Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

3-HİDROKSİ-3-METİLGLUTARİK ASİTÜRİ

Genel Bilgi- Hastalığın Kısa Tanımı- Etken Faktörler- Genetik Değişiklikler

3-hidroksi-3-metilglutaryil-CoA liyaz eksikliği ( HMG-CoA liyaz eksikliği olarak da bilinir ), vücudun belirli bir protein yapı bloğunu ( amino asit) işleyemediği nadir görülen kalıtsal bir hastalıktır. HMG-CoA liyaz eksikliği bazen çocuklarda gelişen ve su çiçeği veya grip gibi viral enfeksiyonlardan iyileşme gösteren ciddi bir bozukluk olan Reye sendromu ile karıştırılır. Çoğu Reye sendromu vakası, bu viral enfeksiyonlar sırasında aspirin kullanımı ile ilişkilidir. Sınıflandırma derecesi bozukluk (disorder)’dır.

HMGCL genindeki mutasyonlar HMG-CoA liyaz eksikliğine neden olur . HMGCL geni 3-hidroksimetil-3-metilglutaril-koenzim A liyaz (HMG-CoA liyaz) olarak bilinen bir enzim yapmak için talimatlar verir. Bu enzim, enerji için diyet proteinlerini ve yağlarını parçalamada kritik bir rol oynar. Özellikle, birçok proteinin bir parçası olan bir amino asit olan lösinin işlenmesinden sorumludur. HMG-CoA liyaz ayrıca yağların parçalanması sırasında ketonlar üretir. Ketonlar, basit şeker glikozu mevcut olmadığında belirli organ ve dokuların, özellikle de beynin enerji için kullandığı bileşiklerdir. Örneğin, ketonlar oruç ve açlık dönemlerinde önemli enerji kaynaklarıdır.

HMGCL genindeki bir mutasyon HMG-CoA liyazın aktivitesini azaltır veya ortadan kaldırırsa, vücut lösini işleyemez veya ketonları düzgün şekilde yapamaz. Lösin normal olarak işlenmediğinde, organik asitler adı verilen kimyasal yan ürünlerin birikmesi metabolik asidoz ile sonuçlanabilir. Keton eksikliği genellikle hipoglisemiye yol açar. Metabolik asidoz ve hipoglisemi, özellikle beyindeki hücrelere zarar verebilir ve HMG-CoA liyaz eksikliği olan çocuklarda ciddi hastalıklara yol açabilir .

Belirti Ve Semptomlar

Belirti ve semptomları genellikle yaşamın ilk yılında ortaya çıkar. Durum kusma, ishal, dehidrasyon, aşırı yorgunluk (uyuşukluk) ve zayıf kas tonusu (hipotoni) ataklarına neden olur. Bir atak sırasında kan şekeri seviyeleri tehlikeli derecede düşük olabilir (hipoglisemi) ve zararlı bileşiklerin birikmesi kanın çok asidik olmasına (metabolik asidoz) neden olabilir. Tedavi edilmezse, hastalık solunum problemlerine, konvülsiyonlara, komaya ve ölüme yol açabilir. Akut dönemleri genellikle bir enfeksiyon, oruç, yorucu egzersiz veya diğer stres türleri tarafından tetiklenir. 

Genetik görülme sıklığı

3-hidroksi-3-metilglutarik asitüri (3HMG) tüm etnik gruplarda görülür. Amerika Birleşik Devletleri, Tayvan ve anakara Çin’de görülme sıklığının 1 / 1,000,000’dan az olduğu tahmin edilmektedir; ancak Suudi Arabistan, Portekiz ve İspanya’da daha sık görülmektedir. Portekiz’de doğum yaygınlığının 1 / 125.000 canlı doğum olduğu tahmin edilmektedir. Tüm yaşlarda görülebilir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Organik asedemiler genetik hastalıklardır. Otozomal resesif olarak aktarılır. Eğer bir gen hem anne hem de babadan çocuğa geçiyorsa bu duruma otozomal resesif denir.

Teşhis Yöntemi ve Tedaviler

Tanı, plazmatik asilkarnitinlerin (artmış C5OH ve C6DC) ve idrar organik asidinin tandem kütle spektrometresi profiline dayanır. Tanı mutasyon analizi ile doğrulanabilir. Gebeliğin üçüncü trimesterinde, amniyotik sıvı organik asit seviyeleri ve maternal idrar tahlili 3HMG’yi gösterebilir; onay, moleküler çalışma için kültürlenmiş amniyositlerin veya koryonik villerin test edilmesini gerektirir.

Doğumdan sonraki ilk haftalarda, annenin plasentasının zararlı maddeleri temizleme etkisi ortadan kalktıktan sonra, yenidoğan hasta olabilir. Yenidoğan protein ile beslenmeye başladıktan sonra zararlı asitler vücutta artmaya başlar. Bu durumdaki yenidoğanlar genellikle uykulu bir hal, hızlı nefes alıp verme ve kusma gösterebilir ve ciddi derecede hasta olabilirler. Bu durumda hastaneye gitmek çok önemlidir.

Hastalar akut metabolik krizler sırasında intravenöz % 10 glukoz ve destekleyici tedavi ile tedavi edilmelidir. Bakım tedavisi, lösin içermeyen amino asit karışımı, kısıtlı yağ alımı ve düzenli beslenme (3-6 saatte bir) ile protein / lösin kısıtlı diyet gerektirir. Karnitin takviyesi sıklıkla verilir. Karnitin,glisin, metronidiazol tedavide kullanılan ilaçlar arasındadır. Karnitin: Zararlı organik asitlerin idrar yolu ile atılımını sağlar. Glisin: Karnitin gibi işlev görür. Bazen izovalerik asidemi hastalarında iyi etki ettiği takdirde tek ilaç olarak verilebilir. Metronidazol: Bu, normalden düşük bir dozda belirli bir süre için verilen bir antibiyotiktir. Bağırsak florasında yaşayan bakteriler organik asit üretirler. Metronidazol, bağırsaktaki bakteri sayısını ve böylece de üretilen ve kana karışan organik asit oranını azaltmak için verilir.

3HMG otozomal resesif genetik bir hastalıktır. Tüm ailelere genetik danışmanlık verilmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler

3HMG geninin mutasyon sonucu HMGCL (1p36.11) meydana gelen bir bozukluktur.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • 3-hidroksi-3-metilglutaryil-CoA liyaz eksikliği
  • HMG-CoA liyaz eksikliği
  • Hidroksimetilglutarik asidüri

 Kaynakça

(REHBER OLARAK SUNULABİLİR)

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8387/3-hydroxy-3-methylglutaric-aciduria

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/3-hydroxy-3-methylglutaryl-coa-lyase-deficiency#
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ANAPLASTİK TİROİD KANSERİ

Ferhat Ürek

Genel Bilgi

Anaplastik(farklılaşmamış) tiroid kanseri, tiroid bezini etkileyen en agresif tiroid kanseri türüdür. Tiroit bezi, nefes borusunun ön kısmında yer alır ve şekil olarak kelebeğe benzer. Salgıladığı T3-T4 hormonları sayesinde metabolizmadan ruhsal duruma kadar birçok fonksiyonu etkiler. Hastalığa genellikle 65 yaş ve üzeri bireylerde rastlanır. Kadınlarda görülme riski erkeklere nazaran daha yüksektir. Ayrıca anaplastik tiroid kanseri, guatr veya tiroid kanseri öyküsü olan hastalarda daha sık görülür. Radyoaktif maddelere maruz kalmak da bu riski artırır.

Tiroid kanserli hasta modellemesi

Çoğu insanda semptom görülmez(asemptomatik). Ancak bazı hastalarda kendini; boyunda ağrı, ses kısıklığı ve özellikle de şişmiş lenf düğümleri şeklinde gösterebilir. Hastalığın çoğu türü nadiren ağrıya veya sakatlığa sebep olur. Ameliyat ve sonrasında gözlem ile tedavisi kolaylıkla yapılır.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Anaplastik tiroid karsinom hücreleri

Anaplastik tiroid kanserinin sebebi tam olarak bilinmemektedir. Araştırmacılar, genetik ve immünolojik anormalliklerin, çevresel faktörlerin(bazı kimyasallar ve iyonlaştırıcı radyasyonlar gibi) ve diyetin rol alabileceğini öngörüyor.

Anaplastik tiroid karsinom hücreleri

Anaplastik tiroid kanseri de dahil olmak üzere kanserli kişilerde, maligniteler(kötü huylu tümörler) çoğunlukla “onkojenler” veya “tümör baskılayıcı genler” olarak bilinen belirli genlerin yapısındaki anormallikler nedeniyle gelişir. Onkojenler hücre büyümesini kontrol eder; tümör baskılayıcı genler ise hücre bölünmesini kontrol eder ve hücrelerin uygun zamanda ölmesine sebep

olur. Bu anormal genetik değişiklikler, bilinmeyen nedenlerle ortaya çıkabilirken nadiren de olsa kalıtsal olabilir.

Papiller veya foliküler tiroid karsinomuna (kanser, habis, tümöral kütle) neden olan DNA mutasyonları, çeşitli kromozomlarda bulunan birkaç farklı gende bulunmuştur. Örneğin, papiller tiroid karsinomu olan bazı kişilerde 10. kromozomda RET geninin mutasyonları vardır. BRAF genindeki ve RAS gen ailesindeki mutasyonlar da yaygın olarak papiller tiroid karsinomu ile ilişkilidir.

Anaplastik tiroid kanserinin mikroskop altındaki görüntüsü

Belirti ve Semptomlar

Anaplastik tiroid kanserli bireyler hastalığı genelde asemptomatik geçirir. Bundan dolayı hastalar bunun farkına bazı görüntüleme çalışmaları(BT, MR gibi) sırasında varır. Bunun dışında boğaz bölgesinde keşfedilen küçük bir büyüme veya nodül(yumru) anaplastik tiroid kanserinin ilk belirtisidir. Bunlara ek olarak ses kısıklığı, nefes almada veya yutmada zorlanma, boğaz veya boyunda ağrı diğer semptomlardır.

Anaplastik Tiroid Kanseri Ultrason Görüntüsü

Genetik Görülme Sıklığı

Amerikan Kanser Derneği’ne göre, 2020’de Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 53.000 yeni tiroid kanseri vakası teşhis edilecek. Bu vakalardan 41.000’den fazlası kadınlarda ortaya çıkacak. Ayrıca çocuklarda ve ergenlerde tiroid nodüllerinin yetişkinlerde görülenlere göre daha kötü huylu olma olasılığı daha yüksektir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Spesifik terapötik prosedürler -sağlığı iyileştirmek için tasarlanan tıbbi müdahaleler- birincil tümör boyutu ve yeri, birincil tümörün evresi ve malignite(kötü huyluluk) derecesi gibi çok sayıda faktöre bağlı olarak değişebilir; tümörün lenf düğümlerine veya uzak bölgelere yayılıp yayılmadığı; bireyin yaşı ve genel sağlığı; ve/ veya diğer unsurlar. Anaplastik tiroid kanserinin tedavisi ameliyat ile başlatılır. Ardından bazen radyoaktif iyot tedavisi, harici ışın radyasyonu ve nadiren de kemoterapi uygulanır.

Hastalıkla İlişkili Genler

  • RET/ PTC
  • BRAF
  • RAS
  • P53
  • TFG
  • FOXE1

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Tiroit kanseri, anaplastik
  • Tiroid karsinomu
  • Anaplastik tiroit karsinomu

Kaynak

 
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MAVİ KONİ MONOKROMATİZMASI

                                         

Diğer İsimleri

  • BCM
  • Atipik X’e bağlı akromatopsi
  • Mavi koni monokromasi
  • Renk Körlüğü
  • Mavi monokon tek renkli tip

Genel Özellikler 

 Blue Cone Monochromacy (BCM) X-kromozomuna bağlı çekinik olarak kalıtılan nadir bir hastalıktır. Bu hastalıkta, gözde renkleri görmeyi sağlayan ışığa hassas retina hücreleri (koni hücreleri) zarar görmüştür. Gözde renkleri ayırt etmeyi sağlayan üç çeşit koni hücresi bulunur. Bunlar; kırmızı, yeşil ve mavi koni hücreleridir. BCM olan hastalarda yeşil ve kırmızı koni hücreleri düzgün bir şekilde çalışamaz. Ancak mavi koni hücreleri normal olarak çalışır. Bu kişiler renkleri ayırt etmekte problem yaşarlar ve görme kabiliyetleri düşüktür. Erkeklerde daha yaygındır. 

Belirti ve Semptomlar 

 Bu hastalığa sahip çocuklar öncelikle ebeveynleri tarafından fark edilir. Parlak ışıkları sevmezler ve gün ışığından kaçarlar (photophobia). BCM sahip hastalar, hemeralopi ya da gündüz körlüğü yaşarlar. Nistagmus -istemsiz ve ritmik göz hareketleri- da bir diğer BCM belirtisidir. Ayrıca net ve keskin görmede bozukluk ile miyopluk da BCM hastalarında karşılaşılan belirtilerdir. Hastalık genelde ilerlemez. 

Genetik Faktörler ve Kalıtım Paterni 

 Blue cone monochromacy genetik bir hastalıktır. Kırmızı ve yeşil koni hücrelerinin fonksiyonlarının kontrol edildiği genlerde meydana gelen değişimler veya mutasyonlar bu rahatsızlığın oluşmasından sorumludur. Bu değişimler OPN1LW ya da OPN1MW genlerinde meydana gelir. Daha sonrasında ise bu değişimler X-kromozomuna bağlı resesif olarak kalıtılır. Hastalık yapıcı genin kopyası X-kromozomu üzerinde bulunur. Bu durumda hastalığa sahip erkek bireyler bu geni annelerinden miras almıştır. Ancak genellikle anne bu hastalığın belirti ve semptomlarını göstermez. Erkekler anneden gelen bir X-kromozomu bulundurduğu için hastalığın görülme sıklığı onlarda daha fazladır. 

Teşhis ve Tedavi

 Hastalığın doğru teşhisi için birçok test yapılır. Doktor hastanın ve ailesinin medikal geçmişini değerlendirir. Bireylerin okuma kartlarındaki harfleri okuması istenerek göz fonksiyonları kontrol edilir. Renkli görme testleri ile bireyin renkleri ayırt etme durumu kontrol edilir. Ayrıca bireyin göz içi basıncı ile görme keskinliği ölçülebilir. Doktor gözdeki fotoreseptörlerin fonksiyonlarını kontrol etmek amacıyla bireyler elektroretinogram (ERG) kullanabilir. 

 Bazı durumlarda sadece gözün tetkik edilmesi hastalığın teşhisinde yardımcı olmayabilir. Bu durumda bir genetik test gerekli olabilir. 

 Hastalık için henüz spesifik ve kalıcı bir tedavi yöntemi bulunmamakta. Tedavi yalnızca semptomları hafifletmeye yönelik uygulamalar bütünüdür. Hasta sık sık göz kontrollerine gitmelidir. Fotofobiyi azaltmak ve renk kontrastını arttırmak için magenta veya kahverengi renklerini filtreleyen lensler kullanılabilir. Magenta lensler mavi ve kırmızının renkli lenslerden geçerek retinaya ulaşmasını ve o renkleri algılamayı sağlar. BCM sahip bireylerde parlak ışıkta görme yetisi düşüktür. Bunun için parlaklığı azaltıcı ve görmeyi arttırıcı renkli camlar kullanılabilir. 

Kaynaklar 

  1. National Center for Advancing Translational Sciences https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/917/blue-cone-monochromatism
  2. BCM Families Foundation, Clinical Diagnosis, DNA Test and Gene Therapy
http://www.blueconemonochromacy.org/treatment/#:~:text=%3E%20Treatment-,Treatment,boost%20sensitivity%20to%20colour%20contrasts.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

DENTATORUBRAL-PALLİDOLUYSİAN ATROFİ

Genel Bilgi

Dentatorubral-pallidoluysian atrofi yaygın olarak bilinen DRPLA , istemsiz hareketler, zihinsel ve duygusal problemleri ve düşünme yeteneğinde bir düşüşe (zeka geriliği) neden olan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. DRPLA’nın ortalama başlangıç ​​yaşı 30’dur , ancak bu durum bebeklikten yetişkinliğe kadar herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir.

DRPLA belirtileri ve semptomları etkilenen çocuklar ve yetişkinler arasında biraz farklıdır. DRPLA 20 yaşından önce ortaya çıktığında , çoğunlukla istemsiz kas sarsıntısı veya seğirmesi (miyoklonus), nöbetler, davranış değişiklikleri, zihinsel sakatlık ve denge ve koordinasyon (ataksi) sorunları içerir. Ne zaman DRPLA 20 yaşından sonra başlar, en sık bulgu ve belirtiler bacaklarda (koreoatetozis), psikiyatrik Sanrı olarak semptomlar ve entelektüel fonksiyonu (demans) bozulması kontrol edilemeyen hareketler, ataksi vardır.

DRPLA semptomları genellikle hızlı bir şekilde kötüleşir. Tekrarlayan nöbetler ve yutma güçlüğü (disfaji) pnömoni gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Ortalama olarak, DRPLA’lı insanlar semptomların başlamasından sonraki 13 yıl içinde vefat ederler. Bununla birlikte, bazı insanlar 60 yaş ve üstü yaşıyor.

Görsel Kaynak; https://www.hemensaglik.com/itemspool/image/gelisim-cocuk-davranis-hareket-26092011153631515.jpg

Genetik Değişiklikler /Etken Faktörler

DRPLA’ya ATN1 genindeki bir mutasyon neden olur . Bu gen, atrofin 1 adı verilen bir protein yapmak için talimatlar sağlar. Atrofin 1’in işlevi belirsiz olmasına rağmen, beynin birçok bölgesindeki sinir hücrelerinde (nöronlar) önemli bir rol oynar.

ATN1 altında yatan mutasyonun DRPLA bir şekilde bilinen bir DNA segmenti içeren CAG trinükleotid tekrar. Bu segment, art arda birçok kez görünen üç DNA yapı bloğundan (sitozin, adenin ve guanin) oluşur. Normal olarak, bu segment ATN1 geni içinde 6 ila 35 kez tekrarlanır . DRPLA olan kişilerde , CAG segmenti en az 48 kez tekrarlanır ve tekrar bölgesi normal uzunluğunun iki veya üç katı olabilir. Anormal derecede uzun CAG trinükleotid tekrarı atrofin 1’in yapısını değiştirir. Bu değiştirilmiş protein nöronlarda birikir ve normal hücre fonksiyonlarına müdahale eder. Bu nöronların işlev bozukluğu ve nihai ölümü, kontrolsüz hareketlere, entelektüel düşüşe ve DRPLA’nın diğer karakteristik özelliklerine yol açar .

Belirti ve Semptomlar

DRPLA’nın ilk olarak Smith ve ark. (1958) . Smith (1975) dentatorubropallidoluysian atrofisi adı altında bozukluk hakkında yazmıştır.

ATN1 genindeki (12p13.31) CAG tekrarlarının kararsız genişlemesi gösterilmiştir.

Başlangıç ​​yaşı 1 ila 60 yıl arasında değişmektedir (ortalama yaş = 28,8 yıl). Daha erken başlayan (20 yaş altı) hastalar miyoklonus epilepsisi ve entelektüel defisit gösterme eğilimindedir. Geç başlangıçlı (40 yaş üstü) hastalar serebellar ataksi, koreoetoz ve demans ile başvurma eğilimindedir. Klinik özellikler ve başlangıç ​​yaşı, CAG tekrarlarının büyüklüğü ile önemli ölçüde ilişkilidir. Kafa manyetik rezonans görüntüleme (MRG) serebellum, beyin sapı, serebrum atrofisini gösterir ve periventriküler yüksek sinyal verdiği gösterilmiştir.

%50 risk altında olan hamilelikler için, CVS (koryon villus biyopsisi) veya amniyosentez yoluyla doğum öncesi tanı mümkündür. CVS, ultrason rehberliğinde gebeliğin ilk üç aylık döneminde plasentanın bir biyopsisidir. Ultrason, gelişen hamileliğin görüntülenmesi için ses dalgalarının kullanımıdır. Plasentanın genetik yapısı fetusa (gelişen bebek) benzerlik göstermektedir ve bu nedenle bu doku üzerinde DRPLA geni çalışılabilir. CVS ile yaklaşık olarak düşük yapma riski 100’de 1 ihtimaldir. Amniyosentez, ultrason eşliğinde uzun ince bir iğnenin annenin karnından uterusa doğru batırılarak iki kaşık kadar amniyotik sıvının (gelişmekte olan bebeği çevreleyen sıvı) alınması işlemidir. DRPLA geni, amniyotik sıvıdan alınan hücrelerin kullanımıyla çalışılabilir. Kromozom analizi gibi diğer genetik testler de bir CVS veya amniyosentezde gerçekleştirilebilir. 

Genetik Görülme Sıkklığı

DRPLA , tahmini insidansının milyonda 2 ila 7 olduğu Japon nüfusunda en yaygın olanıdır. Bu durum Kuzey Amerika ve Avrupa’daki ailelerde de görülmüştür.

DRPLA , Amerika Birleşik Devletleri’nde nadir olmasına rağmen , Kuzey Carolina’nın Haw River bölgesinden büyük bir Afro-Amerikan ailesinde incelenmiştir. Aile ilk belirlendiğinde, araştırmacılar bozukluğu Haw River sendromu olarak adlandırdı. Daha sonra araştırmacılar Haw River sendromu ve DRPLA’nın aynı durum olduğunu belirledi.

Kalıtım Paterni / Deseni

Bu durum otozomal dominant bir paternde kalıtsaldır, yani her hücredeki değiştirilmiş genin bir kopyası bozukluğa neden olmak için yeterlidir. Çoğu durumda, etkilenen bir kişinin durumu olan bir ebeveyni vardır.

Değiştirilmiş ATN1 geni bir nesilden diğerine geçtiğinden, CAG trinükleotid tekrarının boyutu genellikle boyut olarak artar. Daha büyük tekrar genişlemeleri genellikle bozukluğun daha erken başlaması ve daha şiddetli belirti ve semptomlarla ilişkilidir. Bu fenomene tahmin denir. Beklenti, ATN1 geni bir kişinin babasından miras alındığında (baba mirası) bir kişinin annesinden miras alındığından (anne mirası) daha belirgindir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Burke ve diğ. (1994) , Haw River sendromu ve DRPLA arasındaki fenotipik farklılıkların, HRS’de miyoklonik nöbetlerin yokluğunu ve ayrıca DRPLA’da görülmeyen subkortikal beyaz cevher, bazal gangliyon kalsifikasyonları ve nöroaksonal distrofinin varlığını içerdiğini belirtmiştir. 

Otozomal dominant serebellar ataksi tip I’in nadir bir alt tipi, istemsiz hareketler, ataksi, epilepsi, zihinsel bozukluklar, bilişsel düşüş ve belirgin nöbetlerle karakterizedir.

Bu hastalık aşağıdaki gruplara ayrılır:

Teşhis

DRPLA belirtileri ve semptomları, çocuklukta mı yoksa yetişkinlikte mi başladıklarına bağlı olarak değişebilir,

DRPLA 20 yaşından önce başladığında, genellikle şunları içerir;

  • İstemsiz kas hareketleri veya seğirme ( miyoklonus )
  • Nöbetler
  • Davranış değişiklikleri
  • Zihinsel engelli (bilişsel sorunlar)
  • Denge ve koordinasyon sorunları (ataksi)

Epileptik nöbetler, 20 yaşından önce başlayan tüm insanlarda belirgin görülür.

DRPLA 20 yaşından sonra başladığında, en sık görülen belirti ve bulgular şunlardır: 

  • Ataksi
  • Ekstremitelerin kontrol edilemeyen hareketleri ( koreoetoz )
  • Psikiyatrik belirtiler (sanrılar gibi)
  • Bunaklık

Nöbetler, 20 ve 40 yaşları arasında başlayan kişilerde daha az görülür ve nadiren 40 yaşından sonra başlayanlarda görülür,

Sahip olan insanlar aile öyküleriyle etkilenen bir ebeveynin durumu açısından, etkilenen babalardan 26 ila 29 yıl önce ve etkilenen annelerden 14 ila 15 yıl önce semptomlara sahiptir.

Tedavi

DRPLA için bir tedavi yoktur; ancak belirti ve semptomların tedavi edilebileceği yollar olabilir; 

  • nöbetlerin tedavisi anti-epileptik ilaçlarla,
  • Psikiyatrik sorunların uygun psikotrop ilaçlarla tedavisi,
  • Çevre ve bakım düzeyinin zeka geriliği ve bunaklığı önlemesi,
  • Etkilenen çocuklar için özel eğitim programlarının uyarlanması uygulanabilir.

Riluzol adı verilen amiyotrofik lateral sklerozun (ALS veya Lou Gehrig hastalığı) ilerlemesini yavaşlatmak için kullanılan bir ilaç da DRPLA olan kişilerin tedavisinde faydalı olabilir. 

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Dentatorubral-pallidoluysian atrofi 
  • DRPLA
  • Haw River sendromu
  • Koreoatetozlu miyoklonik epilepsi
  • Naito-Oyanagi hastalığı
  • NOD

Kaynak

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ATAKSİ-TELANJİEKTAZİ

 Genel Bilgi

Ataksi-telanjiektazi (AT); sinir sistemini, bağışıklık sistemini ve diğer vücut sistemlerini etkileyen nadir görülen kalıtsal bir hastalıktır. Bu bozukluk, erken çocukluk döneminde -genellikle 5 yaşından önce- başlar. Etkilenen çocuklar, genellikle zorlukla yürüme, denge ve el koordinasyonu, istemsiz titreme hareketleri (korea), kas seğirmesi (miyoklonus) ile ilgili problemler yaşar ve sinir fonksiyonunda bozukluklar (nöropati) görülür. Hareket sorunları, tipik olarak, ergenlik çağında tekerlekli sandalye yardımı gerektirmesine neden olmaktadır. Bu bozukluğu olan kişilerde konuşurken yuvarlayarak konuşma, gözleriyle yan yan bakmak (okülomotor apraksi) şeklinde gözlenen halleri vardır ve hareket ettirmekte zorluk çekerler. Gözlerde ve cilt yüzeyinde meydana gelen ve telangiektaz adı verilen genişleyen kan damarları kümeleri de bu durumun karakteristik özelliğidir. Etkilenen bireyler kanlarında alfa-fetoprotein (AFP) olarak adlandırılan yüksek miktarda protein bulundurma eğilimindedir. Bu proteinin seviyesi normal olarak hamile kadınların kan dolaşımında artar, ancak ataksi-telanjiektazili bireylerin neden AFP’yi arttırdığı veya bu kişilerde ne gibi etkileri olduğu bilinmemektedir (1).

AT’de ileri yaşa kadar yaşam çok enderdir. Nöromüsküler bozukluklar özellikle ilerleyen yaşla birlikte AT hastalarının önemli bir kısmında görülen tutulumlardandır, ancak bu sendroma eşlik edebileceği az bilinmektedir ve bu konudaki literatür yazıları da kısıtlıdır. Bildirilen bir olgu sunumunda 29 yaşında AT’ye sahip kadın hasta diğer olgulara göre oldukça ileri yaşa sahiptir ve hastada çok ağır nöromusküler sistem etkilenimi saptanmıştır (2).

 Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

ATM genindeki mutasyonlar ataksi-telanjiektaziye neden olur. ATM geni, hücre bölünmesini kontrol etmeye yardımcı olan ve DNA onarımında rol oynayan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Bu protein, sinir sistemi ve bağışıklık sistemi dahil olmak üzere çeşitli vücut sistemlerinin normal gelişiminde ve aktivitesinde önemli bir rol oynar. ATM proteini, hücrelerin hasar görmüş veya kırılmış DNA iplikçiklerinin tanınmasında yardımcı olur ve kırık iplikleri düzelten enzimleri aktive ederek DNA onarımını koordine eder. Zarar görmüş DNA iplikçiklerinin verimli bir şekilde onarılması, hücrenin genetik bilgisinin kararlılığının korunmasına yardımcı olur.

ATM genindeki mutasyonlar, ATM proteininin fonksiyonunu azaltır veya ortadan kaldırır. Bu protein olmadan, hücreler kararsız hale gelir ve ölür. Beynin koordinasyon hareketlerinde (beyincik) rol oynayan hücreler özellikle ATM proteini kaybından etkilenirler. Bu beyin hücrelerinin kaybı, ataksi-telanjiektazinin karakteristik hareket problemlerinden bazılarına neden olur. ATM genindeki mutasyonlar, hücrelerin DNA iplikçiklerindeki kopmalara neden olan ve kanserli tümörlerin oluşumuna yol açan DNA hasarına doğru tepki vermesini de önler (3).

Belirti ve Semptomlar

Bu bozukluk, erken çocukluk döneminde -genellikle 5 yaşından önce- başlar.

  • Nörolojik bozukluklar: Koordinasyon hareketleri (ataksi) ile kademe kademe ilerleyen zorluklarla karakterizedir. Etkilenen çocuklar, genellikle zorlukla yürüme, denge ve el koordinasyonu, istemsiz titreme hareketleri (korea), kas seğirmesi (miyoklonus) ve sinir fonksiyonunda bozukluklar (nöropati) görülür (1).
  • İmmun sistem bozuklukları: Hastalığa sahip kişilerde genellikle zayıf bir bağışıklık sistemi vardır ve birçoğu kronik akciğer enfeksiyonları geliştirir. Ayrıca kanser geliştirme riski, lösemi (özellikle kan oluşturan hücrelerde görülen kanser türü) ve lenfoma (bağışıklık sistemi hücrelerinde görülen kanser türü) kanseri riski de vardır (1).
  • Akciğer sorunları: Kronik akciğer hastalığı, AT’li kişilerin %25’inden fazlasında gelişmektedir (4).
  • Radyasyona duyarlılık: Etkilenen bireyler, tıbbi röntgenler dahil, radyasyona maruz kalmanın etkilerine karşı oldukça duyarlıdırlar (1). AT’li kişilerde cilt kanseri görülme sıklığı artmaz ve güneşe maruz kalma ile normal bir şekilde başa çıkabilirler, bu nedenle güneş ışığına maruz kalma için özel önlemlere gerek yoktur (5).

Genetik Görülme Sıklığı

Hastalığın görülme sıklığının 40.000 ile 100.000 canlı doğumda 1 olduğu tahmin edilmektedir (6).

Kalıtım Paterni/Deseni

Ataksi-telanjiektazi, otozomal resesif bir paternde kalıtılır, yani her bir hücrede ATM geninin her iki kopyası da mutasyonlara sahiptir. En sık olarak, otozomal resesif hastalığı olan bir bireyin ebeveynlerinin her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak ebeveynler durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermez.

Amerika Birleşik Devletleri nüfusunun yaklaşık yüzde 1’i, her hücrede bir adet mutasyona uğramış kopya ve bir adet ATM geninin normal bir kopyasını taşır. Bu bireylere taşıyıcı adı verilmektedir. AT hastası olmamasına rağmen ATM mutasyon taşıyıcılarının, kanser gelişim riski, ATM mutasyonu olmayanlara göre daha yüksektir. Kadın taşıyıcılar özellikle meme kanseri gelişimi için risk altındadır. ATM genindeki bir mutasyonun taşıyıcıları da artmış kalp hastalığı riskine sahip olabilmektedirler (7).

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

AT için ESID (European Society for Immunodeficiencies) tanı kriterleri aşağıda verilmiştir (8,9).

  • Kesin Tanı: Kültür yapılmış hücrelerde radyasyonla indüklenen kromozom kırıklarında artış ve ilerleyici serebellar ataksisi olan kız ve erkek hastada ATM geninin her 2 allelinde mutasyon gösterilmesi ile kesin tanı konabilir.
  • Kuvvetle Mümkün: İlerleyici serebellar ataksisi olan erkek veya kız hastada aşağıdaki dört bulgudan en az üçünün varlığı
  • Oküler veya fasiyal telenjiektaziler
  • IgA düzeyinin yaşa göre 2 SD’nin altında olması
  • AFP (Alfa fetoprotein) düzeyinin yaşa göre 2 SD’nin üzerinde olması
  • Kültür yapılmış hücrelerde radyasyonla indüklenen kromozom kırıklarında artış
  • Mümkün: İlerleyici serebellar ataksisi olan erkek veya kız hastada aşağıdaki dört bulgudan en az birinin varlığı;
  • Oküler veya fasiyal telenjiektaziler
  • IgA düzeyinin yaşa göre 2 SD’nin altında olması
  • AFP düzeyinin yaşa göre 2 SD’nin üzerinde olması
  • Kültür yapılmış hücrelerde radyasyonla indüklenen kromozom kırıklarında artış.

Antenatal Tanı: Etkilenen bir çocukta o ailedeki patolojik ATM mutasyonları tespit edilmişse antenatal (doğum öncesi) tanı yapılabilir (5).

Prognoz: Solunum yolu enfeksiyonları, nörodejenerasyon, hızlandırılmış kutaneomukozal yaşlanma ve artmış bir kanser riskini yansıttığı için şiddetlidir. Hastaların%35’i 20 yaşına kadar kanser geliştirir (10).

Tedavi: AT ile ilişkili nörolojik sorunların tedavisi, nörodejenerasyonu yavaşlatan veya durduracak herhangi bir tedavi olmadığı için semptomatik ve destekleyicidir. Bununla birlikte, AT’e bağlı ortaya çıkabilecek diğer sorunlar, örneğin immün yetmezlik, akciğer hastalığı, gelişememe ve diyabet etkili bir şekilde tedavi edilebilir (11).

 Hastalıkla İlişkili Genler

Ataksi-telenjiektazinin defektif geni ATM (AT mutated); 11q22-23’te yer alır (12). ATM geni DNA tamirini kontrol eden majör gendir. ATM genindeki mutasyon hasar görmüş çift sarmallı DNA’ların birikimine neden olmaktadır.

 Hastalığın Diğer İsimleri 

  • AT
  • Ataxia telangiectasia syndrome
  • ATM
  • Louis-Bar syndrome
  • Telangiectasia, cerebello-oculocutaneous (13)

İleri okuma için:

Ataxia telangiectasia: a review, 2016

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5123280/pdf/13023_2016_Article_543.pdf

Ataxia-telangiectasia: recommendations for multidisciplinary treatment, 2017 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/28318010

Nonclassical Splicing Mutations in the Coding and Noncoding Regions of the ATM Gene: Maximum Entropy Estimates of Splice Junction Strengths, 2004

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/14695534

Kaynaklar

1. Ataxia-telangiectasia, Genetics Home Reference, NIH.  https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ataxia-telangiectasia Erişim Tarihi: 03.02.2019

2. Eker A, Alshanableh M, Yiğitoğlu PH. “Ataksi Telenjiektazi Sadece Bir Hareket Hastalığı Değildir; İleri Yaş Bir Ataksi Telenjiektazi Olgusunda Nöromusküler Anormallikler” Bakırköy Tıp Dergisi 2018;14:310-3 DOI: 10.5350/BTDMJB.20170811103537

3. Ataxia-telangiectasia, Genetics Home Reference, NIH. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ataxia-telangiectasia#genes Erişim Tarihi: 07. 02. 2019

4.  Crawford TO,  Skolasky RL,  Fernandez R,  Rosquist KJ,  Lederman HM. Survival probability in ataxia telangiectasia. Arch Dis Child 2006 Jul; 91(7): 610–611.

 5. Rothblum-Oviatt C, Wright J, Lefton-Greif MA, McGrath-Morrow SA, Crawford TO, Lederman HM. Ataxia telangiectasia: a review. Orphanet J Rare Dis 2016 Nov 25;11(1):159.

6. Bezerra MC GM, Carvalho BTC. Ataxia-telangiectasia: caracteristicas clinico-laboratoriais. Ataxia-telangiectasia: a review. Rev Bras Alerg Imunopat 2001;24:98-105. DOİ: https://doi.org/10.1038/336577a0

7. Ataxia-telangiectasia, Genetics Home Reference, NIH. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ataxia-telangiectasia#inheritance Erişim Tarihi: 07. 02. 2019

8.European Society for Immunodeficiencies, Ataxia Telangiectasia. https://esid.org/Education/Ataxia-Telangiectasia Erişim Tarihi: 04. 02. 2019

9. Çatal F, Topal E, Çeliksoy MH, Ermiştekin H, Kutlutürk K, Yıldırım N, Sinanoğlu MS, Genç Tırman E, Yıldıran A. Ataksi-telenjiektazili hastaların demografik ve sistemik tutulum özellikleri. Asthma Allergy Immunol 2014;12:83-90

10. Ataxia-telangiectasia, https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Expert=100&lng=EN Erişim Tarihi: 06.02.2019

11. Rothblum-Oviatt C, Wright J, Lefton-Greif MA , McGrath-Morrow SA , Crawford TO, Lederman HM. Ataxia telangiectasia: a review. Orphanet Journal of Rare Diseases (2016) 11:159

12. Gatti RA, Berkel I, Boder E, Braedt G, Charmley P, Concannon P, et al. Localization of an ataxia-telangiectasia gene to chromosome 11q22-23. Nature 1988;336:577-80.13. Ataxia-telangiectasia, Genetics Home Reference, NIH.  https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ataxia-telangiectasia#synonyms Erişim Tarihi: 03.02.2019

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ARJİNİNEMİ

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Arjininemi, arjinaz enzimi eksikliği sebebiyle üre döngüsünün  gerçekleşmesini engelleyen genetik bir hastalıktır. Kromozom 6q23 üzerinde arjinaz enzimini kodlayan ARG1 geninde bulunan homozigot ya da çifte heterozigot mutasyon sebebiyle olur. Homozigot çekinik olarak bir sonraki nesile aktarılabilir. [1] Üre döngüsü vücudun metabolizmal aktivitesi sonucu üretilen azotun vücuttan atılması için gerekli olan bir döngüdür. Üre döngüsünün son enzimi olan arjinaz I arjinini, üre ve ornitine dönüştürür. [2] Bu enzimin düzgün çalışmaması sonucu kanda arjinin ve amonyak birikmesi olur. Genelde doğumda ve erken çocukluk döneminde semptomlar görülmez. 1 yaş ve 3 yaş arası tedavi edilmeyen bireylerde spastisite, bilişsel gelişimde bozukluk gelişir. Tedavi edilmemesi durumunda arjinaz enzimi eksikliğinde ciddi semptomlar görülür. [4]

Belirti ve Semptomlar

Arjininemi hastalığı bulunan bireylerde aşağıdaki belirti ve semptomlar görülebilir.

  • Anoreksi
  • Kusma
  • Zeka geriliği
  • Büyüme geriliği
  • Hiperamonemi
  • Hiperarjininemi
  • Spastik parapleji
  • Letarji
  • Nöbet
  • Atetoz
  • Bağırsak ve mesane kontrolü kaybı
  • Mikrosefali
  • Kortikal atrofi
  • Denge ve koordinasyon eksikliği

Genetik Görülme Sıklığı

1.100.000’de 1 ile 350.000’de 1 arasında görülme ihtimali olduğu tahmin edilmektedir.[4]

Kalıtım Paterni/Deseni:

6. kromozomda otozomal çekinik olarak aktarılır.  Çerçeve kayması veya silinme mutasyonu sonucu oluşur. Otozomal çekinik olduğu için bireylerin %25 hasta, %50 taşıyıcı ve %25 ne hasta ne taşıyıcı olma ihtimali vardır. [4]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Yeni doğmuş bebeklerde yapılan yeni doğan taramasında bu hastalığı fark etmek zordur. 1 yaşından sonra fark edilmeye başlanır. Plazmadaki arjinin seviyesinin normali 3-4 katına çıkması bu hastalığın olabileceğine dair işarettir. Kesin tanı moleküler genetik testler ile biallelik ARG1 patojenik varynatının testpiti veya kırmızı kan hücrelerinde arjinaz enzimi aktivetisinin olmaması ile konur. Üriner orotik asit konsantrasyonu bu bireylerde yüksek olabilir ama teşhis konması için birincil öncelikte değildir. [4] Çoğu üre döngüsü rahatsızlıklarına benzer bir tedavi yolu uygulanmaktadır. Bu hastalığa sahip olan bireylerde beslenme düzeninde değişiklik yapılarak dışarıdan protein alımının kısıtlanması ve temel amino asit ile desteklenip düşük proteinli beslenme ile tedavi edilebilir. Aynı zamanda intravenöz glukoz infüzyonu ile tedavi edilebilir. Akut durumlarda (koma ya da ensefalopatik) sodium benzoat ve/veya sodium fenilbütirat/fenilasetat kandaki amonyak seviyesini düşürmek için kullanılır. Nitrojen tutucu ilaçlar kullanılır.[3][5] Tedavilerden yanıt alınamadığında karaciğer naklide yapılabilmektedir. Valporik asitin bu hastalar üzerinde kullanılması önerilmemektedir. Kandaki arjinin seviyesinin kontrol edilmesi ve metabolik dengesinin takibi gerekmektedir. Eğer aile öyküsünde bu hastalığa sahip insanlar varsa yapılacak moleküler genetik testler ve plazma kantitatif aminoasit analizleri hastalığın erken teşhis ve tedavisinde çok önemli yer tutmaktadır.[4]

Hastalıkla İlişkili Genler

6p23’de bulunan arjinaz-1(ARG1) geninde bulunan homozigot ya da çifte heterozigot mutasyon sebebiyle olur. Çerçeve kayması, silinme ya da çoğalma mutasyonu ile oluşur. [1] 

Hastalığın Diğer İsimleri

Arjininemi, arjinaz eksikliği, hiperarjininemi ve ARG1 eksikliği olarak da biliniyor.

Referans

[1] Cai, X., Yu, D., Xie, Y., & Zhou, H. (2018). Argininemia as a cause of severe chronic stunting and partial growth hormone deficiency (PGHD). Medicine, 97(7), e9880.doi:10.1097/md.0000000000009880 

[2] Crombez E. A., Cederbaum S. D, (2004), Hyperargininemia due to liver arginase deficiency, doi:10.1016/j.ymgme.2004.11.004 

[3] Fernando D. Testai., Philip B. Gorelick, (2010), Inherited Metabolic Disorders and Stroke Part 2: Homocystinuria, Organic Acidurias, and Urea Cycle Disorders Arch Neurol. 2010;67(2):148-153 

[4]Derek Wong, MD, Stephen Cederbaum, MD, and Eric A Crombez, MD. Arginase Deficiency. GeneReviews. August 2014; http://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK1159/.

[5] Qureshi, I. A., Letarte, J., Ouellet, R., Batshaw, M. L., Brusilow, S. Treatment of hyperargininemia with sodium benzoate and arginine-restricted diet. J. Pediat. 104: 473-476, 1984. 

[6] https://www.omim.org/entry/207800#15 

[7] https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5840/arginase-deficiency 

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

FİBROSARKOM

Genel Bilgi

Fibrosarkom, kemik, kas ve diğer organları yerinde tutan fibröz doku hücrelerini. etkileyen mezenkimal kökenli nadir görülen bir tümördür. Vücut fibroblastların kontrolünü kaybeder ve fibroblastlar aşırı çoğalır. Bu durum gerekenden daha fazla lifli doku oluşturur. Bunun sonuucunda da tümör oluşumu gözlenir. Fibrosarkom da diğer kanser türleri gibi vücuda yayılabilir.(metastaz)

Figür 1: Fibrosarkomaya sahip fibroblast hücrelerinin 3D görüntüsü

Kaynak: https://www.medicalnewstoday.com/articles/320614.php#symptoms

İki ana tip vardır: Birincil Fibrosarkom ve ikincil Fibrosarkom.

Primer fibrosarkom, değişken miktarlarda kolajen üreten bir fibroblastik malignitedir. Sekonder fibrosarkom, önceden var olan bir lezyondan veya radyoterapiden sonra kemik veya yumuşak doku alanına kadar ortaya çıkar. Bu daha agresif bir tümördür ve prognozu daha kötüdür.

Nadiren, fibrosarkom kemikte ortaya çıkabilir, ancak genellikle kemiğin kendisini değil, yakındaki fibröz dokuyu etkiler.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Fibrosarkomun kesin nedeni bilinmemektedir, ancak genetik mutasyonlar bir rol oynayabilir. Bazı nadir kalıtsal hastalıklar insanlar da fibrosarkom görülme ihtimalini arttırır.Bu durumlar şunları içerir:

Bu hastalıklara sahip bireylerde herhangi bir sarkom belirtisi olup olmadığına dair düzenli kontrol edilmelidir.

Aynı zamanda;

  • zayıflamış veya hasar görmüş lenf sistemi
  • radyasyona maruz kalma
  • muhtemelen vinil klorür, arsenik ve dioksin dahil olmak üzere bazı kimyasal maruziyetlerde Fibrosarkoma neden olabilir.

Belirti ve Semptomlar

Fibrosarkom en çok kollarda, bacaklarda, göğüste veya karında görülür, ancak vücudun diğer bölgelerinde de olabilir. Fibrosarkom belirtileri ilk başta hafif olabilir.Önceleri sadece cilt altında ağrısız bir yumru veya şişlik görülebilir. Diğer belirtilerin görüntülenmesi ise uzun zaman alabilir. Bu belirtiler şunları içerir.

  • Kol veya bacaklarda; tümör bölgesinde burkulma gibi hissedilebilecek kalıcı ağrı görülmesi
  • Karında: Eğer Fibrosarkom oluşumu karında başlarsa, muhtemelen önemli boyutlara gelene kadar fark edilemez. İlerleyen zamanlarda çevredeki organları, kasları, sinirleri veya kan damarlarını itmeye başlayabilir. Bu durum acıya ve hassasiyete yol açabilir. Tümörün konumuna bağlı olarak, solunum problemlerine yol açabilir. Ayrıca kabızlığa da sebep olabilir.
  • Mesanede bulunan fibrosarkom alt karın bölgesinde ağrı, işemede zorlanma ve idrarda kan bulunmasına sebep olur.
  • Göğüste fibrosarkom bulunduğunda hastada nefes darlığı, öksürük ve göğüs ağrısı gözlenir.
  • Baş veya boyunda gözlenen Fibrosarkomda ise belirtiler burunda tıkanıklık ve burun veya boğazdan akıntı şeklinde görülür. Bazı durumlarda göz şişebilir.

Bunların yanında aşağıdakiler gibi başka semptomlar da gözlemlenebilir.

  • yorgunluk
  • iştah kaybı
  • kilo kaybı.
  • eklem veya uzuvu hareket ettirmede zorluk
  • tümörün sinirlere baskı yapması nedeniyle vücudun ilgili bölgelerindeki uyuşma

Ancak semptomları başka sarkom türleriyle de benzerlik gösterdiği için Fibrosarkomun sadece semptomlarla tanımlanması kolay değildir.

Genetik Görülme Sıklığı 

Fibrosarkom, kas-iskelet sarkomlarının sadece % 10’unu ve tüm primer kemik tümörlerinin% 5’inden daha azını temsil eder. Nadirdir, her 2 milyon kişiden birini etkiler. Herhangi bir yaştaki hastalarda teşhis edilebilir, ancak yaşamın dördüncü dekadındaki hastalarda daha sık teşhis edilir.

Kalıtım Paterni/Deseni

Fibrosarkomun kalıtım paterni bilinmemektedir. Kemik fibrosarkomu erkeklerde kadınlardan biraz daha sık görülür.Bilinen ırksal tercih yoktur.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Figür 2: Fibrosarkomun resmi balıksırtı deseni olarak tanımlamır. Bu model çok belirgindir ve genellikle fibrosarkom tanısını doğrular.

Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Fibrosarcoma

Teşhis için öncelikle görüntüleme yöntemleri kullanılır. Bu yöntemler tümörleri ve diğer anormallikleri tanımlamayı kolaylaştıran ayrıntılı resimler üretir. Bir kitle bulunursa, fibrosarkomu doğrulamak adına biyopsi yapılır. Biyopsi sonrası bir patolog tarafından, herhangi bir kanser hücresi olup olmadığını ve varsa ne tür olduklarını belirlemek için örnekler analiz edilir. Eğer hastalık varsa, tümör derecelendirilir. Fibrosarkom tümörleri 1 ila 3 ölçeğinde derecelendirilir. Kanser hücreleri, normal hücrelere ne kadar az benzerse, derece o kadar yüksek olur. Yüksek derecelendirilen tümörler diğerlerine nazaran daha agresif olma eğilimindedir. Yani daha hızlı yayılırlar ve tedavileri daha zordur.

Doktorlar, tedavi planını aşağıdakiler gibi birçok faktöre dayandıracaktır:

  • primer tümörün derecesi, boyutu ve yeri
  • kanserin yayılıp yayılmadığı ve ne kadar yayıldığı
  • yaşınız ve genel sağlığınız
  • bunun önceki bir kanserin nüksü olup olmadığı

Fibrosarkom için ana tedavi, tümörün çıkarıldığından emin olmak için tümörün etrafında geniş kenar boşlukları ile primer tümörü çıkarılmasına dayanır. Bazı durumlarda amputasyon gerekebilir. Radyasyon tedavisi ve kemoterapi gibi yardımcı tedavi lokal kontrolü iyileştirebilir ve klinik olarak belirgin metastatik hastalığın ortaya çıkma olasılığını azaltabilir. Tedavi sonrasında da hastalar genellikle en az 5 yıl boyunca izlenir.

Hastalıkla İlişkili Genler

Genetik mutasyonlar rol oynayabilir. Mevcut araştırmalar birçok sarkomun bu mutasyonlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak hastalık sebebi ve ilgili genler henüz bilinmemektedir.

Kaynakça

https://www.macmillan.org.uk/information-and-support/audience/teens-and-young-adults/cancer-types/sarcoma/soft-tissue-sarcomas.html
https://www.medicalnewstoday.com/articles/320614.php#symptoms
https://emedicine.medscape.com/article/1257520-overview
https://www.healthline.com/health/fibrosarcoma#diagnosis
https://www.canteen.org.au/cancer-information/cancer-types/soft-tissue-sarcomas/fibrosarcoma/
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BURKİTT LENFOMA

Burkitt lenfoma, ağırlıklı olarak Orta Afrika’daki küçük çocukları etkileyen nadir bir kanser türüdür, ancak hastalık diğer bölgelerde de bildirilmiştir. Afrika’da görülen örneklerde, patojenik mekanizma belirsiz olmasına rağmen, Epstein-Barr virüsü enfeksiyonu ile ilişkili olduğu tahmin edilmektedir.

Burkitt lenfoma Myc genindeki somatik mutasyondan kaynaklanır ve Myc geni ve immünoglobulin genleri ile beraber translokasyonlar söz konusudur. Karşılıklı kromozomal translokasyonlar, lösemi ve lenfoma gibi beyaz kan hücrelerini kapsayan iki tip kanserin de aralarında bulunduğu birçok kanserin karakteristik özelliğidir.

Burkitt lenfoma hastalarından alınan kan örneklerinde kromozom analizi yapılırken kromozom 8 (c-myc geninde ya da yakınında olan translokasyon kırılma noktası ile) ve kromozom 2, 14 veya 22 (immünoglobulin genlerinden birisinin yanında ya da üzerinde olan translokasyon kırılma noktası ile) aralarında karşılıklı translokasyonlar görülmektedir. Burkitt lenfoma hastasının c-myc geninde ve immunoglobulin genlerinin DNA sekanslamasında eşsiz translokasyon kırıklıkları meydana gelir.

Bu hastalarda eşsiz bir şekilde translokasyon kırıklıkları vardır bu da her Burkitt lenfoma vakasında kanser hücrelerinin tamamının tek hücreden oluştuğunu ve bu atasal hücrenin de genetik bozukluklarını nesillerine aktardığı gözlenir.

 Kromozom translokasyonuna neyin sebep olduğu hala kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, fareler gibi model organizmalarda yapılan araştırmalar, translokasyonların nasıl meydana geldiğini ve bu sürecin Burkitt lenfoma ve lösemi gibi diğer kanserlere nasıl katkıda bulunduğunu daha iyi anlamamıza yol açmaktadır.

Şekil 1-) Kromozom 8 üzerinde Burkitt lenfoma hastalığının bulunduğu kromozomal segment. Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK22266/

Şekil 2-) Myc geni ile immunoglobulin genleri arasında karşılıklı translokasyonlar. Bu translokasyonlar özdeş kırılma noktalarıdır. Kaynak: Zübeyde Kumbıçak Chromosome Biology lecture notes.

Kaynakçalar

  1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK22266/
  2. Klug, W.S., Cummings, M.R., Spencer, C.A., Palladino, M.A. 2018. “Genetik Kavramlar”, Çeviri Editörleri: Sümer, S., Açık, L., Tuncer, M., Palme Yayıncılık, Ankara.
  3. https://omim.org/entry/113970?search=burkitt%20lymphoma&highlight=burkitt%20lymphoma
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

VİRAL KANAMALI ATEŞ

Merve Nur ÇAKMAK

Genel Bilgi

Viral hemorajik ateş, son zamanlarda keşfedilen, şiddetli, çoklu ve sıklıkla ölümcül kanamalarla karakterize ,bulaşıcı viral enfeksiyonların bir grubudur. Afrika ateşleri arasında 1969’da keşfedilen Lassa ateşi, ilk olarak 1967’de ortaya çıkan Marburg hastalığı ve 1976’da ortaya çıkan Ebola ateşi bulunur. Diğer virüsler de hemorajik ateşlere neden olabilir .

Lassa humması ile ilgili olarak, 7 günlük bir kuluçka döneminden sonra, ateş ve ülseratif hemorajik farenjit, ardından akciğerlerle birlikte göğüs zarının yangısı meydana gelir.

Hastalık daha sonra vakaların % 35 ila %70’inde ölüme yol açan sindirim veya akciğer kanamalarına neden olur. Ebola’nın insanlar arasında bulaşması, hava kaynaklı yoldan ziyade esas olarak hastalıkla veya enfekte biyolojik ürünlerle doğrudan temas yoluyla gerçekleşir. Klinik bulgular 4-16 günlük bir kuluçka döneminden sonra, başlangıçta ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve göz kızarıklığı ile ortaya çıkar. Daha sonra mide bulantısı, kusma ve ishal gibi sindirim semptomları ortaya çıkar. Bir sonraki aşama ise;  burun, bağırsak veya genital bölgede kanamanın ortaya çıkmasıdır.Hastalık genellikle birkaç gün içinde ölümcüldür.

Kaynak:   https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5494/viral-hemorrhagic-fever

Hastalığın Nedenleri

Beş RNA virüsü ailesinin hemorajik ateşe neden olabildiği bulundu.

  • Arenaviridae ailesi arasında; Lassa humması (Lassa virüsü), Lujo virüsü, Arjantin (Junin virüsü), Bolivya (Machupo virüsü), Brezilya (Sabiá virüsü), Chapare hemorajik ateşi (Chapare virüsü), Venezüella (Guanarito virüsü) ve Whitewater Arroyo virüsü bulunur.
  • Bunyaviridae ailesi, böbrek sendromlu Hantavirüs hemorajik ateşinin (HV-HFRS) , Orthobunyavirus ve Rift Vadisi ateşinden (RVF) gelen Kırım-Kongo kanamalı ateşinin (CCHF) virüsünü içerir.
  • Filoviridae familyasında Ebola virüsü ve Marburg virüsü bulunur.
  • Flaviviridae ailesi; kene kaynaklı ensefalit grubunda VHF’ye neden olan dengue, sarı humma ve iki virüsü içerir. Bunlar Omsk hemorajik ateş virüsü ve Kyasanur Orman Hastalığı virüsü.
  • Eylül 2012’de PLOS Pathogens dergisinde yazan bilim adamları, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Bas-Kongo bölgesinde 2 ölümcül ve 2 ölümcül olmayan hemorajik ateş vakasından sorumlu bir Rhabdoviridae üyesinin izole edildiğini bildirdi. Virüs, Bas-Kongo virüsü olarak adlandırıldı.

Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Viral_hemorrhagic_fever

Tedavi

Tedavi semptomatiktir. Hastane hizmetlerinde ikincil korunma, etkilenen hastaların izolasyonundan oluşur.

Semptomlar

İnsanların% 5-29′ u bu semptomlara sahiptir:

Ensefalit                                    Beyin iltihabı

İşitme Bozukluğu                      Sağırlık

Tekrarlayan Bronşiyolit

Bilinç Bozuklukları

Nöbet

Kaynak:  https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5494/viral-hemorrhagic-fever(Düzenlenmiştir)

 Kaynakça: https://www.cdc.gov/vhf/virus-families/

Teşhis

Kesin tanı genellikle ileri biyo-koruma yeteneklerine sahip  laboratuvarlarda yapılır.

Laboratuvar araştırması bulguları virüsler arasında bir miktar farklılık gösterir, ancak genel olarak                     toplam beyaz hücre sayısında (özellikle lenfositler) bir azalma, trombosit sayısında bir azalma, kan    serumu karaciğer enzimlerinde bir artış ve kan pıhtılaşma yeteneğinde azalma vardır.

Hem protrombin (PT) hem de aktive parsiyel tromboplastin sürelerinde (PTT) bir artış olarak ölçülmüştür.Hematokrit yükselebilir. Üre ve kreatin yükseltilebilir, ancak bu hastanın hidrasyon durumuna bağlıdır. Kanama süresi uzama eğilimindedir.

Önlem

Sarıhumma aşısı haricinde ne aşılar ne de deneysel aşılar kolayca elde edilebilir. Profilaktik (önleyici) ribavirin, bazı bunyavirüs ve arenavirüs enfeksiyonları için etkili olabilir (sadece yeni bir araştırma ilacı (IND) olarak mevcuttur).

VHF izolasyon yönergeleri, tüm VHF hastalarının (dang hastaları hariç) el hijyeni, çift eldivenler, önlükler, ayakkabı ve bacak kaplamaları ve yüz koruyucu veya gözlükler dahil olmak üzere sıkı temas önlemlerini kullanmaları gerektiğini belirtir.

Lassa, CCHF, Ebola ve Marburg virüsleri özellikle hastane kaynaklı yayılmaya eğilimli olabilir. En azından, uygun test edilmiş, HEPA filtre donanımlı bir solunum cihazı (N-95 maskesi gibi), pille çalışan, hava temizleyici bir solunum cihazı veya pozitif bir basınç beslemeli hava maskesi dahil olmak üzere hava yoluyla önlemler alınmalıdır. VHF hastasının 1,8 metre yakınına gelen personel tarafından giyilir.Hasta grupları ayrı bir binaya veya izole bir klima santraline sahip bir koğuşa koyulmaldır.

Çevresel dekontaminasyon tipik olarak hipoklorit (örn. Ağartıcı) veya fenolik dezenfektanlarla gerçekleştirilir.

VHF hastalarının tıbbi tedavisi yoğun destekleyici bakım gerektirebilir. İntravenöz ribavirin ile antiviral tedavi Bunyaviridae ve Arenaviridae enfeksiyonlarında (özellikle Eski Dünya Hantavirüs enfeksiyonu nedeniyle Lassa ateşi, RVF, CCHF ve HFRS) faydalı olabilir ve sadece ABD Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onaylanan IND olarak deneysel bir protokol altında kullanılabilir . İnterferon Arjantin veya Bolivya hemorajik ateşlerinde etkili olabilir (sadece IND olarak da mevcuttur).

      VHF Hastalıkları Listesi

  • Alkhurma  kanamalı ateşi
  • Arjantin kanamalı ateşi
  • Bolivya kanamalı ateşi
  • Hemorajik ateşi kollamak
  • Kırım-Kongo kanamalı ateşi
  • Ebola (Ebola Virüsü Hastalığı)
  • Hantavirüs Pulmoner Sendromu (HPS)
  • Böbrek sendromlu (HFRS) kanamalı ateş
  • Kyasanur Orman Hastalığı (KFD)
  • Lassa ateşi
  • Lujo kanamalı ateşi
  • Lenfositik koriomenenjit (LCM)
  • Marburg kanamalı ateşi
  • Omsk kanamalı ateşi
  • Rift Valley ateşi
  • Sabia ile ilişkili kanamalı ateş
  • Kene kaynaklı Ensefalit (TBE)
  • Venezuela kanamalı ateşi

Kaynakça: https://www.cdc.gov/vhf/diseases.html

      Epidemiyoloji

  • Meksika 1545 ve 1576’da ‘Cocoliztli’.
  • Philadelphia, PA, ABD’de 1793 Büyük Sarı Ateş Salgını. 50.000 nüfusun yaklaşık% 10’u hastalığa yenik düştü.
  • Gabon’daki Mékambo, Ebola virüsü hastalığının çeşitli salgınlarının bulunduğu yerdir.
  • Orientale Eyaleti, Durba ve Watsa’nın Kongo Demokratik Cumhuriyeti, 1998-2000 Marburg virüsü hastalığı salgınının merkeziydi.
  • Angola’daki Uíge Eyaleti, 2005 yılında bu hastalığın bugüne kadarki en büyük Marburg virüsü hastalığı salgınının yapıldığı yerdi.
  • Kongo Demokratik Cumhuriyeti Mweka köyünde Ağustos 2007’de başlayan ve 103 kişiyi (100 yetişkin ve üç çocuk) öldüren bir VHF salgınının (en azından kısmen) Ebola virüsü tarafından kaynaklandığı gösterilmiştir.
  • Viral hemorajik ateş, Peloponezya Savaşı sırasında Atina Vebasının olası bir nedenidir.
  • Viral hemorajik ateş, Kara Ölüm’ün ve Justinian Veba’nın nedeninin alternatif bir teorisidir .
  • Eylül-Ekim 2008’de Lujo virüsünün ilk ve şu anki salgını 4/5 hastayı öldürdü.
  • Tarihin en büyük salgını olan 2014 Batı Afrika Ebola salgınıdır.

      Kaynak

                     

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

CHARLEVOİX-SAGUENAY’IN OTOZOMAL RESESİF SPASTİK ATAKSİSİ

Hastalığın Genel Özellikleri

Daha yaygın olarak ARSACS olarak bilinen Charlevoix-Saguenay’ın otozomal resesif spastik ataksisi, kas hareketini etkileyen bir durumdur. ARSACS hastalarında tipik olarak kasların anormal gerilmesi , denge ve koordinasyon sorunları ve kol ve bacaklarda duyu ve güçsüzlük) vardır. ARSACS’ta ortaya çıkabilecek ek problemler arasında kas kaybı, istemsiz göz hareketleri ve yutma güçlüğüve konuşma bulunur. ARSACS’ın diğer özellikleri arasında yüksek kemerli ayaklar, yana eğilen bir omurga, gözün arkasındaki ışığa duyarlı dokuda sarı yağ dokusu çizgileri , idrar sistem sorunları, zihinsel engel, işitme kaybı ve tekrarlayan nöbetler (epilepsi). Dengesiz bir yürüyüş tarzı ARSACS’ın ilk belirtisidir. Yürüme sorunları genellikle yürümeye başlayan çocuklar yürümeyi öğrendiklerinden 12 ay ile 18 ay arasında başlar. Bu hareket problemleri zamanla kötüleşir, spastisite (kasların şiddetli derecede kasılı kalması hali) ve kol ve bacak ataksisi (denge bozuluğu) artar. Bazı durumlarda spastisite gider, ancak bu belirgin iyileşmenin kol ve bacaklardaki sinirlerin boşa gitmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Etkilenen bireylerin çoğu otuzlu veya kırklı yaşlarında tekerlekli sandalye yardımına ihtiyaç duyar.

Hastalık ismini ilk görüldüğü alandan almakta (Kanada’nın Quebec kentindeki Charlevoix-Saguenay bölgesi). ARSACS dünya çapında bireylerde tanımlanmıştır.

Görülme Sıklığı

Charlevoix-Saguenay bölgesindeki ARSACS insidansının 1.500 ila 2.000 kişide 1 olduğu tahmin edilmektedir. Quebec dışında ARSACS sıklığı bilinmemektedir. Bilimsel literatürde ARSACS’li yaklaşık 200 kişi tanımlanmıştır.

Hastalığın Nedeni

SACS genindeki mutasyonlar ARSACS’a neden olur. SACS geni, saksin adı verilen bir protein üretmek için talimatlar sağlar. Sacsin öncelikle beyin, cilt ve hareket için kullanılan kaslarda (iskelet kasları) hücrelerde bulunur, ancak proteinin spesifik işlevi bilinmemektedir.

Kaynakça ve İleri Okuma İçin

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/autosomal-recessive-spastic-ataxia-of-charlevoix-saguenay#resources