Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BLOOM SENDROMU

Genel Bilgi

Ayrıca Bloom-Torre-Machacek sendromu veya konjenital telenjiyektazik eritem  (MIM 210900) olarak da bilinen Bloom sendromu, genomik instabilite ve her türlü kanser gelişimine yatkınlık ile karakterize nadir görülen otozomal resesif kalıtımsal bir hastalıktır. Bloom sendromu, BLM genindeki anormal bir DNA helikaz proteini oluşumuna neden olan mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. En belirgin özellikleri doğum öncesi başlangıçlı büyüme eksikliği, hafif immün yetmezlik, yüz lupus benzeri cilt lezyonları ile aşırı ışığa duyarlılık, tip 2 diabetes mellitus ve hipogonadizmi içerir. Bloom sendromunda artmış malignite riski, yaşam süresini kısaltır ve etkilenen kişilerin yaşam kalitesini değiştirir.

Genetik Değişiklikler

Bloom sendromu, otozomal resesif modda kalıtsal bir nadir ganodermatozdur. Kromozom 15 (15q26.1) üzerinde bulunan BLM veya RECQL3 genindeki mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bloom sendromlu bir hastanın ebeveynlerinde semptom görülmeyebilir. BLM geni, iki diğer protein, DNA topoizomeraz IIIa ve RMI ile bir kompleks oluşturan bir BLM helikazını kodlar. DNA sarmalları, DNA’nın çoğaltılması ve onarımında rol oynar. Böylece, BLM genindeki mutasyon DNA replikasyon işlemi sırasında hatalar üretir ve daha çok sayıda kromozomal yeniden düzenleme ve kırılmaya yol açar. Bloom sendromlu bireyler genomik dengesizlik nedeniyle yüksek kanser riski altındadır. Bloom sendromlu bir kişi beşe kadar bağımsız primer kanser geliştirebilir.

Belirti ve Semptomlar

Bloom sendromlu kişiler, şiddetli prenatal ve postnatal büyüme geriliği ile karakterize mikrosefali ile uzun, dar bir yüz – küçük bir alt çene ve göze çarpan bir burun ve kulaklar içeren karakterize bir yüz morfolojisi olan, orantılı küçük boy, orantılı küçük boy ile karakterize, edilir. Bloom sendromunda yüksek ses tonu da sıklıkla görülür.

Ayrıca bebeklik döneminde kulakları, trakea, bronş ve akciğerleri etkileyen tekrarlayan enfeksiyonlara, kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH), artmış reflü, kusma ve ishal, tip 2 diyabetes mellitus, hipogonadizm ile erkeklerde azoospermi ve infertiliteye kadınlarda ise düşük doğurganlığa neden olan hafif immün yetmezlik gösterebilirler.

Deri üzerindeki etkileri arasında, klinik ve histolojik olarak sistemik lupus eritematozusta yüzde görülen kelebek dağılımındaki döküntüye benzeyen yanaklarda ışığa duyarlı eritem yer alır. Telanjiektazi (yüzeysel kan damarlarının genişlemesi) ve poikiloderma (noktalar halinde hipo-hiperpigmente alanlar), yaşamın ilk veya ikinci yılında, güneşe maruz kalmaya yanıt olarak erken yaşta ortaya çıkar.  Benzer cilt lezyonları ayrıca önkollar ve ellerin arkası gibi tipik olarak güneşe maruz kalan diğer bölgelerde de bulunabilir. Ayrıca, küçük telanjiektaz kümeleri döküntülerde sıklıkla görülür; gözleri de etkileyebilir. Diğer cilt özellikleri arasındaki ağızda çatlaklar, aynı zamanda cafe-au-lait (sütlü kahve) lekeleri (CLS) ve cildin güneşe maruz kalmayan kısımlarında görülen hipopigmentasyon alanları döküntülerle ilişkili değildir.

Katarakt ve saç anormallikleri bulunan Rothmund-Thomson sendromu ve Werner sendromundan farklı olarak, Bloom sendromunda gözlerde veya saçta anormallik yoktur. Bloom sendromunda ayrıca iskelet veya anatomik anormallikler de olmaz.

Bloom sendromu hastaları, üç olgu ile karakterize edilen neredeyse tüm ana kanser türlerinden muzdariptir: (1) her kanser türü için, tümör gelişimi normalden daha erken yaşta olması, (2) çoklu bağımsız primer kanserlerin ortaya çıkması ve (3) kanser türleri ve lokalizasyonun çok geniş olması. Bu nedenle, ortalama kanser teşhisi yaşı 24’tür ve ölüm 30 yaşından önce gerçekleşir.

Bloom sendromlu hastaların % 50’sinden fazlasında kanser gelişir, bunların % 15’i lösemiler, % 15’i normal insanlardan 150 ila 300 kat daha sık görülen lenfomalardır. Lösemiler miyeloid veya lenfoid maligniteler olabilir. Lösemi ve lenfoma tanıları için ortalama yaş 20’dir. Ayrıca, hastaların% 10’unda ikinci bir malignite gelişir. Bu nedenle, Bloom sendromunda, solunum yolu kanserleri, gastrointestinal sistem, özellikle kolorektal kanser, meme, karaciğer, cilt, bağ dokusu sarkomu, retinoblastom ve beyin tümörü gibi birçok kanser türü gözlenmiştir. Deri kanserleri, özellikle bazal hücreli karsinom ve skuamöz hücreli karsinom da yaygındır.

Bu tablo, bu hastalığı olan kişilerin sahip olabileceği belirtileri listeler. Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu bilgi İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO) olarak adlandırılan bir veri tabanından gelir. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan belirtiler hakkında bilgi toplar. HPO düzenli olarak güncellenmektedir.

Tıbbi Terimler Diğer İsimler Daha Fazla Bilgi:

HPO Kimliği

%80-99 Kişinin Maruz Kaldığı Semptomlar
Kromozom stabilitesinin anormalliği 0003220 
Gecikmiş iskelet olgunlaşması Gecikmiş kemik olgunlaşması Gecikmiş iskelet gelişimi 0002750 
İshal 0002014 
Dolikosefali Uzun, dar kafa

Uzun ve dar kafatası

0000268 
Eritem Kızarıklık 0010783 
Kelebek şeklinde orta yüz kısmında yüz telanjiektazisi 0005598 
Rahim içi büyüme geriliği Doğum öncesi büyüme eksikliği

Doğum öncesi büyüme geriliği

0001511 
Yanak Düzlüğü Zigomatik kemikte yassılaşma 0000272 
İnce yüz Azalan yüz genişliği 0000275 
Doğum sonrası büyüme geriliği Çocuklarda büyüme gecikmesi 0008897 
Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları Sık solunum yolu enfeksiyonları

Çoklu solunum yolu enfeksiyonları

Solunum yolu enfeksiyonları, tekrarlayan

Solunum yolu enfeksiyonlarına duyarlılık

0002205 
Kısa boy 0004322 
Sinüzit Sinüs Enfeksiyonu 0000246 
Noktalı hiperpigmentasyon 0005585 
%30-79 Kişinin Maruz Kaldığı Semptomlar
Kutanöz ışığa duyarlılık Işığa duyarlı cilt

Işığa duyarlı cilt döküntüleri

Fotosensitivite

Güneş ışığına duyarlılık

Cilt ışığa duyarlılık

Güneş hassasiyeti

0000992 
Yüksek perdeli ses 0001620 
Zigomatik kemiğin hipoplazisi Elmacık kemiğimin az gelişmesi 0010669 
Kısa burun Azalan burun uzunluğu

Kısaltılmış burun

0003196 
%5-29 Kişinin Maruz Kaldığı Semptomlar
Akut Lösemi 0002488 
Azoospermi Menide sperm azlığı 0000027 
Azalan dolaşımdaki IgA seviyesi 0002720 
Azalan dolaşımdaki IgG seviyesi 0004315 
Azalan dolaşımdaki toplam IgM 0002850 
Kadınlarda doğurganlığın azalması 0000868 
Parmaklarda yapışıklılık 0006101 
El polidaktilisi Ekstra parmak 0001161 
Hiperhidroz Artan terleme

Aşırı terleme

Terlemek

Bolca terleme

Terleme, arttırılmış

0000975 
Hipopigmente cilt bölgeleri Cilt renginin düzensiz kaybı 0001053 
İktiyozis 0008064 
Zihinsel engelli, hafif Zihinsel gerilik, sınırda-hafif

Hafif ve progresif olmayan zeka geriliği

Hafif zihinsel gerilik

0001256 
Lenfoma Lenfatik sistem kanseri 0002665 
Mikrosefali Anormal derecede küçük kafatası

Azalmış kafatası çevresi

Azalan kafatası boyutu

Azaltılmış kafa çevresi

Küçük kafa çevresi

0000252 
Gastrointestinal sistemin neoplazmı Gastrointestinal sistem tümörü 0007378 
Çıkıntılı kulak Belirgin kulak 0000411 
Azaltılmış diş sayısı Azalan diş sayısı 0009804 
Sakral çukurluklar Spinal çukurluklar 0000960 
Skuamöz hücre karsinoması 0002860 
Bu belirtilere sahip kişilerin yüzdesi HPO’da mevcut değil
Maksiller lateral kesici dişin gelişmemesi 0000690 
Otozomal resesif kalıtım 0000007 
Bronşektazi Akciğerlerin hava yollarının kalıcı olarak genişlemesi 0002110 
Cafe-au-lait (sütlü kahve) lekeleri (CLS) 0000957 
Kromozom kırılması 0040012 
Kronik Akciğer Hastalığı 0006528 
5. parmağın eğriliği Pinkie parmağının kalıcı olarak kıvrılması 0004209 
Kriptorşidizm İnmemiş testis 0000028 
Kıllılık 0000998 
Lösemi 0001909 
Belirgin burun Büyük burun

Orantısız şekilde büyük burun

Artan burun büyüklüğü

Artan burun boyutu

Büyük burun

Belirgin burun

0000448 
Spesifik öğrenme bozukluğu 0001328 
Lekeli hipopigmentasyon Düzensiz hipopigmentasyon 0005590 
Sindaktili Perdeli parmaklar veya ayak parmakları 0001159 
Tip II Diyabetus Mellitus İnsüline bağımlı olmayan diyabet

Tip 2 Diyabet

0005978 

Genetik Görülme Sıklığı

Bloom sendromu, çoğu popülasyonda oldukça nadir görülen bir hastalıktır, ancak sıklığı kesin olarak ölçülmemiştir. Dünya çapında etkilenen bireylerin yaklaşık üçte birini oluşturan Aşkenazi Yahudi nüfusunda en yaygın şekilde tanımlanmıştır (Aşkenazi Yahudilerinin yaklaşık % 1’i BLMAsh mutasyonunun taşıyıcılarıdır). Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 170 vaka bildirilmiştir. Erkekler Bloom sendromundan kadınlardan dört kat daha fazla etkilenir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Klinik olarak şüpheleniliyorsa, Bloom sendromu tanısı, moleküler genetik testte BLM’deki biallelik yani hem anneden hem de babadan aktarılan otozomal kromozomların (eşey kromozomu olmayan kromozom grubu) patojenik varyantları tanımlayan DNA dizilimi ile konulmalıdır. Teşhise katkıda bulunmuyorsa, spesifik sitogenetik çalışmalar kardeş kromatid değişiminin sıklığındaki artışı vurgulayabilir. Genetik ve doğum öncesi testler, yüksek risk taşıyan taşıyıcı popülasyonlar için önerilmektedir.

Bloom sendromlu hastaları yönetmek için multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Gıda takviyesi alımı  vücut gelişimini iyileştirmez. Bloom sendromlu çocuklara büyüme hormonu uygulaması büyüme oranını veya yetişkin boyunu arttırmada etkisiz görünüyor. Ayrıca, tümör gelişme riskini de artırabilir. Antibiyotik profilaksisi ve tedavisi enfeksiyonları kontrol edebilir. Genel popülasyonda kullanılan tedaviler de diabetes mellitus için kullanılabilir. Dermatolojik öneriler sık ​​cilt taraması ve güneşe maruz kalmama durumlarını içerir.

Kanser tedavisi için, hücrelerin hem DNA’ya zarar veren kimyasallara hem de iyonlaştırıcı radyasyona aşırı duyarlılığı, ciddi komplikasyonlardan kaçınmak için hem dozajın hem de tedavi süresinin azaltılmasını gerektirir.

Neoplazmın erken belirtilerini teşhis etmeyi takiben yakın onkolojik gözlem bir zorunluluktur. Açıklanamayan semptomlar malignite gösterebilir ve uygun araştırmalar yapılmalıdır. Kolon ve meme kanseri taramasının genel popülasyona göre daha erken ve daha sık taranması da önerilmektedir.

Hastalıkla İlişkili Genler

RecQ ailesinde bir DNA helikazını kodlayan kromozom 15 üzerinde bulunan BLM veya RECQL3 genindeki mutasyonlar Bloom sendromuna neden olur. RecQ ailesi korunmuş ve genom bakıcıları olarak çok önemli rol oynamaktadır. İnsanlarda, üç RecQ genindeki BLM, RECQL4 ve WRN’deki mutasyonlar sırasıyla Bloom sendromu, Rothmund-Thomson sendromu ve Werner sendromundan sorumludur. BLM’nin protein ürünü, replikasyon işlemi sırasında DNA’nın stabilitesinin korunmasında önemlidir. Hasarlı DNA’nın tespiti, iletimi ve çözülmesinde rol oynar. BLM proteininin eksikliği, tümör oluşumunu indükleyen farklı epigenetik ve genetik anomalilerde bir değişikliğe neden olabilir.

BLM proteini, bir helikaz alanı, RecQ C-terminali (RQC) alanı ve helikaz ve RNaz D C-terminali (HRDC) alanı (Şekil 1a) dahil olmak üzere çeşitli alanlardan oluşur. BLM’nin üç boyutlu yapısı, RQC bölgesinin rolünün bir birincil DNA bağlanma modülü olarak tanımlandığı birçok yapısal çalışma ile ortaya kondu. Kanatlı bir heliks motifi içerir ve  β-kanadını DNA dublekslerinin terminal tabanlarını tanıyarak iplik ayrıştırma pimi olarak kullanır. İlginç olarak, BLM RQC alanı, Werner sendromu proteini (WRN) gibi homolog proteinlerin diğer RQC alanlarına kıyasla DNA dublekslerini bağlamak için benzersiz bir mekanizma kullanır. BLM RQC alanı, β-kanadının tepesindeki asparagin kalıntısı (N1164) ile DNA’nın terminal bazı arasında oluşan polar kuvvetleri kullanır . Bununla birlikte, WRN RQC gibi diğer RQC bölgeleri, β-kanadının tepesindeki aromatik kalıntı ile substrat dublekslerinin terminal bazları arasındaki π-π etkileşimleri kullanır.

Şekil 1. (a) İnsan BLM proteininin etki alanı yapısı. (b) c-Myc gen promotörü dizisi ve varyantları. Pu27, c-Myc NHE III’ün doğal tip 27mer G bazınca zengin dizisidir. Myc-2345, ana c-Myc promotörü G4 yapısını benimseyen 22mer G bazınca zengin dizisidir. Myc-22 (14 / 23T), Myc2345’in ana döngü izomeridir. (c) Myc-22’nin (14 / 23T) uygunluğunun şematik yapısı.[10]

Hastalığın Diğer İsimleri

BLM; Bloom-Torre-Machacek Sendromu

Konjenital Telenjiyektazik Eritem

Kaynakça

  1. Liu Y, West SC. More complexity to the Bloom’s syndrome complex. Genes Dev. 2008 Oct 15;22(20):2737-42.[PMC free article] [PubMed]
  2. Chantorn R, Lim HW, Shwayder TA. Photosensitivity disorders in children: part II.  Am. Acad. Dermatol. 2012 Dec;67(6):1113.e1-15; quiz 1128, 1127. [PubMed]
  3. Jaju PD, Ransohoff KJ, Tang JY, Sarin KY. Familial skin cancer syndromes: Increased risk of nonmelanotic skin cancers and extracutaneous tumors.  Am. Acad. Dermatol. 2016 Mar;74(3):437-51; quiz 452-4. [PubMed]
  4. Tikoo S, Sengupta S. Time to bloom. Genome Integr. 2010 Nov 04;1(1):14. [PMC free article] [PubMed]
  5. Böhm S, Bernstein KA. The role of post-translational modifications in fine-tuning BLM helicase function during DNA repair. DNA Repair (Amst.). 2014 Oct;22:123-32. [PMC free article] [PubMed]
  6. Arora H, Chacon AH, Choudhary S, McLeod MP, Meshkov L, Nouri K, Izakovic J. Bloom syndrome.  J. Dermatol. 2014 Jul;53(7):798-802. [PubMed]
  7. Sanz MM, German J, Cunniff C. Bloom’s Syndrome. In: Adam MP, Ardinger HH, Pagon RA, Wallace SE, Bean LJH, Stephens K, Amemiya A, editors. GeneReviews®[Internet]. University of Washington, Seattle; Seattle (WA): Mar 22, 2006. [PubMed]
  8. Kaneko H, Kondo N. Clinical features of Bloom syndrome and function of the causative gene, BLM helicase. Expert Rev. Mol. Diagn. 2004 May;4(3):393-401. [PubMed]
  9. Thomas ER, Shanley S, Walker L, Eeles R. Surveillance and treatment of malignancy in Bloom syndrome. Clin Oncol (R Coll Radiol). 2008 Jun;20(5):375-9. [PubMed]
  10. SungjinLee, Ae-ReeLee, Kyoung-SeokRyu, Joon-HwaLee, Chin-JuPark, NMR Investigation of the Interaction between the RecQ C-Terminal Domain of Human Bloom Syndrome Protein and G-Quadruplex DNA from the Human c-Myc Promoter, Journal of Molecular Biology, [Science Direct]
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

CAROLİ HASTALIĞI

Genel Bilgi

İntrahepatik safra kanallarının ve böbrek kistlerinin anormal genişlemesiyle karakterize edilen bir durumdur. Caroli hastalığının altta yatan sebebi tam olarak anlaşılmamasına rağmen, genetik koşullar olduğu düşünülmektedir. Hastalığın tedavisi ise bireydeki belirtilere ve semptomlara göre değişmektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Basit veya karmaşık Caroli hastalığının, bilinmeyen nedenlerden (sporadik) meydana gelen spontane bir genetik değişimden (mutasyon) kaynaklandığına inanılmaktadır. Araştırmacılar, bu hastalığın otozomal dominant genetik özellik olarak kalıtımsal olduğunu düşünmektedir. Buna karşılık, daha karmaşık olan Caroli hastalığının otozomal resesif genetik bir özellik olarak kalıtsal olduğu görülmektedir. Hastalığın daha karmaşık formundan sorumlu olan gen, kromozom 6’ya (6p21.1-p12) kadar izlenmiştir.

Belirti ve Semptomlar

Bu hastalıktan etkilenen insanlar, karın ağrısı ve kaşıntı ile ilişkili olabilecek tekrarlayan kolestaz dönemleri yaşarlar.  Safradaki hareketsizlik, safra yolları içinde taşların gelişmesine de yol açabilir (intraductal lithiasis olarak adlandırılır). Tahriş ve enfekte olmuş safra kanallarına (bakteriyel kolanjit), sıklıkla sağ üst karın bölgesindeki ateş ve ağrılar eşlik eder.  Yukarıda belirtilen semptomlara ek olarak, sendromdan etkilenen insanlarda ayrıca karaciğer fibrözü ve  portal hipertansiyonu yaşayabilir.

Portal hipertansiyonu; kan kusma, kanlı dışkı ve karında su toplanması ile ilişkili olabilir. Caroli sendromu sıklıkla otozomal resesif polikistik böbrek hastalığı denilen kalıtsal bir durumla ilişkilendirilir. Caroli sendromundan etkilenen kişilerde ayrıca kolanjiokarsinoma (safra yolu epitel hücrelerinden orijin alan malign bir tümör) gelişme riski oluşabilir.

Figür 1: Caroli hastalığı. Karaciğer kesiti, kistik olarak dilate olmuş safra kanallarını gösterir.

Görüntü Kaynağı: https://www.sciencedirect.com/topics/medicine-and-dentistry/caroli-disease

Aşağıdaki tablo bu hastalığı olan kişilerin sahip olabileceği belirtileri listeler (Tablo 1). Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu tablo düzenli olarak İnsan Fenotip Ontoloji (Human Phenotype Ontology [HPO]) isimli veri tabanı tarafından güncellenmektedir. [https://hpo.jax.org/]

Tıbbi terimler Diğer isimler HPO Numarası
Otozomal dominant kalıtım 0000006
Kolanjit Safra kanalı iltihabı 0030151
Dilatasyon Tipik açılma veya genişleme 0002617
Epigastrik ağrı 0410019 
Epizodik ateş Artmış vücut ısısı 0001954 
Özofagus varisi 0002040 
Hepatomegali Büyümüş Karaciğer 0002240 
Karaciğer apsesi 0100523
Portal Hipertansiyon 0001409
Kusmak 0002013 

Genetik Görülme Sıklığı:

Caroli hastalığının basit formu, görünüşe göre daha karmaşık olan formdan çok daha az yaygındır. Her iki form için de kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Yeni doğan ve çocuklukta belirtiler veren vakalar kaydedilebilir; ancak en sık belirtiler yetişkinlikte görülür. Çok nadir görünen bu hastalığın, tahmini 1 / 1.000.000 yaygınlık gösterir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Çoğu Caroli hastalığı vakası, ailevi hastalık öyküsü olmayan insanlarda düzensiz olarak ortaya çıkar. Nadir durumlarda, otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı olan ailelerde Caroli hastalığı bildirilmiştir. Bu durumda ise otozomal dominant kalıtım desenini takip ettiği görülmektedir. Öte yandan, Caroli sendromu genellikle otozomal resesif kalıtım paternini takip eder. Otozomal resesif polikistik böbrek hastalığı ile birlikte sıklıkla görülür.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Caroli hastalığı ve Caroli sendromundan, genellikle karakteristik belirti ve semptomların varlığına bağlı olarak şüphelenilir. Karaciğer ve dalak alışılmadık derecede büyük olduğunda (hepatomegali ve splenomegali) ve aralıklı mide ağrısı mevcut olduğunda tanıyı doğrulamak için görüntüleme çalışmaları (örneğin ultrason ve BT taramaları) yapılması istenebilir. Bu çalışmaların sonuçları, Caroli hastalığının tanısı ile sonuçlanabilir.

Caroli hastalığının ve Caroli sendromunun tedavisi, her insanda bulunan belirti ve semptomlara dayanır. Örneğin; sıklıkla kolanjit atakları antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Kolestazlı hastalarda yağda çözünen vitamin takviyesi önerilebilir. Ciddi kolestaz vakalarında cerrahi (lobektomi) gerekli olabilir. Safra kanalları içinde gelişen taşlar, ursodeoksikolik asit ile çözülebilir veya mümkünse cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Portal hipertansiyonu olanlarda kanamayı önlemek için ilaçlar verilebilir ve kan akışını yeniden yönlendirmek için ameliyat (Portosistemik Şant) ciddi vakalarda önerilebilir.

Tekrarlayan enfeksiyonları olan kişiler için, özellikle portal hipertansiyon ile ilgili komplikasyonları olanlar, karaciğer nakli gerekebilir.

Hastalıkla İlişkili Genler
Caroli sendromu, sıklıkla PKHD1 genindeki mutasyonların neden olduğu bir durum olan otozomal resesif polikistik böbrek hastalığı ile ilişkilidir. Bununla birlikte, PKHD1 mutasyonları ile bağlantılı Caroli sendromu vakalarının tam sayısı bilinmemektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

İntrahepatik safra kanallarının konjenital polikistik dilatasyonu

İzole caroli hastalığı

İntrahepatik safra ağacının kistik dilatasyonu

Caroli Sendromu için Yurt dışındaki Kuruluşlar

ARPKD/CHF Alliance
PO Box 70
Kirkwood, PA 17536
Toll-free: 800-708-8892
Telephone: 717-529-5555
E-mail: [email protected]
Website: http://www.arpkdchf.org

Kaynakça

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6002/caroli-disease

https://rarediseases.org/rare-diseases/caroli-disease/

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search_Simple.php?lng=EN https://www.omim.org/entry/600643?search=caroli&highlight=caroli

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GASTROŞİZİS

Genel Bilgi

Gastroşizis, bebek doğduğunda göbek deliğinin yanında bir delik olmasıdır. Bu delikten bağırsaklar ve bazen mide ve karaciğer gibi diğer organlar da dışına taşabilir. Bu hastalık bebek daha anne rahmindeyken gelişmeye başlar. Eğer bebeğin kasları doğru şekilde oluşmazsa, kaslar açıklık bırakır ve iç organlar kaslar tarafından dışarı itilir. Gastroşizis ile bebeğin dışında yetişen organlar, içerideymişler gibi korunmazlar. Bebeği rahim içinde saran sıvı olan amniyon sıvısına maruz kalırlar .
Bu organlara zarar verebilir. Bebek doğduğunda bağırsaklar bükülebilir. Veya bağırsak doğru konumda olmayabilir. Bebeğin sindirim ve beslenme ile ilgili sorunları olabilir.
Organlar doğumdan önce çok fazla zarar görmemişse, organlar tekrar içeri girdiğinde bebeğin normal bir şekilde büyüme şansı vardır. Karın boşluğu normalden daha küçüktür ve onu saran membranöz kesesi yoktur. Bu kusur tipik olarak göbek kordonunun sağ tarafında bulunur.
Mide, ince bağırsak ve kalın bağırsak fıtığı yapan en yaygın organlardır. Safra kesesi, uterus, fallop tüpleri, yumurtalıklar, idrar kesesi ve testiste fıtık oluşumu görülebilir

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Birçok potansiyel sebep var. Her zaman tek bir sebebe bağlı değildir ve bazı durumlarda sebep
bulunamaz. Bazıları hastalığa genlerdeki veya kromozomlardaki değişikliklerin sebep olduğunu
söylerken, bazıları sindirim yolundaki kan akışında sıkıntı olduğunu söyler. Alkol veya sigara kullanan
annelerin bebeklerinde de bu hastalık görülebilir. Çevreden maruz kalınan şeyler veya annenin
kullandığı ilaçlar, yedikleri, içtikleri de sebep olabilir.

Belirtileri
Hamilelikte herhangi bir belirti yoktur. Gastroşizis hastası bebeklerin yaklaşık yüzde altmışı erken
doğar. Doğumda, bebeğin karın duvarında, genellikle göbek düğmesinin hemen sağ tarafında,
nispeten küçük (<4 cm) bir delik olacaktır. Bazı bağırsaklar genellikle bu açıklıktan geçen, vücudun
dışındadır. Nadir durumlarda, karaciğer ve mide de karın duvarından geçebilir. Doğumdan sonra bu
organlar doğrudan havaya maruz kalır.

Genetik Görülme Sıklığı
Bu hastalık her 5000 doğumda bir görülür. Bu durum genellikle 20 yaşın altındaki genç annelerde
görülür. Beyaz gençler, Afrikalı-Amerikalı gençlerden daha yüksek oranlara sahiptir.

Kalıtım Paterni/Deseni
Çoğu karın duvarı bozukluğu vakası sporadiktir, yani ailelerinde düzensizlik öyküsü olmayan kişilerde
görülür. Çoklu genetik ve çevresel faktörler muhtemelen bu hastalığın gelişme riskini belirlemede rol
oynar.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler
Hamileliğin 16.haftasında doktor bebeğin kanındaki protein oranına bakmak için bir test yapar.
Eğer bu protein miktarı yüksekse bir ultrason testi yapılacaktır. Ultrason rahime bakmanın
ağrısız/acısız yollarından biridir. Bu ultrason sonucunda bebeğinizin gastroşizis hastası olup
olmadığını anlayabilirsiniz. Eğer öyleyse, yüksek riskli hamilelik konusunda bir uzmana danışmalısınız.
Bu dönemde hamile kişinin daha dikkatli olması ve doktorun bebeğin gelişimini takip etmesi için daha sık testlere girmesi gerekir. Çünkü bu bebekler normal bebeklerden daha küçük olma eğilimindedirler. Doktor bebeğinizin karnınızda yaptığı hareketleri sorar. Buna fetal hareket sayımı
denir. Bebeğinizin iyi olup olmadığını ve olması gerektiği gibi hareket edip etmediğini bilmenin bir yoludur. Doktor hareketleri nasıl hesaplayacağınızı ve neye bakacağınızı açıklayacaktır. Doktorunuz büyük ihtimalle 35-37.haftada doğum yapmanıza sebep olur. Bu normal 40 haftalıklardan biraz daha erken. Ama yine de sezaryen doğum yapmak zorunda değilsiniz. Doktorlar bunun bebek için daha güvenli olduğunu söylerler. Ayrıca doğum için yoğun bakımı olan bir hastane seçmelisiniz çünkü
bebeğin doğumdan hemen sonra ameliyat olması gerekir.
Gastroşizissahibi bebeklerin doğumdan sonra ameliyat olması ve bir süre tedavi altında kalması
gerekebilir. Sorunu çözmenin iki yolu vardır.

Primer gastroşizis onarımı , eğer durum çok şiddetli değilse yapılır. Bebek doğduktan hemen sonra,
cerrah organları bebeğin karnına geri koyacaktır. Daha sonra açıklığı onarır.
Aşamalı gastroşizis onarımı daha ciddi vakalar içindir. Bebek doğduktan sonra, dışarı çıkan organlar
onları korumak için dikkatlice kaplanır. Birkaç gün içinde yavaşça içeriye doğru itilirler. Her şey geri döndükten sonra, cerrah göbek deliğini sabitlemeye çalışır.
Vücudunun içinde bulunan organlardan gelen baskı yüzünden bebeğin ameliyattan sonra nefes alması için yardıma ihtiyacı olabilir. Doktorlar bebeğin midesini boş tutmak isteyecek , böylece ağızdan değil intravenöz yoluyla beslenecektir . Bu aynı zamanda güvenli bir şekilde ilaç vermenin bir yoludur.
Geri çekilmiş organlar kalın ve şişmiş olabilir. Bebeğiniz muhtemelen her şey iyileşene ve doğru çalışmaya başlayana kadar haftalarca, bazen daha uzun süre hastanede kalmak zorunda kalacaktır.

Hastalığın Diğer İsimleri:
• Karın Duvarı Bozukluğu
• Aparoschisis

KAYNAK:
• https://www.webmd.com/children/what-is-gastroschisis#3
• https://en.wikipedia.org/wiki/Gastroschisis
• https://ghr.nlm.nih.gov/condition/abdominal-wall-defect#inheritance

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SAFRA YOLU KANSERİ

Normal karaciğer hücrelerine (görüntünün soluna ) bitişik intrahepatik bir kolanjiokarsinomun mikrografisi (görüntünün sağında ). H & E lekesi .

Hastalığın Türkçe Karşılıkları

– Safra kanalı kanseri

-Kolanjiyokarsinom

-CC

-Safra yolları kolanjiyokarsinomu

-Kolanjiyoselüler karsinom

-Ekstrahepatik kolanjiyokarsinom

-İntrahepatik kolanjiokarsinom

Hastalığın Genel Tanısı ve Özellikleri

Kolanjiyokarsinom , safra kanallarında başlayan bir grup kanserdir. intra veya karaciğer dışı safra yollarında oluşabilir. Klatskin tümörü olarak bilinen spesifik bir ekstra-hepatik CCA tipi, sol ve sağ hepatik safra kanallarının ortak safra kanalını buluştuğu kavşakta oluşur. Erkeklerde kadınlardan biraz daha yaygındır (1.3: 1.0) ve genellikle yaşamın beşinci ila yedinci yılında görülür. Klinik bulgular genellikle ileri bir hastalık aşamasına kadar gözlenmez. Ekstra-hepatik CCA, kolestaz (sarılık, soluk dışkı, koyu idrar, kaşıntı), halsizlik, kilo kaybı ve / veya ilerleyici zayıflık belirtileri gösterir. İntra-hepatik CCA, bir karın kitlesi ile veya iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı ve halsizlik gibi spesifik olmayan semptomlar gösterebilir.

Görülme Sıklığı

Kolanjiokarsinom, ABD’de her yıl 2.000 ila 3.000 kişiyi etkilemektedir. Bu kanser türü, Tayland gibi Güneydoğu Asya ülkelerinde daha sık görülür ve burada sık görülen bir parazit ile enfeksiyon ile ilgilidir. Bilinmeyen nedenlerden ötürü, kolanjiokarsinom erkeklerde kadınlardan biraz daha sık görülür.


ülke
IC (erkek / kadın) EC (erkek / kadın)
Amerika Birleşik Devletleri 0.60 / 0.43 0.70 / 0.87
Japonya 0.23 / 0.10 5.87 / 5.20
Avustralya 0.70 / 0.53 0.90 / 1.23
İngiltere / Galler 0.83 / 0.63 0.43 / 0.60
İskoçya 1.17 / 1.00 0.60 / 0.73
Fransa 0.27 / 0.20 1.20 / 1.37
İtalya 0.13 / 0.13 2.10 / 2.60

Ülkelere göre kadın ve erkeklerde intrahepatik (IC) ve ekstrahepatik (EC) kolanjiokarsinomlardan yaşa göre standardize mortalite oranları . 

Oluşum Nedeni

Çoğu kolanjiyokarsinom vakasında, genetik değişiklikler bir insanın yaşamı boyunca kazanılır ve sadece tümöre yol açan safra kanalı hücrelerinde bulunur. Somatik mutasyonlar olarak adlandırılan genetik değişiklikler kalıtımsal değildir. Kolanjiokarsinomlarda birçok farklı gende somatik mutasyonlar bulunmuştur. Bu genlerin bazıları, tümör baskılayıcıları olarak işlev görür; bu, hücrelerin büyümesini ve bölünmesini sıkı şekilde düzenlenmiş tutmaya yardımcı oldukları anlamına gelir. Tümör baskılayıcı genlerdeki mutasyonlar veya bu hücrelerin silinmesi, kanserin bir özelliği olan kontrol veya düzen olmadan hücrelerin büyümesine ve bölünmesine izin verebilir. Kolanjiyokarsinom ile ilişkili diğer genler onkojenler olarak sınıflandırılır; anormal olarak açıldıklarında (aktive olduklarında), bu genler normal hücrelerin kanserli hale gelmesine neden olma potansiyeline sahiptir. Kolanjiokarsinomdaki somatik mutasyonların belirlenmesi, kanserin ne kadar hızlı büyüyüp yayılacağına ve hangi tedavilerin en etkili olabileceğine dair ipuçları sağlayabilir.

Araştırmacılar ayrıca birkaç gendeki kalıtsal varyasyonları kolanjiyokarsinom için olası risk faktörleri olarak araştırmışlardır. Germline mutasyonları olarak sınıflandırılan bu genetik değişiklikler, esas olarak vücudun tüm hücrelerinde bulunur. Bununla birlikte, spesifik bir kalıtımsal değişimin, bu hastalık için majör risk faktörü olduğu bulunmamıştır.

Bir önceki paragrafta da belirtildiği gibi Kolanjiyokarsinom kalıtsal değildir. Araştırmalar, kolanjiokarsinomalı bir kişinin kan akrabalarının, genel popülasyona kıyasla bu kanseri geliştirme riskinde bir artış olabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, kolanjiokarsinomalı kişilerin çoğunda ailede hastalığın kalıtsal bir öyküsü yoktur.

Tanı yöntemleri

Klinik ve laboratuvar bulgulardan tanı şüphesi var. Serum karbonhidrat antijeni (CA) 19-9, CCA tanısında en sık kullanılan glikoprotein tümör belirtecidir. Hastaların% 85’inde yükseldiği tespit edildi. Artan CEA seviyeleri de not edilmiştir. Ekstra hepatik tümörler, artmış alkalin fosfat (ALP), konjüge edilmiş bilirubin ve gama-glutamil transpeptidaz (GGT) seviyelerine neden olurken intra-hepatik sadece hafif yüksek ALP seviyelerine sahiptir. Abdominal görüntüleme, biliyer ağacın görüntülenmesi ve lezyon biyopsileri tanı için gereklidir. Manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRCP) intrahepatik metastazlar, biliyer anatomi ve tümörün genişlemesi hakkında bilgi verir ve CCA’nın evrelemesinde kullanılır. Daha invaziv bir yöntem olan endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografinin (ERCP) değiştirilmesi önerildi. Biliyer ağacın ve örneklerin fırça sitolojisi veya safra kanalı biyopsileri ile görselleştirilmesi ERCP ile elde edilmiştir. Karaciğer kitlesi olanlarda iğne biyopsisi yapılır. Ekstra-hepatik CCA, Bizmut sınıflamasına göre anatomik alt tiplere ayrılır ve bir hastalık aşaması verilir. Ultrason ve kontrastlı sarmal bilgisayarlı bilgisayarlı tomografi (BT), hastalığın derecesini görselleştirmek için kullanılabilir.

Tedavi
Kolanjiokarsinom, tüm tümörler tam olarak rezeke edilemediği (cerrahi olarak kesilemediği sürece), tedavi edilemez ve hızlı bir şekilde ölümcül bir hastalık olarak kabul edilir . Tümörün işlerliği ancak çoğu durumda ameliyat sırasında değerlendirilebildiği için, çoğu zaman, tümörün çalışamayacağına dair net bir gösterge olmadıkça, keşif ameliyatı geçirir.  Bununla birlikte, Mayo Clinic, erken safra kanalı kanserini, protokollü bir yaklaşım ve katı seçim kriterleri kullanarak karaciğer nakli ile tedavi etmede önemli bir başarı olduğunu bildirmiştir.

Karaciğer transplantasyonunun ardından adjuvan tedavi, bazı geri dönüşümsüz vakaların tedavisinde rol oynayabilir.

Yardımcı Kemoterapi ve Radyasyon Tedavisi
Tümör cerrahi olarak çıkarılabiliyorsa, insanlar kürleşme şansını arttırmak için operasyondan sonra adjuvan kemoterapi veya radyasyon tedavisi alabilirler . Doku marjları negatif ise (yani tümör tamamen eksize edildi ), adjuvan tedavi belirsiz yarar sağlar. Bu ortamda adjuvan radyasyon tedavisi ile hem pozitif  hem de negatif sonuç bildirilmiş ve Mart 2007’den itibaren prospektif randomize kontrollü çalışma yapılmamıştır. Adjuvan kemoterapi tamamen rezeke edilmiş tümörleri olan kişilerde etkisizdir. Kombine kemoradyoterapinin bu ortamdaki rolü belirsizdir. Bununla birlikte, tümör doku marjları pozitifse, tümörün ameliyatla tamamen çıkarılmadığını gösterirse, radyasyon ve muhtemelen kemoterapi ile adjuvan tedavi genellikle mevcut verilere dayanarak önerilir.[i]

1 Görsel kaynak

https://www.wikizero.com/en/Cholangiocarcinoma

2 Grafik

https://www.wikizero.com/en/Cholangiocarcinoma

3 Makaleler

1 https://www.wikizero.com/en/Cholangiocarcinoma

2 https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cholangiocarcinoma#sourcesforpage

4 https://rarediseases.org/?s=Cholangiocarcinoma&submit=

5 https://rarediseases.info.nih.gov/search?keyword=cholangiocarcinoma

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DİSTAL MİYOPATİ

Genel Bilgi

Distal miyopati (ya da distal kas distrofisi) istemli distal kaslarda atrofi ve güçsüzlük olarak nitelenen, bir grup nadir progresif genetik hastalık için kullanılan genel bir terimdir. Distal kas grupları, gövdenin merkezinden uzakta yer alan alt kol ve bacak, el ve ayak kaslarını kapsayan kas gruplarıdır. Buna karşılık, proksimal kas grupları omuz, pelvis ve üst kol ve bacak kasları gibi, gövde merkezine en yakın kas gruplarıdır. Hastalığın bebeklikten yetişkinliğe kadar herhangi bir zamanda ortaya çıkabilmesine rağmen, hastalığın birçok formu ileri yaşta gelişim gösterir ve yavaş ilerler. Kalıtım otozomal dominant ya da otozomal resesif olarak geçer.

Distal miyopati, kas distrofileri olarak bilinen daha geniş bir hastalık grubuna aittir. Kas distrofileri, vücutta çeşitli istemli kasların dejenerasyonu ve güçsüzlüğü olarak tanımlanır. Kas distrofileri yaklaşık olarak 30 farklı bozukluktan meydana gelir. Bu bozukluklar farklı kas gruplarını etkiler, ve her birinin başlangıç yaşı, şiddeti ve kalıtım paterni farklıdır.

Belirti ve Semptomları

Distal miyopatilerin şiddeti, semptomları ve gelişimi, aynı aile üyeleri arasında bile büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bu bozukluklar, istemli distal kasların yavaş ilerleyen kuvvetsizliği ve dejenerasyonu olarak tanımlanır. Bazı vakalarda, çeşitli proksimal kas gruplarında da bu semptomlar görülür.

Hastalığın Alt Tipleri

  • Distal Miyopati 3 (MPD3)
  • Distal Miyopati with Rimmed Vacuoles (DMRV)
  • Distal Miyopati with Vocal Cord and Pharyngeal Signs
  • İnklüzyon Body Miyopatisi Tip 2 (IBM2)
  • Laing Distal Miyopatisi
  • Laing Early-Onset Distal Miyopatisi
  • Miyoshi Miyopati
  • Nonaka Miyopati
  • Tibial Distal Miyopati
  • Udd Distal Miyopati
  • Welander Distal Miyopati

Welander Distal Miyopati;

Distal miyopatinin bu formu, çoğu vakada 40 yaş üstü bireylerde ortaya çıkar. Ağırlıklı olarak belirli el ve ayak kasları (iç kas grupları ve uzun kas grupları)  ve belirli el ve ayak parmaklarına ait kaslar (uzun kas grupları) etkilenir. Kaslarda kuvvetsizlik ve dejenerasyon hafif ila yüksek derece arasında seyreder. Kas zayıflığı yavaş ilerler. İlk olarak el kasları etkilenir, devamında bacak kasları etkilenebilirken bazen hiç etkilenmeyebilir. Walender Distal Miyopatisi İsveç ve Finlandiya’da daha yaygındır.

Udd Distal Miyopati (Tibyal Distal Miyopati);

Distal miyopatinin bu formunda ayak bileğindeki kas zayıflığı kaval kemiği (tibya) kaslarına da yayılabilir. Başlangıç yaşı genellikle 35 yaş sonrasıdır ve yavaş ilerler. Nihayetinde ayak parmaklarındaki uzun kas grupları; koordinasyon bozukluğu, ayakları ve ayak parmaklarını yukarıya hareket ettirememeyle (düşük ayak) sonuçlanır. Bu da yürüyüş esnasında ayağın ön kısmını kaldırmakta güçlük yaşatabilir. Çoğu vakada, Udd Distal Miyopati sadece alt eklemleri etkiler. Yetmişli yaşlarda, bazı bireylerde üst bacak kaslarında da (proksimal kas grupları) seyretmeye başlar ve hafif ila orta dereceli yürüme zorluğu yaşatabilir.

Laing Distal Miyopati (Laing Erken Yaş Distal Miyopatisi; Distal Miyopati 1; MPD1);

Çoğu vakada, Laing Distal Miyopati 5 yaşından önce ortaya çıkar ve kas zayıflığı ve dejenerasyonunda ayırt edici yol izler. Başlangıçta, belirli ayak bilekleri ve büyük ayak parmakları kas grupları etkilenir. El parmakları kasları, yüzük ve orta parmak kasları daha şiddetli olmak üzere etkilenir. İkincil bulgular boyun esnekliğinde ve belirli yüz kaslarında zayıflık olarak ortaya çıkar.

Bazı vakalarda, hastalığın görülme yaşı bebeklerde yürümeyi geciktirecek kadar erken olabilir. Diğer vakalarda ise yirmili yaşlara kadar semptomlar kendini göstermez. Distal kas zayıflığı başlangıcından yaklaşık 10 yıl sonra, proksimal kaslar da hafif  derecede etkilenebilir. Laing Distal Miyopati’nin seyri son derece yavaştır ve hastalığa sahip hiçbir birey, altmışlı yaşlarında bile tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duymamıştır.

İnklüzyon Body Miyopati Tip 2 (IBM2; Distal Miyopati with Rimmed Vacuoles (DMRV); Nonaka Miyopati);

İnklüzyon Body Miyopati Tip 2 (IBM2), bacakların distal kas gruplarında gelişen zayıflık ve dejenerasyon olarak tanımlanır. Hastalığın başlama yaşı 10 ila 40 yaş arasıdır. Ancak yaygın olarak 10lu yaşların sonu ile 20li yaşların başında görülür. Hastalığa maruz kalmış bireyler yürüme zorluğu ve düşük ayak problemleri çekebilirler.  Kas zayıflığı nihayetinde ellere, uyluk ve hamstring dahil belirli üst bacak proksimal kas gruplarına yayılır. IBM2 başlangıcından yaklaşık 20 yıl sonra, bu hastalığa sahip bireyler tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyabilir.

Bazı vakalarda, omuz ve boyun kasları da etkilenebilir. Nadiren yüzdeki bazı kas gruplarında güçsüzlük ortaya çıkabilir.

Miyoshi Miyopati;

Hastalığın başlangıç yaşı genellikle 15 ila 30 yaşları arasıdır. Hastalığa sahip bireylerde, başlangıçta  baldırlar dahil bacak kaslarında anormal büyüklükte (pseudohipertrofi) güçsüzlük ve dejenerasyon görülür. gastroknemius ve soleus baldırda bulunan iki kas grubudur ve genellikle ilk etkilenirler. Başlangıçta, etkilenmiş bireyler parmak uçlarında durma yeteneklerini kaybederler. Sonrasında kas zayıflığı üst bacak proksimal kas gruplarına yayılır ve sık sık merdiven çıkma, ayakta dikilme ya da yürüme zorluklarına sebep olur. Omuz bölgesi, ön kol ve el kasları da etkilenebilir. Hastalık ilerlerken, etkilenmiş bireyler nihayetinde belirgin yürüme zorluğu çekerler ve tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyarlar.

Miyoshi Miyopati’nin özgül semptomları ve şiddeti geniş ölçüde çeşitlilik gösterir. Hastalık dysferlin geninde oluşan mutasyondan kaynaklanır. Bu mutasyon aynı zamanda limb-girdle kas distrofisi tip 2B (LGMD2B)’ye de neden olmaktadır. LGMD2B kalça ve omuz bölgesi (limb-girdle area) proksimal kas gruplarında güçsüzlük olarak tanımlanan nadir bir kas hastalığıdır.Ailelerin bazı üyelerinde Miyoshi miyopati ve diğerlerinde LGMD2B geliştiği rapor edilmiştir. Ek olarak, dysferlin mutasyonuna sahip bazı hastalarda ön tibyal distribüsyon zayıflığı görülür.
Distal Miyopati with Vocal Cord and Pharyngeal Signs (Distal Miyopati 2; MPD2);

Bu rahatsızlık sadece bir ailede tanımlanmıştır. El ve ayak distal kaslarının zayıflığı ve dejenerasyonu olarak tanımlanır. Bazı vakalarda, omuz bölgesi kas grupları da etkilenebilir. Vokal kord kaslarında ve belirli boğaz kas gruplarında (farinjiyal kas grupları) zayıflık meydana gelir ve yutmada zorluk (disfaji) ya da yiyecek ve içeceklerin tüketimi sırasında akciğerlere kaçmasıyla (aspirasyon) sonuçlanır.
Distal Miyopati 3 (MPD3);

Distal miyopatinin son derece nadir bir formudur. Kol ve bacak distal kas gruplarında zayıflık ve atrofi başlangıcı olarak tanımlanır. Etkilenmiş bireylerin ellerinde sakarlık ya da yürüyüş anomalileri (sık sık tökezleme vb.) görülebilir. Hastalık ilerken, üst bacak proksimal kas grupları gibi ikincil kas gruplarını da etkiler. Ellerde hafif şiddette kas kasılmaları oluşabilir. Başlangıç yaşı 32 ila 45 yaş aralığındadır.
Nedenleri

Distal miyopatinin kalıtımı ya otozomal dominant ya da otozomal resesiftir. Anne ve babadan gelen kromozomlardaki genetik hastalıklar, gen karakterlerinin kombinasyonu ile belirlenir.

Dominant genetik hastalıkların ortaya çıkmasında yalnız tek bir gen kopyası yeterlidir. Anormal genin kalıtımı hem anne hem babadan olabilir, ya da kişinin kendisinde oluşan yeni bir mutasyon (gen değişimi) sonucu hastalık oluşabilir. Anormal genin taşıyıcı ebeveynden çocuğa geçme riski, bebeğin cinsiyetine bakılmaksızın her hamilelikte %50 oranındadır.

Otozomal resesif genetik hastalıklar, kişide her bir ebeveyninden aynı anormal gen karakterinin kalıtımıyla meydana gelir. Kişi eğer bir normal gen ve bir de hastalıklı gen almışsa, taşıyıcı olur ve genellikle hastalık semptomları gözlenmez. İki taşıyıcı ebevenin defektif gen aktarması halinde, hastalığa sahip çocuğun doğması her hamilelikte %25 oranındadır. Ebeveynin taşıyıcı çocuk sahibi olma riskleriyse her hamilelikte %50’dir. Çocuğun ebeveynlerinden normal genlere sahip olma olasılığı yine her hamilelikte %25 oranındadır. Oranlar çocuğun cinsiyeti fark etmeksizin aynıdır.

Distal miyopatiler, kas hücrelerinin sağlığında ve düzgün çalışmasında esansiyel rol oynayan belirli proteinlerin eksikliğinden ya da hiç olmamasından kaynaklanır.

Laing distal miyopatisi 14. kromozomun (14q12) uzun kolunda (q) yerleşmiş beta kardiyak miyozin genindeki (MYH7) mutasyonlardan kaynaklanır. MYH7 geni miyozin kas proteinini kodlamak için bilgiler içerir. İnsan hücre çekirdeklerinde bulunan kromozomlar her birey için ayrı genetik bilgi taşır. İnsan hücreleri normalde 46 kromozomdan oluşur. İnsan kromozom çiftleri 1’den 22’ye kadar numaralandırılmıştır, X ve Y kromozomları da cinsiyet kromozomlarıdır. Erkekler birer X ve Y kromozomuna, kadınlar ise iki adet X kromozomuna sahiptir (çoğu vakada). Her kromozom “p” ile belirtilen kısa bir kola ve “q” ile belirtilen uzun bir kola sahiptir. Kromozomlar ek olarak bantlar halinde alt bölümlere ayrılmış ve numaralandırılmıştır. Örneğin; “kromozom 14q12” 14. Kromozomun uzun kolundaki spesifik bir bandı ifade eder. Numaralandırılmış bantlar her bir kromozomdaki binlerce genin yerini belirtir. Laing distal miyopatinin kalıtımı otozomal dominanttır.

Udd distal miyopati 2. kromozomun uzun kolunda (2q24.3) yer alan titin genindeki (TTN) mutasyonlardan kaynaklanır. TTN geni bir kas proteini olan titini kodlar ve hem çizgili kaslarda hem de kalp (kardiyak) kasında bulunur. Udd distal miyopatinin kalıtımı otozomal dominanttır.

İnklüzyon body miyopati tip 2 (DMRV) 9. kromozomun kısa kolunda (9p12-p11) yer alan GNE genindeki mutasyonlardan meydana gelir. GNE geni UDP-N-asetilglukozamin-2-epimeraz/N-asetilmannozamin kinaz proteinini kodlar. IBM2’nin kalıtımı otozomal resesiftir.

Miyoshi miyopati 2. kromozomun kısa kolunda (2p13.3-p13.1) yer alan dysferlin (DYSF) genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Miyoshi miyopatinin kalıtımı otozomal resesiftir.

Araştırmacılar distal miyopatinin diğer türlerini spesifik kromozomlarla ilişkilendirmiş ancak henüz sebep olan genleri tanımlayamamışlardır. Welander distal miyopati 2. kromozomun kısa koluyla (2p13) ilişkilendirilmiştir. Distal miyopati with vocal cord and pharyngeal signs 5. kromozomun uzun koluyla (5q) ilişkilendirilmiştir. Distal miyopati 3, 8. kromozomun uzun ya da kısa koluyla (8p22-q12) ya da 12. kromozomun uzun koluyla (12q13-q22) ilişkilendirilmiştir. Distal miyopatinin bu 3 formunun kalıtımı otozomal dominanttır.
Hastalığın Etkilediği Popülasyonlar

Distal miyopati X kromozomuna bağlı olmadığı için hastalık hem erkeklerde hem de kadınlarda eşit oranda görülür. Hastalığın görülme sıklığı bilinmemektedir. Bazı formları spesifik popülasyonlarda daha sık görülmektedir. Udd distal miyopatinin yaygın olduğu Finlandiya’da görülme sıklığı 100,000’de 7 olarak hesaplanmıştır. Welander distal miyopati İsveç’te daha yaygındır ve görülme sıklığı 1000 kişide 1’dir. Tıp literatüründe yaklaşık 220 adet IBM2 vakası tanımlanmıştır. Genel olarak kas distrofileri  Birleşik Devletler’de 250,000 kişide görüldğü hesaplanmıştır.
İlişkili Hastalıklar

Aşağıdaki hastalıkların semptomları distal miyopatiyle benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanıda işe yarayabilir.

Limb-girdle kas distrofisi (LGMD) omuz ve kalça bölgesi (limb-girdle area) istemli kas gruplarında zayıflık ve kayıp (atrofi) olarak tanımlanmış, bir grup nadir progresif hastalığın genel tanımıdır. Kas zayıflığı ve atrofisi progresiftir ve vücuttaki diğer kas gruplarına yayılabilir. Belirli genlerin mutasyonu üzerinden yaklaşık 15 farklı alt tipi tespit edilmiştir. Alt türlerine ait hastalığın başlangıç yaşı, şiddeti ve semptomların gelişimi aynı aile bireylerinde bile büyük farklılıklar gösterir. Bazı bireylerde hafif ve yavaş seyrederken diğerlerinde şiddetli sakatlıklara yol açabilecek derecede hızlı gelişebilir.

Diğer kas hastalıkları türleri de (miyopati); Pompe hastalığı gibi metabolik miyopatiler, dermatomiyozit ya da polimiyozit gibi inflamatuvar miyopatiler, nemaline miyopati gibi karakteristik konjenital miyopatiler, teşhisinde distal miyopatiyi ayırt etmek için karşılaştırmak üzere ele alınabilir. Distal miyopati, benzer kas zayıflığı dağılımına sahip oldukları için periferal nöropatiyle de karıştırılabilir.
Teşhisi

Distal miyopati teşhisi; klinik değerlendirmeler, hastanın detaylı geçmişi, karakteristik bulguların tespiti; kas ve kasları kontrol eden sinirlerin sağlık durumunu tayin eden elektromiyografi, özel kan testleri, kas dokusunun MRI görüntüsü ve biyopsisi gibi birtakım aşamalardan sonra konur.

Elektromiyografi esnasında, bir iğne elektrodu hastalığa maruz kalan kas grubuna gömülür. Elektrot, kas grubunun elektriksel aktivitesini kaydeder. Bu kayıt kasların sinirlere ne kadar iyi cevap verdiğini gösterir ve kas zayıflığının kasların kendisinden mi yoksa sinirlerden mi kaynaklandığını saptayabilir. Elektromiyografi motor nöron bozukluğu ve periferal nöropati gibi sinir bozukluklarını ortadan kaldırabilir.

Kan testleri, artan kreatin kinaz (CK) seviyesini gösterebilir. Kreatin kinaz seviyesi genellikle kas hasarı oluştuğunda anormal derecede yükselir. CK seviyesi bazı distal miyopati türlerinde biraz artsa da Miyoshi miyopatide önemli ölçüde artar. Artan CK seviyesi tespiti kas grubunun hasara uğradığını ya da iltihaplanma olduğunu doğrular ancak distal miyopati teshisi kesinleşmez.

Kas dokusunun MRI görüntüsü kas hasarının ya da tutulumunun ayırt edici dağılımını gösterebilir. Ayırt edici dağılım bireylerde Welander, Udd ve diğer distal miyopati türleriyle tanımlanmıştır.

Hastalıklı kas dokusu biyopsisi, bağlayıcı doku ve yağ oranında artış gibi karakteristik değişiklikleri gösterebilir. Bazı distal miyopati türlerinde rimmed vakuol gibi çeşitli hücre altı bileşenler kas biyopsisinde saptanabilir.

Standart Terapiler

Distal miyopatinin tedavisi bulunmamaktadır. Tedavi kişiye özgü spesifik semptomlara yöneliktir. Spesifik tedavi seçenekleri kas kuvvetini geliştirmek için fizik tedavi ve ergoterapiyi kapsar. İhtiyaç duyulduğunda yürümeye yardımcı askı (bilek-ayak ortezi) ya da tekerlekli sandalye kullanılabilir.

Hastalığın Diğer İsmi

Distal Kas Distrofisi

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/distal-myopathy/

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ESANSİYEL TROMBOSİTEMİ

Genel bilgi

Esansiyel trombositemi (ET), trombosit sayısındaki anormal artış ile karakterize edilen bir kan hastalığıdır. Trombositler kanın pıhtılaşmasında rol oynayan kırmızı hücre parçalarıdır. 1950’lerde hematolojinin öncülerinde William Dameshek, Esansiyel trombositemi hastalığını miyeloproliferatif hastalıklar arasına eklemiştir. Miyeloproliferatif hastalıklar kemik iliğinin normalden daha fazla kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi ve trombosit üretmesine sebep olurlar. Zamanla, ET’nin bölünüp olgunlaşarak trombosit, kırmızı kan hücreleri veya beyaz kan hücrelerine dönüşen erken kan hücreleri olan kök hücrelerde gerçekleşen genetik bozukluklardan kaynaklanan miyeloproliferatif bir hastalık olduğu ortaya çıkmıştır. Yeni ortaya çıkan bilgilerle beraber, miyeloproliferatif hastalıklar miyeloproliferatif neoplazma (MPN) olarak adlandırmaya başlamıştır. Bu sebeple, ET kronik lösemi olarak da bilinmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Esansiyel trombositemi yaşlılarda daha sık görülür (vakaların %80’i). Vakaların çoğu 60 yaş civarında teşhis edilir. Bu hastalığı olan kişilerin yaklaşık %25-33’ünde herhangi bir belirti olmayabilir.  Hastalığın belirtileri çok çeşitlidir. Esansiyel trombositemi hastalarında kan pıhtısı oluşturma riski yüksektir ve bu kan pıhtıları bacaklardaki veya akciğerlerdeki derin damarlar başta olmak üzere tüm vücutta bulunabilir. Örneğin, bu pıhtılar akciğerlere gidebilen (akciğer embolisi), akciğerlerdeki kan akışını tıkayan ve göğüs ağrısına ve solunum zorluğuna neden olan pıhtılar olabilirler. Beyni besleyen damarlarda bulunan kan pıhtıları, ministroklara (geçici istemik ataklar) veya felce sebep olabilir. Bu nedenle, ET hastalarının felç ve kalp krizi geçirme riski sağlıklı insanlardan daha yüksektir. Esansiyel trombositemi vakalarında yaşanan diğer bir problem, çok sayıda trombosit bulunan kişilerde daha sık görülen anormal kanamalardır. Hastalıklı kişilerde burun kanaması, diş eti kanaması veya gastrointestinal sistemde kanama gözlemlenebilir. Esansiyel trombositemi hastalarının bir kısmında genellikle ellerde ve ayaklarda ortaya çıkan şiddetli ağrı, kızarıklık ve şişlik (eritromelalji) dönemleri vardır. Ek olarak, baş ağrısı, bitkinlik, geçici görüş değişiklikleri, baş dönmesi, kulaklarda çınlama, vertigo, dalak genişlemesi (splenomegali) ve ellerde karıncalanma hastalığın diğer semptomlarıdır.  Ayrıca vakaların %40’ında bağırsaklardaki kanamaya bağlı olarak kanlı dışkı veya anal kanama gözlemlenir.
Semptomların tıp literatüründeki ve çokça kullanılan diğer isimleri aşağıda listelenmiştir:

Tıpta isimleri: Diğer isimleri:
Hastaların %80-%99’u bu semptomlara sahiptir
Anormal trombosit morfolojisi Anormal trombosit şekli
Amaurosis fugax
Arteriyel tromboz Arterlerdeki kan pıhtısı
Göğüs ağrısı
Artan megakaryosit sayısı
Miyokardiyal enfarktüs Kalp krizi
Uzun süreli kanama
Geçici istemik atak
Minifelç
Venöz tromboz Damardaki kan pıhtısı
Hastaların %30-%79’u bu semptomlara sahiptir
Splenomegali Artan dalak boyutu
Hastaların %5-%29’unda bu semptomlara sahiptir
Akut lösemi
Myelodisplazi
Myelofibroz
Others
İskelet sistemi anormalliği İskelet anomalileri
Akrosiyanoz Ellerin, ayakların veya yüzün bölümlerinin kalıcı mavi rengi
Hipertansiyon
Bozulmuş trombosit agregasyonu
Trombositoz

Genetik Görülme Sıklığı

Her yıl her 100.000 kişiden 1’inden azına ET tanısı konmaktadır (en son tahminler 100.000’de 0.38 ile 1.7 arasında değişmektedir). Hastalığın kadınlarda görülme sıklığı erkeklerde görülmesinden daha fazladır ancak bunun nedeni henüz bilinmemektedir. Ortalama başlangıç yaşı ellilerin ortasıdır, ancak bu aralık geniştir ve çocuk doğurganlık yıllarında kadınları kapsar bu da özel terapötik düşünceleri olan ET hastalarının önemli bir alt kümesini oluşturur. Çocuklarda ET son derece nadirdir ve tipik olarak kalıtsal bir genetik hastalıktır. Yetişkinlerde, tipik olarak ET’de tanımlanan genetik mutasyonlar kalıtsal değildir ve bunun yerine yetişkinlerde bir bireyin yaşamı boyunca meydana gelen kazanılmış mutasyonlar hastalıkta etkilidir.

Kalıtım Paterni / Deseni

Esansiyel trombositemi vakalarının çoğu kalıtsal değildir. Bunun yerine, hastalık döllenmeden hemen sonra oluşan kan hücrelerde meydana gelen gen mutasyonlarından kaynaklanır. Bu tür değişikliklere somatik mutasyonlar denir.

Daha az yaygın olarak, Esansiyel trombositemi, otozomal dominant paternde kalıtsaldır. Bu, her hücrede mutasyona sahip genin sadece bir kopyasının, hastalığa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. Esansiyel trombositemi kalıtsal olduğu zaman ailevi Esansiyel trombositemi olarak adlandırılır. Ailesel vakalarda, hasta kişinin olacak çocuklarından %50’si (yani 2’de 1) Esansiyel trombositemi hastalığına yakalanabilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Çoğu zaman, hastalık belirtiler ortaya çıkmadan önce diğer durumlar için veya rutin olarak yapılan kan testlerindeki yüksek trombosit seviyesiyle hastalık anlamlandırılır. Aynı zamanda diğer tanı yöntemleri aşağıdaki gibidir:

  1. a) Kemik iliği biyopsisi (Kemik iliği biyopsisi kalça kemiğinden küçük bir kemik parçası ve az miktarda sıvı kemik iliği elde edilen güvenli bir prosedürdür)
  2. b) Tam kan sayımı (CBC)
  3. c) Genetik testler (THPO ve MPL genleri için)
  4. d) Ürik asit seviyesi

Aynı zamanda Esansiyel trombositemi tanısı, 1 ila 5 arası kriterlerinden birini veya 3 ila 11 kriterlerinin üçünden fazlasını sahip olan kişilere konulur.

1- Trombosit, iki ay boyunca 1 ay aralıklarla bakıldığında 600.000 / mm3’ten fazla sayılıyor

2- İkincil trombositozun tanımlanabilir nedeni yok

3- Normal kırmızı kan hücresi kütlesine sahip olmak

4- Kemik iliğin fibrozu kemik iliğinin üçte birinden daha azdır

5- Kromozomları (karyotipleme) veya “bcr-abl füzyon ürününün” yokluğunu inceleyen bir kan muayenesinde Philadelphia kromozomunun (Ph) olmayışı.

6- Ultrasonografide görülen veya fizik muayene ile saptanan splenomegali

7- Kemik iliğinde yüksek hücre sayısı ve megakaryosit boyutunun artması

8- Kemik iliğinde kan üreten anormal hücrelerin varlığı

9- Normal CRP ve IL-6 seviyeleri

10- Demir eksikliği anemisinin olmaması

11- Kan hücrelerini üreten kök hücrelerin yeni bir mutasyona sahip kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olduğu klonal hematopoez gözlenmesi

Tedaviye başlamadan en iyi tedavinin hangisi olacağına karar vermek için spesifik mutasyonların varlığının ve tedavi sürecinde yaşanabilecek komplikasyonların risklerinin belirlenmesi için hastanın yaşı ve tıbbi öyküsünün bilinmesi önerilmektedir. Mevcut tedaviler maalesef tedavi edici değildir ve hastalığın akut miyeloid lösemiye veya miyelofibrozise doğru gelişmesini engelleyemez (sadece çok nadir durumlarda gerçekleşir).

Günümüzde, Esansiyel trombositemi tedavisi, olası komplikasyonları önlemek için trombosit sayısının azaltılmasına dayanır. En yaygın kullanılan ilaçlar arasında hidroksiüre, interferon-alfa, Fosfor 32 ve Anagrelid yer alır. Düşük dozlarda aspirin, el ve ayak parmaklarında kızarıklık ve ağrı, yetersiz kan akışı (iskemi), uzuvlardaki enfeksiyonlar (kangren), felçler, senkoplar, instabilite veya görsel rahatsızlıklar gibi mikrovasküler semptomları kontrol etmek için kullanılabilir. Hastalığın tedavi sürecinde, hastanın risk derecesine göre değişen tedaviler önerilir.

Hastalığın risk derecesine göre sınıflandırılması aşağıdaki gibidir:

Yüksek riskli hastalık: Herhangi bir yaşta trombozu (damar içinde bir kan pıhtısının oluşması ve böylece kan akışını engellemesi durumuna verilen isim) olan ve / veya 60 yaşından büyük ve JAK2 V617F mutasyonu olan kişiler

Orta risk hastalık:60 yaşından büyük, JAK2 mutasyonu olmayan ve hiç tromboz geçirmemiş insanlar.

Düşük riskli hastalık:60 yaşında veya daha küçük, JAK2 mutasyonu olan ve hiç tromboz geçirmemiş insanlar.

Çok düşük riskli hastalık: 60 yaşında veya daha küçük, JAK2 mutasyonu olmayan ve asla trombozu olmayan insanlar.

Yeni yayınlanan çalışmalara göre, yüksek tromboz riski olan veya tromboz olan kişilerin, antikoagülanla (kanın pıhtılaşmasını önleyen maddeler) birlikte bir sitoredüktör kullanmalarını gerekir. Aynı zamanda, orta veya yüksek riskli kişiler, düşük dozlarda aspirin ile kombinasyon halinde bir sitoredüktörle tedavi edilmelidir. Düşük risk altında olan kişiler, düşük doz aspirin (günde bir kez 81 mg PO aspirin genellikle yeterlidir, ancak gerekirse daha yüksek bir doz kullanılabilir) ile tedavi edilmeli veya sadece herhangi bir tedavi uygulanmadan düzenli ve dikkatlice gözlemlenmelidir.

Hidroksiüre, daha az toksit olması ve miyelofibroz üretme riskinin daha düşük olması sebebiyle çoğu insan için tercih edilen sitoredüktif ilaçtır. Bununla birlikte, hamile kadınlarda ve hamile kalmak isteyen kadınlarda, hidroksiüre veya Anagrelid doğum kusurlarına sebep olduğundan interferon kullanımı önerilir (Anagrelid ve hidroksiüre plasentayı geçtiği için). Hidroksiüre kullanımı ve kullanım sürecinde hastanın takip edilmesi yalnızca uzman kişiler tarafından yapılmalıdır. Günde bir kez 500 ila 1000 mg PO dozunda başlatılır. Hastalar haftalık olarak tam kan sayımı ile izlenir. WBC (beyaz kan hücreleri) sayısı <4000 / μL’ ye düşerse, hidroksiüre durdurulur ve değer normalleştiğinde verilen ilk dozun %50’sinde tekrar uygulanır. Sabit bir duruma ulaşıldığında, haftalık olarak yapılan tam kan sayımları 2 hafta ve daha sonra 4 hafta aralıklarla yapılır. Belirli bir hedef trombosit sayısı yoktur.

Allojeneik kök hücre nakli ET hastalarında nadiren kullanılır, ancak diğer tedaviler başarısız olursa ve uygun bir donör mevcutsa genç hastalarda etkili olabilir.

Aşağıda listelenen ilaçlar, Esansiyel Trombositemi tedavisi için FDA tarafından onaylanmıştır:

Anagrelide (Marka adı: Agrylin®) – Shire tarafından üretilmiştir.

İlacın FDA onaylı endikasyonu: Artmış trombosit sayısını ve tromboz riskini azaltmak ve ilişkili semptomları iyileştirmek için esansiyel trombositemili hastaların tedavisi.

Hastalıkla İlişkili Genler

Esansiyel trombositemi hastalığı başta JAK2 olmak üzere JAK2 ve CALR genlerindeki mutasyonlar sebebiyle oluşabilir. 2005 yılında, 4 ayrı çalışma grubu ET hastalarının %50-60’ında JAK2 geninde mutasyon keşfetti.  Vakaların az bir kısmında, MPL, THPO ve TET2 genlerinde mutasyon gözlenmiştir. Normal şartlarda, JAK2, MPL ve THPO genlerinin ürettiği proteinler JAK/STAT sinyal yolağını aktive edebilmek için beraber çalışırlar. JAK/STAT sinyal yolağı kimyasal sinyalleri hücre dışından hücre çekirdeğine taşırlar ve kan hücrelerinin özellikle trombositlerin çoğalmasını sağlar. Bu genlerdeki mutasyonların kemik iliğinde üretilen trombositlerin kontrolsüz artışına sebep olduğuna inanılmaktadır.

JAK2 genindeki bu mutasyonlar, kinaz enziminin bir çeşidi olan Janus kinaz 2 (JAK2) enziminin fazla aktivitesine sebep olur.  Normal şartlar altında, karaciğer thrombopoietin hormonu üretir ve bu hormon zamanla kırmızı hücreler, beyaz hücreler ve trombositlere dönüşebilen hematopoetik kök hücrelerine bağlanır. Bu bağlanma gerçekleştiğinde, JAK2 enzimi hematopoetik hücrelerin trombosit (megakaryositler) ve trombosit haline gelen öncül hücrelere bölünmesini sağlar. Trombositler şekilsiz ve anormal derecede büyük olabilirler. Bu ekstra, anormal şekilli trombositler kan pıhtılaşması riskini artırır.

JAK2 mutasyonu olmayan Esansiyel trombositemi hastalarının %40’ından fazlası için, bu hastalığın genetik temeli 2013’e kadar bilinmiyordu. İki grup araştırmacı ET hastalarının genellikle Calreticulin (CALR) olarak adlandırılan bir gende çeşitlilik gösterdiğini bildirdi. JAK2 gen mutasyonu olmayan ET hastalarının yaklaşık %70’inde CALR mutasyonları bulundu. CALR geninin bir hücre içindeki fonksiyonu JAK2’ninkinden daha az anlaşılmış olsa da CALR geninin ET’de bir JAK2 mutasyonu ile anormal şekilde aktif olan aynı hücresel makineyi değiştirdiği anlaşılmaktadır. Bu, CALR ile mutasyona uğramış ET hastalarının, JAK2 mutasyonuna sahip olan ET hastalarından neredeyse ayırt edilemez oldukları için anlamlıdır.

CALR ve TET2 genlerindeki hangi mutasyonların Esansiyel trombositemiye sebep olduğu hala bilinmemektedir. CALR geni bağışıklık sistemindeki fonksiyonlara ve yara iyileşmesine yardım eden Calreticulin adlı proteini kodlar. Calreticulin aynı zamanda, hematopoetik hücrelerin yüzeyinde bulunan ve trombopoietinin bağlandığı bir protein olan bir reseptördür. TET2 geni ise kan hücreleri üretiminde önemli role sahip olduğu inanılan proteini kodlar. Tüm bunların aksine, mutasyonun tespit edilemediği birkaç durum vardır ve bu vakaların henüz tanımlanmamış genlerdeki mutasyonlara bağlı olabileceği düşünülmektedir.

ET hastalarında çok daha nadir olarak başka varyasyonlar da bulunur, ancak JAK2 veya CALR genlerindeki mutasyonlar, ET hastalarının %75’inden fazlasında görülen en yaygın olan genetik mutasyonlardır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • esansiyel hemorajik trombositemi
  • esansiyel trombositoz
  • ET
  • idiyopatik trombositemi
  • idiyopatik trombositoz
  • birincil trombositemi
  • birincil trombositoz

Kaynakça

  • https://www.omim.org/
  • https://rarediseases.info.nih.gov/
  • https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/
  • https://ghr.nlm.nih.gov/
  • https://rarediseases.org/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FOUNTAİN SENDROMU

Genel Bilgi

Fountain sendromu çok nadir görülen multi-sistemik bir hastalıktır. Bu hastalık; zihinsel gerilik, yanak ve dudakların deri altında çok fazla sıvı birikmesine bağlı olarak şişmesi, iskelet anomalileri ve/veya iç kulakta yapısal bozukluktan dolayı ortaya çıkan sağırlık ile karakterize ediliyor. Bu hastalığın altında yatan sebep hala tam olarak bilinmemektedir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Çok nadir görülen bir hastalık olduğu için etken faktörler kesin olarak bilinmemektedir.  Otozomal çekinik bir hastalık olduğu düşünülmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Fountain Sendromu’nun genel olarak başlıca belirti ve semptomları olmasına karşın hastalık hakkında bilinmeyen çok fazla şey var. Çok az sayıda görülmesi, diğer genlerin olası etkileri, az sayıda klinik çalışma yapılmış olması bu hastalığın semptom ve prognozunu netleştirmeye engel oluyor.

Genel özellikler arasında hafiften ileri dereceye kadar görülebilen zeka geriliği yer alırken aynı zamanda fiziksel farklılıklar da görülebilir. Yüz altında, özellikle de dudak ve yanaklarda, anormal derecede sıvı birikmesinden dolayı şişkin bir surat, geniş, şişkin el ve ayaklar hastalığın önemli belirtilerindendir. Bu belirtiler genellikle yaşla birlikte daha da belirginleşir. İç kulaktaki koklea’da (salyangoz) bulunan bir bozukluktan dolayı oluşsan sensorinöral işitme kaybı da semptomların arasındadır. Bu tarz sağırlıkta ses dış kulaktan iç kulağa normal olarak iletiliyor olsa da iç kulaktaki malformasyon işitme kaybına sebep olur. Bu işitme kaybı konuşma geriliğine de sebep olabilir. Bazı vakalarda diğer yaşıtlara kıyasla görülen boy kısalığı, geniş baş çevresi (makrosefali), kamburluk, bebeklik çağında görülen jeneralize nöbetler de semptomların arasında alabilir.

Genetik Görülme Sıklığı

Fountain sendromu çok nadir olarak kalıtılan, kadın ve erkeklerde neredeyse aynı oranlarda görülen bir hastalıktır. Tıp literatüründe çok az sayıda vaka rapor edilmiştir. Görülme sıklığı ve yaygınlığı bilinmeyen bir hastalıktır. Yanlış teşhis konulması veya hiç teşhis konulmamış olması, bu hastalığın gerçek görülme sıklığının hesaplanmasını zorlaştırıyor.

Kalıtım Paterni/Deseni

Genetik hastalıklar iki gen tarafından belirlenir. Bu genlerin biri anneden bir de babadan gelir. Fountain Sendromu’nun otozomal çekinik bir hastalık olduğu düşünülüyor. Bir hastalığın otozomal çekinik olması demek; hastanın taşıyıcı olan anne ve babasından aynı mutant geni alıp fenotipik olarak da bu hastalığı göstermesi demektir. Ebeveynlerinden bir mutant bir normal gen alan kişi ebeveynleri gibi taşıyıcı olacaktır. İki geni de normal alan birey ise sağlıklı bir birey olacaktır.

Resim 1:  Otozomal çekinik kalıtım

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Fountain sendromu genellikle bebeklik veya erken çocukluk döneminde teşhis edilir. İç kulaktaki malformasyonun sensorinöral işitme kaybına sebep olduğu çeşitli odyolojik testlerle ve X-ray taramalarla doğrulanabilir. X-Ray tarama testi aynı zamanda şüphelenilen iskelet anomalileri için de kullanılabilir. Jeneralize nöbetler görülen hastada ise çeşitli nörolojik değerlendirmeler yapılabilir. Elektroensefalografi (EEG) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) yöntemleri bunun için kullanılabilir. EEG beyin dalgalarındaki farklılıklar ortaya çıkarılabilir.

Fountain Sendromu’nun tedavi yöntemi hastanın gösterdiği belirtilere göre değişiklik gösterir. Tedavinin farklı alanlarda uzman kişilerle birlikte yürütülmesi gerekebilir. Bu uzmanlar arasında kulaktaki sorunların teşhisi için otolaringolojistler, işitme kaybının tedavisi için odyologlar, konuşma bozuklukları için dil konuşma patologları, iskeletsel bozuklukların tedavisi için ortopedistler, fizyoterapistler, cerrahlar bulunabilir. Ayrıca genetik danışmanlık da hasta ve ailesi için çok yararlı olabilir. Jeneralize nöbetler yaşayan çocuklarda ise çeşitli antikonvülsan ilaçlarla nöbetlerin etkisi ve sıklığı azaltılabilir veya önlenebilir. İleri derecede kamburluk görülen hastalarda ise fizik tedavi, egzersiz ve diğer destekleyici tedavilere (alçı gibi) başvurulabilir. Erken müdahale bu hastalık için çok önemli bir etkendir. Bu sayede Fountain Sendromu’na sahip çocukların hayat standartları yükseltilebilir. Özel eğitimler, işitme problemi ve buna bağlı konuşma bozuklukları olan çocuklar için özel servisler, medikal ve sosyal servisler de hastaya fayda sağlayabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Henüz hastalıkla ilişkili bir gen bulunamamıştır.

Hastalığın Diğer İsimleri

Zeka geriliği, sensorinöral sağırlık/işitme kaybı, iskelet displazisi, dudakta granülom, şişkin dudaklar ve kaba yüz hatları

Kaynaklar

Fountain sendromu: klinik sendromun daha ayrıntılı tanımlanması ve takip verileri:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8897038 Zeka Geriliği

sağırlık, iskelet anormallikleri ve dolgun dudaklı kaba yüz: Fountain sendromunun doğrulanması:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/3565469

Resim 1: https://kashastaliklari.aileniz.com/kalitimsalgecis.htm

https://rarediseases.org/rare-diseases/fountain-syndrome/

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=3219

http://omim.org/entry/229120

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/64/fountain-syndrome

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HYPEREKPLEKSİ(KOK HASTALIĞI)

Genel bilgi

Hiperekspleksi; yeni doğmuş veya anne karnındaki bebekleri etkileyen nadir görülen kalıtımsal nörolojik bir hastalıktır. Aynı zamanda çocukları ve yetişkinleri de etkileyebilir. Bu hastalığa sahip bireylerde ani ve beklenmedik ses, hareket veya dokunmaya karşı aşırı alarm tepkisi (göz seğirmesi veya vücut kasılmaları) gözlenir. Semptomlar bireysel hareketi önleyen aşırı kas kasılmalarını  (hipertoni) içerir ve bu da hasta bireyin bilinç kaybı yaşamadan bir kütük gibi düşmesine sebebiyet verebilir. Aşırı refleksler (hiperreflektivite) ve düz yürüyememe de meydana gelebilir. Hiperekspleksi genellikle otozomal dominant karakterde kalıtılır ama otozomal resesif ya da nadiren X’e bağlı kalıtımlarından da görüldüğü rapor edilmiştir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Hiperekspleksi hastalarının %30’unda GLRA1 geninde mutasyon vardır. GLRB, GPHN ve SLC6A5 genlerinde de mutasyonlarla görülür. X’e bağlı olduğunda ise ARHGEF9 geninde mutasyon olmuştur.

Bazı durumlarda, hasta olan anne yada babadan gelen mutasyona uğramış genle kalıtılır. Diğer durumlar ise, gende meydana gen yeni mutasyonlar sonucu oluşabilir. Bu durumlarda hasta bireyin ailesinde daha önceden bu hastalık görülmemiştir.

Belirti ve Semptomlar:

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye göre değişir. Aynı hastalığa sahip insanlar aşağıdaki tabloda listelenmiş her semptoma sahip olmayabilir. Bu bilgiler Human Phenotype Ontology (HPO) adı verilen veri tabanından sağlanmaktadır. %80-99 insanın sahip olduğu semptomlar;

MEDİKAL TERİM DİĞER İSİMLER HPO ID
Ataksi 0001251  
Esophagitis Özafagus iltihabı 0100633 
Fasikülasyon Kas seğirmesi 0002380 
Gastroesofagel reflü Asit reflü 0002020
Hiatus hernia Mide hernia 0002036
Hiperrefleksivite Artmış refleksler 0001347 
Joint stiffness Katı eklemler 0001387 
Kas katılığı 0003552 
Miyoklonus 0001336
Rigidity Kas katılığı 0002063
Spastisite İstemsiz kas kasılması 0001257 

Genetik Görülme Sıklığı

<1/1.000.000

Kalıtım Paterni/Deseni

Hiperekspleksi farklı kalıtım paternlerine sahiptir.

Her bir hücrede ilişkili olduğu genlerin herhangi bir kopyasında meydana gelen mutasyonun bu rahatsızlığın görülmesinde yeterli olduğu otozomal dominant kalıtım paterni görülebilir. Bazı durumlarda, hasta olan anne yada babadan gelen mutasyona uğramış genle kalıtılır. Diğer durumlar ise, gende meydana gen yeni mutasyonlar sonucu oluşabilir. Bu durumlarda hasta bireyin ailesinde daha önceden bu hastalık görülmemiştir.

Hiperekspleksi; aynı zamanda ilişkili olduğu genlerden birinde her hücredeki genlerin iki kopyasının da mutasyona uğramasıyla ortaya çıkan otozomal resesif kalıtım paterni de gösterebilir. Anne ve baba mutasyona uğramış genlerin bir kopyasını taşırlar ancak hastalığa dair belirti ve semptom gözlenmez.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Ailede hiperekspleksi hastasının bulunması teşhisin önemli bir parçasıdır çünkü bu hastalık genelde genetik ilişkili olarak ortaya çıkar.

Teşhis klinik belirtilere ,moleküler genetik testlerine ve elektrofizyolojiye dayanır.

Bu hastalık elektronmiyografi ve elektroensefalografi ile teşhis edilebilir.

Hastalık yaygın olarak anti-anksiyete ve anti-spastik ilaç clonazepam ile tedavi edilir. Bazı insanlara carbamazepine, phenytoin, diazepam, valproate, 5-hidroxytryptophan, piracetam, phenobarbital ve fluoxetine içeren ilaç tedavileri de yardımcı olur. Bazı vakalarda, clobazam ve clonazepam ilaçlarının kombinasyonu gerekli olabilir.

Hastalıkla İlişkili Genler

GLRA1, GLRB, GPHN, ARHGEF9 ve SLC6A5 genlerinde meydana gelen mutasyonlar ile ortaya çıkar.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Kalıtsal hiperekspleksi
  • İrkilme sendromu (startle syndrome)
  • Ailesel irkilme hastalığı (familial startle disease)
  • Hiperekspleksi
  • STHE
  • Katı bebek sendromu(stiff-baby syndrome)
  • Konjenital katı adam sendromu(stiff-man syndrome, congenital)
  • Kok hastalığı

Kaynakça
https://rarediseases.org/rare-diseases/hyperekplexia/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/hereditary-hyperekplexia#inheritance

https://www.omim.org/entry/149400?search=hyperekplexia%20awaiting&highlight=hyperekplexia%20awaiting

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=2862&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Hyperekplexia&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Hereditary-hyperekplexia&title=Hereditary%20hyperekplexia&search=Disease_Search_Simple

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3129/hereditary-hyperekplexia

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

 HEMİMEGALENSEFALİ

Hastalığın Diğer İsimleri:

  • Macrensefali
  • Unilateral Megalensefali

Genel Bilgi

Hemimegalensefali (HME) beyinin bir bölümünün diğer bölümünden anormal bir şekilde büyük olduğu  nadir görülen nörolojik bir hastalıktır. Beyinin etkilenen kısmı anormal bir yapıya sahiptir ya da yapısında bazı saklı değişiklikler bulundurabilir. Hemimegalensefali hastaları asimetrik ve büyük bir kafa yapısına sahiptirler. Bu hastalığa sahip çocuklarda nöbetler, kısmi felç ya da  zihinsel gelişim bozukluğu görülür. Nöbetler, bebekliğin erken dönemlerinde başlar. Hemimegalensefali başka bir nörogelişimsel sendromla ilişkili olabilir. Bu yüzden HME teşhisi konulduğunda, başka sendromlar da araştırılmalıdır. Bu sendromlar arasında; Proteus sendromu, tüberöz skleroz, Lineer Nevus Sebaseus Sendromu, nörofibromatosis, Sturge-Weber sendromu ve Trenaunay sendromu vardır [1].

Figure 1: Two hemimegalensefali hastası.

Görülme Sıklığı

Ne kadar sıklıkta görüldüğü bilgisi mevcut değildir.

Sebep Olan Faktörler

Sebebi tam olarak bilinmese de, HME beyinin bir yarım küresindeki hücrelerin diğer yarım küredekilerden daha hızlı büyümesiyle oluşmaktadırr. Genellikle bir veya birden fazla genetik mutasyondan dolayı oluştuğu düşünülmektedir. Beklendiği üzere büyüyen beyinin korteksinde şekil bozukluğu görülür ve beyaz maddesi anormaldir. Bazı klinisyenler bu hastalığın, hamileliğin birinci ve ikinci evresinde fetal beyinde meydana gelen bir hasardan dolayı oluştuğunu düşünmektedirler [1].

Belirti ve Semptomlar

Genellikle yeni doğmuş bebeklerde nöbetler görülmesiyle bilinir. Bazen bu nöbetler günde elli defa veya daha fazla görülebilir. HME sendromuna sahip çocuklar büyük ve asimetrik bir kafa şekline sahiptir. Bu belirtiler görüldüğü taktirde beyin MR’ı çekilmelidir. Hemimegalensefali; Proteus sendromu, tüberöz skleroz, Lineer Nevus Sebaseus Sendromu, nörofibromatosis, Sturge-Weber sendromu ve Trenaunay sendromu gibi hastalıklarla ilişkili olarak oluşmuş olabilir. Bu sendromlarda, anormal cilt pigmentasyonu görülür. Bu yüzden cildinde anormal lekeler olan ve nöbet geçiren çocuklarda HME hastalığından şüphelenilmelidir. Aynı zamanda HME; Sotos sendromu ve Alexander hastalığı ile de ilişkili olabilir. Bu hastalıklar bir veya birden fazla genetik mutasyonlardan dolayı oluşur ve kalıtsal olabildikleri gibi embriyo gelişiminde de meydana gelebilirler [1].

Figür 2: Hemimegalensefali MR görüntüsü. Sağ yarım küre normalden daha büyük.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Bir bireyde Hemimegalensefali ‘ den şüphelenildiğinde genellikle beyin MR ‘ ı teşhis için yeterlidir. Bu yüzden HME şüphesi varsa, hemen MR çekilmelidir. Nöbetler elektroensefalografi (EEG) ile tanımlanabilir.

Hemimegalensefali ile ilişkili nöbetler, anti-epileptik ilaçlarla tedavi edilmesi zor olduğu için çoğu hastanın bir beyin yarım küresi cerahat ile alınır (hemisferektomi). Birden fazla ameliyat seçeneği vardır. Bir seçenek, fonksiyonel hemisferektomi, bir başka yöntem ise anatomik hemisferektomidir. Fonksiyonel hemisferektomide beynin bir tarafındaki sinir ve doku diğer taraftan ayrılır ve beyin ve kafatası arasında bırakılır. Anatomik hemisferektomide ise beynin hastalıktan etkilenmiş tarafı ameliyat ile alınır. Zamanla, beynin kalan kısmı diğer kısmın fonksiyonlarını üstlenir. Bu ameliyatlar genellikle epilepsi sendromlarında nörocerrahiyi deneyimlemiş cerrahlar tarafından yapılmaktadır [2].

Kaynakça

Figürler:

 

 

 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JACKSON-WEİSS SENDROMU

Genel Bilgi
Jackson-Weiss sendromu (JWS), kafa ve yüz (kraniyofasiyal) alanının ayırt edici malformasyonları ve ayak anormallikleri ile karakterize nadir bir genetik hastalıktır. Belirtilerin ve bulguların çeşitliliği ve şiddeti, aynı aileden etkilenen üyeler arasında bile, son derece değişken olabilir. Birincil bulgular, kafatasının belirli kemikleri (kraniyosinostoz), alışılmadık derecede yassı, az gelişmiş orta yüz bölgeleri (orta yüz hipoplazisi), anormal derecede geniş, büyük ayak parmakları ve malformasyonları veya ayakların içinde bazı kemiklerin füzyonu arasındaki lifli eklemlerin erken kapanmasını içerebilir. Jackson-Weiss sendromu, FGFR2 genindeki bir değişimin (mutasyonun) neden olduğu otozomal dominant bir genetik durumdur, bununla birlikte diğer genlerdeki (örn. FGFR3) mutasyonlar ile benzer görünen bir durum üretebilir.

Jackson- Weiss sendromu görülme yaşı olarak yeni doğanlarda ortaya çıkar. Sendromun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumdan önce bebeğin kafasındaki dış baskıdan kaynaklanabilir. Bunun ailelerden (kalıtsal) geçtiği durumlarda, nöbetler, azalmış zeka ve körlük gibi diğer sağlık problemlerinde ortaya çıkabilir. Yaygın olarak bağlantılı olduğu genetik hastalıklar Crouzon, Apert, Carpenter, Saethre-Chotzen ve Pfeiffer sendromları olabilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Jackson- Weiss sendromunda etkili olan gen FGFR2 genidir. Bu gen, fibroblast büyüme faktörü reseptörü 2 olarak adlandırılan proteini yapmak için talimatlar sağlar. Çoklu fonksiyonları arasında, bu protein embriyonik gelişim sırasında olgunlaşmamış hücrelere kemik hücreleri olma sinyalini verir. FGFR2 geninin spesifik bir bölümündeki bir mutasyon, FGFR2 proteini tarafından sinyallemeyi tetikler; bu, kafatası kemiklerinin erken füzyonunu teşvik eder ve ayaklardaki kemiklerin gelişimini etkiler.

Belirti ve Semptomlar

Bu kısımda Jackson Weiss Sendromunun belirtileri listelenmiştir ancak çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir.

İnsanların %80-99 bu belirtilere sahiptir:

  • Ayak başparmağının geniş kemiği
  • Geniş uzun ayak kemiği
  • Geniş aralıklı gözler
  • Orta yüzün az gelişmişliği
  • Kısa uzun ayak kemiği
  • Uzun kafatası şekli.

İnsanların %30-%79’u bu belirtilere sahiptir:

  • Damakta anormallik
  • Gaga benzeri çıkıntı
  • Azalan üst çene boyutu
  • Küçük üst çene
  • Küçük üst çene kemikleri
  • Üst çene eksikliği
  • Büyük alt çene
  • Şişkin gözler
  • Sarkık üst göz kapağı
  • Şaşılık
  • Gözlerin üstündeki yassı kemik çıkıntısı

İnsanların %5-%29’u bu belirtilere sahiptir:

  • 2 ve 3. ayak parmaklarında perdeli
  • Baldır kemiğinin anormalliği
  • Bölünmüş ayak
  • Elin kaynaşmış parmak kemikleri

Figür 1: Hipertelorizm

Görüntü kaynağı: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=71d9f1be67c7f8b6

Figür 2: Belirgin alın

Görüntü kaynağı: https://elementsofmorphology.nih.gov/index.cgi?tid=510a51e4083c1d6f

Genetik Görülme Sıklığı
Jackson- Weiss Sendromu nadir görülen genetik hastalıklardandır ve görülme sıklığı <1 /1 000 000’dir.

Kalıtı Paterni
Jackson- Weiss sendromu, otozomal dominant bir genetik hastalıktır. Genetik hastalıkların çoğu, biri babadan diğeri de anneden alınan bir genin iki kopyasının durumuna göre belirlenir. Baskın genetik bozukluklar, belirli bir hastalığa neden olmak için anormal bir genin sadece bir kopyasının gerekli olduğu durumlarda ortaya çıkar. Anormal gen, her iki ebeveynden kalıtsal olabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişimi) sonucu olabilir. Anormal genin etkilenen bir ebeveynden bir çocuğa geçme riski her hamilelik için% 50’dir. Risk erkeklerde ve kadınlarda aynıdır. Bazı bireylerde, bozukluk yumurta veya sperm hücresinde meydana gelen spontan (de novo) genetik bir mutasyona bağlıdır. Bu gibi durumlarda, bozukluk ebeveynlerden miras değildir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Jackson- Weiss sendromu doğumda veya erken bebeklik döneminde kapsamlı bir klinik değerlendirmeye, karakteristik fiziksel bulguların tanımlanmasına ve ileri görüntüleme teknikleri de dahil olmak üzere çeşitli testlere dayanarak teşhis edilebilir veya doğrulanabilir. Mesela; bilgisayarlı tomografi (CT) taraması veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi özel röntgen görüntüleme çalışmaları, bazı kraniyofasiyal, ayak veya diğer iskelet anormalliklerinin varlığını, derecesini doğrulamaya yardımcı olabilir. Eğer teşhis kesin değilse FGFR2 genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler uygulanabilir.

Jackson- Weiss sendromu tedavisi, her bir bireyde belirgin olan spesifik semptomlara yöneliktir. Böyle bir tedavi, etkilenen bir çocuğun tedavisini sistematik ve kapsamlı bir şekilde planlaması gerekebilecek bir tıbbi uzmanlar ekibinin koordine çabalarını gerektirebilir. Bu uzmanlar çocuk doktorları içerebilir; iskelet, eklem, kas ve ilgili dokular (ortopedistler), fizyoterapistler; ve diğer sağlık profesyonelleri.

Jackson- Weiss sendromu için spesifik tedaviler semptomatik ve destekleyicidir. Etkilenen bazı kişilerde, kraniyosinostoz ve ilişkili hidrosefali, kafatasının (kafa içi basıncı) ve beyindeki anormal şekilde artan basınçla sonuçlanabilir. Bu gibi durumlarda, kraniyosostozun düzeltilmesi ve aşırı beyin omurilik sıvısının (BOS) beyinden uzağa boşaltılması ve BOS’un absorbe edilebileceği vücudun başka bir kısmına bir tüp (şant) yerleştirilmesi önerilir. Hastalıkla birlikte potansiyel olarak ilişkili diğer kraniyofasiyal ve iskelet anormalliklerini düzeltmek için cerrahi de önerilebilir. Yapılan cerrahi işlemler, anatomik anormalliklerin ciddiyetine, bunlarla ilişkili semptomlara ve diğer faktörlere bağlı olacaktır. Bazı durumlarda, etkilenen bir kişinin hareketliliğini arttırmaya yardımcı olmak için fizik tedavi ve ek ortopedik ve destekleyici önlemler de önerilebilir. Jackson- Weiss sendromlu çocukların potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak için erken müdahale önemli olabilir. Yararlı olabilecek özel hizmetler arasında özel eğitim ve diğer tıbbi, sosyal ve mesleki hizmetler bulunur. Etkilenen bireyler ve aileleri için genetik danışmanlık tavsiye edilir. Ek olarak, JWS ile ilişkili olabilecek bulguları tespit etmek için tanı konmuş bireylerin aile bireylerinde kapsamlı klinik değerlendirmeler önemli olabilir. Bu hastalığın diğer tedavisi semptomatik ve destekleyicidir.

Mevcut klinik araştırmalarla ilgili bilgiler internette www.clinicaltrials.gov adresinde yayınlanmaktadır. ABD hükümetinin finansmanını alan ve özel sektör tarafından desteklenen tüm çalışmalar bu devlet web sitesinde mevcuttur.

Hastalıkla İlişkili Gen
FGFR2 geni

Hastalığın Diğer İsimleri

  • kraniyosinostoz, orta yüz hipoplazisi ve ayak anormallikleri
    Jackson-Weiss kraniyosinostoz
  • JWS

**MD Bethesda’daki NIH Klinik Merkezinde yürütülen klinik araştırmalar hakkında bilgi için, NIH Hasta Kayıt Ofisi ile iletişime geçilebilir:

Ücretsiz: (800) 411-1222

TTY: (866) 411-1010

E-posta: [email protected]

Ayrıca iletişime geçilebilecek organizasyonlar:

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/jackson-weiss-syndrome/ Erişim: (01.02.2019)

https://hpo.jax.org/app/browse/disease/ORPHA:1540 Erişim: (01.02.2019)

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6796/jackson-weiss-syndrome Erişim: (01.02.2019)

https://www.omim.org/entry/123150 Erişim: (01.02.2019)

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/jackson-weiss-syndrome Erişim: (01.02.2019)

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=1540 Erişim: (01.02.2019)