştır. Kistik böbrek değişiklikleri (Potter tip IV) tanımlandı. Kistik lezyonlar böbrek, karaciğer ve pankreasta ortaya çıkabilir ( Hopper ve ark., 1979 ; Landing ve ark., 1980 ). 

Finegold ve diğ. (1971) hipoplastik akciğerli bir olgu ve otopside alveol sayısında belirgin bir azalma olduğunu bildirmişlerdir. 

Oberklaid ve diğ. (1977) 10 vaka bildirmiştir. Böbrek ve karaciğer değişiklikleri progresifti ve en az 2 hastada ölüm nedeni böbrek yetmezliği idi. Dikkate değer bir vaka, hala 15 yaşında ve boy için 25. yüzdelikte yaşayan bir çocuğun vakasıydı. Küçük bir göğsü vardı, ancak tek radyolojik bulgu kısa kaburgalardı. 32 yaşında bir hasta Friedman ve ark. (1975) . 

Turkel ve diğ. (1985) otopside 7 yenidoğan vakasını incelemiş; 2’si akraba ebeveynlerinden doğan kardeşlerdi. Cüce telaffuz edilmedi; polidaktili de olan sadece bir bebekte uzuvlar kısaydı. Enkondral ossifikasyon femur, omur ve kaburga bölümlerinde düzensizdi. Pulmoner hipoplazi küçük toraks ile ilişkili idi. Periportal fibroz, safra kanalı proliferasyonu, siroz (1 vakada) ve değişken pankreatik fibroz da tarif edildi. 

Whitley ve diğ. (1987) , yenidoğan döneminde direkt hiperbilirubinemi ve hepatik fibroz ile ilişkili karaciğer fonksiyon bozukluğunu tarif etmişlerdir. Hudgins ve diğ. (1990) , sirozla ilişkili progresif hepatik disfonksiyonu olan bu bozukluğa sahip 2 sib tanımlamıştır. Giorgi ve diğ. (1990) , hafif bir sendrom formuna sahip 2 kız kardeş tanımlamıştır. 

Zack ve Beighton (1995) akraba çiftli karışık soydan 6 çocuğun 1’inde spondiloenfondromatoz (bkz. 607944 ) adını verdiklerini açıkladılar . İlk olarak 2.5 yaşında görüldüğünde, psödoakondroplazi ( 177170 ) için geçici bir tanı konulmuştur, ancak daha sonra özellikler spondiloenfondromatozun radyolojik görünüm tanısına dönüşmüştür. Gez ile, pelvisin 2.5 yaşında konfigürasyonu, boğucu toraks displazisini bir şekilde düşündürdü. Daha sonra, 13 yaşında çekilen fotoğraflarla belirtildiği gibi, göğsün belirgin daralması gelişti. 

Labrune ve diğ. (1999) Jeune sendrom  ve karaciğer hastalığı klinik ve laboratuvar bulguları olan 3 çocuk bildirmişlerdir . Karaciğer tutulumu şiddetliydi ve hepatik fibrozise ve daha sonra portal hipertansiyonlu biliyer siroza yol açtı. Bir hastada uzamış neonatal kolestaz ilk tezahürken, diğer 2 hastada fibroz ve hatta siroz geliştiğinde hepatik lezyonlar geç fark edildi. Ursodeoksikolik asit ile tedavinin, klinik ve laboratuvar verilerindeki iyileşmeye bağlı olarak hepatik disfonksiyonun ilerlemesini kontrol ettiği görülmüştür. Yazarlar , serum safra asidi konsantrasyonu ölçümleri de dahil olmak üzere Jeune sendromlu hastalarda hepatik fonksiyonun düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini önerdiler . 

Kajantie ve diğ. (2001) , yenidoğan semptomları hafif solunum sıkıntısından asfiksi ve ölüme kadar değişen ATD’li 3 sib tarif etmişlerdir. Yazarlar, üçüncü trimesterden önce genç siblerin doğum öncesi tanısında zorluklar olduğunu bildirmişlerdir. Şiddetli etkilenen hastaların bile yeni yenidoğan yoğun bakım tedavi seçenekleri göz önüne alındığında uygun bir prognoza sahip olabileceğini önerdiler. 

Normal İşlevler

WDR60 geni , WD tekrar protein ailesinin bir üyesini kodlar. WD tekrarları, tipik olarak gl-his ve trp-asp (GH-WD) tarafından desteklenmiş yaklaşık 40 amino asidin minimal olarak korunmuş bölgeleridir ve heterotrimerik veya multiprotein komplekslerinin oluşumunu kolaylaştırabilir. Bu ailenin üyeleri hücre döngüsü ilerlemesi, sinyal iletimi, apoptoz ve gen regülasyonu dahil olmak üzere çeşitli hücresel süreçlerde yer alır. Kodlanmış protein dört WD tekrarı içerir ve silya oluşumunda rol oynayabilir. Bu gendeki mutasyonlar kısa kaburga polidaktili ve Jeune sendromları ile ilişkilendirilmiştir. 

Genetik Değişikliklere İlişkin Sağlık Koşulları

Polidaktili olan veya olmayan kısa kaburga torasik displazi 8 (SRTD8): Kısa kaburga torasik displazi, bir grup otozomal resesif ciliopati ve daraltılmış torasik kafes, kısa tırtıklı kemikler ile karakterize asetabular çatının görünümü. Polidaktili değişken olarak mevcuttur. İskelet dışı tutulum, yarık dudak / damak yanı sıra beyin, göz, kalp, böbrekler, karaciğer, pankreas, bağırsaklar ve genital organlar gibi ana organların anomalilerini içerebilir. Hastalığın bazı formları yenidoğan döneminde ciddi şekilde kısıtlanmış torasik bir kafese ikincil solunum yetmezliği nedeniyle öldürücüdür, diğerleri ise yaşamla uyumludur. Hastalık spektrumu Ellis-van Creveld sendromunu, boğucu torasik distrofiyi (Jeune sendromu), Mainzer-Saldino sendromunu, ve kısa kaburga-polidaktili sendrom

Belirtiler

   Jeune sendrom öncelikle kemikleri etkileyen nadir bir durumdur. Bu durumdan etkilenen insanlar tipik olarak iskelet anormallikleri ile doğarlar: 

  • Küçük, dar göğüs
  • Kısa kaburgalar
  • Kolların ve bacakların kısaltılmış kemikleri
  • Alışılmadık şekilli pelvis
  • Ekstra parmaklar ve / veya ayak parmakları

      Jeune sendromunun diğer özellikleri şunlardır; yüksek tansiyon, karaciğer hastalığı, pankreas kistleri, diş anormallikleri ve göz hastalığı görme kaybına yol açabilecek retina distrofisi denir. 

   Hastalar tipik olarak yenidoğan döneminde değişken derecelerde solunum sıkıntısı ve tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları ile başvururlar. Bu solunum problemleri ATD’nin en ciddi komplikasyonlarıdır ve bu hastalarda mortalitenin ana nedenidir. Bazı raporlar ATD’li çocukların% 60-80’inin bebeklik döneminde veya doğumdan sonraki ilk birkaç yıl içinde öldüğünü göstermektedir. Erken çocukluk döneminde yaşayan hastalar için, solunum problemleri yaşla birlikte iyileşme eğilimi gösterir, böylece bir hasta alt grubu ergenlik veya yetişkinliğe yaşayabilir.

  Çocuk büyüdükçe ATD’nin diğer komplikasyonları da olabilir: yüksek tansiyon, böbrek kistleri, pankreas kistleri ve daha az yaygın karaciğer hastalıkları, diş anormallikleri ve azalmış veya kötüleşen görme (retinal distrofi).

Etkilenen bireyler, böbrek yetmezliğine veya arızalara neden olabilecek kronik nefrit (böbrek rahatsızlığı) geliştirebilir. Kalp anormallikleri ve hava yolunda daralma da görülebilir.

Sebepleri

   Birçok durumda, Jeune’nin sendrom nedeni bilinmeyen, ancak değişiklikler (mutasyonlar) birkaç farklı genler( IFT80 , DYNC2H1 , WDR19 , IFT140 ve TTC21B ) bu durumdaki bazı ailelerde tanımlanmıştır. Bu genlerin tümü,protein içinde bulunan hücresiliya adı verilen ve hücrelerin yüzeyinde mikroskobik, parmak benzeri çıkıntılar olan yapılar . Kirpilerin gelişimini ve bakımını bozan mutasyonların Jeune sendromu ile ilişkili belirti ve semptomlara nasıl yol açtığı net değildir. 

   11 gendeki mutasyonların ATD’nin bugüne kadar neden olduğu bulunmuştur. Genler şunlardır: CEP120, CSPP1, DYNC2H1, IFT80, IFT140, IFT172, TTC21B, WDR19, WDR34, WDR35 ve WDR60 . Etkilenen bireylerin yüzde 70’inin bu 11 genden birinde mutasyona sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu genlerdeki mutasyonlar, kemik gelişimini etkileyen anormal kirpikler proteinlerine yol açar.

   ATD, otozomal resesif genetik bir hastalık olarak kalıtsaldır. Resesif genetik bozukluklar, bir birey her bir ebeveynden aynı özellik için aynı anormal geni miras aldığında ortaya çıkar. Bir kişi hastalık için bir normal gen ve bir gen alırsa, kişi hastalık için bir taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermez. İki taşıyıcı ebeveynin hem değiştirilmiş geni geçmesi hem de etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 25’tir. Her hamilelikte ebeveyn gibi taşıyıcı olan bir çocuk sahibi olma riski% 50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynten normal gen alma şansı% 25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Teşhis

   Bazı durumlarda, Jeune tanısı sendromKarakteristik eğer doğumdan önce şüpheli olabilir belirti ve bulgular mevcut olanultrason. Doğumdan sonra Jeune sendromuRöntgenBulgular. Bazı ailelerde, teşhis ile doğrulanabilirgenetik test.

  •    Genetik Test Kayıt (GTR) bu durum için genetik testler konusunda bilgi sağlar. GTR için hedef kitle sağlık hizmeti sağlayıcıları ve araştırmacılardır. Genetik test hakkında özel soruları olan hastalar ve tüketiciler bir sağlık uzmanı veya bir genetik uzmanıyla görüşmelidir.
  •     Orphanet , bu durum için tanısal testler sunan uluslararası laboratuvarları listeler.

Tedavi
   Tedavi, solunum yolu enfeksiyonlarını yönetmeye ve böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını düzenli olarak izlemeye dayanır. Şiddetli solunum yolu enfeksiyonu riski iki yaşından sonra azalır.

   Dikey genişletilebilir protez titanyum kaburga (VEPTR), pediyatrik hastalarda torasik yetmezlik sendromunun (TIS) tedavisi için 2004 yılında FDA tarafından onaylanmıştır. TIS, göğüs, omurga ve kaburgaların ciddi deformitelerinin normal nefes almayı ve akciğer gelişimini engellediği konjenital bir durumdur. VEPTR, omurganın düzeltilmesine ve kaburgaların düzleştirilmesine yardımcı olan implante edilmiş, genişletilebilir bir cihazdır, böylece akciğerler büyüyecek ve nefes almak için yeterli hava ile doldurulabilir. Cihazın uzunluğu hasta büyüdükçe ayarlanabilir. Spondilotorasik displazi tedavisi için, göğsün her iki tarafında kaburgalar ayrılır ve göğsün her iki tarafına VEPTR’ler yerleştirilir. Raynham Mass’ta DePuy Synthes Spine Co. tarafından üretilmektedir.

Etolojisi

   Sendromun moleküler temeli , her biri bir intraflagellar taşıma proteinini kodlayan IFT80 (3q25.33), DYNC2H1 (11q22.3), WDR19 (4p14) ve TTC21B (2q24.3) genlerinin dahil olduğunu gösteren kısmen açıklanmıştır. Jeune sendromunun ciliopathies grubuna ait olduğu. Diğer genlerdeki mutasyonlar da hastalığa karışabilir ve tanımlanmaya devam edebilir.

Prognoz

    Visseral ilişkili hastalıklara bağlı olarak prognoz oldukça değişkendir ve ciddi solunum komplikasyonları riski 2 yaşından sonra azalır.

Referanslar

https://rarediseases.org/rare-diseases/dystrophy-asphyxiating-thoracic/
https://rarediseases.org/gard-rare-disease/3049/jeune-syndrome/
https://ghr.nlm.nih.gov/gene/WDR60#synonyms
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=283&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Jeune-syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Jeune-syndrome&title=Jeune%20syndrome&search=Disease_Search_Simple
https://www.omim.org/entry/208500?search=Jeune%20syndrome&highlight=%28syndrome%7Csyndromic%29%20jeune
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3049/jeune-syndromehttps://commons.wikimedia.org/wiki/File:Fibrothorax_chest_x-ray.jpg
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

LYNCH SENDROMU

Genel Bilgi

Genellikle kalıtsal polipozis olmayan kolorektal kanser (HNPCC) olarak adlandırılan Lynch sendromu, birçok kanser türünün, özellikle kolon kanserlerinin riskini artıran kalıtsal bir hastalıktır. Lynch sendromlu insanlar ayrıca mide, ince bağırsak, karaciğer, safra kesesi kanalları, üst idrar yolu, beyin ve cilt kanseri riskinde artışa sahiptir. 

Ek olarak, bu bozukluğu olan kadınların yumurtalık kanseri veya rahim kanseri (endometrium) riski yüksektir. Bu bozukluğu olan bireylerde, kolon polipleri (iyi huyluları) genel popülasyonda olduğundan daha fazla görülür, ancak daha fazla sayıda olmaz.

Görsel 1, kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/colon-cancer-and-colon-polyp.jpeg

Genetik Değişiklikler /Etken Faktörler  

Varyasyonlar MLH1 , Msh2 , Msh6 , PMS2 ve EPCAM-TACSTD1 delesyonlarını içeren fakat bunlarla sınırlı olmayan spesifik uyumsuzluk onarım (MMR) genlerinin mutasyonları Lynch sendromundan sorumludur.

 MLH1 , MSH2 , Msh6 , ve Pms2 genlerinin herhangi birindeki mutasyonlar, DNA replikasyon hatalarının düzgün onarımını önler. Anormal hücreler bölünmeye devam ettikçe, biriken hatalar kontrolsüz hücre büyümesine ve muhtemelen kansere yol açabilir. Ancak, Bu genlerdeki mutasyonlar bireyleri kansere yatkınlaştırsa da, bu mutasyonları taşıyan herkes kanserli tümörler geliştirmez.

Lynch sendromlu insanlar rutin kolonoskopi yaptırmalıdır.

Belirti ve Semptomlar

Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm semptomlara sahip olmayabilir. Karın ağrısı, kabızlık, gastrointestinal kanamalar, yorgunluk başlıca belirtilerdir.

Lynch sendromu nadir bir durum değil, daha çok teşhis konulan bir durumdur!

  • Bir kişi erken yaşlarda (50 yaş ve altı) kalın bağırsak kanseri tanısı almış ve
  • Ailesinde farklı jenerasyonlarda 2’den fazla kalın bağırsak vakaları görülmüş ise ya da
  • Ailesinde farklı jenerasyonlarda 2’den fazla endometriyal, mide ve yumurtalık kanseri görülüyorsa,

Bu bireylerde ve ailesinde Lynch sendrom için tarama genetik testler yapılmalıdır.

Genetik Görülme Sıklığı

Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl yaklaşık 140.000 yeni kolorektal kanser vakası teşhis edilir. Bu kanserlerin yaklaşık yüzde 3 ila 5’ine Lynch sendromu neden olur.

Kalıtım Paterni/ Deseni

Lynch sendromu kanser riski otozomal dominant bir paternde kalıtsaldır, yani her hücrede değiştirilmiş genin kalıtsal bir kopyası kanser riskini arttırmak için yeterlidir. İnsanların, hastalığın kendisini değil, artan kanser riskini miras aldıklarını belirtmek önemlidir. Bu genlerde mutasyon geçiren herkes kanser geliştirmez.

Lynch sendromlu bir ebeveynin çocukları% 50 mutasyon alma riskine sahiptir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Teşhis

Lynch sendromunu doğru bir şekilde teşhis etmek için bilinen tek yöntem, bugün bilinen bir tedaviye en yakın olan genetik testtir. Ailenin tıbbi öyküsü, ikisi doğrudan üçte biriyle ilişkili olan ve her biri Lynch kanserlerini sürdüren üç aile üyesini gösteriyorsa, genetik testler bir kişinin doktoru ile tartışılmalıdır.

Lynch sendromu teşhis edildikten sonra, yüksek oranda hedeflenmiş bir tarama ve tıbbi yönetim programı gereklidir ve hayat kurtarıcı olabilir. Rutin taraması sırasında, tümörler keşfedilebilir ve hayatı tehdit etmeden önce daha kolay çıkarılır veya tedavi edilir.

Tedavi

Kolon kanseri tedavisi, kolonun etkilenen kısmının cerrahi olarak çıkarılmasıdır (kolektomi).

Modern teknoloji ve özel araştırmacıların ve tıp profesyonellerinin tutkulu ve özenli çabaları sayesinde. Henüz bir tedavi bulunamamasına rağmen, genetik testlerle, ailelerde kanser riski tanımlanabilir. Önleyici tedbirler (erken tanı, gözetleme ve tedavi) uygulanarak, daha yüksek yaşam kalitesi ve uzun ömür elde edilebilir ve bireyler ve aileler kanserden korunabilir. Genetik testler ve yıllık taramalar bizim için bir tedaviye en yakın şeydir.

Genetik yatkınlıkla teşhisi yapılan Lynch sendromlu kişiler, kolon kanserine yatkınlığın riskini çevresel faktörlerle arttırmamak için, öncelikle sigaradan uzak durmalı. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarını hayatına katarak, stresten uzak kalmaya özen göstermelidir.


Hastalığın Diğer İsimleri

  • Ailesel nonpolipoz dışı kolon kanseri
  • Kalıtsal polipoz olmayan kolorektal kanser
  • Kalıtsal polipoz olmayan kolorektal neoplazmlar
  • HNPCC

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

TİP-2 HEMOKROMATOSİZ(JUVENİL HEMOKROMATOZİS)

      Juvenil hemokromatoz, vücudun çeşitli organlarında demir birikimi ile karakterize nadir görülen bir genetik bozukluktur. Klasik kalıtsal hemokromatozdan ayrı, farklı bir hastalıktır. Juvenil hemokromatoz, farklı genlere mutasyonlardan kaynaklanır ve genellikle daha erken bir başlangıç ​​yaşı ve daha şiddetli demir birikimine sahiptir.

       Hemokromatoz tip 2 belirtileri tipik olarak çocukluk döneminde başlar. Hemokromatoz tip 2’nin semptomları genellikle 30 yaşından önce belirginleşir.

Genetik Faktörler/ Etken Faktörler

       İki genin (HJV ve HAMP) mutasyonlarının juvenil hemokromatoza neden olduğu bilinmektedir. HJV genindeki mutasyonlar, bilinen çocuk hemokromatoz vakalarının yüzde 90’ından fazlasını oluşturmaktadır. HJV ve HAMP genlerinin mutasyonları, otozomal resesif özelliklerdedir. Genetik hastalıklar, babadan ve anneden alınan kromozomlarda bulunan belirli bir özellik için genlerin kombinasyonu ile belirlenir.

     Tip 2A, en sık görülen form, kromozom 1 üzerindeki hemojuvelin ( HJV ) genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve tip 2B, kromozom 19 üzerindeki hepsidin ( HAMP ) genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu mutasyonlar,  hepsidin eksikliğine neden olur, böylece dalaktan büyük ölçüde duodenum demir emilimi ve demir salınımının artmasına neden olur.

Belirti ve Semptomlar

     Juvenil hemokromatozun semptomları ve şiddeti kişiden kişiye değişebilir. Başlıca belirtileri kalp, karaciğer ve eklem hastalığıdır. Bazı durumlarda, spesifik olmayan, belirsiz semptomlar daha ciddi komplikasyonların gelişmesinden önce gelebilir. Bu semptomlar yorgunluk, eklem ağrısı (artralji) ve iştahsızlığı içerebilir. Tedavi edilmezse, çocuk hemokromatozu , hayatı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir.

     Juvenil hemokromatoz belirtileri genellikle 30 yaşından önce belli bir noktada ortaya çıkar. Bununla birlikte, nadir durumlarda, bazı kişiler 30’larına kadar semptom geliştirmeyebilir.

    Juvenil hemokromatoz ile ilişkili yaygın bir semptom olan hipogonadotropik hipogonadizm, kadınlarda yumurtalıkların veya erkeklerde veya testislerin yok veya azalmış fonksiyonu ile karakterizedir. Hipogonadotropik hipogonadizm, daha önce adet görmeye başlayan kızlarda altı ay boyunca adet döngüsünün azalmasına veya yokluğuna, ergenliğe ulaşmada gecikmelere, genitalde ve koltukaltlarında kıllanmada azalma, erkeklerde iktidarsızlığa neden olabilir. Cinsel isteksizlik ve kısırlık da bu durumla ilişkili olabilir. Uzun süreli hipogonadizm, düşük kemik yoğunluğuna (osteopeni) ve kırığa eğilimli kemiklere (osteoporoz) neden olabilir.

    Juvenil hemokromatozlu birçok bireyde kalp kası hastalığı (kardiyomiyopati) gelişebilir. Kalp anormallikleri aniden başlayabilir ve düzensiz kalp atışları (aritmiler) ve kalp yetmezliği gibi ciddi, hayatı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir. Bazı durumlarda, kalp hastalığı, çocuk hemokromatozunun ilk belirtisi olabilir.

   Juvenil hemokromatoz ile potansiyel olarak ilişkili ek semptomlar arasında, cilt lekelerinin (artmış cilt pigmentasyonu), eklem hastalığının (artropati) ve karaciğer hastalıkları(hepatomegali ve siroz) ortaya çıkması yer alır.

   Juvenil hemokromatozu olan bireylerde demir birikimi pankreasta da ortaya çıkabilir. Pankreas, midenin arkasında, bağırsaklara giden ve sindirime yardımcı olan enzimleri salgılayan küçük bir organdır. Pankreas ayrıca şekeri parçalamaya yardımcı olan insülin gibi diğer hormonları da salgılar. Pankreastaki hasar diyabetes mellitusa yol açabilir. En belirgin semptomlar alışılmadık derecede aşırı susuzluk ve idrara çıkmadır.

Genetik Görülme Sıklığı

    Hemokromatoz tip 2, geniş bir coğrafi dağılıma sahip nadir bir hastalıktır. Her iki cinsiyet de eşit derecede etkilenir. Bozukluk nadirdir, ancak genel popülasyondaki gerçek insidansı bilinmemektedir.  Bozukluk genellikle 10-30 yaşları arasında görülür. HJV genindeki mutasyonlar, genç hemokromatoz vakalarının çoğunu oluşturur.

Kalıtım Paterni/Deseni

     Hemokromatoz tip 2, otozomal resesif olarak kalıtılmaltadır.

Teşhis Yöntemleri

    Juvenil hemokromatozlu bireylerde erken tanı ve acil tedavi şarttır ve aşırı demir depolamasından kaynaklanan kalıcı organ hasarını ve potansiyel olarak hayatı tehdit eden komplikasyonları önlemeye yardımcı olabilir. Bozukluk belirli fiziksel bulguların (hepatomegali, diabetes mellitus, anormal cilt pigmentasyonu, kalp hastalığı, hipogonadizm ve / veya artrit dahil) saptanması, kapsamlı bir hasta öyküsü; tam bir aile öyküsü ve özel testler gibi kapsamlı bir klinik değerlendirmeye dayanarak teşhis edilebilir.

     Juvenil hemokromatozdan şüphelenildiğinde, kandaki anormal derecede artmış demir seviyelerini tespit etmek için kan testleri yapılır; vücudun demir depolarının bir göstergesi olarak kullanılan bir demir bileşiğinin yüksek kan seviyeleri (serum ferritin seviyeleri); ve artan transferrin doygunluğuna bakılır. (Transferrin, demirin bağırsaktan kan dolaşımına taşınmasında rol oynayan bir proteindir.)

     Ek olarak, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi özel görüntüleme testleri, aşırı demir birikimi nedeniyle karaciğerin artan yoğunluğunu ortaya çıkarabilir. MRI, belirli organ ve dokuların ayrıntılı kesit görüntülerini sağlamak için manyetik alan ve radyo dalgaları kullanır. Juvenil hemokromatozis tanısında yardımcı olmak için karaciğer biyopsisi de kullanılabilir. Karaciğer biyopsisi sırasında, artan demir depolamasını ve siroz varlığını tespit etmek için karaciğer doku örnekleri alınır ve mikroskopik olarak incelenir.

    Juvenil hemokromatoz tanısı, bozukluğa neden olan HJV veya HAMP genlerinin karakteristik mutasyonlarını ortaya çıkarabilen moleküler genetik test ile doğrulanabilir. Moleküler genetik test klinik olarak yapılabilir.

Tedaviler

      Juvenil hemokromatozis tedavisi, her bir bireyde belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Tedavi genellikle klasik hemokromatozis için mevcut tedavi seçeneklerine benzer. Temel olarak, doktorlar flebotomi adı verilen bir prosedürle vücuttaki fazla demiri çıkaracaklardır.

    Vücuttaki demirin çoğu kırmızı kan hücrelerinde bulunur. Bu nedenle, terapi, vücudun içinden fazla demiri azaltmak için kanın bir damar  yoluyla düzenli olarak çıkarılmasını içerir. Flebotomi haftada bir veya iki kez gerekebilir. Kabul edilebilir demir seviyelerine ulaşıldığında, haftalık flebotomi tedavisi durdurulur ve idame tedavisi başlatılır. İdame tedavisi ile bireyler kanı (demir seviyelerini azaltmak için) her hafta verir. Gereken spesifik miktar değişir, ancak genellikle yılda dört ila altı flebotomi yeterlidir.

      Demir şelatörleri genellikle aşırı demir yükünün diğer bozukluklarını tedavi etmek için kullanılsa da, çocuk hemokromatozu olan kişiler için önerilmez. Demir şelatörleri, vücuttaki fazla demire bağlanan ve suda çözünmesine ve böbrekler yoluyla vücuttan atılmasına izin veren ilaçlardır. Deferoksamin, anemi veya ciddi kalp hastalığı olan çocuk hemokromatozu olan bireylerde ek tedavi olarak kullanılan bir demir şelatörüdür.

      Çocuk hemokromatozunun erken, hızlı tespiti ve tedavisi önemlidir, çünkü organ hasarını ve bazı ikincil komplikasyonların gelişmesini önleyebilir. Çocuklukta erken teşhis konan ve flebotomi programlarına yerleştirilen ve bunlara bağlı olan bireylerde ikincil komplikasyonların gelişimi önemli ölçüde azalmıştır. Gelişen ikincil komplikasyonlar standart, geleneksel yöntemlerle tedavi edilir.

     Hipogonadotropik hipogonadizm, hormon replasman tedavisi ile tedavi edilebilir. Eklem ağrısı steroidal olmayan anti-enflamatuarlarla tedavi edilebilir. Kalp hastalığı, anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri, vücuttan tuz ve suyun çıkarılmasına yardımcı olan ilaçlar (diüretikler) ve kalp yetmezliği ve aritmilerin tedavisinde yaygın olarak kullanılan glikozitler adı verilen ilaçlarla tedavi edilir. Bazı durumlarda, şiddetli, geri döndürülemez kalp hasarında kalp nakli gerektirir.

      Fibroz gibi karaciğer hastalığının erken belirtileri flebotomi ile tedavi edilebilir. Klasik hemokromatozlu bazı bireylerde, bu semptomlar geri dönüşümlüdür. Juvenil hemokromatozu olan bireylerde bu semptomların geri dönüşümlü olup olmadığı bilinmemektedir. Karaciğer sirozu geri dönüşümlü değildir ve propranolol ve nadolol ile tedavi gerektirir. Bazı durumlarda, karaciğer nakli gerekli olabilir.

     Genetik danışmanlık etkilenen bireyler ve aileleri için yararlı olabilir. Diğer tedavi semptomatik ve destekleyicidir.

Hastalıkla İlgili Genler

      HJV ve HAMP genleri hastalığa neden olmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Juvenile Hemokromatosis
  • Kalıtsal hemokromatoz tip 2
  • Genç kalıtsal hemokromatozis
  • Tip 2 kalıtsal hemokromatoz

Juvenil Hemokromatozun Alt Bölümleri

  • Juvenil hemokromatoz tip 2A
  • Juvenil hemokromatoz tip 2B

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/juvenile-hemochromatosis/
https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=11256&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Hemochromatosis-type-2&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Hemochromatosis-type-2&title=Hemochromatosis%20type%202&search=Disease_Search_Simple
https://www.omim.org/entry/602390?search=hemochromatosis%20type&highlight=%28haemochromatosi%7Chemochromatosi%29%20type