Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

İYİ HUYLU İNTRAHEPATİK KOLESTAZ

Benign (iyi huylu) intrahepatik kolestaz hastalığı, çoğunlukla kronik karaciğer hasarına kadar ilerleme göstermeden belirli aralıklarda gözlemlenen intrahepatik kolestaz atakları ile karakterize olmuş bir kalıtsal karaciğer hastalığıdır. İntrahepatik kolestaz; safra sekresyonunun herhangi bir aşamasında ortaya çıkan bir bozukluk neticesinde toksik maddelerin hücre içine birikmesi ile kolestatik karaciğer hasarına yol açmasıyla oluşmaktadır. BRIC genetik bir hastalık olarak BRIC1 ve BRIC2 olarak iki farklı türe ayrılmaktadır yalnız hastaların semptomları her iki türde de aynıdır. Hastalık benign (iyi huylu) olduğundan karaciğere herhangi bir hasar vermemektedir. Karaciğer disfonksiyonu atakları kalıcı karaciğer hasarına sebep olan progresif ailevi intrahepatik kolestaz (PFIC)’a dönüşebilmektedir.

Belirti ve Semptomlar

Bu hastalıkta gözlemlenen semptomlar genellikle genç yaşlarda veya yirmili yaşlarda olmaktadır. Başlangıçta gelen bir atak ile şiddetli kaşıntı denilmekte olan prutius ve ardından birkaç hafta sonra gözlerde sararma meydana gelmektedir. Bu belirtilere ek olarak halsizlik, sinirlilik, bulantı, kusma ve iştahsızlık belirtileri de görülmektedir. BRIC vücutta yağ emiliminin azalmasına neden olduğundan kaynaklı gaita da yağ atılımı fazla olur ve bunun sonucunda da kilo verimi gerçekleşir.

Çoğu hastalık için semptomlar insandan insana farklılık göstermektedir ve aynı hastalığa sahip insanlar aynı belirtileri göstermeyebilir. Hastalıkla ilişkili semptomların belirlendiği İnsan Fenotip Ontoloji (Human Phenotype  Ontology (HPO)) isimli veritabanın da düzenli olarak semptomlar güncellenmektedir. İyi Huylu İntrahepatik Kolestaz hastalığına ilişkin tablo aşağıdaki gibi yer almaktadır.

Tablo 1 : Hastalığa ilişkin semptomlar ve HPO Kimliği

Semptomlar HPO Kimliği
Akolik gaita/Kil renkli gaita 0011985
İştahsızlık 0002039
Kolestatik karaciğer hastalığı 0002611
Yükseltilmiş hepatik transaminaz/Yüksek karaciğer enzimleri 0002910 
Yorgunluk 0012378

İnsanların %80-%99’unun bu belirtileri bulunmaktadır.

Genetik Görülme Sıklığı

BRIC (İyi Huylu İntrahepatik Kolestaz), nadir görülen bir hastalıktır. Dünya çapında yaklaşık olarak 50.000 ila 100.000 kişiye etki etmekte olan PFIC hastalığından daha az yaygın olduğu bilinmektedir.

Hastalığı Etkileyen Nedenler

BRIC genetik bir hastalık olarak BRIC1 ve BRIC2 olarak iki farklı türe ayrılmaktadır ve safra salgılanmasına yardımcı olan genler tarafından kontrol edilmektedir. ATP8B1 genindeki mutasyonlar BRIC1 türüne, ABCB11 genindeki mutasyonlar da BRIC2 türüne yol açmaktadır. Otozomal resesif bir şekilde kalıtılmaktadır ve bu bireylerin ebeveynleri taşıyıcıdırlar.

ATP8B1 geni; belli proteinlerin yapımını sağlayarak yağların dağılımını kontrol etmeye yardımcıdır. Bu gendeki gelişen mutasyonlar sonucu safra asitlerinin birikimine yol açmaktadır ve bu da BRIC hastalığına neden olmaktadır.

ABCB11 geni; safra tuzu verme pompası diye adlandırılan BSEP, proteininin yapımını sağlamaktadır. Karaciğerde bulunan ve safra tuzlarının uzaklaştırılmasını sağlayan bir proteindir. Bu gendeki mutasyonlar BSEP fonksiyonunun azalmasına neden olarak BRIC hastalığına neden olmaktadır.

Bazı BRIC hastalığına sahip insanlarda bulunan bu genlerde mutasyon olmamaktadır ve bunun nedeni bilinmemektedir.

Hastalığa İlişkin Teşhis ve Tedavi Yöntemleri

Genetik ve nadir hastalıklarda tanı belirlemek oldukça zordur. Hekimler, kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fiziksel muayenesine ve bununla birlikte laboratuvar testlerine bakarak tanıyı belirleyebilirler. Gerektiğinde karaciğer biyopsisi de yapılabilmektedir.

Hastalığın tedavisine ilişkin, rifampisin ve kolestiramin, pruritusu azaltma işlemi gerçekleştirilir. Plazmaferez /MARS (Moleküler Adsorbanlar Sirkülasyon Sistemi)’ında bazı durumlarda fayda sağladığı gözlemlenmiştir. Tıbbı tedavi sonucu yanıt alınmayan hastalar için endoskopik nazobilier drenaj etkili bir yöntemdir. Nazobilier drenaj da hastanın safra kanalına bir kateter yerleştirilerek tedavi süreci boyunca çıkartılmadan kalınır. Genellikle safra taşı ve safra yaralanmalarında kullanılmaktadır ve bu süreçte de safra taşı çıkarılana ve yara iyileşene dek kateter bekletilmektedir. Tabi buna ek olarak kısmi dış biliyer diversiyon da yaşam standartlarını en yüksek seviyeye çıkarmakta ve progresyonu önlemek içinde kullanılmaktadır. Çok fazla atak geçirmekte ve ciddi travmalarda da karaciğer transplantasyonu gerçekleştirmektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • ABCB11 ilişkili intrahepatik kolestaz
  • ATP8B1 ilişkili intrahepatik kolestaz
  • BRIC
  • Düşük gama-GT ailesel intrahepatik kolestaz
  • Tekrarlayan ailevi intrahepatik kolestaz

Kaynakça

  1. İdilman R. (2006). İntrahepatik Kolestaz Nedenleri ve Tanı Yöntemleri. Türkiye Klinikleri Dahili Tıp Bilimleri Dergisi. 2(34):22-7.
  2. Knisely A.S., Bull L.N. ve Shneider B.L. (2014). ATP8B1 Eksikliği. GeneReviews(İnternet).
  3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/medgen/435857
  4. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10028/benign-recurrent-intrahepatic-cholestasis-1
  5. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/benign-recurrent-intrahepatic-cholestasis#resources
  6. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=10872&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Benign-recurrent-intrahepatic-cholestasis&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Benign-recurrent-intrahepatic-cholestasis&title=Benign%20recurrent%20intrahepatic%20cholestasis&search=Disease_Search_Simple
  7. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/12185/benign-recurrent-intrahepatic-cholestasis
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ADERMATOGLİFİYA

Genel Bilgi

Adermatoglifiya , el ve ayak parmaklarının yanı sıra el ve ayak tabanlarının deri kısımlarında cilt üzerinde oluşan izlerin yokluğudur. Bireyleri tanımlamanın bir yolu olarak uzun süredir kullanılan parmak izleri, bu bireylerde bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hastalığı taşıyan bireylerin parmak uçları tamamen pürüzsüzdür. Bu bireyler özellikle farklı ülkelere seyahat etme konusunda sorun yaşamaktadır. Çünkü etkilenen bireyler, teşhis için parmak izi gerektiren ülkelere giriş yapmakta zorlanmaktadır1

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Bazı ailelerde adermatoglifiya , herhangi bir ilgili belirti ve semptom olmaksızın ortaya çıkar. Diğerlerinde, dermatoglifler eksikliği, tipik olarak cildi etkileyen diğer özelliklerle ilişkilidir. Bunlar arasında yüzünde milia adı verilen küçük beyaz yumrular, ısıya veya sürtünmeye maruz kalan bölgelerde derinin kabarması ile ellerde ve ayaklarda ter bezlerinin sayısı azalır1. Bazı durumlarda ise Adermatoglifia, herhangi bir ek belirti veya semptom olmaksızın ortaya çıkabilir 2.

Belirti ve Semptomlar

Adermatoglifiya belirtileri ve semptomları, etkilenen bireyler arasında tip ve şiddet bakımından değişebilir ve şunları içerebilir:

-Adermatoglifiya (avuç içi ve ayak tabanlarındaki kırışıklıkların yokluğu)

  1. Clubbing
  2. Palmar hiperkeratozu

Adermatoglifiya’nın prognozu genellikle iyi gidişlidir, çünkü çoğu durumda başka önemli semptomlar gözlenmez 2.

Genetik Görülme Sıklığı

Adermatoglifiya ultra nadir olarak görülen bir durum gibi görünmektedir. Dünya çapında sadece birkaç etkilenen aile tespit edilmiştir1. Hem erkekler hem de kadınlar etkilenebilir. Dünya çapında, tüm ırksal ve etnik grupların bireyleri etkilenebilir 2.

Kalıtım Paterni/Deseni

Adermatoglifiya , otozomal dominant olarak kalıtılır. Bu, her bir hücrede değiştirilmiş SMARCAD1 geninin bir kopyasının duruma neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir . Birçok durumda, etkilenen bir kişinin durumu olan bir ebeveyn vardır1. Adermatoglifiya kalıtsal olarak alınabileceğinden, pozitif aile öyküsü önemli bir risk faktörü olabilir. Fakat günümüzde, durum için başka hiçbir risk faktörü açıkça tanımlanmamıştır

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

  1. Komple fizik muayene
  2. Kapsamlı tıbbi öykü değerlendirmesi
  3. İşaret ve semptomların değerlendirilmesi
  4. Laboratuvar testleri
  5. Görüntüleme çalışmaları
  6. Biyopsi çalışmaları gerekirse

Adermatoglifiya için bir tedavi yoktur, çünkü genetik bir durumdur. Tedavi genellikle belirtileri ve semptomları ve gelişmekte olan herhangi bir komplikasyonu yönetmek için verilir. Olguların çoğunda, diğer ilişkili semptomlar belirtilmedikçe tedavi gerekmez 2.

Hastalıkla İlişkili Genler

Adermatoglifiya, SMARCAD1 genindeki mutasyonlardan kaynaklanır . Bu gen, SMARCAD1 proteininin iki versiyonunu yapmak için bilgi sağlar: Birçok dokuda aktif (eksprese) olan tam bir versiyon ve sadece deride eksprese edilen daha kısa bir versiyon. Çalışmalar, tam uzunlukta SMARCAD1 proteininin, hücrelerin genetik bilgilerinin stabilitesini muhafaza etmede yer alan çok çeşitli genlerin aktivitesini düzenlediğini göstermektedir. SMARCAD1 proteininin cilde özgü versiyonunun işlevi hakkında çok az şey bilinmektedir, ancak dermatoglif oluşumunda kritik bir rol oynadığı görülmektedir. Dermatoglifler doğumdan önce gelişir ve yaşam boyunca aynı kalır. Bu proteinin aktivitesi muhtemelen her bireyin benzersiz parmak izi modelini belirleyen birkaç faktörden biridir1.

SMARCAD1 neden gen mutasyonları adermatoglifiya SMARCAD1 proteinin sadece deri özgü sürümünü etkiler. Bu mutasyonlar, deri hücrelerinde mevcut olan bu proteinin toplam miktarını azaltır. Bu genetik değişikliklerin adermatoglyphia’ya neden olduğu net olmamakla birlikte , araştırmacılar, SMARCAD1 proteininin cildine özgü versiyonunun eksikliğinin, dermatogliflerin oluşumu da dahil olmak üzere normal cilt gelişimi ve fonksiyonu için gerekli olan sinyal yollarını bozduğunu öne sürmektedir1.

Hastalığın Diğer İsimleri

  1. Parmak İzi Yokluğu
  2. Aderm
  3. ADG
  4. Parmak İzlerinin Konjenital Yokluğu
  5. Göçmen Gecikme Hastalığı
  6. İzole Konjenital Adermatoglyphia

Kaynakça

  1. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/adermatoglyphia#synonyms
  2. https://www.dovemed.com/diseases-conditions/adermatoglyphia/?reload
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZUS

Genel Bilgi

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), organa özgü sınırları aşan nükleer, sitoplazmik ve hücre yüzey moleküllerine karşı otoantikorların üretimi ile karakterize edilen kompleks bir otoimmün hastalıktır. Antikorların veya immün komplekslerin doku birikimi, enflamasyonu ve daha sonra birçok organın yaralanmasını sağlar ve nihayetinde glomerulonefrit, dermatit, tromboz, vaskülit, nöbetler ve artrit dahil olmak üzere SLE’nin klinik belirtileri ile sonuçlanır1. Aynı zamanda bu belirtiler çok hafiften hayatı tehdit edenlere kadar değişebilir.

Üç ana tip lupus vardır; sistemik lupus eritematozus , diskoid lupus ve ilaca bağlı lupus2. Aynı zamanda SLE’si olan gebe hastanın bebeğinde doğumdan itibaren gelişen ve genelde ilk 6-8 ay içinde düzelen bir tablo olarak Neonatal Lupus3; diğer başka bir hastalıkla beraber Lupus bulguları olması durumu olarak Overlap (Çakışma) Sendromları ve deri ile kısıtlı semptom gösteren ancak zaman içinde yüzde 30-50 oranında SLE’ ye dönüşen, vücudun birçok yerinde deride kızarıklıklar, sedefe benzer lezyonlar oluşturan Subakut Kutaneöz Lupus Eritematozus da görülebilir.

SLE, bağışıklık sistemi vücudun kendi doku ve organlarına saldırdığında ortaya çıkan otoimmün bozukluklar denilen geniş bir hastalık grubundan biridir. SLE’li kişilerin, durumun daha da kötüleştiği (alevlenmeler) ve daha iyi hale geldiği zamanlar (remisyonlar) olan bölümleri vardır. Genel olarak, SLE yavaş yavaş zamanla kötüleşir ve vücudun ana organlarına zarar vererek yaşamı tehdit edebilir2. Hastalık pek çok olguda remisyon ve relapslarla seyretse de, bazı hastalarda kronik aktivite paterni gösterebilir.

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Birçok gende normal varyasyonlar (polimorfizmler) SLE geliştirme riskini etkileyebilir ve çoğu durumda birden fazla genetik faktörün rol oynadığı düşünülmektedir4. Nadir durumlarda, SLE, tek genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanır. SLE ile ilişkili genlerin çoğu bağışıklık sistemi işlevinde yer alır ve bu genlerdeki varyasyonlar, doğru hedefleme ve bağışıklık yanıtının kontrolünü etkileyebilir. Seks hormonları ve viral enfeksiyonlar, diyet, stres, kimyasal maruz kalma ve güneş ışığı gibi çeşitli çevresel faktörlerin de bu karmaşık bozukluğun tetiklenmesinde rol oynadığı düşünülmektedir5. SLE olan kişilerde, kendini yok etme geçirmiş hücreler (apoptoz) çünkü hasar gördükleri ya da ihtiyaç duyulmadıkları için uygun şekilde temizlenmezler. Bu fonksiyon kaybının SLE’nin nedenine veya özelliklerine olan ilişkisi belirsizdir. Araştırmacılar, bu ölü hücrelerin, bağışıklık sisteminin uygunsuz tepki göstermesine ve vücudun dokularına saldırmasına neden olan maddeleri salgılayabileceğini ve SLE’nin belirti ve bulgularına yol açabileceğini öne sürmektedir2,6.

Belirti ve Semptomlar

SLE ilk önce aşırı yorgunluk (yorgunluk), rahatsızlık hissi veya hastalık hissi (halsizlik), ateş, iştahsızlık ve kilo kaybı olarak ortaya çıkabilir. En çok etkilenen bireylerde, tipik olarak, vücudun her iki tarafındaki aynı eklemleri ve kas ağrısını etkileyen eklem ağrısı vardır. Cilt problemleri SLE’de sık görülür. Karakteristik bir özellik, yanakları ve burun köprüsü boyunca düz bir kırmızı döküntüdür ve şekli nedeniyle “kelebek döküntüsü” olarak adlandırılır7.

Genellikle incitmeyen kaşıntı, genellikle güneş ışığına maruz kaldığında daha belirgindir veya daha belirgin hale gelir. SLE’de ortaya çıkabilecek diğer cilt problemleri arasında ciltteki kalsiyum (kalsinozis), deride hasarlı kan damarlar (vaskülit) ve küçük kırmızı lekeler bulunur. Bu kırmızı lekeler pıhtılaşmaya karışan hücre parçalarının eksikliğinden kaynaklanır (trombositler), cilt altında kanamaya yol açar. Etkilenen bireylerde ayrıca ağız, burun veya daha az sıklıkla genital organlarda açık yaralar (ülserasyonlar) olabilir7. Raynaud’un fenomeni olarak bilinen soğuk, beyaz veya maviyi döndüren parmaklar da görülebilir8. SLE olan kişilerin yaklaşık üçte biri böbrek hastalığı (nefrit) geliştirir. Kalp problemleri, kalpte kese benzeri zarın iltihaplanması (kalp zarı iltihabı) ve kalp kapaklarının kalpte kan akışını kontrol eden anormallikleri de dahil olmak üzere SLE’de de ortaya çıkabilir. Kan damarlarında yağ birikiminden kaynaklanan kalp hastalığı (ateroskleroz) Genel toplumda çok yaygın olan SLE’li kişilerde daha da yaygındır. SLE’nin inflamasyon karakteristiği sinir sistemine de zarar verebilir ve uzuvlarda anormal his ve zayıflığa neden olabilir (periferal nöropati); nöbetler; felç; bilgi işlemeyi, öğrenmeyi ve hatırlamayı zorlaştırır (kognitif bozukluk). SLE’de anksiyete ve depresyon da yaygındır1,2.

Genetik Görülme Sıklığı

Yaygınlık: < 1/1 000 000

Afrika kökenli Amerikalılar arasında, SLE, Avrupalı Amerikalılara göre 3 kat daha yaygın, daha genç yaşlarda tezahür ediyor ve diğer Amerikan toplumlarından daha şiddetli3.

SLE’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde 322.000- 1,5 milyon arasında değiştiği tahmin ediliyor. Kesin prevalansın belirlenmesi zor, çünkü SLE’nin işaret ve semptomlarının birçoğu diğer bozukluklarınkine benzemektedir. Tanı yıllarca ertelenebilir3.

Kadınlarda erkeklere göre dokuz kat daha sık görülür. Özellikle doğurganlık dönemindeki genç kadınlarda görülme sıklığı zirveye çıkmaktadır.  Bununla birlikte, SLE vakalarının yüzde 20’si 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür 4.

Kalıtım Paterni/Deseni

SLE ve diğer otoimmün bozukluklar ailelerde kalıtılmaya eğilimlidir, ancak kalıtım paterni genellikle bilinmemektedir. İnsanlar SLE riskini artıran veya azaltan bir gen varyasyonunu alabilir, ancak çoğu durumda durumu kendiliğinden kalmaz. SLE’li herkesin riski artıran bir gen varyasyonu yoktur2.

Teşhis Yöntemleri

SLE tanısı, diğer hastalıklar dışlandıktan sonra belirtiler (ağrı gibi), bulgular (ateş gibi), kan ve idrar testlerinin birleşimiyle konur. Tüm bulgu ve belirtiler aynı anda mevcut değildir ve bu durum, SLE’nin çabuk teşhis edilmesini güçleştirir6. SLE’yi diğer hastalıklardan ayırt etmeyi kolaylaştırmak için Amerikan Romatoloji Koleji (ACR) tarafından SLE’ye işaret eden 11 maddelik bir tanı kriterleri listesi hazırlamıştır.  Bu kriterler, SLE hastalarında gözlenen bazı en yaygın belirti/ anormalliklere karşılık gelir. Kesin tanı koymak için, bir hastada hastalığın başından itibaren herhangi bir zamanda bu 11 kriterden en az 4’ünün oluşması gereklidir. Öte yandan tecrübeli bir hekim, 4 kriterden daha azı mevcutken dahi SLE tanısı koyabilir. Bahsedilen kriterler şunlardır 7:

  • Kelebek döküntü: Yanaklarda ve burun köprüsü üzerinde meydana gelen kırmızı bir döküntüdür.
  • Işığa karşı hassasiyet: Işığa karşı hassasiyet, güneş ışığına karşı aşırı deri reaksiyonudur.
  • b>Diskoid lupus: Yüzde, kafa derisinde, kulaklarda, göğüste ve kollarda görülen bozuk para şeklinde, pullu ve kabarık döküntüdür. Bu lezyonlar iyileşirken iz bırakabilir.
  • Mukozal ülserler: Ağızda ya da burunda ortaya çıkan küçük yaralardır.
  • Artrit: El, el bileği, dirsek, diz veya kol ile bacaklardaki diğer eklemlerin şişmesine ve ağrımasına neden olur. Ağrı gezici olabilir, yani bir eklemden diğerine geçer ve vücudun iki tarafında aynı eklemlerde görülebilir. SLE artriti genelde kalıcı değişikliklere (deformite) neden olmaz.
  • Plörit : Plörit akciğerleri saran tabaka olan plevranın, perikardit ise kalbi saran tabaka olan perikardın iltihaplanmasıdır. Bu hassas dokulardaki iltihaplanma, kalp ve akciğer çevresinde sıvı toplanmasına neden olabilir. Plörit, nefes alırken artan türde bir göğüs ağrısına neden olur.
  • Böbrek tutulumu : Başlangıçta genellikle belirti vermez ve ancak idrar tahlili ve böbrek işlevine yönelik yapılan kan tetkikleriyle saptanabilir. Belirgin böbrek hasarı olan kişilerde idrarda protein ve/veya kan ve özellikle ayaklarda ve bacaklarda olmak üzere şişlik görülebilir.
  • Merkezi sinir sistemi Tutulumu: Ortaya çıkış şekilleri arasında; baş ağrısı, nöbetler ve dikkati toplamada ve anımsamada güçlük, duygu durum değişiklikleri, depresyon ve psikoz (düşünmenin ve davranışın bozulduğu ciddi bir mental durum) gibi nöro-psikiyatrik tablolar yer alır.
  • Kan hücresi bozuklukları: Bu bozukluklar, otoantikorların kan hücrelerine saldırması nedeniyle oluşur. Kırmızı kan hücrelerinin (oksijeni akciğerlerden vücudun diğer bölümlerine taşırlar) yıkımına hemoliz denir ve bunun sonucunda hemolitik anemi gelişebilir. Bu yıkım görece yavaş ve hafif olabileceği gibi çok hızlı da olabilir ve acil bir duruma sebep olabilir.  Beyaz kan hücrelerindeki azalmaya lökopeni denir ve genellikle SLE’de tehlikeli değildir.  Trombosit sayısında azalmaya trombositopeni adı verilir. Trombosit sayısı azalmış bireylerde deride kolay morarma ve sindirim sistemi, idrar kanalı, rahim ve beyin gibi vücudun çeşitli kısımlarında kanama görülebilir.
  • İmmünolojik bozukluklar: Bu bozukluklar, kanda bulunan ve SLE’ye işaret eden otoantikorlara karşılık gelir:

a) Anti-fosfolipid antikorlarının bulunması

b) Kendi DNA’sına karşı antikorlar (hücrelerin içindeki genetik yapıyı hedef alan otoantikorlar)

c) Anti- Sm antikorları

Anti nükleer antikorlar (ANA): Nükleus denilen hücre çekirdeğini hedef alan otoantikorlardır. SLE hastalarının hemen hepsinin kanında bulunur. Ancak bu test, başka hastalıklarda ve hatta hafif derecede olmakla birlikte sağlıklı bireylerin yüzde 5-15’inde pozitif olabildiği için, pozitif ANA testi, tek başına SLE’nin kanıtı değildir.

Tedaviler

SLE’yi tam olarak iyileştiren, hastalığa özgü bir tedavi şu anda yoktur. SLE tedavisi, hem SLE bulgu ve belirtilerini kontrol etmeye hem de hastalığın yol açtığı organ ve dokulara kalıcı hasarı da içeren komplikasyonları önlemeye yardımcı olur. SLE tanısı ilk konduğunda, hastalık genellikle çok aktiftir. Bu aşamada hastalığı kontrol etmek ve organ hasarını önlemek için yüksek dozda ilaçlar gerekebilir. Tedavi sürecinde şunlar kullanılabilir 5

  1. Nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar
  2. Sıtma ilaçları (Hidroksiklorokin gibi)
  3. Kortikosteroidler
  4. Biyolojik olmayan, hastalık modifiye edici ilaçlar
  5. Biyolojik DMARD’lar

Hastalıkla İlişkili Genler

Otozomal resesif bir sistemik lupus eritematozus formu (SLEB16; 614420), kromozom 3p14.3 üzerindeki DNASE1L3 genindeki ( 602244) mutasyondan kaynaklanır 1,2.

  • BANK1
  • C4A
  • C4b
  • C4B_2
  • CR2
  • CRP
  • CTLA4
  • DNASE1
  • DNASE1L3
  • FCGR2B
  • IRF5
  • ITGAM
  • LTK
  • NCF2
  • PDCD1
  • PTPN22
  • RASGRP1
  • RIPK1
  • STAT 4
  • TLR5
  • TNFAIP3
  • TNFSF4
  • TREX1

Hastalığın Diğer İsimleri

  • SLE
  • Kelebek Hastalığı

KAYNAKÇA

  1. Oishi, T., Iida, A., Otsubo, S., Kamatani, Y., Usami, M., Takei, T., Uchida, K., Tsuchiya, K., Saito, S., Ohnisi, Y., Tokunaga, K., Nitta, K., Kawaguchi, Y., Kamatani, N., Kochi, Y., Shimane, K., Yamamoto, K., Nakamura, Y., Yumura, W., Matsuda, K. A functional SNP in the NKX2.5-binding site of ITPR3 promoter is associated with susceptibility to systemic lupuserythematosus in Japanese population. J. Hum. Genet. 53: 151-162, 2008.
  2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/systemic-lupus-erythematosus#sourcesforpage
  3. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=21114&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=lupurythematosus&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Autosomalsystemiclupurythematosus&title=Autosomal%20systemic%20lupus%20erythematosus&search=Disease_Search_Simple
  4. ÖZGÜLER, Y., & MELİKOĞLU, M. (2011). Sistemik Lupus Eritematozus: Klinik Bulgulara Genel Bakış. Turkiye Klinikleri Journal of Rheumatology Special Topics, 4(3), 1-10.
  5. https://www.printo.it/pediatric-rheumatology/TR/info/3/Sistemik-Lupus-Eritematozus
  6. Gladman, D. D. (2017). Overview of the clinical manifestations of systemic lupus erythematosus in adults.  Available at: http://www. uptodate. com/contents/overviewoftheclinicalmanifestationsofsystemiclupuserythematosusinadults.
  7. https://www.medicinenet.com/imagecollection/systemic_lupus_erythematosus_1_picture/picture.htm
  8. Hochberg, M. C. (1997). Updating the American College of Rheumatology revised criteria for the classification of systemic lupus erythematosus. Arthritis & rheumatism40(9), 1725-1725.
  9. Dammacco, R. (2017). Systemic lupus erythematosus and ocular involvement: an overview. Clinical and experimental medicine, 1-15.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

AASE SENDROMU

Eklem ve iskelet bozukluklarıyla beraber anemiyle tanımlanan nadir görülen bir kalıtımsal hastalıktır. Sendrom, Amerikalı çocuk doktorları Jon Morton Aase ve David Weyhe Smith’in adını taşır.

Belirtileri

Eksik yada küçük parmak eklemleri, yarık damak, parmak eklemlerinde kırışıklıklar, bozuk şekilli kulaklar, sarkık göz kapakları, eklemleri tam açamama, dar omuzlar, soluk deri rengi ve üç eklemli parmaklar.

Genetik Temelleri

Günümüzde hastaların %40-45’inde hastalığa neden olan mutasyonlar tanımlandı. İlgili  bütün genler küçük ribozomal alt birimlerden (RPS7, RPS17, RPS19, RPS24) ya da büyük ribozomal alt birimlerden (RPL5, RPL11, RPL35a) ribozomal proteinleri kodluyor.
RPS19, RPL5 ve RPL11’de mutasyonlar sırasıyla hastaların %25, %9 ve %6.5’unda görüldü. Buna karşılık diğer genlerin her biri hastaların sadece %1- %3’ünde tanımlanabildi. Şuana kadar yapılmış tek genotip-fenotip ilişkisi RPL5 ve RPL11’de görülen mutasyonların  yüz ve kafatasında anormallikler ile ilişkilendirilmesi.

Teşhis Yöntemleri  ve Testler

  • Kemik iliği biyopsisi,
    Tam kan sayımı (anemi ve akyuvar hücre sayısını kontrol etmek için),
    Ekokardiyogram (Kalp sorunlarını tespit etmek için),
    X-ışını (İskelet bozukluklarının tespiti için).

Tedavi

Anemi tedavisi için doğumun ilk yılında kan nakli yapılabilir.
Bir steroid ilacı olan prednizon kullanılabilir fakat büyüme ve gelişmedeki yan etkileri göz önüne alınırsa bebeklikte bu ilaçtan kaçınılmalıdır.
Eğer diğer tedaviler başarısız olursa kemik iliği nakli gerekebilir.

Hastalığın Zorlukları

  • Yorgunluk
    Kandaki oksijen seviyesinde düşüklük
    Güçsüzlük

Hastalığı Önleme

Genetik bir hastalık olması sebebiyle tam iyileşme mümkün değildir. Fakat aile geçmişinizde bu hastalık görülmüş ise çocuk sahibi olmadan önce genetik danışmanlık almanız önerilir.

Kaynakça

https://medlineplus.gov/ency/article/001662.htm

https://www.orpha.net/consor/cgi-

bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=429&Disease_Disease_Search_diseaseType=ORPHA&Dise

ase_Disease_Search_diseaseGroup=124&Disease(s)/group%20of%20diseases=Aase-

syndrome&title=Aase-syndrome&search=Disease_Search_Simple

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GLİKOPROTEİN VI EKSİKLİĞİ

Hastalığın Tanımı

Glikoprotein VI eksikliği kan pıhtıları oluşturmada sekteye uğramış bir kabiliyet ile ilişkili bir çeşit kanama bozukluğudur. Normalde, kan pıhtıları bir yaralanma sonrasında vücudu korur ve hasar görmüş kan damarlarını tıkayarak daha fazla kan kaybını önler. Glikoprotein VI eksikliği olan kişiler normal olarak kan pıhtıları oluşturamadıklarından, burun kanaması (epistaksis) riskini artırırlar, hafif yaralanma veya bir cerrahi sonrası anormal derecede ağır kanama yaşayabilirler. Bu durumdan etkilenen bazı bireylerde, deri altındaki spontan kanamalara ve renklenme (ekimoz) alanlarına neden olur. Glikoprotein VI eksikliği olan kadınlar genellikle ağır ve/veya uzun süreli adet dönemlerine (menoraji) sahiptir.

Hastalığın Görülme Sıklığı

Glikoprotein VI eksikliği prevalansı tam olarak bilinmemekle birlikte, literatürde tanımamlanan en az 15 vaka vardır.

Genetik Değişiklikler

Glikoprotein VI eksikliği, GPVI olarak adlandırılan bir proteinin üretilmesi için talimat sağlayan GP6 genindeki mutasyonlar ile ortaya çıkabilir. Bu protein, kan pıhtılarının temel bileşeni olan, trombosit adı verilen kan hücrelerinin dış zarına gömülür. Kanamaya neden olan bir yaralanmaya cevap olarak, GPVI proteini, kan damarı duvarlarında bulunan kolajen adı verilen başka bir proteine ​​bağlanarak pıhtı oluşumunu başlatır.

GP6 gen mutasyonları, GPVI proteininin üretilmemesine ya da anormal olarak kısa veya işlevsiz olmasına yol açabilir. GPVI proteininin kolajene bağlanmaması durumunda ise, trombositler pıhtı oluşturmak için verimli bir şekilde bir araya gelemezler ve bu da Glikoprotein VI eksikliği ile ilişkili olarak, kanama sorunlarına yol açar.

Bazı Glikoprotein VI eksikliği vakaları GP6 gen mutasyonlarından kaynaklanmaz. Bu Glikoprotein VI eksikliği vakaları, bağışıklık trombositopeni purpura, Graves hastalığı veya sistemik lupus eritematozus (SLE) gibi otoimmün bozukluklarla ilişkilidir. Otoimmün bozukluklar, bağışıklık sistemi vücudun kendi hücrelerine ve dokularına saldırdığında ortaya çıkar. Bu otoimmün bozukluklara sahip bazı kişiler, GPVI proteinine saldıran ve yok eden bağışıklık proteinleri üretir. Sonuç olarak, trombositlerin yüzeyinde fonksiyonel GPVI proteininin eksikliği vardır ve bu da Glikoprotein VI eksikliğinin karakteristik özelliği olan kanama problemlerine yol açar.

Kalıtım Şekli

Glikoprotein VI eksikliği, GP6 genindeki mutasyonlardan kaynaklandığı zaman, otozomal resesif olarak kalıtılır, bu da her bir hücredeki genin kopyalarının mutasyona sahip olduğu anlamına gelir. Otozomal resesif bir rahatsızlığı olan bir bireyin anne-babalarının her biri mutasyona uğramış olan genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirtilerini göstermezler.

Bu Hastalığın Diğer İsimleri

  • BDPLT 11
  • Bleeding Diathesis due to a Collagen Receptor Defect
  • GPVI Deficiency

Kaynakça

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/glycoprotein-vi-deficiency

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BURN-MCKEOWN SENDROMU

Burn-McKeown sendromu (BMKS) kromozom 18q23 üzerindeki TXNL4A geninde (611595) homozigot veya bileşik heterozigot mutasyondan kaynaklandığına dair kanıtlar ile genetik geçişli bir hastalıktır.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Burn-McKeown sendromu, TXNL4A genindeki mutasyonlardan veya genin protein üretimini kontrol eden promoter bölgesi olarak adlandırılan TXNL4A geninin yakınındaki bir alandan kaynaklanır. TXNL4A geni, insan hücrelerinde bulunan iki spliceosom tipinden daha büyük olan majör spliceosome adı verilen bir protein kompleksinin bir parçasının (alt birimi) yapılması için talimatlar sağlar. Spliceosomes, proteinleri üretmek için genetik bir plan görevi gören DNA’nın kimyasal kuzeni olan mesajcı RNA (mRNA) işlemesine yardımcı olur. Spliceosomes, olgun mRNA’nın üretilmesine yardımcı olmak için olgunlaşmamış mRNA moleküllerinden gelen intronlar olarak adlandırılan bölgeleri tanır ve çıkarır.

Burn-McKeown sendromuna neden olan TXNL4A genini etkileyen mutasyonlar, genden üretilen protein miktarını azaltır. Araştırma, bu spliceosome alt ünitesinin azalan miktarlarının majör spliceosome takımını etkilediğini ve belirli bir mRNA molekülü grubunun üretimini değiştirdiğini düşündürmektedir. Bu değişikliklerin detayları ve Burn-McKeown sendromunun spesifik belirtileri ve semptomları ile ilişkisi bilinmemektedir. Bununla birlikte, spliceosome formasyonu veya fonksiyonuna dahil olan çeşitli genlerdeki mutasyonların, kafa ve yüze (kraniyofasiyal malformasyonlar) etki eden anormalliklere sahip başka koşullara neden olduğu gösterilmiştir, bu nedenle kranyofasiyal gelişimin spliceosome problemlerine özellikle duyarlı olduğu düşünülmektedir.

Semptomlar

Burn-McKeown sendromu, normal entellektüel gelişimi olan bireylerin, koanal atrezi (Burnun doğumsal tıkanıklığı), sensorinöral sağırlık (Sinirsel işitme kaybı), kardiyak defekt (Kalbin pompalama işlemindeki eksiklik-kusur) ve dar palpebral fissürlerden (Derin yerleşimli gözler, dar gözkapağı kıvrımı) oluşan tipik kraniyofasiyal dismorfizm (Baş ve yüz anomalileri), alt göz kapaklarının kolobomu (kusurlu gelişimi veya yokluğu), yüksek burun ile belirgin burun, yarık dudak ve/veya damak, büyük ve çıkıntılı kulaklar gibi karakteristik kombinasyonlarla çok nadir görülen bir konjenital (doğumsal) anomali durumudur. Akıl genellikle normaldir.

Kalıtım Deseni

Çekinik geçişli bir rahatsızlığı olan bireyin, anne babalarının her biri olumsuz yönde değişmiş (mutasyona uğramış) genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirti ya da semptomlarını göstermezler.

Teşhis Yöntemleri Ve Tedaviler

Belirtilerin tedavisi: Doğumda hava yolu uzaması olan yenidoğanlarda koanal stenoz / atrezinin entübasyon veya cerrahi olarak düzeltilmesi gerekebilir. Korneal maruziyete neden olabilecek alt göz kapaklarının kusurları, bir göz doktorunun korneal skarlaşma riskini azaltmak için müdahalesini gerektirebilir. İşitme kaybının tedavisinde geleneksel işitme cihazları kullanılabilir. Kraniyofasiyal manifestasyonların tedavisi (örneğin yarık dudak ve / veya damak, preauriküler etiketler, belirgin kulaklar), multidisipliner bir ekip tarafından yönetilir. Kardiyak defektler rutin olarak kontrol edilir. Baş ve yüz anomalileri, bozukluklarda uzmanlığa sahip bir hekim tarafından gelişim izlenerek; boy ve kilo rutin ölçümleri yanında, işitme değerlendirmesi ve oftalmolojik (Görme yolları hastalıkları ve cerrahisi) muayene ve cerrahi işlemlerle takip edilmelidir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • BMKS, OOFD
  • Kraniofasiyal disformizm sendromu
  • İki taraflı koanal atrezi, sağırlık ve disformik görünüm
  • Okülo-oto-yüz displazisi

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/burn-mckeown-syndrome

https://www.rightdiagnosis.com/b/burn_mckeown_syndrome/intro.htm

https://www.omim.org/entry/608572

elbiruniblogspotcom.blogspot.com

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ABETALİPOPROTEİNEMİ

Genel Bilgi

Abetalipoproteinemi, diyet yağların, kolesterolün ve yağda çözünen vitaminlerin tam olarak emilememesiyle karakterize bir hastalıktır.  Belirti ve bulguları yaşamın ilk birkaç ayında görülmeye başlanır. Gelişme geriliği, ishal, akantositoz* , dışkı anormallikleri bunlardan bazılarıdır. Hastalığın diğer özellikleri çocukluğun ilerleyen dönemlerinde görülür ve sıklıkla sinir sisteminin fonksiyonlarına zarar verir. Yavaş zihinsel gelişim, zayıf kas koordinasyonu, ilerleyici ataksi ve retinitis pigmentosa denilen bir göz hastalığına sebep olur. Semptomların birçoğu Vitamin E nin emilim ve taşınmasındaki sorunlardan kaynaklanır. Abetalipoproteinemi MTTP geninin mutasyonundan kaynaklanır ve otozomal resesif olarak kalıtılır. Erken tanıda yüksek doz vitamin E terapisi, orta zincirli yağ asidi takviyeleri sinir sistemi anormalliklerinin gelişim sürecini yavaşlatabilir. Erken teşhis konulan hastaların birçoğunun uzun vadede sonuçları oldukça iyidir. Hastalık tedavi edilmediği durumda erken ölümle sonuçlanabilir.

*( Akantosit:Sitoplazmik sıkıntılar içeren alyuvar)

Belirti ve Semptomlar

Abetalipoproteinemi’nin belirti ve bulguları yaşamın ilk birkaç ayında görülür. Şunları içerebilir:

-Bebeklikte gelişim geriliği

-İshal ve steatore *

-Anormal, yıldız şekilli kırmızı kan hücresi (akantosit)

-Çocukluk döneminde başlayan sinir sistemi bulguları: Yavaş zihinsel gelişim, periferal nöropati, zayıf kas koordinasyonu, ataksi, istemli harekete bağlı tremor (titreme)

-Gözdeki (oftalmolojik) semptomlar: Gece görüşünde ve renkli görüşte azalma, gençlik döneminde görülen Retinitis pigmentosa, yavaş ilerleyen görme bozukluğu(sıklıkla 40 yaşlarında körlüğe yol açar)

Birçok hastalıkta semptomlar kişiden kişiye değişmektedir. Aynı hastalığa sahip tüm insanlarda bütün semptomlar görülmeyebilir.

*(Steatore:Yağların ince bağırsakta kusurlu ya da yetersiz emilişi sonucu dışkının aşırı yağ içermesi; yağlı dışkı çıkışı) gibi sindirim sistemi bozuklukları (kötü kokulu dışkı)

Genetik Değişiklikler

Abetalipoproteinemi MTTP genindeki mutasyonun sebep olduğu bir hastalıktır. MTTP geni beta-lipoproteinlerin oluşumunda görevli olan proteinlerin yapılması için vücuda talimatlar verir. Bu lipoproteinler vücutta yağ, kolesterol ve yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K) emilimi ve kanda taşınabilmeleri için gereklidir. MTTP genindeki mutasyon beta-lipoprotein eksikliğine sebep olur. Bu da bu maddelerin emilimi ve taşınmasında yetersizliğe sebep olur. Dolayısıyla hastalarda beslenme problemleri ve nörolojik problemler görülür.

 Kalıtım

Abetalipoproteinemi otozomal çekinik olarak kalıtılır. Bu demektir ki hastaların her hücrelerinde hastalıktan sorumlu genin iki kopyasında da bir mutasyon olmak zorundadır. Hastalıktan etkilenen kişiler, sorumlu genin mutasyona uğramış her bir kopyasını bir ebeveyninden alırlar ve bu ebeveynler taşıyıcı olarak adlandırılırlar. Otozomal resesif karakterdeki bir hastalığın taşıyıcıları hastalıktan etkilenmezler, onlarda hastalığın belirti ve bulguları görülmez. Eğer bu taşıyıcıların çocukları olursa , her bir çocuk:

-%25 ihtimalle hastadır.

-%50 ihtimalle ebeveynleri gibi taşıyıcıdır.

-%25 ihtimalle ne hastadır ne de taşıyıcıdır.

Teşhis Yöntemleri

Genetic Testing Registry (GTR)(Genetik Test Kayıt Memurluğu)  Abetalipoproteinemi ile ilgili kullanımda olan genetik testler hakkında bilgi vermektedir. GTR’nin hedef kitlesi sağlık bakımı sunan kişiler ve araştırmacılardır. Hastalar ve genetik testlerle ilgili özel soruları olan kişiler sağlık bakımı sunan kişilerle ya da genetik uzmanlarıyla ileteşime geçmelidirler.

Eğer ailede mutasyon tespit edildiyse ve bebeğin hasta olma riski yüksekse Prenatal (Doğum öncesi) testler kullanılabılır.

Tedavi

Abetalipoproteinemi hastaları özel bir diyet talimatı için bir diyetisyen veya yetkin bir tıp uzmanına danışmalıdır. Tedavi çok büyük dozda vitamin E takviyesi içermesinin yanı sıra diğer yağda çözünen vitaminleri de içerir (A,D,K). Linoleik asit takviyeleri de tavsiye edilmektedir.

Bazı diyet değişiklikleri ya da kısıtlamalar karında oluşabilecek rahatsızlıkları önlemek için gereklidir. Az yağlı diyet sindirim sistemine yardımcı olabilir. Orta zincirli yağ asitleri bir uzman denetiminde diyette yağ kaynağı olarak kullanılabilir.

Yetişkinlerde hastalığın tedavisi hastalığa bağlı ortaya çıkan belirli rahatsızlıklara odaklanır ve hastalığın belirti ve bulgularına bağlıdır. Hastalar lipidolojist, gastroenterolojist, hepatolojist, oftalmolojist ve nörolojist gibi birkaç uzmana danışmaya ihtiyaç duyabilir.

Hastalığın Seyri

Erken teşhis konulan hastaların birçoğunun uzun vadede sonuçları (prognozları) oldukça iyidir. Ancak her kişinin iyileşme durumu beyin ve sinir sistemindeki problemlerin büyüklüğüne bağlıdır. Bu nedenle prognoz değişiklik göstermektedir. Uzun dönem vitamin eksikliği olan insanlarda , özellikle vitamin E, çok sınırlı ataksi (uzuvlarda koordinasyon kaybı) ve yürüyüşte problemler görülebilir. Bazı insanların retinası (gözdeki ağ-tabaka) gittikçe bozulabilir ve körlük gelişebilir.

Hastalığın Diğer İsimleri
Bassen Kornzweig sendromu;
Mikrozomal trigliserit transfer proteini eksikliği;
ABL;
Apolipoprotein B eksikliği;
Betalipoprotein eksikliği sendromu;
Konjenital betalipoprotein eksikliği sendromu;
MTP eksikliği;
Homozigot ailesel betalipoproteinemi.

Kaynakça

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5/abetalipoproteinemia

Kategoriler
YUKLENDI

AKROMİKRİK DİSPLAZİ

Genel Bilgi

Akromikrik Displazi, konjenital ve genetik Hastalıklar; kas-iskelet sistemi hastalıkları kapsamındadır. Akromikrik Displazi, anormal kemik büyümesi ile karakterize olan nadir görülen bir iskelet displazisidir. Belirtiler ve semptomlar arasında kısa boy, kısa el ve ayaklar, hafif belirgin yüz özellikleri, ellerin karakteristik X-ışını anormallikleri ve bazen ortaya çıkan diğer özellikler yer alır. Zeka normaldir.[1]. Etkilenen bireyler için prognoz iyidir; bu bireylerde ciddi bir komplikasyon görülmez ve yaşam beklentisi normaldir. [1]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Yakın zamanda FBN1 genindeki mutasyonların neden olduğu ve otozomal dominant bir şekilde miras kaldığı bulunmuştur. Hastalığa FBN1 genindeki heterozigot mutasyonlar neden olur. Mutasyonların hepsi, TGFβ bağlayıcı protein benzeri alan 5’i kodlayan, ekzon 41-42’de yer almaktadır. [2]

Belirti ve Semptomlar

Kaynak: (3)

Akromikrik displazi, genellikle geç bebeklik döneminde ilk ortaya çıkar. Genellikle anormal kısa eller ve ayaklar, kısa boy ve hafif yüz anormallikleri ile karakterizedir. Ellerde, parmaklarda, ayaklarda ve ayak parmaklarında belirli kemikler anormal derecede kısa ve topaklıdır (Brakodaktili). Kolların ve bacakların uzun kemikleri de anormal derecede kısa olabilir. Bazı durumlarda, bireyler uyluk kemiği (femur) malformasyonuna sahip olabilir. En çok etkilenen bireyler ortalama olarak yaklaşık dört fitlik yetişkin boyuna ulaşmıştır. [5] Boy genellikle doğumda normaldir, ancak doğum sonrası normal yüzdelerin altında kademeli olarak düşer. Ortalama erişkin boyu 130 cm’dir (erkeklerde 133 cm, kadınlarda 129 cm). Eller, ayaklar ve uzuvlar kısadır ve oksipitofrontal çevre normaldir. (4) Bildirilen karakteristik yüz özellikleri arasında yuvarlak bir yüz; dar palpebral fissürler; iyi tanımlanmış kaşlar; uzun kirpikler; anteverted burun delikleri ile bir soğan başı biçiminde burun; uzun ve tanınmış bir dudağın üstü ile burun arası oyuk (philtrum) ve küçük ağız ile kalın dudaklar. [1] Bu hastalıktan etkilenen bireyler yaşlandıkça, ayırt edici yüz özellikleri tipik olarak daha az belirgin hale gelir. [4] Bu bireylerde nadiren ortaya çıkan diğer özellikler iyi gelişmiş kasları; kısık ses, kulak, soluk borusu ve solunum yolu enfeksiyonları ve omurga anormallikler içerir. [1] Yaşam beklentisi normaldir. [1]

Genetik Görülme Sıklığı

Prevalansı bilinmiyor. Bugüne kadar bu duruma sahip 60’dan az hasta bildirilmiştir. (6)

Kalıtım Paterni/Deseni

Akromikrik displazi, otozomal dominant bir şekilde katılımsal aktarılır. Bu, hastalığa neden olan genin sadece bir anormal kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. Hastalıktan etkilenen bireylerin tümü, etkilenen bir ebeveynin durumunu devralmaz. Çoğu durumda, durum etkilenen bir bireyde ilk kez ortaya çıkan yeni bir mutasyondan kaynaklanır. [1] [2] Hastalıktan etkilenen bireyin, her bir çocuğuna geçme riski% 50’dir (2).

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları, genellikle bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fiziksel muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakarak tanı koyarlar. Bu hastalığa tanı sıklıkla 3 yaş civarında konulmaktadır. (6)

Aşağıdaki kaynaklar, bu durum için teşhis ve test ile ilgili bilgi sağlayacaktır:

  • Genetik Test Kayıt Defteri (GTR) bu durum için genetik testler hakkında bilgi sağlar. GTR için hedef kitle sağlık hizmeti sağlayıcıları ve araştırmacılardır. Genetik testle ilgili özel soruları olan kişiler, sağlık personeli veya genetik uzmanı ile iletişime geçmelidir.

Akromikrik displazi tedavisi, her bir bireyde mevcut olan spesifik belirti ve semptomlara odaklanır. (5) Hastalıktan etkilenen bireyler için prognoz iyidir; hastalığın seyrinde majör komplikasyon görülmez ve yaşam beklentisi normaldir. [1]

Hastalıkla İlişkili Genler

  • Fibrillin 1 – FBN1
  • Latent Transforme Edici Büyüme Faktörü Beta Bağlayıcı Protein 3 – LTBP3

Hastalığın Diğer İsimleri

Akromikrik iskelet displazisi

ACMICD

Kaynakça

  1. Faivre-Olivier. Acromicric dysplasia. Orphanet. May 2006; http://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=969. Accessed 1/25/2012.
  2. Marla J. F. O’Neill. ACROMICRIC DYSPLASIA; ACMICD. OMIM. August 22, 2011; http://omim.org/entry/102370. Accessed 1/30/2012.
  3. Winter, R., Patton, M.A., Challener, J., Mueller, R.F., & Baraitser, M. (1989). Moore-Federman syndrome and acromicric dysplasia: are they the same entity? Journal of medical genetics, 26 5, 320-5.
  4. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=969
  5. Acromicric Dysplasia. NORD. August 8, 2007; http://www.rarediseases.org/rare-disease-information/rare-diseases/byID/1078/viewAbstract. Accessed 1/30/2012.
  6. Çekmez, F., Tanju, İ. A., & Pirgon, Ö. (2010). Acromicric Dysplasia: Misdiagnosed as Achondroplasia: Case Report. Turkiye Klinikleri Journal of Pediatrics19(3), 265-267.
Kategoriler
YUKLENDI

BERNARD SOULİER SENDROMU

Genel Bilgilendirme

Bernard-Soulier sendromu (BSS), büyük trombositler, düşük trombosit sayısı ve uzamış kanama zamanı ile karakterize, nadir görülen kalıtımsal bir kan pıhtılaşma bozukluğudur. Etkilenen bireyler aşırı kanama eğilimindedir. Semptomun çoğu vakasında otozomal resesif kalıtım izlense de, otozomal dominantta kalıtılabilir.

Semptom ve Bulgular

Şikayetler genellikle doğumla başlar ve hayat boyu devam eder;

Kanamaya eğilim

Burun kanaması

Kadınlarda yoğun adet kanamaları

Uzamış kanama zamanı

Morarma

Kesiklerde çiziklerde ve operasyon sonrası anormal kanama eğilimi

Trombositopeni

Trombosit volümünde artış

Etyoloji 

BSS, dolaşımdaki kandaki trombositlerin zarar görmüş bir kan damarı ile bağlanmasını ve dolayısıyla kanın pıhtılaşmasını etkileyen bir genetik bozukluktur. Bu trombositler, glikoprotein Ib-IX-V kompleksi (GPIb) adı verilen önemli bir protein aracılığıyla bağlanır. Gp1b kompleksi birlikte birbirine bağlanan 4 protein alt biriminden oluşur (GP1b-alfa, GP1b-beta, GP9 ve GP5). BSS, Gp1b kompleks genlerinden birinde meydana gelen mutasyonlardan kaynaklanmakta olup, şimdiye kadar, BP1b-alfa, Gp1b-beta ve GP9’da mutasyonlar bulunmuştur, ancak GP5’te mutasyon bulunmamıştır. Normalde, GP1b kompleksi trombosit yüzeyinden yapışır ve dolaşım kanında bulunan ve von Willebrand faktörü olarak adlandırılan başka bir protein ile bağlanır. Bu proteinlerden biri eksik veya anormal ise, pıhtılaşma sürecine ve aşırı kanama sonuçlarına başlamak için doğru şekilde bağlanamazlar.

Bernard-Soulier sendromu genellikle otozomal resesif kalıtılır. Bir birey her bir ebeveynden anormal bir gen aldığında resesif genetik bozukluklar ortaya çıkar. Bir birey hastalık için bir normal gen ve bir anormal gen alırsa, kişi hastalık için bir taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir. İki taşıyıcı ebeveynin anormal genleri çocuğuna aktarma riski vardır ve bu nedenle, her bir hamilelikte çocuğun sendromlu doğması riski %25tir. Ebeveynler gibi, taşıyıcı bir çocuk sahibi olma riski her hamilelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de normal gen alması şansı% 25’dir. Risk, erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Görülme Sıklığı:

Bernard-Soulier sendromu, erkek ve kadınları eşit sayıda etkileyen nadir görülen bir kanama bozukluğudur. Son tahminler, Bernard Soulier sendromunun 1 milyon insanda 1 olduğunu göstermektedir. Dünya çapında 200’den fazla vaka bildirilmiştir. Bununla birlikte, bazı doktorlar bu durumun yeterince tanınmadığını ve daha yaygın olabileceğini düşünmektedir.

İlgili Rahatsızlıklar:

Aşağıdaki bozuklukların belirtileri Bernard-Soulier sendromu ile benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir:

May-Hegglin

Dev trombositler ve granülositik hücrelerde Döhle cisimciklerine benzer büyük bazofilik inklüzyon cisimciklerinin varlığıyla karakterize nadir bir kalıtsal trombsitopenidir. Kolay morarma, tekrarlayan burun kanamaları, dişeti kanamaları, menoraji ve bazen özellikle cerrahi girişimler sırasında aşırı kanama gibi belirtiler verebilir. doğumdan itibaren gelişebileceği gibi semptomsuzda seyredebilir. May-Hegglin anomalisi olan bazı kişiler, beynin içinde anormal kanama (intrakranial kanama) nedeniyle vücudun bir tarafında kas güçsüzlüğü(paralizi) yaşayabilirler. Hegglin, BSS’den farklı olarak yeni doğan bebeklerde genellikle kanamaya neden olmaz.

Hemofili

Faktör eksikliği ve ya disfonkisyonunun (genellikle faktör VIII) neden olduğu nadir bir kalıtımsal kan pıhtılaşma bozukluğudur. Faktör VIII, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştıran çeşitli proteinlerden biridir. Hemofili neredeyse sadece erkeklerde görülür ve pıhtılaşma faktörünün kandaki yüzdesine bağlı olarak hafif, orta veya şiddetli olarak sınıflandırılabilir. Hemofilinin en ciddi belirtisi, herhangi bir belirgin neden olmaksızın kendiliğinden başlayabilen kontrolsüz iç kanamadır. Kanama eklemlerde ve kaslarda kalıcı hasara neden olabilir. Kanama zamanı da aktif pıhtılaşma faktörlerinin normal yüzdesine sahip olan bireylere oranla uzundur. Travmalar faktör eksikline sahip olan hemofili hastalarında ciddi kanamaları tetikler.

Glanzmann ve Naegeli’nin trombositopenisi

Uzamış kanama zamanı, normal trombosit sayısı ve trombosit agregasyon bozukluğu ile karakterize otozomal resesif geçiş gösteren nadir bir hastalıktır. Fonksiyon bozukluğunun temelinde GPllb-llla kompleksinin eksikliği veya disfonksiyonu yatmaktadır. Trombasteni tipik olarak yenidoğan ve ya infant döneminde mukokütanöz kanama bulguları göstererek tanı almaktadır. Sonraki yaşlarda epistaksis, gingival kanama, menoraji, gastrointestinal kanama ve hematüri sık görülür. Glanzmann ve Naegeli’nin trombositopenisin semptomları ilerleyici değildir ve yaşla iyileşebilir.

Von Willebrand

En sık görülen kanama bozukluğudur. Kanda pıhtılaşma için bulunması gereken Von Willebrand faktör eksikliği ve ya disfonksiyonuna bağlı olarak görülür. Otozomal Dominant kalıtılır. Kolay morarma, burun kanaması, diş eti kanamaları, uzun adet kanamaları, cerrahi sonrası durdurulamayan kanamalar görülür. Semptomlar VW faktörün ve faktör 8in eksikliğine göre derecelendirilir.

Depo Havuzu Eksikliği

Trombositlerin belirli pıhtılaşma faktörlerini depolayamamaları nedeniyle pıhtılaşma bozukluğu ile karakterize edilen nadir bir kalıtsal trombosit bozukluğudur. Semptomlar çoğunlukla kadınlarda görülür ve hafif kanama, burun kanaması, normal adet dönemlerine göre biraz daha ağır seyreden adet kanamaları gözlenir. DHE hastalığına sahip bireylerde  anormal derecede trombositopeni saptanır.

Trombosit bozuklukları ayrıca Wiskott-Aldrich sendromu, Down sendromu ve TAR sendromu gibi konjenital durumlarla da ilişkilidir.

Tanı

BSS tanısı, klinik bulgular, makrotrombositopeni, uzamış kanama zamanı, trombosit fonksiyon testlerinde agregasyon cevabının ristosetin ile bozuk, ADP, epinefrin, kollajen ve trombin ile normal olması ve akım sitometrik olarak trombosit yüzeyinde GpIb/V/IX ekspresyonunun düşük olmasına göre konulur.

Son yıllarda, çoğu aileye, mutasyonları taşıyan genin tanımlanması için moleküler genetik testler de sunulmaktadır.

Tedavi

Fibrinolizi engelleyen ilaçlar (EAKA gibi) kanama kontrolünde, primer hemostatik tıkacın hasar bölgesinde sağlam olarak kalmasını sağlayarak yararlı olabilir. Bazı olgularda DDAVP’nin kanama zamanını kısalttığı bildirilmiştir. Östrojen tedavisi kanama kontrolünde yararlı olabilir. Kanama kontrolsüzlüğünde, trombosit transfüzyonu gerekebilir. Ancak GPIb alloimmünizasyonu oluşturmamak için trombosit transfüzyonundan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

* Bernard Soulier Sendromlu Hastalarda Klinik ve Genotipik

Bulgular: Tek Merkez Deneyimi

Clinical and Genotypic Findings in Patients with Bernard Soulier Syndrome: A Single Center Experience

Hüseyin TOKGÖZ, Ümran ÇALIŞKAN

DOI: 10.12956/tjpd.2016.233

Kaynakça

*https://rarediseases.org/rare-diseases/bernard-soulier-syndrome/

*https://ghr.nlm.nih.gov/condition/bernard-soulier-syndrome#sourcesforpage

*https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/2470/bernard-soulier-syndrome

Kategoriler
YUKLENDI

DİYABETİK SAKALLI KADIN SENDROMU

Diyabetik Sakallı Kadın Sendromu’nun eş anlamlıları

  • Achard Thiers Sendromu

Genel Bilgi

Diyabetik Sakallı Kadın Sendromu, özellikle menopoz sonrası kadınlarda görülen ve tip 2 (insülin dirençli) diabetes mellitus ve androjen fazlalığı bulguları ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Bu sendromun kesin nedeni bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Bu sendromdaki orijinal tanımlama ve olağan vurgu, etkilenen bireyde diabetes mellituslu sakallı bir kadındır. Yaşlı kadınlarda, ilk klinik semptomlar genellikle klasik diyabet ile ilişkilidir ve vücudun insülini uygun şekilde kullanamaması nedeniyle anormal derecede yüksek kan şekeri görülebilir.

Etkilenen kişilerde idrarda anormal derecede yüksek glikoz, sık idrara çıkma, aşırı susama, açlık ve kilo kaybı olabilir. Sendromun diğer belirtileri doğrudan androjenlerin aşırı üretiminden kaynaklanır ve özellikle yüz, göğüs, sırt ve diğer bölgelerdeki vücut kıllarında bir artış, saç çizgisi çekilmesi, sesin derinleştirilmesi, klitorisin büyümesi; kısırlık ve obezite olarak görülür.

Tipik olarak, ayrıntılı bir hasta öyküsünde daha önceleri normal seyirde adet gören kadında hafif veya nadir adet görülmesi (oligomenorrhea) ya da ilk adet döneminden sonra (menarş) adet kesilmesi ve sıklıkla bunları takiben aşırı vücut kılı gelişimine ve hızlı kilo alımına rastlanır. Bozukluğu olan birçok kadın akantozis nigrikans’a sahiptir.

Klinik androjen fazlalığı ve kan şekeri kontrol sisteminin düzgün çalışıp çalışmadığı (hiperinsülinemi) takımyıldızı, bir kadının yaşamında, tipik olarak ergenlik ve genç erişkinlik döneminde, polikistik over sendromu veya PCOS olarak tanımlanmaktadır.

Kalıtım Paterni

Bu sendromlar aileler içinde bulaşmış gibi görünmektedir. PKOS’lu kadınların kız kardeşlerinin yaklaşık%50’sinin bir tipi sendrom vardır. Genetik aktarımın kesin mekanizması bilinmemektedir. Achard-Thiers Sendromu, menopoz sonrası kadınları etkileyen nadir bir hastalıktır. Bu bozukluğun genel popülasyondaki insidansı bilinmemektedir.

İlgili Bozukluklar

Aşağıdaki bozuklukların belirtileri Achard-Thiers’ınkilere benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir:

Edinsel adrenogenital sendrom, adrenal bezlerdeki androjenlerin aşırı üretimine neden olan bir tümör nedeniyle ortaya çıkan nadir bir endokrin bozukluktur. Erişkin bir kadında semptomlar arasında saç uzaması, kafada saç kaybı, akne, derinleşen ses ve anormal derecede büyük kasların erkek bir modeli yer alabilir.

Boş sella sendromu kalıtsal veya edinsel olabilen nadir bir beyin bozukluğudur. Hastalığın kazanılmış formu, hipofiz bezindeki bir tümörün veya bu bölgeye radyasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Semptomlar baş ağrıları, görme bozukluğu ve / veya obeziteyi içerebilir. Boş sella sendromu olan bazı kişiler soğuk hava sıcaklığını tolere edemez ve anormal derecede yüksek tansiyona (hipertansiyon) da neden olabilir. Kadınlarda bu bozukluk, vücut kıllarında bir artış ve erkek tipi saç büyümesi ile ilişkilidir.

Diyabet, pankreas yeterli insülin üretmediğinde veya vücut insülini uygun şekilde kullanamadığı zaman ortaya çıkan karmaşık bir endokrin hastalıktır. İki ana diyabet grubu vardır: Tip I (insüline bağımlı) ve tip II (insüline bağımlı olmayan). Diyabet semptomları genellikle sık idrara çıkma, aşırı susama, sürekli açlık ve açıklanamayan kilo kaybını içerir. Uzun süreli diyabet komplikasyonları, sinir sistemi, kalp, böbrekler ve gözler dahil olmak üzere vücudun birçok organını etkileyebilir.

Polikistik over sendromu (PCOS), kadınları etkiler ve her durumda mutlaka mevcut olmayan semptomların bir kompleksidir. Bazıları, ancak hepsi değil, etkilenen kadınların yumurtalıklarda çok sayıda kisti vardır. Diğer özellikler arasında, eksik veya düzensiz âdet kanaması, yumurtalığın serbest bırakılmasında başarısızlık (anovulasyon), androjenler olarak bilinen erkek hormonlarının yüksek seviyeleri (hiperandrojenizm), aşırı miktarda vücut kılı (hirsutizm), yüksek oranda düşük ve infertilite sayılabilir. Tanı için sıklıkla kullanılan üç kriter, adet düzensizliği, hiperandrojenizm ve diğer hastalıkların dışlanmasıdır. PCOS’un kalıtsal bir durum olduğuna dair bazı kanıtlar vardır.

Teşhis

Achard-Thiers sendromu tanısı klinik bulgulara dayanarak şüphelenilmelidir. Etkilenen kadınlar hiperinsülinemik olduğundan, iki saatlik bir oral glikoz tolerans testi kanda anormal derecede yükselmiş glikoz seviyeleri gösterir.

Standart Terapiler

Tedavi

Diyabet, gerektiğinde diyet ve / veya insülin veya diğer ilaçlar ile yönetilebilir. Epilasyonu kolaylaştırmak için kozmetik önlemler (örneğin, ağda ve elektroliz) kullanılabilir. PKOS’lu genç kadınlar için, oral kontraseptif ile tedavi en yaygın tedavi yöntemidir, ancak Achard-Thiers sendromlu postmenopozal kadınlar için hormon replasman tedavisi genellikle tavsiye edilir. Antiandrojenler de kullanılmıştır.

Araştırma Terapileri

Güncel klinik çalışmalarla ilgili bilgiler internette www.clinicaltrials.gov adresinde yayınlanmaktadır. ABD hükümeti finansmanını alan ve bazıları özel sektör tarafından desteklenen tüm çalışmalar, bu hükümet web sitesinde yayınlanmaktadır.

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/achard-thiers-syndrome/

https://medical-dictionary.thefreedictionary.com/Hirsuitism