Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BOWEN-CONRADI SENDROMU

Bowen-Conradi sendromu, vücudun bir çok bölümünü etkileyen ve genellikle bebeklik döneminde ölümcül olan bir hastalıktır. Bu hastalıkla doğan bebeklerde düşük doğum ağırlığı, emme problemleri ve çok yavaş büyüme görülür. Başları genel popülasyona göre küçüktür(microcephaly) fakat genişlik olarak beklenenden uzundur.(dolicocephaly)

Karakteristik yüz belirtileri ise basık burun ve küçük çenedir(mikrognathia).

Ayrıca yüzük parmağa ya da tersine doğru eğrilmiş küçük parmak(fifth finger clinodactyly) veya tamamen fleksiyon halinde pembemsi parmaklar(camptodactyly) vardır. Ayakta Rocker-Bottom deformitesi görülür. Eklem hareketleri kısıtlıdır.

Bazı hastalar nöbetler geçirir. Böbrek, kalp, beyin ve diğer organlarda yapısal anomaliler olabilir. Yarık dudak, yarık damak görülebilir. Erkek bebeklerde üretranın penis başının alt kısmına açılması(Hipospadias), inmemiş testis(cryptorchidism) olabilir.

Bowen-Conradi sendromu ile doğan çocuklar genelde gülme ya da oturma gibi gelişimsel becerileri elde edemezler. Çoğu hasta 6 aydan fazla yaşayamaz.

Görülme Sıklığı

Bowen-Conradi Sendromu en sık Kanada ve Amerikada’da yaşayan Hutterite populasyonunda görülür. Sıklık 3 Hutterite mezhebi insanları arasında yaklaşık olarak 1/355’tir.

Hutterite popülasyonu dışında da bu hastalığa benzer semptomları olan bebekler tıp literatüründe vardır fakat Dünya genelinde sadece 9 tanedir, genetik tanı yapılmamıştır.

Hastalığın Sebebi

Hastalık 12p13.3 lokasyonunda yer alan EMG1 genindeki mutasyondan kaynaklanır. Bu gen hücreler için gerekli olan proteinlerin oluşturulmasından sorumlu olan ribozomların yapımı için talimatlar içermektedir. Ribozomlar hücre içinde nükleolus yani çekirdekçik isimli organelin içinde yapılmaktadır.

Mutasyonun EMG1 gen ürünü olan proteinde unstabilite oluşturduğu ve bunun sonucunda çekirdekçik içinde bu proteinin azaldığı düşünülmektedir. Bu da ribozom yapımını azaltacağından, hücrelerin büyümesinde ve bölünmesinde problemler çıkacaktır.

Fakat bu mutasyonun Bowen-Conradi hastalığının spesifik semptomlarının ortaya çıkmasına tam olarak nasıl sebep olduğu henüz bilinmemektedir.

Kalıtım

Hastalık otozomal resesif olarak kalıtılmaktadır. Her hücrenin karşılıklı iki geni de mutasyona sahiptir. Ebeveynler mutasyonlu genden bir kopya taşırlar, fakat hastalıkla ilgili herhangi bir semptom göstermezler.

Hastalığın Diğer İsimleri

Bowen-Conradi Hutterite Sendromu

Bowen Hutterite Sendromu

Hutterite tipi Bowen Sendromu

BWCNS

Hutterite Sendromu

Tanı-Tedavi

Tanı için şüphelenilen olgularda genetik test yapılmalıdır.

Antenatal amniyosentez ya da koryonik villus örneklemesi ile tanı konulabilir.

Trizomi 18 ayırıcı tanı için düşünülebilir.

Tedavi ancak semptomlara yöneliktir. Hastaların beslenme kapasiteleri bozuk olduğundan beslenme tüpü(ağızdan gıda alamayan hastayı sıvı gıdalarla besleme amacıyla burun ya da ağız yoluyla mideye iletilen tüp) kullanmak gerekli olabilir.

Kaynaklar

  • Armistead J, Khatkar S, Meyer B, Mark BL, Patel N, Coghlan G, Lamont RE, Liu S, WiechertJ, Cattini PA, Koetter P, Wrogemann K, Greenberg CR, Entian KD, Zelinski T, Triggs-Raine B.Mutation of a gene essential for ribosome biogenesis, EMG1, causes Bowen-Conradi syndrome.Am J Hum Genet. 2009 Jun;84(6):728-39. doi: 10.1016/j.ajhg.2009.04.017. Epub 2009 May 21.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19463982

Free article on PubMed Central:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2694972/

  • Armistead J, Patel N, Wu X, Hemming R, Chowdhury B, Basra GS, Del Bigio MR, Ding H, Triggs-Raine B. Growth arrest in the ribosomopathy, Bowen-Conradi syndrome, is due to dramaticallyreduced cell proliferation and a defect in mitotic progression. Biochim Biophys Acta. 2015 May;1852(5):1029-37. doi: 10.1016/j.bbadis.2015.02.007. Epub 2015 Feb 20.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/25708872

  • Armistead J, Triggs-Raine B. Diverse diseases from a ubiquitous process: the ribosomopathyparadox. FEBS Lett. 2014 May 2;588(9):1491-500. doi: 10.1016/j.febslet.2014.03.024. Epub 2014Mar 19. Review.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24657617

  • Lamont RE, Loredo-Osti J, Roslin NM, Mauthe J, Coghlan G, Nylen E, Frappier D, Innes AM,Lemire EG, Lowry RB, Greenberg CR, Triggs-Raine BL, Morgan K, Wrogemann K, Fujiwara TM,Zelinski T. A locus for Bowen-Conradi syndrome maps to chromosome region 12p13.3. Am J MedGenet A. 2005 Jan 15;132A(2):136-43.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15578624

  • Lowry RB, Innes AM, Bernier FP, McLeod DR, Greenberg CR, Chudley AE, Chodirker B, MarlesSL, Crumley MJ, Loredo-Osti JC, Morgan K, Fujiwara TM. Bowen-Conradi syndrome: a clinical andgenetic study. Am J Med Genet A. 2003 Jul 30;120A(3):423-8.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12838567

  • Sondalle SB, Baserga SJ. Human diseases of the SSU processome. Biochim Biophys Acta. 2014Jun;1842(6):758-64. doi: 10.1016/j.bbadis.2013.11.004. Epub 2013 Nov 12. Review.

Citation on PubMed:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24240090

Free article on PubMed Central:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4058823/

  • ALL (2017) Orphanet: Bowen Conradi syndrome, net. Available at: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=1270 (Accessed: February 19, 2019).

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KRONİK İNFANTİL NÖROLOJİK KÜTANÖZ ve ARTİKÜLER SENDROMU

Genel Bilgi

Kronik infantil nörolojik kütanöz ve artiküler (CINCA) veya yenidoğan başlangıçlı çoklu sistem inflamatuar hastalığı (NOMID), kriyopirin ilişkili periyodik sendromlarından biri olarak, doğuştan gelen bağışıklık sisteminin anormal regülasyonu nedeniyle bilinmektedir. Diğer kriyopirin ilişkili periyodik sendromlar şunlardır; Ailevi soğuk otoinflamatuar sendromlar [Familial Cold Autoinflammatory Syndrome (FCAS)], Muckle-Wells sendromu (MWS).

CINCA sendromu erken başlangıçlı ciddi bir kronik inflamatuar hastalığıdır. Santral sinir sisteminin tutulumu ve deriye dair semptomlar bu sendromda karşılaşılan bulgulardandır.

Belirti ve Semptomlar

Hastalığın başlangıcı genellikle yenidoğanın ilk saatlerinde veya ilk günlerinde aralıklı ateşlerle (düşük dereceli ya da hiç ateşte olmayabilir) meydana çıkar. Halk arasında kurdeşen olarak bilinen ürtiker döküntü ve akut faz reaktanlarının sürekli yükselişi gözlenir.

Nörolojik bağıntılı kronik menenjitin ve papilla ödeminin özellikleri genellikle bu hastalıkta görülür. Hastalık beyin atrofisine, ciddi zihinsel engele ve duyu kaybına yol açabilir. Kas ve kemik deformasyonundaki hipertrofik atrofi (kafatasının ön tarafındaki kalınlaşma, patellanın büyümesi) de görülebilen diğer durumlardandır.

Genetik Görülme Sıklığı

Global olarak tüm kriyopirin ilişkili periyodik sendromlar olarak, spektrumunun her 1 milyonda 1-2 vaka prevalansına sahip olduğu ve bu sendromlara sahip 360,000 insanın Amerika Birleşik Devleri’nde ve Fransa’da olduğu tahmin edilmektedir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Görülen çoğu vaka sporadiktir ve aileden otozomal dominant geçiş şeklinde tanımlanmıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Tanı klinik gözlemlere dayanır ve genetik analizlerle doğrulanır. CINCA / NOMID sendromu, genellikle yaşamın ilk aylarında ortaya çıkar. Bu nedenle, ilk başta bulaşıcı bir hastalıktan şüphelenilir. CINCA / NOMID’in diğer kriyopirin ilişkili periyodik sendromlardan (FCAS: Ailevi soğuk otoinflamatuar sendromlar ve MWS: Muckle-Wells sendromu) ve otoinflamatuar hastalıklardan ayırt edilmesi amacıyla ateş ve deri döküntüsü olan çocuklarda tanı algoritması geliştirilmiştir.

Kaspaz-1 aktivasyonunun kontrolünde olan kriyopirinin etki mekanizmasının keşfiyle ve bu hastalığa sahip hastalarda gözlenen IL-1β’nın anormal salgılanması, IL-1 blokajının etkili bir tedavi olabileceğini göstermiştir. Günümüzde, tedaviye erken başlanıldığı takdirde anti-IL-1 ilaçlarının kullanımı, ciddi zihinsel yetersizlik, işitme kaybı ve amiloidoz gibi ana komplikasyonların ortaya çıkma riskini önemli ölçüde azaltmıştır.

Hastalıkla İlişkili Genler

CINCA/NOMID sendromu, NLPR3 (kriyopirin) proteinini kodlayan gendeki mutasyon sonucunda çıkan kalıtsal otoinflamatuar bir hastalıktır. Bu kriyopirin proteini, inflamatuar yanıtının aktivasyonunda rol almaktadır.

Sendromun Diğer İsimleri

‘Chronic infantile neurological cutaneous and articular (CINCA)’ sendromunun diğer isimi ‘Neonatal onset multisystemic inflammatory disease (NOMID)’ yani yenidoğan başlangıçlı çoklu sistem inflamatuar hastalığı olarak bilinmektedir.

Kaynaklar

Martina Finetti, et al. “Chronic Infantile Neurological Cutaneous and Articular (CINCA) Syndrome: a Review.” Orphanet Journal of Rare Diseases, BioMed Central, 7 Dec. 2016, ojrd.biomedcentral.com/articles/10.1186/s13023-016-0542-8.

Inserm. “The Portal for Rare Diseases and Orphan Drugs.” Orphanet: About Orphan Drugs, www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=1451.

McKusick, Victor A. ‘’CHRONIC NEUROLOGIC CUTANEOUS AND ARTICULAR SYNDROME MULTISYSTEM INFLAMMATORY DISEASE, NEONATAL-ONSET; NOMID CRYOPYRIN-ASSOCIATED PERIODIC SYNDROME 3; CAPS3.’’ 26 July 2002, omim.org/entry/607115.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KANZAKİ HASTALIĞI

Genel Bilgi

Alfa-N-asetilgalaktozaminidaz (NAGA) eksikliği tip 2, anjiokeratoma corporis diffusum ve hafif duyusal nöropati özellikleri ile çok nadir görülen hafif bir yetişkin tipi NAGA eksikliğidir.

Etiyoloji

Hastalarda NAGA geninin farklı nedensel homozigoz mutasyonları (22q13.2) tanımlanmıştır. Bu mutasyonlar, lizozomal protein NAGA’nın işlevsizliğine, dengesizliğine ve hızlı bozulmasına yol açar. Bu enzim aktivitesinin yokluğu, bozulmuş katabolizmaya ve üçüncül lizozomlarda parçalanmamış glikokonjügatların birikmesine neden olur.

Klinik Görüntüsü ve Semptomları

Bu hastalık klinik olarak heterojendir. Bazı hastaların, anjiyokeratomun yanı sıra, hafif zihinsel yetersizlikleri olduğu, ancak nörolojik bulguları olmadığı bildirilmiştir. Patolojik özellikleri; kan ve lenfatik damarların endotel hücreleri, perisitler, fibrositler, yağ hücreleri, Schwann hücreleri, aksonlar, arrektör pili düz kas hücreleri ve ekrin ter bezi hücrelerini içeren kanda ve dermal hücrelerde görülen vakuolizasyondan oluşur.

Hastalığının şiddeti ve spesifik semptomları bir ailedeki hastalardan diğerine büyük ölçüde değişebilir. Etkilenen bireyler aşağıda belirtilen tüm semptomlara sahip olmayabilirler.

Hastalarda görülen semptomlar:

%80-99 oranında

  • Anjiokeratoma corporis diffusum
  • Hiperkerotosis
  • Orta seviyede mental retardasyon
  • Dudak, oral mukoza ve telanjiyektazileri
  • Papül
  • Subkutan nodüller
  • Vertigo

%30-79 oranında

  • Kardiyomegali
  • Kaba yüz görünümü
  • Basık burun köprüsü
  • İşitme sorunları
  • Lenfödem
  • Korneal stroma opaklaşması
  • Periferal nöropari
  • İnce vermillion hattı
  • Kulak çınlaması

Fenotipik Spektrum

Klinik Başlangıç Yaşı Yetişkinlik
Hasta sayısı/Aile sayısı 4/3
Majör görünüm Dermatolojik anyijokeratom
Nöropatoloji ?
Nörolojik şiddet +
Lizozomal depolama +++
Enzim eksikliği +++
Protein defekti +++
Glikopeptidüri +++

Kalıtım Paterni / Deseni

Hastalığa NAGA genindeki mutasyonlar neden olur. Araştırmacılar, mutasyonun  kromozom 22’nin (22q13.2) uzun kolunda (q) bulunduğunu belirlemişlerdir. Bu mutasyonlar otozomal resesif özellikler olarak kalıtılır.

Görülme Sıklığı

Bugüne kadar, ilişkisiz üç akraba ailesinde etkilenen dört yetişkin tespit edilmiştir.Görülme sıklığının 1/1 000 000’dan az olduğu düşünülmektedir.

Teşhis Yöntemi ve Tedaviler

Teşhis kişinin tıbbi geçmişi, semptomları, fizik muayenesi, laboratuvar test sonuçları ve moleküler genetik testler ile yapılabilmektedir. Bu hastalığın güncel bir tedavisi yoktur. Hasta komforunu optimize etmek için destekleyici bakım uygulanmalıdır. Hastalığının tedavisi, her bir bireyde belirgin olan semptomlara yöneliktir.

Genetik danışma, etkilenen bireyler ve aileleri için faydalı olabilir. Diğer tedavi semptomatik ve destekleyicidir.

Kanzaki hastalığı tipik bir protein katlanma bozukluğu olarak tanımlanır. Bu nedenle, sadece enzim replasman tedavisine değil aynı zamanda farmakolojik şaperon yaklaşımlarına da uygun olabilir.

Gen terapisi, bazı lizozomal depo bozukluklarında, tedaviye başka bir olası yaklaşım olarak incelenmektedir.

Hastalıkla İlişkili Genler

N-ACETYL-ALPHA-D-GALACTOSAMINIDASE; NAGA

Hastalığın Diğer İsimleri

Erişkin yaşta ortaya çıka Alpha-N-asetilgalaktosaminidaz eksikliği

NAGA eksikliği tip 2

Schindler hastalığı tip 2

ORPHA:79280   OMIM: 609242

Kaynaklar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/9161/kanzaki-disease

https://www.omim.org/entry/609242?search=kanzaki%20disease&highlight=disease%20kanzaki

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=11306&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=kanzaki&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Alpha-N-acetylgalactosaminidase-deficiency-type-2&title=Alpha-N-acetylgalactosaminidase%20deficiency%20type%202&search=Disease_Search_Simple

In Rosenberg’s Molecular and Genetic Basis of Neurological and Psychiatric Disease Edition: Fifth Edition. 2015:431-439

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MİKOZ FUNGOİDLERİ

Genel Bilgi

Mikozis fungoides (MF), T hücre lenfositlerinin(beyaz kan hücre çeşidi)  kanserli hücrelere dönüşmesiyle birlikte deride birikmesi sonucu  meydana gelen bir hastalık  türüdür ve bu  tür en sık görülen kutanöz T hücreli lenfomadır (CTCL).  CTCL’ler deride meydana gelen lenfomaları içerir  ve iki ana lenfosit tipinden olan ve diğer lenfositlerin aktivitelerine yardımcı olabilecek T lenfositlerin üretimindeki hatalardan  veya T  lenfositlerin malign hücrelere transformasyonundan  kaynaklanır. Mikozis fungoides ve Sezary sendromu  kutanöz T hücreli lenfoma adı altında gruplandırılır.

MF vücudun güneş görmeyen kısımlarında ortaya çıkan pul pul, kırmızımsı döküntü ile birlikte tipik ve yavaş ilerleyen bir hastalık olarak karakterize edilir. Hastalığın kronik olmasının sonucu olarak döküntü haricinde herhangi bir belirtiye neden olmadan aylarca veya yıllarca sürebilir.Bu özelliğinden dolayı teşhiş esnasında egzema, sedef hastalığı gibi deri hastalıkları ile karıştırılabilir.Sonuç olarak erken evre MF tanısı koymak oldukça zordur.Doğru tanı koymak ve doğru evreleme yapmak için histolojik, klinik ve immunogenetik değerleri göz önünde bulundurmak oldukça önemlidir. MF hastalığı  gelişim süreci olarak 3 ana evreye ayrılır (yama, plak, tümor ) ve en son evrede hastalık gastrointestinal sistem, karaciğer, dalak veya beyin dahil olmak üzere vücudun diğer bölgelerine yayılabilir.

Sezary Sendromu  MF’nin ileri evresi ve lösemik varyantı olan daha az sıklıkla görülmesinin yanında tedaviye daha direçlidir. MF ismini Jean-Louis-Marc Alibert tarafından deri tümörlerinin mantar şekline benzemesinden dolayı almıştır.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

MF’de birçok kanserin ortak özelliği olan kromozom anormalliği (kromozom instabilitesi) görülmektedir .Bu anormallik 7 ve 17 nolu kromozomundaki DNA eklenmesi veya 9 ve 10 nolu kromozomundaki  DNA silinmesi sonucunda meydana gelir ve bu değişikler hücrenin kontrolsüz bir şekilde bölünme ve büyümesine neden olan genetik değişikliklerdir.

Mikozis fungoidesin kesin nedenleri bilinmemekle birlikte bununla ilgili  mevcut teoriler bulunmaktadır.Bu teoriler  Retrovirüs, Antijen kalıcılığı , Kanserojen maddelere maruz kalmayı içerir.

Bakteriyel ve viral enfeksiyonlar veya çevresel maruziyet gibi faktörler  MF’in gelişmesinde yer alabilir. Ancak, çevresel ve genetik faktörlerin etki mekanizması belirsiliğini korumaktadır.

Belirti ve Semptomlar

Bu semptomlar genel olmakla birlikte bireye göre çeşitlilik gösterebilir. Bunlar ; Kan ve kan oluşturan dokuların, Kardiyovasküler sistemin, Bağışıklık sisteminin ve Deride meydana gelen anormallikler sonucunda gelişir ve aynı hastalığa sahip kişiler aynı belirtileri göstermek zorunda değildir.

  • Egzema
  • Eritem
  • Lenfadenopati (Şişmiş lenf düğümleri)
  • Lenfoma (Lenfatik sistem kanseri)
  • Ciltte oluşan anormal doku büyümesi (Derinin neoplazmı)
  • Kaşıntı
  • Deri yangısı
  • Cilt plakları
  • Kızarıklık
Spesifik olarak  MF evreleri ve bu evrelerde görülen semptomlar;

 

1.Evre

(Yama oluşumu)

·        Genel kaşıntı

·        Kırmızı (eritemli) yamalar

·        Cildin etkilenen bölgesinde ağrı

·        Uykusuzluk

2.Evre

(Plak oluşumu)

·        Mavimsi ve kırmızımsı plak oluşumu

·        Anormal makrofaj hücresi varlığı ve sonucunda  koyu renkli yağlı doku gelişimi

·        Lenf bezlerinin iltihaplanması (lenfadenit)

3.Evre

(Tümor oluşumu)

·        Mantarlara benzeyen  mavimsi veya kırmızı-kahverengi renkte ülserli lezyonların oluşması

·        Cilt hücreleri ölümü (nekroz)

4.Evre

(Hastalığın vücuda yayılması)

·        Halsizlik

·        Yüksek ateş

·        Kilo kaybı

·        Anemi

·        Öksürük

·        Yutma güçlüğü (disfaji)

·        Gastrointestinal tutulum

·        Beyin tutulması sonucu olarak net görme kaybı

*(Tablo  https://rarediseases.org/rare-diseases/mycosis-fungoides/  bilgileri doğrultusunda hazırlanmıştır.)

Genetik Görülme Sıklığı

MF(Mikozis fungoides) ,Kutanöz T hücreli lenfomaların yaklaşık %70’ ini oluşturur ve 100.000 ila 350.000 kişi arasından yaklaşık 1 tanesinde görülür. Erkeklerin dişilere göre iki kat daha fazla etkilenme riskleri vardır aynı zamanda  risk oranı 40 yaşından önce nadir olmakla birlikte 50 yaş üzerinde artmaktadır . (Tanıdaki medyan yaş 55-60  arasını içermektedir)

Kalıtım Paterni/Deseni

MF’nin kalıtsal olduğunu gösteren destekleyici bir araştırma yoktur ve kalıtım örüntüsü belirlenmemiştir.

 Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhiş ve tedavi seçenekleri hastanın yaşı ve cinsiyeti, kanserin evresi, lezyonun tipi ve vücudun diğer bölgelerinde mevcudiyeti  göz önünde bulundurularak gerçekleştirilir. MF yavaş ilerleyen ve kronik bir hastalık olduğundan dolayı teşhis tanı aşamasına bağlı olarak gelişir.  Erken evre seçeneği hastaya yıllarca yaşayabilme şansı sunabilmektedir ancak MF tedavisi zor olan bir hastalık türüdür. Genellikle semptomları hafifletmek ve yaşam  kalitesini arttırmak amacıyla tedavi uygulanır. Tedaviler genel olarak deriye yönelik ve sistemik olarak 2’ye ayrılır.

MF tedavi olarak 3 ana başlık altında incelenebilir;

1-Deriyi hedef alan tedaviler:

  • Yerel Kortikosteroidler,
  • Yerel Kemoterapi (nitrojen mustard, karmustin)
  • Total Deri Elektron Işını Tedavisi (TSEBT)
  • Fototerapi (PUVA, dar band UVB, UVA-1

2-Sistematik tedavi(Kemoterapi dışında)

  • Ekstrakorporeal fotoforez
  • İnterferonlar (interferon-α)
  • Retinoidler (etretinat, asitretin, beksaroten)
  • Denileukin diftitox, Histon deasitilaz inhibitörleri (vorinostat, depsipeptid)
  • Alemtuzumab

3-Sistematik Kemoterapi

  • CHOP (siklofosfamid, hidroksidaunorubisin, onkovin, prednizon)

FDA Onaylı Kullanılan İlaçlar:

  • Brentuximub vedotin (Marka adı: Adcetris )
  • Mogamulizumab (Marka adı: Poteligeo )
  • Mechlorethamine (Marka adı: Valchlor )

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Alibert-Bazin Sendromu
  • Granülomatöz Fungoides
  • Sezary Sendromu (De Novo ya da ileri evre Mikozis Fungoides )

Kaynakça

Willemze R. Cutaneous T- cell lymphoma. Dermatology’de. Ed. Bolognia JL, Jorizzo JL, Schaffer JV. 3. Baskı. New York, Elsevier Limited, 2012; 2017-2036.

  1. Engin, B., Bairamov, O., Kutlubay, Z., & Tüzün, Y. (2013). Mikozis Fungoidesde Tedavi Yaklaşımları. Dermatoz, 4(1):35-39.
  2. https://www.omim.org/
  3. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases
  4. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php
  5. https://ghr.nlm.nih.gov/condition
  6. https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HANHART SENDROMU

Genel Bilgi

Hanhart sendromu, nadir olarak görülen, yüzün ön bölgesini ve uzuvları etkileyen, çocukluk döneminde ortaya çıkan X kromozomuna bağlı kalıtsal otozomal dominant bir hastalıktır. Hastalık ilk olarak 1932 yılında görüldü fakat, 1950 yılında Dr. Hanhart bu hastalığı uzuv eksikliği ile ilişkilendirdi ve ismi hastalığa verildi. Bu hastalıktan etkilenen insanlar genelde kısa ve tam olarak gelişmemiş dil, eksik ya da tam olarak gelişmemiş el ve ayak parmakları, kol ve bacaklarda bir takım sorunlar ve gelişmemiş çene yapısıyla doğarlar. Uzuv eksikliği genellikle dördünü de kapsar. Hastalık genel olarak fiziksel sorunlara yol açsa da bazı vakalarda zeki geriliği gözüktüğü rapor edilmiştir, bu vakalarda emzirme ve konuşma zorlukları görülmüştür.

Genetik Değişiklikler

Daha önceden bu hastalığa sebep olan spesifik gen veya gen grubu bilinmezken son yıllarda yapılan araştırmalar bu hastalığın sebebinin 16. kromozomda bulunan tyrosine aminotransferaz (TAT) geninde gerçekleşen bir problem olduğu ve bu problemin vücutta tyrosine aminoasidinin birikmesine yol açtığını göstermiştir. Tyrosine aminotransferaz enzimi tyrosine ve fenilalenin’in metabolik indirgenmesinde rol oynar, mutasyon ise 147. Kodonda Alanin aminoasidinin Valin aminoasidi ile yer değiştirmesiyle ortaya çıkar. Şu ana kadar hastalıkla ilişkilendirilmiş tek gen bu gendir.

Belirti ve Senptomlar

Bu hastalıkta çok çeşitli belirti ve semptomlar vardır fakat en sık görünenler;

  • Normalden küçük ağız yapısı, *
  • Kısa ve tamamlanmamış dil,
  • Eksik, kısmen eksik veya normalden kısa el ve ayak parmakları,
  • Mikroginati, retrognati gibi çene değişiklikleri veya kısmen eksik alt çene kemiği, *
  • Yüksek kemerli, dar veya yarık damak,
  • Eksik veya normalden farklı kol ve bacak oluşumu, *
  • Eksik diş,
  • Tükürük bezi eksikliği.

Bu hastalık ile doğan çocuklarda yarı yüz felci görülebilir. Dil veya ağız bölgesi hastalıktan etkilendiyse yeme-içmeyi daha çok zorlaştırabilir. Yukarıda listelenen semptomlar genel semptomlardır, vakaların çoğunda görülür fakat görülmeme ihtimali de vardır. * (Yıldız) ile işaretlenen semptomlar, hastaların %80 ila %99’unda bulunan semptomlardır.

Tirozinemi tip II, tipik olarak yaşamın ilk yılında ortaya çıkan oküler semptomları (vakaların% 75’i) gösterir. Bunlar fotofobi, kızarıklık ve lakrimasyon artışı ile karakterize edilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Hastalığın teşhisi genellikle belirtiler ve semptomlara bağlı olarak yapılır. Bazı durumlarda, doğumdan önce ulrason ile bakılırken semptomlar teşhis edilebilir.

Hanhart sendromu vücutta farklı sistem ve parçaları etkileyebileceğinden ötürü tedavi yöntemleri farklı dallardan doktorlar tarafından karar verilip uygulanır. Örnek olarak, uzuv problemleri ameliyat veya protezler ile çözülebilirken ağzın yapısından dolayı ortaya çıkan konuşma sorunları terapiler ile tedavi edilir. Genetik problemi hafifletmek amacıyla düşük tyrozin ve düşük fenilalenin içeren yiyeceklerden oluşmuş bir diyet programı uygulanabilir, bu diyetin 18 aylık bir hastaya 8 gün uygulanmasının ardından yapılan ölçümler 1580 µmol/L tyrosine seviyesinin, 392 µmol/L seviyesine (referans aralık 40-80µmol/L)  düştüğü gözlenmiştir. 1 ayın sonunda, kutanöz ve oküler lezyonların tamamen düzeldiği gözlenmiştir.

                    

Bu görselde hastanın cildinin durumunun diyet tedavisinden önce(solda) ve sonra(sağda) ki durumu gösterilmiştir.

Hastalığın Diğer İsimleri

·        Aglossia-adactylia sendromu,
·        Hanhart sendromu,
·        Jussieu sendromu,
·        Tirozinemi tip II.

Görülme Sıklığı

Hastalığın görülme sıklığı bölgeden bölgeye değişse de genel olarak 1/1.000.000 görülen bir hastalıktır. Aynı soydan gelen bireylerin çiftleşmesi bu hastalığın görülme sıklığını bir miktar arttırıyor, örnek vermek gerekirse; Yahudi topluluğu, Güney İtalya.

Kaynakça
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/68/hanhart-syndrome
https://www.orpha.net/
https://ghr.nlm.nih.gov/
Fanny Locatelli, MD Eve Puzenat, MD et al. Richner-Hanhart Syndrome (Tyrosinemia Type II), 2017.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OKÜLER ALBİNİZM

Genel Bilgi

Oküler albinizm, öncelikle gözleri etkileyen genetik bir durumdur.
Bu durum, gözün renkli kısmı olan irisin ve gözün arkasındaki ışığa duyarlı doku olan retinanın rengini (pigmentasyonu) azaltır. Gözdeki pigmentasyon normal görme için şarttır.

Oküler albinizm, görme bozuklukları ve görme keskinliği (görme keskinliği) ile görme keskinliğini algılayan derinliğe (stereoskopik görme) bağlayan problemlerle karakterizedir. Görme kaybı kalıcı olsa da, zamanla kötüleşmez. Bu durumla ilişkili diğer göz anormallikleri arasında hızlı, istemsiz göz hareketleri (nystagmus); aynı yöne bakmayan gözler (şaşılık); ve ışığa duyarlılığın artması (fotofobi). Etkilenen bireylerin çoğunda, görsel bilgileri gözden beyine taşıyan optik sinirleri de içeren anormallikler vardır.

Diğer bazı albinizm biçimlerinden farklı olarak, oküler albinizm cilt ve saç rengini önemli ölçüde etkilemez. Bu durumu olan insanlar, ailelerinin diğer üyelerinden biraz daha hafif bir cilde sahip olabilir, ancak bu farklılıklar genellikle küçüktür.

En yaygın oküler albinizm türü, Nettleship-Falls tipi veya tip 1 olarak bilinir. Diğer oküler albinizmin formları çok nadirdir ve işitme kaybı gibi ek belirti ve belirtilarla ilişkili olabilir.

Nedenleri

Oküler albinizm tip 1, GPR143 genindeki mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu gen, gözlerin ve cildin pigmentasyonunda rol oynayan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Melanin adı verilen bir pigment üreten ve depolayan hücresel yapılar olan melanozomların büyümesini kontrol etmeye yardımcı olur. Melanin cilt, saç ve göz rengini veren maddedir. Retinada, bu pigment normal görmede de rol oynar.

GPR143 genindeki çoğu mutasyon GPR143 proteininin büyüklüğünü veya şeklini değiştirir. Bu genetik değişikliklerin çoğu, proteinlerin büyümelerini kontrol etmek için melanozomlara ulaşmasını önler.Diğer durumlarda, protein normalde melanozomlara ulaşır, ancak mutasyonlar proteinin fonksiyonunu bozar. Bu değişikliklerin bir sonucu olarak, cilt hücrelerinde ve retinadaki melanozomlar anormal derecede büyüyebilir. Araştırmacılar, bu dev melanozomların oküler albinizmi olan insanlarda görme kaybı ve diğer göz anormallikleri ile nasıl ilişkili olduğundan emin değiller.

Nadiren oküler albinizm vakalarına GPR143 genindeki mutasyonlar neden olmaz. Bu gibi durumlarda, durumun genetik nedeni genellikle bilinmemektedir.

Belirtiler

Belirti ve belirtiler, iris ve retinanın renklenmesinin azalmasını içerebilir (oküler hipopigmentasyon); foveal hipoplazi (azgelişmişlik); hızlı, istemsiz göz hareketleri (nystagmus); zayıf görüş; zayıf derinlik algısı; aynı yöne bakmayan gözler (şaşılık); ve ışığa duyarlılığı arttırır.

Görülme Sıklığı

Bu bozukluğun en yaygın şekli olan oküler albinizm tip 1, 60.000 erkekte en az 1 tanesini etkiler. Bu durumun klasik belirti ve bulguları kadınlarda daha az görülür.

Kalıtım Deseni

Oküler albinizm tip 1, X’e bağlı bir desende kalıtsaldır. Hastalığa neden olan mutasyona uğramış gen, iki cinsiyet kromozomundan biri olan X kromozomunda bulunuyorsa, X ile bağlantılı bir durum olarak kabul edilir. Erkeklerde (sadece bir X kromozomu olan), her hücrede GPR143 geninin değiştirilmiş bir kopyası oküler albinizmin karakteristik özelliklerine neden olmak için yeterlidir. Dişilerde X kromozomunun iki kopyası olduğundan, her hücrede yalnızca bir GPR143 mutasyonu kopyası olan kadınlar genellikle görme kaybı veya diğer önemli göz anormallikleri yaşamazlar. Göz muayenesi sırasında tespit edilebilecek retina pigmentasyonunda hafif değişiklikler olabilir.

Tanı Yöntemleri

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları tipik olarak bir tanı koymak için bir kişinin tıbbi geçmişine, belirtilarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. Aşağıdaki kaynaklar bu durum için teşhis ve test ile ilgili bilgi sağlar. Teşhis konması hakkında sorularınız varsa, bir sağlık uzmanına başvurmalısınız.

Tedavi

Genellikle “fotoaversiyon”, “fotofobi” veya “fotodisfori” olarak adlandırılan ışığa karşı aşırı duyarlılık, oküler albinizm tip 1 (OA1) olan bazı kişilerde en aciz olan belirtidir. Bu belirti güneş gözlüğü, geçiş mercekleri veya özel filtre camları ile hafifletilebilir, ancak birçoğu iç mekanda koyu merceklerden gelen görüşün azalması nedeniyle onları giymemeyi tercih eder.

Kırılma hataları, uygun gözlük düzeltmesiyle mümkün olduğunca erken tespit edilmeli ve tedavi edilmelidir.

Anormal baş duruşu prizmatik gözlük düzeltmesi ile tedavi edilebilir.

Şaşılık cerrahisi genellikle gerekli değildir, ancak özellikle şaşılık veya yüz dönüşü işaretlenmiş veya sabitlenmişse kozmetik amaçlar için yapılabilir.

Güneşten korunmanın yaşam boyu etkilerini ılımlılaştırmak için güneşten koruyucu losyonlar ve giysiler için uygun eğitim (tercihen bilinçli bir dermatolojik danışman tarafından) önerilir.

16 yaşından küçük olan oküler albinizmi olan çocukların yıllık oftalmolojik muayeneleri (kırılma hatalarının değerlendirilmesi ve filtre gözlüğüne duyulan ihtiyaç dahil), psikososyal ve eğitimsel destek almaları gerekir. Etkilenen yetişkinler gerektiğinde, genellikle her iki ila üç yılda bir oftalmolojik muayeneye tabi tutulmalıdır.

Bu Durum İçin Diğer İsimler

  • albinizm, oküler
  • OA
  • XLOA

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#definition

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#genes

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8471/ocular-albinism-type-1

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#statistics

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#inheritance

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#diagnosis

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ocular-albinism#synonyms

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KENNY-CAFFEY SENDROMU TİP 1

Genel Bilgi

Kenny-Caffey sendromu (KCS),  aşağıdaki özellikleri içeren çok nadir görülen kalıtsal bir iskelet bozukluğu olarak kabul edilir[2]. Prenatal ve postnatal büyüme geriliği, kısa boy, kortikal kalınlaşma ve kemiklerdeki ince kemik iliği boşlukları (medüller darlık), kafatası kemiklerinde diploik boşluk, hipoparatiroidizm kaynaklı hipokalsemi, küçük el ve ayak, gecikmiş zihinsel ve motor ile karakterize nadir bir primer kemik displazisi belirgin alın, küçük derin gözler, gagalı burun ve mikrognati dahil olmak üzere gelişme, zihinsel engellilik, diş anomalileri ve dismorfik özellikler barındırabilir[1]. Vakaların çoğu doğumda (konjenital) tanımlanabilir. Genellikle KCS ‘na sahip hastalar, kan akışında (hipokalsemi) düşük kalsiyum seviyelerinde kalıcı ataklar yaşar ve bu da paratiroid hormonlarının (hipoparatiroidim) yetersiz üretiminden kaynaklanır[2].

Genetik Değişiklikler

TBCE geninin mutasyonlarının neden olduğu otozomal resesif form (KCS tip 1 ) ve otozomal dominant form (KCS tip2) FAM111A geninin mutasyonlarından kaynaklanır. TBCE mutasyonu ayrıca hipoparatiroidizm-geriliği-dismorfizmi sendromuna, FAM111A mutasyonu da grasil kemik displazisine neden olur[4].

COL1A1 genindeki bir mutasyon Caffey hastalığına yol açmaktadır. COL1A1 geni tip 1 kollajen adında büyük bir molekülün ekspreyonunu sağlamaktadır. Kollajenler, kkırdak, kemik, tendon ve deri gibi vücutta bulunan bir çok dokunun destek ve güçlendirilmesinde görev almaktadırlar. Bu dokularda tip I kollajen hücre etrafındaki boşluklarda bulunmaktadır. Kollajen molekülleri çapraz bağlantılar oluşturan, uzun, ince  fibriller şeklinde olup esnek bir yapıya sahiptirler. Tip I kollajen insan vücudunda en yaygın görülen kollajen tipidir.

Caffey hastalığına yol açan COL1A1 gen mutasyonu etkisini protein yapısında 836. konumdaki bir çeşit aminoasit olan arjinin yerine başka bir aminoasit olan sisteini getirerek göstermektedir (Arg836 ya da R836C olarak yazılır). Her ne kadar bu mutasyonun, tip I kollajen fibrillerinin farklı yapı ve büyüklüklerde ortaya çıkmasına sebep olduğu bilinse de bu gibi değişimlerin Caffey hastalığının semptomları ile olan ilişkisi tam olarak ortaya konulamamıştır [7].

Belirti ve Semptomlar

Caffey hastalığının belirti ve semptomları genellikle  bebek 5 aylıkken ortaya çıkar. Nadir durumlarda, hamilelik sürecinin son haftalarında  ultrason görüntüleme ile iskelet anomalileri tespit edilebilir.

Tıbbi terimler Diğer isimler HPO Kimliği
İnsanların % 80 – 99’u bu belirtilere sahiptir.
Konjenital hipoparatiroidizm 0008198 
Hipokalsemik nöbetler Düşük kalsiyuma bağlı nöbetleri 0002199 
İnsanların% 30 -% 79’u bu belirtilere sahiptir
Kalvarial osteoskleroz 0005450 
Çürük dişler 0000670 
Uzun kemiklerde kortikal kalınlaşması 0005791 
Azalan kafatası ossifikasyonu Kafatası kemik oluşumunda azalma 0004331 
Kranyal sütür kapanmasında gecikme 0000270 
İskelette olgunlaşma geriliği Kemik olgunlaşma geriliği 0002750 
Geniş yanaklar Büyük yanak 0000293 
Hipertelorism Birbirinden uzak göz yuvaları 0000316 
Hipokalsemik tetanyum 0003472 
Rahim içi büyüme geriliği Doğum öncesi büyüme geriliği 0001511 
Mikrosefali Anormal derecede küçük kafatası 0000252 
Doğum sonrası büyüme geriliği Çocuklarda büyüme geriğili 0008897 
Kısa ayak 0001773 
Küçük el Orantısız küçük eller 0200055 
Uzun kemiklerin medüller kavitesinin darlığı 0100254 
İnce klavikula İnce köprücük kemiği 0006645 
Uzun kemiklerde ince gövde oluşumu 0006470 
İnce kaburga kemikleri oluşumu 0000883 
Bu belirtilere sahip kişilerin yüzdesi HPO’da mevcut değildir
Anemi Düşük sayıda kırmızı kan hücresi veya hemoglobin 0001903 
Otozomal resesif kalıtım 0000007 
Doğum sürecinde 3.trimerstera gelmeden sonlanma 0003561 
Anter fontanelleğin kapanmasında gecikmeler Kafatasının yumuşak noktasının tipik kapanmasında gecikme 0001476 
Hipokalsemi Kan kalsiyum seviyesinde düşüş 0002901 
Hipomagnezemi Düşük kan magnezyum seviyeleri 0002917 
Uzun klavikula Uzun köprücük kemiği 0000890 
Orantılı kısa boy 0003508 
Tekrarlayabilen bakteriyel enfeksiyonlar 0002718 
Nöbetler 0001250 
Küçük avuç içi 0004279 
İnce uzun kemik 0003100 
Tetani 0001281 

Kaynak :  [10]

Görülme Sıklığı

Kenney-Caffey sendromunun dünya genelinde 1.000 bebekten yaklaşık 3’ünde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Tıp literatüründe ancak birkaç yüz vaka tanımlanabilmiştir [8].

Kalıtım Paterni  / Deseni

KCS, otozomal dominant paternde kalıtsaldır, yani her hücrede hastalığı taşıyan genin bir kopyasının bulunması hastalığın ortaya çıkması için yeterlidir. Kenny-Caffey sendromuna neden olan mutasyona sahip kişilerin yaklaşık yüzde 20’sinde belirti veya semptomlar görülmemektedir; bu duruma eksik penetrasyon denir.

Bazı durumlarda, etkilenen hasta  kişi mutasyonu, Kenny-Caffey sendromuna sahip ebeveynden miras alır . Bazı durumlarda , ailede hastalık öyküsü yoktur fakat genlerdeki yeni mutasyon hastalığa sebep olur. [9].

Teşhis Yöntem ve Tedaviler

Nadir bir genetik hastalık için tanı koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları tipik olarak bir tanı koymak için bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar [10].

Kenny-Caffey Sendromu Tip 1’in tanısı, aşağıdaki testlere dayandırılarak yapılır:

  • Ayrıntılı bir fizik muayene ve semptomların değerlendirilmesi
  • Bireyin kişisel ve aile hekimliği öyküsünün değerlendirilmesi
  • İskelet anormalliklerini kontrol etmek için yapılan röntgen çalışmaları: KCS’nin diyagnostik özellikleri, merkezi kavite daraltılmış kalınlaşmış bir dış uzun kemik tabakası ve kafatası kemiğinde küçük boşlukların bulunmamasıdır.
  • Aşağıdaki parametrelerin seviyelerini kontrol etmek için kan testleri:
    • Kalsiyum
    • Magnezyum
    • Fosfat
    • Demir
    • Paratiroid hormonu
    • Karaciğer enzimleri
  • TBCE genindeki mutasyonu tanımlayan moleküler genetik testler, tanıyı doğrulamaya yardımcı olabilir.

Birçok klinik durum benzer belirti ve semptomlara sahip olabilir. Sağlık uzmanları , kesin bir tanıya ulaşmak ve böylece diğer klinik durumları ekarte etmek için ek testler yapabilir [5].

Moleküler Genetik

  • Hedeflenmiş mutasyon analizi
  • Seçilen ekzonlarda mutasyon taraması ve sekans analizi
  • Dizi analizi : tüm kodlama bölgesi
  • Silme/çoğaltma analizi

Sitogenetik

  • Kromozomlardaki fiziki değişikliklerin tespiti
  • Mikrodelesyonların/ mikro bozulmaların tespiti

Teknikler

  • Sanger sıralaması
  • NGS sıralaması (WES hariç)
  • Dizi bazlı teknikler
  • FISH

Amaçlar

  • Doğum öncesi tanı
  • Doğum sonrası tanı
  • Semptomatik tanı

Kaynak :  [11]

KCS1 hastaları için tedavi seçenekleri palyatif tedavi ve hipokalseminin düzeltilmesi ile sınırlıdır. Bununla birlikte, preimplantasyon genetik tanı (PGD) ve taşıyıcı tespiti ile korunma sağlanabilir [3]

Hastalıkla İlişkili Genler

Tanı, TBCE ( tubulin spesifik şaperon E geni) geninin silindiğini ortaya çıkaran moleküler genetik çalışma ile doğrulanmıştır. TBCE geni, beta-tübülinin katlanmasına katılan bir proteini kodlamaktadır. Bütün bu bulgular otozomal dominant KCS2 (OMIM 127000) olarak sınıflandırılmış benzer bir sendromla benzerlik gösterir. Ancak, makrosefali, kornea ve retinal kalsifikasyon, konjenital katarakt, hipofosfataemi, hücresel bağışıklık defektleri önemli ayırt edici özelliklerdir. Buna göre, iki sendrom arasındaki farklılaşma biyokimyasal ve moleküler tanının uygun şekilde değerlendirilmesine dayanmalıdır.KCS1’de görülen iskelet bulguları SSS hastalarında tanımlanmamış olmasına rağmen, her iki durumun bağlanması ile  klinik benzerlikler 1q42– q43 kromozomuna aynı durumda değilse ikisinin en azından allelik bozukluklar olduğunu ileri sürülmektedir. Bu sendromun moleküler patolojisinin 1q42–q43 kromozomal alanındaki TBCE genindeki mutasyonlara bağlı olduğu gösterilmiştir[11].

İncelenmiş bir KCS vakasında , teşhis genetik olarak TBCE genindeki ekson 3. bölgesinde gerçekleşen 12 baz çiftlik  (155-166 delesyon) homozigot silinmenin saptanmasıyla doğrulanmıştır. Hasta kişi ebeveynlerinin bu mutasyonun heterozigot taşıyıcı oldukları saptanmıştır[3].

Hastalığa ait diğer isimler [6]

  • Caffey-Silverman sendromu
  • de Toni-Caffey hastalığı
  • İnfantil Kortikal Hiperostoz

Kaynaklar

  1. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=12261&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Kenny-Caffey-syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Autosomal-recessive-Kenny-Caffey-syndrome&title=Autosomal%20recessive%20Kenny-Caffey%20syndrome&search=Disease_Search_Simple
  2. http://www.cags.org.ae/ctga/details.aspx?id=191
  3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3475915/
  4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26619675
  5. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/caffey-disease
  6. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/caffey-disease#statistics
  7. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/caffey-disease#inheritance
  8. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8367/kenny-caffey-syndrome-type-1
  9. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/ClinicalLabs_Search_Simple.php?lng=EN&LnkId=12261&Typ=Pat&fdp=y&from=rightMenu
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MUTLU KUKLA SENDROMU

Genel Bilgi

Happy Puppet Sendromu (mutlu kukla sendromu) doğuştan gelen ve sinir sistemini etkileyen nadir bir genetik hastalıktır. Bu nöro-genetik hastalığa sahip bireyler genellikle mutlu, heyecanlı hareketleriyle, sık sık konvülsiyon (irade dışı gülme krizi) gülümsemeleriyle ve kahkahalarıyla bilinirler. Bu sendroma ait bireylerde ileri derecede gelişme geriliği, öğrenme bozuklukları ve yürüyüş koordinasyon bozukluğu görülmektedir. Tercihen sözle değil beden diliyle anlaşmaya çalışırlar.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Genetik değişiklikler rastgele üreme hücrelerinin (yumurta ve sperm) oluşumda veya erken embriyonik gelişimde meydana gelir. Bu genetik değişiklikler 15.kromozomdaki UBE3A genindeki mutasyondan kaynaklanabilir. Normalde UBE3A geni hem anneden hem de babadan alınır, çoğu vücut dokularında aktifleşir ve beynin bazı bölgelerinde sadece maternal (anneden gelen) gen kopyası aktiftir ve spesifik parental gen aktifleşme olayına genomik imprinting adi verilir. Eğer anneden gelen UBE3A gen kopyası, bir gen mutasyonu yüzünden kaybolursa, bireyin bazı beyin bölgelerindeki aktif gen kopyası olmayacaktır ve bu da Happy Puppet Sendromuna yol acar.

Belirti ve Semptomlar

Hastaların çoğunluğu gelişme geriliği, zihinsel engellilik, ağır konuşma bozukluğu, hareket ve denge problemleri (ataksi), epilepsi ve küçük bir kafa boyutu gibi belirtiler gösterirler. Ayrıca, hastaların yüzde 80-90 arasında mavi gözlülük, kısa ve geniş kafatası, davranışsal değişimler ve konuşma gelişiminin eksikliği görülür. Çocuklukta yeme zorlukları ve çok yaygın bir belirti olmasa da bazen yutma zorlukları ve reflü görülmektedir.

Genetik Görülme Sıklığı

Toplumda ayni hastalığa tutulanların sayısı yaklaşık 12,000-20,000 insanda 1dir. Hastalığın gecikmiş ilerlemesi 6 yastan 12 yasa kadar uzanabilir ve başlıca belirtiler genellikle erken çocukluk zamanında bas gösterir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Babadan çocuğa aktarıldığı zaman, sonuç fenotipik anormallik olmazken, anneden çocuğa aktarıldığı zaman sonuç bu hastalığa neden olur. Bu nedenle, bu hastalığa neden olan mutasyonlar ne baskın ne de çekiniktir ne de otozomal veya gonozomaldır. Vakaların geneli kalıtsal değildir, özellikle maternal 15.kromozomundaki silinmesi veya uniparental dizomi (hem anneden hem babadan 15.kromozom kopyası almak yerine sadece babadan 2 kopya alması)  bu sendroma neden oluyorsa. Eğer UBE3A geninde bir mutasyon söz konusuysa, ancak o zaman nadiren kalıtsaldır. Sendroma sahip bireylerin aile geçmişinde bu hastalık görülmeyebilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Nadir genetik hastalıkların teşhisi zor olabilir bu yüzden erken tanı çok önemlidir.  Bu sendromun teşhis yöntemlerinden biri hasta olan bireyin detaylı soy geçmişine bakılıp diğer aile bireyleriyle karakteristik bulguları tanımlayıp karşılaştırma ve klinik değerlendirme yapılmasıdır. Vakaların yüzde 80’i kan testinden özellikle DNA metilasyon testiyle teşhis edilebilir. Mikro-array kromozom testi ile de hücrelerdeki 15q11-q13 kromozomlarının karakteristik çıkarımı yapılabilir. Güncel bir genetik tedavi veya ilaç tedavisi olmayan bu hastalığın, gelişmiş nörobilim ve gen terapi teknikleri potansiyel tedavi yerini görmektedir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Happy Puppet Sendromu’nun karakteristik özellikleri “UBE3A” isimli genin fonksiyon eksikliğinden dolayı kaynaklanan sonuçlardır. Bu gen, bir kromozom bölgesi olan 15. kromozomda yer almaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri
Angelman Sendromu, AS

Kaynaklar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5810/angelman-syndrome

https://rarediseases.org/rare-diseases/angelman-syndrome/

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1682216/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/angelman-syndrome

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SOTOS SENDROMU

Genel bilgi

Sotos sendromu 1964 yılında tanımlanmış; doğumdan önce ve sonra aşırı büyüme, geniş ve uzun(dolikosefal) bir baş, ayırt edici yüz şekli ve ilerlemeyen nörolojik rahatsızlık zihinsel engel ile karakterize edilen genetik bir hastalıktır. Hastaların %70-80’inde ilerlemiş kemik yaşı görülür.

Hasta olan bebek ve çocuklar hızlı büyüme eğilimindedirler, onlar yaşıtlarından belirgin şekilde daha uzun olurlar ve büyük bir başa sahiptirler. Diğer belirti ve semptomlar zihin geriliği, davranışsal problemler olabilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Vakaların %95’i meydana gelen yeni bir mutasyon sonucudur  ve bu mutasyonlar kendiliğinden gerçekleşmiştir.

Sotos sendromu genellikle NSD1 geninde meydana gelen mutasyondan kaynaklanır ve otozomal dominant kalıtım gösterir. Hastaların %90’ında NSD1 geninde mutasyon meydana gelmiştir(Sotos sendromu 1). Birkaç yıl önce 5 hastada NFIX geninde meydana gelen mutasyonun sotos sendromuna neden olduğu görüldü (Sotos sendromu 2).  2015 yılında ise APC2 geninde meydana gelen işlev kaybı mutasyonuyla sotos sendromunun zihin geriliği, anormal beyin yapısı, tipik yüz özelliklerini içeren bazı nöral özelliklerine sahip iki kardeş rapor edildi. Ancak kemik veya kalp anormalileri gibi özellikleri yoktu  (Sotos sendromu 3).

Belirti ve Semptomlar

İnsanlar aşağıda verilen semptomlara sahip olabilirler. Çoğu hastalıkta olduğu üzere, semptomlar insandan insana değişir.

Bu semptomlar %80-99 hastada görülmektedir: ilerlemiş kemik yaşı, yassı burun,  palpebral çatlaklar, global gelişim geriliği,  frontal çıkıntı, ,geniş alın, geniş damak,  hipertelorizm, zihinsel engel, makrosefali, makroti (geniş kulaklar), mandibular prognatia, muskular hipotoni(güçsüz kaslar),  uzun boy.

Genetik Görülme Sıklığı

1-9/100.000

Kalıtım Paterni/Deseni

Sotos sendromu taşıyan hastaların %95’inin ailesinde bu hastalık gözlenmiyor. Çoğu vaka, NSD1 geninde meydana gelen yeni mutasyonun sonucudur.

Bazı ailelerde bir veya daha fazla insanda bu hastalık tanımlanmıştır. Bu vakalar araştırmacılara sotos sendromunun otozomal dominant kalıtım gösterdiğini belirlemede yardımcı olmuştur. Otozomal dominant kalıtım, her hücrede bulunan hastalıkla ilişkili genin bir kopyasının bu hastalığın görülmesinde yeterli olacağı anlamına gelir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Genetik veya nadir hastalıkların teşhisini yapmak genellikle uğraştırıcıdır. Sağlık çalışanları teşhisi koymak için genelde kişinin medikal hikayesine, semptomlarına, fiziksel testlerine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar. Bu hastalık için biyokimyasal bir biyomarkır bulunmamaktadır. Teşhis FISH ile DNA’daki mikrodelesyonların analiziyle yapılabilir veya basit bir metot olan 5q35 mikrodelesyonlarını belirleyen MLPA ile de yapılabilir. Genom dizilenmesiyle DNA analizi spesifik NSD1 geni mutasyonlarını belirleyebilir. Eğer mutasyon bu gende değilse NFIX ve APC2 genleri için genetik testler yapılır.

Sotos sendromunun tedavisi direkt olarak her bir bireyde görülen spesifik sendromlara yöneliktir. Tedavi uzmanlardan oluşan bir takımın koordineli çalışmasını gerektirir. Pediatristler, pediatrik endokrinologlar, genetikçiler, nörologlar, cerrahlar, konuşma patologları,  iskelet rahatsızlıklarının teşhis ve tedavisinde uzman kişiler,göz hastalıklarının teşhis ve tedavisinde uzman doktorlar, fizik tedavi uzmanları  ve diğer sağlık çalışanlarının hasta çocukların tedavisi için sistematik ve kapsamlı bir plana ihtiyaçları olabilir.

Sotos sendromuna sahip çocuklar her iki yılda bir testten geçirilmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

NSD1 (nüclear receptor-binding SET domain protein 1) , NFIX (nuclear factor I, X type) , APC2 (adenomatous polyposis coli 2).

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Sotos sendromu
  • Sotos dizisi
  • Kromozom 5q35 delesyonu sendromu
  • Serebral jigantizm

Kaynaklar

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=821

https://www.omim.org/entry/117550

https://rarediseases.org/rare-diseases/sotos-syndrome/

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10091/sotos-syndrome

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/sotos-syndrome#inheritance

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

VON HİPPEL-LİNDAU SENDROMU

Genel Bilgi

Von Hippel-Lindau Sendromu vücudun birçok farklı yerinde tümör ve sıvı dolu kese (kist) oluşumu ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Kromozom 3p25.3’teki von Hippel-Lindau tümör baskılayıcı genindeki bir mutasyondan kaynaklanan bir fakomatoz türüdür. Tümörler nonkanseröz(kanserli olmayan)  ya da kanseröz(kanserli) olabilir ve en sık genç erişkinlik sırasında görülür; bununla birlikte, von Hippel-Lindau sendromunun belirtileri ve semptomları hayat boyu görülebilir. Bu tümörlerin çoğu beningndir, yani başladıkları aynı organda kalırlar. Bununla birlikte, böbrek ve pankreastaki VHL tümörleri “malign” hale geldikleri bir aşamada büyüyebilir, bu da kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılabileceği anlamına gelir. VHL hastalığına VHL genindeki bir mutasyon neden olur ve otozomal dominant şekilde aktarılır. VHL hastalığının erken tespiti ve tedavisi önemlidir ve genellikle tümörlerin cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. VHL hastalığına bağlı tümör tipleri; hemanjiyoblastomları (merkezi sinir sisteminin yavaş büyüyen tümörleri), böbrek kistleri ve berrak hücreli renal hücreli karsinomu, pankreatik nöroendokrin tümörleri, feokromositomaları (adrenal bezlerin kanserli olmayan tümörleri) ve endolenfatik kese tümörlerini kapsar.
VHL malign tümörlere neden olabileceğinden, genetik geçişli bir grup ailesel kanser risk faktöründen biri olarak kabul edilir. Amaç, tümörleri erken bulmak, bir tümörün büyüdüğüne dair belirtileri izlemek ve tüm tümörleri başka dokulara yayılmadan önce çıkarmak veya devre dışı bırakmaktır. İyi huylu tümörler, büyümeleri semptomlara neden olacaksa tedavi veya çıkarmaya ihtiyaç duyabilirler.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

VHL genindeki mutasyonlar Von Hippel-Lindau sendromuna neden olur. VHL geni, bir tümör baskılayıcı gendir, yani hücrelerin büyümesini ve çok hızlı bir şekilde veya kontrolsüz bir şekilde bölünmesini önler. Bu gendeki mutasyonlar, VHL proteininin üretimini önler veya proteinin anormal bir versiyonunun üretimine yol açar. Değiştirilmiş veya eksik bir VHL proteini, hücre sağ kalımını ve bölünmesini etkili bir şekilde düzenleyemez. Sonuç olarak, Von Hippel-Lindau sendromunun karakteristiği olan tümörleri ve kistleri oluşturmak için hücreler kontrolsüz bir şekilde büyür ve bölünür.

Çoğu vakada etkilenen kişi ilk mutant geni etkilemiş ebeveynden kalıtımla alır. Bununla birlikte, vakaların yaklaşık % 20’sinde mutasyon, aile öyküsü olmayan bir insanda ilk kez meydana gelir. Buna de novo mutasyonu denir. VHL hastalığına yol açabilecek mutasyonu olan bir kişi çocuğa sahip olduğunda, çocuklarının her birinin bu mutasyonu kalıtımla kazanması için % 50 (1’de 2) şansı vardır.

Her ne kadar VHL’li bazı insanların az tümörü olsa da ve bu kişiler hemen hemen hiç belirti göstermese de, VHL kuşakları atlamaz. Bir De novo mutasyon olmadıkça, VHL’li her çocuğun VHL’li bir ebeveyni olmalıdır. Ailelerinde VHL geninde değişikliğe sahip ilk kişi olan yaklaşık % 20’si belirli insan vardır. “De novo” olarak kabul edilirler. Bu “yeni mutasyon”, genin babadan bir spermde, anneden bir yumurtada veya genin embriyonun ilk bölünme safhalarından birinde kopyalanmasında meydana gelen bir değişiklikten kaynaklanır. VHL genindeki bu değişiklik bu etkilenen kişinin gelecekteki çocuklarına geçebilir. Bu çocukların da tıbbi taranmasını gerektirir.

Belirti ve Semptomlar

VHL’nin tek bir primer semptomu yoktur, vücudun sadece bir organında meydana gelmez ve her zaman belirli bir yaş grubunu etkilemez. Durum kalıtsaldır ancak etkilenen ailelerin ve ilgili organların sağlık sorunlarının çeşitliliğinden ortak sebep uzun yıllar boyunca tanımlanamayabilir. Bununla birlikte, VHL lezyonlarının görünümü ve ciddiyeti o kadar değişkendir ki aynı ailenin birçok üyesi nispeten zararsız bir sorun yaşarken diğerleri ciddi hastalıklara sahip olabilir.

Eğer VHL için pozitif DNA tanısı varsa herhangi bir semptom görülmeden tarama testlerine erken başlanması önemlidir. Çoğu VHL lezyonunun küçükken tedavisi çok daha kolaydır. VHL’nin bir takım olası komplikasyonları “sessiz” dir; problem kritik bir seviyeye gelene kadar herhangi bir semptom olmayabilir. Tedavi sadece meydana gelen semptomları durdurabilir. Değişiklikleri tersine çevirmek ve normale döndürmek her zaman mümkün değildir. Başlangıç yaşı aileden aileye ve kişiden kişiye değişir.  Bazı ailelerde feokromositomalar (adrenal tümörler) çok yaygınken, diğer ailelerde berrak hücreli renal hücreli karsinomlar (böbrek tümörleri) daha sık görülebilir. Bir aile içindeki bireyler aynı VHL gen mutasyonunu paylaşmalarına rağmen hangi tümör tipini taşıdıklarına göre farklılık gösterebilir.

VHL’nin en yaygın semptomu hemanjiyoblastomlardır (anjiyom olarak da bilinir). Bunlar, VHL’li bireylerde beyinde, omuriliğinde ve retinasında (gözün arkasında) görülen iyi huylu tümörlerdir ve küçük kan damarlarının oluşturduğu budaklar olarak görünür. Tipik olarak nonkanseröz olsalar da, ciddi veya hayatı tehdit edici komplikasyonlara neden olabilirler. Beyinde ve omurilikte gelişen hemanjiyoblastomlar en sık beyincikte, aynı zamanda beyin sapı ve omurilikte yerleşirler. Baş ağrısı, kusma, halsizlik ve kas koordinasyon kaybı(ataksi) yapabilirler. Hemanjiyoblastomlar, gözün arkasını kaplayan ışığa duyarlı dokuda da oluşabilir(retina). Retinal Anjiyom olarak da adlandırılan bu tümörler genellikle asemptomatiktirler, ancak retina dekolmanı, maküler ödem, glokom ve görme kaybına neden olabilirler.

Von Hippel-Lindau hastalığı olan kişilerde genellikle böbreklerde, pankreasta ve genital kanalda kistler gelişir. Ayrıca, berrak hücreli renal hücreli karsinom adı verilen bir tür böbrek kanseri (%70)ve pankreatik nöroendokrin tümör adı verilen bir pankreas kanseri geliştirme riski de vardır.

Von Hippel- Lindau sendromu, adrenal bezlerde(her böbreğin üstünde yer alan küçük hormon üreten bezler) görülen feokromositoma denilen bir tümör tipi ile ilişkilidir. Feokromositomalar genelde nonkanserözdür. Semptoma sebep olamayabilirler fakat bazı vakalarda; baş ağrısı, panik atak, aşırı terleme veya tedaviye yanıtsız riskli yüksek kan basıncı ile ilişkilendirilmişlerdir.

Von Hippel-Lindau sendromu olan kişilerin yaklaşık yüzde 10’unda, iç kulakta nonkanseröz olan endolenfatik kese tümörleri gelişir. Bu oluşumlar bir veya her iki kulakta işitme kaybı, kulak çınlaması(tinnitus) ve denge problemlerine sebep olabilir. Tedavi edilmezse bu tümörler ani derin sağırlığa neden olabilir.

Von Hippel-Lindau sendromu olan kişilerde nonkanseröz tümörler karaciğerde ve akciğerlerde de gelişebilir. Bu tümörler herhangi bir belirti veya semptoma neden olmamaktadır.

Genetik Görülme Sıklığı

Prevalans 1 / 53.000, yıllık doğum insidansı 1 / 36.000 olarak tahmin edilmektedir. VHL tüm etnik köken ve ülkelerdeki kadın ve erkekleri eşit olarak etkiler. Tanı sırasındaki ortalama yaş 26’dır. (Aralık: Bebeklik(infant) – 7. Dekat(70 yaş))

Kalıtım Paterni/Deseni

VHL genindeki mutasyonlar otozomal dominant paternde kalıtsaldır, bu; her bir hücredeki değişmiş genin bir kopyasının tümör ve kist gelişme riskini arttırmak için yeterli olduğu anlamına gelir. Von Hippel-Lindau sendromu olan çoğu kişi, etkilenen bir ebeveynden genin bozulmuş bir kopyasını kalıtımla kazanır. Bununla birlikte vakaların yaklaşık %20’sinde bozulmuş gen üreme hücrelerinin (yumurta veya sperm) oluşumu sırasında veya gelişimin çok erken başlarında meydana gelen yeni bir mutasyonun sonucudur.

Her hücredeki bir bozuk genin kopyasının hastalığa yol açmak için yeterli olduğu pek çok otozomal durumdan farklı olarak Von Hippel-Lindau sendromunda tümör ve kist oluşumunu tetiklemek için VHL geninin her iki kopyası da değişmiş olmak zorundadır. VHL geninin ikinci kopyasındaki bir mutasyon, bir insanın yaşamı sırasında beyin, retina ve böbrekler gibi organlardaki belirli hücrelerde meydana gelir. Bu genin iki bozuk kopyası olan hücreler fonksiyonel VHL proteini yapamaz, tümör ve kist gelişimine izin verilmiş olur. Bir VHL mutasyonunu kalıtımla kazanan neredeyse herkes eninde sonunda bazı hücrelerde Von Hippel-Lindau sendromunun özelliklerine yol açan genin ikinci kopyasında bir mutasyon kazanacaktır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Neredeyse tüm VHL aileleri için etkilenen bireylerinden alınan bir kan numunesinin DNA analizi ile tespiti artık mümkündür. Testlerin doğruluğu ve çoğu ailedeki yararı hızla artmaktadır. DNA testi ailenin hangi üyelerinin yakından takip edilmesi gerektiğini belirlemek için kullanılabilir. Ayrıca hangi üyelerin VHL gen mutasyonunu taşımadıkları konusunda güvence altına alınabileceğini de belirleyebilir. Aile üyeleri daha önce ailede tanımlanmış değiştirilmiş VHL genine sahip değilse, başka testlere veya yıllık taramaya ihtiyaç duymayacaklardır. Ayrıca çocuklarına geçecek değiştirilmiş(bozuk) bir genleri yoktur.

Teşhis, tek bir tip tümör (örn: Retinal veya CNS hemangioblastomalar veya RCC) ve pozitif bir aile öyküsü olan VHL varlığında yapılabilir. Aile öyküsü yoksa (yaklaşık% 20 De novo), tanı için çoklu tümörler (örneğin iki hemanjiyoblastom veya bir hemanjiyoblastom ve bir RCC) gereklidir. Tam bir kan sayımı, idrar katekolamin metabolitlerinin ölçümü, idrar tahlili ve idrar sitolojisi, polisitemi, feokromositoma, renal anomaliler ve RCC’nin göstergesi olabilir. Görüntüleme çalışmaları, CNS tümörlerini, feokromositoma, endolenfatik kese tümörlerini, böbrek tümörlerini ve böbrek ve pankreas kistlerini saptamak için kullanılabilir. Klinik bir tanı koymak için kullanılabilecek testler şunları içerir:

  • Beyin MR ve omurilik fundoskopisi
  • USG muayenesi veya karın MR
  • Kan ve idrar katekolamin metabolitleri

Eğer VHL için pozitifseniz veya şüpheli VHL mutasyonunuz için genetik testler henüz mümkün değilse fakat klinik olarak tanı konulduysa düzenli tıbbi tarama testlerine devam etmeniz gerekecektir. VHL’nin ilk belirtisi yaşamın ileriki evrelerinde ortaya çıkabildiğinden dolayı normal bir tarama muayenesi her zaman VHL bulunmadığı anlamına gelmez. Bazen bir kişi öyle hafif derecede etkilenebilir ki VHL bir nesli atlıyor gibi görünebilir.

Ailede VHL öyküsü bulunmasa bile şüpheli VHL tümörü bulunduğunda VHL tanısı göz önünde bulundurulmalı ve vücudun diğer alanlarının tam bir tanısal değerlendirmesi yapılmalıdır. Bir kişinin ailesinde VHL’ye sahip ilk kişi olması oldukça mümkündür. Klinikte VHL tanısı alan kişilerin yaklaşık %10’unda DNA mutasyonu veya delesyonu bulunmadığı tahmin edilmektedir. Bu insanlar VHL’ye sahiptir, ancak mevcut DNA testi spesifik VHL mutasyonlarını bulamamıştır. Bazı durumlarda, VHL mutasyonu sadece belirli hücrelerde bulunur, ancak tüm hücrelerde bulunmaz, bu da kişiyi VHL için “mozaik” yapar.

Von Hippel-Lindau (VHL) hastalığının tedavisi, tümörlerin yeri ve büyüklüğüne bağlıdır. Genel olarak amaç, semptomlara neden olduklarında oluşumları tedavi etmektir. Evrensel bir tedavi önerisi yoktur; Tedavi seçenekleri yalnızca hastanın toplam durumunun (semptomlar, test sonuçları, görüntüleme çalışmaları ve genel fiziksel durum) dikkatli bir şekilde değerlendirilmesiyle belirlenebilir. Tedavi genellikle tümörlerin cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. Bazı durumlarda radyasyon tedavisi kullanılabilir. VHL hastalığı olan tüm insanları, bozukluğu bilen bir doktor veya sağlık ekibi tarafından dikkatlice takip edilmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

VHL – von Hippel-Lindau tumor suppressor (human)

Eşanlamlıları:

  1. HRCA1
  2. RCA1
  3. VHL1
  4. pVHL
  5. von Hippel-Lindau disease tumor suppressor
  6. elongin binding protein
  7. protein G7
  8. von Hippel-Lindau tumor suppressor, E3 ubiquitin protein ligase,

Hastalığın Diğer İsimleri

Serebelloretinal Anjiomatozis,familyal

VHL sendromu

Anjiomatozis Retina

Hippel-Lindau disease

Von Hippel-Lindau disease

Kaynaklar

https://www.omim.org/

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

https://ghr.nlm.nih.gov/condition

https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/”>https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information

https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/target/gene/VHL/human#section=Top

https://www.uabmedicine.org/patient-care/conditions/von-hippel-lindau