Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

JEJUNAL ATREZİ

Hastalığın Diğer İsimleri
Elma kabuğu sendromu;
Elma kabuğu ince bağırsak sendromu

Diğer Kategoriler: Konjenital ve Genetik Hastalıklar; Sindirim Hastalıkları

Genel Bilgi

Jejunal atrezi, yenidoğanda, ince bağırsakları karın duvarına (mezenter) bağlayan zarın kısmen veya tamamen yokluğu ile karakterize olmuş bir doğum kusurudur. İnce bağırsakların bir kısmının (jejunum) kolona, (marjinal arter) kan sağlayan bir arter etrafında bükülmesine neden olur. Bu bir bağırsak tıkanmasına veya “atreziye” yol açar. Yenidoğanda sık karşılaşılan semptomlar arasında beslenme güçlüğü, büyüme yetersizliği, safra kusması (sarımsı yeşil bir sıvı), karın şişmesi ve / veya doğumdan sonra bağırsak hareketlerinin bulunmaması sayılabilir. Tipik olarak durumun aile öyküsü olmayan kişilerde sporadik olarak görülür; ancak, birden fazla aile üyesi nadiren etkilenebilir. Bazı durumlarda genetik bir bileşen olabileceğini düşündürmektedir. Jejunal atrezi tipik olarak ameliyatla tedavi edilir.[1][2]

Belirti ve Semptomlar

Jejunal atrezinin belirti ve semptomları değişkendir ancak şunları içerebilir:[3][4]

Beslenme zorlukları

Gelişememek

Kusma safrası (acı tatma, sarımsı-yeşil sıvı)

Karın şişmesi, özellikle göğüs kemiğinin hemen altındaki üst orta kısım

Doğum sonrası bağırsak hareketlerinin olmaması

Çoğu hastalık için semptomlar kişiden kişiye değişecektir. Aynı hastalığı olan insanlar listelenen tüm belirtilere sahip olmayabilir. Bu bilgi İnsan Fenotip Ontolojisi (HPO) olarak adlandırılan bir veri tabanından gelir. HPO, tıbbi kaynaklarda açıklanan belirtiler hakkında bilgi toplar. HPO düzenli olarak güncellenmektedir. Bir semptom hakkında daha ayrıntılı bilgilere erişmek için HPO ID’yi kullanınız.

Genetik Görülme Sıklığı

Jejunal atrezi, birden fazla aile üyesinde nadiren meydana geldiğinden, bazı durumlarda genetik bir bileşen veya yatkınlık olabilir.[1][2]

Ulusal Nadir Bozukluklar Örgütü’ne göre, jejunal atrezi nadir görülen bir durumdur. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 200.000’den az kişiyi etkilerse, bir hastalık veya durumun nadir olduğu kabul edilir. Sadece jejunal atrezi insidansını bulamamıza rağmen, jejunal ve ileal atrezi insidansının 1500’de bir ila 12.000 doğumda bir arasında değiştiği bildirilmiştir.[1] 2007 itibariyle, tıp literatüründe bildirilen yaklaşık 57 jejunal atrezi vakası vardı.[3] Bununla birlikte, literatürde tüm vakaların bildirilmemiş olması muhtemeldir. Durum erkekleri ve kadınları eşit sayıda etkiler.[3]

Kalıtım Paterni / Deseni

Çoğu jejunal atrezi vakası, ailevi hastalık öyküsü olmayan insanlarda düzensiz olarak görülür. Ancak, nadiren birden fazla aile üyesini etkileyebilir. Bu ailelerde, jejunal atrezi genetik bir nedenden kaynaklanmaktadır ve otozomal resesif veya multifaktöriyel bir şekilde kalıtsal görünmektedir.[3][4]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Bazı durumlarda; doğum öncesi, doğum öncesi ultrasonu veya fetal MRG’de jejunal atrezi teşhisi konulabilir.[1][5] Bu yararlıdır çünkü bebekler doğumdan hemen sonra tedavi edilebilir ve bu da komplikasyon riskini azaltır. Bağırsak atrezisine işaret edebilecek ultrason bulguları, kalın bağırsak halkalarını, hiperekoik bağırsakları (olması gerekenden daha parlak görünür) ve sıvı birikimini (assit) içerir. Prenatal ultrason her zaman doğru olmadığından, tanıyı doğrulamak için doğumdan sonra kontrastlı röntgen ve görüntüleme çalışmaları yapılmalıdır.[1]

Doğumdan sonra, bağırsak tıkanıklığına işaret eden karakteristik belirti ve semptomların varlığına dayanarak tanı konulduğundan şüphelenilir. Bunlar arasında abdominal distansiyon, kusma, safra ve dışkı geçememesi olabilir. Ardından tanıyı doğrulamak için görüntüleme çalışmaları istenebilir.[1]

 Jejunal atrezi tipik olarak en kısa sürede ameliyatla tedavi edilir. Total parenteral beslenme (TPN) genellikle normal yemekler tolere edilinceye kadar ameliyattan sonra bir süre için gereklidir.[3][2]

Kaynaklar

  1. David E Wesson. Intestinal atresia. UpToDate. Waltham, MA: UpToDate; September, 2016;
  2. Biren P Modi. Intestinal Atresia, Stenosis, and Webs. Medscape Reference. February 17, 2016; (http://emedicine.medscape.com/article/940615-overview#aw2aab6b2.)
  3. Jejunal Atresia. NORD. 2007; (http://rarediseases.org/rare-diseases/jejunal-atresia/.)
  4. Atresia of small intestine. Orphanet. June 2014; (http://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=en&Expert=1201.)
  5. Small Bowel Atresia. Children’s Hospital of Philadelphia. January 31, 2014; (http://www.chop.edu/conditions-diseases/small-bowel-atresia.)
  6. Jaime Shalkow. Small Intestinal Atresia and Stenosis. Medscape Reference. January 7, 2015; (http://emedicine.medscape.com/article/939258-overview.)
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KERATOMALAZİ

Genel Bilgi

Keratomalazi, gözün açık kısmı olan korneanın bulanıklaştığı ve yumuşadığı bir göz rahatsızlığıdır. Bu göz hastalığı genellikle korneanın ve konjonktivanın kuru kuruluğu olan xerophtalmi olarak başlar.

Konjonktiva göz kapağınızın içini kaplayan ve göz kürenizin önünü örten ince mukoza zarıdır. Konjonktiva kuruduktan sonra, kalınlaşır, kırışır ve kornea (göz küresinin önünü oluşturan şeffaf tabaka) yumuşatırken bulanıklaşır.

Keratomalazi tedavi edilmezse, kornealarınızın yumuşaması, körlüğe neden olabilecek enfeksiyon, yırtılma ve doku değişikliklerine neden olabilir. Keratomalazi ayrıca, xerotik keratit ve korneal erime olarak da bilinir.

Keratomalazi, genellikle her iki gözü de (bilateral) etkileyen A vitamininin ciddi eksikliğine neden olan bir göz (oküler) durumudur. Bu eksiklik diyet (yani alım) veya metabolik (yani emilim) olabilir. A vitamini normal görme, uygun kemik büyümesi, sağlıklı cilt ve sindirim, solunum ve idrar yollarındaki mukoza zarının enfeksiyona karşı korunması için önemlidir.

Görsel kaynağı : https://www.dovemed.com/diseases-conditions/keratomalacia/

Nedenleri
İnsan vücudu esas olarak karaciğerde A vitamini depolar. A Vitamini, gece görüşü için gerekli olan retinaların çubuklarında görsel bir pigmentin (Rodopsin) sulandırılmasında ana rol oynar. Ayrıca epitel hücrelerinin oluşumu ve olgunlaşması ve uygun kemik ve diş gelişimi için gereklidir. Diyet A vitamini kaynakları arasında balık-karaciğer yağları, karaciğer, tam inek sütü, diğer süt ürünleri (örneğin, tereyağı, peynir), yumurta sarısı, yeşil yapraklı sebzeler ve sarı sebzeler ve meyveler bulunur.

Keratomalazi en sık A vitamininin uzun süre diyet yoksunluğundan kaynaklanır (yani birincil A vitamini eksikliği). Birincil vitamin A eksikliği, pirincin diyetin ana bir bileşeni olduğu bazı bölgelerde yaygındır (örneğin, doğu ve güney Asya); Pirinç, vücut tarafından A vitaminine dönüştürülen beta karoten içermez.

Ek olarak, keratomalazi, yetersiz protein ve enerji tüketiminden (yani, kwashiorkor gibi protein kalorili malnütrisyonundan) kaynaklanan bazı yetersiz beslenme bozukluklarında sık görülür. Bu gibi durumlarda, A vitamini eksikliği, diyetten mahrum bırakmanın yanı sıra, A vitamininin saklı depolanması ve taşınmasından kaynaklanabilir. Süte alerjisi olan veya seyreltik formül verilen bebekler ve çocuklar da A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi için risk altında olabilir. (İnek sütü ve anne sütü A vitamini için yeterli kaynaktır.)

A vitamini eksikliği tüm ülkelerin yarısından fazlasında, özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya’da, özellikle düşük gelirli ülkelerde küçük çocukları ve hamile kadınları etkileyen bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Keratomalazia, Türkiye’de çok nadir görülen bir problemdir. 

Genetik Değişiklikler / Etken Faltörler
A vitamini eksikliği ve keratomalazi, beta-karotenin vitamin A’ya yetersiz dönüşümü veya A vitamininin yetersiz depolanması, emilmesi veya taşınması (sekonder A vitamini eksikliği) ile karakterize edilen bazı hastalık veya koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Örneğin, bozulmuş A vitamini emilimi veya depolanması, ülseratif kolit; ladin veya çölyak hastalığı; kistik fibroz veya pankreas yetersizliği ve buna bağlı malabsorpsiyon ile karakterize edilen diğer hastalıklar; veya bağırsak bypass ameliyatı (duodenal bypass). Vitamin A’nın bozulmuş depolanması veya emilmesi, ayrıca, ince bağırsak (giardiasis); doğumda ince barsakların kısmi tıkanması; safra kanallarının tıkanması; veya karaciğerin iç skarı ve bozulmuş karaciğeri (siroz) gibi karaciğer hastalığı. (Bu tür durumlar hakkında daha fazla bilgi için, Nadir Hastalıktaki arama teriminiz olarak “kolit”, “çölyak”, “kistik fibroz” veya “giardiasis” seçiniz.)

Belirti ve Semptomlar
Erken belirtiler gece veya loş ışıkta (gece körlüğü) zayıf görme ve gözlerin aşırı kuruluğu (yani, xerophthalmia), bunu takiben kırışıklık, ilerici bulanıklık ve artan korneaların yumuşaması (yani, keratomalacia) olabilir. A vitamini eksikliğinde, gözlerin beyazını kaplayan hassas membranlarda kuru, “köpüklü” gümüş grisi birikintileri (Bitot lekeleri) görülebilir. Yeterli işlem yapılmazsa, korneanın yumuşaklığı, korneal enfeksiyona, yırtılmaya (delinme) ve dejeneratif doku değişikliklerine neden olarak körlüğe neden olabilir. Ek olarak, bazı durumlarda, A vitamini eksikliğinin özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde ek etkileri olabilir.

Gelişmekte olan bazı ülkelerde, diyetteki A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi, çocukluk körlüğünün başlıca nedenlerindendir. Bu bölgelerde A vitamini eksikliği genellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda seçici olmayan genel yetersiz beslenmenin bir parçası olarak ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerde nadir olmasına rağmen, A vitamini eksikliği ve keratomalazi, çölyak hastalığı, ülseratif kolit, kistik fibroz, karaciğer hastalığı veya bağırsak bypass ameliyatı ve herhangi bir durum gibi A vitamininin bozulmuş emilimi, depolanması veya taşınması ile ilişkili olabilir.

Yeterli işlem yapılmazsa, korneanın (keratomalazi) tamamının veya bir kısmının yumuşaması, korneanın ve dejeneratif doku değişikliklerinin (örn. Korneal çıkıntı ve oküler küçülme [phthisis bulbi]) kronik enfeksiyona, ülserasyona ve yırtılmaya (perforasyon) yol açabilir, körlüğe neden olur.

Yukarıda belirtildiği gibi, bazı etkilenen bireylerde, A vitamini eksikliğinin ek etkileri olabilir. Örneğin, zihinsel ve fiziksel büyümenin geriliği, çocuklarda ortak bir işarettir. A Vitamini eksikliği aynı zamanda cildin kuruluğu ve pulluğu ile de ilişkilendirilebilir; kırmızı kan hücrelerinin oksijen taşıyan bileşeninin azalmış seviyeleri (anemi); karaciğer ve dalağın anormal genişlemesi (hepatosplenomegali); belirli enfeksiyonlara karşı duyarlılık artışı (örneğin, sindirim, solunum ve idrar yollarındaki epitelyal değişiklikler nedeniyle); ve / veya diğer bulgular. Kanıtlar, A vitamini eksikliği olan çocukların potansiyel komplikasyonlara özellikle duyarlı olduğunu göstermektedir.

Genetik Görülme Sıklığı
Keratomalazi en yaygın az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, A vitamini veya protein kalorili malnütrisyonun uzun süre diyetten yoksun kalması nedeniyle ortaya çıkar. Yukarıda belirtildiği gibi, keratomalazi, bu tür bölgelerde küçük çocuklarda körlüğün başlıca bir nedenidir. Gelişmiş ülkelerde, A vitamini eksikliği en sık A vitamini alımı, emilimi veya taşınımı ile etkileşime girdiğinde ortaya çıkar.

Genetik bir etki bilgisi olmamakla beraber, yaşanılan bölgeye özgü görülme sıklığı vardır.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri
A Vitamini eksikliği, gözlerin yüzeyini örten bazı hücrelerin (yani, epitel hücreleri) yapısında ve işlevinde anormalliklere neden olur. Epitel değişiklikleri ve yetersiz gözyaşı üretimi nedeniyle, gözlerin beyazlarını ve kapakların (xerosis conunctivae) ve korneaların (xerosis concontivae) iç astarlarını kaplayan hassas membranların (yani konjonktiva) içsel kuruluğu. [Kornea, göz küresinin önünü oluşturan ince duvarlı, “kubbe şeklinde” şeffaf bölgedir, koruyucu bir örtü görevi görür ve gözün arkasına odaklanmaya yardımcı olur. ) Konjonktiva ve korneanın anormal kuruluğu nedeniyle (yani, “xerophthalmia” olarak bilinen bir durum), konjonktivanın olağandışı bir şekilde kalınlaşması ve buruşması, ayrıca korneanın bulanıklığı, bulanıklığı, kırışması ve yumuşaması vardır. Ek olarak, gelişmiş A vitamini eksikliğinde, köpüklü, gümüş grisi, üçgen lekeler (bitot lekeleri), anormal epitel debris birikintileri ve konjonktivada salgılananlardan meydana gelir. Kanıtlar, bitot lekelerinin A vitamini eksikliğinin diğer belirtilerine dönüşmesi muhtemel olduğunu göstermektedir.

Teşhis:

Keratomalazi, tam bir hasta geçmişine dayanarak teşhis edilebilir; göz muayenesi de dahil olmak üzere kapsamlı klinik değerlendirme; kan çalışmaları (örneğin, beta-karoten ve A vitamini seviyelerinin değerlendirilmesi); ve ek uzmanlık testleri. Göz muayenesi gözlerin dış görünümünün, görme keskinliğinin, göz hareketlerinin ve görme alanlarının değerlendirilmesini; konjonktiva, kornealar ve gözlerin diğer bölgelerini görüntülemek için aydınlatılmış bir mikroskobun kullanılması (yarık lamba muayenesi); gece körlüğünü tespit etmeye yardımcı olacak karanlık adaptasyon önlemleri; ve / veya ilave teşhis değerlendirmeleri (örneğin, gece körlüğünün diğer olası nedenlerini hariç tutmak için). Ek olarak, değerlendirme, gözlerden yüzey hücrelerinin sıyrılmasının mikroskobik incelemesini içerebilir.

Tedavi:
A vitamini eksikliği ve buna bağlı keratomalazi tedavisi, eksikliğin ciddiyeti ve diğer faktörlerin belirlediği doz seviyeleri ve tedavi süresi ile birlikte A vitamini takviyesini içerir. Bununla birlikte, özellikle bebekler için uzun süreli günlük yüksek doz uygulamalarından kaçınılmalıdır, çünkü toksisite (yani, hipervitaminozu A) oluşabilir. (Bebeklerde ve küçük çocuklarda, yüksek dozlardan dolayı akut A vitamini toksisitesinin belirtileri artmış kafa içi basıncı, uyuşukluk, bulantı, kusma ve diğer anormallikleri içerebilir. Birkaç hafta veya ay boyunca aşırı dozlardan kaynaklanan kronik hipervitaminozu A sinirlilik, iştahsızlık, kuru, kaşıntılı cilt, saç dökülmesi, çatlamış dudaklar, genel zayıflık, kemiklerin ihale şişmesi, kafa içi basınç artışı, karaciğer genişlemesi ve / veya diğer anormallikler ile karakterize edilebilir. Hamilelik sırasında yüksek dozlarda verilirse, doğum kusurlarına neden olabilir, kadınları çocuk doğurma yıllarında tedavi etmede son derece dikkatli olunmalıdır.

Bazı durumlarda, keratomalazi tedavisi, sekonder enfeksiyonları tedavi etmek için antibiyotik damlalarının veya merhemlerin uygulanmasını, diğer uygun göz damlalıklarının kullanımını ve / veya agresif A Vitamini gibi ilave önlemleri içerebilir. Bu hastalığın diğer tedavisi semptomatik ve destekleyicidir.

Önleme:
A vitamini eksikliğini ve keratomalasiyi önlemeye yönelik tedbirler arasında, yeterli protein ve A vitamini veya karoten içeren dengeli bir diyet ile doğru beslenmeyi sağlamak yer alır. Bazı durumlarda, A vitamini emilimi, depolanma veya taşınma engelli bireyler için rutin koruyucu (profilaktik) A vitamini takviyesi gerekebilir. Keratomalasinin körlüğün ana nedenlerinden biri olan gelişmekte olan ülkelerde, düzenli profilaktik A vitamini desteği, çocuklar için yaş ve diğer faktörler tarafından belirlenen uygun dozlarda önerilmektedir.

Ek olarak, süte alerjisi olan bebeklere, ikame formüllerinde yeterli A vitamini sağlanmalıdır. (Ebeveynler, çocuklarının yeterli miktarda A vitamini ve diyetlerinde gerekli diğer besinleri almalarını sağlamak için uygun önlemler konusunda çocuk doktorlarıyla konuşmalıdırlar.) Uzmanlar ayrıca, A vitamini eksikliği riski altında bulunan ve kızamık gibi bazı virüs enfeksiyonları geliştiren çocuklar için uygun A vitamini dozlarının verilmesini tavsiye etmektedir.

Hatalığın Diğer İsimleri

⁃ Xerotik keratitis
⁃ corneal melting (Kornea erimesi)
⁃ Night Blindness (Gece Körlüğü)
⁃ Retinol Deficiency (Retinol eksikliği)
⁃ Vitamin A Deficiency (A vitamini eksikliği)
⁃ Kornea’nın yumuşaması; keratomalasi

Kaynaklar
• https://rarediseases.org/rare-diseases/keratomalacia/
• https://www.healthline.com/health/keratomalacia
• https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/6825/keratomalacia
• https://www.optisyen.info/kornea-hastaliklari-nelerdir

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KIZAMIK

Genel Bilgi

Kızamık pediatrik tıbbi literatürde ilk kez 1965 yılında Rauh ve Schmidt tarafından tanımlanmıştır.

Measles (kızamık) ağırlıklı olarak çocuklarda görülen oldukça bulaşıcı viral bir hastalıktır. Karakteristik olarak ateş, öksürük, konjunktivit, ciltte kızarıklık ve düzensiz yayılan kırmızı benekler, burun akıntısı, Koplik lekeleri (Koplik’s spots) [1] görülür.

 (Resim 1)

Etkenler:

Measles (kızamık) hastalığına neden olan rubeola virüsü Morbillivirüs türünün, Paramyxoviridae ailesine ait bir RNA virüsüdür. Rubeola virüsü, enfekte olmuş bir insanın burun ve boğaz mukozasında yaşar. Hapşırma ve öksürük ile diğer bir bireye kolayca bulaşabilir.

Belirti ve Semptomlar

Kızamık genellikle 7 ila 14 günlük kuluçka süresinden sonra soğuk algınlığı gibi; sinüs tıkanıklığı, öksürük, kırmızı, rahatsız gözler ve burun akıntısı ile başlar.

İki gün sonra genellikle farkına varılmayan, ağız içinde, yanakların iç kısmında Koplik lekeleri ortaya çıkar.

Dört gün sonra semptomlar ağırlaşır. İlk olarak boyunda ve yüzde daha sonra gövdede, kollarda ve bacaklarda lekeler kendini gösterir. Bazı hastaların ışığa karşı duyarlılığı olabilir.

İki ila dört gün sonra halsizlik, öksürük, konjunktivit (kırmızı gözler) birden bire iyileşir. Lekeler hızla azalmaya başlar. Eğer herhangi bir komplikasyon gelişmezse kızamık seyrini 14-15. günde durdurur. Virüsün üremesi döküntülerin başlaması ile azalır.

Kızamık hastaları enfeksiyona karşı düşük direnç gösterirse bronşit, kulak enfeksiyonu ya diğer bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir. Hatta müdahale edilmezse pnömoni, mastoidit (tümük iltihabı)[2]  ve orta kulak iltihabı gibi ağır işitme kayıplarına neden olabilecek iltihabi durumlar görülebilir.

Kızamık yaklaşık olarak 1000 kişiden 1’i zeka geriliği ile sonuçlanabilecek beyin iltihabı geliştirir. Yaklaşık 1000 kişiden 1’i kızamıktan ölebilir. Kızamık virüsü (rubeola) ayrıca subakut sklerozan panensefalit (SSPE)[3] ile de ilişkilendirilebilir.

Yetişkinlerde döküntüye neden olabilecek birçok klinik tablo olduğu için teşhisi daha zordur. Ayrıca hamile bireylerin kızamıktan kaçınmak için özen göstermeleri gerekmektedir. Aksi takdirde erken doğum, düşük doğum kilosu ve anne ölümü meydana gelebilir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Kızamık fiziksel bulgular ile teşhis edilir. Karakterize bulgular ateş, öksürük, akut burun akıntısı, göz kapaklarının iltihaplanması, yayılma ve döküntü, yanak içlerinde küçük, düzensiz, merkez kısımları mavimsi-beyaz olan, parlak kırmızı lekelerdir.

Kızamık enfeksiyonunun doğrulanması, kızamık virüsü sandwich-capture immünoglobulin (IgM) antikor tahlili olarak adlandırılan bir kan testi ile yapılabilir. Bu test vücuttaki lekelerin oluşmaya başlamasının üçüncü gününden sonra yapılırsa en doğru sonucu verir.

Kızamığın spesifik bir tedavisi yoktur. Bazı çocuklar için A vitamini takviyesi tavsiye edilir. Semptomlar istirahat, asetaminofen[4] içerikli ilaçlar ve nemli hava ile tedavi edilebilir.

Kızamık aşısı, kızamık salgınlarını önlemek için en etkili yöntemdir. Önlenmesine yönelik aşılama olmasına karşın, gelişmekte olan ülkelerde yılda 30-40 milyon vaka ile önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.

Kızamıktan kaçınmak genellikle zordur. Çünkü belirtileri henüz ortaya çıkmamış birinden hava yolu ile bulaşabilir. Kızamık, döküntüler ortaya çıktıktan ortalama 4 gün sonra bulaşıcı değildir.

Hastalığın Diğer İsimleri

Morbilli

Nine day measles

Rubeola

Kaynakça

Görsel  1: https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/measles/symptoms-causes/syc-20374857

https://rarediseases.org/rare-diseases/measles/

http://www.floradergisi.org/fulltext.aspx?issue_id=69&ref_ind_id=184

[1] Koplik Lekeleri(Koplik’s Spots): Kızamığa özgü, yanağın iç kısımlarında oluşan merkezleri mavimsi-beyaz renkte olan kırmızı lekelerdir.

[2] Mastoidit(Tümük İltihabı): Kulak kepçesinin arkasında bulunan mastoidit kemik dokusunun havalı hücrelerinin iltihabı.

[3] SSPE: Çocuklarda ve ergenlerde kızamık hastalığından aylar-yıllar sonra ortaya çıkabilen sarsıntılı nöbetler ve motor anormalliklere neden olabilen beyin rahatsızlığıdır.

[4] Asetaminofen(Parasetamol-APAP): Bir tür ağrı kesici ve ateş düşürücü.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MENKES HASTALIĞI

Hastalığın Diğer İsimleri:

  • Çelik Saç Hastalığı
  • Sapıkça Saç Hastalığı
  • Bakır Taşınımı Hastalığı
  • X Bağlantılı Bakır Eksikliği
  • Trichopoliodystrophy
  • Hipokupremi, Konjenital
  • MK, MNK

Genel Bilgi

Menkes hastalığı, vücuttaki bakır seviyesini etkileyen genetik bir hastalıktır. Doğum öncesi (doğumdan öncesi olarak) tespit edilebilir. Bu hastalık birkaç organı (özellikle beyni) etkileyen aşamalı bir bakır metabolizması bozukluğu olup hücre içindeki ve hastalığın semptomlarından sorumlu olan hücre zarı boyunca bulunan bakır nakil sistemlerinin başarısızlığıdır. Bu taşıma sistemin başarısızlığı nedeniyle, saç, beyin, kemik, karaciğer ve arterlerin gelişimini kontrol eden enzimlerin yapısı ve işlevi için gerekli olan çeşitli hücrelerde bakır kullanılmaz. [1]

Genetik Faktörler

X’e bağlı resesif kalıtsal hastalıktır [2]. ATP7A genindeki mutasyonlar Menkes sendromuna neden olur. ATP7A geni, vücuttaki bakır seviyelerini düzenlemek için önemli olan bir proteini yapmak için talimatlar sağlar. Pek çok hücresel fonksiyon için bakır gereklidir, ancak aşırı miktarda bulunduğunda toksiktir. ATP7A genindeki mutasyonlar, vücudun hücrelerine bakırın zayıf dağılmasına neden olur. Bakır, ince bağırsak ve böbrekler gibi bazı dokularda birikirken, beyin ve diğer dokular alışılmadık derecede düşük bakır seviyelerine sahiptir. Düşük bakır kaynağı, kemik, cilt, saç, kan damarları ve sinir sisteminin yapısı ve işlevi için gerekli olan bakır içeren birçok enzimin aktivitesini azaltabilir. Menkes sendromu ve oksipital boynuz sendromunun belirti ve semptomları, bu bakır içeren enzimlerin aktivitesinin azalmasından kaynaklanır. [3]

Belirti Ve Semptomlar

Menkes hastalığı, genellikle beyaz, fildişi veya gri renkte olan kırılgan, karışık, seyrek, çelik veya sapık saçlarla karakterizedir. Olağandışı yüz özellikleri arasında tıknaz yanaklar ve anormal kaşlar bulunur. Etkilenen bebekler genellikle erken doğarlar. Normal vücut sıcaklığından (hipotermi) düşük ve kandaki aşırı bilirubin (hiperbilirubinemi) sarı bir görünüme (sarılık) neden olabilir. Hipotermi yaşlı bebeklerde de görülebilir. Bazı durumlarda erken semptomlar düzelebilir ve normal veya hafif yavaş gelişen gelişme iki ila üç ay boyunca devam edebilir. Ciddi gelişimsel gecikme, erken gelişim becerilerinin kaybı ve kasılmalar meydana gelebilir. Beynin tabanındaki kan pıhtısı (subdural hematom) ve / veya beyindeki arterlerin rüptürü veya trombozu gibi beyin anormallikleri nadir görülmez. Spastik demans ve nöbetler sonunda ortaya çıkabilir. Zayıflamış kemikler (osteoporoz) yaygındır ve kırıklarla sonuçlanabilir.

Teşhis

Menkes hastalığı, kan plazmasında azalmış miktarda bakır ve seruloplazmin ölçümü ile teşhis edilir, ancak bu testler yenidoğan döneminde her zaman güvenilir değildir. Bakır eksikliği öncesi etkilenen bebekleri potansiyel olarak tanımlayabilen yeni bir tanı yöntemi beyni etkilemeden önce kan plazmasındaki katekolamin seviyelerinin ölçülmesini içerir. APT7A genindeki mutasyonlar için moleküler genetik testler tanıyı doğrulamak için kullanılabilir. Etkilenen bir ailede belirli bir ATP7A mutasyonu varsa taşıyıcı testi ve doğum öncesi tanı mevcuttur.

Tedavi

Prenatal veya çok erken (haftalar içinde) Menkes hastalığının tanısı esastır. Bir bakır histidin bileşiğinin enjeksiyonlarının kandaki bakır konsantrasyonunu arttırdığı ve böylece bakır bağımlı enzimlerin gelişimi ve miyelin üretimi için uygun olduğu gösterilmiştir. Histidin-bakır işleminin etkinliği, APT7A enziminin bir miktar aktivitesinin korunup korunmadığına ve bakır desteğinin derhal başlatılıp başlatılmadığına bağlıdır.

Sıklık
Menkes sendromu ve oksipital boynuz sendromu insidansının 100.000 yenidoğanda 1 olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynaklar

[1]https://rarediseases.org/for-patients-and-families/information-resources/rare-disease-information/

[2] https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php

[3] https://ghr.nlm.nih.gov/condition

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BOĞMACA

Genel Bilgi
Whooping Cough; İç çekme öksürüğü, Boğmaca öksürüğü ya da kısaca Boğmaca, sıklıkla çocuklarda ve adölesanlarda görülen, Bordetella Pertussis isimli hareketsiz gram negatif bakterinin sebep olduğu ve bu yüzden Pertussis olarak da bilinen hastalıktır. Bazen B.Parapertussis isimli bakteri de benzer bir hastalık yapar fakat daha hafif geçer.

Basit bir üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer başlayan hastalığın semptomları, çok şiddetli art arda gelen öksürük ve ardından derin iç çekme (whoop) şeklinde ataklar ile devam eder. Tanı burun ve boğaz kültürü, PCR ve serolojik yöntemler ile konur. Tedavisi makrolid antibiyotikler ile yapılır. Sadece insanlarda hastalık yapmaktadır, bilinen hayvan rezervuarı yoktur.

Bulaş hastalardan kataral ve erken paroksismal dönemlerde bakteriyi içeren solunum yolu sekresyonları ile olur. Bulaşıcılık yüksektir, yakın temasta bulunan kişilerin %80’inden fazlasında tespit edilmiştir.

Boğmaca aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. ABD’de yapılan çalışmalarda Boğmaca sıklığının 1980 yılından bu yana arttığı gösterilmiştir. Artışın sebebi olarak daha önceden aşı yapılan kişilerin bağışıklığının azalması ve ebeveynlerin çocuklarına aşı yapılmasını reddetmeleri gösterilmektedir. 1 yaş altındaki korunmasız bebeklerde hastalık insidansı en fazla artmaktadır ve yine boğmacaya bağlı ölüm en fazla bu gruptaki hastalarda olmaktadır. 2016 yılında ABD’de 15.737 boğmaca vakası saptanmış ve 7 hasta kaybedilmiştir. Kaybedilen 7 hastanın 6’sı 1 yaş altı infantlardır.

Belirtiler

İnkübasyon dönemi 7-14 gün arasında değişmekle beraber 3 haftaya kadar uzayabilir.

B.Pertussis solunum sistemi mukozasına tutunur, mukus sekresyonunu artırır. Mukus tabakası giderek kalınlaşır ve yapışkanlığı da artar. Komplike olmayan hastalık 6-10 hafta kadar sürer ve 3 döneme ayrılır : Kataral, Paroksismal ve Konvelesan

Kataral dönem: Sinsice başlar. Genelde hapşırma, göz yaşı akması, yorgunluk, iştahsızlık gibi nezle bulguları görülür. Daha sonra önce geceleri kötüleşen daha sonra gündüzleri de devam eden inatçı öksürük başlar. Ateş nadirdir.

Paroksismal dönem : Başlangıçtan 10-14 gün sonra paroksismal döneme geçilir. Öksürüğün sıklığı ve ciddiyeti artar.  Nefes verirken(ekspirasyon)  5’ten fazla boğulurcasına öksürük şeklinde olan ciddi ataklar görülür, bunu nefes alma(inspirasyon) sırasındaki ‘’whoop’’ takip eder, hasta nefes açlığı ile bir anda derin bir nefes alır. Hasta bu ataklar sırasında mukus çıkarabilir, kusma görülebilir. Siyanotik durum infantlarda daha sıktır.

Konvelesan dönem : Başlangıçtan ortalama 4 hafta sonra semptomların yavaş yavaş kaybolduğu iyileşme dönemi başlar. Paroksismal öksürükler aylarca sürebilir. Bunun için aşırı hassas hale gelmiş solunum yolları sebep gösterilir.

Tanı

  • Nazofarenks kültürleri , direk floresan antikor testleri , serolojik testler ve PCR

Hasta kataral dönemdeyken tanı zordur. Bronşitlerden, Influenza ve Adenovirus enfeksiyonlarından ayrımı yapılmalıdır. Gerekirse Tüberküloz bile akla gelmelidir.

Kültürler kataral ve erken paroksismal dönemdeki hastaların %80-90’ında pozitif olarak gelir.

Fakat uzun inkübasyon dönemi vardır ve laboratuvarlar Pertussis’ten şüphelenildiği hakkında bilgilendirilmelidir.

Sürüntü örneklerinde yapılan spesifik floresan antikor testleri doğru tanı koydurur fakat kültürler kadar sensitif değildir.

En sensitif olan ve tercih edilen test Polimeraz Zincir Reaksiyonudur. ( PCR )

Beyaz küre sayısı çoğunlukla 15000-20000/μL arasında olur. Fakat normal veya 60,000/μL kadar yüksek olan vakalar da vardır. Parapertussis kültür ile ya da floresan antikor tekniği ile ayırt edilir.

Tedavi

  • Destek Tedavisi
  • Eritromisin ya da Azitromisin ( Makrolidler )

Hastalığı ciddi olan infantlar için hastaneye yatış ve izolasyon önerilir. 5 gün antibiyotik tedavisinden sonra izolasyon sonlandırılabilir. Gerektiğinde mukus aspirasyonu hayat kurtarıcı olabilir. Oksijen tedavisi, trakeostomi ya da entübasyon gerekebilir.

Önlem
Aktif bağışıklık için standart olarak çocukluk çağında asellüler aşı yapılmaktadır. Bu aşı difteri ve tetanoz aşılarını da içerir(DTaP). Çocuklar 2. 4. 6. 18.ayda ve 4-6 yaş arasında olmak üzere 5 kez boğmaca aşısı olmaktadır. Ama ergenlik döneminden itibaren aşının etkinliğinde azalma ile birlikte boğmaca vakalarında görülen artış nedeni ile bir çok ülke 11-18 yaşları arasında yapılan Difteri-Tetanoz aşısının tekrarını artık Difteri-Tetanoz ve Boğmaca ( Tdap ) aşısı şeklinde yapılmasını öneriyor.

Profilaksi
21 gün içinde öksürük semptomları başlayan hasta yakınlarına ya da yüksek riskli kişilerin hasta ile teması halinde 7-14 gün arasında eritromisin ya da azitromisin verilmelidir. Aşı olup olmadıkları önemli değildir.

Yüksek Risk : Infantlar, 3.trimesterde olan hamileler, hastalığı tolere edemeyecek diğer hastalıkları olanlar ( Bağışıklık bozuklukları, orta veya yüksek şiddetli astım, kronik akciğer hastalığı vb. )

Hastalığın Diğer İsimleri
Boğmaca,
Pertussis hastalığı,
100 Gün hastalığı,

Kaynaklar
1.BUSH.LARRY (2019) Pertussis – Infectious Diseases – MSD Manual Professional Edition, MSD     Manual Professional Edition. Available at: https://www.msdmanuals.com/professional/infectious-diseases/gram-negative-bacilli/pertussis (Accessed: January 23, 2019).

  1. National Center for Immunization and Respiratory Diseases Division of Bacterial Diseases: 2016 Provisional Pertussis Surveillance Report. Centers for Disease Control and Prevention, 2017.
  2. Centers for Disease Control and Prevention: The Pink Book: Pertussis. 2015.
  3. Wikipedia Contributors (2019) Whooping cough, Wikipedia. Wikimedia Foundation. Available at: https://en.wikipedia.org/wiki/Whooping_cough (Accessed: January 26, 2019).

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

COGAN SENDROMU

Genel Bilgiler

Cogan Sendromu oküler ve vestibüloratör fonksiyon bozukluklarıyla karaktarize olan nadir görülen otoimmün bir vaskülittir. İlk kez 1945’te oftalmolog Dr. David G. Cogan tarafından klinik bileşenleri tanımlanmıştır. Literatürde çoğunlukla Kafkas gençleri etkileyen nadir bir durum olmasına rağmen o tarihten itibaren 250 vaka bildirilmiştir. 2 yıldan az bir sürede hastalığın belirtileri ortaya çıkmaktadır. Bu belirtiler arasında; oküler semptomlar, sifitilik olmayan intertisyel keratit, Meniere Sendromu’na benzer vestibuloakustik disfonksiyonlar, ışığa duyarlılık (fotofobi), kulak çınlaması, sensorinöral işitme kaybı, akut vertigo atakları, hemipleji veya afazi gibi nörolojik semptomlar, ishal, melena, karın ağrısı gibi gastrointestinal semptomlar sayılabilir. Hastaların %70’inde konjestif kalp yetmezliği, aort kapak yetmezliği, adenopati gibi sistemik bozukluklar mevcuttur. [1]

Şekil 1:  Ophthalmology and Visual Sciences, University of Iowa Health Care [Contributor: Christopher Kirkpatrick, MD Photographer: Brice Critser, CRA]

Sendromun, bağışıklık sisteminin gözler ve kulakların dokularına saldırmasına neden olan otoimmün bir tepkiden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cogan Sendromu’nun otoimmün bir hastalık olmasının sebebi endotelyel antijenlere karşı oto antikorların varlığıdır. Cogan Sendromu hastalarının serumlarında bir peptit antijeni (Cogan peptidi) belirlenmiştir. Bu antijen endotelyel hücrelerde ve iç kulakta eksprese edilen Cd148 ve konneksin 26 ile homoloji gösterir. Bu antijenlere karşı tanımlanan antikorlar konneksin 26’ya bağlanarak doğuştan sağırlığa neden olduğu bilinmektedir.  Bu anti nötrofil sitoplazmik oto antikorlar (ANCA) vaskülit immün patogenezinde rol oynar, litik enzimlerin salınımına yol açar. CS hastalarında tedavi olarak ise kortikosteroidler ve immünsüpresör ilaçlar kullanılmaktadır. [1]

Belirti ve Semptomlar

Cogan Sendromu yaygın olarak oküler belirtiler ve semptomlarla dikkat çeker. Oküler ağrı, kızarıklık ve fotofobi baskın şikayetler olmasına rağmen, bulanık görme, yaşarma, diplopi, yabancı maddeye hassasiyet ve görüş alanı bozuklukları da rapor edilmektedir. Vaskülit ise hastaların %15’inde görülür. Hastalık, tipik olarak vertigo ataklarının eşlik ettiği sensorinöral işitme kaybı ve gözde non-sfilitik interstisyel keratit ile seyrederken, daha ender olarak görülen atipik Cogan Sendromu ise gözde keratit dışında sklerit, episklerit, papilödem, retinal hemorajiler ve vitritis ile de karakterize olabilir. Ayrıca tipik formdan faklı olarak atipik Cogan Sendromu’nda romatoid artrit, Crohn hastalığı, ülseratif kolit gibi diğer sistemik inflamatuar hastalıklar daha sık görülür. Cogan Sendromu’na işitme-denge bozuklukları genellikle göz bulguları ortaya çıktıktan sonraki 2 yıl içinde görülür. Cogan Sendromu’nda odyovestibüler bozukluk, baş dönmesi (vertigo), bulantı, kusma, kulak çınlaması ve işitme kaybı gibi belirtilerde Meniere Sendromu benzeri ataklarla aniden gelişme gözlemlenebilir. Hastalık bazı durumlarda ataklar şeklinde seyrederken, bazı durumlarda ise hızlı ve gürültülü bir başlangıç sonrası aylar süren progresif bir dönemde seyreder. Hastalığı kötüleştiren faktörler işitmede negatif yönde dalgalanmalara nihayetinde sağırlığa yol açabilir.

Cogan Sendromu’nun  Majör Klinik Belirtileri

Belirtiler                                                  Vaka oranı

Enflamatuar göz hastalığı                              100

İnterstisyel Keratit                                           70

Konjüktivit                                                       35

İridocyclitis                                                      30

Episklerit/sklerit                                              30

Papillitis                                                            5

Posterior uveitis                                                5

Retinal vaskülit                                                 5

Vitritis                                                               5

Exophthalmos                                                 <5

Odiyovestibüler Fonksiyon Bozukluğu          100

İşitme Kaybı                                                     95

Vertigo                                                              90

Kulak Çınlaması                                               75

Bulantı ve kusma                                              65

Ataksi                                                               45

Nistagmus                                                        30

Oscillopsia                                                       15

Sistemik vaskülit                                             15

Aort yetmezlik içeren veya içermeyen aortit  10

Büyük damar vasküliti                                    10

Orta damar vasküliti                                       <5

From McCallum ve arkadaşları. [5]

Kalıtım Deseni

Spesifik bir gendeki değişikliklerin (mutasyonlar) Cogan Sendromu’na neden olduğu bilinmemektedir. Bu, Cogan Sendromu’nun doğrudan ebeveynden çocuğa geçmediği ve sendromun ailelerde görülmediği anlamına gelir. Genel olarak, otoimmün hastalığı olan bir bireyin aile üyelerinin, otoimmün bir hastalığın görülmesi için yüksek risk altında olduğu düşünülmektedir. Ailelerde çalışılan Cogan Sendromu raporları olmamasına rağmen, Cogan Sendromlu kişilerin aile üyelerinin, diğer otoimmün hastalıkları geliştirme riskinin yüksek olması muhtemeldir.[4]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

4.1. Teşhis Yöntemleri;

Cogan Sendromu’nun tanısı geniş çaplıdır ve klinik bulgulara göre de değişiklik gösterir.  Birkaç hastalık, Cogan Sendromu’na benzer özellikler gösterir. Bunlar arasında, sifilis, Lyme hastalığı, Vogt-Koyanagi-Harrada (VKH) Sendromu, toksik maruziyetler ve Menieré hastalığı vardır. Çeşitli yayınlarda sedimentasyon hızında artış, lökositozis, serum kompleman düzeylerinde azalma ve serum imnuınglobulinlerinde anomaliler bildirilmiştir. Yine aktif dönemde konjonktiva ve korneada bildirilen lenfosit ve plazma hücre infıltrasyonu iç kulakta, aorta gibi büyük damarlarda, cilt, kas ve karaciğerde de gösterilmiştir. Küçük ve orta çaplı damarlarda yaygın vaskülit bildirilmiştir.

Hastalık genellikle genç erişkinlerde ortaya çıkar. Her iki cinste eşit sıklıkta görülür. Etiyolojide Borrelia ve Chlamydia enfeksiyonlarının rol oynadığı düşünülmektedir fakat henüz desteklenememiştir. Chlamydia trachomatis kronik bir göz enfeksiyonuna yol açtığı için, bu patojenin bulgusu Cogan Sendromu’nda sıklıkla araştırılmıştır.  Örneğin, C. Trachomatis için IgM ve IgC antikorları, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH)’nde Cogan Sendromlu 4/13 ve 9/13 hastada serum içerisinde tespit edilmiştir.  Başka çalışmalar, bu hasta popülasyonunda bu enfeksiyon yönünde hem pozitif hem de negatif serolojik bulgular ortaya çıkarmışlardır. Bu organizmaları, etkilenmiş olan gözlerden direkt olarak izole etmek için birçok çalışma yapılmış, ancak başarısız olunmuştur.  Ancak, C. psittaci’nin konjuktivadan izole edildiği, ani gelişen interstisyel keratit, sensörinöral işitme kaybı, aort valfı kalınlaşması ve koroner vaskülit tanısı olan 15 yaşında ilginç bir kız vakası rapor edilmiştir. Halihazırda hiçbir bulgu, enfeksiyon ile Cogan Sendromu arasında direkt bir ilişkiyi desteklememektedir. [4]

Cogan Sendromu’nun otoimmün kaynaklı olduğu; iç kulak, kornea ve endotel epiteline karşı oluşan antikorların klinik tabloya yol açtığı düşünülmektedir. Tanı, ayırıcı tanının ortadan kaldırılmasından sonra, odyovestibüler semptomlar, oküler inflamasyon ve sifiliz için reaktif olmayan serolojik testler ile laboratuvar bulguları ile konur. Fiziksel muayene göz ve KBB muayenelerine odaklanmalıdır. Ayrıca, adenopatiler, kalp veya damar üfürümleri, nabız ve kan basıncı sağ ve sol taraflar arasında farklılıklar aramalıdır. Genel tıbbi geçmişinde sistemik tutulum belirtileri ve ayrıca kilo kaybı, ateş, deri anomalileri, hiperestezi, motor güçsüzlüğü, ağrı veya klodikasyon ile ilgili sorular aranmalıdır.[4]

Cogan Sendromu’nu teşhis etmek için spesifik bir belirteç yoktur, ancak tarama ESR, tam kan sayımı, bulaşıcı ajanlar ve antikorları içermelidir. Göğüs röntgeni anormallikler göstermeyebilir, ancak bir MRI koklear ve vestibüler yapılarda yüksek sinyaller gösterebilir ve akustik bir nörinoma varlığını hariç tutabilir. Lökositoz ve yüksek eritrosit sedimantasyon hızı (ESR), anemi ve trombositozun eşlik ettiği Cogan Sendromu hastalarında olağan bulgulardır. Ataklar sırasında hiperfibrinemi sıklıkla ortaya çıkar ve C reaktif protein (CRP) seviyesinde bir yükselme görülebilir.[6]

Hematüri ve proteinüri gibi üriner anormallikler olabilir. Hepatik fonksiyon testi genellikle normaldir. Bazı durumlarda, romatoid faktör ve antinükleer antikorların yanı sıra: kriyoglobulinler, düz kas veya lupus antikoagülanını düzleyen antikorlar da tespit edilmiştir. Cogan Sendromlu hastalarda klinik tanısal testler, sistemik vaskülitten şüphelenildiğinde odyogram, kalori testi, ekokardiyografi, Doppler testi ve anjiyografiyi içermelidir. Sendromun multisistemik yönü, oftalmolog, kulak burun boğaz uzmanı ve internist arasındaki iletişime ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadır. Laboratuar bulgularından hiçbiri Cogan Sendromu’nun tanısını inkar etmez veya doğrulayamaz. [6]

Tedavi

Tedaviye olabildiğince erken başlanması ilerleyici işitme kaybının, vestibüler disfonksiyonun, irreversible görme bozukluklarının ve kardiyovasküler komplikasyonların önlenmesi açısından çok önemlidir.  Korneadaki lezyonlar erken topikal steroid tedavisine iyi yanıt verir. Korneal lezyonlar erken tedavi edilmezse daha sonra kornea matlaşır ve görme keskinliği azalır. Tedaviye erken dönemde başlanırsa bu komplikasyonlar ender olarak ortaya çıkar ve hastaların yalnızca %5’inde görme kaybı gelişir. Ender olarak ilerleyici veya görme bozukluğuna neden olan arka segment tutulumunda sistemik kortikosteroid tedavisi uygulanır.

Cogan Sendromu’nun tedavisinde prednizolon ile başlanır. Tedaviye 1-2 hafta içinde olumlu yanıt alınırsa 3-4 ayda tedavi azaltılarak sonlandırılır. Steroid tedavisine 1-2 hafta içinde yanıt alınamazsa tedaviye siklofosfamid veya metotrexat ya da siklosporin gibi diğer immunsupressif ilaçlar eklenir. Hastalığa sistemik vaskülit eşlik ediyorsa yine prednizolon tek başına başlanır ve daha sonra yanıt durumuna göre yanına diğer immunsupresif ilaçlar eklenir. Büyük damar tutulumunda siklosporin, poliarteritte siklofosfamid başlanır. Tedaviye 3-6 ay devam edildikten sonra idame olarak azotioprin veya metotreksat tedavisine geçildiğinde hastaların uzun süre remisyonda kaldıkları tespit edilmiştir. [5]

Cogan Sendromu’nda son yıllarda yeni tedavi seçenekleri olarak plazmaferez, TNF-alfa inhibitörleri (infliximab), rituximab, tocilizumab ve mikofenolat mofetil kullanılmaktadır. Özellikle de infliximab ve rituximabın hastalığın erken döneminde çok etkili olduğu ve immünsüpresiflere olan gereksinimi azalttığı gösterilmiştir. Cerrahi müdahale ise, ilaca yanıt vermeyen durumlar için ayrılmıştır (örneğin, yanıt vermeyen işitme kaybı için koklear implantasyon, tıbbi tedaviye dirençli aort yetmezliği için aort kapak replasmanı). Birçok CS hastasında yüksek doz kortikosteroidler veya uzun süreli tedaviler gerektiğinden, siklofosfamid (Cyc), azatioprin (AZA), metotreksat (MTX), CyA, infliksimab (IFX), ve tümör nekroz faktörü alfa (TNFα) blokerleri gibi diğer immünsüpresif ajanlar sıklıkla steroidlerle kombine olarak kullanılmıştır. [5]

Bu tedavilerden Cyc, genellikle şiddetli üveit / sklerit ve sistemik vaskülit tedavisi için kullanılan bir alkilleme ajanıdır. Cyc, karaciğerdeki sitokrom P-450 oksidaz sistemi tarafından fosforamid hardalı ve akroleine dönüştürülen aktif olmayan bir ilaçtır; aktif form, alkil radikallerini DNA iplikçiklerine sokabilmektedir. Birçok çalışma bu ilacın, CS’de kullanıldığını bildirmiştir. MTX, DNA replikasyonu için gerekli olan, purin nükleotitlerinin ve timidilatın sentezine müdahale eden dihidrofolat redüktazın bir inhibitörüdür. MTX, CS için ikinci bir steroid koruyucu tedavi olarak düşünülebilir.  AZA, karaciğer tarafından aktif formuna metabolize olan bir ön ilaçtır. DNA, RNA ve protein sentezlerini engeller. İmmünoglobulin M üretimine ve interlökin (IL) -2 sentezine müdahale ederek B ve T lenfositlerinin olgunlaşmasını engeller. CyA, T lenfositlerin siklofiline bağlanan bir siklik peptittir; birkaç sitokin salınımını azaltabilmektedir. CS’de kortikosteroid ve diğer immünsüpresif ajanlarla kombine kullanımı önerilmiştir. [10]

Otoimmün hastalıkların biyolojik tedavisi, insan genlerinden türetilen genetik olarak işlenmiş proteinlerden oluşur. Bu proteinler, farklı hastalıklarda yer alan enflamatuar yolağı yönlendirmede temel rol oynayan immün sistemin spesifik bileşenlerini inhibe etmek için tasarlanmıştır. Bunlar anti TNFa ajanlarıdır. TNFa, enfeksiyon ve iltihaplanma sırasında salınan bir sitokindir. Doğuştan gelen bağışıklık hücreleri için güçlü bir kemo-çekici maddedir ve endotel hücreleri tarafından yapışma moleküllerinin ekspresyonunu destekler. TNFa inhibisyonu, interferonda bir azalmaya ve T hücreleri tarafından üretilen IL-4’te bir artışa neden olur ve bağışıklık tepkisinin değişmesine neden olur klinik hastalık aktivitesinde bir azalma ile. TNFa ayrıca fizyolojik homeostazın ve immün düzenlemenin yeniden kurulması için gereken bir dengeleme faktörüdür. [10]

Halen, klinik kullanım için mevcut anti-TNFa ajanları, bir çözünür TNFa reseptörü (etanersept [ET]) ve IFX, adalimumab (ADA), golimumab ve sertolizumab pegol gibi dört adet anti-TNFa monoklonal antikorudur. Bazı durumlarda, anti-TNFa monoklonal antikorlarının etkinliğinin olmayışı, serum antidrug antikorlarının üretilmesinden kaynaklanmaktadır. Anti-TNFa’nın, MTX ve AZA gibi geleneksel immünosüpresif ilaçlarla birlikte kullanılması, serum antidrug antikorlarının üretimini önleyebilir. Bu nedenle, TNFa antikorlarının kendileri, enflamatuar hastalıklar için anti-TNFa ile tedavi edilen durumlarda gösterildiği gibi CS benzeri semptomlar içerebilen nörolojik semptomları tetikleyebilir. [10]

IFX, hem çözünür hem de membrana bağlı TNFa’ya spesifik olarak bağlanan ve yüksek derecede afiniteye sahip, kimerik bir monoklonal IgGl antikorudur. Bu aktivite, TNFa’nın reseptörlerine bağlanmasını önler ve gen transkripsiyonuna ve daha sonra biyolojik enflamatuar aktiviteye yol açan hücre içi sinyallemenin başlatılmasını bloke eder. IFX tedavisi, bir vaka dışında,  işitme ve / veya oküler hastalığın iyileşmesinde başarılı olmuştur.  ET, insan IgG186’nın Fc kısmına bağlanıp etkisiz hale getiren güçlü bir TNF antagonisti olan iki rekombinant p75 TNFa reseptöründen oluşan bir füzyon proteinidir. ET, romatoid artrit, ankilozan spondilit, genç romatoid artrit, sedef hastalığı ve psoriatik artrit gibi bazı otoimmün hastalıkların tedavisi için onaylanmıştır. Bununla birlikte, anti-TNFa antikorlarının aksine, enflamatuar barsak hastalığında ve gözün otoimmünitesinde daha az etkilidir. Tedavide ET işitme kaybını önlemede başarılı olamasa da, bir iyileşme değerlendirildi. [10]

ADA, insan TNFa’sı için yüksek özgüllüğü olan bir insan rekombinant monoklonal IgGl antikorudur, bu nedenle TNFa’nın yüzey hücresi reseptörleri p55 ve p75’e bağlanmasını inhibe eder. Tipik bir CS vakasında tedavi işitme kaybının kötüleşmesini önlemede başarısız olmuştur. Başka bir durumda, atipik CS’li bir hasta tedavi sırasında klinik olarak kötüleşmiştir. TCZ, hem membrana bağlı, IL-6 reseptörlerini inhibe eden rekombinant bir monoklonal anti-IL-6 reseptör antikorudur. TCZ etkisi, T hücresi aktivasyonunu ve antikor salgılanmasını inhibe eder ve dolaşımdaki hücreleri miyeloid soyundan azaltır. Uzun süredir dirençli atipik  bir vakada, TCZ  hastalığın seyrini dengeleyici bir şekilde başarıyla değiştirmiştir. Bu durumda, TCZ kullanımı pulmoner toksisite ile ilişkilendirilmiştir. RTX, çeşitli mekanizmalar tarafından B lenfositlerinin tükenmesini indükleyen, lenfosit CD20 yüzey antijenine karşı yöneltilen kimerik bir monoklonal IgGl antikorudur. Bu aktivite antikora bağımlı hücre aracılı sitotoksisite ve kompleman bağımlı sitotoksisite ile ilişkilidir, ancak apoptozun doğrudan büyüme inhibisyonu ve / veya indüksiyonu da gerçekleşebilir. Yaılan çalışamlara göre işitmede gözle görülür bir iyileşme bildirilmiştir. [10]

Hastalıkla İlişkili Genler

Cogan mikrokistik epitelyel distrofi için TGFBI [HSA:7045] [KO:K19519] geni ilişkili bulunmuştur. [9] Cogan Sendromu ile ilişkili olduğu bilinen ilk 10 gen şu şekilde toplanmıştır; NPHP4 (Nefrosistin 4) ,GFAP (Glial fibriler asidik protein), PTPRJ (Protein tirozin fosfataz), NPHP1 (Nefrosistin 1), NPHP3 (Nefrosistin 3), INVS (İnversin), TROVE2 (TROVE domain aile üyesi 2), GJB2 (Gap junction protein beta 2), CRLF1 (Sitokin reseprör benzeri faktör 1), CD79A (CD79a molekülü). [10]

Hastalığın Diğer İsimleri

  • ICE Sendromu, Cogan-Reese Türü
  • İridokorneal Endotel (ICE) Sendromu, Cogan-Reese tipi
  • İris Naevus Sendromu
  • İris Nevüs Sendromu [8]

Beethoven Cogan Sendromuna Sahipti.

(“Konuşmanın hiçbir şeye değmediğini hissettiğim anlar oluyor..”)

 

Şekil 3: 1819’da sağır olan Beethoven. [11]

Ludwig van Beethoven 27 yaşında iken önce sol kulağında başlayıp sonrasında sağ kulağında şiddetli çınlamalar fark etti. Çok iyi duyamamasına rağmen bestelerine devam etti. Ve günün birinde hiç duyamaz oldu.  Beethoven aslında Cogan Sendromu’na sahipti. Üç yıl bunu gizledi, 1801’de arkadaşı Wegeler’e bunu bir mektupla anlattı: “Size en değerli mülküm olan duruşmamın son 3 yılda kötüleştiğini  söyleyeyim. Müzisyenleri anlamak için sahneye doğru eğilmek zorunda kalıyorum ve zaman zaman verdikleri yüksek notaları duyamıyorum. Sık sık düşük sesli bir konuşma duyabiliyorum ancak sözcükleri ayırt edemiyorum. Sağırlığımın tedavisi olmadığı hakkında bilgilendirildim. Ne kadar üzücü bir yaşama sahip olduğumun farkına varabilirsiniz, benim için değerli olan her şeyden kaldırıldığımı görünce..her şeyden çekilmeliyim.” [11]

Şekil 2: Beethoven’ın 1814’ten beri işitmesine yardım etmek için kullandığı aletler [11]

~Asıl müzik gerçeğin kendisidir. [Ludwig van Beethoven]

Her şeyden vazgeçmişken anladı ki o müzik yapamadan duramazdı, teslim olmaya niyeti yoktu, tekrar sanatına sarıldı. “Ülkede bir flüt sesini duymamak beni çok fazla ümitsiz bıraktı ancak sanatım beni tekrar geri döndüren şey oldu.” 1820’den sonrası (50 yaş) tamamen sağırdı. Tam o sırada yaşamının en önemli kararını verdi, yıllardır uğraştığı ancak bitiremediği bir senfonisi vardı. 9.senfoni.. Günlerce aylarca uğraştı ve eserini sonunda bitirdi, on bin kişinin izleyici olarak bulunduğu bir salonda senfonisini kendi yönetmek istedi. Hiçbir şey duymuyordu, senfoni yarılandı, herkes ayakta alkışlamaya başladı. Kendi sessiz dünyasında alkışları duyamadı. Eserini gözyaşları içinde bitirdi. Şu an hala dinlenen 9.senfonisi en başarılı eserlerinden biri oldu.. [11]

KAYNAKLAR:

  1. Greco A1Gallo AFusconi MMagliulo GTurchetta RMarinelli CMacri GFDe Virgilio Ade Vincentiis M. (2013) . “Cogan’s syndrome: an autoimmune inner ear disease.” Autoimmun Rev.12(3) :396-400
  2. Genetic and Rare Diseases Information Center-Cogan’s Syndrome
  3. Orphanet-Rare Diseases-Cogan Syndrome
  4. Bahtiyar TOZ, Sevil KAMALI (2014 ). “Cogan Sendromu Türkiye Klinikleri” JRheumatol-Special Topics. 7(1):29-32
  5. Fatih Karaaslan, Seyit Ahmet Gürakan, Sibel Kalçın, Betül Gemİcİ Karaaslan (2016).  “Ender görülen inflamatuvar bir hastalık: Cogan sendromu”  İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast. Dergisi 6(3):223-226
  6. Kaan ÜNLÜ, Ahmet AKSÜN.GER, Faruk MERİÇ, Sedat AVAOĞLU, Sıddık ÜLGEN (1999). “Cogan Sendromu: Olgu Sunumu” T Klin Oftalmoloji. 8:66-69.
  7. Daniela Adriana Iliescu,* Cristina Mihaela Timaru,* Mehdi Batras,* Algerino De Simone,* and Cornel Stefan (2015) . “Cogan’s Syndrome” Rom J Ophthalmol. 59(1): 6–13.
  8. KEGG DİSEASES-Cogan Syndrome
  9. Human Disease Database-MalaCards-Cogan Syndrome
  10. Vittorio D’Aguanno,1 Massimo Ralli,2 Marco de Vincentiis,2 and Antonio Greco1 (2018). “Optimal management of Cogan’s syndrome: a multidisciplinary approach” J Multidiscip Healthc. ; 11: 1–11.
  11. Marcelo Miranda. (2018). “A medical biography of Ludwig van Beethoven” Rev Med Chile 146: 91-95
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

MAKROFAJİK MİYOFASİT

Genel Bilgi

Makrofajik miyofasit ya da MMF bir kas hastalığıdır. Kaslarda bağ dokusu boyunca oluşan iltihaplanmadır. PAS-positive makrofajlariyla kas dokularına sızan bu hastalık, kas biyopsilerinde görülen mikroskobik bağ dokulardan karakterize edilmiştir. MMF diye adlandırdığımız bu iltihaplı miyopatiye, Fransız miyopatoloji merkezlerinde yüksek oranda rastlanıyor. İlk görülme tarihi 1993’den itibaren, Group for the Study and Research of Acquired and Dysimmunity Related Muscle Diseases (GERMMAD)* Fransız grubu tarafından 100’den fazla örnek toplandı. MMF hastalığı adını, vücut savunma sistemimizin bir parçası olan akyuvarlarımızın en büyüğü olan monositlerin dokularımızda dönüşmüş hali olan makrofajlarin, kas bağ dokularındaki iltihaplanmayı fagositoz denen yutarak yok etme yöntemini kullanarak yangısal tepkiyi yenmesi üzerine alır. Cinsiyet ayırt etmeksizin bu hastalık genellikle yetişkinlerde gözlenir. 3 genc çocuğun kuadriseps’inde bulunması disinda MMF’ye, genellikle yetişkin bireylerin omuz kas biyopsilerinde rastlandı.

* Edinilmiş ve Disimmunite Kas Hastalıkları ile İlişkili Çalışma ve Araştırma Grubu

Belirti ve Semptomlar

Hastaların %95’inde görülen kas ağrısı (myalgias) en sık rastlanan semptomdur. Bu ağrı kol ve bacak uzuvlarında –ozellikle bacaklarda- lokallesebilir ya da yayılabilir. Eklem yeri ağrıları, eklem ağrıları (arthralgia), kas güçsüzlüğü, kronik zayıflatan yorgunluk hissi (%90), ateş, kas hassasiyeti diğer belirtileridir. Sindirim sisteminde yahut gözle gözlemlenebilecek herhangi bir cilt belirtisi yoktur.

Etken Faktörler

Makrofajik miyofasit’in tam nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Toksin veya enfeksiyon benzeri çevresel faktorler şüphelenilen etkenlerdir. Nükleer mikroprob, parçacık inceleme cihazı ile makrofaj kalıntılarının kimyasal yapısını tespit etme esnasında, X-ray mikro analiziz ve atomik asortin spektrometreleri ile bu kimyasal yapıların alüminyum tuzlarından oluştukları ortaya çıktı.

Alüminyum tuzları, kuadriseps kası ve omuz kas içine nüfus eden aşıları destekleyici olarak kullanıldığından MMF hastalığının alüminyum içeren aşılarda beklenenden farklı bir tepki oluşturduğu hipotezi öne sürüldü. Teşhis amaçlı yapılan kas biyopsileri sadece myopathic semptomlar sergileyen hastalar ile yürütüldüğünden, alüminyum içeren aşı uygulamasına rağmen hastalığın görülmediği sağlıklı birey olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor.

Teşhis Yöntemleri

MMF hastalığının teşhisinde kullanılan bir kaç metot bulunmaktadır;

  • Kas Biyopsi : Kas biyopsisi, dokudan örnek olarak alınan küçük bir parçanın laboratuvarda test edilmesidir. Bu test sonucu doktorunuzun kaslarınızda herhangi bir enfeksiyon veya hastalık olup olmadığını gösterir.
  • Serum Creatine Kinase (SCK) : Kas zedelenmelerini, kalp krizini, tespit etmek amaci ile kullanılan bu yöntemde  kolunuzdaki damardan kan ornegi alınır.
  • Electromyography (EMG) : Kasların ve bu kasları kontrol eden motor nöron adi verilen sinir hücrelerinin durumunu teşhis etme sürecidir. Motor nöronları, kas kasılmasını sağlayacak elektrik sinyallerini geçirir. EMG, elektrot denen küçük aletler aracılığı ile bu sinyalleri grafiğe dökerek sesli veya sayısal değerlerin bir uzman tarafından yorumlanmasına yarar.

Fransa disinda diğer ülkelerden de tespit edilen bazı durum raporları bulunmakta. Diğer ülkelerde kuadriseps kasları, omuz kaslarından daha sıklık ile biyopsi edilmekte. Omuz kasları ileriki aslarda ve yetişkinlerdeki bağışıklık için tercih edilen bir bölge iken, kuadriseps kasları bebeklerde ve erken yastaki bağışıklıklarda yaygın bir bölgedir.

Genetik Data

Hastalığın genetik etkileri veya kalıtımı bilinmemekle beraber bazı örnekler bulunmakta.

Örneklerden bir tanesi 64 yaşındaki ikiz kız kardeşlerin rheumatoid arthritis (romatizmal eklem iltihabı) olasılığı ile şikâyette bulunmaları. Ailede iltihaplı hastalık geçmişi bulunmamakta. Hepatit B aşısından 6-7 ay sonrasında ortaya çıkan MMF hastalığı rapor edildi. Her iki kardeşte de iltihaptan dolayı kas problemi belirtileri önemli derecede gözlemlendi. Laboratuvar sonuçlarında normal kas enzim seviyesi ve hafif iltahap görüldü. Bu rapor sonuçlarına göre genetik gibi ek faktorler MMF hastalığının görülmesinde rol alabilir. Aluminyum hidroksit alışagelmişin disinda bir kas iltihaplanmasını tetikliyor, vücuda sızarak bu hastalığa karsi onu hassaslaştırıyor veya makrofajlarin kapasitelerini düşürüyor olabilir. Buna zemin hazırlayan genetik faktör doğada bilinmemekte. İkizlerden her ikisinde de bulunan HLA–DRB1*01 potansiyel aday olabilir. Böylece yapılan araştırmalardaki gözlemlere dayanarak alüminyum aşıları HLA–DRB1*01 genetik altyapı ile MMF’yi tetiklediği öne sürülüyor.

Bir çok nörokas, metabolizma ve genetik bozukluklar ile alakalı bebeklik ve çocukluktaki sıkıntıları saptamak için kas biyopsisi kullanılır. Bu güncel bilgiye de dayanarak, MMF doku bozukluğunun ortaya çikişi rastlantısal ve bağımsız olarak kabul edilir.

Tedavi

Kayıtlardaki hastalardan bilinen uzere, 2 yıllık Steroit ve Azatiyoprin kullanımı, kullanım bırakıldıktan sonra bile tekrar nüksetmeksizin kas gücünde tamamen iyileşmeye neden olmuştur.

Referanslar

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=6021&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Macrophagic-myofasciitis&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Macrophagic-myofasciitis&title=Macrophagic%20myofasciitis&search=Disease_Search_Simple

https://www.orpha.net/data/patho/GB/uk-myofa.pdf

https://onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1002/art.10666

https://www.who.int/vaccine_safety/committee/topics/aluminium/questions/en/

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29973411

http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWFjcm9waGFnaWNfbXlvZmFzY2lpdGlz

https://www.omim.org/entry/615934?search=Macrophagic myofasciitis&highlight=myofasciiti macrophagic

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

LOKAL SKLERODERMİ

Genel Bilgi
Lokal Sklerodermi cildin aşırı kollajen birikintileri tarafından kalınlaşmasına denir.
Kollajen, cilde yapısal destek sağlayan bir protein türüdür. Fakat ciltte fazla kollajen üretimi durumunda, cilt gergin ve sert hale gelir. Lokal Skleroderminin türleri cilt, ilgili doku ve altındaki kaslarla sınırlıdır. İç organlar lokal sklerodermiden etkilenmez ve lokal sklerodermi asla hastalığın sistemik formuna ilerleyemez. Bazen, yerel koşullar düzelir
veya zamanla kendiliğinden geçer. Ama hastalık aktif olduğunda cilt değişir ve hasar kalıcı olabilir. Bazı insanlar için lokal sklerodermi ciddi hasarlara ve sakatlanmaya yol açar.
Ölümcül değildir. Bazı kaynaklar lokal sklerodermiyi ottoimmün bir durum olarak tanımlar.
Kalınlaşmış cilt tüm lokal sklerodermi türlerinde eklemlerde potansiyel olarak gelişebilir ve
potansiyel olarak harekete engel olabilir.

Etkilenen derinin şekline ve alanına bağlı olarak iki farklı lokal sklerodermi türü: doğrusal sklerodermi, morfea
Doğrusal Sklerodermi:
Lezyonlar ciltte düz bantlar oluşturur ve cildin sertleşmesine,pigmentasyonun değişmesine neden olur. Lezyonların paterni vücudun gövdesi üzerine yatay, kollar ve bacaklar üzerine
göründüğünde boyuna olma eğilimindedir. Bu lezyonlar genellikle hastaların uzuvlarında,yüzünde ve kafa derisinde bulunur. Doğrusal skleroderma çocuklarda ve ergenlerde sıklıkla görülür ve çalışılan çocukların% 40-70&#39;ini etkileyen çocukluk çağında en sık
görülen sklerodermi şeklidir. Çocuklarda büyümeyi etkileyebilir.Doğrusal sklerodermili hastaların yaklaşık% 67&#39;si 18 yaşından önce teşhis edilir.

Genetik Görülme Sıklığı
Hastalığın prevalansı(yaygınlığı) 1-9/100.000 arasındadır.
Kadınlarda sık görülen bir hastalıktır.
Orpha Numarası: 90289

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler
Bazı gen varyantları lokal sklerodermi riskini arttırır.
Lokal sklerodermi ayrıca enfeksiyonlar, cilt travması, radyasyon veya diğer çevresel faktörlere maruz kalma ile tetiklenebilir. Dokunmayla bulaşmaz.
Hastalık, lokalize kollajen aşırı üretimine yol açan otoimmün bir reaksiyondan kaynaklanır. Diğer nedenler arasında genetik ve bulaşıcı mekanizmalar bulunur.
Hastalığın kesin sebebi bilinmiyor.

Belirtiler
Hastaların %80-99luk kısmı bu belirtilere sahip: Sigara Kağıdı İzleri (dikiş izi gibi toparlanmış deri),Ciltte hipergimentasyon(düzensiz kararmış cilt/cilt
lekeleri),Ciltte hipopigmentasyon(düzensiz rengi açılmış cilt),sert deri
Hastaların %30-79&#39;luk kısmı bu belirtilere sahip: İskelet kası Atrofisi(Kas Erimesi/
Dejenerasyonu)
Hastaların %5-29&#39;luk kısmı bu belirtilere sahip: Eklem/Kas Ağrısı

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis klinik verilere dayanmaktadır. Bir cilt biyopsisi, anormal kollajen birikimini,
damar duvarlarının kalınlaşmasını ve damarların çevresinde beyaz hücrelerin
varlığını ortaya koyarak tanıyı doğrulamaya yardımcı olabilir. Hastalığın derinliğini
değerlendirmek için ultrason veya manyetik rezonans görüntüleme kullanılabilir.
Tedaviler kaşınmayı kontrol altına alır ve büyümeyi yavaşlatır, yeni lezyonlar oluşmasını engeller. Tedaviler lokal skleroderminin türüne bağlıdır. Hafif vakalar krem ve merhemlerle tedavi edilebilir. Hastalık daha derin dokuları etkiliyorsa fototerapi, steroidler veya bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar gerekli olabilir. Lokal skleroderminin teşhisine yardımcı olmak için bazı otoantikorları aramak için kan testleri de yapılabilir.

Hastalığın Diğer İsimleri
Lokal Fibrozan Sklerodermi

Kaynak
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/7058/localized-scleroderma
https://www.orpha.net/consor/cgi-
bin/Disease_Search.php?lng=EN&amp;data_id=12000&amp;Disease_Disease_Search_diseaseGr
oup=Localized-
scleroderma&amp;Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&amp;Disease(s)/group%20of%20
diseases=Localized-
scleroderma&amp;title=Localized%20scleroderma&amp;search=Disease_Search_Simple
https://jamanetwork.com/journals/jamadermatology/fullarticle/1740691
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4323700/

Localized Scleroderma


https://www.rheumatology.org/I-Am-A/Patient-Caregiver/Diseases-
Conditions/Localized-Scleroderma-Juvenile
http://www.scleroderma.org/site/DocServer/Localized.pdf?docID=317
https://academic.oup.com/rheumatology/article/44/3/274/2899300

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ALPHA-1 ANTİTYRİPSİN EKSİKLİĞİ (AATD)

Genel Bilgi
Alpha-1 Antityripsin Deficiency akciğer ve karaciğer hastalıklarına yol açabilecek kalıtsal
bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip olan kişiler hastalığın semptomlarını ilk olarak 20-50 yaş
aralığında göstermeye başlarlar. Görülen ilk semptomlar nefes darlığı, wheezing (akciğerlerde

duyulan, hava yollarının daralmasından dolayı ortaya çıkan ıslık sesi) ve aktivite intoleransıdır.

Genetik Değişiklikler/ Etken Faktörler

SERPINA1(14q32.13) geninde oluşan mutasyondan dolayı oluşmaktadır. Bu gen alpha-1
antityripsin proteinin oluşumu için gereken bilgileri içerir. Alpha-1 Antityripsin (AAT), vücudu
neutrophil elastase denen kuvvetli enzimden koruyan bir proteindir. Bu enzim beyaz kan
hücrelerinden (WBC) salgılanır, AAT kontörlünde olmadığı zaman özellikle akciğer olmak
üzere, dokulara da saldırır. Akciğerde alveolleri parçalar ve akciğer hastalıklarına yol açar.
Karaciğer hastalığının patogenezi oldukça farklıdır ve “toksik fonksiyon kazancı” olarak
adlandırılır. Karaciğer hastalığı AAT proteinin hepatositlerde birikiminden dolayı kaynaklanır.
Sadece hepatositlerin endoplazmik retikulumunda AAT proteininin patolojik polimerizasyonu ile
ilişkili genotipler hastalık üretir. AATD&#39;ye bağlı karaciğer hastalığı olan çoğu hasta Z alleli için
homozigottur ; karaciğer hastalığı ciddi AAT eksikliği olan, ancak intrahepatositik birikim
göstermeyen boş homozigotlarda ortaya çıkmaz.

*Z alleli ile ilgili bilgi “kalıtım deseni” başlığı altında da yer almaktadır.

Belirti ve Semptomlar

Aşağıdaki tabloda Human Phenotype Ontology (HPO)’den alınan verilere yer verilmiştir.
Verilerde hastalığın belirli semptomlarının yüzdelerinden bahsedilmektedir. Fakat
unutulmamalıdır ki bütün semptomlar aynı hastada görülecek diye bir kaide yoktur. Aynı
hastalığa sahip iki bireyin farklı semptomlar göstermesi mümkündür.
İnsanların %80-%90 ‘nında görülen semptomlar
Amfizem
Karaciğer iflası
İnsanların %30-%79 ‘ununda görülen semptomlar
Hepatitis (Karaciğer iltihabı)
Hepatomegaly (Karaciğer büyümesi)
Sarılık
İnsanların %5-%29 ‘ununda görülen semptomlar
Siroz (Yara dokusunun sağlıklı dokunun yerine geçmesi)
Nefrotik Sendrom
HPO sisteminde yüzdesi belli olmayan semptomlar
Otozomal resesif kalıtım
KOAH
Dispne (Solunum güçlüğü)

Yükselmiş hepatic transaminase (Karaciğer enzim seviyesinin
yükselmesi)
Hepatocellular carcinoma

Genetik Görülme Sıklığı
AATD dünya çapında görülür, ancak prevalansı popülasyona göre değişir. Bu hastalık
Avrupa kökenli 1.500-3.500 kişiden 1&#39;ini etkiler. Asya kökenli insanlarda nadirdir. AATD olan
birçok birey, özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olarak adlandırılan bir akciğer
rahatsızlığı olan kişilerde teşhis edilmez. KOAH AATD’den kaynaklanabilir; ancak, AATD
çoğu zaman asla teşhis edilmez. Bu hastalığa sahip olan bazı kişiler astım ile yanlış tanı
almaktadırlar.

Kalıtım Deseni
Bu durum otozomal kodominant (eşbaskınlık) durumunda ortaya çıkmaktadır.
SERPINA1 in allel geni M olsun, bu gen normal miktarda AAT üretimini sağlıyor.
SERPINA1 in diğer yaygın allel genleri S ve Z olsun. S alleli AAT çok aşağısında üretilmesine
neden olmaktadır. Özellikle sigara içen, ZZ alleli olan insanların akciğer hastalığı (örk; amfizem)
olması olasılığı yüksektir. Genel olarak MS veya SS allel kombinasyonları olan insanlar AAT
akciğerleri korumak için yeterli miktarda üretebiliyorlar. Fakat MZ kombinasyonuna sahip olan
insanların akciğer ve karaciğer fonksiyonlarının bozulma riski bu kombinasyona sahip olmayan
insanlara göre daha yüksektir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedavileri
AATD teşhisinde isoelektrik odaklama adı verilen özel bir test kullanırlarak düzgün
çalışmayan AAT protein varyantı tespiti için kullanılabilir. Ayrıca SERPINA1 geni için genetik
test ve AAT proteinin kandaki miktarına bakmak için kan testleri de teşhis sürecinde kullanılan
yöntemlerdir.
AATD ile bağlantılı hastalıklarda genel olarak standart tedavi yöntemleri
uygulanmaktadır. Fakat hastada AATD bağlantılı akciğer hastalığı varsa Agumentasyon Terapisi
(bazen de değiştirme terapisi olarak adı geçer) uygulanır Bu terapde kandaki AAT seviyesini
yükseltilerek akciğer hastalığının ilerleyişinin durdurulması amaçlanmaktadır. Bu terapi AATD
kaynaklı karaciğer hastalığına etki etmemektedir. Tedavilerin işe yaramaması durumunda organ
transplantasyonu yapılmaktadır.

Hastalığın Diğer İsimleri
• AAT
• AATD
• Alpha-1 Protease İnhibitorü Eksikliği
• Alpha-1 ile İlişkili Amfizem

• Genetik Amfizem
• Kalıtımsal Akciğer Amfizemi
• Kalıtsal/Irsi Amfizem

Kaynakça

1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5784/alpha-1-antitrypsin-deficiency
2. https://ghr.nlm.nih.gov/condition/alpha-1-antitrypsin-deficiency#definition
3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/medgen/67461
4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16510030
5. Stoller JK. Clinical manifestations, diagnosis, and natural history of alpha-1
antitrypsin deficiency. UpToDate. May 25, 2018;
https://www.uptodate.com/contents/clinical-manifestations-diagnosis-and-
natural-history-of-alpha-1-antitrypsin-deficiency.

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

HODGKİN HASTALIĞI

Genel Bilgi

Hodgkin hastalığı, lenfoma olarak bilinen bir grup kanserden biridir. Lenfoma, lenf sistemini,
özellikle lenf düğümlerini etkileyen kanserleri tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir.
Tümörler sıklıkla lenf düğümlerinde veya düğümlerin etrafındaki alanlarda oluşur. Şişmiş lenf
bezleri ile birlikte ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı da görülebilir. Hodgkin lenfomanın kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Hodgkin lenfoma (HL), lenf sisteminin dokularını ve lenf düğümlerini etkiler. Vücudun
bağışıklık sisteminin bir parçası olan lenf sistemi, kan damarlarına benzeyen ve vücutta akan
karmaşık bir dizi ince damardan (lenf damarları) oluşur. Lenf damarları, bir tür beyaz kan
hücresi (lenfosit) içeren lenf adı verilen berrak bir sıvı taşır. Düzenli olarak, küçük yuvarlak
doku kitleleri halinde lenf damarlarının arasında görülür. Lenf düğümleri olarak bilinen bu
fasulye şeklindeki organlar, enfeksiyonlarla savaşmak için gereken hücreleri oluşturur. Koltuk altı, kasık ve boyunda lenf düğümleri kümeler halinde bulunur. Lenf sistemin ek kısımları dalak, timus ve bademcikleri içerir.

Hodgkin hastalığının ilk belirtisi genellikle şişmiş bir lenf düğümüdür. Vakaların üçte ikisinde boyundaki lenf düğümü etkilenir. Aksi takdirde, koltuk altı, göğüs, kasık veya karın bölgelerindeki lenf bezleri etkilenir. Hastalık diğer lenf düğümlerine, düğümlerin etrafındaki
alanlara, dalağa, karaciğere, akciğerlere ve kemik iliğine yayılabilir. Hastalarda nadiren de olsa kemik ağrıları görülebilir. Bazı durumlarda, dalakta (splenomegali) veya karaciğerde (hepatomegali) anormal genişleme oluşabilir. Sindirim sistemini veya böbrekleri etkileyen anormallikler ek belirtiler olarak görülebilir.

Etken Faktörler

Hodgkin hastalığının kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bazı araştırmalar, virüs
(örneğin Epstein Barr Virüsü) gibi bulaşıcı bir etkenin Hodgkin hastalığında bir rol
oynayabileceğini göstermektedir. Son çalışmalar, genç erişkin bireylerin hastalığa genetik
olarak duyarlı olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca çevresel faktörlerin veya bağışıklık sistemi
yetersizliklerinin Hodgkin hastalığının gelişiminde rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Dolayısıyla, sebep çok faktörlü olabilir.
Hodgkin hastalığı bir kanser türüdür. Lenf sistemi hücrelerinin hızlı ve kontrolsüz bölünmesi sonucunda oluşur. Hastalık, lenf sisteminin herhangi bir kısmında gelişebilir. Lenf dokularının vücudun pek çok farklı bölgelerinde bulunmasından dolayı Hodgkin Lenfoma, vücudun herhangi bir kısmında oluşabilir ve yayılabilir.

Görülme Sıklığı:

Hodgkin hastalığına sahip bireylerin çoğunluğu 15-40 yaşları arasındadır. 50 yaşından sonra daha az sayıda kişi etkilenmektedir. Hodgkin lenfoma çocukları da etkileyebilir.
Hodgkin lenfoma iki ana formdan oluşur: Klasik Hodgkin lenfoma vakaların %95’inde görülür, Nodüler lenfosit-baskın Hodgkin lenfoma ise yalnızca vakaların %5’inde görülür.
Hastalığa 15-35 yaş arasındaki bireylerde daha sık rastlanır ve genellikle üst vücuttaki lenf düğümlerinin şişmesiyle baş gösterir.

Hodgkin lenfoma, Amerika Birleşik Devletleri&#39;ndeki tüm kanser vakalarının yüzde birinden azını oluşturmaktadır.

İlgili Hastalıklar:

Aşağıdaki hastalıkların belirtileri Hodgkin Lenfoma’nın belirtilerine benzer olabilir. Belirti karşılaştırmaları tanıları ayırmak için yararlı olabilir:
Hodgkin dışı lenfomalar, lenf sisteminde oluşan bir grup kanserdir. Boyunda veya kasıkta şişmiş lenf bezleri şeklinde oluşur ve genellikle vücuda yayılır. Anemi (anormal derecede düşük kırmızı kan hücresi seviyeleri), lösemi (anormal derecede beyaz kan hücresi seviyeleri),
kilo kaybı, ateş, gece terlemeleri ve halsizlik görülebilir. Hodgkin dışı lenfomaların nedeni bilinmemektedir ancak virüs etkenli olabileceği düşünülmektedir. Hodgkin dışı lenfoma her yaşta ortaya çıkabilir.

Burkitt lenfoma, lenf düğümlerini ve vücudun diğer bölgelerini etkileyen lenf sistemi kanseridir. Tümörler; böbreklerde, eşey organlarında, kemik iliğinde veya lenf bezlerinin yanı sıra merkezi sinir sisteminde ortaya  çıkabilir. Burkitt lenfoma bulaşıcı olabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde nadiren görülür ve Orta Afrika&#39;da daha yaygındır.
Hodgkin lenfomanın günümüzdeki semptomları birçok bulaşıcı hastalık ile benzeltilmektedir.
Löseminin ve diğer kanser formlarının semptomlarından biri de şişmiş lenf bezleri olabilir.

Tanı konmadan önce bunun gibi diğer olasılıkları da göz önünde bulundurmak önemlidir.

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Klinik değerlendirmelere, hastalık geçmişine ve karakteristik bulgulara (şişmiş lenf düğümleri, grip benzeri semptomlar, vb.) dayanarak, Hodgkin lenfomanın teşhisi konulabilir.
Tanıyı doğrulamak amacıyla lenf bezlerinden cerrahi müdahale ile parça alınarak veya dokunun mikroskobik olarak incelenmesi ile tanı doğrulanabilir. Doku incelemesi Reed-Sternberg hücreleri adı verilen belirli hücrelerin mevcut olup olmadığını belirlemek için yapılmaktadır.

Uygun tedavi programını belirlediğinden dolayı hastalığın ne kadar yayıldığını belirlemek önemlidir. Genellikle doktorlar, hastalığın hangi aşamada olduğunu belirlemek için Ann Arbor Sınıflandırma Sistemi’ni kullanırlar. Evre, kanserli bölgelerin sayısına, konumuna,
lenflerde olup olmamasına, ateş, terleme ve kilo kaybının varlığına veya yokluğuna bağlıdır.
BT taramaları, manyetik rezonans görüntüleme ve lenf sistemine odaklanan özel bir röntgen tekniği (lenfanjiyografi) dahil hastalığın ne kadar yayıldığını belirlemek için çeşitli röntgen testleri kullanılabilir.

Hodgkin hastalığının tedavisi hastalığın evresine bağlıdır. Radyoterapi ve / veya kemoterapi iki ana tedavi seçeneğidir.
Radyoterapi (radyasyon tedavisi) lenfositleri tahrip eder ve vücudu kuvvetli röntgenlere maruz bırakarak genişleyen lenf düğümlerini küçültür. Radyoterapi tek başına veya kemoterapi ile birlikte kullanılabilir.
Kemoterapi &#39;antikanser&#39; ilaçların kullanımını içerir. Günümüzde kullanımda olan bazı ilaç uygulamaları bulunmaktadır. Bu ilaçlar yan etkilere neden olabilir ve bir doktor tarafından dikkatle izlenmelidir.

Hastalıkla İlişkili Genler:

Bazı araştırma sonuçlarına göre Hodgkin Lenfoma, resesif kalıtım ile uyumludur.

HL hücrelerinde , 2p, 4p, 4q ve 9p bölgelerinin amplifikasyonu ve 6q25.40 kromozomunun silinmesi gibi tekrarlayan sitogenetik değişikliklerin bulunduğu bazı genom bölgeleri tespit
edilmiştir 1 .

Hastalığın Diğer İsimleri:
Hodgkin Hastalığı,
Hodgkin Lenfoma,

Kaynaklar:
https://rarediseases.org/rare-diseases/hodgkins-disease/
https://rarediseases.org/rare-diseases/hodgkins-disease/#references
https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/2714/hodgkin-lymphoma
1 Goldin, L. R. et al. A genome screen of families at high risk for Hodgkin lymphoma: evidence
for a susceptibility gene on chromosome 4. Journal of medical genetics 42, 595-601,
doi:10.1136/jmg.2004.027433 (2005).