Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GLİKOJEN DEPO HASTALIĞI TİP 1A

Genel bilgi

    Glikojen depo hastalıkları, enerji sağlamak ve kandaki glikoz değerini korumak için depolanan glikojenin glikoza dönüştürülemediği bir hastalık grubudur. Genellikle glikojenin glikoza yıkımını sağlayan enzimlerden birinin eksikliğinden ortaya çıkar. Glikojen depo hastalığı tip 1 (GDH 1), sıklığı 1/100 000 olan kalıtsal otozomal çekinik bir hastalıktır. GDH 1 belirtileri ve genetik sebeplerinden dolayı ikiye ayrılır: Glikojen depo hastalığı tip 1A ve glikojen depo hastalığı tip 1B.

   Glikojen depo hastalığı tip 1A’da,G6PC genindeki mutasyonlar glikoz-6-fosfataz (G6Paz) enziminde bir eksikliğe neden olur.Endoplazmik retikulum lümeninde glukoz 6 fosfat’ın (G6P) glikoz ve fosfata hidrolizini sağlayan glukoz 6 fosfotaz (G6Paz) enziminin eksikliği glikojen yıkımını engeller. Bu enzim eksikliği glikoz hidrolizini engeller, aynı zamanda vücuttaki diğer önemli metabolitlerin düzenlenmesi ile sonuçlanarak bu lipitlerin, özellikle lipidler ve trigliseritler gibi yağların dengesizliğine veya aşırı birikmesine neden olur. GDH 1A karaciğerde, böbreklerde ve ince bağırsakta glikojen ve yağ birikimine ve bu organlarda işlev bozukluklarına sebep olur.

Belirti ve Semptomlar

   GDH 1A  genellikle 3 aylık ve ya 4 yaşları arasındaki bebeklerde gece boyu uyuma ve yenidoğanlarda yeterince beslenmeme sorunlarıyla ortaya çıkar. Etkilenen bebeklerde düşük kan şekeri (hipoglisemi) olabilir ve bu da nöbetlere yol açabilir. Ayrıca vücutta laktik asit birikimi (laktik asidoz), ürik asit (hiperürisemi) adı verilen bir atık ürünün kanda yüksek seviyeleri ve kanda aşırı miktarda yağ (hiperlipidemi) olabilir. Yaşları ilerleyen çocuklarda ince kol ve bacak, kısa boy, gövdesel tipte şişmanlık, ergenliğe geç giriş, karaciğer ve böbrek büyümesi, ishal, deride kolesterol birikimi, taş bebek yüzü, kas zayıflığı, karaciğer büyümesinden dolayı karın şişkinliği gibi etkiler görülebilir.

Genetik Görülme Sıklığı

   GDH 1A otozomal resesif bir hastalık olduğu için aynı anormal genin her iki ebeveynden de miras kalması gerekir. Eğer birey bir normal alel gene ve bir de hasta alel gene sahip olursa, bu birey taşıyıcı olur ve genelde semptomları göstermez. Taşıyıcı bireyler hastalığın belirtilerini göstermese de çocuklarına bu geni aktarma riskleri vardır. İki taşıyıcı bireyin çocuklarında bu hastalığın görülme riski %25’dir, çocukların taşıyıcı olma riski ise %50’dir. Otozomal bir hastalık olduğu için kadın ve erkeklerde görülme riski eşittir. Yakın akraba olan ebeveynlerde akraba olmayan ebeveynlere göre daha fazla hasta geni taşıma olasılığı vardır.

   GDH hastalığının görülme sıklığı 100 000’de 1’dir. GDH 1A ise GDH 1B’den daha yaygındır ve hastaların %80’ini oluşturur.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler 

   Sağlık uzmanları tipik olarak bir tanı koymak için bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. GSD tip I, anormal glikoz, laktat, ürik asit, trigliserit ve kolesterol seviyelerini gösteren laboratuvar testleri ile teşhis edilir. G6PC geni için moleküler genetik testler tanıyı doğrulamak için kullanılabilir. Moleküler genetik testler ayrıca taşıyıcı testler ve prenatal tanı için kullanılabilir. Moleküler çalışmalar ile erken ve güvenilir tanı olanağı sağlanmakta, taşıyıcılar belirlenebilmekte ve genetik danışma verilebilmektedir. Karaciğer biyopsisi GDH 1A için spesifik enzim eksikliğini kanıtlamak için de kullanılabilir. Karaciğer biyopsi örneklerinde artmış glikojen miktarı ve azalmış G6Paz aktivitesi ve/veya G6Paz geninde mutasyon analizi yapılabilir.

   GDH 1A normal glikoz seviyelerini korumak, hipoglisemiyi önlemek ve büyüme ve gelişmeyi en üst düzeye çıkarmak için özel bir diyetle tedavi edilir. Gün boyunca sık sık az porsiyon karbonhidratlar alınmalı ve yaşam boyunca devam etmelidir. Pişmemiş mısır nişastasının beslenmesi kandaki glikoz seviyelerini iyileştirmek için kullanılır. Kandaki ürik asit seviyesini azaltabilen bir ilaç olan allopurinol, ergenlik yıllarında gut benzeri artrit semptomlarını kontrol etmek için yararlı olabilir.

   Diyet planı dengeli yapılmalıdır. WHO’nun yaş ve cins için belirlediği ölçütler esas alınmalı ve esansiyel gıdalar mutlaka verilmelidir. Özellikle süt alımı kısıtlandığından kalsiyum ve vitamin D eksikliği yönünden dikkatli olunmalıdır. Ayrıca artmış karbonhidrat metabolizması için yeterli vitamin B1 desteği de yapılmalıdır.

   GDH 1A hastaları özel olarak kullanılan böbrek ve karaciğer ultrasonu ve rutin kan çalışmaları ile en az yılda bir kez izlenmelidir.

   Genetik danışmanlık, etkilenen bireyler ve aileleri için önerilmektedir.

    Erken tanı ve diyet tedavisi ile yeterli metabolik kontrolün sağlanması hem komplikasyonların gelişmesini önleyebilmekte hem de hastaların yaşam kalitesini artırmaktadır.

Hastalıkla İlişkili Gen

G6PC geni (17q21.31)

Hastalığın Diğer İsimleri

GDH 1A

GDH tip 1A

G6Paz eksikliği

Hepatorenal glikojenoz 1A

Glikojen depo hastalığının hepatorenal formu 1A

von Gierke hastalığı 1A

Kaynaklar

  1. https://rarediseases.org/rare-diseases/glycogen-storage-disease-type-i/
  2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/glycogen-storage-disease-type-i#
  3. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=11284&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Glycogen-storage-disease-type-1A&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Glycogen-storage-disease-due-to-glucose-6-phosphatase-deficiency-type-Ia&title=Glycogen%20storage%20disease%20due%20to%20glucose-6-phosphatase%20deficiency%20type%20Ia&search=Disease_Search_Simple
  4. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/7864/glycogen-storage-disease-type-1a
  5. https://www.omim.org/entry/232200?search=Glycogen%20storage%20disease%20type%201A&highlight=%28glycogen%7Cglycogenic%29
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

VİCİ SENDROMU

Vici sendromu nadir bir hastalıktır. Erken yaşamda başlayarak vücudun birçok sistemini etkiler. Beyin, bağışıklık sistmi,kalp,cilt ve gözde anormallikler ile karakterize bir hastalıktır. Diğer organ ve dokular ise daha az etkilenmektedir.

Vici sendromunun karakteristik özelliği, beynin sol ve sağ yarısını (corpus callosum) doğumdan önceki gelişim evrelerinde normalde oluşturamayan korpus kallozumun ajenezi olarak adlandırılan beyin anomalisidir. Vici sendromunda beyinde başka anormallikler de meydana gelmektedir,  Vici sendromunda beynin, pons (pontine hypoplasia) olarak bilinen bölgesinin az gelişmiş olması ve sinir hücrelerini kapsayan ve koruyan bir yağ maddesi olan  miyelin de dahil olmak üzere  diğer beyin bölgelerinde  anormallikler ortaya çıkabilir.

Beyin gelişimi ile ilgili sorunların yanı sıra, zaman içinde alışılmadık derecede küçük bir baş büyüklüğü (mikrosefali) ile sonuçlanan beyin dokusunun bozulması (dejenerasyonu) oluşabilir.

 Vici sendromlu bireylerde beyin sorunları beynin gelişimi olumsuz ve derinden etkiler. Bu durumdan etkilenen bebeklerde zayıf kas tonusu (hipotoni) vardır. Bu bebeklerin bir kısmı yuvarlanma eylemini gerçekleştiremez ve yaşlandıkça da bu beceriyi kaybederler. Neredeyse hiçbirisi düzgün oturamaz, yürüyemez ve bundan etkilenen çocuklar konuşamaz.

Vici sendromunun bir başka karakteristik özelliği, hayati tehlike oluşturabilecek tekrarlayan enfeksiyonlara yol açan bozulmuş bağışıklık işlevidir (bağışıklık eksikliği). En sık   solunum yolu enfeksiyonları görülmektedir. Gastrointestinal ve idrar yolu enfeksiyonları da sıktır.

Vici sendromlu çocuklarda kardiyomiyopati adı verilen potansiyel olarak yaşamı tehdit edici kalp rahatsızlığı yaygındır. Zamanla kötüleşen bu durum, kalbin verimli bir şekilde kan pompalamasını zorlaştırır. Ayrıca bazı etkilenen çocuklar doğumdan (kalp konjenital) kaynaklanan kalp bozukluklarına da sahiptir.

Vici sendromunun diğer önemli özellikleri arasında aile üyelerine ve aynı etnik kökene sahip diğer insanlarda daha açık renkli olan cilt ve saç (hipopigmentasyon) ve göz merceğinin bozulması (kataraktlar) veya diğer göz anormalliklerinin görülmesidir.

Vici sendromunun  daha az görülmeyen belirtileri ve semptomları; iç kulakta anormalliklerin neden olduğu işitme kaybı (duyusal yüz işitme kaybı); ağzın çatısında (yarık damak) bir açıklık olan veya  üst dudakta (yarık dudak) veya diğer olağandışı yüz bölgelerinde  bir açıklık; ve tiroid, karaciğer veya böbreklerin anormal fonksiyonu gelişebilir. Etkilenen birçok bebek beklenenden daha yavaş büyür ve kilo alır. Durumun ciddiyeti nedeniyle  birçok vici sendromuna yakalanan bireyler 5 yaşının altında yaşamını yitirirler.

Sıklık

Vici sendromu nadir görülen ve sıklığı bilinmeyen bir hastalıktır. Şu anda yaklaşık 100 kişiye vici sendromu teşhisi konulmuştur.

Nedenler

EPG5 geninteki mutasyon Vici Sendromuna neden olur. EPG5 genindeki mutasyonlar Vici sendromuna neden olur. Bu gen, otofaji adı verilen hücresel bir süreçte yer alan bir proteini yapmak için talimat sağlar.

Hücreler bu işlemi yıpranmış veya gereksiz hücre parçalarını geri dönüştürmek veya parçalamak için kullanır. Otofaji ayrıca, enerji ihtiyacı yüksek olduğunda hücrelerin materyalleri en verimli şekilde kullanmalarına yardımcı olur. Otofajideki rolüne ek olarak, EPG5 proteini vücudun bakteri ve virüs gibi yabancı istilacılara karşı bağışıklık tepkisine yardımcı olur.

Vici sendromuna neden olan EPG5 gen mutasyonları, çalışmayan anormal EPG5 proteinlerinin üretimine yol açar. İşlevsel EPG5 proteini olmadan yabancı işgalciler, tekrarlayan enfeksiyonlara yol açan bağışıklık reaksiyonlarına neden olurlar.

Ek olarak, otofaji de bozulmuştur. Araştırmacılar, otofajiye ilişkin sorunların beyindeki hücrelerin normal gelişimini ve hayatta kalmalarını, yüksek miktarda enerji gerektiren diğer organ ve dokuları bozduğunu iddia ediyor; Ancak, bu bozulmanın Vici sendromunun belirti ve semptomlarına neden olduğu tam olarak açıklanamamaktadır.

Kalıtım Paterni

Bu durum otozomal resesif bir kalıtsal kalıtımla ifade edilir, yani her bir hücredeki genin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir. Otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak bunlar genellikle durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermezler.

Durumun diğer isimleri

Eksik korpus kallosum katarakt immün yetmezliği,Korpus kallozum agenezi-katarakt-immün yetmezlik sendromu,Dionisi Vici Sabetta Gambarara sendromu,Dionisi-Vici-Sabetta-Gambarara sendromu

Yarık dudak / damak, katarakt, hipopigmentasyon ve eksik korpus kallosum ile immün yetmezlik

Klinik Özellikler

Vici sendromu, bugüne kadar bildirilen ve yaşamın ilk aylarında ortaya çıkan en yaygın kalıtsal insan multisistemi bozukluklarından biridir. 5 ana tanısal bulgunun yanı sıra- kallosal agenezis, katarakt, kardiyomiyopati, hipopigmentasyon ve kombine immün yetmezlik- neredeyse her türlü organ sisteminin dahil olabileceğini düşündüren çok çeşitli değişken ek özellikler bildirilmiştir.  Üç ek bulgu (derin gelişimsel gecikme, elde edilen mikrosefali ve belirgin bir şekilde büyümenin gecikmesi) yakın zamanda ortaya çıkmıştır, ancak spesifik olmamakla birlikte, 5 ana tanı özelliği ile tutarlı bir şekilde ilişkili olduğu ve tanıyı desteklediği belirtilmiştir.

Bireysel hastalarda yapısal konjenital anormallikler ve edinilmiş organ disfonksiyonu (örneğin, doğuştan kalp defekti ve kardiyomiyopati) sık görülmez. Vici sendromundaki tipik bulgular aşağıda ayrıntılı olarak belirtilmiş ve Tablo 1’de özetlenmiştir. Vici sendromunun karakteristik özellikleri Şekil 1’de gösterilmektedir.

Şekil 1. Vici sendromunun klinik özellikleri.

 Etnik (A-D, Türkiye kökenli) ve ailevi (E-F) geçmişe ilişkin hipopigmentasyona dikkat edin. Yüz özelliklerinin dolgun dudaklarla ve macroglossia’ya benzeyen (lizozomal) depolanma bozukluklarında kabalaşması bazı çocuklarda görülür (g). Fundoskopide retinal hipopigmentasyon ve optik atrofiye dair kanıtlar vardır (H). Cullup ve ark. Nature Genetics 2013; 45 (1): 83–87, izin alınarak çoğaltılmıştır.

Durumun Diğer İsimleri

Eksik korpus kallosum katarakt immün yetmezliği

Korpus kallozum agenezi-katarakt-immün yetmezlik sendromu

Dionisi Vici Sabetta Gambarara sendromu

Dionisi-Vici-Sabetta-Gambarara sendromu

Yarık dudak / damak, katarakt, hipopigmentasyon ve eksik korpus kallosum ile immün yetmezlik

Kaynakça

1.) Vici syndrome: a review. Susan Byrne, Carlo Dionisi-Vici, Luke Smith, Mathias Gautel,2016.11:21

2.) Vici syndrome,Genetic Home Referance

Website on Pubmed : PubMed https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed?term=%28Vici+syndrome%5BTIAB%5D%2 9+AND+english%5Bla%5D+AND+human%5Bmh%5D+AND+%22last+2160+days %22%5Bdp%5D

Derleyen Zuhal Cevahir

Mail: [email protected]

Kategoriler
YUKLENDI

SMITH-MAGENIS SENDROMU (SMS)

Genel Bilgi

Smith-Magenis sendromu, vücudun birçok bölümünü etkileyen gelişimsel bir hastalıktır. Bu durumun ana özellikleri arasında hafif ila orta dereceli zihinsel engellilik, gecikmiş konuşma ve dil becerileri, belirgin yüz özellikleri, uyku bozuklukları ve davranış sorunları bulunur. Smith-Magenis Sendromu (SMS), genellikle kalıtsal değildir. RAI1 geni; Smith-Magenis

Sendromu ile ilişkili tek gen olup, sendromun kliniğinden sorumlu olduğu bilinmektedir.

RAI1 geninde oluşan delesyon veya mutasyonların neredeyse hepsi de novo oluşmaktadır. RAI1 geni merkezi sinir sistemi ve diğer birçok genin aktivitesinde rol oynar.

Belirti, Semptonlar ve Tanı

Smith-Magenis Sendromu (SMS); Klinik fenotip olgulara göre oldukça farklılık gösterebilmekte ve tanının kesinleşmesi için moleküler analiz gerekmektedir. Tanı erken çocuklukta daha belirsiz, ilerleyen yaşla daha aşikar olan fiziksel, davranışsal ve gelişimsel özelliklerin özgün ve karmaşık paterninin klinik olarak fark edilmesiyle konur.

Moleküler Tanı

Smith-Magenis sendromuna tanı koymak için öncelikle FISH analizi önerilmektedir. Del 17p11.2 FISH analizi hastaların %90’ına tanı imkanı sunmaktadır. Bu analiz ile tanı konulamaması durumunda, hastaların %5-10’unda gözlenen nokta mutasyonlarını belirleyebilen, RAI1 tüm gen sekans analizi önerilmektedir.

Smith-Magenis Sendromu (SMS), Hastaların %90’ında hastalığın nedeni 17.

kromozomun p11.2 bölgesinin kaybıdır. 25.000’de bir görülen nadir bir hastalıktır. Yaşamın ilk yılında aşırı uyuma ve 12-18 aydan itibaren uyku ritminin bozulması ile kendini kucaklama tarzındaki stereotipik hareket de sendromun karakteristik özellikleri arasındadır. Kendine zarar verme davranışı başını vurma, tırnaklarını çekme, deri koparma, yüzünü tokatlama ve daha karakteristik olarak vücut orifislerine yabancı cisim insersiyonu şeklinde olabilir. Psikomotor ve fiziksel gelişme geriliği, konuşmanın gecikmesi, kaba ses, tipik yüz görünümüne sahip hastalardır. Renal anomaliler, konjenital kalp defektleri iskelet anomalileri, boy kısalığı, uyku düzensizliği, davranış anomalileri, mental retardasyon, ağrı duyusunda azalma, çevre ile uyum problemleri gibi davranış anormalliklerini içeren çoklu konjenital bir anomalidir. Hipotoni en az %90 hastada doğumdan itibaren vardır, daha sonra dil ve motor alanda da gecikme görülür.                                                                                                                

Hastaların üçte birinde konjenital kalp hastalığı, üçte ikisinde işitme kaybı bulunur, yarısından fazlasında ileri çocukluk yıllarında skolyoz oluşur. 

Bu hastalığa yakalanan ortaya çıkan belirtileri toparlayacak olursak;          Kare şeklindeki yüz, derin gözler, belirgin alt çene, düz görünen burun, spesifik ağız görünümü, uyku düzeninin bozulması, sık sinir krizi ve patlamalar, genel letarji durumu, tıklama ve tik benzeri istemsiz hareketler, dergi ve kitapları sık sık çevirme, boy kısalığı, skolyoza eğilim, ağrı duyarlılığında azalma, psikomotor gelişimde gecikme, şaşılık, zihinsel gerilik, kalp kusurları, böbrek kusurları, işitme kaybı gibi belirtiler görülür.

Smith Magenis Sendromu Tedavisi

Hastalığı ortadan kaldırıcı tedavi şuan için bulunmamaktadır. Temel tedavi mekanizmamız semptomatik ve destekleyicidir. Konuşma terapisi, mesleki terapi, fiziksel terapi, davranış terapisi, işitme cihazları, eğitici öğrenme terapisi ve müzik terapisi gibi destekleyici tedaviler olumlu etki yapmaktadır. Ayrıca bazı antipsikotik ilaçların faydalı olabildiği bilinmektedir. Erken yaşta ortaya çıkan bu hastalığın tedavi planı derhal yapılmalıdır. Hemen yapılan tedavi planları neticesinde iyi prognoz elde edilmektedir. Tanı alan ve tedavi planı yapılan bireyler normal bir insan gibi hayatını sürdürebilir. Yaşam beklentisi ise normal bireylerle aynıdır. 

Kalıtım Paterni

Smith-Magenis sendromu olan çoğu kişide durum, her hücrede kromozom 17’nin küçük bir parçasının silinmesinden kaynaklanır. Bu silinme, kromozomun kısa (p) kolunda p11.2 olarak belirtilen pozisyonda gerçekleşir.  Silinen bölüm, genellikle 3.7 megabaz (Mb) olarak da yazılan yaklaşık 3.7 milyon DNA yapı taşı (baz çifti) içerir. (Bu parçanın ek bir kopyası Potocki-Lupski sendromu adı verilen ilişkili bir duruma neden olur.)                   Bazen silme daha büyük veya daha küçüktür. Silme işlemlerinin tümü, her hücrede bulunan kromozom 17’nin iki kopyasından birini etkiler. Silinen bölge birden fazla gen içermesine rağmen, araştırmacılar belirli bir genin, yani RAI1‘in kaybının, Smith-Magenis sendromunun karakteristik özelliklerinin çoğunun altındaki sebep olduğuna inanmaktadır. Koşullara neden olduğu bilinen tüm silinmeler bu geni içerir. RAI1 geni, diğer genlerin aktivitesini

(ekspresyonunu) düzenlemeye yardımcı olan bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Her ne kadar RAI1 proteini tarafından düzenlenen genlerin çoğunun tanımlanmamasına rağmen, bu protein uyku-uyanıklık döngüsü gibi günlük (sirkadiyen) ritimlere dahil olan birkaç genin ekspresyonunu kontrol ediyor gibi görünmektedir. Araştırmalar, silme işleminin, sirkadiyen ritimleri etkileyen genlerin ekspresyonunu bozan hücrelerde düşük miktarda RAI1 proteinine yol açtığını göstermektedir. Bu değişiklikler Smith-Magenis sendromunda meydana gelen uyku bozukluklarını açıklayabilir. RAI1 geninin bir kopyasının kaybolmasının, bu durumla ilişkili diğer fiziksel, zihinsel ve davranışsal sorunlara nasıl yol açtığı açık değildir. Smith-Magenis sendromu olan kişilerin küçük bir yüzdesi, kromozomal silinme yerine RAI1 geninde bir mutasyona sahiptir. Her ne kadar bu bireyler durumun ana özelliklerinin çoğuna sahip olsalar da, kısa boyları, işitme kaybı ve kalp veya böbrek anormallikleri olan kişilerden daha az olasıdırlar. Delesyon (Silinme mutasyonu) olan kişilerde, silinmiş bölgedeki diğer genlerin kaybının bu ek belirti ve semptomları oluşturması muhtemeldir; bu genlerin rolü araştırılmaktadır.

Smith-Magenis sendromu genellikle kalıtsal değildir. Bu durum tipik olarak, bir kromozomal silinme veya üreme hücrelerinin (yumurta veya sperm) oluşumu sırasında veya erken fetal gelişiminde meydana gelen bir RAI1 gen mutasyonundan kaynaklanır. Smith-Magenis sendromu olan çoğu kişinin ailesindeki durumun hiçbir geçmişi yoktur.

Az sayıdaki vakada, Smith-Magenis sendromu olan insanlar, sadece yumurta hücrelerinde genetik değişimi olan etkilenmemiş bir anneden silinme ya da mutasyonu miras almışlardır.

Bu fenomene germline mozaikliği denir.  

  Bu Hastalık İçin Diğer İsimler

  • 17p-sendromu
  • 17p11.2 monozomi
  • Kromozom 17p delesyon sendromu
  • Delesyon 17p sendromu
  • Kısmi monozomi 17p
  • SMS

Referanslar

  • Greenberg F, Guzzetta V, De Oca-Luna RM, et al. Molecular analysis of the SmithMagenis syndrome: a possible contiguous gene syndrome associated with del(17)(p11.2). Am J Hum Genet 1991; 49: 1207- 1218.
  • Smith AC, Gropman A. Smith-Magenis syndrome. In: Cassidy SB, Allanson JE (eds).

Management of Genetic Syndromes (2nd ed). New Jersey: Wiley-Liss, 2005: 507-525

  • Elsea SH, Girirajan S. Smith–Magenis syndrome. Eur J Hum Genet 2008; 16: 412421.
  • Gropman AL, Duncan WC, Smith AC. Neurologic and developmental features of the Smith–Magenis syndrome (del 17p11.2). Pediatr Neurol 2006; 34: 337-350
  • Elsea SH, Williams SR. Smith-Magenis syndrome: haploinsufficiency of RAI1 results in altered gene regulation in neurological and metabolic pathways. Expert Rev Mol Med 2011; 13: e14.
  • Slager RE, Newton TL, Vlangos CN, Finucane B, Elsea SH. Mutations in RAI1 associated with Smith–Magenis syndrome. Nat Genet 2003; 33: 466-468.
  • Lurie IW, Lazjuk CL, Ussova I, Presman EB, Gurevich DB. The Wolf-Hirschhorn syndrome. I. Genetics. Clin Genet 1980; 17: 375-384
  • Carmona-Mora P, Encina CA, Canales CP, Cao L, Molina J, Kairath P, Young JI, Walz K. Functional and cellular characterization of human Retinoic Acid Induced 1 (RAI1) mutations associated with Smith-Magenis Syndrome. BMC Mol Biol. 2010 Aug 25;11:63. doi: 10.1186/1471-2199-11-63.
  • Citation on PubMed or Free article on PubMed Central
  • De Leersnyder H. Smith-Magenis syndrome. Handb Clin Neurol. 2013;111:295-6.

doi: 10.1016/B978-0-444-52891-9.00034-8. Review.            Citation on PubMed

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SAÇKIRAN(ALOPSİ AREATA)

Genel Bilgi

Alopesi areata (halk arasındaki adıyla saçkıran) saç dökülmesiyle karakterize edilmiş, bağışıklık sisteminin saç köklerine saldırıp yok ettiği otoimmün bir hastalıktır. Çoğu vakada saç dökülmesi kafatasında küçük yamalar şeklindedir. Ancak nadir olsa da bazı vakalarda vücudun farklı kısımlarında da etkisini gösterebilir. Hastalık  saç derisi kıllarının tamamen kaybolmasına (alopecia totalis) ya da tüm vücut kıllarınının tamamen kaybolmasına (alopecia universalis) kadar ilerleyebilir. Hastalık aktif olsa bile saç kökleri canlı kalır. Bu da saçların tekrardan uzayabileceği anlamına gelir. Saç dökülmesi ve yeniden çıkması döngüsel olabilir.

Figür 1: Alopesi areata

Kaynak: https://www.medicalnewstoday.com/articles/70956.php

Belirti ve Semptomlar

Saç kaybı genellikle tek semptomdur. Bazı hastalarda yanma hissi ve kaşıntı olabilir. Alopesi areata genellikle bir veya birkaç (1cm-4cm çapında) saç kaybı yaması olarak başlar. Saç kaybının olduğu yamalar düzgün ve yuvarlak bir şekildedir. Şeftali renginde olabilirler. Kel yamaların etrafında ünlem işareti gibi gözüken kıllar görülebilir.

Figür 2: Yama şeklindeki saç kaybı en belirgin semptomdur.

Kaynak: https://www.dermnetnz.org/topics/alopecia-areata/

Dökülme en çok saç derisinde görülür. Ayrıca bazı vakalarda dökülme sakal, kaş, kasık, kol veya bacaklarda oluşabilir. Ayrıca bazı vakalarda tırnaklarda çukur oluşumu gibi anormallikler görülebilir.

Figür 3: Tırnak çukurlaşmaları

Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alopecia-areata#definition

Genetik Görülme Sıklığı

Alopesi areata her yaştan kadın ve erkeklerde görülebilir. Ancak genellikle çocukluk yıllarında başlar. Çocukluk yıllarında başlayan vakalarda  Alopesi universalis gibi ciddi bir tipine dönüşme ihtimali yüksektir. Hastalığın kadın ve erkeklerde görülme sıklığı eşittir. Literatürde Alopesi areata prevalansı ile ilgili birkaç tahmin vardır. Medscape Referans tarafından kullanılan eski kaynaklara göre, genel popülasyondaki prevalans% 0.1-0.2 olarak tahmin ediliyordu (binde 1 ila 2 aralığında). 2004’teki Ulusal Nadir Bozukluklar Örgütü’ne (NORD) göre Amerika Birleşik  Devletlerinde yaklaşık 2.5 milyon kişi Alopesi areata hastalığından etkilenmiştir. Bu sayılara göre yaşam boyu riski tahmini %1-2’dir. Alopesi areata dünya üzerinde görülen en yaygın insan otoimmün hastalıklarından biridir. Hastalığın görülme sıklığı etnik kökenden bağımsızdır. Araştırmalar down sendromlu bireylerde ve diğer otoimmün hastalıklara sahip vakalarda görülme sıklığının daha yüksek olduğunu göstermişir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Alopesi areata’nın henüz kesin nedeni bilinmemektedir. Saç ve ciltte ve bağışıklık sisteminde çalışan birçok gende meydana gelen değişiklikler de dahil olmak üzere, olası faktörlerin bir birleşimidir.

 Alopesi areata , otoimmün bozukluklar olarak sınıflandırılan geniş bir bağışıklık sistemi hastalıkları grubundan biridir. Otoimmün bozukluklar, vücudun “yabancı” veya istilacı organizmalara (örneğin antikorlar) karşı doğal savunmasının bilinmeyen sebeplerden dolayı sağlıklı dokuya saldırmaya başlamasından kaynaklanır. Henüz bilinmeyen nedenlerden dolayı, bağışıklık sistemi saç köklerini hedef alır ve saç büyümesini durdurur.

Figür 4: Sağlıklı ve hastalığa sahip saç köklerinin karşılaştırılması

Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alopecia-areata#synonyms

Hastalıkla ilgili Genler

Alopesi areata ile ilişkili olan genlerin çoğu vücudun immün tepkisine katılır. Bunlar, insan lökosit antijeni (HLA) kompleksi olarak adlandırılan bir gen ailesine ait birkaç gen içerir. HLA kompleksi, bağışıklık sisteminin vücudun kendi proteinlerini yabancı istilacılar tarafından yapılan proteinlerden ayırt etmesine yardımcı olur. Her HLA geninin, her birinin bağışıklık sisteminin çok çeşitli yabancı proteinlere reaksiyon göstermesine izin veren birçok farklı varyasyonu vardır. HLA genlerindeki bazı değişiklikler muhtemelen alopesi areata’ya yol açan saç köklerini hedef alan hatalı immün tepkiye katkıda bulunur . HLA kompleksi dışındaki bağışıklık sistemi genleri, iltihaplanma ile ilgili birkaç gen gibi, ayrıca alopesi areata ile de ilişkilendirilmiştir. Yapılan birkaç GWAS analizi(Genom çapında ilişkilendirme çalışmaları), birçoğunun immün fonksiyon dahil olduğu bilinen alopesi areata ile ilişkili 14 genetik lokus tanımlamıştır.

Kalıtım Paterni

Alopecia areata’nın kalıtım paterni belirsizdir, Çeşitli kanıtlar, alopesi areata’nın genetik bir temeli olduğu fikrini desteklemektedir. Genel olarak, durumu geliştirme riski birinci derece akrabalar için genel nüfustan daha fazladır. Aile öyküsü olan yetişkin hastaların prevalansı% 0 ve% 8.6 arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis genellikle saç dökülmesinin olduğu alanlara odaklanarak yapılır. Ayrıca teşhis için kafa derisi biyopsisi yapılabilir.

Alopecia areata’nın en ciddi formu olan Alopecia universalis’in papüler Lezyonlu artişi hastalığıyla (insan saçsızlık genindeki mutasyondan kaynaklı kalıcı saç kaybı) ayrımının doğru yapılması tedavi açısından önemlidir.

Şu anda Alopesia areata için bulunmuş herhangi bir tedavi yöntemi yoktur. Yapılan tedavilerin ana amacı. Bağışıklık sistemi saldırılarını engellemek ve saçın yeniden büyümesini teşvik etmek üzerinedir. Bu özellikle hastalığın daha hafif formlarına sahip kişiler için etkili olabilir. (%50’den az saç dökülmesi) Bu hastalıkta saç bazen kendi kendine dönebilir. Bazı durumlarda, geri döndükten sonra da tekrar düşebilir. Bu hastalığın seyri bireyler arasında değişmektedir ve tahmin edilmesi zordur.

  • Hafif Alopesi areata için tedaviler

1.İntralezyonel Kortikosteroid Enjeksiyonları

Bu tedavi yöntemi – alopesi areata için en yaygın uygulanan tedavi şeklidir. – Küçük bir iğne ile cildin çıplak kısımlarına kortikosteroidler enjekte edilir. Bu enjeksiyonlar her dört ila altı haftada bir tekrarlanır ve genellikle bir dermatolog tarafından yapılır.

Kortikosteroidler (kortizon, prednizon, deksametazon v.b.) vücutta böbrek üstü bezlerinden salgılanan bir hormon olan kortizole benzer steroid yapıda ilaçlardır.

Avantajları:

Kortikosteroid enjeksiyonlarından yeni saç büyümesi oluşursa, genellikle dört hafta içinde görülür.

Dezavantajları:

Kortikosteroid enjeksiyonları, tüm alopesi areata tedavileri gibi, yeni saç dökülmesini engellemez. Bu tür tedavilerle ilgili olarak bildirilen çok az yan etki vardır.

2.lokal olarak Minoksidil uygulanması

Bu tedavi şeklinde, saç derisine, kaşlara ve sakala; kılların yeniden büyümesine yardımcı olmak için günde bir veya iki kez% 5’lik bir minoksidil çözeltisi uygulanır.

Avantajları

Bir kişinin saç topikal minoksidil ile tamamen geri büyürse, tedavi durdurulabilir. Bu ilacın kullanımı kolay kabul edilir ve minimal yan etkisi vardır.

Dezavantajları

Tek başlarına kullanıldığında alopesi areata için genellikle etkili değildir, ancak local kortikosteroid ilaçlarıyla birlikte uygulandığında, bazı insanlar daha iyi sonuçlar almaktadır.

3.Antralin Kremi veya Merhem

Aynı zamanda sedef hastalığı için de kullanılan, yaygın bir tedavi şeklidir. Alopesi areata tedavisinde antralin, tüysüz lekelere günde bir kez uygulanır ve genellikle 30-60 dakika sonra yıkanır.

Avantajları

Antralin uygulamasından yeni saç büyümesi meydana gelirse, genellikle sekiz ila oniki hafta içinde görülür.

Dezavantajları

Bu ilaç şekli cildi tahriş edebilir ve tedavi edilen ciltte geçici, solmalara neden olabilir. . 

4.Lokal Kortikosteroidler 

Alopesi areatada kortikosteroidlerin saç folikülü çevresindeki iltihabı azalttığı düşünülmektedir. Lokal olarak uygulanan steroidler; solüsyonlar, losyonlar, köpükler, kremler veya merhemler gibi farklı şekillerde bulunabilir. 

Avantajları

Çalışmalar steroidlerin saç dökülmesinde bir azalma sağladığını göstermiştir. Ek olarak, yüksek derecede güçlü kortikosteroidlerin kullanımıyla yaklaşık% 25’lik bir iyileşme gözlenmiştir. Özellikle alopesi areata olan çocukları tedavi ederken iyi yardımcı ilaçlar olabilirler.

Dezavantajları

Topikal kortikosteroidlerin etkinliği, kafa derisindeki emilimiyle sınırlıdır.

· Kapsamlı Alopesi areata, Alopesi totalis ve Alopesi universalis için tedaviler

1.ORAL KORTİKOSTEROİDLER 

Yoğun saç dökülmesi olan hastalarda hap şeklinde alınan kortikosteroidler, bazen hastalık aktivitesini baskılamak ve saçları tekrar büyütmesini sağlamak için reçete edilir.

Avantajları

Saçların uzaması kısa sürede gerçekleşir.

Dezavantajları

Sağlıklı, genç yetişkinlerde genellikle yan etkiler haplarını tolere edebilir boyuttadır. Ama tedavi amacı ve yan etkileri hakkında doktorlara danışmak önemlidir. Diğer tedavi yöntemlerinde olduğu gibi, tedavi sona erdikten sonra oluşan saçlar geri döklebilir.

2.Yerel İmmünoterapi

Yerel immünoterapi, geniş alopesi areata, alopesi totalis ve alopesi universalis tedavisinde kullanılır. Bu tedavi şekli, difensipron (DPCP), dinitroklorobenzen (DNCB) veya karik asit dibutil ester (SADBE) gibi kimyasalların kafa derisine uygulanmasını içerir.

Avantajları

Bu yöntem ile tedavi edilen hastaların yaklaşık% 40’ı, yaklaşık altı ay tedaviden sonra kafa derisinde saç büyümesi görülür.

Dezavantajları

Tedavi de başarı gözlenen hastalarda saç büyümesinin devam etmesi için tedaviye devam edilmelidir. Kızarıklık, kaşıntı ve uygulama yerlerinde döküntü sık görülen yan etkilerdir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Alopecia Celsi
  • Alopecia Cicatrisata
  • Alopecia Circumscripta
  • Cazenave’s Vitiligo
  • Celsus’ Vitiligo
  • Jonston’s Alopecia
  • Porrigo Decalvans
  • Vitiligo Capitis

Kaynakça

  1. https://www.omim.org/entry/104000?search=Alopecia%20areata&highlight=alopecia%20areata
  2. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5504208/#CR1
  3. https://medlineplus.gov/ency/article/001450.htm
  4. https://www.niams.nih.gov/health-topics/alopecia-areata#tab-treatment
  5. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alopecia-areata#sourcesforpage
  6. https://rarediseases.org/rare-diseases/alopecia-areata/#symptoms
  7. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5573125/
  8. https://www.naaf.org/alopecia-areata/alopecia-areata-treatments
Kategoriler
YUKLENDI

MORQUIO SENDROMU

Genel Bilgi

Ayrıca Morquio Sendromu olarak bilinen Mukopolisakkaridoz tip 4(MPS 4) başlıca iskeleti etkileyen ilerleyici bir durumdur.Semptomların kötüleşme oranı etkilenmiş bireylerin arasında çeşitlilik gösterir.

Genellikle MPS 4’ün ilk işaretleri ve semptomları erken çocukluk döneminde ortaya çıkarlar.Etkilenmiş bireylerde kısa boyu,parantez bacağı ve kaburgalarda,göğüste,omurgada,kalçalarda ve el bileklerinde anormallikleri kapsayan çeşitli iskelet anormallikleri gelişir.MPS 4’lü insanlar gevşek ve çok esnek eklemlere sahiptirler(hipermobil) ama ayrıca belirli eklemlerde kısıtlı hareket olabilir.Bu durumun karakteristik özelliği odontoid çıkıntı denen boyunda az gelişmiş(hipoplazi) kanca şekilli yapıdır.Odontoid çıkıntı boyundaki omurların stabilizasyonuna yardım eder(servikal vertebra).Odontoid hipoplazi servikal vertebrada hizanın bozulmasına yönlendirebilir,bu durum baskı yapıp spinal korda zarar verebilir sonucu paralizi yada ölümdür.Etkilenmiş bazı bireyler  tekrarlayan kulak enfeksiyonlarına ve işitme kaybına sahip olabilir.

MPS 4’lü bireylerde yaşam beklentisi semptomların şiddetine bağlıdır.Ciddi olarak etkilenmiş bireyler sadece geç çocukluk yada adölesan döneme kadar sağ kalabilirler.Hastalığın daha ılımlı formlarına sahip olanlar genellikle yetişkinliğe kadar yaşamalarına rağmen yaşam beklentileri azalabilir.MPS 4’lü insanlarının asıl ölüm sebepleri spinal kord kompresyonu ve hava yolu obstrüksiyonudur.

Sebebleri

GALNS ve GLB1 genlerindeki mutasyonlar MPS 4’e sebep olur.Bu genler glikozaminoglikan(GAGs) adı verilen büyük şeker moleküllerinin bozulmasını kapsayan enzimlerin üretiminin talimatlarını sağlarlar.GAGs aslen bu durumun ismini aldığı mukopolisakkaridoz olarak adlandırılır.MPS 4’e GALNS genindeki mutasyonlar hastalığa sebep olduğunda  MPS 4 Tip A(MPS 4A) olarak adlandırılır ve GLB1 genindeki mutasyonlar hastalığa sebep  olduğunda MPS 4 tip B(MPS 4B) olarak adlandırılır.Genelde MPS 4’ün 2 tipinde de işaretler ve semptomlar fark edilebilir olmazlar.

GALNS ve GLB1 genlerindeki mutasyonlar bu genler tarafından üretilen enzimlerin aktivitesini azaltır yada tamamen elimine eder.Bu enzimler olmadan  GAGs özellikle lizozomların içinde hücrelerde birikir.Lizozomlar hücrede parçalayan ve farklı tip diğer moleküllere geri dönüştüren  kompartmanlardır.MPS 4 gibi moleküllerin lizozomlar içinde birikmesi nedeniyle oluşan durumlar lizozomal depo hastalıklarıdır.MPS 4’te,GAGs çoğu doku ve organlarda,özellikle kemiklerde, toksik seviyelerde birikir.GAGs’nin birikimi bu hastalıkta kemik deformitelerine sebep olur.Araştırmacılar MPS 4’ün özelliklerinden GAGs birikiminin lizozom içerisindeki diğer proteinlerin fonksiyonlarına müdahale ettiğine ve hücre içerisindeki moleküllerin hareketlerinin bozulmasına yol açtığına inanmaktadırlar.

Semptomlar

Semptomlar genellikle 1 ila 3 yaşları arasında başlar.Şunları içerirler;

  • Omurgada dahil kemiklerin anormal gelişimi
  • Büyümüş karaciğer
  • Kalp üfürümü
  • Kasık fıtığı
  • Hipermobil eklemler
  • Boyundan aşağısında sinir fonksiyonunun kaybı
  • Özellikle kısa gövdeyle birlikte kısa boy
  • Büyük kafa
  • Geniş boşluklu dişler
  • Kaba yüz özellikleri
  • Bulutlu kornea
  • Dipte genişlemiş kaburgalarla birlikte kemer şekilli göğüs
  • Parantez bacak(çarpık bacak)
  • Uyku apnesi(ilerleyen yaşlarda bazı bireylerde görülebilir)

Olası Komplikasyonlar

Komplikasyon olarak şunlar meydana gelebilir;

  • Solunum problemleri
  • Kalp yetmezliği
  • Spinal kord yaralanması ve olası paralizi
  • Görme problemleri
  • Omurganın anormal eğriliği ve diğer kemiklerin problemleriyle ilişkili olarak yürüme problemleri

Sıklık

MPS 4’ün kesin prevelansı bilinmemesine rağmen yaklaşık olarak 200.000 ila 300.000 bireyden 1 bireyde meydana gelmektedir.

Kalıtım Paterni:

Bu durumun kalıtımı,her hücredeki gendeki iki kopyasında da mutasyona sahip olması anlamına gelen,otozomal resesif paterndir.Otozomal resesif duruma sahip kişinin ebeveynleri mutasyonlu genden birer tane kopya taşırlar ama tipik olarak durumun işaret ve semptomlarını göstermezler.

Hastalığın Engellenmesi

Aile geçmişinde MPS 4 olan ve çocuk isteyen çiftler için genetik danışmanlık önerilir.Prenatal test uygundur

Muayene ve Testler

Sağlık uzmanı fiziksel muayene yapacaktır.Fiziksel muayenede şunlara bakılır;

  • Omurgada anormal eğrilik
  • Bulutlu kornea
  • Kalp üfürümü
  • Kasık fıtığı
  • Büyümüş karaciğer
  • Boyundan aşağısında sinir fonksiyonunun kaybı
  • Kısa boy(özellikle kısa gövde)

İdrar testleri genellikle önce yapılır.Bu testler ekstra mukopolisakkarodizlar gösterebilir ama MPS’nin spesifik formunu belirleyemezler.Diğer testler şunları içerir;

  • Kan kültürü
  • Ekokardiyogram
  • Genetik test
  • Duyma Testi
  • Yarık lamba göz muayenesi
  • Deri fibroblast kültürü
  • Uzun kemiklerin,kaburgaların ve omurganın X-ray’leri
  • Alt kafatasının ve üst boynun MRI’ı

Prognoz

Kognitif fonksiyon(açıkça düşünebilme yeteneği) genellikle MPS 4’lü insanlarda normaldir.

Kemik problemleri büyük sağlık problemlerine yönlendirebilir.Örneğin,boynun başındaki küçük kemikler kayabilir ve spinal korda zarar verebilirler,paraliziye sebep olur.Eğer mümkünse bunun gibi problemleri doğrulayabilmek için cerrahi yapılmalıdır.Kalp problemleri ölüme yönlendirebilir.

Tedavi

Tip A için,enzimin yerine geçen, Vimizim denilen ilaç denenebilir.Damardan verilir(IV,intravenöz).Daha fazla bilgi için uzmanla konuşun.

Enzim replasman(yerine koyma) terapisi tip B için uygun değildir. İki tip içinde semptomlar meydana geldikçe tedavi edilir.Spinal füzyon boyun kemikleri az gelişmiş insanlarda kalıcı spinal kord yaralanmasını önleyebilir.

Bu Durum İçin Diğer İsimler

  • Morquio-Braisfold Hastalığı
  • Morquio Hastalığı
  • Morquio Sendromu
  • Morquio’nun Hastalığı
  • Morquio’nun Sendromu
  • MPS 4
  • Mukopolisakkaridoz(MPS) 4(A,B)
  • Mukopolisakkaridoz(MPS) 4(A):Galaktozamin-6-sülfataz eksikliği
  • Mukopolisakkaridoz(MPS) 4(B):Beta galaktosidaz eksikliği;Lizozomal depolama hastalığı

Kaynakça

https://medlineplus.gov/ency/article/001206.htm

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/mucopolysaccharidosis-type-iv#

Kategoriler
YUKLENDI

GLİKOJEN DEPOLAMA HASTALIĞI TİP3/ GSD3

Genel Bilgi

1928’de Hollandalı çocuk doktoru Simon van Creveld tarafından tanımlanan glikojen depo hastalığı III (GSDIII), glikojen ayıklayıcı enziminin eksikliğinden kaynaklanan ve vücut hücrelerindeki anormal glikojen adı verilen kompleks bir şekerin birikmesinden kaynaklanan otozomal resesif metabolik bir hastalıktır.1 2 4 5 Bu birikme belirli organ ve dokuların, özellikle karaciğer ve kasların işlevini bozar.2 GSDIII, belirtileri ve semptomları ile ayırt edilen IIIa, IIIb, IIIc ve IIId tiplerine ayrılmıştır.4 GSD’nin IIIa ve IIIc tipleri temel olarak karaciğer ve kasları etkiler, IIIb ve IIId tipleri ise yalnızca karaciğeri etkiler.4

Belirti ve Semptomlar

Belirtiler tipik olarak bebeklik döneminde başlar ve düşük kan şekeri (hipoglisemi), kandaki yağ miktarları (hiperlipidemi) ve kandaki karaciğer enzimlerinin yüksek seviyeleri gözlenir.2 Çocuklar büyüdükçe genellikle karın dışına çıkmasına neden olabilecek genişlemiş bir karaciğer (hepatomegali) gelişir.2 Karaciğer büyüklüğü ergenlik döneminde genellikle normale döner, ancak bazı etkilenen bireylerde kronik karaciğer hastalığı (siroz) ve malignite (karsinom); yaşamın ilerleyen dönemlerinde ise karaciğer yetmezliği gelişir. GSDIII olan insanlar karaciğer problemlerinden dolayı yavaş büyüme gösterir ve bu da kısa boylu olmalarına yol açar.4 5 GSDIII’li kişilerin küçük bir yüzdesinde, karaciğerde adenom adı verilen kanserli olmayan tümörler oluşabilir.4 Ayrıca GSD-III hastaları enfeksiyonlarla savaşmakta zorlanabilir ve alışılmadık derecede sık burun kanaması yaşayabilirler.5 GSD tipleri IIIa ve IIIc tipik olarak hem karaciğeri hem de kasları etkiler, IIIb ve IIId tipleri ise sadece karaciğeri etkiler.2 Tip IIIa olan bireyler, daha sonra yaşamda hem kalp hem de iskelet kaslarında miyopati geliştirebilir.2 Büyümüş kalp kası (kalp hipertrofisi) bu kişilerde yaygındır ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkabilir.5 Bununla birlikte, çoğu çocukta kalp fonksiyonu normal sınırlar içinde kalır.5 Bunun ilk belirti ve semptomları tipik olarak zayıf kas tonusu (hipotoni) ve erken çocukluk döneminde hafif miyopatidir. Miyopati erişkinlik döneminin başlarında orta ile şiddetli hale gelebilir.2 Yetişkin GSD-III hasta kohortu hala nispeten genç ve küçük olduğundan, zaman içinde hastalığın seyri tam olarak tanımlanmamıştır.5 Bazı bireylerin, çocuklukta çıkıntılı bir karın ve genişlemiş karaciğer dışında hiçbir semptomu (asemptomatik) olmayabilir.5 Bu hastalar, karaciğerleri aşamalı olarak azaldıklarında, ergenlik döneminde bu az sayıdaki semptomları kaybetme eğilimindedirler.5

Genetik Görülme Sıklığı

GSD-III otozomal resesif bir özellik olarak kalıtsaldır.Resesif genetik bozukluklar, bir birey aynı özellik için değiştirilmiş bir genin iki kopyasını her bir ebeveynden bir tane aldığında ortaya çıkar.5 Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır.5 Yakın akraba olan ebeveynler  resesif genetik bozukluğu olan çocukların görülme riskini arttırır.5 Glikojen depo hastalığının% 73’ü tip III’dür.1 ABD’de GSDIII insidansı 100.000 kişiden 1’idir.3 Bu durum Kuzey Afrika Yahudi soyunun insanlarında ise 5.400 kişiden 1’inin etkileyerek daha sık görülür.4

Kalıtımı

GSDIII, 1p21 kromozomunda bulunan AGL genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal resesif bir şekilde kalıtsaldır.3 5 Her bir hücredeki genin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir.4 AGL geni, ayıklama enziminin üretilmesinden sorumludur.5 Ayıklanan enzim, amilo-1,6-glukozidaz ve 4-alfa-glukanotransferaz adı verilen iki aktif (katalitik) bölgeye sahiptir.5 Enzimdeki her iki bölge, kan şekeri konsantrasyonunu yükseltmek için glikojenin parçalanmasından sorumlu olan fosforilaz ve fosforilaz kinaz enzimleriyle birliktedir.5 Normal ayıklanma enzim fonksiyonu olmadan iki değişiklik meydana gelir.5 Glikojen sadece kısmen parçalanabiliyorsa, yetersiz miktarda enerji / glukoz üretilebilir.5 Kalan yapı “limit dekstrin” olarak adlandırılan bir moleküle benzer, karaciğerde ve (iskelet ve kalp) kas dokularında aşırı depolanır.5

Çeşitleri

GSD-III’ün dört alt tipi vardır: GSD-IIIa (Bireylerin % 85’i etkileyen en yaygın tiptir ve hem karaciğeri hem de kalp kasını ve / veya iskelet kaslarını etkiler.), GSD-IIIb (Bireylerin yaklaşık% 15’ini etkiyen tiptir ve sadece karaciğeri etkiler.), GSD-IIIc (Son derece nadirdir ve glikojen ağartma enziminin glikozidaz aktif bölgesinin aktivite kaybından kaynaklanır.), GSD-IIId (Oldukça nadirdir ve glikojen ağartma enziminin transferaz aktif bölgesinin aktivite kaybından kaynaklanır.)5

Teşhis Yöntemleri

Glikojen depo hastalığı tip 3 (GSDIII), üç ana özellik mevcut olduğunda şüphe edilmelidir: hepatomegali (genişlemiş karaciğer), ketotik hipoglisemi (ketozun eşlik ettiği düşük kan şekeri) ve transaminazların (bir enzim türü) serum konsantrasyonunun artması.2 Büyümüş bir karaciğer ve yüksek keton, transaminazlar, lipitler ve kreatin kinaz seviyeleri ile düşük kan şekeri GSD-III’ün göstergesidir.5 Ürik asit ve açlık laktik asit seviyeleri genellikle normaldir.5 GSD-IIIb’de kreatin kinaz normal olabilir.5 AGL genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler, tanıyı doğrulamak için kullanılabilir.5 Günümüzde karaciğer ve kas biyopsileri nadirdir. Amerika Birleşik Devletleri dışında birçok ülkede, GDE eksikliğini doğrulamak için kan hücreleri ve cilt fibroblastları üzerinde yapılan çalışmalar klinik olarak mevcuttur.5 Erken tanı, enzim tahlili ve / veya DNA analizi ile mümkündür.3 Teşhis taze lökositlerde, fibroblastlarda, karaciğerde veya kas biyopsisinde enzimatik eksikliğin kanıtlarına dayanır.3 GSD tip 1’in aksine yemeklerden sonra glukagona bir cevap vardır.3

Tedaviler

Glikojen depo hastalığı tip 3 (GSDIII) için kesin bir tedavi yoktur. Çoğu durumda diyet terapisi yardımcı olabilir.2 Sık öğünler ve pişmemiş nişasta takviyeleri durumunda geceleri enteral nazogastrik damla beslenmesiyle spesifik bir diyete dayanmaktadır. 3 Tedavi tipik olarak kandaki normal bir glikoz seviyesini korumak için mısır nişastası takviyesi ile yüksek proteinli bir diyet içerir.5 Bebeklik döneminde her üç ila dört saatte bir beslenme genellikle tavsiye edilir.5 Diyet rejimine sıkı sıkıya bağlı kalmak, karaciğer boyutunu azaltabilir, hipoglisemiyi (düşük kan şekeri) önleyebilir, semptomları azaltmaya yardımcı olabilir ve büyüme ve gelişmeye izin verebilir.2  Yüksek proteinli bir diyet, glikoz ihtiyacı olduğu zamanlarda kas proteininin parçalanmasını önler ve iskelet ve kalp kaslarını korur.2 İskelet ve kardiyak miyopatiler, yüksek proteinli diyetle ve aşırı karbonhidrat alımını önleyerek iyileştirilebilir.2 Karaciğer nakli, hepatik kanserli hastalar için gösterilebilir.2

Hastalıkla İlişkili Genler

Glikojen depo hastalığı III (GSD3), 1p21 kromozomundaki AGL geninde gerçekleşen mutasyondan kaynaklanır.1 Bu gen, vücutta depolanan enerjinin önemli bir kaynağı olan glikojenin parçalanmasında rol oynayan glikojenin parçalanması enzimini yapmak için talimatlar verir.2 4

 AGL genindeki çoğu mutasyon çalışmayan bir glikojen ağartma enziminin üretilmesine yol açar, bu mutasyonlar genellikle tip IIIa ve IIIb’ye neden olur.2 AGL genindeki IIIc ve IIId tiplerine neden olan mutasyonlar, azalmış fonksiyona sahip glikojen ağartma enzimi üretimine yol açtığı düşünülmektedir.2 5 Tüm AGL mutasyonları, hücrelerde anormal, kısmen parçalanmış glikojen moleküllerinin depolanmasına yol açar.2 5 Bu birikim vücuttaki dokulara ve organlara özellikle karaciğere ve kaslara zarar vererek GSDIII belirtileri ve semptomlarına neden olur.2 5

Hastalığın Diğer İsimleri

Glikojen debranching enzim eksikliği nedeniyle glikojen depo hastalığı, Glikojen debranching enzim (GDE) eksikliği, Amylo-1,6-glukozidaz eksikliği, Cori hastalığı, Cori-Forbes hastalığı, Forbes hastalığı, GDE eksikliği, glikojen debranching enzim eksikliğine bağlı GSD, GSD tip 3, GSDIII, Glikojen depo hastalığı tip III, Glikojen debranching enzim eksikliğine bağlı glikojenoz, Glikojenoz tip III, Limit dekstinozu, AGL eksikliği, Debrancher eksikliği 3 4

Kaynaklar

Online Mendelian Inheritance in Man

https://www.omim.org/

GARD- Genetic and Rare Diseases Information Center

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

Orphanet – The portal for rare diseases and orphan drugs

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

US National Library of Medicine

https://ghr.nlm.nih.gov/condition

NORD – National Organization for Rare Disorders

https://rarediseases.org/rare-diseases

Kategoriler
YUKLENDI

ÜÇLÜ A SENDROMU

Genel Bilgi

Üçlü A sendromu, üç spesifik özellikle karakterize kalıtsal bir durumdur; akalazya, addison, alakrima. Akalazya, yiyecekleri özafagustan yani yemek borusundan geçirme yeteneğini etkileyen bir bozukluktur. Bu hastalık ciddi beslenme güçlüklerine ve hipoglisemiye yani düşük kan şekeri durumuna yol açar. Addison hastalığı ise primer adrenal yetmezlik olarak da bilinir. Her böbreğin üstünde küçük hormon üreten bezlerin anormal işlevinden kaynaklanır. Addison hastalığının başlıca özellikleri yorgunluk, iştah kaybı, kilo kaybı, düşük tansiyon ve cildin koyulaşmasını içerir. Üçlü a sendromunun üçüncü önemli özelliği, gözyaşı salgılama yeteneğinin azalması veya yokluğudur. Buna da alakrima denilir. Üçlü a sendromlu çoğu insan bu özelliklerin üçüne sahiptir, ancak bazıları sadece ikisine sahiptir.

Üçlü a sendromunun özelliklerinin çoğu otonom sinir sisteminin işlev bozukluğundan kaynaklanır. Sinir sisteminin bu kısmı sindirim, kan basıncı ve vücut ısısı gibi istemsiz vücut süreçlerini kontrol eder. Üçlü a sendromunda genellikle aşırı terleme, kan basıncı düzensizlikleri, gözbebeği boyutlarında farklılık ve diğer otonom sinir sistemi bozuklukları belirtilerini gösterirler.

Bu durumu olan kişiler, gelişimsel gecikme, zihinsel engellilik, konuşma sorunları ve kafatasının küçüklüğü gibi diğer nörolojik anormalliklere sahip olabilirler (mikrosefali). Buna ek olarak, etkilenen bireyler genellikle ekstremitelerinde kas güçsüzlüğü, hareket problemleri ve sinir anormallikleri yaşarlar. Buna periperal nöropati denir. Bazı vakalarda gözlerden beyne bilgi taşıyan sinirlerin dejenerasyonu olan optik atrofi geliştirir. Üçlü a sendromunun nörolojik semptomlarının çoğu zamanla kötüleşir.

Üçlü a sendromlu insanlarda sıklıkla avuç içlerinde ve ayak tabanlarında cildin dış tabakasının kalınlaşması görülür. Diğer cilt anormallikleri de görülür.

Alakrima bu sendromun anlaşılmasında ilk belirtileri verir. Çünkü çocukluk döneminde, çocukların ağlaması sırasında göz yaşı üretmeyen bezler sebebiyle çocuklarda göz yaşı salınımı görülmez. Çocukluk veya ergenlik döneminde Addison hastalığı ve akalazi gelişir ve üçlü a sendromunun nörolojik özelliklerinin çoğu yetişkinlik döneminde başlar. Bu durumun belirtileri ve semptomları, aynı ailenin etkilenen farklı üyeleri arasında bile değişir.

Sıklık

Üçlü a sendromu nadir bir durumdur, ancak kesin prevalansı bilinmemektedir.

Nedenleri

AAAS genindeki mutasyonlar üçlü a sendromuna neden olur. Bu gen, işlevi henüz iyi anlaşılamayan ALADİN adlı bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Hücreler içinde ALADİN nükleer zarfta, çekirdeği çevreleyen yapıda bulunur ve onu hücrenin geri kalanından ayırır. Konumuna göre, ALADİN’in moleküllerin çekirdeğin içine ve dışına hareketini sağladığı düşünülmektedir.

AAAS genindeki mutasyonlar ALADİN yapısını farklı şekillerde değiştirir; bununla birlikte, hemen hemen tüm mutasyonlar, bu proteinin nükleer zarfta uygun konumuna ulaşmasını önler. ALADİN’in nükleer zarftaki yokluğu, muhtemelen bu zar boyunca moleküllerin hareketini bozar. Araştırmacılar, nükleer zarftaki ALADİN yokluğu sonucu DNA onarım proteinlerinin çekirdeğe giremeyebileceğinden şüpheleniyorlar. Onarılmayan DNA hasarı, hücrenin kararsız hale gelmesine ve hücre ölümüne yol açmasına neden olur. Sinir sistemi DNA hasarına karşı savunmasız olmasına rağmen, AAAS genindeki mutasyonların üçlü a sendromunun belirti ve semptomlarına nasıl yol açtığı tam olarak bilinmemektedir.

Üçlü a sendromlu bazı bireylerin AAASgeninde tanımlanmış bir mutasyonu yoktur. Bu bireylerde bozukluğun genetik nedeni bilinmemektedir.

Kalıtsal Desen

Bu durum otozomal resesif bir desende kalıtılır, bu da her hücredeki genin her iki kopyasının da mutasyonları olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif bir bireyin ebeveynleri her mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır.

Teşhis ve Yöntem

Gen testi

Bu Durumun Diğer Adları

  • AAA
  • AAA sendromu
  • Akalazya-addison sendromu
  • Akalazya-addison-alakrima sendromu
  • Akalazya-alakrima sendromu
  • Alakrima-akalazya-adrenal yetmezlik nörolojik bozukluk
  • Allgrove hastalığı

Kaynak

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/triple-a-syndrome#

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HETEROTAKSİ SENDROMU

1.Heterotaksili
2.Viseral heterotaksi

 Hastalığın Bilinen Diğer İsimlerİ

1.heterotaksili
2.Viseral heterotaksi

Heterotaxy Syndrome Nedir?

   Heterotaxy sendromu iç organların göğüs ve batında anormal bir şekilde konumlanması ile oluşan nadir bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip bireylerde kalp, akciğerler, karaciğer, bağırsaklar gibi iç organları etkileyen kompleks doğumsal bozukluklar görülür.

   Normal bir insan vücudunda, her organın sağda veya solda olmak üzere kendine özel konumu vardır. Örneğin kalp, dalak ve pankreas vücudun sol tarafında bulunurken karaciğerin büyük bir ksmı sağ taraftadır. Organların bu normal düzenine “situs solitus” denir. Nadiren, organların oryantasyonları sağdan sola çevrilir. Bu duruma “situs inversus” denir. Bu ayna görüntüsü oryantasyonu, vücudun diğer kısımlarını etkileyen bir sendromun parçası olmadıkça, herhangi bir sağlık sorununa neden olmaz. Heterotaxy sendromu iç organların situs solitus ile situs inversus arasında bir yerlerde olmasıdır ve bu duruma “situs ambiguus” denir. Organların bu anormal oryantasyonu genellikle ciddi sağlık sorunlarına yol açar.

   Heterotaxy sendromu kan taşıyan büyük damarlar da dahil kalbin yapısını değiştirebilir. Ayrıca her bir akciğerdeki lob sayısı ve soluk borusundan akciğerlere giden tüplerin (bronş) uzunluğu gibi akciğerlerin yapısını da etkileyebilir. Batında dalak bulunmayabilir (asplenia) veya küçük ve çok sayıda zayıf fonksiyonlu dalaklar bulunabilir. Karaciğer olması gereken yer olan vücudun sağ kısmında değil tam ortasında bulunabilir. Bazı hasta bireylerde doğum öncesi erken gelişim evrelerinde meydana gelen bağırsakların anormal bükülmesi olan intestinal malrotasyon görülebilir.

Semptomlar / Belirtiler
  • Dudaklar veya ciltte morarmalar (cyanosis, oksijen eksikliğinden kaynaklanan)
  • Nefes alıp vermede zorluklar
  • Enfeksiyon riskinde artış
  • Sindirim problemleri

 En ciddi komplikasyonlar ise kritik konjenital kalp rahatsızlıklarından dolayı ortaya çıkar.  Çocuklukta biliary atresia ( safra kanallarında oluşan bir problem) başka ciddi sağlık sorunlarına neden olur.

  Görülme Sıklığı

  Heterotaxy sendromunun görülme sıklığı dünya genelinde 10.000 kişide 1 olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, araştırmacılar bu hastalığın teşhisinin yetersizliğinden şüphelenmektedir ve bu yüzden aslında bundan daha yaygın olabilir. Heterotaxy sendromu tüm doğumsal kalp defektlerinin yaklaşık yüzde 3’ünü oluşturur. Bilinmeyen nedenlerden dolayı, hastalık Asya’daki popülasyonlarda Kuzey Amerika ve Avrupa’dan daha yaygın görülmektedir. Son araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde, durumun siyah veya İspanyol annelerin çocuklarında, beyaz annelerin çocuklarından daha sık meydana geldiğini bildirmektedir.

  Genetik Etmenler

  Heterotaxy sendromuna birçok gendeki mutasyonlar neden olabilir. Bu genlerden üretilen proteinler hangi organların sağda bulunacağını hangilerinin de solda bulunacağını belirlemede rol oynar. Bu süreç doğum öncesi erken gelişim evrelerinde işler. Bu genlerden en az 20 tanesinin heterotaxy sendromuna neden olduğu düşünülmektedir. Nadiren bu genlerdeki insersiyon, delesyon, duplikasyon ve diğer düzenlemeler bu sendromun oluşmasına neden olur.

  Heterotaxy sendromu kendi kendine de oluşabilir ya da başka genetik hastalıkların bir özelliği olabilir. Örneğin primary ciliary dyskinesia denilen bir rahatsızlığa sahip bireylerin en az %12 si aynı zamanda heterotaxy sendromludur. İç organların anormal konumlanmasının yanında, primary ciliary dyskinesia hastalığında solunum sistemi enfeksiyonları ve infertilite (kısırlık) görülür.

  Bilimsel çalışmalar hamile kadınlarda bazı faktörlerin de çocukta bu sendromun oluşmasına yol açtığını göstermektedir. Bunlar şeker hastalığı (diabetes mellitus), sigara ve saç boyasına, kokaine ve bazı laboratuvar kimyasallarına maruz kalmak olarak sayılabilir.

  Bazı hastalarda ise hastalığa neden olan herhangi bir genetik mutasyon ya da bir diğer risk faktörü bulunmaz. Bu durumda hastalığa neden olan etmenler bilinmiyor.

  Hastalığa Neden Olan Bazı Genler

  • ACVR2B
  • CFAP53
  • CFC1
  • CITED2
  • CRELD1
  • DNAH5/11
  • DNAI1
  • NKX2-5

Kalıtım Paterni

    Birçok durumda heterotaxy sendromu sporadiktir yani bir ailede yalnızca bir bireyde görülür.  Buna rağmen sendromlu bireylerin yaklaşık %10’unun yakın akrabalarından birinde (ebeveyn veya kardeş) bir konjenital kalp rahatsızlığının bulunduğu saptanmıştır. Ailelerde heterotaxy ortaya çıktığında -mutasyona uğrayan gene bağlı olarak- otozomal baskın, otozomal çekinik veya X-kromozomuna bağlı kalıtım paterni gösterebilir.  Primary ciliary dyskinesianın bir özelliği olarak ortaya çıktığında ise otozomal çekinik kalıtıma sahiptir.

Teşhis ve Tedavi

    Heterotaxy tipik olarak bir CT veya MRI  taramasıyla teşhis edilir. Kalbin spesifik görüntülemesi olan ekokardiyogram veya elektrokardiyogram da ayrıca teşhiste kullanılabilir. Eğer heterotaxyden şüpheleniliyorsa iç organların fonksiyonlarını gösteren detaylı tetkikler yapılır.

  Tedavi her bireyde etkilenen organa bağlıdır. Çocuklarda kalp defektlerini düzeltmek için bir dizi kalp ameliyatları gerekebilir. Ladd prosedürü gibi bazı cerrahi müdahaleler intestinal malrotasyonu düzeltmek için kullanılabilir.

 Kaynaklar

  1. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/heterotaxy-syndrome#definition
  2. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10875/heterotaxy
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

POLYATERİTİS NODOSA

Hastalığın Diğer İsimleri

  • PAN
  • Periarteris
  • Periarteris nodosa
  • Polyatertis

Genel bilgi

Polyateritis nodosa yaygın olarak iltihap,halsizlik ve arterlerde küçük veya büyük derecede zararlar ile karakterize olmuş bir çoklu-sistem rahatsızlığıdır. Böbreklere, kalbe, bağırsağa, sinir sistemine ve/veya iskelet kaslarının da dahil olduğu herhangi bir organ veya organ sistemlerinde kan damarlarını etkilenmiş olabilir. Arterlerde oluşan zarar anormal biçimde kan basıncında artma(hipertansiyon),arter duvarında anevrizma, kan pıhtısı oluşumu, belli dokulara kan akışının engellenmesi ve/veya doku hasarı ve belli etkilenmiş bölgelerde kayıp(nekroz) ile sonuçlanabilir.

Bu rahatsızlık erkekler arasında daha yaygındır ve genelde 40-50 gibi orta yaşlarda kendini gösterir.

Polyateritis nodosa’nın kesin nedeni bilinmemesine rağmen; atağın birçok ilaç, aşılar, strep veya staf(bazı bakteriler)  enfeksiyonu ya da hepaptit B virüsü enfeksiyonu reaksiyonları tarafından tetiklenebildiği çok açıktır. Birçok araştırmacı, bu hastalığın vücudun bağışıklık sisteminden kaynaklı sorunlardan şüphelenmektedir.

Belirti ve semptomlar

Polyateritis nodosa en çok  küçük ve orta boyuttaki arterleri etkiler. Böbreklere,kalbe,bağırsağa,sinir sistemine ve/veya iskelet kaslarının da dahil olduğu herhangi bir organ veya organ sistemlerinde kan damarlarını etkilenmiş olabilir. Arterlerde oluşan zarar anormal biçimde kan basıncında artma(hipertansiyon),arter duvarında anevrizma,kan pıhtısı oluşumu, belli dokulara kan akışının engellenmesi ve/veya doku hasarı ve belli etkilenmiş bölgelerde kayıp(nekroz) ile sonuçlanabilir. Eklem, kas, abdominal ve testiküler ağrı olabilir. Böbreklerin küçük ve orta boyutlu arterlerini sıklıkla kapsar. Akciğerler çok daha az yaygın etkilenir.

Polyateritis nodosa’nın kesin nedeni bilinmiyor. Hastaların çoğunluğunda eğilimin sebebi bulunamadı. Tanımlanmamış bakteriyel ve/veya viral enfeksiyonlar sebebi olabilir. Polyateritis nodosa ilacı suistimal eden, özellikle de amfetaminleri kullanan kişilerde ve  hepatit B’li insanlarda gözlenmiştir. Ayrıca bu hastalık bazı ilaç ve aşılara karşı olan alerjik reaksiyonlarla da ilişkilidir.

Çoğu bilim insanı polyateritis nodosa’nın otoimmün bir rahatsızlık olduğuna inanmaktadır. Otoimmün rahatsızlar; vücudun doğal savunmasına karşı “yabancı” veya istilacı organizmaların (antibodiler) bilinmeyen nedenlerden dolayı sağlıklı dokulara saldırmaya başladığında olur. Yeni araştırma bakteriyel enfeksiyonun, buna verilen abdormal bağışıklık cevabına sebep olan polyateritis nodosanın başlangıcını tetikleyebileceğini öneriyor. Polyateritis nodosa’nın tedavisi genellikle  bağışıklık sistemini düzelyen ilaçları içerir.

Etkilenmiş Popülasyonlar

Polyateritis nodaosa genelde 40-50 yaşlarındaki insanları etkiler ama herhangi bir yaşta da oluşabilir. Yaklaşık olarak 100.000 insandan birini etkiler. Erkekler kadınlardan 2 veya 3 kat daha fazla etkilenmiştir.

Teşhis

Herhangi bir kan veya diğer kimyasal testler bu hastalığın varlığının göstergesi olmadığından, teşhis fiziksel testlere ve teşhis için diğer benzer adayların dışında kalmasına dayanır. Şüpheli vakalarda, kan damarı duvarlarının biyopsisi tipik lezyonların varlığını onaylamada gereklidir. Böbrek veya karaciğer biyopsileri de ayrıca gerekebilir.

Standart tedaviler

Polyateritis nodosa’nın tedavisi genellikle prednison gibi bağışıklık sisteminin baskılayan ve enflamasyon sökücü kortikosteroit ilaçların kullanmasından oluşur. Siklofosfamid de ayrıca bu amaç için kullanılır. Hipertansiyonun kontrolü için tedavi ayrıca belirlenmiştir. Cerrahi müdahale gastrointestinal buluşma olursa diye bazen gereklidir. Diğer tedaviler semptomatik ve destekleyicidir.

https://rarediseases.org/rare-diseases/polyarteritis-nodosa/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OTONOM HASTALIĞI OLAN OTOZOMAL DOMİNANT LÖKODİSTROFİ

Genel Bilgi

Bir otonom hastalığı olan otozomal dominant lökodistrofi (ADLD), lökodistrofi adı verilen bir genetik hastalık grubuna dahildir. Lökodistrofiler, sinir sisteminin beyaz maddesinin, miyelin adı verilen yağlı bir madde ile kaplanmış sinir liflerinden oluşan anormallikleri ile karakterize edilir. Miyelin, sinir liflerini izole eder, korur ve sinir uyarılarının hızlı iletimini sağlar.

Yetişkinlikte ADLD semptomları genellikle kırklı ve ellili yaşlarda görülmeye başlar. Hastalığın ilk belirtileri genellikle kan basıncının düzenlenmesi ve vücut sıcaklığının düzenlenmesi gibi istemsiz vücut süreçlerini kontrol eden otonom sinir sistemi ile ilgili problemleri içerir. Bu problemler bağırsak ve mesane fonksiyonunda zorluk, ayakta dururken kan basıncında keskin bir düşüş (ortostatik hipotansiyon) ve erkeklerde erektil disfonksiyondur.

Otonom sinir sistemi problemlerinden sonra hareket güçlükleri sıklıkla görülür. Etkilenen bireyler kas sertliği (spastisite) veya zayıflık ve istem dışı titreme olarak adlandırılan istemsiz ritmik çalkalama hareketine sahip olabilirler. ADLD’li insanlar hareketlerini koordine etmekte zorlanırlar (dismetri, disdiadokokinez, ataksi vb.). Bu hareket sorunları genellikle ilk önce bacakları etkiler ancak durum kötüleştikçe kollar ve yüz de etkilenir. ADLD’li bazı kişilerde, semptomlar ateş, enfeksiyon veya sıcaklığa maruz kalma olayları sırasında artış gösterir. Yürüme zorluğu ve dengesiz bir yürüyüş nedeniyle, etkilenen birçok kişinin yardım için baston, yürüteç veya tekerlekli sandalyeye ihtiyacı vardır.

Zeka genellikle etkilenmez, bununla birlikte uzun zamandır ADLD olan insanlar entelektüel işlevlerde (demans) bir düşüşe sahip olabilir. ADLD yavaşça kötüleşir ve etkilenen bireyler genellikle semptomların başlamasından 10 ila 20 yıl sonra hayatta kalır.

Görülme Sıklığı

ADLD’nin kesin prevalansı bilinmemektedir. Bilimsel literatürde en az 70 etkilenen birey tanımlanmıştır.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu durum otozomal dominant paternde kalıtsaldır, bu da her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir.

Hastalıkla İlişkili Genler

ADLD, LMNB1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır (5q23.2). Bu gen lamin B1 proteinini yapmak için talimatlar sağlar. Lamin B1, çekirdeği saran zar olan nükleer zarfın temel bir bileşenidir ve çekirdeğin şeklini belirlemede önemli bir rol oynar. Lamin B1 ayrıca DNA’nın kopyalanmasında, hücre bölünmesi ve birçok genin aktivitesinde (ifadesinde) rol oynar.

Belirti ve Semptomlar

Neredeyse tüm ADLD vakaları LMNB1 geninin anormal bir ekstra kopyasından kaynaklanmaktadır. Bu kopyalamanın bir sonucu olarak, normalden daha fazla lamin B1 üretilir. Lamin B1 vücuttaki hücrelerde bulunurken, beyindeki hücrelerin özellikle lamin B1’deki değişikliklere duyarlı olduğu görülmektedir. Miyelin ile sinir hücrelerinin kaplanmasına yardımcı olan oligodendrositler adı verilen hücrelerin özellikle etkilenmiş oldukları görülmektedir. Artan Lamin B1 seviyeleri, miyelin üretimi de dahil olmak üzere hücrede çeşitli roller oynayan genlerin ekspresyonunun azalmasına neden olur. Ek olarak, B1 tabakasının miktarındaki bir artış, nükleer zarfın sertleşmesine yol açmaktadır. Bu değişiklikler, hücre işlevinde sorunlara ve zamanla miyelin üretiminin azalmasına neden olur. ADLD’li insanlarda miyelin kaybı (demiyelinizasyon), beyin ve omurilikte genellikle hareket sorunları gelişmeden yıllar önce meydana gelmeye başlar. Omuriliğin demiyelinizasyonu, sinir sinyallerinin beyinden vücuda iletimini zayıflatarak mesane kontrolü ve ortostatik hipotansiyon ile ilgili sorunlara neden olur. Bunlar ADLD’nin erken semptomlarıdır. Hareket problemleri; beyincikte, omuriliğin aşağı uzanan kısmında (kortikospinal yollar) ve istemli kas hareketini kontrol eden sinir hücrelerinde yer alan beyin bölgesindeki miyelin kaybından kaynaklanmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri

ADLD

otonom semptomları olan erişkin başlangıçlı otozomal dominant lökodistrofi

otozomal dominant erişkin başlangıçlı demiyelinizan lökodistrofi

LMNB1-ile ilişkili erişkin başlangıçlı otozomal dominant lökodistrofi

Teşhis Yöntemleri
ADLD teşhisi, prognostik klinik, MRI bulguları ve LMNB1 duplikasyonlu veya LMNB1 promotörünün yukarısındaki büyük bir heterozigot delesyonu olan bir proband ile konur.

Kaynaklar

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK338165/
https://ghr.nlm.nih.gov/condition/autosomal-dominant-leukodystrophy-with-autonomic-disease#