Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BURN-MCKEOWN SENDROMU

Burn-McKeown sendromu (BMKS) kromozom 18q23 üzerindeki TXNL4A geninde (611595) homozigot veya bileşik heterozigot mutasyondan kaynaklandığına dair kanıtlar ile genetik geçişli bir hastalıktır.

Genetik Değişiklikler / Etken Faktörler

Burn-McKeown sendromu, TXNL4A genindeki mutasyonlardan veya genin protein üretimini kontrol eden promoter bölgesi olarak adlandırılan TXNL4A geninin yakınındaki bir alandan kaynaklanır. TXNL4A geni, insan hücrelerinde bulunan iki spliceosom tipinden daha büyük olan majör spliceosome adı verilen bir protein kompleksinin bir parçasının (alt birimi) yapılması için talimatlar sağlar. Spliceosomes, proteinleri üretmek için genetik bir plan görevi gören DNA’nın kimyasal kuzeni olan mesajcı RNA (mRNA) işlemesine yardımcı olur. Spliceosomes, olgun mRNA’nın üretilmesine yardımcı olmak için olgunlaşmamış mRNA moleküllerinden gelen intronlar olarak adlandırılan bölgeleri tanır ve çıkarır.

Burn-McKeown sendromuna neden olan TXNL4A genini etkileyen mutasyonlar, genden üretilen protein miktarını azaltır. Araştırma, bu spliceosome alt ünitesinin azalan miktarlarının majör spliceosome takımını etkilediğini ve belirli bir mRNA molekülü grubunun üretimini değiştirdiğini düşündürmektedir. Bu değişikliklerin detayları ve Burn-McKeown sendromunun spesifik belirtileri ve semptomları ile ilişkisi bilinmemektedir. Bununla birlikte, spliceosome formasyonu veya fonksiyonuna dahil olan çeşitli genlerdeki mutasyonların, kafa ve yüze (kraniyofasiyal malformasyonlar) etki eden anormalliklere sahip başka koşullara neden olduğu gösterilmiştir, bu nedenle kranyofasiyal gelişimin spliceosome problemlerine özellikle duyarlı olduğu düşünülmektedir.

Semptomlar

Burn-McKeown sendromu, normal entellektüel gelişimi olan bireylerin, koanal atrezi (Burnun doğumsal tıkanıklığı), sensorinöral sağırlık (Sinirsel işitme kaybı), kardiyak defekt (Kalbin pompalama işlemindeki eksiklik-kusur) ve dar palpebral fissürlerden (Derin yerleşimli gözler, dar gözkapağı kıvrımı) oluşan tipik kraniyofasiyal dismorfizm (Baş ve yüz anomalileri), alt göz kapaklarının kolobomu (kusurlu gelişimi veya yokluğu), yüksek burun ile belirgin burun, yarık dudak ve/veya damak, büyük ve çıkıntılı kulaklar gibi karakteristik kombinasyonlarla çok nadir görülen bir konjenital (doğumsal) anomali durumudur. Akıl genellikle normaldir.

Kalıtım Deseni

Çekinik geçişli bir rahatsızlığı olan bireyin, anne babalarının her biri olumsuz yönde değişmiş (mutasyona uğramış) genin bir kopyasını taşır, ancak tipik olarak durumun belirti ya da semptomlarını göstermezler.

Teşhis Yöntemleri Ve Tedaviler

Belirtilerin tedavisi: Doğumda hava yolu uzaması olan yenidoğanlarda koanal stenoz / atrezinin entübasyon veya cerrahi olarak düzeltilmesi gerekebilir. Korneal maruziyete neden olabilecek alt göz kapaklarının kusurları, bir göz doktorunun korneal skarlaşma riskini azaltmak için müdahalesini gerektirebilir. İşitme kaybının tedavisinde geleneksel işitme cihazları kullanılabilir. Kraniyofasiyal manifestasyonların tedavisi (örneğin yarık dudak ve / veya damak, preauriküler etiketler, belirgin kulaklar), multidisipliner bir ekip tarafından yönetilir. Kardiyak defektler rutin olarak kontrol edilir. Baş ve yüz anomalileri, bozukluklarda uzmanlığa sahip bir hekim tarafından gelişim izlenerek; boy ve kilo rutin ölçümleri yanında, işitme değerlendirmesi ve oftalmolojik (Görme yolları hastalıkları ve cerrahisi) muayene ve cerrahi işlemlerle takip edilmelidir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • BMKS, OOFD
  • Kraniofasiyal disformizm sendromu
  • İki taraflı koanal atrezi, sağırlık ve disformik görünüm
  • Okülo-oto-yüz displazisi

Kaynaklar

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/burn-mckeown-syndrome

https://www.rightdiagnosis.com/b/burn_mckeown_syndrome/intro.htm

https://www.omim.org/entry/608572

elbiruniblogspotcom.blogspot.com

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ABETALİPOPROTEİNEMİ

Genel Bilgi

Abetalipoproteinemi, diyet yağların, kolesterolün ve yağda çözünen vitaminlerin tam olarak emilememesiyle karakterize bir hastalıktır.  Belirti ve bulguları yaşamın ilk birkaç ayında görülmeye başlanır. Gelişme geriliği, ishal, akantositoz* , dışkı anormallikleri bunlardan bazılarıdır. Hastalığın diğer özellikleri çocukluğun ilerleyen dönemlerinde görülür ve sıklıkla sinir sisteminin fonksiyonlarına zarar verir. Yavaş zihinsel gelişim, zayıf kas koordinasyonu, ilerleyici ataksi ve retinitis pigmentosa denilen bir göz hastalığına sebep olur. Semptomların birçoğu Vitamin E nin emilim ve taşınmasındaki sorunlardan kaynaklanır. Abetalipoproteinemi MTTP geninin mutasyonundan kaynaklanır ve otozomal resesif olarak kalıtılır. Erken tanıda yüksek doz vitamin E terapisi, orta zincirli yağ asidi takviyeleri sinir sistemi anormalliklerinin gelişim sürecini yavaşlatabilir. Erken teşhis konulan hastaların birçoğunun uzun vadede sonuçları oldukça iyidir. Hastalık tedavi edilmediği durumda erken ölümle sonuçlanabilir.

*( Akantosit:Sitoplazmik sıkıntılar içeren alyuvar)

Belirti ve Semptomlar

Abetalipoproteinemi’nin belirti ve bulguları yaşamın ilk birkaç ayında görülür. Şunları içerebilir:

-Bebeklikte gelişim geriliği

-İshal ve steatore *

-Anormal, yıldız şekilli kırmızı kan hücresi (akantosit)

-Çocukluk döneminde başlayan sinir sistemi bulguları: Yavaş zihinsel gelişim, periferal nöropati, zayıf kas koordinasyonu, ataksi, istemli harekete bağlı tremor (titreme)

-Gözdeki (oftalmolojik) semptomlar: Gece görüşünde ve renkli görüşte azalma, gençlik döneminde görülen Retinitis pigmentosa, yavaş ilerleyen görme bozukluğu(sıklıkla 40 yaşlarında körlüğe yol açar)

Birçok hastalıkta semptomlar kişiden kişiye değişmektedir. Aynı hastalığa sahip tüm insanlarda bütün semptomlar görülmeyebilir.

*(Steatore:Yağların ince bağırsakta kusurlu ya da yetersiz emilişi sonucu dışkının aşırı yağ içermesi; yağlı dışkı çıkışı) gibi sindirim sistemi bozuklukları (kötü kokulu dışkı)

Genetik Değişiklikler

Abetalipoproteinemi MTTP genindeki mutasyonun sebep olduğu bir hastalıktır. MTTP geni beta-lipoproteinlerin oluşumunda görevli olan proteinlerin yapılması için vücuda talimatlar verir. Bu lipoproteinler vücutta yağ, kolesterol ve yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K) emilimi ve kanda taşınabilmeleri için gereklidir. MTTP genindeki mutasyon beta-lipoprotein eksikliğine sebep olur. Bu da bu maddelerin emilimi ve taşınmasında yetersizliğe sebep olur. Dolayısıyla hastalarda beslenme problemleri ve nörolojik problemler görülür.

 Kalıtım

Abetalipoproteinemi otozomal çekinik olarak kalıtılır. Bu demektir ki hastaların her hücrelerinde hastalıktan sorumlu genin iki kopyasında da bir mutasyon olmak zorundadır. Hastalıktan etkilenen kişiler, sorumlu genin mutasyona uğramış her bir kopyasını bir ebeveyninden alırlar ve bu ebeveynler taşıyıcı olarak adlandırılırlar. Otozomal resesif karakterdeki bir hastalığın taşıyıcıları hastalıktan etkilenmezler, onlarda hastalığın belirti ve bulguları görülmez. Eğer bu taşıyıcıların çocukları olursa , her bir çocuk:

-%25 ihtimalle hastadır.

-%50 ihtimalle ebeveynleri gibi taşıyıcıdır.

-%25 ihtimalle ne hastadır ne de taşıyıcıdır.

Teşhis Yöntemleri

Genetic Testing Registry (GTR)(Genetik Test Kayıt Memurluğu)  Abetalipoproteinemi ile ilgili kullanımda olan genetik testler hakkında bilgi vermektedir. GTR’nin hedef kitlesi sağlık bakımı sunan kişiler ve araştırmacılardır. Hastalar ve genetik testlerle ilgili özel soruları olan kişiler sağlık bakımı sunan kişilerle ya da genetik uzmanlarıyla ileteşime geçmelidirler.

Eğer ailede mutasyon tespit edildiyse ve bebeğin hasta olma riski yüksekse Prenatal (Doğum öncesi) testler kullanılabılır.

Tedavi

Abetalipoproteinemi hastaları özel bir diyet talimatı için bir diyetisyen veya yetkin bir tıp uzmanına danışmalıdır. Tedavi çok büyük dozda vitamin E takviyesi içermesinin yanı sıra diğer yağda çözünen vitaminleri de içerir (A,D,K). Linoleik asit takviyeleri de tavsiye edilmektedir.

Bazı diyet değişiklikleri ya da kısıtlamalar karında oluşabilecek rahatsızlıkları önlemek için gereklidir. Az yağlı diyet sindirim sistemine yardımcı olabilir. Orta zincirli yağ asitleri bir uzman denetiminde diyette yağ kaynağı olarak kullanılabilir.

Yetişkinlerde hastalığın tedavisi hastalığa bağlı ortaya çıkan belirli rahatsızlıklara odaklanır ve hastalığın belirti ve bulgularına bağlıdır. Hastalar lipidolojist, gastroenterolojist, hepatolojist, oftalmolojist ve nörolojist gibi birkaç uzmana danışmaya ihtiyaç duyabilir.

Hastalığın Seyri

Erken teşhis konulan hastaların birçoğunun uzun vadede sonuçları (prognozları) oldukça iyidir. Ancak her kişinin iyileşme durumu beyin ve sinir sistemindeki problemlerin büyüklüğüne bağlıdır. Bu nedenle prognoz değişiklik göstermektedir. Uzun dönem vitamin eksikliği olan insanlarda , özellikle vitamin E, çok sınırlı ataksi (uzuvlarda koordinasyon kaybı) ve yürüyüşte problemler görülebilir. Bazı insanların retinası (gözdeki ağ-tabaka) gittikçe bozulabilir ve körlük gelişebilir.

Hastalığın Diğer İsimleri
Bassen Kornzweig sendromu;
Mikrozomal trigliserit transfer proteini eksikliği;
ABL;
Apolipoprotein B eksikliği;
Betalipoprotein eksikliği sendromu;
Konjenital betalipoprotein eksikliği sendromu;
MTP eksikliği;
Homozigot ailesel betalipoproteinemi.

Kaynakça

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5/abetalipoproteinemia

Kategoriler
YUKLENDI

AKROMİKRİK DİSPLAZİ

Genel Bilgi

Akromikrik Displazi, konjenital ve genetik Hastalıklar; kas-iskelet sistemi hastalıkları kapsamındadır. Akromikrik Displazi, anormal kemik büyümesi ile karakterize olan nadir görülen bir iskelet displazisidir. Belirtiler ve semptomlar arasında kısa boy, kısa el ve ayaklar, hafif belirgin yüz özellikleri, ellerin karakteristik X-ışını anormallikleri ve bazen ortaya çıkan diğer özellikler yer alır. Zeka normaldir.[1]. Etkilenen bireyler için prognoz iyidir; bu bireylerde ciddi bir komplikasyon görülmez ve yaşam beklentisi normaldir. [1]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Yakın zamanda FBN1 genindeki mutasyonların neden olduğu ve otozomal dominant bir şekilde miras kaldığı bulunmuştur. Hastalığa FBN1 genindeki heterozigot mutasyonlar neden olur. Mutasyonların hepsi, TGFβ bağlayıcı protein benzeri alan 5’i kodlayan, ekzon 41-42’de yer almaktadır. [2]

Belirti ve Semptomlar

Kaynak: (3)

Akromikrik displazi, genellikle geç bebeklik döneminde ilk ortaya çıkar. Genellikle anormal kısa eller ve ayaklar, kısa boy ve hafif yüz anormallikleri ile karakterizedir. Ellerde, parmaklarda, ayaklarda ve ayak parmaklarında belirli kemikler anormal derecede kısa ve topaklıdır (Brakodaktili). Kolların ve bacakların uzun kemikleri de anormal derecede kısa olabilir. Bazı durumlarda, bireyler uyluk kemiği (femur) malformasyonuna sahip olabilir. En çok etkilenen bireyler ortalama olarak yaklaşık dört fitlik yetişkin boyuna ulaşmıştır. [5] Boy genellikle doğumda normaldir, ancak doğum sonrası normal yüzdelerin altında kademeli olarak düşer. Ortalama erişkin boyu 130 cm’dir (erkeklerde 133 cm, kadınlarda 129 cm). Eller, ayaklar ve uzuvlar kısadır ve oksipitofrontal çevre normaldir. (4) Bildirilen karakteristik yüz özellikleri arasında yuvarlak bir yüz; dar palpebral fissürler; iyi tanımlanmış kaşlar; uzun kirpikler; anteverted burun delikleri ile bir soğan başı biçiminde burun; uzun ve tanınmış bir dudağın üstü ile burun arası oyuk (philtrum) ve küçük ağız ile kalın dudaklar. [1] Bu hastalıktan etkilenen bireyler yaşlandıkça, ayırt edici yüz özellikleri tipik olarak daha az belirgin hale gelir. [4] Bu bireylerde nadiren ortaya çıkan diğer özellikler iyi gelişmiş kasları; kısık ses, kulak, soluk borusu ve solunum yolu enfeksiyonları ve omurga anormallikler içerir. [1] Yaşam beklentisi normaldir. [1]

Genetik Görülme Sıklığı

Prevalansı bilinmiyor. Bugüne kadar bu duruma sahip 60’dan az hasta bildirilmiştir. (6)

Kalıtım Paterni/Deseni

Akromikrik displazi, otozomal dominant bir şekilde katılımsal aktarılır. Bu, hastalığa neden olan genin sadece bir anormal kopyasının bozukluğa neden olması için yeterli olduğu anlamına gelir. Hastalıktan etkilenen bireylerin tümü, etkilenen bir ebeveynin durumunu devralmaz. Çoğu durumda, durum etkilenen bir bireyde ilk kez ortaya çıkan yeni bir mutasyondan kaynaklanır. [1] [2] Hastalıktan etkilenen bireyin, her bir çocuğuna geçme riski% 50’dir (2).

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Genetik veya nadir bir hastalık için tanı koymak genellikle zor olabilir. Sağlık uzmanları, genellikle bir kişinin tıbbi geçmişine, semptomlarına, fiziksel muayenesine ve laboratuvar test sonuçlarına bakarak tanı koyarlar. Bu hastalığa tanı sıklıkla 3 yaş civarında konulmaktadır. (6)

Aşağıdaki kaynaklar, bu durum için teşhis ve test ile ilgili bilgi sağlayacaktır:

  • Genetik Test Kayıt Defteri (GTR) bu durum için genetik testler hakkında bilgi sağlar. GTR için hedef kitle sağlık hizmeti sağlayıcıları ve araştırmacılardır. Genetik testle ilgili özel soruları olan kişiler, sağlık personeli veya genetik uzmanı ile iletişime geçmelidir.

Akromikrik displazi tedavisi, her bir bireyde mevcut olan spesifik belirti ve semptomlara odaklanır. (5) Hastalıktan etkilenen bireyler için prognoz iyidir; hastalığın seyrinde majör komplikasyon görülmez ve yaşam beklentisi normaldir. [1]

Hastalıkla İlişkili Genler

  • Fibrillin 1 – FBN1
  • Latent Transforme Edici Büyüme Faktörü Beta Bağlayıcı Protein 3 – LTBP3

Hastalığın Diğer İsimleri

Akromikrik iskelet displazisi

ACMICD

Kaynakça

  1. Faivre-Olivier. Acromicric dysplasia. Orphanet. May 2006; http://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=969. Accessed 1/25/2012.
  2. Marla J. F. O’Neill. ACROMICRIC DYSPLASIA; ACMICD. OMIM. August 22, 2011; http://omim.org/entry/102370. Accessed 1/30/2012.
  3. Winter, R., Patton, M.A., Challener, J., Mueller, R.F., & Baraitser, M. (1989). Moore-Federman syndrome and acromicric dysplasia: are they the same entity? Journal of medical genetics, 26 5, 320-5.
  4. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=969
  5. Acromicric Dysplasia. NORD. August 8, 2007; http://www.rarediseases.org/rare-disease-information/rare-diseases/byID/1078/viewAbstract. Accessed 1/30/2012.
  6. Çekmez, F., Tanju, İ. A., & Pirgon, Ö. (2010). Acromicric Dysplasia: Misdiagnosed as Achondroplasia: Case Report. Turkiye Klinikleri Journal of Pediatrics19(3), 265-267.
Kategoriler
YUKLENDI

BERNARD SOULİER SENDROMU

Genel Bilgilendirme

Bernard-Soulier sendromu (BSS), büyük trombositler, düşük trombosit sayısı ve uzamış kanama zamanı ile karakterize, nadir görülen kalıtımsal bir kan pıhtılaşma bozukluğudur. Etkilenen bireyler aşırı kanama eğilimindedir. Semptomun çoğu vakasında otozomal resesif kalıtım izlense de, otozomal dominantta kalıtılabilir.

Semptom ve Bulgular

Şikayetler genellikle doğumla başlar ve hayat boyu devam eder;

Kanamaya eğilim

Burun kanaması

Kadınlarda yoğun adet kanamaları

Uzamış kanama zamanı

Morarma

Kesiklerde çiziklerde ve operasyon sonrası anormal kanama eğilimi

Trombositopeni

Trombosit volümünde artış

Etyoloji 

BSS, dolaşımdaki kandaki trombositlerin zarar görmüş bir kan damarı ile bağlanmasını ve dolayısıyla kanın pıhtılaşmasını etkileyen bir genetik bozukluktur. Bu trombositler, glikoprotein Ib-IX-V kompleksi (GPIb) adı verilen önemli bir protein aracılığıyla bağlanır. Gp1b kompleksi birlikte birbirine bağlanan 4 protein alt biriminden oluşur (GP1b-alfa, GP1b-beta, GP9 ve GP5). BSS, Gp1b kompleks genlerinden birinde meydana gelen mutasyonlardan kaynaklanmakta olup, şimdiye kadar, BP1b-alfa, Gp1b-beta ve GP9’da mutasyonlar bulunmuştur, ancak GP5’te mutasyon bulunmamıştır. Normalde, GP1b kompleksi trombosit yüzeyinden yapışır ve dolaşım kanında bulunan ve von Willebrand faktörü olarak adlandırılan başka bir protein ile bağlanır. Bu proteinlerden biri eksik veya anormal ise, pıhtılaşma sürecine ve aşırı kanama sonuçlarına başlamak için doğru şekilde bağlanamazlar.

Bernard-Soulier sendromu genellikle otozomal resesif kalıtılır. Bir birey her bir ebeveynden anormal bir gen aldığında resesif genetik bozukluklar ortaya çıkar. Bir birey hastalık için bir normal gen ve bir anormal gen alırsa, kişi hastalık için bir taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir. İki taşıyıcı ebeveynin anormal genleri çocuğuna aktarma riski vardır ve bu nedenle, her bir hamilelikte çocuğun sendromlu doğması riski %25tir. Ebeveynler gibi, taşıyıcı bir çocuk sahibi olma riski her hamilelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de normal gen alması şansı% 25’dir. Risk, erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Görülme Sıklığı:

Bernard-Soulier sendromu, erkek ve kadınları eşit sayıda etkileyen nadir görülen bir kanama bozukluğudur. Son tahminler, Bernard Soulier sendromunun 1 milyon insanda 1 olduğunu göstermektedir. Dünya çapında 200’den fazla vaka bildirilmiştir. Bununla birlikte, bazı doktorlar bu durumun yeterince tanınmadığını ve daha yaygın olabileceğini düşünmektedir.

İlgili Rahatsızlıklar:

Aşağıdaki bozuklukların belirtileri Bernard-Soulier sendromu ile benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir:

May-Hegglin

Dev trombositler ve granülositik hücrelerde Döhle cisimciklerine benzer büyük bazofilik inklüzyon cisimciklerinin varlığıyla karakterize nadir bir kalıtsal trombsitopenidir. Kolay morarma, tekrarlayan burun kanamaları, dişeti kanamaları, menoraji ve bazen özellikle cerrahi girişimler sırasında aşırı kanama gibi belirtiler verebilir. doğumdan itibaren gelişebileceği gibi semptomsuzda seyredebilir. May-Hegglin anomalisi olan bazı kişiler, beynin içinde anormal kanama (intrakranial kanama) nedeniyle vücudun bir tarafında kas güçsüzlüğü(paralizi) yaşayabilirler. Hegglin, BSS’den farklı olarak yeni doğan bebeklerde genellikle kanamaya neden olmaz.

Hemofili

Faktör eksikliği ve ya disfonkisyonunun (genellikle faktör VIII) neden olduğu nadir bir kalıtımsal kan pıhtılaşma bozukluğudur. Faktör VIII, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştıran çeşitli proteinlerden biridir. Hemofili neredeyse sadece erkeklerde görülür ve pıhtılaşma faktörünün kandaki yüzdesine bağlı olarak hafif, orta veya şiddetli olarak sınıflandırılabilir. Hemofilinin en ciddi belirtisi, herhangi bir belirgin neden olmaksızın kendiliğinden başlayabilen kontrolsüz iç kanamadır. Kanama eklemlerde ve kaslarda kalıcı hasara neden olabilir. Kanama zamanı da aktif pıhtılaşma faktörlerinin normal yüzdesine sahip olan bireylere oranla uzundur. Travmalar faktör eksikline sahip olan hemofili hastalarında ciddi kanamaları tetikler.

Glanzmann ve Naegeli’nin trombositopenisi

Uzamış kanama zamanı, normal trombosit sayısı ve trombosit agregasyon bozukluğu ile karakterize otozomal resesif geçiş gösteren nadir bir hastalıktır. Fonksiyon bozukluğunun temelinde GPllb-llla kompleksinin eksikliği veya disfonksiyonu yatmaktadır. Trombasteni tipik olarak yenidoğan ve ya infant döneminde mukokütanöz kanama bulguları göstererek tanı almaktadır. Sonraki yaşlarda epistaksis, gingival kanama, menoraji, gastrointestinal kanama ve hematüri sık görülür. Glanzmann ve Naegeli’nin trombositopenisin semptomları ilerleyici değildir ve yaşla iyileşebilir.

Von Willebrand

En sık görülen kanama bozukluğudur. Kanda pıhtılaşma için bulunması gereken Von Willebrand faktör eksikliği ve ya disfonksiyonuna bağlı olarak görülür. Otozomal Dominant kalıtılır. Kolay morarma, burun kanaması, diş eti kanamaları, uzun adet kanamaları, cerrahi sonrası durdurulamayan kanamalar görülür. Semptomlar VW faktörün ve faktör 8in eksikliğine göre derecelendirilir.

Depo Havuzu Eksikliği

Trombositlerin belirli pıhtılaşma faktörlerini depolayamamaları nedeniyle pıhtılaşma bozukluğu ile karakterize edilen nadir bir kalıtsal trombosit bozukluğudur. Semptomlar çoğunlukla kadınlarda görülür ve hafif kanama, burun kanaması, normal adet dönemlerine göre biraz daha ağır seyreden adet kanamaları gözlenir. DHE hastalığına sahip bireylerde  anormal derecede trombositopeni saptanır.

Trombosit bozuklukları ayrıca Wiskott-Aldrich sendromu, Down sendromu ve TAR sendromu gibi konjenital durumlarla da ilişkilidir.

Tanı

BSS tanısı, klinik bulgular, makrotrombositopeni, uzamış kanama zamanı, trombosit fonksiyon testlerinde agregasyon cevabının ristosetin ile bozuk, ADP, epinefrin, kollajen ve trombin ile normal olması ve akım sitometrik olarak trombosit yüzeyinde GpIb/V/IX ekspresyonunun düşük olmasına göre konulur.

Son yıllarda, çoğu aileye, mutasyonları taşıyan genin tanımlanması için moleküler genetik testler de sunulmaktadır.

Tedavi

Fibrinolizi engelleyen ilaçlar (EAKA gibi) kanama kontrolünde, primer hemostatik tıkacın hasar bölgesinde sağlam olarak kalmasını sağlayarak yararlı olabilir. Bazı olgularda DDAVP’nin kanama zamanını kısalttığı bildirilmiştir. Östrojen tedavisi kanama kontrolünde yararlı olabilir. Kanama kontrolsüzlüğünde, trombosit transfüzyonu gerekebilir. Ancak GPIb alloimmünizasyonu oluşturmamak için trombosit transfüzyonundan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

* Bernard Soulier Sendromlu Hastalarda Klinik ve Genotipik

Bulgular: Tek Merkez Deneyimi

Clinical and Genotypic Findings in Patients with Bernard Soulier Syndrome: A Single Center Experience

Hüseyin TOKGÖZ, Ümran ÇALIŞKAN

DOI: 10.12956/tjpd.2016.233

Kaynakça

*https://rarediseases.org/rare-diseases/bernard-soulier-syndrome/

*https://ghr.nlm.nih.gov/condition/bernard-soulier-syndrome#sourcesforpage

*https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/2470/bernard-soulier-syndrome

Kategoriler
YUKLENDI

DİYABETİK SAKALLI KADIN SENDROMU

Diyabetik Sakallı Kadın Sendromu’nun eş anlamlıları

  • Achard Thiers Sendromu

Genel Bilgi

Diyabetik Sakallı Kadın Sendromu, özellikle menopoz sonrası kadınlarda görülen ve tip 2 (insülin dirençli) diabetes mellitus ve androjen fazlalığı bulguları ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Bu sendromun kesin nedeni bilinmemektedir.

Belirti ve Semptomlar

Bu sendromdaki orijinal tanımlama ve olağan vurgu, etkilenen bireyde diabetes mellituslu sakallı bir kadındır. Yaşlı kadınlarda, ilk klinik semptomlar genellikle klasik diyabet ile ilişkilidir ve vücudun insülini uygun şekilde kullanamaması nedeniyle anormal derecede yüksek kan şekeri görülebilir.

Etkilenen kişilerde idrarda anormal derecede yüksek glikoz, sık idrara çıkma, aşırı susama, açlık ve kilo kaybı olabilir. Sendromun diğer belirtileri doğrudan androjenlerin aşırı üretiminden kaynaklanır ve özellikle yüz, göğüs, sırt ve diğer bölgelerdeki vücut kıllarında bir artış, saç çizgisi çekilmesi, sesin derinleştirilmesi, klitorisin büyümesi; kısırlık ve obezite olarak görülür.

Tipik olarak, ayrıntılı bir hasta öyküsünde daha önceleri normal seyirde adet gören kadında hafif veya nadir adet görülmesi (oligomenorrhea) ya da ilk adet döneminden sonra (menarş) adet kesilmesi ve sıklıkla bunları takiben aşırı vücut kılı gelişimine ve hızlı kilo alımına rastlanır. Bozukluğu olan birçok kadın akantozis nigrikans’a sahiptir.

Klinik androjen fazlalığı ve kan şekeri kontrol sisteminin düzgün çalışıp çalışmadığı (hiperinsülinemi) takımyıldızı, bir kadının yaşamında, tipik olarak ergenlik ve genç erişkinlik döneminde, polikistik over sendromu veya PCOS olarak tanımlanmaktadır.

Kalıtım Paterni

Bu sendromlar aileler içinde bulaşmış gibi görünmektedir. PKOS’lu kadınların kız kardeşlerinin yaklaşık%50’sinin bir tipi sendrom vardır. Genetik aktarımın kesin mekanizması bilinmemektedir. Achard-Thiers Sendromu, menopoz sonrası kadınları etkileyen nadir bir hastalıktır. Bu bozukluğun genel popülasyondaki insidansı bilinmemektedir.

İlgili Bozukluklar

Aşağıdaki bozuklukların belirtileri Achard-Thiers’ınkilere benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için yararlı olabilir:

Edinsel adrenogenital sendrom, adrenal bezlerdeki androjenlerin aşırı üretimine neden olan bir tümör nedeniyle ortaya çıkan nadir bir endokrin bozukluktur. Erişkin bir kadında semptomlar arasında saç uzaması, kafada saç kaybı, akne, derinleşen ses ve anormal derecede büyük kasların erkek bir modeli yer alabilir.

Boş sella sendromu kalıtsal veya edinsel olabilen nadir bir beyin bozukluğudur. Hastalığın kazanılmış formu, hipofiz bezindeki bir tümörün veya bu bölgeye radyasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Semptomlar baş ağrıları, görme bozukluğu ve / veya obeziteyi içerebilir. Boş sella sendromu olan bazı kişiler soğuk hava sıcaklığını tolere edemez ve anormal derecede yüksek tansiyona (hipertansiyon) da neden olabilir. Kadınlarda bu bozukluk, vücut kıllarında bir artış ve erkek tipi saç büyümesi ile ilişkilidir.

Diyabet, pankreas yeterli insülin üretmediğinde veya vücut insülini uygun şekilde kullanamadığı zaman ortaya çıkan karmaşık bir endokrin hastalıktır. İki ana diyabet grubu vardır: Tip I (insüline bağımlı) ve tip II (insüline bağımlı olmayan). Diyabet semptomları genellikle sık idrara çıkma, aşırı susama, sürekli açlık ve açıklanamayan kilo kaybını içerir. Uzun süreli diyabet komplikasyonları, sinir sistemi, kalp, böbrekler ve gözler dahil olmak üzere vücudun birçok organını etkileyebilir.

Polikistik over sendromu (PCOS), kadınları etkiler ve her durumda mutlaka mevcut olmayan semptomların bir kompleksidir. Bazıları, ancak hepsi değil, etkilenen kadınların yumurtalıklarda çok sayıda kisti vardır. Diğer özellikler arasında, eksik veya düzensiz âdet kanaması, yumurtalığın serbest bırakılmasında başarısızlık (anovulasyon), androjenler olarak bilinen erkek hormonlarının yüksek seviyeleri (hiperandrojenizm), aşırı miktarda vücut kılı (hirsutizm), yüksek oranda düşük ve infertilite sayılabilir. Tanı için sıklıkla kullanılan üç kriter, adet düzensizliği, hiperandrojenizm ve diğer hastalıkların dışlanmasıdır. PCOS’un kalıtsal bir durum olduğuna dair bazı kanıtlar vardır.

Teşhis

Achard-Thiers sendromu tanısı klinik bulgulara dayanarak şüphelenilmelidir. Etkilenen kadınlar hiperinsülinemik olduğundan, iki saatlik bir oral glikoz tolerans testi kanda anormal derecede yükselmiş glikoz seviyeleri gösterir.

Standart Terapiler

Tedavi

Diyabet, gerektiğinde diyet ve / veya insülin veya diğer ilaçlar ile yönetilebilir. Epilasyonu kolaylaştırmak için kozmetik önlemler (örneğin, ağda ve elektroliz) kullanılabilir. PKOS’lu genç kadınlar için, oral kontraseptif ile tedavi en yaygın tedavi yöntemidir, ancak Achard-Thiers sendromlu postmenopozal kadınlar için hormon replasman tedavisi genellikle tavsiye edilir. Antiandrojenler de kullanılmıştır.

Araştırma Terapileri

Güncel klinik çalışmalarla ilgili bilgiler internette www.clinicaltrials.gov adresinde yayınlanmaktadır. ABD hükümeti finansmanını alan ve bazıları özel sektör tarafından desteklenen tüm çalışmalar, bu hükümet web sitesinde yayınlanmaktadır.

Kaynakça

https://rarediseases.org/rare-diseases/achard-thiers-syndrome/

https://medical-dictionary.thefreedictionary.com/Hirsuitism

Kategoriler
YUKLENDI

HASTALIKLI OBEZİTE ve SPERMATOJENİK YETMEZLİK

Grip, şeker, tansiyon, kardiovasküler rahatsızlıklar gibi yaygın hastalıkların yanı sıra birde nadir hastalıklar vardır; addison hastalığı, anensefali, costello sendromu ve daha bir sürü hastalık bulunmakta. Nadir hastalık adından da anlaşıldığı üzere nüfusa oranla daha az kişide bulunan hastalıklar demektir. Bu hastalıkların yanıtları bilim üzerinden cevaplandırılır. Bu metinde yer alan hastalığın adı “morbid obesity and spermatogenic failure” yani hastalıklı obezite ve sperm azalması. Yetişkin bir bireyin vücudunda olması gereken bir yağ miktarı vardır ve bu vücut kitle endeksi dediğimiz kavram yoluyla ölçülür yani kilonuz boyunuzun karesine bölünmesi sonucunda elde edilen veriler sizin obez olup olmadığınızın kanıtıdır. Dünya Sağlık Örgütünün(WHO) verilerine göre vücut kitle indeksinin sonucu;

• 30 üzeri, obez
• 40 üzeri, morbid obez
• 50 üzeri, süper obez

Obezite en basit anlamıyla vücutta biriken yağ miktarı fazlalığıdır ve bugün obezite halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Yapılan bazı araştırmalar vücut kitle indeksi 40 üzeri olan morbid obezlerde spermatojenik bir azalma gözlemlemişlerdir. Bu araştırmalara ve detaylarına geçmeden önce, morbid obezitenin genetik bir yanının olduğunu, insan ve farelerde “siliyer protein CEP19” kaybının morbid obeziye sebep olduğunu bilmek gerekiyor. (Shalata, 2013) Araştırmalara geri dönecek olursak; shalata ve arkadaşları İsrail asıllı arap aşireti üzerinde bir çalışma yapmışlar ve MO1 sendromu olarak adlandırdıkları otozomal resesif morbid obezitenin etkilerini incelemişler. MO1 lokusu içerisinde kesişen bir mutasyon tespit etmişler; CEP19. (CEP19 bir siliyer proteindir.) CEP19 mutasyon sahibi farelerde hepatik insülin sinyallemesi, bozulmuş yağ oksidasyonu incelemişleridir. (Çalışma Detayları için: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3852924/ )

1992 Yılında Carlsen ve ark. Global olarak sperm yoğunluğunun düşüşünü bildirdiler ve bunun üzerine çalışmalar yaptılar. (ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1393072) Bunun üzerine bu çalışmaların yeniden analizi yapıldı ve yayınlandı. (ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1470335/ ) Yeniden analiz sonucunda sperm yoğunluğunda düşüş olduğu yeniden tespit edildi. Sallmén ve arkadaşlarının (Sallmén, 2006) yaptığı çalışma yukarıdaki her iki bilgiyi de içerisinde barındıran bir çalışma olmuştur ve bu çalışma sonucunda kilolu ve obez erkeklerde sperm sayısında azalma olduğu tespit edilmiş. ( ilgili makale: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16837825)

Tedavi

• Sağlam bulgular doğrultusunda obezitenin önüne geçecek yöntemler bulunabilir.
• Erkek üreme sağlığı üzerinde çalışmalar yapılabilir.
• İnfertilite tedavisi için tıbbi yollar üretilebilir.

Spermatojenik Azalma Analiz Örneği :

Kaynakça

ACIBADEM HASTANESİ. (tarih yok). ACIBADEM OBEZİTE MERKEZİ: https://www.acibadem.com.tr/obezitemerkezi/detayli-obezite-hesaplama-vucut-kitle-indeksi-hesaplayici/ adresinden alınmıştır
https://www.acibadem.com.tr/obezitemerkezi/detayli-obezite-hesaplama-vucut-kitle-indeksi-hesaplayici/. (tarih yok). Acıbadem hASTANE. adresinden alınmıştır
Sallmén. (2006, eylül 17). Reduced fertility among overweight and obese men.
Shalata, a. (2013). Morbid Obesity Resulting from Inactivation of the Ciliary Protein CEP19 in Humans and Mice.

Kategoriler
YUKLENDI

POLİKİSTİK BÖBREK HASTALIĞI ve KARACİĞER HASTALIĞI

Polikistik böbrek hastalığı (PKD) kalıtımsal bir böbrek hastalığıdır. Böbreklerde sıvı dolu kistlerin oluşmasına neden olur bu durum böbrek fonksiyonlarını etkiler ve zamanla böbrek yetmezliği gelişebilir. Polikistik böbrek hastalığı böbrek yetmezliğine en sık sebep olan dördüncü hastalıktır. Bu hastalar aynı zamanda karaciğer kistlerine de sahip olabilir. Sık idrara çıkma, hematüri (kanlı, kırmızı idrar), böbrek taşları, idrar yolu enfeksiyonları, yüksek tansiyon, yan ağrısı, eklem ağrıları, karında hassasiyet, yorgunluk ve halsizlik gibi semptomlar oluşur. Ultrason, BT, MRI, gibi görüntüleme yöntemleriyle polikistik böbreğin görüntülenmesi ile tanı konulur. Kistlere bağlı olarak böbrek taşları, kist kanamaları, böbrek yetmezliği ve buna bağlı yüksek tansiyon, damarlarda anevrizmalar, kalp yetmezliği gibi önemli komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda karaciğer, pankreas ve testislerde kistlere rastlanabilir. Kolonda divertikül, gözde katarakt ve görme kaybı görülebilir. (Phillips)

Şekil 1: 1:Kistlerden dolayı büyümüş böbrekler, 2:Kistlerden dolayı büyümüş karaciğer
(From: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK373390/figure/fig1_1/?report=objectonly)

Polikistik böbrek hastalığının (PKD) major kalıtsal formları otozomal resesif polikistik böbrek hastalığı (ARPKD) ve otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ADPKD) dır.

Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı (ADPKD)

ADPKD ilerleyici renal ve ekstrarenal kist oluşumu ile karakterize en yaygın monogenik hastalıktır. Çocuklukta da semptom olabilmekle birlikte genelde 3. veya 4. dekatlarda tanı konulur. Dünya çapında genel popülasyonun %0.2’sini etkiler. ADPKD ile ilişkisi olan 2 gen : PKD1 (16p lokasyonunda); ve  PKD2 (4q21 lokasyonunda)dir. PKD1 mutasyonları vakaların %86’sında bulunurken PKD2 mutasyonları geri kalan %14’te bulunur. Genetik mutasyonların yanı sıra yaş, kadın cinsiyet, gebelik ve doğum kontrol hapları kullanımı gibi diğer faktörler de önemlidir.

ADPKD’nin en sık rastlanan ekstrarenal belirtisi polikistik karaciğerdir. Karaciğer parankiminin %50’den fazlası biliyer kistlerle kaplıdır. Kist boyutları 20 ila 30 cm’den mikroskobik boyuttaki nodüllere kadar değişebilir. ADPKD hastalarının %75-90 kadarı birlikte polikistik karaciğere sahiptir. Karaciğer kistleri böbrekteki kistlerden sonra gelişmeye başlar ve ilk olarak 40’lı yaşlarda farkedilirler, yaş ilerledikçe artmaya ve büyümeye devam ederler. 20 yaşından önce nadir görülürler. 30’lu yaşlarda görülme sıklığı tahmini %20 iken 70’li yaşlarda %70’lere ulaşır. Kadınlarda hormonların etkisi altında kistler çok daha hızlı büyüyebilir ve yüksek volüme ulaştıklarında karaciğer parankimini atrofiye uğratabilirler.

Otozomal Resesif Polikistik Böbrek Hastalığı (ARPKD)

ARPKD daha nadirdir ve çocukluk döneminden itibaren semptomları görülür. Canlı doğumlarda 1/6.000 ila 1/50,000 aralığında görülme sıklığı vardır. Polikistik böbrek ve karaciğer hastalığı 1 (PKHD1) genindeki mutasyondan kaynaklanan tek gen hastalığıdır. Fibrosistin ve poliduktin proteinlerini kodlayan bu gendeki mutasyon sonucunda tübüler epitel hücreler kistik yapılar oluşturur. Fibrosistin kortikal ve medüller toplama kanallarında ve Henlenin çıkan kalın kolunda, bulunan bir membran reseptör proteinidir. Aynı zamanda biliyer ve pankreatik yollarda, tükürük kanallarının epitelinde de bulunur.

ARPKD böbrekteki toplayıcı kanallarda tıkayıcı olmayan genişlemeler, safra yollarındaki malformasyonlar ve safra yolları ektazisi sonucu ortaya çıkan periportal fibrozis ile karakterizedir. Yenidoğanlarda ileri derece büyümüş böbrekler, intraüterin böbrek yetmezliği ve pulmoner hipoplazi görülebilir. ARPKD yüksek morbidite ve mortalite riskiyle seyreder bu yüzden yakın gözlem, cerrahi şant operasyonları, böbrek ve karaciğer nakilleri gerektirebilir. ARPKD aynı zamanda  Caroli hastalığıyla da ilişkilidir. Caroli hastalığı nadir görülen bir otozomal resesif konjenital sendromdur. Karaciğer içindeki safra yollarında çoklu kese şeklinde genişlemeler ile karakterizedir; safra taşları, kolanjit ve renal kistlere yatkınlık vardır.

Polikistik Karaciğer Hastalığı (PLD)

PLD karaciğer parankimine dağılmış bilier orjinli kistlerle karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Sadece polikistik böbrek hastalığının ekstrarenal bulgusu olarak değil aynı zamanda izole bir genetik hastalık olarak görülebilir.

PLD sınıflaması:

Tip I – çok sayıda büyük kistler (>10 cm)

Tip II – orta boy kistler ve kistlerin bulunmadığı büyük alanlar

Tip III – karaciğer parankiminin neredeyse tamamını kaplayan küçük-orta boy kistler ve çok az miktarda normal parankim, hastalığın en şiddetli formudur.

Şekil 2: Polikistik karaciğer hastalığı Gigot’s sınıflaması
(From: https://openi.nlm.nih.gov/detailedresult.php?img=PMC4494095_kjhbps-19-40-g002&req=4)

Polikistik böbrek ile bağlantılı olan polikistik karaciğer hastalığında safra epitel hücrelerinde artmış farklılaşma, çoğalma ve salgılamaya neden olan bazı spesifik mutasyonlar saptanmıştır. Bunun sonucunda kistler oluşur. Polikistik böbrek hastalığı ile bağlantısız ortaya çıkan izole polikistik karaciğer hastalığında yine safra yollarının ve çevresindeki safra üreten bezlerin aşırı genişlemesi söz konusudur. Fakat izole polikistik karaciğer hastalığında daha büyük kistler ve daha az komplikasyon oluşur. Karaciğer kistleri östrojen reseptörü bulunduran epitelyal kistlerdir. İnsülün benzeri büyüme faktörü(IGF-1), diğer büyüme hormonları ve sitokinler çoğalmalarını ve büyümelerini tetikler. Polikistik karaciğer hastalığının görülme sıklığı yaş ilerledikçe artmaktadır.

Polikistik Karaciğer Hastalığının Yönetimi

PLD hastalarının yaşam kaliteleri normal popülasyona göre çok düşüktür. Karaciğer volümü arttıkça semptomlar şiddetlenir. Tedavide öncelik volümünü düşürerek semptomları azaltmaktır. Akut ve kronik abdominal ağrı için destek tedavisi olarak analjezikler verilebilir.

Östrojenin karaciğer kistleri üzerindeki çoğaltıcı etkisi sebebiyle, doğum kontrol haplarından, hormon replasman tedavilerinden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Son yıllarda yapılan randomize çalışmalarda ışığında mTOR(Mammalian target of rapamycin) inhibitörleri, sirolimus ve everolimus, octreotid- lanreotid gibi somatostatin analogları ve vasopressin V2 reseptör antagonisti tolvaptan gibi bazı ilaçlar kullanılmaktadır. İlerlemiş PLD, ADPKD ya da karaciğer yetmezliği olan hastalarda invaziv tedavi yöntemleri gerekir. Kist aspirasyonu ve skleroz, açık veya laparoskopik karaciğer rezeksiyonu ve karaciğer nakli gibi farklı invaziv yöntemler uygulanmaktadır

Kaynakça

Henriques, M. S., & Villar, E. J. (2015). Polycystic Kidney Disease Chapter17: The Liver and Polycystic Kidney Disease. (X. Li, Dü.) Brisbane: Codon Publications.

Phillips, N. (tarih yok). HelthLine: https://www.healthline.com/health/polycystic-kidney-disease#symptoms adresinden alınmıştır

Kategoriler
YUKLENDI

AKUT MİYELOİD LÖSEMİ

Genel Bilgi

Akut miyeloid lösemi (AML) kanı ve kemik iliğini etkileyen bir kanser türüdür. Gidişatın hızlı ve çabuk ilerlemesine bağlı olarak ‘akut’ olarak adlandırılır. Bu hastalık kan hücrelerinin olgunlaşmaması ve diğer normal hematopoetik kök hücrelerin üretiminin azalmasıyla meydana gelir. Hematopoetik kök hücreler olgunlaştığında 3 farklı kan hücresine dönüşür. Bunlar; kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, ve trombositlerdir. AML’de blast veya miyeblast olarak adlandırılan tek bir olgunlaşmamış hücrenin DNA’sındaki değişiklik, değişen hücrenin kendisini sürekli yeniden üretmesine neden olur. Sonuç olarak bu değişen hücreler sağlıklı, normal hücrelere yer bırakmaz. Ayrıca kırmızı kan hücrelerinin, beyaz kan hücrelerinin ve trombositlerin üretimini daha da bozarak kemik iliğinde hasara ve izlere neden olur. Bu değiştirilmiş blast hücreleri vücuttaki diğer bölgelere veya organlara ulaştığında kan dolaşımına karışabilir ve bu durum potansiyel olarak bu organlara zarar verir ya da normal işlevlerini bozar. AML yetişkinlerdeki en yaygın lösemi türüdür ve nadiren de 40 yaşın altındaki insanlarda teşhis edilebilir. Genellikle yaşlı insanlar risk altındadır ve hastalığa sahip insanların yarısından fazlası 65 yaş ve üzeri hastalardır. Yaygın olmamakla beraber çocuklarda da meydana gelebilmektedir. Tedavi süreci kemoterapi, radyoterapi, kemik iliği nakli veya diğer ilaç tedavilerini kapsamaktadır.

Belirtiler ve Semptomlar

Sağlıklı kan hücrelerinin eksikliğinden dolayı, etkilenen bireyler halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı (dispne), nükseden enfeksiyonlar (bunlar vücutta ateş, ağrılar ve gece terlemelerine sebep olabilir.) ve uzun kanamalar yaşayabilirler. Bu bireylerde solgunluk ve morarmalar görülebilir ve kolayca yaralanabilirler (ufak bir yaralanma veya hiçbir neden yokken dahi). İştah kayıpları ve istenmeyen kilo kayıpları gözlenebilir. Ağızdaki dokunun iltihaplanması şişmelere, diş eti kanamalarına, yaralara ve ağrılara neden olabilir. Bazı kişilerde deri altındaki kanama sebebiyle ‘peteşi’ adı verilen deride kırmızı, mor noktalar ya da deri altında parçalanan kan damarlarının kanaması sebebiyle ‘ekimoz’ olarak adlandırılan daha büyük noktalar oluşur. Bazı insanlarda kronik veya keskin burun kanamaları olabilir. Bazı kadınlarda menstural dönemde anormal derecede ağır veya uzun kanamalar gözlenebilir(menoraji). Etkilenen bireylerde fazlaca genişlemiş lenf nodları bulunabilir. (lymphadenopathy). Az görülse de karaciğer veya dalak şişebilir, bu da hepatosplenomegali olarak adlandırılır. Bazı bireylerde kanser hücreleri cilde taşındığında alt deride lösemi gelişir. Bu durum leke, yumru veya döküntü gibi cilt sorunlarına neden olabilir. Lösemi kütisin(alt deride oluşan lösemi) AML’li kişilerin %10 undan daha azını etkilediği tahmin edilmektedir. Nadiren de lösemik hücreler beyin ve omuriliği (MSS) etkileyebilir.

Görülme sıklığı

Akut miyeloid lösemi, akut lösemiye sahip hastaların %80 inde görülen, yetişkinlerdeki en yaygın akut lösemidir. Amerika’da her 100.000 de 3-5 kişinin bu hastalığa yakalandığı belirlenmiştir. AML’ye sahip insanların yarısından fazlasının 65 yaş ve üzeri olduğu bilinmektedir. Bu hastalıktan az bir farkla erkekler kadınlardan daha çok etkilenir ve yine az farkla da olsa Avrupa’da yaşayan insanlarda daha sık görülür.

Genetik değişiklikler

AML’deki genetik değişiklikler mutasyon adı verilen, bir gendeki değişikliğe sebep olabilirler. Bu, DNA dizilimindeki gen oluşturan kalıcı bir değişikliktir. AML’ye bağlı ortak mutasyonlar FLT3, NPM1, DNMT3A, IDH1 veya IDH2, NRAS veya KRAS veya RUNX1 genlerindeki değişiklikleri kapsar. Bu gen değişiklikleri AML’nin vücutta büyüyüp yayılmasına neden olur. Bu genlerin kimliğinin saptanması, araştırmacıların doğrudan değiştirilmiş geni ya da genin hastalığını kontrol etmek için ürettiği proteini hedef alan tedavi yöntemlerini araştırmasına izin verdi.

Tedavi Yöntemleri

Aşağıda listelenen ilaçlar AML’yi tedavi etmek amacıyla onaylanmış ilaçlardır (2017)

Midostaurin (Rydapt) standart sitarabin (kemoterapi için kullanılan bir ilaç) ve daunorubisin (adriamycin’e benzeyen ve lösemide kullanılan bir ilaç) ve sitarabin konsolidasyonu (takviyesi) ile beraber yeni tanı konulmuş FLT3 geni pozitif AML’li yetişkin hastaların tedavisi için onaylanmıştır. Rydapt, Novartis Pharmaceutacals Corp. tarafından üretilmiştir.

Idhifa (enasidenib) IDH2 (izositrat dehidrojenaz-2) gen mutasyonuna sahip nükseden(relaps) veya reflakterli (tedavisi güç) hastaların tedavisi için onaylanmıştır. İlaç AML’li hastalarda IDH2 genindeki spesifik mutasyonları tespit etmek için kullanılan Realtime IDH2 testi ile onaylanmıştır. Celgene Corporation tarafından üretilmiştir.

Vyxeos yetişkinlerdeki iki tip AML yi tedavi etmek için onaylanmıştır: yeni tanı konulmuş terapisel AML (t-AML) ve myelodisplazi ile ilgili değişikliğe sebep olan AML (AML-MRC). Vyxes, Jazz Pharmaceulicals tarafından üretilmiştir.

Mylotarg (gemtuzumab ozogamicin) yeni tanı konulmuş yetişkinlerde CD33-pozitif AML tedavisi ve 2 yaş üstü çocuklarda relaps(nükseden) veya reflakter(tedavisi güç) CD33-pozitif AML tedavisi için kullanılır. Mylotarg Pfizer Inc. tarafndan üretilmiştir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • Akut miyelositik lösemi
  • Akut miyelojenöz lösemi
  • Akut granülositik lösemi
  • Akut lenfositik lösemi

Destekleyen  Organizasyonlar

Yararlanılan Kaynaklar

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/12757/acute-myeloid-leukemia

https://rarediseases.org/rare-diseases/acute-myeloid-leukemia/

https://www.webmd.com/cancer/lymphoma/acute-myeloid-leukemia-symptoms-treatments

https://www.cancer.org/cancer/acute-myeloid-leukemia/about/what-is-aml.html

https://medlineplus.gov/ency/article/000542.htm

Kategoriler
YUKLENDI

AKUSTİK NÖRİNOM

Genel Bilgi

İç kulaktan beyne doğru giden, denge ve işitmeden sorumlu olan sinir, sekizinci kranial(kafatası) sinirdir. Acoustic neuroma ise burada gelişen, hastaların %90 ında tek taraflı işitme kaybına sebep olarak başlayan iyi huylu tümördür.

Görsel: https://healthiack.com/encyclopedia/pictures-of-acoustic-nerve

Hastalığın Belirtileri

Acoustic neuroma, sekizinci kranial sinire baskı yapar ve sinirlerin beyne sinyal gönderme yeteneğini bozar, semptomlar bu etkiler sonucu ortaya çıkar.

Tipik bir septom gelişimi olmamasına rağmen dengesizlik, kulakta çınlama ve baş dönmesi ortak bulgular arasındadır.  Diğer erken belirtileri : ani olabilen tek taraflı işitme kaybı, baş ağrısı, kulakta tıkanıklık ve basınç hissi iken; otalji (kulak ağrısı), trigeminal nevralji *, uyuşukluk ve yüzdeki halsizlik ise yüz sinirlerinin zarar görmesinden kaynaklanır.

Kalıtım Örnekleri

Nörofibromatoz tip 2, otozomal dominant kalıtım modeline sahip olduğu düşünülmektedir. Bu duruma sahip insanlar, her hücrede NF2 geninin bir mutasyona uğramış kopyasıyla doğarlar. Olguların yaklaşık yarısında, değiştirilen gen etkilenen bir ebeveynden miras kalır. Kalan durumlar, NF2 geninin yeni mutasyonları sonucu oluşur ya da ailesinde bu hastalığın öyküsü bulunmayan kişilerde meydana gelir. Otozomal dominant koşullarda, her hücrede bir genin değiştirilmiş bir kopyasının bulunması hastalığa neden olması için yeterlidir fakat neurofibromatosis tip 2 kanser oluşumunu tetiklemek için NF2’ nin iki kopyası değiştirilmelidir. NF2’ nin ikinci kopyasındaki bir mutasyon, insanin hayatı boyunca Schwann hücrelerinde veya sinir sistemi içindeki diğer hücrelerde meydana gelir. NF2 mutasyonuyla doğmuş olan hemen hemen herkes bu hücrelerde ikinci bir mutasyon (somatik mutasyon olarak bilinir) edinir ve nörofibromatozis tip 2 tümörlerini geliştirir.

Genetik Değişiklikler

NF2 genindeki mutasyonlar “acoustic neuroma”ya neden olur. NF2, “merlin”adı verilen proteinin sentezlenmesini sağlar. Bu protein, özellikle beyin ve omurilikteki sinir hücrelerini saran ve yalıtan Schwann hücrelerinde üretilir. Merlin proteini tıpkı baskılayıcı tümör gibi, hücrelerin kontrolsüz ve düzensiz çoğalmasını ve büyümesini kontrol eder.

Merlin proteininin işlevi tam olarak bilinmemesine rağmen, bu protein karmaşık hücre hareketlerini, hücre şekillerini ve hücreler arası iletişimi kontrol eder. NF2 genindeki mutasyonlar, hücrelerin bölünmesini ve büyümesini düzenleyemeyen merlin proteininin işlevsiz bir versiyonunun üretilmesine yol açar. Araştırmalar göstermektedir ki, merlin proteinlerinin kaybı, hücrelerin (özellikle Schwann hücrelerinin) çok sık aşırı çoğalmasına ve neurofibromatosis tip 2 karakteristik tümörlerinin oluşmasına izin veriyor.

Tedavi Yöntemleri

Bir acoustic neuroma tedavisi, (tümör küçükse ve semptomlara neden olmazsa) tümörün cerrahi olarak çıkarılmasını (mikrocerrahi veya eksizyon) veya tümörün büyümesini engellemek için radyasyon kullanımını (radyasyon terapisi veya radyocerrahi) içerebilir.

  • Gözlem

Bu seçenek, ilişkili semptomların bulunmadığı veya yavaş bir oranda büyüyen veya hiç büyümeyen küçük bir tümöre sahip bireylerde tercih edilebilir. Bu gözlem dönemi “ izle ve bekle ”olarak adlandırılabilir. Belirtileri olmayan yaşlı bireylerde, izle ve bekle uygun olabilir, çünkü akustik nöroma, bir bireyin normal yaşam beklentisi sırasında tedaviye ihtiyaç duymayabilir ve çıkarmanın doğal riskleri ve komplikasyonları önlenebilir. Sadece bir kulakta işitme kaybı olan bir birey o kulakta akustik nöromaya sahipse dikkatli bekleme de uygundur. Hasta, terapiden potansiyel olarak ortaya çıkabilecek daha fazla işitme kaybı riski yerine yaşamı tehdit eden bir durum olmadığı sürece akustik nöroma ile yaşamayı seçebilir.

Akustik nöroma sonunda semptomlara neden olursa, radyasyon tedavisi veya mikrocerrahi gerekli olabilir. Etkilenen tüm bireyler için bir tane, “en iyi terapi ” yoktur. Bir akustik nöromanın yanı sıra etkilenen bir bireyin genel işitme ve genel sağlık düzeyi, hangi tedavi yönteminin kullanıldığını belirlerken dikkate alınır.

  • Mikrocerrahi

Mikrocerrahi, hekimlerin çok küçük vücut parçaları üzerinde ameliyat yapmasına izin verir. Mikrocerrahi sırasında, bir doktor akustik bir nöromun tümünü veya bir kısmını çıkarabilir. İstenmeyen cerrahi komplikasyon riskini azaltmak için kısmi tümör çıkarımı yapılır. Başka bir deyişle, tüm tümör yerine büyümenin bir kısmını almak daha kolay ve daha güvenli olabilir. Tümör çok büyükse veya kişi yaşlıysa, kısmi tümör çıkarma daha uygun olabilir. Kısmi tümör çıkarımı yapılırsa gelecekte daha fazla ameliyat gerekebilir.

Toplam tümör çıkarılması belirtildiğinde, prosedürün amacı fasiyal siniri korumak ve yüz felci önlemektir. Buna ek olarak, cerrah etkilenen kulakta mümkün olduğunca işitme korumaya çalışır.

  • Radyasyon Tedavisi

Üç boyutlu radyasyon odaklaması son yıllarda daha hatasız hale geldi, böylece etkilenen bireyler ayakta tedavi bazında bir seansta tedavi edilebilir veya alternatif olarak birkaç seansta daha küçük dozlar verilebilir. Amaç, kesin olarak tümör hücrelerinin etkilenmesi ve çevredeki hücrelere en az zararın verilmesidir. Radyasyon tedavisi, bir tümörün büyümesini durdurma yeteneğine sahiptir. Radyasyon tedavisi, akustik nöroma olan kişiler için invaziv olmayan bir tedavi seçeneği sunar, ancak bazı hastalar bu tedaviden önemli etkiler görmek için haftalar, aylar hatta birkaç yıl bekleyebilir. Radyasyon tedavisi ile tedavi edilen tümörler daha sonra bir noktada tekrar büyümeye başlayabilir.

Frekans/ Görülme Sıklığı

Dünya çapında 33.000 insanda 1 görüldüğü tahmin edilmektedir.

Hastalıığın Bilinen Diğer Adları

  • BANF
  • bilateral acoustic neurofibromatosis
  • central neurofibromatosis
  • familial acoustic neuromas
  • neurofibromatosis 2
  • neurofibromatosis type II
  • NF2
  • schwannoma, acoustic, bilateral

Açıklamalar

* trigeminal nevralji (trigeminal neuralgia ) = yüz bölgesini tutan bir nöropatik ağrı türüdür ve “tic douloureux” diye de adlandırılır. Trigeminal nevralji, trigeminal sinirin bir ya da daha fazla dalının kapsadığı alanda gelişen, ani, genellikle tek taraflı, şiddetli, kısa süreli, şimşek gibi saplanan bir ağrıdır.

Kaynaklar

https://rarediseases.org/rare-diseases/acoustic-neuroma/

https://www.msdmanuals.com/professional/ear,-nose,-and-throat-disorders/inner-ear-disorders/acoustic-neuroma

https://www.medikalakademi.com.tr/ani-yuz-agrisi-trigeminal-nevralji-nedir-nedenleri-tedavisi/

https://ghr.nlm.nih.gov/condition/neurofibromatosis-type-2

Kategoriler
YUKLENDI

KRANİOEKTODERMAL DİSPLAZİ (CED)

Genel Bilgi

Kranioektodermal displazi (CED), dismorfik özellikler, nefronofizis[1], hepatik fibrozis[2] ve oküler anomaliler[3] (esas olarak retinitis pigmentosa) ile ilişkili konjenital iskelet ve ektodermal defektlerle karakterize nadir bir gelişimsel bozukluktur.

Hastalığın Diğer Bilinen İsimleri

1)CED

2) Sensenbrenner sendrom

Genetik Değişiklikler

CED, hastalığın ciliopathy grubuna[4] ait heterojen bir durumdur ve intraflagellar transport (IFT) ‘de yer alan IFT122, IFT43, WDR19 ve WDR35 genlerindeki mutasyonlara bağlıdır.

Belirti ve Semptomlar

Kranioektodermal displazi, vücudun birçok bölümünü etkileyen bir bozukluktur.

En sık görülen özellikler, deri, saç, tırnak ve dişleri içeren ektodermal dokuların anormal gelişimi ve kemik anormallikleridir.

En çok etkilenen bireylerde kafatası kemiklerinde belirgin bir alın(frontal bossing) ve uzamış bir kafa (dolichocephaly ) vardır.

Resim1
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/frontal-bossing.jpeg
Resim2
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/dolichocephaly.jpeg

Kişilerde çeşitli yüz anormallikleri oluşabilir; düşük kulaklı kulaklar[5], gözlerin iç köşeleri (telecanthus) arasında artanmesafe[6]  ve  yukarıya veya aşağıya doğru bakan gözler bulunur[7]

Kemiklerin gelişimi de etkilenir. Kol ve bacakların uzun kemiklerindeki anormallikler (metafizyal displazi) kısa bacaklara ve kısa boylara yol açar. Ayrıca, etkilenen bireylerin genellikle kısa parmakları vardır (brachydactyly)(resim 3). Bu rahatsızlığı olan bazı kişilerde, özellikle yeni doğan bebeklerde solunum problemlerine neden olabilecek kısa kaburga kemikleri ve dar göğüs kafesi bulunur.

Resim3
Kaynak: https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/brachydactyly-hand.jpeg

Ayrıca kişilerde ektodermal dokuların anormal gelişimi seyrek kıllara, küçük veya eksik dişlere, kısa tırnak ve ayak tırnaklarına ve gevşek cilde yol açabilir. Bu hastalık vücuttaki ek organları ve dokuları etkileyebilir. Nefrofizyoloji olarak bilinen bir böbrek bozukluğuna yol açabilir. Karaciğer, kalp ya da gözlerin anormallikleri, kranioektodermal displazili kişilerde  ortaya çıkar.

Görülme Sıklığı

Bugüne kadar literatürde 20 vaka bildirilmiştir. (Bazı kaynaklarda bu sayının 40 olduğu belirtiliyor).

Kalıtım Paterni

Çoğu durumda sendrom otozomal resesif olarak katılır.

Teşhis

Tanı klinik muayeneye dayanır. Görüntüleme (ultrasonografi), laboratuvar bulguları (idrar analizi, serum elektrolitleri ve lipit profili), histolojik inceleme ve karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri potansiyel böbrek ve karaciğer anomalilerinin saptanmasına olanak sağlar. Oküler anomaliler elektroretinografi ile tespit edilebilir.

Tedavi

Birçok durumda tedavi aşağıdakileri içerir;

  • Kraniosinostozu[8] düzeltmek için cerrahi (genellikle yaşamın ilk yılında)
  • Polidaktili[9] düzeltme (isteğe bağlı)
  • Ortopedik bakım (örneğin kalça displazisi için)
  • Diş bakımı. Yapısal diş anormalliklerinin zamanında tespiti ve müdahalesi
  • Karaciğer anormallikleri için standart tedavi. Karaciğer transplantasyonu ileri evrelerde bir tedavi seçeneğidir.
  • Kardiyak anormallikler için standart tedavi
  • Pulmoner hipoplaziye bağlı solunum yetmezliğini tedavi etmek için yenidoğanda gerekli mekanik ventilasyon. Pnömoni antibiyotiklerle tedavi edilmelidir. Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarına duyarlı hastalar uzun süreli profilaksi ile tedavi edilmelidir. Astım steroidler ile tedavi edilebilir.
  • Böbrek fonksiyonu hızla bozulduğundan, metabolik asidoz tedavisi, oral sodyum klorür takviyesi, daha sonra hastalığın seyrine göre diyaliz veya böbrek transplantasyonu gerekebilir.

Kaynaklar

[1] Nefronofizis (NPHP) otozomal resesif geçişli kistik böbrek hastalığı olup, yaşamın üçüncü dekadına kadar son dönem böbrek hastalığı için en sık görülen genetik nedeni temsil eder.

[2] Hepatik fibrozis:kronik karaciğer hastalıkları son aşamaya geldiğinde karaciğerde nebdeleşmeye yani fibroza neden olmasıdır

[3] Oküler anormali:göz anormamileri

[4] Ciliopathyler 35 farklı hastalık grubu kapsamakta ve çok farklı organları etkiler (parmaklar, kemikler…vs.)

[5] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/posteriorly-rotated-ear.jpeg

[6] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/telecanthus.jpeg

[7] https://ghr.nlm.nih.gov/art/large/downslanting-palpebral-fissures.jpeg

[8] Kraniosinostoz (craniosynostosis), kafatasındaki bir ya da daha fazla kemiğin birleştikleri yerlerden (sutür) erken kapanmasıdır. Genellikle cerrahi müdahale edilmesi gerekir.

[9]  Polidaktili el veya ayak parmaklarında normalde olması gerekenden daha fazla sayıda doğuştan parmak bulunması durumudur