Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ACROCALLOSAL SENDROMU, SCHİNZEL TİPİ

Genel Bilgi

 Acrocallosal Sendromunun Schinzel tipi nadir görülen genetik bir hastalık olup doğumdan sonra fark edilebilmektedir. Kişiden kişiye, hatta aile içinde hastalığa sahip insanlar arasında dahi hastalığın belirtileri farklılaşmaktadır. Fakat hastalık, gelişmemiş hipoplazi, beyin yarım kürelerini birbirine bağlayan ince sinir liflerinin olmayışı ve orta-ileri düzeyde zekâ geriliği özelliklerini çoğu hastada göstermektedir. Ayrıca bu sendromdan etkilen insanların yüz ve kafatasında şekil bozuklukları, el ve ayak parmaklarında ayırt edilebilir anormallikler görülebilmektedir. Bu karakteristik anormallikler; normalden daha büyük bir kafatası ve çıkık alın, geniş aralıklı gözler, aşağı kıvrımlı göz kapakları, geniş köprülü fakat küçük bir burun ve şekil bozukluğuna uğramış kulaklar olabilmektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

  KIF7 geninde oluşan mutasyonların Arocallosal Sendromuna (ACS) yol açtığı bulunmuştur. Ayrıca GLI3 genindeki mutasyonlarda hastalığın belirtilerinin görülmesine yol açmaktadır.Hastalık,GLI3 geninin mutasyonuyla ortaya çıkan bir başka hastalık olan Greig Cephalopolysyndactyly Sendromuyla neredeyse aynı belirti ve semptomları göstermektedir. ACS, Greig Cephalopolysyndactyly Sendromunun daha şiddetli versiyonu olarak da kabul edilmektedir.

   KIF7 ve GLI3 genleri, doğumdan önceki doku ve organ oluşumda önemli rol oynayan proteinlerin üretiminden sorumludur. Bu proteinler Sonic Hedgehog adlı bir kimyasal sinyalizasyon düzeneğinde görev almaktadır. Bu sinyalizasyon hücre büyümesi, hücre özelleşmesi ve beyin ve uzuvların oluşmasını sağlamaktadır. KIF7 ve GLI3 genlerinde oluşan mutasyonların, bu sinyal düzeneğini bozup anne karnındaki bebeğin gelişimini geniş kapsamlı etkilediği düşünülmektedir. Bu genlerin beyin ve uzuvlardaki rolü, mutasyonların neden Korpus Kallosum eksikliği, çok parmaklılık ve hastalığın diğer semptomlarına yol açtığını gösterebilir.

Belirti ve Semptomlar

ACS tanısı koyabilmek için aşağıda verilen 4 semptomdan en az 3’ü görülmelidir:

  • Kısmi- Bütün Korpus Kallozum eksikliği
  • Kafatası ve yüzde küçük anormallikler
  • Zayıflamış kas tonusu ve orta ila şiddetli seviyede psiko-motor geriliği
  • Doğuştan çok parmaklılık

Genetik Görülme Sıklığı

Görülme olasılığı 1/1000000 olup 1979’dan beri 50’den az insanda bu hastalığa rastlanmıştır. Bilinen 50 hastadan 6sına Türkiye de rastlanmıştır.

Kalıtım Paterni/Deseni

  Acrocallosal Sendromu KIF7 geninin mutasyona uğraması sonucu ortaya çıkmış ise, hastalık otozomal çekinik gen olarak taşınır. Eğer kişi bu mutasyona uğramış bir alel taşıyor ise hastalığın hiçbir özellik ve semptomunu göstermez. Bu hastalığın tüm etkilerini gösterebilmesi için şahısın iki alelininde mutasyona uğramış olması gerekmektedir.

  Acrocallosal Sendromu GLI3 geninin mutasyona uğraması sonucu ortaya çıkmış ise, hastalık otozomal baskın gen olarak taşınır. Kişinin bu hastalığa ait mutasyona uğramış bir alel taşıması hastalığın tüm etkilerinin görülmesi için yeterlidir. Yumurta veya spermin oluşumu yahut erken embriyonik gelişim sürecinde mutasyon geçiren GLIT3 geni, ailede daha önceden görülmemiş olan Acrocallosal Sendromuna neden olabilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

  Genetik testler sonucu hastalık teşhis edilebilmektedir. Çocukta hastalığı taşıma gibi bir şüphe (ailede daha önce görüldüğü için) var ise ultrason ve fetoskopi ile anne karnındaki çocukta hastalık belirtileri aranabilir.

  Hastalığın semptomlarını nörolog, kardiyolog, estetik cerrah, ortopedist, göz hastalıları uzmanları eşliğinde hafifletmek yahut ortadan kaldırmak mümkündür. Hidrosefaliye sahip olan hastaların erken müdahale ile fazla üretilen beyin omurilik sıvısı bir tüpe yerleştirilip vücudun başka bir bölgesinde absorbe edilebilir. Belli vakalarda yüz ve kafatasındaki şekil bozuklukları ameliyat edilebilir. Doğuştan kalp bozukluğuna sahip hastalar için ilaç, cerrahi müdahaleler ve bazı diğer önlemler gerekli olabilir. Cerrahi müdahaleler hastanın sahip olduğu anormalliklerin yeri, çeşitliliği bu anormallikler ile diğer semptomların alaka düzeyine göre kişiye özel uygulanmaktadır.

   Bu sendroma sahip bebek ve çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları derhal tespit etmeli ve düzenli olarak takip etmelidir. Ek olarak, solunum enfeksiyonlara yatkın olanlar için belirli tedbirler önerilebilir. Solunum enfeksiyonu sıkıntısı artan bebekler için uygun oksijen tedavisi de dahil olmak üzere çeşitli önlemler alınabilir.

  Hastalıkla mücadele kapsamında beslenme güçlüğü çekenler için uygun kalori alımı ve beslenmeye yardımcı terapiler bulunmaktadır. Bazı durumlarda, nöbetleri önlemek, azaltmak yahut kontrol altına almak için bazı antikonvülsan ilaçlarla tedavi önerilebilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

  Kinesin KIF7(15q26.1) ve transkripsiyonel aktivatör GLI3(7q14.1) genlerindeki mutasyonlar ACS ‘ye neden olmaktadır. Her iki gende ciliary Sonic Hedgehog dizimininde de rol almakla birlikte, bu genlerdeki mutasyonların embriyonik gelişimin ilk evrelerinde görülen orta hat yapılanmasını etkilediği düşünülmektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • ACLS
  • Halluks İkilemesi,Postaxial Polidaktili ve Korpus Kallosum eksikliği
  • Schinzel Acrocallosal Sendromu
  • Schinzel Sendromu tip 1

Kaynakça

Acrocallosal Syndrome,(2019,Mart 5) Alınan site: https://ghr.nlm.nih.gov/condition/acrocallosal-syndrome#sourcesforpage

Acrocallosal Syndrome,(Kasım 2011) Alıntılanan site: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=405&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Acrocallosal-Syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Acrocallosal-syndrome&title=Acrocallosal%20syndrome&search=Disease_Search_Simple

Acrocallosal Syndrome,Schinzel Type,( 2011,Şubat 11) Alıntılanan site : https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5721/acrocallosal-syndrome-schinzel-type

Courtens W, Vamos E, Christophe C, Schinzel A. Acrocallosal syndrome in an Algerian boy born to consanguineous parents: review of the literature and further delineation of the syndrome. Am J Med Genet. 1997 Mart 3;69(1):17-22. 

Elson E, Perveen R, Donnai D, Wall S, Black GC. De novo GLI3 mutation in acrocallosal syndrome: broadening the phenotypic spectrum of GLI3 defects and overlap with murine models. J Med Genet. 2002;39(11):804-6.

Gül D, Ulucan H,Unay B, Akin R, Gökçay E.Acrocallosal syndrome: report of five Turkish patients.J Med Genet.Oct 200;13(4):241-6.

Yüksel M, Caliskan M, Oğur G, Ozmen M, Dolunay G, Apak S. The acrocallosal syndrome in a Turkish boy. J Med Genet. 1990;27(1):48-9.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BYLER HASTALIĞI, PROGRESİF AİLESEL İNTRAHEPATİK KOLESTAZ

Genel Bilgi

Progressive familial intrahepatic cholestasis (PFIC) yani ilerleyici kalıtsal intrahepatik kolestaz, safra oluşumunda bir çocuksal kalıtsal bozukluktur ve karaciğerin iflasına yol açan nadir bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip bireylerin karaciğeri gerekenden daha az safra üretir. Karaciğer hücrelerindeki safra birikimi, bireylerde karaciğer hastalığına yol açar. Belirti ve semptomlar bebeklik çağında başlar. Yetişkinlikten önce, hastalarda genellikle fibrozi (hücre aralarındaki lifli bağdokunun artışı) veya karaciğer iflası görülür. PFIC 1, PFIC 2 ve PFIC 3 olmak üzere üç tane tipi vardır. Her tipin genetik nedenleri farklıdır. PFIC 1 tipine sahip hastalarda kısa boyluluk, ishal, sağırlık, pankreasta inflamasyon ve yağda çözülen vitaminlerin (A, D, E ve K vitaminlerin) düşük derecede olması görülür. PFIC 2 tipindeki bireylerin belirtileri genellikle karaciğer hastalığı belirtileri görülür ama bu belirtiler PFIC 1 tipine sahip hastalardan daha şiddetlidir. PFIC tip 2deki hastaların hayatlarının ilk birkaç yılı içinde karaciğer iflası görülmektedir ve karaciğer kanseri olmaları riski daha fazladır. PFIC 3 tipine sahip bireylerin de belirtileri genellikle karaciğer hastalığı ile ilgilidir ama bu belirtiler PFIC tip 3teki insanlarda geç bebeklik çağı veya erken çocukluk döneminden önce görülmez ve bazen nadir olarak erken yetişkinlik döneminde bu belirtiler ortaya çıkar. PFIC 3’e sahip bireylerde, çocukluk veya yetişkinlik döneminde karaciğer iflas eder.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

ATP8B1 genindeki mutasyon PFIC tip 1e yol açar. ATP8B1 geni, safra asidinin dengesini sağlamaya yardım eden proteinlerin yapımı için gereken talimatları sağlar. Bu gendeki mutasyonlar karaciğer hücrelerindeki safra asidinin birikimine yol açar ve böylece karaciğer hastalığına da. ABCB11 genindeki mutasyonlar PFIC tip 2ye yol açar. ABCB11 geni, BSEP (bile salt export pump) proteinin yapımı için olan talimatları sağlar. Bu protein karaciğerde bulunur ve görevi safra tuzlarını karaciğer hücrelerinden dışarı atmaktır. ABCB11 genindeki mutasyonlar safra tuzlarının karaciğer hücrelerindeki birikimine yol açıp karaciğer hastalığına yol açmaktadır. ABCB4 genindeki mutasyonlar PFIC tip 3e sebep olur. Bu gen, fosfolipid denen yağların hücre zarlarından geçişini sağlayan proteinin yapımını sağlar ve bu fosfolipidler, safra asitlerine bağlanırlar çünkü yüksek sayıda bağlanmamış safra asidi toksik olabilir. ABCB4 genindeki mutasyonlar, safra asidine bağlanması gereken fosfolipidlerin eksikliğine yol açar ve bağlanamayan safra asitleri karaciğer hücrelerine zarar vererek karaciğer hastalığına sebep olur.

Belirti ve Semptomlar

Şiddetli kaşınma, ciltte ve gözün beyaz kısmında sararma (sarılık), kilo alamama ve yetersiz gelişip büyüme, karaciğere kan taşıyan damarlarda yüksek kan basıncı (kapı toplardamarında yüksek tansiyon), karaciğer ve dalakta genişleme.

Genetik Görülme Sıklığı

Görülme sıklığı, 50.000-100.000 kişide 1dir. PFIC tip 1, Grönland’da yaşayan eskimo halkında ve eski yaşlı Amiş (Mennonite dininin Amerikalı mensupları)kişilerinde daha fazla görülebilir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu durum otozamal resesif olarak kalıtılır. Yani her hücredeki genlerin kopyasında mutasyon vardır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler: Orijini bilinmeyen kolestaz (tıkalı safra kanalları) klinik geçmişine sahip çocuklarda, kolestazın diğer ana sebepleri hariç tutulursa PFIC1 şüphelenilebilir. Teşhis için moleküler genetik testi, karaciğer ultrasonografisi ve karaciğer biyopsisi uygulanabilir. ATP8B1 seviyesine bakılmak için karaciğer biyopsisi yapılabilir ve eğer bu seviye az ise bu hastalıktan şüphelenilebilir. Özellikle çocuk karaciğer hastalığıyla ilgilenen doktora teşhis için gidilmelidir. Çocuklarda görülen karaciğer hastalığı belirtileri ve PFIC karıştırılabileceğinden, bireylere kolestaz testi ve beraberinde bilirubine (safra boyası), safra tuzlarına ve karaciğer enzimlerine bakılan tüm testler yapılır. BSEP ve FIC1 eksikliği, kronik kolestaz ve düşük GGT seviyesi varsa şüphelenilebilir (BSEP Ve FIC1 proteinleri eksikliğinde PFIC hastalığından şüphelenilebilir). Eğer anne ve babada mutasyon belirlenmişse, doğum öncesi tedavi uygulanabilir. Testlerin yapımı için laboratuvarlara ‘’GeneTests’’ isminden ulaşabilirsiniz. (Teşhis için gerekli testleri anlatan link: https://www.pfic.org/management)

Hastalıkla İlişkili Genler

ATP8B1, ABCB11 ve ABCB4 genlerindeki mutasyon PFIC hastalığına yol açar.

Hastalığın Diğer İsimleri:               

      PFIC1                                                                                                                                               Cholestasis (kolestaz)                                                                                                                                              Fatal Intrahepatic (ölümcül intrahepatik),                                             

   Severe ATP8B1 deficiency (ATP8B1 geninin şiddetli yetersizliği)       

    BSEP deficiency (BSEP proteinin eksikliği)                                       

     FIC1 deficiency (FIC1 proteinin eksikliği)                                          

   Byler Syndrome (Byler sendromu).

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/progressive-familial-intrahepatic-cholestasis
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/9802/progressive-familial-intrahepatic-cholestasis-1
https://rarediseases.org/gard-rare-disease/9802/progressive-familial-intrahepatic-cholestasis-1/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1297/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AİLESEL LİPOPROTEİN LİPAZ EKSİKLİĞİ

[1]

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Ailesel LPL eksikliği
  • Hiperlipoproteinemi tip 1
  • Burger ve Grutz sendromu

Özet

Ailesel olarak nesilden nesile aktarılan bir lipoprotein lipaz eksikliği, bir kişinin yağ moleküllerini parçalamak için gerekli bir protein olan lipoprotein lipaz enziminden yoksun kaldığı, genetik bir hastalıktır.

Bu enzimin eksikliği, etkilenen kişilerin belirli yağları sindirmelerini önler. Bu, kandaki şilomikron adı verilen yağ damlacıklarının birikmesine ve trigliseritlerin kan konsantrasyonunda bir artışa neden olur. Belirtileri karın ağrısı, tekrarlayan pankreas iltihabı (pankreatit), karaciğer ve / veya dalağın anormal genişlemesi (hepatosplenomegali) ve erruptif ksantoma olarak bilinen cilt lezyonlarının gelişmesini içerir.

Ailesel lipoprotein lipaz eksikliği LPL genindeki değişikliklerden (mutasyonlar) kaynaklanır. Otozomal resesif paternde kalıtsaldır. Tedavi yöntemi olarak, semptomları ve kan trigliserit düzeylerini çok az yağlı bir diyet ile kontrol etmeyi amaçlayan bir yol izlenir. Bireysel semptomların tedavisi (yani pankreatit), belirlenmiş tedavi kılavuz ilkelerinin izlenmesini içerir.

Tanım

Chylomicronemia sendromu semptomlar için genel bir terimdir. Chylomicronemia sendromunun birçok nedeni vardır. Ailesel şilomikronemi terimi bazen lipolizin eş anlamlısı olarak kullanılır. Bununla birlikte, ailesel chylomicronemia’nın farklı nedenleri vardır. Geçmişte, ailesel lipoprotein lipaz eksikliği, 1932’de Drs tarafından hiperlipoproteinemi tipi olarak adlandırılmıştı. Burger ve Grutz sendromu olarak.

 İşaretler ve Belirtiler

Ailevi LPL eksikliği vakalarının çoğu, çocukluk döneminde, genellikle 10 yaşından önce tanımlanır. Vakaların yaklaşık yüzde 25’inde, hastalık yaşamın ilk yılında belirlenir. Bazı vakalar yetişkinliğe kadar tanımlanamayabilir. Örneğin, bazı kadınlara hamile kaldıktan sonra veya kontraseptif ilaç almaya başladığında tanı konulabilir.

Ailesel LPL eksikliğinin ciddiyeti, bir bireyin diyetindeki yağ miktarına bağlı olarak değişen chylomicronemia derecesine bağlı olarak değişir. Başlıca belirtileri karın ağrısı, pankreatit, erüptif ksantomalar ve hepatosplenomegalidir.

Ailesel LPL eksikliğinin en sık semptomu epizodik karın ağrısıdır. Karın ağrısının şiddeti hafif ila şiddetli arasında değişebilir ve bazı durumlarda güçsüz olabilir. Ağrı, karnın üst, orta bölgesinde (epigastrik bölge) yer alabilir ve sırt ağrısına yol açacak şekilde yayılabilir. Bazı durumlarda, ağrı yaygın olabilir (dağınık) ve akut karına (peritonit) potansiyel olarak benzeyebilir. Geçmişte, bu doğru tanı koyulamadığı için gereksiz ameliyat neden oldu.

Ailesel LPL eksikliği olan kişilerde karın ağrısı, tekrarlayan pankreas iltihabı olaylarından (pankreatit) kaynaklanabilir. Pankreas mide arkasında bulunan küçük bir bezdir. Pankreas, sindirim ve vücutta uzmanlaşmış rolleri olan hormonlara yardımcı olmak için bağırsaklara giden enzimleri salgılar. Pankreatitin ana semptomu, bazen yoğun olan ve en sık karın bölgesinin sol üst veya ortasında hissedilen ağrıdır. Pankreatit ayrıca mide bulantısı, terleme, halsizlik, titreme, rutubetli cilt ve cildin veya gözlerin beyazlarının hafif sararmasına neden olabilir (sarılık). Bazı kişiler de potansiyel olarak öldürücü olabilecek akut, tekrarlayan pankreatit geliştirir.

Kronik pankreatit, diyabet, pankreasın kalsiyum tuzlarının birikmesinden dolayı pankreasın sertleşmesi (pankreas kalsifikasyonu) ve aşırı miktarda yağ içeren dışkıları köpüklü, kir kokulu ve yüzdürücü (steatorit) gibi ek komplikasyonlarla ilişkili olabilir. Bununla birlikte, bu komplikasyonlar ailesel LPL eksikliği olan kişilerde olağandışıdır. Tekrarlayan pankreatit atakları olan kişilerde bile, bu tür komplikasyonlar nadiren orta yaşlara kadar gelişir. Nadir olmasına rağmen, LPL eksikliğindeki pankreatit, hayatı tehdit eden ciddi komplikasyonlara neden olabilir.

Karaciğer ve dalağın büyümesi (hepatosplenomegali), özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda ortaya çıkabilir. Büyütme derecesi, genellikle diyetteki yağ miktarıyla birlikte değişir. Hepatosplenomegali, özel bir makrofaj türünün birikmesinden kaynaklanır. Makrofajlar yabancı veya zararlı maddeleri yutan beyaz kan hücreleridir. Ailesel LPL eksikliğinde makrofajlar fazla miktarda trigliserit alır ve köpük hücrelerine dönüşür. Köpük hücreleri, vücutta aşırı yağla başa çıkmaya çalışan ve genellikle yağ malzemeleri içeren özel makrofajlardır. Ailesel LPL eksikliği olan bireylerde köpük hücreleri anormal kemik iliği, karaciğer ve dalakta birikir.

Etkilenen bireylerin yaklaşık yüzde 50’si, belirli yağlardan (lipidler) oluşan cilt lezyonları olan erüptif deri ksantomaları geliştirir. Ksantomalar ciltte kabarık, kırmızımsı sarı renkli çarpma veya nodül şeklinde görünebilir. Genellikle kalçalarda, dizlerde ve dış kollarda görülürler. Bireylerin lezyonları yaklaşık 1 milimetre büyüklüğünde ölçebilir, ancak ksantomalar sıklıkla kümelenir ve daha büyük lezyonlar oluşturmak için birlikte büyür (birleşebilir). Eruptif ksantomalar, tekrarlanan travma veya aşınmaya maruz kaldıkları bir bölgede gelişmezlerse, genellikle acı verici veya hassas değildirler. Ksantomalar genellikle plazmada trigliserit seviyeleri artmaya başladıktan birkaç gün sonra ortaya çıkar. Yağlı, sarımsı bir madde ve bazen sütlü bir sıvı içerebilirler. Ksantomalar, plazmadaki trigliserit miktarı azaldıkça haftalar ila aylar arasında kaybolur. Ailesel LPL eksikliği olan bireylerde ksantomaların kalıcı varlığı, trigliserit düzeylerini düşürmek için yetersiz bir tedavi uygulandığını gösterir.

Bazı durumlarda, ailesel LPL eksikliği olan bireylerde, depresyon, hafıza kaybı ve demans dahil olmak üzere çeşitli geri dönüşümlü nöropsikiyatrik bulguları içeren ek semptomlar olabileceği gözlemlenmiştir.

Ailesel LPL eksikliği olan bazı kişiler, potansiyel olarak koroner kalp hastalığına veya periferik vasküler hastalığa neden olan, yağ materyali birikimine bağlı olarak çeşitli kan damarlarının kalınlaşması ve tıkanması ile karakterize erken ateroskleroz geliştirmiştir. Bununla birlikte, çoğu araştırmacı, ailesel LPL eksikliği olan bireylerin, ateroskleroz gelişme riskinde artış olduğuna inanmamaktadır.

Oluşumuna Neden Olduğu Düşünülen Etkenler

Ailesel LPL eksikliğine LPL geninin mutasyonları neden olur. Bu genetik mutasyon, otozomal resesif bir özellik olarak kalıtsaldır. Genetik hastalıklar, baba ve anneden alınan kromozomlar üzerindeki belirli bir özellik için genlerin kombinasyonu ile belirlenir.

Resesif genetik bozukluklar, bir birey her bir ebeveynden aynı özellik için aynı anormal geni aldığında ortaya çıkar. Bir birey hastalık için bir normal gen ve bir gen alırsa, kişi hastalık için taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptomlar kendini göstermez. İki taşıyıcı ebeveynin hem kusurlu geni geçmesi hem de etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 25’tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte% 50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden normal gen alma ve bu özellik için genetik olarak normal olma şansı% 25’tir. Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır.

LPL Geni

LPL geni, lipoprotein lipaz olarak bilinen bir enzimi oluşturmak (kodlamak) için talimatlar içerir. Bu enzim vücuttaki bazı yağların uygun şekilde parçalanması için esastır. Yağ diyet yoluyla elde edilir ve bağırsaklar tarafından emilir. Şilomikronlar olarak bilinen büyük lipoproteinler tarafından trigliserit şeklinde taşınır. (Trigliseritler, vücut hücreleri tarafından yakıt için kullanılan yağ molekülleridir.) Şilomikronlar kan dolaşımına salındığında, apolipoprotein C2 adı verilen şilomikronlar içindeki bir protein aktive edilir. Bu protein, lipoprotein lipaz enzimi tarafından tanınır ve sonuçta trigliseritin parçalanmasına neden olur. Lipoprotein lipaz yetersiz veya yetersiz olduğunda, plazmada chylomicrons birikir ve bu da sırayla plazmada anormal miktarda trigliserit birikmesine neden olur. Kandaki fazla trigliserit ve şilomikronların birikmesi, ailesel LPL eksikliğinin belirtilerine neden olur.

Bir mutasyona uğramış geni ve bir normal geni (heterozigotlar) miras alan bireylerde ailesel LPL eksikliği gelişmez. Bununla birlikte, bu bireylerin düşük HDL kolesterol düzeyleri ile karışık dislipidemi geliştirme riski biraz artabilir. Heterozigotlar ayrıca ateroskleroz geliştirmeye, özellikle kilo alırlarsa veya yüksek yağlı bir diyette kalırlarsa, taşıyıcı olmayanlardan daha duyarlı olabilirler. [2]

Teşhis

Ailesel LPL eksikliğinin teşhisi, karakteristik semptomların tanımlanması, ayrıntılı bir hasta öyküsü, ayrıntılı bir klinik değerlendirme ve kan testleri de dahil olmak üzere bazı testlere dayanarak şüphelenilebilir.

Klinik Test ve Çalışma

Kan testleri, heparinin intravenöz olarak uygulanmasının ardından, plazmada lipoprotein lipaz enziminin azalmış aktivitesini ortaya çıkarabilir. Heparin normalde karaciğerde bulunan ve vücutta lipoprotein lipaz salınımını uyaran bir maddedir. Ailesel LPL eksikliğinin teşhisi, LPL genindeki mutasyonlar için moleküler genetik test ile doğrulanabilir. Moleküler genetik testler, ticari ve akademik araştırma laboratuvarları aracılığıyla yapılabilir.

Görülme Sıklığı

Ailesel LPL eksikliği erkekleri ve kadınları eşit sayıda etkiler. Son verilere dayanarak (2013), genel popülasyondaki yaklaşık 250.000 kişiden 1’inde gerçekleştiği tahmin edilmektedir ve tüm yarışlarda tanımlanmıştır. Kurucu etkisinden dolayı, Quebec, Kanada’da yaygınlık çok daha yüksektir. Bir kurucu etki, küçük bir izole edilmiş yerleşimci popülasyonunun (kurucuların), belirli bir genetik özelliğin yüksek prevalansına yol açan birkaç kuşak boyunca genişlemesidir.

https://rarediseases.org/rare-diseases/familial-lipoprotein-lipase-deficiency/
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/12241/familial-lipoprotein-lipase-deficiency

[1] https://ghr.nlm.nih.gov/condition/familial-lipoprotein-lipase-deficiency

[2] https://www.researchgate.net/profile/Toshio_Murase

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BRACHMAN-de LANGE SENDROMU, CORNALIA de LANGE SENDROMU

Genel Bilgi
Brachman de Lange sendromu veya Cornelia de Lange sendromu (CdLS) olarak bilinen hastalık ciddi gelişimsel anomalilere yol açabilen bir genetik bozukluktur.  Bu sendrom 1 / 10.000 ila 1 / 60.000 arasında yenidoğanları etkileyen nadir görülen bir durumdur. İskeletsel ve kraniyofasiyal deformasyonlarla birlikte gastrointestinal ve kalp malformasyonları ile bilinmektedir. Tanı, karakteristik fenotip, özellikle çarpıcı bir yüz görünümü, doğum öncesi ve doğum sonrası büyüme geriliği, çeşitli iskelet anormallikleri, hipertrikoz ve gelişimsel gecikmeye dayanır. Hastalığın tanısı belirleyici fenotip özelliklerine göre yapılmaktadır; özellikle alışılmışın dışında bir yüz görünümü, doğum öncesi ve doğumdan sonra oluşan büyüme geriliği, çeşitli iskeletsel bozukluklar, hipertrikoz ve gelişimsel gecikme [1]. 


Genetik Değişiklikler

Cornelia de Lange sendromunun (CdLS) çoğu vakasında (yaklaşık %60) NIPBL genindeki değişikliklerden (mutasyonlar) kaynaklanır. Hastalıktan etkilenen kişilerin yaklaşık %10’unda bilinen dört genden birinde (SMC1A, SMC3, HDAC8 ve RAD21) mutasyonlar vardır. CdLS ile ilişkili genlerin çoğu doğumdan önceki insan gelişiminde önemli rol oynayan proteinleri kodlamaktadır. Bu genlerdeki mutasyonlar normal işlevini yerine getiremeyen anormal proteinlere neden olabilir. Bu durumun CdLS’nin birçok belirti ve semptomlarına yol açan erken gelişime müdahale ettiği düşünülmektedir [2,3].

Semptomlar

Cornelia de Lange sendromunun (CdLS) belirti ve semptomları etkilenen insanlar arasında geniş ölçüde değişkenlik gösterir. Nispeten daha hafif semptomlar görülebileceği gibi oldukça şiddetli de olabilir. Sendromdan etkilenen insanların yaşayabileceği semptomlar:

  • Doğum öncesi ve sonrası büyümede yavaşlama
  • Zihinsel engellilik
  • Gelişimsel gecikme
  • Otistik ve/veya kendine zarar verme davranışları
  • Kollar ve ellerde iskeletsel anormallikler
  • Gastointestinal(sindirim) problemler
  • Hirsutizm (aşırı kıllanma)
  • İşitme kaybı
  • Miyopi
  • Konjenital kalp defektleri
  • Genital anormallikler (yani kriptorşidizm)
  • Nöbetler

Etkilenen insanlar tipik olarak, mikrosefali içerebilen ayırt edici kraniyofasiyal özelliklere de sahiptir; Ortada sıklıkla birlikte büyüyen kemerli kaşlar (synophrys); Uzun kirpikler; alçak ayarlanmış kulaklar; küçük, geniş aralıklı dişler; ve küçük, kalkık bir burun [4,5].

Tanı
Aşağıdaki belirti ve semptomlar mevcutsa tanıdan şüphelenilir:

  • Baş ve yüz görünümü (>% 95): Çok küçük ve yassı başlı (mikrobrafefal), tek kaş (siforiz) ve yüksek kemerli kaşlar (vakaların% 98’inde), uzun ve kalın kirpikler, kalın yapılı anormal oluşmuş kulaklar (dış kulak eğrisi), kısa önden kolayca görülebilen nartalı burun ucu, eğilmiş burunlar, burun ve üst dudak arasında uzun boşluk, ince gerilmiş dudaklar, yarıkları yüksek ve kavisli damak (vakaların% 30’u), çok küçük çene ( mikrognati) vakaların% 80’inde, çıkıntılar (vakaların% 42’sinde) ve kısa boyunlu.
  • Büyüme bozukluğu (>% 95): Bebeğin rahim içinde büyürken başlayan, yaşam boyu çok düşük bir boy ve ağırlığa sebep olan bununla beraber sekonder vezikoüreteral reflüye açığa çıkartan ve beslenme ile ilgili diğer sorunları oluşturur
  • Zihinsel engelli (>% 95): İleri derecede gelişimsel gecikme
  • Ekstremite anormallikleri (>% 95): Vakaların yaklaşık % 30’unda küçük veya hiç olmayan ön kollar ve eksik parmaklar. Bazı insanlardauzuv eksikliklerine görülmeyebilir ancak mikromelya (küçük eller), anormal oluşmuş baş parmaklar ve beşinci parmağın anormal eğriliği vardır (klinokostik). Önkol kemiklerinin kaynaşması (radyulnar sinostoz) yaygındır ve dirseklerde bir yıpranma ile sonuçlanabilir. Vakaların % 80’inden fazlasında küçük ayaklar ve birleşik ayak parmakları (eş zamanlı olarak) görülebilir.
  • Aşırı kıllık: Yüzde, sırt ve kollarda (hirsutizm) vakaların % 80’inden fazlasında.

Daha hafif sendromlu insanlar genellikle karakteristik yüz özelliklerinin çoğuna sahiptir, ancak daha az ciddi bilişsel ve üst ekstremite defektleri ve hafif zihinsel sakatlığı vardır (bazı durumlarda zeka normaldir). SMC3, RAD21, HDAC8 veya SMC1A genlerinde değişkenleri olan kişilerde daha hafif bir sendrom yaygın olarak görülür.

Tedaviler

Cornelia de Lange sendromu (CdLS) vücudun birçok farklı sistemini etkilediğinden, tıbbi yönetim genellikle bir doktor ekibi ve diğer sağlık profesyonelleri tarafından sağlanmaktadır. Bu durumun tedavisi, her insanda bulunan belirti ve semptomlara göre değişir [4,5]:

  • Beslenme gereksinimlerini karşılamak ve büyüme gecikmesini iyileştirmek için ilave formüller ve / veya gastrostomi tüpü yerleşimi
  • Devam eden fiziksel, mesleki ve konuşma terapileri
  • İskelet anormallikleri, gastrointestinal problemler, konjenital kalp defektleri ve diğer sağlık problemlerini tedavi etmek için cerrahi
  • Nöbetleri önlemek veya kontrol altına almak için kullanılan ilaçlar

Hastalığın Seyri

Cornelia de Lange sendromlu kişilerde ortalama yaşam süresi göreceli olarak normaldir ve etkilenen çocukların çoğu yetişkinlikte yaşar. Bununla birlikte, özellikle kalp veya boğazdaki ciddi malformasyonlardan etkilenen bazı insanlarda ortlama yaşam süresini azaltabilir [6,7].

Kalıtım Deseni

Mutasyona uğramış gene bağlı olarak, Cornelia de Lange sendromu (CdLS), NIPBL, SMC2 veya RAD21 genlerindeki varyasyonlardan kaynaklandığı zaman otozomal dominant bir şekilde miras alınabildiği gibi, SMC1A veya HDAC8 genlerindeki değişikliklerden kaynaklandığı zaman X’e bağlı bir kalıtım değerine sahip olabilir. Bununla birlikte, çoğu vaka (% 99’dan fazla), yeni (de novo) mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu da ebeveynlerden miras alınmadığı ve ailesinde bu hastalığın görülmediği kişilerde meydana gelebileceği anlamına gelir [4,5].


Görülme Sıklığı

Tam insidansı bilinmemekle birlikte, Cornelia de Lange sendromu muhtemelen 10.000 ila 30.000’de 1  yenidoğanda görülebilir. Bunun nedeni tanısı konulmayan durumlardan kaynaklanmaktadır çünkü hafif veya nadir özelliklere sahip bireyler Cornelia de Lange sendromuna sahip olarak tanınmayabilir [8].

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Brachmann de Lange syndrome
  • CDLS
  • De Lange syndrome
  • Typus degenerativus amstelodamensis


Örnek Vaka

Daha önce hiç bildirilmemiş bu vakada mikrognati, gecikmiş erüpsiyon, çürük dişler, eksik dişler ve periodontal problemleri olan 13 yaşında bir hasta gösterilmektedir. Babanın kız çocuğuyla aynı dişlere sahip olduğu da tespit edilmiştir. [1]

Figür 1: Cornelia de lange sendromlu hastanın yüz görünümü [1]

Figür 2: Beşinci parmağın klinodaktili [1]

Figür 3:                Ortopantomograf çoklu tutulan süt dişlerini ve daimi dişlerin eksik olduğunu göstermektedir [1]

Figür 4: Prognatik maksilla ve çıkıntılı maksiller dişleri gösteren lateral sefalometrik radyografi [1]

Kaynaklar

  1. Leena Verma, K. (2019). Brachman de Lange syndrome. Retrieved from https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3220152/ Accessed 3/3/2019
  2. Cornelia de Lange syndrome. Genetics Home Reference (GHR). 2015; http://ghr.nlm.nih.gov/condition/cornelia-de-lange-syndrome.
  3. CdLS Foundation. Genetic Information. http://www.cdlsusa.org/research/genetic-information.htm. Accessed 3/10/2019.
  4. Deardorff MA, Clark DM & Krantz ID. Cornelia de Lange Syndrome. GeneReviews. 2016; http://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1104/#cdls.Diagnosis.
  5. Mustafa Tekin, MD. Cornelia De Lange Syndrome. Medscape Reference. April 2015; http://emedicine.medscape.com/article/942792-overview.
  6. Frequently Asked Questions: Is life expectancy known?. CdLS Foundation. http://www.cdlsusa.org/what-is-cdls/frequently-asked-questions.htm#life-expectancy. Accessed 3/8/2019.
  7. Deardorff MA, Clark DM, Krantz ID. Cornelia de Lange Syndrome. GeneReviews. October 2011; http://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1104/. Accessed 3/8/2019.
  8. Cornelia de Lange syndrome – Genetics Home Reference – NIH. (n.d.). Retrieved from https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cornelia-de-lange-syndrome#statistics Accessed 3/8/2019.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KALITSAL NEVRALJİK AMYOTROPİ SENDROMU

Genel Bilgi

Kalıtsal nevraljik amiyotrofi, brakiyal pleksus (Brakiyal pleksus, boyun bölgesinden kaynaklanan ve üst uzuvdaki hareketi kontrol eden sinirlerin çoğuna neden olacak şekilde dallanan bir grup sinirdir. Brakiyal pleksusa bağlı yaralanmalar yaygındır ve zayıflatıcı olabilir. Yaralanma şiddetli ise, tüm üst uzuvda güçsüzlüğe veya felce neden olabilir.) adı verilen omuz ve omuzlardaki hareketi kontrol eden sinir grubunu etkileyen bir tür sinir sistemi hastalığıdır. Belirtiler ve semptomlar genellikle 20 yaş civarında başlar ve bir veya iki omuzda veya kolda ciddi ağrı ve kas kaybı bölümleri içerebilir. Bu semptomlar birkaç saat ile birkaç hafta sürebilir. Duygu azalması, anormal duyumlar (örneğin, uyuşma ve karıncalanma), kronik ağrı ve hareket bozukluğu gibi komplikasyonlar fazla mesai yapabilir. Ataklar tesadüfen meydana gelebilir veya tetiklenebilir (örneğin, egzersiz, doğum, cerrahi, enfeksiyon vb.). Bu koşulu olan bazı ailelerde bireyler bazen daha belirgin fiziksel ve yüz özelliklerini paylaşırlar. Kalıtsal nevraljik amyotrofi, SEPT9 genindeki mutasyonlardan kaynaklanabilir. SEPT9 genindeki mutasyonlar, otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır. Bu durumun tedavisi tipik olarak ağrı tedavisine odaklanır.

Tipik olarak bir saldırı vücudun bir veya iki tarafında şiddetli ağrı ile başlar; sağ taraflı tutulum en yaygın olanıdır. Ağrının ilaçla kontrol edilmesi zor olabilir ve genellikle yaklaşık bir ay sürer. Birkaç saat ile birkaç hafta arasında değişen bir sürede, etkilenen bölgedeki kaslar zayıflamaya ve boşa gitmeye (atrofi) başlar ve hareket zorlaşır. Kas kaybı, duruşta veya omuz, sırt ve kol görünümünde değişikliklere neden olabilir. Özellikle zayıf omuz kasları, omuz bıçaklarının (skapulalar), skapular kanatlanma olarak bilinen ortak bir işaret olan arkadan “yapışmasını” sağlama eğilimindedir. Kalıtsal nevraljik amiyotrofinin ek özellikleri, ciltte uyuşma veya karıncalanma (parestezi) gibi anormal duyumları içerebilir. Omuz ve kol dışındaki alanlar da tutulabilir.
Etkilenen birkaç ailede, kalıtsal nevraljik amiyotrofisi olan bireyler, kısa boylar, boyun ve kollarda fazla deri kıvrımları, ağzın çatısında bir açıklık (yarık damak), yumuşak bir doku kanadı içinde bölünmüş de dahil olmak üzere olağandışı fiziksel özelliklere sahiptir. Ayrıca, birbirine yakın yerleştirilmiş gözler (oküler hipotelorizm), göz kapaklarının dar bir açılması (kısa palpebral fissürler), gözün iç köşesini kaplayan bir deri kat (epicanthal kat), uzun bir burun köprüsü, dar ağız ve yüzün bir yanı ile diğer (yüz asimetrisi) arasındaki farklar gözlemlenebilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Kalıtsal nevraljik amiyotrofi nadir görülen bir hastalıktır, ancak spesifik prevalansı bilinmemektedir. Dünya çapında hastalıktan etkilenen yaklaşık 200 aile tespit edilmiştir.

Sebepleri

SEPT9 genindeki mutasyonlar kalıtsal nevraljik amyotrofiye neden olur. SEPT9 geni, septin olarak adlandırılan bir protein grubunun parçası olan septin-9 adlı bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Septinler, hücre içindeki sıvı (sitoplazma) iki ayrı hücre oluşturmak için bölündüğünde hücre bölünmesinde adım olan sitokinez adı verilen bir sürece dahil edilir.

SEPT9 geni, vücuttaki hücrelerde açık (aktif) görünmektedir. Bu genden septin-9 proteininin yaklaşık 15 biraz farklı versiyonu (izoform) üretilebilir. Bazı hücre tipleri belirli izoformları yaparken, diğer hücre tipleri diğer izoformları üretir. Bununla birlikte, bu izoformların vücudun dokularındaki spesifik dağılımı iyi anlaşılmamıştır. Septin-9 izoformları, bazı fonksiyonlarını yerine getirmek için diğer septin proteinleri ile etkileşime girer.
SEPT9 genindeki mutasyonlar, bazı septin-9 izoformlarında protein yapı bloklarının (amino asitler) sırasını, fonksiyonlarına müdahale edecek şekilde değiştirebilir. Bu mutasyonlar ayrıca septin-9 izoformlarının dağılımını ve vücut dokularının bazılarında diğer septin proteinleri ile etkileşimlerini de değiştirebilir. Septin proteinlerinin işleyişindeki bu değişiklik özellikle brakial pleksusu etkiliyor gibi görünmektedir, ancak bunun nedeni bilinmemektedir.

Kalıtsal nevraljik amiyotrofi tetikleyicilerinin çoğu bağışıklık sistemini de etkilediğinden, araştırmacılar otoimmün bir reaksiyonun bu hastalıkta olabileceğine inanmaktadır. Bununla birlikte, SEPT9 mutasyonları ve immün fonksiyon arasındaki ilişki açık değildir. Otoimmün hastalıklar, bağışıklık sistemi vücudun kendi dokularına ve organlarına hatalı davranıp saldırdığında ortaya çıkar. Brakiyal pleksustaki sinirlere otoimmün bir saldırı muhtemelen kalıtsal nevraljik amiyotrofinin belirti ve semptomlarına neden olur.
Kalıtsal nevraljik amyotrofiden etkilenen ailelerin en az yüzde 15’i SEPT9 gen mutasyonlarına sahip değildir. Bu gibi durumlarda, hastalığın tanımlanmamış bir gendeki mutasyonlardan kaynaklandığına inanılmaktadır.

Kalıtım Paterni / Deseni

Bu durum otozomal dominant bir kalıtımla ifade edilir, bu da her hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Amyotrofik Nevralji
Brakiyal Nevralji
Brakiyal Nörit
Brakiyal Pleksus Nöriti
Ailesel brakiyal pleksus nörit
Kalıtsal brakial pleksus nöropatisi
Brakiyal pleksus predileksiyonlu heredofamilyal nörit
HNA
NAPB
Nevraljik Amyotrofi
Brakiyal predileksiyonlu nörit
Omuz Kuşak Nöropati

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/hereditary-neuralgic-amyotrophy#statistics
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3955/hereditary-neuralgic-amyotrophy
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KAUFMAN OCULOCEREBROFACİAL SENDROM

Genel Bilgi

Kaufman oküloserebrofasiyal sendrom, göz problemleri(okülo), zihinsel engellilik(cerebro) ve belirgin yüz özellikleri (fasiyal) paterni ile karakterize bir hastalıktır. Psikomotor gerilik, mikrosefali, yükselen palpebral fissürler, göz anormallikleri (mikrokornea, şaşılık, miyopi, optik atrofi), yüksek kavisli damak, preauriküler cilt ekleri ve respiratuar solunum sıkıntısı ile karakterizedir. Yaklaşık 10 vakada tarif edilmiştir. Diğer anomaliler de olabilir: uzun ince el ve ayaklar, belirsiz genital organlar, hipertelorizm vb. Otozomal resesif kalıtım şekli en muhtemel görünmektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Kaufman oküloserebrofasiyal sendrom, UBE3B genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu gen, ubikuitin proteazom sisteminde rol oynayan ve istenmeyen proteinleri parçalayan,hücre makinesi olan bir proteinin yapımını sağlar. UBE3B proteininin parçalanmasını sağladığı spesifik proteinler bilinmemektedir, ancak araştırmalar, UBE3B’nin sinir sistemi, sindirim sistemi, solunum sistemi ve diğer organ ve dokularda doğumdan yetişkinliğe kadar işlev gördüğünü göstermektedir. Kaufman oküloserebrofasiyal sendromuna neden olan UBE3B gen mutasyonlarının, düzgün çalışamayan veya dengesiz olan ve hızla parçalanan anormal bir UBE3B proteini ile sonuçlandığı düşünülmektedir. Bu proteinin fonksiyonunun kaybolması muhtemelen hücrelerin bazı gereksiz proteinleri elimine etmesini önler, bu da beynin, gözlerin ve vücudun diğer bölümlerinin gelişimi ve işleviyle ilgili problemlere neden olur.

Belirti ve Semptomlar

Kaufman okuloserebrofasiyal sendromlu bireylerin çoğu, alışılmadık derecede küçük baş boyutuna (mikrosefali) ve yapısal beyin anormalliklerine sahiptir.

Etkilenen bireyler kas tonu zayıflığına(hipotoni) sahiptir ve yürüme gibi motor beceri gelişimleri gecikmiştir. Zihinsel engellilik şiddetli veya derindir. Etkilenen bireylerin çoğu asla konuşma kabiliyeti kazanmaz.

Zihinsel engellilik şiddetli veya derindir. Etkilenen bireylerin çoğu asla konuşma kabiliyeti kazanmaz.

Göz anormallikleri ve görme üzerindeki etkileri, Kaufman oculocerebrofacial sendromlu kişiler arasında değişmektedir.

Hatalığı olan bazı kişiler anormal derecede küçük veya kötü gelişmiş gözler(mikroftalmi), gözü kaplayan açık ön kısmın küçük ve anormal biçimde kavisli olması (mikrokornea), gözü oluşturan yapılarda eksik doku parçaları olması(kolobom), veya gözler ve beyin arasında sinyal taşıyan sinirlerin az gelişmişliği (optik sinir hipoplazisi) gibi bozukluklara sahiptir. Aynı doğrultuya bakmayan gözler(şaşılık), miyop, hipermetrop veya içe doğru dönmüş göz kapağı(entropion) da oluşabilir.

Kaufman oculocerebrofacial sendromlu bireyler tipik olarak yüz özelliklerinin karakteristik bir örneğine sahiptir. Bu özellikler yüksek kavisli kaşlar, gözlerin iç köşeleri arası artmış mesafe(telekantus), göz açıklığında darlık(blefarofimozis), gözün iç kısmında deri kıvrımları, düşük göz kapağı(pitozis)ve gözlerin dış köşelerinin yukarı dönüklüğüdür(yükselen palpebral fissürler).

Küçük loblu ve düşük yerleşimli kulaklar, ciltte veya kulağın ön kısmında ekler(preauricular tags) kulak anormalikleri arasındadır. Burun dar bir köprüye, geniş bir tabana ve aşağı doğru değil öne doğru açılan burun deliklerine sahiptir. Etkilenen kişilerde yanaklar düz olabilir, burun ve üst dudak (philtrum) arasında alışılmadık derecede uzun ve pürüzsüz bir boşluk, dar bir ağız ve anormal küçük bir çene (mikrognati) gözlenir.

Bu bozukluğu olan kişilerde oluşabilecek diğer belirti ve semptomlar arasında kısa boy, işitme kaybı ve kalp, solunum yolu, gastrointestinal sistem, böbrek, cinsel organ veya iskeletin anormallikleri olabilir. Etkilenen bireyler yetişkinliğe kadar yaşayabilir; bununla birlikte, ortalama yaşam süresi, bu hastalığa yakalanan az sayıda insan nedeniyle bilinmemektedir.

Genetik Görülme Sıklığı

Kaufman oküloserebrofasiyal sendromun prevalansı bilinmemektedir. Tıp literatüründe en az 14 etkilenmiş birey tanımlanmıştır.

Prevelans: <1 / 1 000 000

Kalıtım Paterni/Deseni

Bu durum otozomal resesif bir kalıtsal kalıtımla ifade edilir, yani her bir hücredeki genin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir. Otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak onlar genellikle durumun belirtileri ve semptomlarını göstermezler.

Hastalıkla İlişkili Genler

  • UBE3B – ubiquitin protein ligase E3B
  • Bu genin diğer isimleri:
  • BPIDS
  • HECT-type ubiquitin transferase E3B
  • KOS
  • ubiquitin-protein ligase E3B isoform 1
  • ubiquitin-protein ligase E3B isoform 3

Hastalığın Diğer İsimleri

  • blepharophimosis-ptosis-intellectual disability syndrome
  • BPIDS
  • KOS
  • oculocerebrofacial syndrome, Kaufman type

Kaynaklar

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
https://ghr.nlm.nih.gov/condition
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HİPOKONDROJENEZ, AKONDROGENEZİS TİP 2)

Genel Bilgi

Hipokondrojenez, nadir görülen ciddi bir kemik büyümesi bozukluğudur. Bu durum küçük bir vücut, kısa uzuvlar ve omurgada ve pelviste anormal kemik oluşumu (ossifikasyon) ile karakterizedir.

Akondrogenezis terimi ilk kez 1952 yılında Marco Fraccaro adlı bir İtalyan patolog tarafından kullanılmıştır. Akondrogenez terimi Yunanca’dan türetilmiş olup, “kıkırdak üretmemek” anlamına gelir.

Etkilenen bebeklerde kısa kollar ve bacaklar, kısa kaburgaları olan küçük bir göğüs ve az gelişmiş akciğerler vardır. Kafatasındaki kemikler normal olarak gelişir, ancak omurganın (omur) ve pelvisin kemikleri düzgün şekilde sertleşmez (ossifiye olmaz). Yüz düz aralıklı ve oval şekilli, geniş aralıklı gözlerle (Görsel 3), küçük bir çene (Görsel 1) ve bazı durumlarda ağız çatısında yarık damak (Görsel 2) adı verilen bir açıklık gibi görünür. Hipokondrojenezi olan bireylerin karnında genişlemişler ve doğumdan önce vücutta fazla sıvı biriken hidrops fetalis denilen bir duruma sahip olabilirler.

Bazen Langer-Saldino tipi olarak adlandırılan akonddrogenezi tip 2 olan bebekler kısa kol ve bacaklara, kısa kaburgalı dar bir göğse ve az gelişmiş akciğerlere sahiptir. Bu durum ayrıca omurga ve pelviste ossifikasyon eksikliği ile de ilişkilidir. Belirgin yüz özellikleri arasında belirgin bir alın, küçük bir çene ve bazı durumlarda ağzın çatısında bir açıklık (yarık damak) bulunur. Karın genişlemekte ve etkilenen bebeklerde genellikle doğumdan önce vücutta fazla sıvı biriken hidrops fetalis denilen bir durum vardır.

Bu ciddi sağlık sorunlarının bir sonucu olarak, etkilenen bazı fetüsler vade geçemez. Hipokondrojenez ile doğan bebekler genellikle doğumda veya kısa bir süre sonra solunum yetmezliğinden ölür. Yenidoğan dönemini yaşayan bebekler genellikle kemik gelişimini benzer şekilde etkileyen daha hafif bir hastalık olan spondiloepifizeal displazi konjenita olarak sınıflandırılır.

Görsel 1, kaynak: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=8bbf61b4ad7ca2ef

Görsel 2, kaynak: https://www.cdc.gov/ncbddd/birthdefects/cleftlip.html

Görsel 3, kaynak: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=71d9f1be67c7f8b6

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

  Hipokondrojenez, COL2A1 genindeki mutasyonların neden olduğu bir dizi hastalıkta en ağır koşullardan biridir. Bu gen, tip II kollajeni oluşturan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Bu tür kollajen, en çok göz küresini (vitreus) (Görsel 4) dolduran berrak jelde ve kıkırdakta bulunur. Kıkırdak erken gelişim sırasında iskeletin çoğunu oluşturan sert ve esnek bir dokudur. Kıkırdakların çoğu, kemik uçlarını örtmeye ve korumaya devam eden ve burun ve dış kulaklarda bulunan kıkırdak dışında, daha sonra kemiğe dönüştürülür. Tip II kollajen, vücudun destekleyici çerçevesini oluşturan kemiklerin ve diğer bağ dokularının normal gelişimi için gereklidir. COL2A1 genindeki mutasyonlar, kemiklerin ve diğer bağ dokularının doğru şekilde gelişmesini önleyen tip II kollajen moleküllerinin birleştirilmesine müdahale eder. 

Görsel 4, kaynak: https://visualsonline.cancer.gov/details.cfm?imageid=7161

Göz anatomisi, göz kapağı, göz bebeği, sklera (göz akı), iris, kornea, mercek, siliyer

cisim, retina, koroid, berrak jel ve optik sinir dahil olmak üzere gözün içini gösterir.

Belirti ve Semptomlar

Hipokondrojenez, nadir görülen ciddi bir kemik büyümesi bozukluğudur. Bu durum küçük bir vücut, kısa uzuvlar ve omurgada ve pelviste anormal kemik oluşumu (ossifikasyon) ile karakterizedir.

Akondrogenezis’te, kısa ekstremiteler ve dar bir göğüs tüm türler için ortak belirtilerdir. Diğer semptomlar türüne göre değişir ve tam türünü ayırt etmek için genetik tanı gerekebilir.

Tip 2 Belirtileri :

  • Kısa kaburga
  • Kötü gelişmiş akciğerler
  • Yarık dudak (tavşan dudak)
  • Küçük çene yapısı
  • Büyük alın ve göbek

Genetik Görülme Sıklığı

Hipokondrojenez ve achondrogenez, tip 2 (benzer iskelet bozukluğu) birlikte 40.000 ila 60.000 yenidoğanda 1’i etkiler.

Kalıtım Paterni / Deseni

 Hipokondrojenez, otozomal dominant bir hastalık olarak kabul edilir, çünkü her hücrede değiştirilen genin bir kopyası, duruma neden olmak için yeterlidir. COL2A1 genindeki yeni mutasyonlardan kaynaklanır ve ailelerinde hastalık öyküsü olmayan kişilerde görülür. Etkilenen bireyler çocuk sahibi olacak kadar uzun yaşayamadıkları için bu durum bir sonraki kuşağa aktarılmaz.

Akonddrogenez tip 2 otozomal dominant bir hastalık olarak kabul edilir, çünkü her hücrede değiştirilen genin bir kopyası duruma neden olmak için yeterlidir. Neredeyse her zaman COL2A1 genindeki yeni mutasyonlardan kaynaklanır ve tipik olarak ailelerinde hastalık öyküsü olmayan insanlarda görülür.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

 Fiziksel muayene, röntgen (radyografik) bulgular ve doku örneklerinin incelenmesi (histoloji) ile hastalık teşhis edilebilir. Teşhisi doğrulamak için biyokimyasal testler ve moleküler genetik testler de kullanılabilir. 

Gebeliğin 14-15 haftasından sonra ultrasonla prenatal tanısı mümkündür. Spesifik gen mutasyonları bir aile üyesinde tanımlandıysa koryonik villüs örneklemesi (gebeliğin 10-12.haftası) veya amniyosentez (gebeliğin 15-18.haftası) ile doğum öncesi de tanı mümkündür.

Tedavi : 

Hastalık için hiçbir tedavi yoktur. Uygulanacak tedaviler sadece destekleyicidir. Hastalık ailenizde mevcutsa ve bir bebek düşünülüyorsa, bozukluğun önlenmesi için tek seçenek bir genetik danışmanlığa başvurup gerekli testlerin yaptırılmasıdır. Anormal genden etkilenen ebeveynden hastalığın bebeğe geçme riski her gebelik için %50’dir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • achondrogenesis type II/hypochondrogenesis
  • Akondrogenezis Tip 2/ hipokondrogenezis

Kaynaklar

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KAZANILMIŞ NÖROMİYOTONİ

Genel Bilgi

Isaacs Sendromu (nöromiyotoni-NMT), fonksiyonel olarak sürekli kas lif aktivitesi ile ortaya çıkan periferik sinirlerin hipereksitabilitesi ile karakterize, nadir görülen bir klinik durumdur. Miyokimi (kas seğirmeleri), kas krampları ve katılığı, kontraksiyon sonrası gevşemede gecikme, kas zayıflığı ve terleme artışı ile birliktedir. Serum kreatin kinaz seviyeleri yükselmiş olabilir ve bazı hastalarda insomnia(uykusuzluk), duygu durum değişiklikleri ve halüsinasyonlar gibi santral sinir sistemi bulguları olabilir. Nöromiyotonik sendromlar, Isaacs Sendromu, nöromiyotoni, psödomiyotoni, nörotoni, normokalsemik tetani ve sürekli kas aktivitesi olarak isimlendirilmektedir. Çoğunlukla akkiz veya sporadik olarak gelişmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Periferik sinir hipereksitabilitesi (PNH) sendromları, motor sinir liflerinden kaynaklanan ve kasların aktivitesinin artmasına neden olan kendiliğinden boşalmalardan kaynaklanır. Bu artan aktivitenin biyoelektrik sonuçları genellikle elektrofizyolojik olarak kaydedilebilir.

Her ne kadar periferik nöropatilerde ağrı ve parestezi gibi pozitif duyusal semptomlara neden olan duyusal sinirlerde ektopik bir elektriksel aktivite mevcut olsa da, bu duyusal olayların elektrofizyolojik olarak araştırılması daha zordur ve yalnızca PNH olarak sınıflandırılmamaktadır.

PNH sendromları, yapay olarak, birincil ve ikincil sendromlar olarak iki kategoriye ayrılabilir (Tablo 1). Primer PNH sendromları, belirgin periferik sinir hastalığı yokken, yaygın semptom ve bulgulara neden olur. Sinir iletim çalışmaları, primer PNH hastalarının sadece bir kısmında hafif polinöropati ile uyumlu anormallikleri ortaya koymaktadır.

Bu kategorideki bazı hastalarda bozukluklardan sorumlu olan patolojik mekanizmaların, çoğunlukla periferik sinirlerin terminal bölümlerinde yer alan iyon kanallarına yönelik otoimmün işlemlerle başlatıldığı gösterilmiştir. İkincil PNH sendromları ise, periferal sinirleri enflamatuar demiyelinizasyon polinöropatilerde veya foksiyonel olarak tutulan veya radyasyona bağlı nöropatilerde görüldüğü gibi, dağınık bir şekilde ya da periferal sinirleri etkileyebilen bilinen hastalıkların sonuçlarından biridir. Bu ikinci kategorideki PNH sendromlarının semptomları ve belirtileri genellikle hastanın tıbbi yardım istemesine neden olmaz ve genellikle klinik muayene veya elektrofizyolojik çalışma sırasında rastlantısal olarak bulunur. Alternatif olarak, PNH sendromları ayrıca immün aracılı, genetik ve klinik-patolojik ve etiyolojik ilişkilere dayanan diğer çeşitli faktörlerin neden olduğu gibi de sınıflandırılabilir.

Tablo 1 PNH sendromlarının klinikopatolojik ve etiyolojik ilişkilere göre sınıflandırılması.
Bağışıklık aracılı
İzole (primer / idiyopatik)
Paraneoplastik: timmo, küçük hücreli akciğer kanseri, adenokarsinom, lenfoma ve diğer hematolojik maligniteler
Diğer otoimmün hastalıklar (örneğin, miyastenia gravis, kronik enflamatuar demiyelinizan nöropati, romatoid artrit, otoimmün tiroid hastalığı, sistemik lupus eritematozus, penisilinlaminle tedavi ile indüklenen otoimmün koşullar) ile ilişkili
Gen mutasyonları ve kalıtsal hastalıklar
VGKC (KCNA1) mutasyonları Sporadik formlar Ailesel epizodik ataksi tip 1
Kalıtsal nöropatiler (örneğin, periferik miyelin proteini 22 gibi moleküllerin mutasyonları ile ilişkili ve deney hayvanları ve / veya hastalarda tanımlanan histidin triad nükleotit bağlayıcı protein 1’i kodlayan)
Omuriliğe bağlı kas atrofisi
Schwartz-Jampel sendromu
 Diğer Nedenler
Toksinler ve ilaçlar: herbisit, böcek ilacı, toluen, alkol, yılan zehiri, altın
İdiyopatik periferik nöropati
Motor nöron hastalığının bir parçası olarak ön boynuz hücre dejenerasyonu
Stafilokok enfeksiyonu, insan papilloma virüsü ve eşek arısı sokmasıyla otoimmün mekanizmalar yoluyla sokulan nöromiyotoni

Halen ‘nöromiyotoni’ olarak bilinen sendrom, ilk olarak 1961’de iki vakayı bildiren Isaacs tarafından tanımlanmıştır. Sürekli kas lifi aktivitesi sendromu olarak adlandırdığı klinik sendroma götüren periferik sinir aktivitesi kaynağını uygun şekilde lokalize etmiştir.

Nöromiyotoninin başlıca belirtileri, genellikle aylar içinde gelişen kas seğirmesi ve sertliğidir. Bu seğirmeler sıklıkla kas liflerinin gruplarının düzensiz asenkron dalgalanmasından oluşur ve cildin altında hareket eden kurtçukların görüntüsünü verir (miyokimi).

Bazen, sık fasikülasyonlar (seğirmeler) da tanınabilir. Seğirmelerin olağan yeri ekstremiteler olmasına rağmen, yüzlerinde ve trunkal (gövde) kaslarda da görülebilirler. Vakaların çoğunda, kas sertliği ve krampları ekstremitelerde ortaya çıkar ve daha az sıklıkla kuşak ve gövde kaslarına yayılır. Kas sertliği o kadar güçlü olabilir ki, elleri ve kolları belli pozisyonlarda neredeyse sabitleyebilir ve onları neredeyse kullanılamaz hale getirebilir. Aynı şekilde, bacaklardaki sertlik de yürüme zorluğuna neden olabilir. Hastalığın en sık görülen klinik sunumunda semptomlar, baskın kas sertliği olan distal ekstremitelerde daha şiddetli iken, miyokimi, daha az şiddetli sertliği taşıyan proksimal kaslarda kolayca gözlenebilir. Aksiyal kasların tutulmasından kaynaklanan hiperlordoz (bel çukurlaşması) ve solunum güçlüğü ve yüz kaslarının katılımının neden olduğu nadir bir sırıtan görünüm görülebilir. İstemli kasılan kasları gevşetmede zorluk bazı durumlarda görülebilir. Bu belirti perküsyon miyotonisi ile ilişkili olmadığı için psödomiyotoni olarak adlandırılır. Deneklerin çoğunda hiperhidroz mevcuttur ve aşırı kas lifi aktivitesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, özellikle Morvan sendromunda görülen çeşitli diğer otonomik işaretlerin varlığı göz önüne alındığında makul gözüken bu semptom için otonomik liflerin dahil edilmesi de söz konusudur. Kas lifi hiperaktivitesi ayrıca bazı hastalarda, çoğunlukla baldır ve önkol bölgelerinde kasların hipertrofik görünümüne neden olur.

Bazı nadir hastalarda bildirilen kas zayıflığının kesin nedeni şu ana kadar anlaşılmamıştır. Ayrıca, bazı durumlarda gevşeme zorluğu nedeniyle tendon refleksleri ortaya çıkmayabilir.

Genellikle pozitif fenomen atakları (parestezi veya elektriksel duygular) olarak veya daha az sıklıkla geçici uyuşukluk dönemleri olarak ortaya çıkan duyusal semptomlar, hastaların neredeyse üçte birinde kollarda, vücutta ve boynu içeren çeşitli dağılımlarda görülür. Bu semptomlar kendiliğinden ortaya çıkabilir veya motor aktiviteyle tetiklenebilir. Bazı hastalar Tinel işaretini gösterir ve bazı vakalarda duyusal semptomlar görülebilir, bu nedenle çok hafif polinöropatiyi öne süren elektrofizyolojik bulgular mevcutken polinöropatilerden farklılaşmanın çok zor olabileceği ciddi bir şekilde olabilir.

Son yirmi yılda yapılan araştırmalar, daha önce “birincil” veya “idiyopatik” olarak adlandırılan genelleşmiş nöromiyotoninin genellikle otoimmün bir kökene sahip olduğuna dair güçlü kanıtlar sağlamıştır. Ayrıca, çoğu durumda, bu otoimmün mekanizmanın, voltaj kapılı potasyum kanallarının (VGKC) fonksiyonunu bozarak hastalığa neden olduğu gösterilmiştir.

Nöromiyotoni hastaları genellikle Graves hastalığı, sistemik lupus eritematozus, romatoid artrit ve myastenia gravis gibi diğer otoimmün hastalıklarla ortaya çıkar. Ayrıca, myastenia gravis gibi çeşitli otoimmün hastalıkları tetiklediği bilinen penisilinlamin tedavisi ayrıca nöromiyotoni semptomlarına neden olabilir.

Bazı nöromiyotoni hastaları, beyin içi omurilik sıvısı immünoglobulin G (IgG) indeks değerleri ve oligoklonal bantlar göstererek, intratekal otoantikor üretimini gösterir. Otoimmün hastalıklar için bir başka karakteristik eşlik eden timoma, nöromiyotoni hastalarının % 20’sinde kabaca tespit edilir ve bu hastaların bazıları myastenia gravis ve asetilkolin reseptör antikorları geliştirir. Küçük hücreli akciğer kanseri gibi diğer tümör tipleri, bu hastalığın paraneoplastik otoimmün kökenini destekleyen nöromiyotoni vakalarında tespit edilebilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Hart ‘ın 2002 yılında yaptığı çalışmada her iki grupta da sayıca fazla kadındı (sırasıyla A ve B gruplarında 1.8: 1 ve 2.6: 1; bkz. Şekil 1A ve B). Ortalama başlangıç yaşı benzerdi (sırasıyla 45.8 yıl ve 47.7 yıl), beşinci on yılda genel olarak tekdüze dağılım gösteren en yüksek dağılımlara sahipti. A grubundaki beş hasta, en küçükleri 9 yaşında olan 30 yaşın altındaydı. B grubundaki hiçbir hastada 30 yaşından önce semptom gelişmedi. Ortalama tanı süresi sırasıyla 4.4 yıl (aralık 0.25–30 yıl) ve 3.0 yıl (aralık 0.25–9 yıl) idi.

Şekil 1A ve 1B: Brain, Volume 125, Issue 8, 01 August 2002, Pages 1887–1895, https://doi.org/10.1093/brain/awf178

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Isaacs sendromunun tanısı genellikle karakteristik belirti ve semptomların varlığına dayanarak şüphelenilir. Ardından teşhisi doğrulamak, ilişkili durumları değerlendirmek (örneğin maligniteler ve otoimmün hastalıklar) ve benzer özelliklere neden olabilecek diğer hastalıkları ekarte etmek için ek testler istenebilir. Bu test şunları içerebilir:

Kan ve / veya idrar üzerine uzmanlaşmış laboratuvar çalışmaları

BT taraması veya MRI taraması gibi görüntüleme çalışmaları

Kasların sağlığını ve onları kontrol eden sinirleri kontrol eden elektromiyografi.

Birkaç farklı tedavi denenmiştir. Fenitoin birçok farklı raporda büyük bir başarı ile kullanılmıştır. Hastaların çoğu zayıflık, tutukluk ve miyokimide belirgin bir iyileşme göstermiştir. Ayrıca, tegretol ve depakot kullanımı ile ilgili benzer faydalara ilişkin raporlar da bulunmaktadır.

Isaacs sendromunun belirti ve semptomları genellikle 15 ila 60 yaşları arasında gelişir ve çoğu insan 40 yaşından önce semptomlar gösterir. Belirtiler değişebilmesine rağmen, etkilenen insanlar yaşayabilir:

Aşamalı sertlik, kramp ve zayıflık

Dalgalanan bir görünüme sahip kas seğirmesi (miyokimi)

Gecikmiş kas gevşemesi

Azalan refleksler

Kas atrofisi

Ataksi (gönüllü hareketleri koordine etmekte zorluk çekme)

Artan terleme

Bu semptomlar genel olarak gün boyunca, hatta uyku sırasında veya genel anestezi altında devam eder. Boğaz kasları etkilenirse konuşma ve solunumu da etkileyebilir. Düz kaslar ve kardiyak (kalp) kasları tipik olarak etkilenmez.

Hastalıkla İlişkili Genler

Nöromiyotonili hastalarda, potasyum kanallarına karşı antikorların oluştuğu görülmüştür. Antikorlar, kanallardan potasyum akışını azaltarak sinir aksiyon potansiyelinin uzamasına neden olmakta ve kas hipereksitabilitesi ile ortaya çıkan, artmış nörotransmitter salınımına yol açmaktadır. KCNA1, KCNA2, KCNA6 genleri tarafından kodlanan nöronal voltaj bağımlı potasyum kanallarına karşı yönlendirilen otoantikorlar etkilenen hastalarda belgelenmiştir.

Daha nadir olarak, nöromiyotoni, bazen diğer klinik özelliklerle birlikte kalıtsaldır. K + kanal alt birimi hKv1.1’i kodlayan KCNA1 mutasyonları, nöromiyotoni, paroksismal ataksi ve dizartri ile karakterize otozomal dominant epizodik ataksi tip 1’de bulunur.

Ayrıca, benign familiyal yenidoğan nöbetlerinde ve miyokimide, voltaj kapılı potasyum M kanal alt ünitesini kodlayan KCNQ2’deki mutasyonlar bulunmuştur. Nöromiyotonili olguların az bir kısmında genetik mutasyonlar (özellikle potasyum kanalı alt birimleri), toksik kimyasallara veya ilaçlara maruz kalma ve edinilmiş veya kalıtsal nöropatilerin ve düşük motor nöron hastalıklarının bir arada bulunup bulunmadığı bildirilmiştir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Nöromiyotoni; Isaacs-Mertens sendromu; Sürekli kas lifi aktivite sendromu; Quantal squander sendromu; Isaac sendromu; Isaac-Mertens sendromu; Periferik sinir hipereksitabilitesi

Kaynakça

Benatar M. Neurological potassium channelopathies. QJM 2000;93:787-97.

Falace A, Striano P, Manganelli F, Coppola A, Striano S, Minetti C, et al. Inherited neuromyotonia: a clinical and genetic study of a family. Neuromuscul Disord 2007;17:23-7.

Tuite PJ, Navarette C, Bril V, Lang AE. Idiopathic generalized myokymia (Isaacs’ syndrome) with hand posturing resembling dystonia. Mov Disord 1996;11:448-9.

Erer Özbek S. Otoimmün nörolojik hastalıkların neden olduğu hareket bozuklukları. Uludağ Üniv Tıp Fak Derg 2010;36:127-33.

Preston DC, Shapire BE. Electromyography and neuromuscular disorders. Clinical-Electrophysiologic correlations. 2nd ed. Philadelphia: Elsevier; 2005.

Kimura J. Electrodiagnosis in Diseases of Nevre and Mucle: Principles and Practice. Philadelphia: F.A. Davis Company; 1989.

Ahmed, A., & Simmons, Z. (2015). Isaacs syndrome: A review. Muscle & Nerve, 52(1), 5–12. doi:10.1002/mus.24632

Caress, J.B. and Walker, F.O. (2002). The spectrum of ectopic motor nerve behavior: from fasciculations to neuromyotonia. Neurologist 8, 41–46.

Küçükali C., Kürtüncü M., Akçay H., Tüzün  E., Öge A., Peripheral nerve hyperexcitability syndromes, Rev. Neurosci. 2015; 26(2): 239–251

Hart IK. Phenotypic variants of autoimmune peripheral nerve hyperexcitability. Brain 2002;125:1887–1895.

ÇELİK C., MANDIROĞLU S., UÇAN H., SEVGİ E., Periferik Nöropati ile Isaacs Sendromu (Nöromiyotoni) Birlikteliği, Türk Fiz Tıp Rehab Derg 2013;59:353-7                                                    DOI: 10.4274/tftr.83435

Ahmed A, Simmons Z., Isaacs syndrome: A review, Muscle Nerve. 2015 Jul;52(1):5-12. doi: 10.1002/mus.24632. Epub 2015 Mar 31. Review. PMID: 25736532

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SONRADAN KAZANILMIŞ LİPODİSTROFİ

Acquired (Sonradan kazanılmış) lipodistrofinin altbölümleri

  • Acquired generalized lipodistrophy ( AGL; Lawrence sendromu)
  • Acquired partial lipodistrophy (APL; Barraquer-Simons sendromu)
  • High active antiretroviral therapy(HAART) induced lipodistrophy ( LD-HIV)
  • Localized lipodistrophy

Genel bilgi

Sonradan kazanılmış lipodistrofi kalıtımsal olmayan daha ziyade hayatın bazı noktalarında sonradan gelişen lipodistrofinin tipleri için kullanılan genel bir terimdir. Sonradan kazanılmış lipodistrofiler direkt olarak genetik nedenlere sahip değildir ancak birçok farklı faktörü içerebilir. Bu hastalığa bazı tedaviler yol açabilir.

Lipodistrofinin sonradan kazanılmış formlarının başlangıcı çocukluk dönemi, ergenlik veya erişkinlik dönemi olabilir. Hasta bireylerde karakteristik olarak vücudun etkilenen bölgesine özel olarak vücutta yağ (adipoz dokusu) kaybı gelişir; özellikle kol, bacak, yüz, boyun, ve göğüs veya torasik bölgeler. Bazı vakalarda, isülin direnci ile ilgili olarak metabolik komplikasyonlar gelişebilir. Bu komplikasyonlar; glukozun yıkımının sağlanamaması( glukoz intoleransı), kandaki trigliserit seviyelerinde artış ve diyabeti içerebilir.

Belirti ve semptomlar

Bu forma sahip bireylerde,  yüz, boyun, kol ve bacaklardaki deri altı yağlarında azalma gözlenir. AGL çok değişkendir ve insandan insana belirgin farklar olabilir. Bazı vakalarda, avuç içlerinde ve ayak tabanındaki yağlarda kayıp görülebilir. Bazı insanlarda, intra-abdominal yağ kaybı görülebilir. Kemik iliğindeki yağların kaybı ise çok nadir meydana gelir. AGL ile ilişkili yağ kaybı çabucak birkaç hafta süresince olabildiği gibi yavaşça birkaç ay veya yıllar süresince bile olabilir.

AGL genelde çocukluk döneminde yada ergenlikte gelişir; herhangi bir yaşta olabilir, belirli bir yaşı yoktur. Çocukluk döneminde etkilenen biraylerde oburluk ve artan büyüme tanımlanmıştır. Etkilenen bireylerde yorgunluk da yaşanabilir.

Bu bireylerde, sıklıkla metabolik komplikasyonların bir çeşidine sebep olan şiddetli insülin direnci gelişir. Etkilenen bireylerde cilt sertleşmesi gelişebilir. Glukoz intoleransı, hipertrigliseridemi ve diyabeti içeren insülin direncinin diğer komplikasyonları meydana gelebilir. Bu semptomların kontrol edilebilmesi çok zordur ve diabet çok şiddetlidir. Diabet sıklıkla lipodistrofinin ardından gelişir ama bazı vakalarda neredeyse eş zamanlı olarak da meydana gelebilir.

Bazı bireylerde karaciğerde anormal büyüme olabilir. Bu hepatik steatoz veya karaciğer yağlanması olarak bilinir. Yine bazı bireylerde, aşırı hipertrigliseridemi ve kilomikronemi yaşanır, plazmadaki kilomikron adı verilen yağ damlacıklarının birikmesiyle karanterize edilmiştir. Bazı vakalarda bu durum pankreasın akut inflamasyonuyla (pankreatitis) sonuçlanmıştır.

Bazı kadınlarda ergenlikten sonra polikistik over sendromu(PCOS) meydana gelebilir. PCOS seks hormonlarının dengesizliğiyle karakterize edilmiştir. Hasta kadınlar çok fazla ,erkeklik hormonu olan androjene sahiptir.

AGL de kendi içinde 3 altbölüme ayrılabilir;  panikulit ilişkili  AGL, otoimmün ilişkili AGL, idiopatik AGL.

  • ACQUIRED PARTIAL LIPODYSTROPHY (APL; BARRAQUER-SIMONS SYNDROME)

Bu form genellikle çocukluk sırasında kazanılır. Doğumda ve erken çocukluk döneminde yağ dağılımı normaldir.bununla bereber, çocukluk veya ergenliğin bir noktasından sonra etkilenmiş bireyler yüzlerinin deri altındaki yağlarını kaybederler. Çoğu bireyde 13 yaşında belirgin bir yağ kaybı vardır. Sonunda yağ kaybı kollara,boyna, göğse ve bazen de üst batına doğru genişler. Bacaklar ,kalça ve kalça bölgelerinde genellikle gözlenmez. Bazı kadınlarda ergenlikten sonra kalça ve bacaklarda orantısız biçimde fazla yağ birikimi olabilir. Yağ birikimi sıklıkla kademelidir ve birkaç aydan birkaç yıla kadar meydana gelebilir.

Yaklaşık olarak 4 APL hastasından birinde böbreklere geçerken kanı süzen renal glomerülleri olarak adlandırılan özel bir yapıdaki kan kılcallarının ufak kümelerinin yıkımı ve inflamasyonu ile karakterize edilmiş membranopoliferatif glomerülonefrit olarak bilinen böbrek rahatsızlığı gelişir.

Yaşlanmayla beraber bazı hasta bireylerde gözlerin arkasındaki bir zar olan retinada sarı ve beyaz hücre dışı materyallerin anormal birikimi gelişebilir.

Lipodistrofinin çoğu formu insülin direnci nedeniyle gelişen metabolik komplikasyonlarla ilişkilidir. Bununla beraber, APL’nin çoğu vakasında ne insülin direnci ne de onunla ilişkilş semptomlar meydana gelmez. Nadir vakalarda, insülin direnci gelişir.

  • HIGH ACTIVE ANTIRETROVIRAL THERAPY (HAART) INDUCED LIPODYSTROPHY (LD-HIV)

Lipodistrofinin bu formu, human immunodeficiency virüsü (HIV) taşıyan bireylerde  HIV-1 proteaz inhibitörü içeren HAART olarak bilinen antiretroviral tedavi aldıktan sonra meydana geliyor. Lipodistrofinin gelişimi tedavinin süresi ve yoğunluğuna bağlı. Çoğu bireyde, proteazinhibitörleri ve nükleosid revers transkriptaz inhibitörlerinin lipodistrofinin gelişiminde ilişkisi vardır. Çoğu vakada LD-HIV, 2 yıl veya daha fazla süre bu tedaviyi gören bireylerde gelişir.

Yine çoğu vakada, etkilenmiş bireyler kademeli olarak kol, bacak ve yüzlerinin deri altı yağlarını kaybederler. Bazı bireylerde; yüz, boyun, üst sırt ve belde yağ birikimi gelişebilir. Bu da çift çeneye , üst sırtta kamburluğa ve bel çevresinin genişlemesine sebep olabilir. Yağ kaybı HAART tedavisi devam ettikçe giderek kötüleşir ve bu tedavi sonlandığında geri dönmez. Çoğu birey hipertrigliseridemi yaşar. Ayrıca diabet de meydana gelir ama nadirdir. Bireylerde koroner kalp hastalıkları gelişmesi riski artabilir.

  • LOCALIZED LIPODYSTROPHY

Lipodistrofinin bu formu vücudun sadece küçük bir kısmında derialtı yağlarının kaybıyla karakterize olmuştur. Localized lipodistrofi ilaç enjeksiyonunun(örneğin insulin) olduğu yerde meydana gelebilir. Etkilenmiş bireylerde,  genellikle etkilenmemiş cildin üzerindeki çukur veya oyuk gibi görünen etkilenmiş bölgelerde derialtı yağı kaybı vardır. Bazı bireyler vücudun geniş komşu bölgelerinde buna sahiptir.

Sebepleri

Kazanılmış lipodistrofiler tedavilerden, otoimmün reaksiyonlardan veya diğer bilinmeyen mekanizmalardan kaynaklanabilir. Direkt olarak genetik bir temele sahip değildir. AGL, enfeksiyon veya otoimmün hastalığı takiben oluşabilir. APL’ nin ise immün sistemin yanlışlıkla yağ hücrelerinin yıkımını getirmesiyle oluştuğuna inanılıyor. Localized lipodistrofi insülin gibi çeşitli ilaçların deri altı dokusuna enjeksiyonu nedeniyle oluşabilir.  HIV taşıyan bireylerde, neden proteaz inhibitörleri ve revers  transkriptaz inhibitörleri ile tedavinin lipodistrofiye yol açtığı henüz anlaşılmış değil.

Etkilenmiş populasyonlar

APL şuana kadar yaklaşık 250 bireyde rapor edildi ve bireylerdeki erkeklerin kadınlara oranı 1:4 . AGL ise yaklaşık 100 bireyde rapor edildi yine erkeklerin kadınlara oranı 1:3. LD-HIV’nin ise ABD’de 100.000 kişiyi etkilediği tahmin ediliyor.

Bağlantılı Hastalıklar

Aşağıdaki rahatsızların semptomlarıyla kazanılmış lipodistrofinin semptomları benzer olabilir.

Ailesel kısmi lipodistrofi (Familial partial lipodistrophy:FPL) vücudun çeşitli bölgelerinde özel ve ilerleyen vücut yağı kaybı ile karakterize edilmiş nadir genetik bir hastalıktır. FPL’ye sahip bireylerde sıklıkla kol, bacak, göğüs ve vücut gövdesindeki derialtı yağlarda azalma vardır.

Parry-Romberg sendromu yavaş ilerleyen yüzün yarısının yumuşak dokusu ve cildin büzüşmesiyle karakterize edilmiş sonradan edinilmiş nadir bir hastalıktır. Nadir durumlarda yüzün iki tarafı da etkilenir.

Cushing sendromu;böbreküstü bezlerinin aşırı kortizol hormonu üretimi ile sonuçlanan nadir endokrin bir rahatsızlıktır.

Sendromik rahatsızlıkların çeşitleri lipodistrofiyle ilişkili olabilir ve/veya benzer semptomlara sahip olabilir; CGL içeren Rabson- Mendenhall sendromu, SHORT sendromu, mandibulakar displazi, Wiedemann-Rautenstrauch sendromu,Huntchinson-Guilford sendromu, Werner sendromu ve leprokonizm.

Teşhis

Kazanılmış(acquired) lipodistrofinin teşhisi karakteristik semptomların belirlenmesi, hasta hikayesinin detaylandırılması, ayrıntılı klinik değerlendirme ve çeşitli özel testlere dayanmaktadır.

Kazanılmış lipodistrofide yağ kaybının karakteristik modeli tüm vücut MRI ile tespit edilebilir.

Tedavi

Tedavi her bir bireyde gözlenen özel semptomlara yöneliktir.

Alanında uzman bir ekibin koordineli çalışmasını gerektirebilir. Pediatristler, plastik cerrahlar, kardiyologlar, endokrinologlar, beslenme uzmanları ve diğer sağlık koruma personellerinin hasta çocuğun tedavisi için sistematik ve kapsamlı bir plana ihtiyacı olabilir. 

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/acquired-lipodystrophy/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AKONDROGENEZİS

Genel Bilgi

Achondrogenesis, kıkırdak ve kemik gelişimini etkileyen bir grup ciddi hastalıktır. Bu durumlar küçük bir vücut, kısa uzuvlar ve diğer iskelet anomalileriyle karakterize edilir. Ciddi sağlık sorunlarının bir sonucu olarak, akondrogenezi olan bebekler genellikle doğumdan önce ölür, doğar veya doğumdan hemen sonra solunum yetmezliğinden ölür. Bununla birlikte, bazı bebekler yoğun tıbbi destek ile kısa bir süre yaşamıştır.

Araştırmacılar, tip 1A, tip 1B ve tip 2 olarak adlandırılan en az üç akondrogenez formunu tanımlamışlardır. Tipler, belirti ve semptomları, kalıtım şekli ve genetik nedenleri ile ayırt edilir. Bununla birlikte, 1A ve 1B tiplerinin genetik testler olmadan ayrılması genellikle zordur.

Houston-Harris tipi olarak da bilinen Achondrogenesis tip 1A, üç formun en az anlaşılmış halidir. Etkilenen bebeklerde son derece kısa uzuvlar, dar bir göğüs, kolayca kırılan kısa kaburgalar ve kafatasında, omurgada ve pelviste normal kemik oluşumu (ossifikasyon) eksikliği vardır.

Akondrogenezis terimi ilk kez 1952 yılında Marco Fraccaro adlı bir İtalyan patolog tarafından kullanılmıştır. Akondrogenez terimi Yunanca’dan türetilmiş olup, “kıkırdak üretmemek” anlamına gelir.

Parenti-Fraccaro tipi olarak da bilinen Achondrogenesis tip 1B, son derece kısa uzuvlar, dar bir göğüs ve belirgin, yuvarlak bir karınla karakterizedir. Parmaklar ve ayak parmakları kısadır ve ayaklar içe ve yukarıya doğru dönebilir (kulüp ayakları)  (Görsel 1) Etkilenen bebeklerde sıklıkla göbek çevresinde (göbek fıtığı) veya kasık yakınlarında (kasık fıtığı) yumuşak bir kesesi (Görsel 2)vardır.

Görsel 1, kaynak: Credit: Alila Medical Media/Shutterstock.com

Görsel 2, kaynak: Credit: BlueRingMedia/Shutterstock.com

Bazen Langer-Saldino tipi olarak adlandırılan akondrogenezi tip 2 olan bebekler kısa kol ve bacaklara, kısa kaburgalı dar bir göğse ve az gelişmiş akciğerlere sahiptir. Bu durum ayrıca omurga ve pelviste ossifikasyon eksikliği ile de ilişkilidir. Belirgin yüz özellikleri arasında belirgin bir alın, küçük bir çene ve bazı durumlarda ağzın çatısında bir açıklık (yarık damak) bulunur. Karın genişlemekte ve etkilenen bebeklerde genellikle doğumdan önce vücutta fazla sıvı biriken hidrops fetalis denilen bir durum vardır.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler 

 TRIP11, SLC26A2 ve COL2A1 genlerindeki mutasyonlar sırasıyla sırasıyla 1A, tip 1B ve tip 2 akondrogenezine neden olur.

Achondrogenesis tip 1A’nın genetik nedeni, araştırmacıların bu durumun TRIP11 genindeki mutasyonlardan kaynaklanabileceğini keşfettiği zamana kadar bilinmiyordu. Bu gen, GMAP-210 adlı bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Bu protein, yeni üretilen proteinlerin fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için değiştirildiği bir hücre yapısı olan Golgi aparatında kritik bir rol oynar. TRIP11 genindeki mutasyonlar, Golgi aparatının yapısını ve fonksiyonunu değiştiren fonksiyonel GMAP-210 üretimini önler. Araştırmacılar, gelişmekte olan iskelette kondrosit adı verilen hücrelerin bu değişikliklere en duyarlı olabileceğinden şüpheleniyor. Kondrositler, erken gelişim sırasında iskeletin çoğunu oluşturan sert ve esnek bir doku olan kıkırdaklara neden olur. Kıkırdakların çoğu, kemik uçlarını örtmeye ve korumaya devam eden ve burun ve dış kulaklarda bulunan kıkırdak dışında, daha sonra kemiğe dönüştürülür. Golgi aparatının kondrositlerdeki arızası muhtemelen akondrogenez tip 1A’da kemik oluşumuyla ilgili problemlerin altındadır.

Görsel Kaynak : https://saglik.wiki/akondrogenezis-nedenleri-belirtileri-tedavisi/

Akondrogenez tip 1B, SLC26A2 genindeki mutasyonların neden olduğu bir dizi iskelet bozukluğundan en ağır olanıdır. Bu gen, normal kıkırdak gelişimi ve kemiğe dönüşümü için gerekli olan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. SLC26A2 genindeki mutasyonlar, kemiklerin düzgün şekilde oluşmasını önleyen gelişmekte olan kıkırdak yapısını bozarak, akondrogenez tip 1B’nin karakteristik iskelet sorunlarına neden olmaktadır.

Achondrogenesis tip 2, COL2A1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanan birkaç iskelet rahatsızlığından biridir. Bu gen, tip II kollajeni oluşturan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Bu tür kollajen çoğunlukla kıkırdakta ve göz küresini (Görsel 3) dolduran berrak jelde bulunur (vitröz). Vücudun destekleyici çerçevesini oluşturan kemiklerin ve diğer bağ dokularının normal gelişimi için gereklidir. COL2A1 genindeki mutasyonlar, kemiklerin ve diğer bağ dokularının doğru şekilde gelişmesini önleyen tip II kollajen moleküllerinin birleştirilmesine müdahale eder.

Görsel 3, kaynak: https://www.banucosar.net/saglikli-gozler/goz-anatomisi

Belirti ve Semptomlar

Akondrogenezis’te, kısa ekstremiteler ve dar bir göğüs tüm türler için ortak belirtilerdir. Diğer semptomlar türüne göre değişir ve tam türünü ayırt etmek için genetik tanı gerekebilir.

1A Tipi Belirtileri :

  • Yumuşak kafatası kemiği
  • İyi oluşmamış omurga ve pelvik kemikler
  • Kısa ve kolayca kırılabilir kaburgalar

1B Tipi Belirtileri: 

  • Yuvarlak göbek
  • Göbek yanında torba
  • Kısa ayak ve parmaklar
  • İçe dönük ayaklar

Tip 2 Belirtileri :

  • Kısa kaburga
  • Kötü gelişmiş akciğerler
  • Yarık dudak (tavşan dudak)
  • Küçük çene yapısı
  • Büyük alın ve göbek

Genetik Görülme Sıklığı

Akonddrogenez tipleri 1A ve 1B nadir görülen genetik bozukluklardır; görülme sıklığı bilinmemektedir. Kombine, akonddrogenez tip 2 ve hipokondrojenez (benzer bir iskelet bozukluğu) 40.000 ila 60.000 yenidoğandan 1’inde ortaya çıkar. 

Kalıtım Paterni/Deseni

 Achondrogenesis tip 1A ve tip 1B’nin her ikisi de, her hücrede TRIP11 veya SLC26A2 geninin her iki kopyalarının da mutasyonları olduğu anlamına gelen otozomal resesif kalıtım modeline sahiptir. En sık olarak, otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak durumun belirtileri ve semptomlarını göstermez.

Akonddrogenez tip 2 otozomal dominant bir hastalık olarak kabul edilir, çünkü her hücrede değiştirilen genin bir kopyası duruma neden olmak için yeterlidir. Neredeyse her zaman COL2A1 genindeki yeni mutasyonlardan kaynaklanır ve tipik olarak ailelerinde hastalık öyküsü olmayan insanlarda görülür.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Fiziksel muayene, röntgen (radyografik) bulgular ve doku örneklerinin incelenmesi (histoloji) ile hastalık teşhis edilebilir. Teşhisi doğrulamak için biyokimyasal testler ve moleküler genetik testler de kullanılabilir. 

Gebeliğin 14-15 haftasından sonra ultrasonla prenatal tanısı mümkündür. Spesifik gen mutasyonları bir aile üyesinde tanımlandıysa koryonik villüs örneklemesi (gebeliğin 10-12.haftası) veya amniyosentez (gebeliğin 15-18.haftası) ile doğum öncesi de tanı mümkündür.

Tedavi

Hastalık için hiçbir tedavi yoktur. Uygulanacak tedaviler sadece destekleyicidir. Hastalık ailenizde mevcutsa ve bir bebek düşünülüyorsa, bozukluğun önlenmesi için tek seçenek bir genetik danışmanlığa başvurup gerekli testlerin yaptırılmasıdır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Akondrogenez sendromu
  • Akondrogenezis sendromu

Kaynaklar