Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JUVENİL MİYOKLONİK EPİLEPSİ (JME)

Genel Bilgi

Juvenil miyoklonik epilepsi (JME), miyoklonik jerklerle (kolların veya bacakların hızlı, istem dışı kasılması), jeneralize tonik-klonik nöbetler ve bazen absans nöbetler ile karakterize bir epilepsi sendromudur. JME nöbetleri genellikle insanlar sabah ilk uyandığında ortaya çıkar. Nöbetler uyku eksikliği, aşırı yorgunluk, stres veya alkol tüketimi ile tetiklenebilir. Başlangıç genellikle normalde sağlıklı olan çocuklarda adolesan çağlarında ortaya çıkar. JME’nin nedenleri çok karmaşıktır ve tam olarak anlaşılamamıştır. GABRA1 ve EFHC1 genleri dahil birkaç genin birinde ortaya çıkan mutasyonlar, bu hastalığa neden olabilir veya duyarlılığı artırabilir. Hastaların antikonvülsanlarla ömür boyu tedavileri gerekse de prognozları genellikle iyidir. (1)

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

JME’nin kesin nedeni bilinmemektedir. Kafa travması, beyin tümörü veya ensefalit gibi durumlarla ilişkili değildir.

Aile öyküsü ve genetik faktörler JME riskinde güçlü bir rol oynamaktadır. Etkilenen insanların yaklaşık üçte birinin epileptik nöbetleri olan bir akrabası vardır ve birçok ailede spesifik genetik mutasyonlar bulunmuştur. GABRA1 ve EFHC1 genlerindeki ve henüz tanımlanmayan diğer genlerdeki mutasyonlar JME’ye neden olabilir veya duyarlılığı artırabilir.

GABRA1 geni, hücre zarını geçen klorür iyonlarının akması ile ilgili bir proteinin yapılması için talimatlar sağlar. Klorür iyonlarının akışı, hücre içinde sinir hücreleri (nöronlar) arasındaki sinyalleşmeyi engelleyen ve beynin çok fazla sinyalle aşırı yüklenmesini önleyen bir ortam oluşturur. GABRA1 genindeki mutasyonlar beyindeki nöronların aşırı uyarılmasına yol açar ve nöbetlerle ilişkili anormal beyin aktivitesini tetikler.

EFHC1 genindeki mutasyonlar az sayıda insanda JME ile ilişkilendirilmiştir. EFHC1 geni, nöron aktivitesinde de rol oynayan bir proteinin yapılmasına yönelik talimatlar sağlar, fonksiyonu tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte, aynı zamanda nöronların aşırı uyarılmasına ve nöbetlerin tetiklenmesine de yol açabilir.

JME, aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkabilir:

•Uyku eksikliği

•Psikolojik stres

•Alkol ve uyuşturucu kullanımı

•İlaç uyumsuzluğu

•Strobe ışıkları gibi titreyen ışıklar

•Regl

•Günün saati- genellikle sabahlar (1)

Belirti ve Semptomlar

JME’nin belirtileri ve semptomları şunlardır:

Kolların ve bacakların hızlı, istem dışı kasılması olarak tanımlanan ve hastalığın ayırt edici özelliği olan miyoklonik jerkler veya nöbetler vakaların yaklaşık %17’sinde tek belirti olabilirler; Olguların yaklaşık %20’sinde nöbetler kümeler halinde görülür, vücudun sadece bir tarafını (tek taraflı) etkiler ve tonik-klonik nöbet öncesi başlar.

•Jeneralize tonik-klonik nöbetler, miyoklonik jerklerin başlamasından birkaç ay sonra ortaya çıkar.

•Absans nöbetleri, genellikle 5 ve 16 yaşlarında ortaya çıkan ilk semptomdur.

•Miyoklonik status epileptikus, JME’ yi en çok ilgilendiren problem olarak kabul edilir. Çoklu miyoklonik nöbetler hemen durmadığında, uyku yoksunluğundan ya da kaçırılan nöbetlerden sonra bu durum görülür. (1)Genetik Görülme Sıklığı

JME, idiyopatik jeneralize epilepsilerin yüzde 25 ile 30’unu ve tüm epilepsi vakalarının yüzde 10’unu oluşturur. Epilepsi riski yüzde 20 olan 20 yaş baz alındığında, JME insidansı 1000 ile 2000’de 1 olarak tahmin edilmektedir.

JME’ deki cinsiyet oranının genel olarak eşit olduğu düşünülmektedir, ancak birkaç çalışma kadınlarda 2.9:1’e kadar olan bir üstünlüğü bildirmiştir. (2)

Kalıtım Paterni/Deseni

JME’ nin kalıtım paterni tam olarak anlaşılamamıştır. Durum GABRA1 genindeki mutasyonlardan kaynaklandığında otozomal dominant bir kalıba kalıtılır, bu da her bir hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olmak için yeterli olduğu anlamına gelir. EFHC1 genindeki mutasyonların neden olduğu juvenil miyoklonik epilepsinin kalıtım paterni bilinmemektedir.

JME epilepsisi ailelerde çalışabilse de çoğu vakada aile öyküsü bulunmayan kişilerde görülür. (3)

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zordur. Sağlık uzmanları tanı koymak için genellikle hastanın anamnezine, semptomlarına, fizik muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakar.

Alkol kullanımı ve uyku yoksunluğu gibi durumlardan hastayı kaçındırmak faydalı olabilir. Bununla birlikte, anti-konvülsanlarla medikal tedavi genellikle gereklidir ve iyi tolere edilir. Hastaların çoğu tek bir ilaç, en yaygın olarak valproik asit ile iyi kontrol edilebilir. Ayrı ayrı veya kombinasyon halinde kullanılabilecek diğer ilaçlar arasında lamotrijin, levetirasetam, klonazepam ve topiramat bulunur. (1)

Hastalığın Seyri

Nöbetler genellikle nöbet ilaçları ile iyi kontrol edilir ve çalışmalar nöbetlerin yaşamın dördüncü on yılından sonra düzelme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Bir kişi nöbet geçirmiyor olsa bile, nöbet ilacı genellikle yüksek tekrarlama riski nedeniyle devam eder (özellikle daha şiddetli formda olanlarda). İnsanların çoğunluğu için ömür boyu tedavi gereklidir. (1)

Hastalıkla İlişkili Genler

•CACNB4

•CLCN2

•EFHC1

•GABRA1

•GABRD (3)

Hastalığın Diğer İsimleri

•Adolesan Miyoklonik Epilepsi

•Janz Sendromu

•Petit Mal, İmpulsif (3)

Kaynakça

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6808/juvenile-myoclonic-epilepsy
  2. https://www.uptodate.com/contents/juvenile-myoclonic-epilepsy#H6579030
  3. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/juvenile-myoclonic-epilepsy
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ÇOCUKLUK ÇAĞI ABSANS EPİLEPSİSİ(CAE)

Genel bilgi

Çocukluk çağı absans epilepsisi (CAE) genelde 4-10 yaş arası çocuklarda görülen, sık (günde birkaç defa) tekrarlayan absans nöbetleriyle karakterize, aile kökenli pediatrik bir epilepsi çeşididir.[1]

Genetik Görülme Sıklığı

Epilepsi hastası okul çağı çocuklarının %10-17 kadarı CAE’ dir. Kızlarda genelde erkeklerden daha sık görülür. Genelde 4-7 yaş arası çocuklarda, en çok 5 ve 7 yaşlarında görülür.[1]

Genetik Değişiklik

CAE komplike ve henüz tam anlaşılamayan bir hastalık. Birçok genetik veya genetik ve çevresel unsurların hastalık gelişimine neden olduğu düşünülmektedir. Çoğu genetik değişiklik yalnızca küçük bir grup hastada bulunuyor. Her genetik değişim belli bir grubun hastalığında rol oynuyor ancak diğer grup hastalarda bulunmuyor.[1]

Etken Faktörler

4 yaşın altındaki CAE hastalarında GLUT1 eksikliğinden kaynaklanan ansefalopatiye bağlı absans nöbetlerinin başlaması nadiren görülür.[1]

Belirti ve Semptomlar

Ani başlayıp ani biten, sık tekrarlayan absans nöbetleriyle karakterizedir. CAE hastalarında ışık hassasiyeti %18 rapor edilmiştir. Nadiren bazı vakalarda CAE yanında seyreden yüksek olumsuz psikiyatrik, dilsel ve bilişsel ek hastalıklar ( odaklanma sorunları, anksiyete, depresyon, sosyal izolasyon ve düşük özgüven vb.) da görülür. Bu bilişsel sıkıntılar sıklıkla dikkat eksikliği hiperaktivitesiyle karıştırılır. Entelektüel eksiklikler de gözlemlenebilir.[1]

Kalıtım Deseni

Çocukluk çağı absans epilepsisi tek genetik sebepten uzak, karmaşık bir hastalık olduğu için net bir kalıtım deseni yoktur. GABAA (reseptör ve kalsiyum kanalı genleri) mutasyonlarıyla ilgili olduğu için otozomal dominant bir desen izliyor gibi görünüyor. Bu durumda hastalığa sebep olan değişikliğe uğramış genin tek kopyası hastalık olasılığını artırmak için yeterli olur. Ancak, bu hastalık yapıcı gene sahip olduğu halde hastalık geliştirmeyen vakalar da gözlenmiştir. Bur durum indirgenmiş penetrans olarak bilinir.[2]

Hastalıkla İlgili Genler

Bir magnezyum taşıyıcı kodlayan NIPA2 ( 15q11.2) genindeki, T-tipi kalsiyum kanalı kodlayan CACNA1H(16p13.3) genindeki mutasyonlar şüpheli olarak raporlanmıştır. Gama-aminobütrik asit ( GABA) reseptörleri kodlayan GABRA1(5q34), GABRB3(15q12), GABRG2(5q34); DNA’ya bağlandığı varsayılan bir protein kodlayan JRK (8q24.3) ve kolaylaştırılmış glikoz taşıyıcı kodlayan SLC2A1(1p34.2) genleri CAE’ ye sebep olabilir. Bir klorür kanalı kodlayan CLCN2(3q27.1)deki mutasyonlar da bir kısım CAE hastası için şüpheli olabilir.[1]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis genelde; çift yönlü, eş zamanlı simetrik, 3 Hz EEG bulguları sayesinde yapılır. Tedavi etosuksimide, valporate ve lamotrigin gibi antiepileptik ilaçların kullanımını içerir. Hasta çocukların %56-65’inde antiepileptik ilaç kullanımıyla 5 yıl içinde rahatlama gözlemlenmiştir. Tamamen iyileşme genelde hastalık başladıktan 3-8 yıl sonra gerçekleşir. Ancak hastalığın devam ettiği %30’luk bir kısım hastada yalnızca absans nöbetleri (%10-15), jeneralize tonik-klonik veya miyoklonilerle birlikte absans nöbetleri sürebilir veya hastalık gençlik dönemi miyoklonik epilepsiye evrilebilir (%5-15).[1]

Kaynakça

[1] INSERM. “The Portal for Rare Diseases and Orphan Drugs.” Orphanet: About Orphan Drugs, www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=10832&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=absence-epilepsy&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group of diseases=Childhood-absence-epilepsy&title=Childhood absence epilepsy&search=Disease_Search_Simple.

[2] “Childhood Absence Epilepsy – Genetics Home Reference – NIH.” U.S. National Library of Medicine, National Institutes of Health, ghr.nlm.nih.gov/condition/childhood-absence-epilepsy.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KARIN ZARI BOZUKLUĞU

Tanım

Karın zarı bozukluğu, karın içerisindeki çeşitli organların dışarıya doğru çıkıntı yapabildiği açıklıktır. Bu açıklık tipik olarak hamileliğin onuncu ve ondördüncü haftaları arasında oluşur ve fetal gelişiminde erken teşhis edilebilir genellikle boyut olarak değişir . Karın zarı bozukluğunun iki türü vardır;  omfolasel (göbekteki fıtığa benzer şişlik) ve gastroşizis(Bebeğin kordonunun hemen yan tarafında meydana gelmiş olan bir açıklıktan bağırsakların karın dışına çıkması durumu).

Omfolasel, göbek kordonu bağının karın ile birleştiği karın duvarının ortasındaki bir açıklıktır. Organlar (tipik olarak bağırsaklar, mide ve karaciğer) bu açıklıktan göbek kordonuna doğru dışarıya doğru uzanır ve göbek kordonunu örten aynı koruyucu zar ile kaplıdır. Gastroşizis(karın duvarının doğuştan, yarık şeklinde açık oluşu), kalın ve ince bağırsağın (bazen başka organların da) kalın duvarında (genelde göbek bağının sağında ) dışarı doğru çıkıntı yaptığı bir rahatsızlıktır. Gastroşizis bozukluğuna maruz kalan organları örten zar yoktur. Omfolasel olan fetüsler, doğumdan önce yavaş gelişebilir (rahim içinde gelişme geriliği) ve erken doğmuş (prematüre) olabilirler. Omfolasel olan bireylerde sıklıkla doğuştan kalp rahatsızlığı gibi çoklu doğum rahatsızlıkları bulunur. Buna ek olarak, akciğerlerin gelişiminin altında olması çoğunlukla Omfolasel ile ilişkilidir, çünkü karın içerisindeki organlar normal olarak göğüs duvarı büyümesi için bir çerçeve sağlar. Karın boşluğundaki bu organların olması gereken yerde olmaması durumunda göğüs duvarı düzgün şekilde oluşmaz, bu durumda akciğerlerin gelişmesi için normalden küçük alan sağlamasına neden olur. Sonuç olarak, Omfolasel olan birçok bebeğin solunum yetmezliği vardır ve nefes almasına yardımcı olmak için bir makine ile desteklenmesi gerekebilir (mekanik ventilasyon). Nadiren de olsa, bebeklik döneminde solunum problemi yaşayan bireyler ileride tekrarlayan akciğer enfeksiyonları veya daha sonraki yaşamlarında astım geçirir. Omfolasel’den etkilenen bebeklerde sıklıkla mide asitlerinin özofagusa (gastroözofageal reflü) geri akışı ve beslenme zorluğu da dahil olmak üzere gastrointestinal (mide-bağırsak) problemleri vardır; Bu problemler omfolasel tedavisinden sonra bile devam edebilir.

Büyük omfolasel vakaları veya bunların birden fazla ek sağlık problemi ile ilişkili olması, tek başına (izole) omfolasel meydana gelen vakalara kıyasla, sıklıkla fetal ölüm ile ilişkilidir.

Omfolasel birçok genetik sendromun bir özelliğidir. Omfolasel vakasına sahip bireylerin yaklaşık yarısı, hücrelerinin her birinde (trizomi) kromozomlardan birinin ek bir kopyasının neden olduğu bir duruma sahiptir. Omfolasel ile doğan kişilerin üçte biri kadarı Beckwith-Wiedemann sendromu denilen genetik bir duruma sahiptir. Omfolasel’den etkilenen bireyler, bu genetik koşullarla ilişkili ek belirtiler ve semptomlara sahip olabilirler.

Gastroşizis olan bireyler nadiren başka doğum kusurlarına sahiptir ve nadiren kromozom anormallikleri veya genetik rahatsızlıkları vardır. En çok etkilenen bireyler rahim içi gelişme geriliği gösterir ve doğumda küçüktür ve bu bebekler erken doğarlar(prematüre).

Gastroşizis ile, çıkıntı yapan organlar koruyucu bir zar ile kaplanmaz ve rahimde amniyotik sıvı ile doğrudan temasa bağlı olarak hasara açıktır. Amniyotik sıvının bileşenleri, dokuya zarar verebilecek bağırsaklara karşı bağışıklık tepkilerini ve enflamatuvar (iltihap nedeniyle oluşan hastalıklar) reaksiyonları tetikleyebilir. Geç dönemde karın duvarında açığa çıkan organların etrafındaki daralma, fetusun gelişiminde organ hasarlanmasına da neden olabilir. Gastroşizis ile bağırsak hasarı olan çoğu çocukta sindirim sistemi (peristalsis) yoluyla gıdayı hareket ettiren kasların peristaltik hareketlerinde bozulmaya neden olur. Bu bireylerde peristalsis (bağırsakların yutma hareketleri) genellikle birkaç ay içinde iyileşir ve bağırsak kas kasılmaları normalleşir. Gastroşizis olan çocuklar bağırsağın bir kısmının daralmasına veya yokluğuna (bağırsak atrezisi)  veya bağırsağın bükülmesine nadiren karşılaşılır. Doğumu takiben, bu bağırsak oluşum bozukluğu sindirim fonksiyonu, bağırsak dokuda daha fazla kayıp ve ince bağırsak bölgelerinin eksik olduğu durumlarda meydana gelen ve dehidrasyona ve besinlerin yetersiz emilmesine neden olan kısa barsak sendromu olarak adlandırılan bir duruma yol açabilir. Durumun şiddetine bağlı olarak, intravenöz (Sıvı ilacın damar yoluyla verildiği) beslenmeler (parenteral nütrisyon) gerekebilir. Gastroşizis olan bir bireyin sağlığı büyük ölçüde, bağırsaklarının doğumdan önce nasıl zarar gördüğüne bağlıdır. Karın duvarı rahatsızlığı tedavi edildiğinde ve bağırsak fonksiyonları normale döndüğünde, bu durumdan etkilenen bireylerin büyük çoğunluğunun sonraki yaşamlarında bu hastalığa bağlı herhangi bir sağlık sorunları olmaz.

Görülme Sıklığı

Karın zarı rahatsızlıkları nadir görülür. Omfolasel rahatsızlığından 10.000 yenidoğanda 2 ila 2.5 oranında etkilenen yenidoğan tahmin edilir. Araştırmacılar gastroschisis rahatsızlığının daha yaygınlaştığını gözlemlemesine rağmen, 10.000 yeni doğanda yaklaşık 2 ila 6 oranında yeni doğanlar bu durumdan etkilenmektedir. Karın zarı rahatsızlıkları, uzun vadede düşükler ve ölü doğumlu gebelikler arasında daha yaygındır.

Nedenler

Hiçbir genetik mutasyonun karın zarı rahatsızlığına neden olduğu bilinmemektedir. Çoklu genetik ve çevresel faktörler bu rahatsızlığın gelişimini etkileyebilir. Omphalocele ve gastroschisis rahatszılıkları fetal gelişimde farklı bozukluklara neden olur.

Omphalocele, sindirim sistemi gelişiminde bir hata sırasında ortaya çıkar. Fetal gelişimin altıncı ila onuncu haftalarında karın boşluğunun oluşumu sırasında, bağırsaklar normal olarak göbek kordonuna doğru çıkmakta, ancak gelişme devam ederken karın içine geri dönmektedir. Omphalocele, bağırsaklar karın içine geri çekilmediğinde ortaya çıkar ancak göbek kordonunda kalır. Diğer abdominal (karın içi) organlar da bu açıklıktan dışarı çıkarak, omphalocele’de ortaya çıkan çeşitli organ tutulumu ile sonuçlanabilir.

Gastroşizis oluşumuna yol açan etken bilinmemektedir. Sindirim sistemine kan akışında bir bozulma ya da fetal gelişimin erken döneminde gastrointestinal dokuda gelişme eksikliği ya da hasarı gastroşizis oluşumuna neden olduğu düşünülmektedir. Bilinmeyen nedenlerden dolayı, 20 yaşın altındaki kadınların gastroşizis bebek sahibi olması en büyük riskidir. Doğrulanmamış olmasına rağmen, kan damarlarını daraltan ilaçların kullanımı (vazokonstriktif ilaçlar) veya sigara kullanımı bu rahatsızlık için gebelikteki diğer risk faktörleri olarak değerlendirilir.

Kalıtım Biçimleri

Karın zarı rahatsızlıklarının çoğu sporadiktir, yani ailelerinde bozukluğun öyküsü olmayan kişilerde ortaya çıkar. Birden fazla genetik ve çevresel faktörler bu bozukluğun gelişimini belirlemede rol oynayan risklerdir. Bir karın zarı rahatsızlığı özellikle omfolasel durumunda oluşan rahatsızlık genetik ve kalıtsaldır.

Hastalığın Diğer İsimleri

•abdominal hernia

•gastroşizis

•hernia, abdominal

•omfolasel

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

OHDO SENDROMU

Hastalığın Tanımı

Ohdo sendromunun Say-Barber-Biesecker-Young-Simpson (SBBYS) varyantı, erkeklerde genital anormallikler, eksik veya az gelişmiş diz kapağı (patellae), zihinsel sakatlık, farklı yüz özellikleri ve vücudun diğer bölümlerini etkileyen anormallikler ile karakterize nadir bir durumdur. Olmayan ya da az gelişmiş patellar, Ohdo sendromunun SBBYS varyantı ile ilişkili en yaygın iskelet anomalisidir. Bu hastalıktan etkilenen bireylerde, hareketi engelleyebilen kalça, diz ve ayak bileklerini de içeren eklem sertliği vardır. Alt vücut eklemleri sert olmasına rağmen, üst vücuttaki eklemler olağandışı şekilde gevşek olabilir. Bu durumdaki birçok insanın uzun baş parmakları ve büyük ayak parmakları vardır.

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı olan erkeklerde tipik olarak inmemiş testisler (kriptorşidizm) vardır. Bu durumdaki dişiler normal genital bölgelere sahiptir.

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı şiddetli sekteye uğramış bir gelişim ve zihinsel sakatlık ile ilişkilidir. Etkilenen bebeklerin çoğunun, nefes alma ve beslenme güçlüklerine yol açan hipotonisi vardır. Ohdo sendromunun SBBYS varyantı, maske benzeri, etkileyici olmayan bir yüz ile karakterizedir. Ek olarak, etkilenen bireyler belirgin yanaklar, geniş burun köprüsü veya yuvarlak uçlu burun, göz açıklığının daralması (blefarofimozis), sarkık göz kapakları (pitozis) ve gözyaşı bezi (lakrimal) anormallikleri gibi belirgin yüz özelliklerine sahip olabilirler. Etkilenen bireylerin yaklaşık üçte biri, yarık damak denilen ağız çatısında bir açıklıkla doğarlar. Ohdo sendromunun SBBYS varyantı kalp kusurları ve diş problemleri ile de ilişkili olabilir.

Hastalığın Görülme Sıklığı

Ohdo sendromunun SBBYS varyantının 1,000,000 insanda 1 görüldüğü tahmin edilmektedir. Tıp literatüründe belirlenen en az 19 vaka vardır.

Genetik Değişiklikler

Ohdo sendromunun SBBYS varyantı, KAT6B genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu gen, bir histon asetiltransferaz adı verilen bir enzim tipinin yapılması için talimatlar sağlar. Bu enzimler DNA’ ya bağlanan ve kromozomlara şekil veren yapısal proteinler olan histonları değiştirir. Histonlara asetil grubu adı verilen küçük bir molekül eklendiğinde, histon asetiltransferazlar belirli genlerin aktivitesini kontrol ederler. KAT6B geninden üretilen histon asetiltransferaz enzimi, iskeletin ve sinir sisteminin gelişmesi dahil olmak üzere erken gelişim için önemli olan genleri düzenlediği görülmektedir. Bu varyanta neden olan mutasyonlar, her hücrede bulunan KAT6B geninin bir kopyasında fonksiyonel olan histon asetiltransferaz enziminin üretimini önleyebilir. Çalışmalar, bu enzimin yetersizliğinin, erken gelişim sırasında çeşitli genlerin düzenlenmesini bozduğunu göstermektedir. Ancak, bu değişikliklerin durumun belirli özelliklerine nasıl yol açtığı belli değildir.

Kalıtım Şekli

Bu durum otozomal dominant bir kalıtım şekline sahiptir, bu da her bir hücrede değiştirilmiş genin bir kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. Bildirilen çoğu vaka, gendeki yeni mutasyonlardan kaynaklanmış ve aile öyküsü olmayan kişilerde meydana gelmiştir.

Bu Hastalığın Diğer İsimleri

Young-Simpson sendromu , blepharophimosis and mental retardation sendromu, Say-Barber/Biesecker/Young-Simpson type

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/ohdo-syndrome-say-barber-biesecker-young-simpson-variant#synonyms

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AB Varyantı

Genel Bilgi

GM2-gangliosidosis, AB varyantı, beyindeki ve omurilikteki sinir hücrelerini (nöronları) aşamalı olarak yok eden nadir bir kalıtsal bozukluktur.

AB varyantının belirtileri ve semptomları bebeklikte görülür. Bu bozukluğa sahip bebekler, gelişimlerinin yavaşlamaya ve kasların hareket özelliklerinin zayıflamaya başladığı beş veya altıncı aya kadar normal görünmektedirler. Etkilenen bebekler dönme, oturma ve emekleme gibi motor becerilerini kaybeder. Ayrıca yüksek seslere abartılı bir tepki verirler. Hastalık ilerledikçe AB varyantı olan çocuklar nöbet, görme ve işitme kaybı, zihinsel engel ve felç yaşarlar. Göz muayenesi ile tanımlanabilen kiraz kırmızısı bir nokta olarak adlandırılan göz anormalliği bu bozukluğun en sık görülen karakteristiğidir. AB varyantı olan çocuklar genellikle sadece erken çocukluk dönemlerine kadar yaşarlar

Belirtileri

•Serebral atrofi

•Anormal korkulu / endişeli davranışlar

•Anormal piramidal işaretler

•Bilişsel bozukluk

•Gelişimsel gerileme

•Distoni

•Abartılı – keskin tepki

•Hıperakuzi

•Hiperrefleksi

•İnfantil aksiyel hipotoni

•Nörodejenerasyon

•Progresif spastik quadriplegia

•Kısa boyluluk

•Anormal istem dışı göz hareketleri

•Anksiyete

•Kiraz kırmızısı göz noktası

•Chorea

•Glabellar refleks

•Uygunsuz davranışlar

•Konuşma kaybı

•Postnatal büyüme geriliği

•İlkel refleks

•Nöbetler

Genetik Temelleri ve Nedenleri

AB varyantı, kromozom 5q33 üzerindeki GM2A genindeki homozigot mutasyondan kaynaklanır. Bu gen GM2 ganglioosid aktivatörü olarak beyin ve omurilikte kritik bir rol oynayan beta-hekzoaminidaz A adı verilen bir enzimle beraber çalışan bir proteini üretmek için talimatlar içerir. Beta-hekzoaminidaz A ve aktivatör proteini lizozomlarla birlikte çalışarak hücrelerdeki toksik maddeleri (GM2 gangliyosidi) parçalayıp geri dönüştürürler.    GM2A genindeki mutasyonlar sonucu bozulan aktivite GM2 gangliyosidinin beta-hekzoaminidaz A tarafından parçalanmasını sekteye uğrattığından (parçalanamayan toksik maddeler beyni uyararak daha fazla beta-hekzoaminidaz sentezlenmesine sebep olur) biriken madde beyin ve omurilikte toksisitenin artmasına sebep olur. AB varyantına oluşan toksisitenin nöronlarda oluşturduğu hasar neden olur.

AB varyantına lizozomal bir enzimin işlevini bozduğundan dolayı lizozomal depolanma bozukluğu da denir.

Ek Bilgiler

AB Varyantı; Sandhoff(Varyant 0) ve Tay Sachs(Varyant B) hastalıkları ile benzer belirtiler gösterdiğinden genelde karıştırılmaktadır.
Sandhoff hastalığında hem HEXA hem de HEXB miktarları normalin altındadır.

Tay Sachs hastalığında HEXA miktarı normal ancak HEXB miktarı normalin üstündedir.

AB Varyantında ise HEXA ve HEXB miktarları normalin üstündedir.

HEXA: beta-hekzoaminidaz A

HEXB: beta hekzoaminidaz B enzimlerine karşılık gelmektedir

Benzer klinik semptomlara neden olan bu üç varyant ancak biyokimyasal olarak ayırt edilebilirler.

Hastalığın görülme sıklığı ve tedavisi

Hastalık kalıtsal olmadığından ve mutasyonlara bağlı ortaya çıktığından görülme sıklığı oldukça düşüktür öyle ki bilinen vakaların sayısı binden azdır. Hastalığın henüz tedavisi bilinmemektedir ve bu hastalığa sahip çocuklar 4-8 yaşları arasında hayatlarını kaybetmektedirler.

Kaynakça

http://egetipdergisi.com.tr/

https://www.omim.org/

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

https://molekulce.com/gm2-gangliosidosis-ab-varyant-genetik-hastaligi/

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BETA-PERVANE PROTEİNİ- İLE İLİŞKİLİ NÖRODEJENERASYON

Beta-pervane proteini-ile ilgili nörodejenerasyon sinir sistemine zarar veren, ilerleyici, yani gitgide kötüleşen bir hastalıktır. Beyinde demir birikiminin gelişmesinin kişiye özel etkileri vardır ve medikal görüntüleme ile görüntülenebilir. Bu nedenle BPAN Beyinde Demir Biriktirmeyle Nörodejenerasyon(NBIA) denilen hastalığın bir çeşidi olarak sınıflandırılır, demir birikimini hastalığın geç dönemlerinde ortaya çıkmasına rağmen BPAN’lı birçok insanda süt çocukluğu döneminin başlangıcında ya da erken çocukluk döneminde nükseden nöbetler vardır. Bu rahatsızlıkta aynı bireyde olsa bile birkaç farklı tip nöbet meydana gelebilir.

Sıklıkla görülen ilk tip ateşli nöbetlerdir ki bu nöbetler yüksek ateşte tetiklenir. Etkilenen bireyler ayrıca genelleşmiş tonik-klonik nöbetler deneyimleyebilirler (ayrıca Grand Mal nöbeti olarak bilinir). Bu tip bir nöbet tüm vücudu etkiler, kas rijiditesine, konvülsiyona ve bilinç kaybına sebep olur. Hastalıkta diğer oluşabilecek nöbet tipleriyse; hareketsiz kalma görüntüsü ya da hayallere dalmak gibi kısa farkındalık boşluklarını içeren yokluk nöbeti denilen bir tip nöbettir. (Petit Mal nöbeti olarakta isimlendirilebilir), aniden kas tonusunun azalması (atonik nöbet), istemsiz kas seyirmeleri(miyoklonik nöbet) yada göze çarpan hareketler şeklinde görülen epileptik spazm denen nöbetlerdir. Bazı bireylerde, West Sendromu ya da Lennox-Gastaut Sendrorumunda olduğu gibi epileptik sendromları anımsatan nöbet paternleri vardır.

BPAN’lı çocukların ayrıca zihinsel engeli vardır, gelişimin gecikmesi kelime ve konuşma üretmede önemli problemleri (dilin etkili bir biçimde kullanımı) hareketlerin koordine edilmesinde zorluğu(ataksi) kapsar. Ataksi yürüme becerisini ve malzeme kullanmak gibi iyi motor becerileri yerine getirmeyi etkiler. Etkilenen kişilerin davranışsal değişiklikleri olabilir sıklıkla Rett Sendromu olarak adlandırılan hastalığın özellikleriyle karşılaştırılır. Bu özellikler tekrarlayıcı el sıkma ve bükme (basmakalıp el hareketleri); diş gıcırdatma(bruksizm); uyku rahatsızlıkları ve Otizm Spektrum Bozukluğunun karakteristik özelliği olan iletişim ve sosyal etkileşimde problemlerdir.

Geç ergenlik ya da erken yetişkinlikte olan BPAN’lı kişilerin zihinsel fonksiyonlarında gittikçe artan kayıplar (kognitif gerileme) düşünme ve muhakeme yeteneklerinde şiddetli kayıplara yönlendirebilir. Hareketle ilgili daha kötü problemler Parkinsonizm ve distoni meydana gelmesini de kapsar. Distoni sürekli kas kontraksiyonlarıyla karakterize istemsiz bir durumdur. BPAN’da distoni sıklıkla kollarda başlar. Parkinsonizm olağandışı yavaş hareketler(bradikinezi), rijidite, tremorlar, vücudu dik ve dengede tutamama (postüral instabilite) ve sürekli düşmelere sebep olan ayakta sürüyerek yürüme tarzını kapsar.

BPAN’lı insanların ömrü değişir. Onların işaretleri ve semptomlarının uygun yönetilmesiyle etkilenmiş bireyler orta yaşa kadar yaşayabilirler. Ölüm demansın komplikasyonlarından ya da hareket problemlerinin sonucunda olabilir, düşme sonrası yaralanma gibi ya da yutma zorlukları(disfaji) aspirasyon pnömonisi denilen bakteriyel akciğer enfeksiyonuna yönlendirebilir.

Görülme Sıklığı

BPAN nadir bir hastalıktır. Prevelansı bilinmiyor ama vakaların %1-2 arasında NBAI hastası olduğu düşünülüyor. 100 etkilenmiş kişi hakkında medikal literatür tanımlanmıştır. Zihinsel engel teşhisi konulmuş ya da erken Parkinsonizm teşhisi konmuş bazı hastaların semptomlarına ve işaretlerine dayanarak genetik test bittiğinde BPAN olduğu sonradan bulunmuştur.

Hastalığın Nedenleri

WDR45 genindeki mutasyonlar BPAN’a sebep olur. Bu gen WIRI4 proteinin yapımı için talimatlar verilmesini sağlar. WIPI4 7 kanatlı bir pervaneyi andıran karakteristik bir yapıya sahiptir, hastalığın adı buradan türemiştir. WIPI4 proteini otofaji denilen bir süreci içine alır, bu süreç ihtiyaç olmayan materyalleri hücreden temizlemeye yardım eder, ferritin denilen demir depolama proteini miktarının aşırı olmasını da kapsar.

BPAN tanımlanan insanların WDR45 gen mutasyonlarının çoğunda sonuç olarak WIPI4 proteinin çalışması bulunmamaktadır (yani WIPI4 işler durumda değildir). Sonuç olarak, otofaji süreci bozulmuştur, zararlı hücre yapılarının ve atık maddelerin uzaklaştırılmasında hücre yapımı daha az verimli hale gelir. Araştırmacılar öneriyor ki o sinir hücreleri otofajinin harabiyeti için özellikle korunmasız olabilirler çünkü uzun uzantıları var (akson ve dendrit), bu yapılardan hücre gövdesine atık maddelerin başka bir bölgeye taşınması daha da zor hale gelir bu alan geri dönüşümün olacağı alandır(lizozom). Atık maddeler bu alanda güçlenebilir ve onlara zarar verebilir. BPAN’da meydana gelen nörolojik problemler sinir hücrelerinin zarar görmesinin sonucudur.

Kalıtım Paterni

Bu durum X’e bağlı dominant paternle aktarılır. Bu durumla ilişkili gen X kromozomu üzerine yerleşmiştir, cinsiyet kromozomlarının 2’sinden birisidir. Kadınlarda (2 X kromozomuna sahiptirler) her hücrenin 1 ya da 2 kopyasında gen mutasyonu bu hastalığa sebep olmak için elverişlidir. Erkeklerde (1 X kromozomuna sahiptirler) her bir hücrede 1 kopyada mutasyon hastalığa sebep olur. X’e bağlı kalıtımın karakteri babaların X’e bağlı özellikleri oğullarına geçemez.

X’e bağlı dominant hastalıkların çoğunluğunda, erkeklerin semptomları kadınlarınkine göre daha şiddetlidir. BPAN vakaları her zaman böyle değildir, çoğunlukla etkilenen kişiler kadınlardır, çünkü büyük ihtimalle etkilenmiş erkekler az sayıda olup doğumdan sonra hayatta kalabilirler. Neredeyse BPAN’ın tüm vakaları ailede hastalık hikayesi olmaksızın gendeki mutasyonun meydana gelmesi sonucu oluşur.

Nadiren, etkilenmiş kişi mutasyonu biraz etkilenmiş annesinden miras olarak alır. Raporlanmış vakalar arasında, BPAN’lı erkekler ve çoğu BPAN’lı kadın çocuk sahibi olamamış.

Hastalığın Diğer İsimleri

•BPAN

•NBIA 5

•Beyinde Demir Biriktirmesiyle birlikte Nörodejenerasyon 5

•SENDA

•Çocuklukta Statik Ensefaopati ile birlikte Yetişkinlikte Nöradejenerasyon

•WDR45

•WD Tekrarlayan Alan 45

Normal Fonksiyon

WDR45 geni WD40 phosphonositides ile birlikte etkileşen tekrarlı protein denen proteinin yapılması için talimatları sağlar. WIPI4 karakteristik yapısı 7 kanatlı pervaneyi andıran bir grup proteinin bir üyesidir.WIPI4 proteini otofaji denilen sürecin erken evrelerini içine alır, ihtiyaç olmayan materyallerin hücreden temizlenmesine yardım eder, ferritin denen demir depolama proteininin miktarının aşırı olmasını kapsar. Otofajide işi bitmiş hücre parçaları (organeller gibi, hücrenin içinde kesin görevlerini yerine getiren özelleşmiş yapılardır) ve diğer materyaller otofagozomlar denilen küçük bir alanın içinde izole edilmiş ve artık ihtiyaç olmayan materyallerdir. WIPI4 protein materyallerden otofagozomun uzamasının ve üretilmesinin düzenlenmesine yardım eder. Sonrasında otofagozomlar lizozom denilen organele taşınırlar, bu yapı hücrenin geri dönüşümü rolünü gerçekleştirir. Lizozomlar atık maddeleri sindirim enzimi kullanarak işlevsiz hale getirir ve işi bitmiş hücre bölümlerini geri dönüştürür.

Genetik Değişikliklerle İlgili Sağlık Durumları

BPAN’lı insanlarda WDR45 geninin 50’den fazla mutasyonu tanımlanmıştır, bu hastalık sinir sistemine zarar verir. Bu zarar süt çocuğu döneminin ve erken çocukluk döneminde gelişimin gecikmesine ve tekrarlayan nöbetlere yönlendirir, zamanla kötüleşen hareket problemleri ve yetişkinlikte gittikçe artan entelektüel fonksiyon kaybı görülür. Etkilenmiş kişilerde en sonunda demir birikmesi vardır bu medikal görüntülemeyle görüntülenebilir; bu nedenle, BPAN beyinde demir birikmesiyle nörodejenerasyon (NBAI) denilen hastalığın bir tipidir.

BPAN’ da WDR45 gen mutasyonları tanımlanmış insanlarda sabit olmayan WIPI4 proteininin üretiminin hızla bozulması sonucu oluştuğu düşünülüyor, bu durum WIPI4 proteininin fonksiyonunu kaybetmesine yönlendiriyor. Fonksiyonel WIPI4 proteini olmadan, otofaji süreci bozulur, hücredeki zararlı organellerin ve atık maddelerin uzaklaştırılmasında hücre yapımı daha az etkili olur. Araştırmacılar öneriyor ki sinir hücreleri otofajinin harabiyeti için özellikle korunmasız olabilirler çünkü uzun uzantıları var (akson ve dendrit), bu yapılardan hücre gövdesi üzerinden lizozoma geri dönüşüm için atık maddelerin taşınmasını daha zor hale getirir. Atık maddeler bu alanda güçlenebilir ve onlara zarar verebilir. BPAN’ da meydana gelen nörolojik problemler sinir hücrelerinin zarar görmesinin sonucudur.

Kromozomal Lokasyon

Sitogenetik Lokasyon:Xp11.23 X kromozomunun pozisyon 11.23’te kısa p kolunda

Moleküler Lokasyon:X kromozomunun 49,074,433’ten 49,101,121’e kadar olan baz çiftleri

Bu gen için diğer isimler

JM5

NBIA4

NBIA5

WD tekrarlayan alan    phosphoinositide ile    etkileşen protein 4 izoform 1

WD tekrarlayan alan    phosphoinositide ile    etkileşen protein 4 izoform 2

WD tekrarlamayı içeren protein 45

KAYNAKÇA

https://ghr.nml.nih.gov/condition

https://medlineplus.gov

Kategoriler
YUKLENDI

BATTEN SENDROMU / CLN3

 Genel Bilgi

Genel olarak batten sendromu olarak da adlandırılan bu hastalık, nöronal ceroid lipofuscinosis (NCL) olarak bilinen hastalık grubundadır.  NCL hastalıkları sinir sistemini etkiler. Görme, hareket ve zihinsel problemlere neden olur. NCL hastalıklarının tipleri kaynağı da olan genetik faktörlerdeki farklılıklarına göre birbirinden ayırt edilir. Hastalık ifade edilirken kullanılan ‘NCL’ , ‘nöral ceroid lipofuscinosis’ ifadesinin kısaltması iken; kullanılan sayılar alt tipini göstermek için kullanılır.

CLN3, ilk olarak sinir sistemini etkileyen kalıtsal bir hastalıktır. Çocuklarda 4 ile 6 yaş arasına kadar normal bir gelişim görülmesine rağmen daha sonra görme bozukluğu, hareket problemleri, konuşma zorlukları, zihinsel yetersizlik ve hastalık nöbetleri görünür ki bu durumlar zamanla daha da  kötüleşebilir.

Şekil 1:Batten Sendromu

*https://www.medicalbag.com/profile-in-rare-diseases/batten-disease/article/472985/

CLN3 hastası çocuklarda görme ile alakalı sorunlar genellikle 4 ve 8 yaş arasında başlar. Bu sorunlar yaşın ilerlemesi ile beraber daha kötüleşir ve çocukluk çağlarının sonunda ya da ergenlikte  bu hastalarda sıklıkla körlük görülür. Aynı zamanda batten sendromu olan çocuklar yaşıtlarına nazaran derslerin gerisinde kalırlar. Yeni bilgileri öğrenmekte zorluk çekerler ve daha önceden kazanılmış yeteneklerini kaybetmeye başlarlar.  Öğrenilmiş yeteneklerin kaybedilmesi genellikle konuşma sırasında tamamlanmış cümleleri kurma problemleri ile kendini gösterir.

Hareket anamolileri sıklıkla ergenlikte gelişme gösterir.  Bu anomaliler arasında kasların sertleşmesi, hareketlerin yavaşlaması ya da uyuşukluk (hypoknesia) ve kambur duruş vardır. Zamanla hastalar kendi başına yürüme veya oturmada zorluk yaşarlar ve tekerlekli sandalye desteğine ihtiyaç duyarlar. Nadir de olsa bu hasta gruplarında kalp ritim problemleri ve kalp kasında büyüme gibi sorunlar açığa çıkabilir. Bu sorunlar ergenlik ya da yetişkinlik evrelerinin başında görülür. Bu hastalıktan muzdarip çoğu hasta yetişkinlik döneminin başlarına kadar yaşarlar.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler,

Batten sendromu, Juvenile Nöronal Seroid  Lipofuksinoz, (JNSLs) otozomal çekinik olarak aktarılır ve aşağıdaki genlerdeki mutasyonlar bu hastalığın farklı fenotiplerlerinin açığa çıkmasına neden olur.

  • PPT1 (CLN1 olarak adlandırılır;1p32)
  • TPP1(CLN2 olarak adlandırılır; 11p15)
  • CLN3(batten sendromu,16p12)
  • CLN8(8p23; kuzey epilepsy türünden sorumludur)
  • CTSD(CLN10 olarak adlandırılır,11p15.5)

Belirtiler ve Semptomlar

Semptomlar HPO numarası
Hastaların %80-90’nında bu septomlar görülüyor
Retina kan damarlarında abnormalite 0008046
EEG abnormalitesi 0002353
Zihinsel kusurlar:

*Bilişsel Duraksama

*Düzenli olarak düşünme kabiliyetinde zayıflama

*Bilişsel düşüş

0001249

0001268

Genetik Görülme Sıklığı

CLN3, batten sendromu, NCL’nin en yaygın tipidir fakat dünya genelinde hangi sıklıkta görüldüğü tam olarak bilinmemektedir. Bilimsel yayınlarda 400 de fazla vaka bildirilmiştir. Genel olarak NCL nin tüm türevleri ele alındığında 100,000 de 1 kişide görüldüğü varsayılıyor.

 Kalıtım Paterni/Deseni

Bu özellik (hastalık) otozomal resesif olarak sonraki nesillere aktarılmaktadır yani ilgili genin iki kopyası da bu mutasyonu içermektedir. Otozomal resesif özelliğe sahip bireyin ebeveynleri hastalık ile ilgili belirtileri göstermeseler de her ikisi de bu mutant genin bir kopyasını taşır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Batten sendromunun erken dönem belirtileri arasında tipik olarak görme problemleri olduğu için, batten hastalığından genellikle ilk olarak  rutin göz muayenelerinde şüphelenilir. Buna karşın yalnızca göz muayenesi hastalığın tanısının konulmasında yeterli değildir. Teşhiste çocuklarda görülen diğer septomlarda incelenmelidir ebeveynler ve pediatri uzmanı tarafından. Göz ile alakalı özel elektriksel çalışmalar, görsel olarak uyarılmış yanıt veya elektroretinogram (ERG) yapılabilir. Aynı zamanda EEG veya MRI yardımı ile hastanın nöbetlerinde beyninde oluşan  değişimler incelenebilir. Hastanın derisinden ya da dokusundan alınan bir örnek mikroskop altında incelenerek lipofüsin(yağ pigmenti) yapısı ve miktarı incelenebilir. NCL genlerinin incelediği DNA analizleri de hastalığın teşhisinde kullanılan yöntemlerden bir diğeridir.

ABD Gıda ve İlaç Dairesi(FDA), CLN2 olarak adlandırılan bozukluğun geç infantil formuna sahip çocuklarda semptomların ilerlemesini yavaşlatmak için serliponaz alfa kullanımını onaylamıştır. Şu anda spesifik bir tedavi, Batten hastalığının veya herhangi bir CLN formunun semptomlarını tersine çeviremez. Nöbetler bazen antikonvülsan ilaçlarla azaltılabilir veya kontrol edilebilir ve diğer tıbbi problemler ortaya çıktıkça uygun şekilde tedavi edilebilir. Fizik tedavi ve mesleki terapi, bireylerin mümkün olduğu kadar uzun süre işlevlerini görmesine yardımcı olabilir.

7.Hastalığın Diğer İsimleri

    • Batten-Mayou Hastalığı
    • Batten-Spielmeyer-Vogt Hastalığı
    • CLN3
    • juvenile Batten Hastalığı
    • Juvenile Serebroretinal Dejenerasyonu
    • Juvenile Nöronal Seroid  Lipofuksinoz
    • Spielmeyer-Vogt Hastalığı

Bu hastalık ile İlgili Kuruluşlar

2780 Airport Drive, Suite 342

Columbus, OH 43219

Toll-free: 1-800-448-4570

Fax: 1-866-648-8718

E-mail: https://bdsra.org/contact-us/

Website: https://bdsra.org/

PO Box 50221

Austin, TX 78763

Toll-free: 1-877-6BATTEN

Telephone: +1-512-275-2600

Fax: 512-637-6333

E-mail: [email protected]

Website: https://beyondbatten.org/

Kaynakça:

1-https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=11290&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=batten&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Juvenile-neuronal-ceroid-lipofuscinosis&title=Juvenile%20neuronal%20ceroid%20lipofuscinosis&search=Disease_Search_Simple

2-https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cln3-disease#statistics

3-https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10739/neuronal-ceroid-lipofuscinosis

4-https://ghr.nlm.nih.gov/condition/cln3-disease  

5-https://www.ninds.nih.gov/Disorders/All-Disorders/Batten-Disease-Information-Page

6-https://www.verywellhealth.com/batten-disease-2860885

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HORNER SENDROMU

Horner sendromu, yüzün bir tarafında göz ve çevre dokuları etkileyen ve bazı sinirlerin felcinden kaynaklanan bir hastalıktır. Horner sendromu, daralmış bir gözbebeği (miyozis), üst göz kapağının sarkması-düşüklüğü (pitozis), yüz terleme kaybı (anhidrozis), göz küresinin gözü koruyan kemik boşluğuna batmasıyla (enoftalmi) ve alt göz kapağının yüksekliğiyle birlikte nitelendirilen karakterize bir tablo ile nispeten nadir bir hastalıktır. Unilateral (tek taraflı) veya bilateral (iki taraflı) olabilir. Bu tablo hipotalamustan göze kadar uzanan sempatik zincirin herhangi bir yerinde total veya parsiyel lezyona bağlı olarak ortaya çıkar. Etkilenen bireylerin yaklaşık yüzde 5’inde, hastalık doğumdan (konjenital) bulunur.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Horner sendromunun doğuştan ve daha seyrek görülen formu vardır, ancak nedeni bilinmemektedir. Çoğu zaman, Horner sendromu, göz sinirlerine bir tür müdahalenin sonucu olarak meydana gelir. Altta yatan nedenler, bir yılan ya da böcek ısırmasından künt bir aletle yapılan bir boyun travmasına kadar farklı olabilir.

Semptomlar

Horner sendromu, etkilenen taraftaki üst göz kapağının sarkması, etkilenen gözde daralmış bir gözbebeği ile eşit olmayan göz görünümüne neden olur ve yüzün etkilenen tarafında terleme olmaması ile karakterizedir. Göz küresinin gözü koruyan kemik boşluğuna batması sıklıkla bir kan görüntülemesi meydana getirir. 2 yaşından önce ortaya çıkan Horner sendromu olan kişilerde, gözlerin renkli kısmı (iris) renk olarak farklılık gösterebilir (iris heterokromi), etkilenen gözün irisi etkilenmemiş gözün renginden daha açık renklidir. Horner sendromunu 2 yaşından sonra geliştiren bireylerde genellikle iris heterokromisi yoktur.

Servikal sempatik sinirlerin zarar görmesi, zor bir doğum, cerrahi ya da kazayla yaralanma sırasında meydana gelebilecek travmadan kaynaklanan sinirlerin doğrudan zarar görmesine neden olabilir. Horner sendromuna bağlı sinirler, iyi huylu veya kanserli bir tümör tarafından, örneğin nöroblastoma adı verilen sinir dokularının çocukluk kanseri sebebiyle zarar görebilmektedir.

Horner sendromu, etkilenen taraftaki baş ve boyuna (karotis arter) kan sağlayan arterle ilgili problemlerden de kaynaklanabilir ve bu da sinirlere kan akışının azalmasına neden olur. Konjenital Horner sendromu olan bazı kişilerde karotis arterin gelişim eksikliği (agenezi) vardır. Karotis arter duvarının (karotis arter diseksiyonu) tabakalarının yırtılması da Horner sendromuna yol açabilir.

Benzer Bozukluklar

Aşağıdaki bozuklukların belirtileri Horner Sendromu ile benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir.

-Adie Sendromu, göz bebeğini etkileyen nadir bir nörolojik bozukluktur.

-Wallenberg Sendromu, bir kan pıhtısının neden olduğu nadir bir hastalıktır.

Genetik Görülme Sıklığı

Horner sendromu, Nadir kabul edilen bir hastalıktır. Ancak Horner sendromu görülen vakaların çoğunda genetik olmayan sebepler tespit edilmiştir.

Kalıtım paterni / Deseni 

Horner sendromu ile ilişkili hiçbir gen tanımlanmamıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Horner sendromu tanısı ve bozukluğa neden olan lezyonların tespiti, manyetik rezonans görüntüleme ve karotis arterinin ultrasonografisi gibi görüntüleme teknikleriyle birlikte farmakolojik testlerle belirlenebilir.

Horner sendromu ile ilgili göz bölgesindeki anormallikler genel olarak görme veya sağlığı etkilemez. Bununla birlikte, Horner sendromuna neden olan sinir hasarı, bir kısmı yaşamı tehdit edici olabilecek diğer sağlık sorunlarından kaynaklanabilir.

Horner sendromunun belirti ve bulguları sırasında migren, baş ağrısı ortaya çıkabilir. Baş ağrısı gittiğinde, Horner sendromunun belirtileri ve semptomları da genellikle gider.

Ağrılı Horner sendromunun akut başlangıcı nörolojik bir acil durum olarak düşünülmeli ve konu, aşağıda açıklandığı gibi internal karotis arterinin diseksiyonu için de değerlendirilmelidir. Bu hastalar serebral enfarktüs (beyin krizi -inme) için artmış risk altındadır.

Horner sendromlu bir hastanın yönetimindeki ilk adım, nedeni belirlemek için uygun çalışmaların yapılmasıdır. Yüksek verimli görüntüleme bölgeleri, eşlik eden bulgu ve semptomlara dayanarak tanımlanabilir. Bunlar arasında beyin, omurilik, damar, baş, boyun ve toraks radyolojik değerlendirmesi yer alabilir. Tedavi Horner sendromunun neden kaynaklandığına dair şekillenir.

Karotis Arter Diseksiyonu

Uygun görüntüleme modaliteleri acil olarak alınmalı ve MRG ve MR anjiyografisi veya BT anjiyografisini içerebilir. Geleneksel anjiyogram altın standart olarak kalmaktadır. Hastalar bir nörolog gözetiminde derhal antikoagülasyon ile tedavi edilmelidir.

Nöroblastom

Travma gibi bariz bir nedeni olmayan yeni Horner sendromu olan çocuklar, özellikle çocuk doktoru yardımıyla sistemik tümör, özellikle de nöroblastoma açısından değerlendirilmelidir. Boyun ve karın kitleler için değerlendirilmeli ve üriner katekolamin metabolitleri için de test edilmelidir. Baş, boyun ve göğsün uygun radyolojik değerlendirmesi çocuk doktoru ile görüşerek alınmalıdır.

Hayatı tehdit eden koşullar ortadan kaldırıldıktan ve hasta stabil olduğunda, görsel olarak semptomatik pitozis (göz kapağı düşüklüğü) cerrahisi gerekebilir.

Hastalığın Diğer İsimleri

-Bernard-Horner Sendromu

-Oculosympathetic Palsy

-Horner’s Sendromu

-Von Passow Sendromu

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

PERİYODİK KUSMA SENDROMU

Karın Migreni, Döngüsel kusma sendromu; bulantı, kusma ve yorgunluk (uyuşukluk) ataklarına neden olan bir hastalıktır. Bu durum genellikle küçük çocuklarda görülüp, ileriki yaşlarda gecikmeli teşhis edilir, ancak her yaşta insanı etkileyebilir. Araştırmacılar, CVS ve migrenler arasında güçlü bir ilişki bulmuş ve bazılarında CVS’nin bir migren varyantı olduğu teorisi vardır. Özgeçmişi olan çocukların çoğunda ailede migren öyküsü veya karın migreni vardır (>% 80).

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Karın migreni, döngüsel kusma sendromunun nedenleri henüz belirlenmemiştir ama araştırmacılar bu bozukluğa beyin fonksiyonu değişiklikleri, hormon anormallikleri, ve gastrointestinal sorunların sebep olabileceğini öngörmektedirler. Araştırmacılar bazı beyin bölgelerinde sinir hücreleri (nöronlar) arasında sinyalizasyon değişikliklerine bağlı olarak migren benzeri bir durumun oluşup, döngüsel kusma sendromu oluşturduğuna inanmaktadır. Hastaların ailelerinde bilinen benzer hastalık öyküsü vardır.

Belirti ve Semptomlar

Ek belirtiler olağandışı soluk deri (solgunluk), karın ağrısı, ishal, anoreksiya, baş ağrısı ve ışığa duyarlılık artışı (fotofobi) ya da ses korkusu (fonofobi) . Bu belirtileri yaşayan insanlar sosyal hayatta zorluklar yaşarlar. Bulantı ve kusma atakları çeşitli faktörler tarafından tetiklenebilir. En yaygın tetikleyiciler duygusal heyecan ve enfeksiyonlardır. Diğer tetikleyici sebepler, uzun süreli açlık, aşırı ısı, uyku eksikliği, aşırı zorlanma, alerji ya da sindirimi zor gıdalar, alkol ve menstruasyon dönemleridir. Atak atalarında kusma v.s. belirtileri ya azalır veya tamamen yok olur. Ancak, birçok kişi atak sırasında şiddetli baş ağrısı, karın ağrısı dahil gastroözofageal reflü ve hassas bağırsak sendromu gibi sindirim bozuklukları ve bayılma nöbetleri (senkop) yaşayabilir. Döngüsel kusma sendromu olan kişilerin depresyon, anksiyete ve panik bozukluğu yaşamaları daha fazla muhtemeldir.

Genetik Görülme Sıklığı

Siklik kusma sendromu kesin prevalansı bilinmemektedir; tahminler 100,000 de 4-2000 kişide görülebildiği yönündedir. Siklik kusma sendromu kadınları erkeklere oranla biraz daha fazla etkilemektedir (55:45). Çoğunlukla üç ila yedi yaş arasındaki çocuklarda görülür, ancak her yaşta başlayabilir, erken bebeklikten yaşlılığa kadar (73 en yaşlı olan). Mide gribi olarak tanınmaması ya da yanlış teşhis edilmesi nedeniyle, uzun yıllar boyunca doğru tanı genellikle gecikmektedir. Her ne kadar CVS çocuklarda daha sık bulunsa da, yetişkinlerde daha sık görülür. Nadir olmasa da CVS insidansı bilinmemektedir. İskoçya ve Avustralya’daki iki çalışma, tüm Kafkas okul çağındaki çocukların % 2’sinin CVS’den muzdarip olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, araştırmacılar, bozukluğun yeterince tanınmadığını ve genel popülasyondaki gerçek sıklığını tahmin etmeyi zorlaştırdıklarını düşünmektedir. CVS ilk olarak tıbbi literatürde 1806 Fransızca, 1882 İngilizce olarak tanımlanmıştır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri

Aşağıdaki bozuklukların semptomları, siklik kusma sendromu (CVS) ile benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir. Birçok farklı durum viral gastroenterit (“mide geni”), peptik bozukluklar (örn. Gastrit veya ülser), pankreas iltihabı (pankreatit) veya apandisit (apandisit), volvulus (bağırsakların malrotasyonu nedeniyle) dahil olmak üzere bulantı ve kusmaya neden olabilir. Bazı metabolik bozukluklar (yağ asidi oksidasyonu, organik asitler, üre döngüsü), genellikle obstrüksiyon, endokrin hastalıkları (Addison hastalığı), beyin tümörleri ve diğer kitleler (Chiari malformasyonu) nedeniyle böbreklerde idrarın anormal birikimi (akut hidronefroz) ve otonom sinir sistemini etkileyen bozukluklar. Gastroözofageal reflü (GÖRH), mide içeriğinin geri akışıyla (reflü) veya özofagus içine ince bağırsaklarla (duodenum) karakterize bir sindirim bozukluğudur. GÖRH, özellikle yetişkinler arasında CVS ile birlikte ortaya çıkabilir. CVS’nin tespiti ancak diğer tekrarlayan kusma nedenleri göz ardı edildiğinde yapılabilir. Siklik kusma sendromunun varlığını kanıtlamak için “test” yoktur, ancak bir bölümün erken döneminde idrar ketozisin varlığı yardımcı olabilir. Üst gastrointestinal radyografi de dahil olmak üzere tekrarlayan bulantı ve kusmanın diğer, daha yaygın nedenlerini tespit etmek için çeşitli testlerden faydalanılabilir.

Tedavi : Siklik kusma sendromunun tedavisi, bulantı ve kusma ataklarının önlenmesi, kısaltılması veya yönetilmesi ve karın ağrısının semptomlarının azaltılmasına yöneliktir. Bu bozukluğun tedavisi, kanıta dayalı tedavi rejiminin aksine deneyime ve gözlemlere (empirik) dayanır.  Her bir vaka için spesifik terapiler uyarlanmalıdır.

(Profilaktik tedavi) Ataklarının ortaya çıkmasını önlemek için, bazı bireyler bazı anti- migren ilaçları, özellikle amitriptilin, ayrıca siproheptadin (okul öncesi çağdaki çocuklarda) veya propranolol ile tedavi edilir. Anti-migren terapileri, aile öyküsü olan bireyler için özellikle etkili görünmektedir. Önleyici ve abortif tedavi işe yaramadığında, bir kısım hastaya destekleyici bakım, loş ışıklandırılmış, sessiz bir odada yatak istirahati yapılabilir. Dehidrasyon gibi komplikasyonları önlemek için intravenöz sıvıların uygulanması gerekli olabilir. Anti-kusma ilaçları, ağrı için kullanılan ketorolak ve sedasyon için lorazepam da kullanılabilir. Çocuklar veya yetişkinler uyurken, mide bulantısı yaşamazlar. Derin uyku da sistemlerini sıfırlayabilir ve ataklar kısaltılabilir. Şiddetli durumlarda, hastaneye yatış gerekli olabilir.

Güncel klinik çalışmalarla ilgili bilgiler internette www.clinicaltrials.gov adresinde yayınlanmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Karın migren (Abdominal migraine)
  • CVS
  • Döngüsel kusma (Cyclical vomiting)
  • Çevrimsel kusma sendromu (Cylclic vomiting syndrome)
  • Periyodik kusma

Kaynakça

https://elbiruniblogspotcom.blogspot.com/search?q=See+cyclic+vomit

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5923275/

https://rarediseases.org/rare-diseases/cyclic-vomiting-syndrome/

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ATAKSİ TELANJİEKTAZİ SENDROMU

Genel Bilgi
Ataksi-telanjiektazi, sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve diğer vücut sistemlerini etkileyen nadir görülen otozomal resesif geçişli, bir multisistem hastalığıdır. Bu hastalık (kalıtsal bozukluk) genellikle 5 yaşından önce erken çocukluk döneminde koordinasyon hareketlerindeki (ataksi) zorluklar ile karakterizedir. Etkilenen çocuklarda genellikle yürüme zorluğu, denge ve el koordinasyonu ile ilgili problemler, istemsiz sarsıntı hareketleri (kore), kas seğirmeleri (miyoklonus) ve sinir fonksiyonunda rahatsızlıklar (nöropati) gelişir. Hareket sorunları, tipik olarak bireylerin ergenlik döneminde tekerlekli sandalye gereksimine neden olur. Bu kalıtsal bozukluğa sahip kişilerin konuşmalarında bozukluk ve gözlerinde yan yana görmede hareketsel sorunları (okülomotor apraksi) vardır. Göz ve cildin yüzeyinde meydana gelen telanjiektazlar (telangiectases) olarak adlandırılan genişlemiş kan damarlarının oluşturduğu küçük kümelerde bu durumun karakteristik belirtileri arasındadır.

Hastalıkla İlişkili Genler

Sorumlu mutant gen (ATM), 11.kromozomun uzun kolu (11q22-23) haritalanmış ve

klonlanmış, DNA onarımında önemli rolü olduğu düşünülen bir gendir.

ATM genindeki mutasyonlar ataksi-telanjiektaziye neden olmaktadır. ATM geni, hücre bölünmesini kontrol etmeye yardımcı olan ve DNA onarımında yer alan bir proteini  kodlar. Bu protein sinir sistemi ve bağışıklık sistemi dahil olmak üzere çeşitli vücut sistemlerinin normal gelişimi ve aktivitesinde önemli bir rol oynar. ATM proteini, hasar görmüş veya kırılmış DNA ipliklerini tanımlanması için hücrelere yardımcı olur ve kırık DNA ipliklerini sabitleyen enzimleri aktive ederek DNA onarımını koordine eder. Hasarlı DNA ipliklerinin etkili onarımına, hücre genetik bilgilerinin stabilitesini korumaya yardımcı olur.

ATM genindeki mutasyonlar ATM proteininin işlevini azaltır veya ortadan kaldırır. Bu protein olmadan hücreler kararsızlaşır ve ölür. Koordine edici hareketlere (beyincik) katılan beyin bölümlerindeki hücreler, özellikle ATM proteininin kaybından etkilenir. Beyin hücrelerindeki bu kayıplar ataksi-telanjiektazinin karakteristiği bazı hareket problemlerine neden olur. ATM genindeki mutasyonlar, hücrelerin DNA hasarlarına, doğru tepki vermesini de önler, bu da DNA iplikçiklerinde kırılmaların meydana gelmesine izin verir ve kanserli tümörlerin oluşumuna yol açabilir.

Belirti ve Semptomlar

Klinik bulgular;

Ataksi genelde 9-12. aylar ila 8-9 yaşlar arasında başlar. Başlangıçta ayakta dururken dengesizlik ve belli belirsiz gövde sallanması varken, sonra gövde ataksisi ve ataksik ekstremite hareketleri daha belirginleşir.

Hafif mental retardasyon, bozulmuş koordinasyon, dismetri, intansiyonel tremor, nistagmus gibi semptomlar hastalığın seyri sırasında görülebilir.

AT’nin ilk göstergeleri genellikle yürümeye başlama yıllarında gerçekleşir. Bu ilk belirtiler vücut duruşunun ve vücut hareketinin kontrolünde güçlüğü gösterir (trunkal ataksi). Çocuk normalden geç yürümeye başlayabilir (18 aydan sonra), destekleyen insan veya nesneleri bırakmakta isteksiz olabilir, normalden daha uzun süre sarsak yürümeyi sürdürebilir, sendelemeden ayakta duramayabilir ve sık sık düşebilir.

Yürüme gittikçe daha fazla gayret gerektirici olabilir ve garip görünür, destek için sık sık duvarlar ve kapılar kullanılır. Bir süre koşma daha az etkilenmiş gibidir; bunun sebebi daha yavaş zarif olanlardansa hızlı hareketler için daha az dengenin gerekli olmasıdır. Yaşamlarının ikinci on yılının başlangıcında AT’li çoğu insan tekerlekli sandalye kullanmaya başlar.

Uzuvların koordinasyonu hastalıkta daha sonra anormal hale gelir (periferal ataksi). Bazı hastalarda istemsiz hareketler başlayabilir ve genellikle zaman içinde kötüleşir. Bunlar ellerin ve ayakların kıpırdanmak gibi görünen küçük seğirmeleri (kore), üst vücudun daha yavaş bükülme hareketleri (atetoz), katı ve bükük duruşların benimsenmesi (distoni), ara sıra kontrolsüz seğirmeler (miyoklonik kasılma) ve bir uzvun ürperme gibi görünen titremeleri (tremorlar) olabilir.

Geveleyerek konuşma (disartri) ilk on yılda gelişebilir, 5 ile 10 yıllar arasında kötüleşir ve daha sonra statik bir problem halinde kalır. Hastalar genellikle anlaşılabilirler ama karşılıklı konuşma yavaş bir süreç olabilir. Göz hareketleri kısıtlanabilir (dikey ve yatay sakadik apraksi). Okuma ve hareket eden nesneleri takip etme zorlaşır.

Çoğu çocuk enfeksiyonlara yatkın hale gelir ve tekrarlayan sinüzit ve pnömoni atakları geçirir ve sonucunda kronik akciğer enfeksiyonları ve bronşiektazi gelişebilir.

Hastalarda viral ve bakteriyel enfeksiyonlara eğilim vardır.

Bağışıklık Problemleri

AT’li insanların yaklaşık yarısında bağışıklık problemleri vardır. Bunlar genellikle tekrarlayan soğuk algınlıkları ve burun akıntısı (sinopulmoner enfeksiyonlar) biçimini alır. Bağışıklık sistemi karmaşık ve değerlendirilmesi zordur ama çocuk kendi payına düşenden daha fazla enfeksiyondan mustarip oluyorsa bir doktor bu değerlendirmeyi yapmalıdır. AT’li bazı insanlar ilave aşılara (DPT, Hib ve Pneumovax) ihtiyaç duyar, diğerleri ‘altyapı sigortası’ sağlamak için süregiden antibiyotiklere ihtiyaç duyar ve bazları immünoglobulin enjeksiyonlarına gereksinim duyar. Diğerleri sıkıntılı değildir. Viralden ziyade bakteriyel enfeksiyonların en çok probleme sebep oldukları yolunda bir izlenim vardır. Enfeksiyonların tedavisi düzenli IVIg uygulanmasını içerir. Dozlar bir doktor tarafından belirlenmelidir.

A-T ve Kanser

DNA onarımında bozukluk olduğundan, radyasyona bağlı kromozomal kırılma ve translokasyonlara yatkınlık vardır. Oluşan DNA hasarı, DNA’ya bağımlı bir gen ürünü olan protein kinazın oluşamaması sonucu tamir edilemez ve kontrolsüz hücre çoğalmasına eğilime neden o AT’de normal populasyona göre 1000 kat daha fazla artmış malignite riski vardır. Bazen ilk defa malignite belirtileri ile başvurmaktadırlar. AT’li olguların üçte birinde lenforetiküler veya epitelyal kanserlerin geliştiği bildirilmektedir.

Küçük çocuklarda tipik olarak ALL veya B-hücre kökenli lenfoma ve lösemilere daha sık rastlanmaktadır.

Kalıtım Modeli

Ataksi-telanjiektazi, otozomal resesif bir kalıtsal modele sahiptir, bu da her bir hücredeki ATM geninin kopyalarının mutasyona sahip olduğu anlamına gelir. Çoğu zaman, otozomal resesif rahatsızlığı olan bir bireyin anne-babalarının her biri mutasyona uğramış genin bir kopyasını taşır, ancak bu durumun belirtilerini ve semptomlarını göstermez.

Birleşik Devletler nüfusunun yaklaşık yüzde 1’i, her bir hücrede bir mutasyona uğramış kopya ve ATM geninin bir normal kopyasını taşır. Bu bireylere taşıyıcı denir. ATM mutasyon taşıyıcıları ataksia-telanjiektaziye sahip olmasalar da, kanser oluşumu, ATM mutasyonu olmayan kişilerden daha fazladır; kadın taşıyıcılar özellikle meme kanseri geliştirme riski altındadır. ATM genindeki bir mutasyonun taşıyıcılarında kalp hastalığı riskinde artış olabilir.

Görülme Sıklığı

Görülme sıklığı 1-3/40.000-100.000 arasında bildirilmiştir.Ülkemizde akraba evliliklerinin sık olduğu bazı bölgelerde daha sık görülebilmektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • A-T
  • Ataksi Telanjiektazi sendromu
  • ATM
  • Louis-Bar sendromu
  • telanjiektazi, serebello-okülokütan
  • Boder-Sedgwick sendromu

Teşhis ve Tedavi

Hastalığın nadirliği yüzünden birçok doktor semptomlara, teşhis yöntemlerine veya tedaviye aşina değildir. Doktorların kanser (yüksek AFP seviyesi doktorları yanlış yöne sevk edebilir) veya Serebral Palsi gibi olası diğer durumları elemesi zaman alabilir.

Teşhis genellikle hem ataksi hem okülo-telanjiektazi veya cilt telanjiektazisinin muayene ve tespiti ile klinik olarak yapılır. Bunu daha sonra serum AFP seviyesi, beyaz kan hücrelerinin x ışınlarına yanıtı ve ATM proteinin seviyesinin ölçülmesi için laboratuar testleri takip eder. Hastalarda ayrıca düşük elnfosit sayımı ve diğer immünolojik anormallikler olabilir. Bunu daha sonra teşhisi doğrulamak için sitogenetik ve moleküler test takip edebilir. MR ve BT taramaları serebellar atropi belirtilerini gösterebilir. (MR görüntüleme tercih edilen yöntemdir, çünkü hastalar iyonlaştırıcı radyasyon kullanan herhangi bir radyolojik tanısal teste maruziyeti sınırlamalıdır.)

AT’nin moleküler teşhisi genin tüm 66 eksonunun sıralanmasıyla veya önemli bir aile öyküsü varsa bağlantı ile yürütülebilir. Protein işlevsellik testi de kullanılabilir. Ama AT için test genellikle sitogenetik olarak yapılır çünkü spesifik kopma noktaları ve sitogenetik instabilite bozukluğun önemli karakteristik özellikleridir. Bunun lenfositler üzerinde yapılması gerekir. AT’li hastaların %10’u dengeli translokasyonlar gösterir, bunun 2/3’si kromozom 7 ve kromozom 14 üzerindeki immünoglobulin genleri içerir. Bazı hastalar immünoglobulin genlerinde genişleme gösterirler ki bu prolenfosit lösemi ile sonuçlanan mitoz sırasında genişleyebilir.

Bağlantı ve mikrosatelit markörler kullanılarak doğum öncesi teşhis yapılabilir. Ama bilinen hastalar ve fetüs arasında doğrudan gen analizi daha yaygındır.

Tedavi

Tedavi semptomatik ve destekleyicidir. Fiziksel tedavi ve uğraşı terapisi esnekliğin sürdürülmesine yardımcı olabilir. Konuşma terapisine de ihtiyaç duyulabilir. Gammaglobulin enjeksiyonları zayıflamış bir bağışıklık sistemini takviye etmeye yardımcı olmak için verilebilir. Yüksek dozda vitamin rejimleri de kullanılabilir. Antibiyotikler enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılır. Bazı doktorlar kanser riskini azaltmak için düşük dozlarda kemoterapi tavsiye ederler ama bu tartışmalıdır. Ayrıca heterozigot aile üyelerinin kanserler için düzenli olarak izlenmesi de tavsiye edilir. Yakın geçmişte deferoksaminin AT hücrelerinin stabilitesini arttırdığı gösterilmiştir ve bozukluk için etkili bir tedavi olduğu kanıtlanabilir.

AT’li insanların özellikle lenfomalar ve lösemi olmak üzere artmış bir tümör insidansları (muhtemelen yılda %1 risk) vardır ama hastaların iyonlaştırıcı radyasyona aşırı hassasiyeti nedeniyle radyoterapi ve kemoterapi nadiren kullanılır.

Belirli bir yöne odaklanıp bakmak zor                                                                     olabilir.

Kaynakça