Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR’DAN NADİR HASTALIKLARDA ERKEN TANININ ÖNEMİ VE ÇOCUKLUK ÇAĞI ROMATİZMAL HASTALIKLARI

‘Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitiriyor.’

Hazal Sena ÇELEBİ

  1. Öncelikle şunları sormak istiyorum: Nadir hastalıklar nedir? Nadir hastalıklar ile ilgili önemli sorunlar nelerdir?

Öncelikle duyarlılığın için çok teşekkür etmek istiyorum. Nadir hastalıklar, adından da anlaşılacağı gibi toplumda nadir gördüğümüz, sıklık olarak bakarsak da 2000 kişiden daha azında görülen -böyle bir tanım var- hastalıklardır. Tabii yöreden yöreye, bölgeden bölgeye bu hastalıklar değişebiliyor. Çünkü, her yörenin ayrı bir rahatsızlığı var. Bunlardaki ana sorunu, ben bir “ Çocuk Romatolog”u olarak yanıtlamak istiyorum. Bu hastaların hastaneye, hekime, tedaviye ulaşabilme zorlukları, tanınabilirlik zorlukları ve diğer bulgularla birlikte geliyor. En önemli özelliği de bunlardır. Sizin de çalışmış olduğunuz genetik kökenli hastalıklar ve bu genetik kökenli hastalıkları gerçekten tanımak çok zor. Bunlarla birlikte uğraşmak, bunları takip etmekte çok zor. Farklı klinik bulgularda daha az gördüğümüz, toplumda görmeye alışık olmadığımız ortamlarda hep aklımıza gelmesi gereken bir noktadır burası.

2. Nadir hastalıklar genellikle çocukları mı etkiliyor?

Tabii, her yaşta görülebiliyor; böyle bir genelleme yok. Ama çoğunlukla genetik kökenli oldukları için bunların birçoğu küçük yaşlarda ortaya çıkıyor. Doğumla birlikte başlıyorlar. Doğumla birlikte başladıklarında da bu çocuklar doğdukları anda çeşitli bulgularla, çeşitli verilerle karşımıza gelebiliyorlar ve bunlar karşımıza geldiği zaman gerçekten ortaya çıkan belli noktalar oluyor çocukluk çağında. Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitirebiliyor. Bu nadir hastalıkların çoğu, yaşamla da bağdaşamıyor ve ne yazık ki çocuklarımızı kaybediyoruz. Aslında bunları daha erken tanıyabilmiş olsaydık daha çabuk tedavilerini sağlayabilirdik. Ama bu, tek bir hekimin yapabileceği ya da tek bir kişinin yapabileceği bir şey gibi değil. Yani birçok insanın iç içe yapıp birçok insanın iç içe değerlendirebileceği bir durum olarak karşımıza geliyor.

3. Özellikle size sormak istediğim sorulardan birisi: Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları ve belirtileri nelerdir? Nadir olanlar özellikle.

Çok teşekkür ederim bu soru için. Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları deyince gerçekten çok geniş bir kavramla karşı karşıyayız. Ve bu geniş kavramın içinde birçok veri karşımıza çıkıyor. Ne zaman düşünmeliyiz bunları? Bir kere ağrı hissetmek, hepimizin yaşadığı bir şey. Ama o ağrı dışında; hareket kısıtlılığı, yürüme zorluğu, eklemlerde şişlik ve kızarıklık gibi bulgular. Ya da bir çocuğun yaptığı en önemli eylem biliyorsunuz ki yaramazlıktır. Çocuğun yaramazlık yapamaması, yaramazlığını kaybetmesi, hareketlerini yapamaması çok önemli bir veri olarak karşımıza geliyor ve bunlarla birlikte ortaya çıkan bir durum oluyor. Onun dışında kontrol altına alınamayan ateşler, özellikle değişik cilt döküntüleri gibi bulgular aklımıza çocukluk çağı romatizmal hastalıklarını getirmeli. Tabii bunlar içinde ana grup olarak otoinflamatuar dediğimiz bir geniş grup vardır. Bunlar genetik geçişli olan hastalıklar ve genetik geçişli olduğu için de bunlar çocukluk çağında daha sık bulgularla birlikte karşımıza çıkabiliyor Hazal.

4. Çocukluk çağı romatizmal hastalıklarının tanı ve tedavisinde zorluk yaşanıyor mu?

Kesinlikle yaşanıyor. Bize ulaşmada, ilgili merkezlere ulaşmada bazen sıkıntılar oluyor. Ama bu sıkıntıları ortadan kaldırdığımız anda bunların birçoğunu da ortadan kaldırmış oluyoruz kolaylıkla. Yani hastalar bize ulaştığı anda daha sağlıklı olarak tedavilerini düzenlemiş oluyoruz ve bunlarla birlikte gidiyoruz. Tabii ki geldikten sonrası kolay. Ama ilaca erişimdeki sıkıntılar gibi birçok şeyi de bizler çabalayarak çözmeye çalışıyoruz.

5. Hasta ve hasta yakınlarının yaşamında erken tanı, doğru tedavi ve düzenli takibin önemi nedir?

 Üzerine de vurguladığın gibi Hazal, gerçekten çok önemli. Her hastayı ne kadar erken tanıyabilirsek o kadar başarılı oluyoruz tedavide. Yani erken tanımamız, erken olarak bunları değerlendirmemiz çok önemli. Tedaviye erken başladığımız zaman, erken tanıdığımız zaman -hastalıkta oluşabilecek iki ana grubumuz var. Birinci grup, hastaları aktif tutmak istemiyoruz; ikinci grup, hasar oluşmasın istiyoruz.- yani bizim en büyük korkumuz çocukların bu hastalıklardan ötürü hasar almaları. Yani hasar aldıkları zaman ciddi olarak etkilenmeler oluyor. Eklemleri etkileniyor, ortalama ömürleri 80 yıl olduğu için. Yani biz var olan eklemlerimizi 80 sene kullanabileceğiz demek bu. Bunlarda oluşan bir hasar, geriye dönüşsüz olabiliyor. Ve bu hasarın önlenmesi için çabalıyoruz, bütün amaçlarımız da bunun için.

6. Nadir hastalıkların -özellikle sizin branşınız için soruyorum- tedavisi mümkün mü?

Tabii ki tanıya göre değişiyor. Bu ülkede sağlıkçılar, sağlıkla uğraşanlar; işte bunlar genetikçiler, biyologlar, doktorlar, hemşireler… bütün sağlık çalışanlarının tek bir amacı var: Yaşamları boyunca, eğitimleri boyunca toparlamış oldukları bu iyiliği taşımak. İyiliği taşımak için çabalıyorlar, iyiliği taşımak için uğraşıyorlar. Ve iyiliği taşımak için yaptıkları çabalarla birlikte yürütüyorlar bu olayları. Ve bunlarla birlikte karşımıza çıkan bir bulgu oluyor. Ve bu yüzden biz hastaların birçoğunu tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama bu spesifik olarak hastalıktan hastalığa değişiyor. Her hastalığın farklı bulguları, farklı verileri olabiliyor. O yüzden de hastalık bazında konuşmak daha doğru oluyor. Hepsine elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Yarısını da tam olarak tedavi edebiliyoruz diyelim.

7. Nadir hastalıklarla savaşan hastaların ve hasta yakınlarının günlük hayatta yaşadığı zorluklar nelerdir, biraz bahsedebilir misiniz?

Gerçekten çok zor bir hayat. Düşünün hep hasta bir çocuğunuz olduğunu ya da hep hasta olduğunuzu… gerçekten yaşanması kolay bir şey değil. Tabii ki sıkıntılar çok büyük ve bunlara elimizden geldiğince bizler de yardımcı olmaya çalışıyoruz, bunların hepsini düzeltmeye çalışıyoruz. Bunların hepsini düzenlemeye ve toparlamaya çalışıyoruz. Gerçekten zorlu bir iş, bu hastalarımıza mutlaka hasta dernekleri aracılığıyla, diğer aracılarla da yardımcı olmak zorundayız. Ve bunlarla birlikte bunları toparlamak bizler için de rahatlatıcı bir etki yaratacaktır.

8. Az önce de derneklerden bahsettiniz. Nadir hastalıklar için kurulan dernekleri ve düzenlenen farkındalık projelerini yeterli buluyor musunuz -ülkemiz için-?

Bizim ülkede ben şu konudan adım gibi eminim: uzmanlık dernekleri, özellikle UDEK çatısı altında toplanan bütün uzmanlık dernekleri ellerinden gelen iyiliği hastalara taşımak için uğraşıyorlar. Ben” Çocuk Romatoloji Derneği” başkanıyım. Çocuk Romatoloji Derneği’nde ben ve arkadaşlarım, bütün çabamız hastalarımızın iyiliği için. Elimizden geleni gösteriyoruz. Yeterli mi? Tabii ki değil. Daha çok şey yapmamız gerekiyor. Hastalarımızı daha çok bilgilendirmemiz, ailelerimizi daha çok bilgilendirmemiz gerekiyor. Ve bunlarla birlikte güzel bir geleceğe çocuklarımızı taşımamız gerekiyor. Ama yaptığımız hiçbir şey hala yeterli değil. Hala daha çok yapacak işimiz var.

9. Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Hiçbir şey yok. Çalışmaya devam edin. Bence çalıştıkça her şey çok güzel olacak. Gerçekten bu ülkenin gençlerinden ben çok ümitliyim. Çok güzel şeyler yapacağınıza da adım gibi inanıyorum.

                                                 Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR

Kategoriler
Uncategorized YAYIN YUKLENDI

SPONDİLOMETAFİZYAL DİSPLAZİ

Kübra SEYHAN

Genel Bilgi

Spondilo “omurga”, metafiz “kemiğin büyüme plakasını (kemiğin çocukluk döneminde büyüyen kısmı)” içeren geniş kısmını ifade etmektedir. Displazi “anormal büyüme” anlamına gelmektedir. [1] Yaklaşık olarak kişi iki yaşındayken tespit edilen, yürüme ve büyüme bozuklukları ile ilişkili heterojen bozukluk grubu olarak değerlendirilen nadir genetik hastalıktır.[2]

Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Spondilometafizyal Displazi birçok farklı tipte görülmekte olan bir nadir hastalıktır. Bu tipler belirti ve semptomlar bakımından ortak noktaları olsada farklılık gösterebilmektedir. Bazıları şu şekildedir:

  • Spondilometafizyal Displazi, Kozlowski Tipi

Diğer isimler: 

  • Dismorfizm artrogripozis iskelet olgunlaşması ileri; 
  • Jequier Kozlowski iskelet displazisi; 
  • Jequier-Kozlowski sendromu; SMD Kozlowski tipi; 
  • İskelet displazisi Jequier-Kozlowski tipi

Spondilometafizyal Displazi, Kozlowski tipi gövdeyi tutan boy kısalığı ile karakterize olan bir otozomal dominant kemik hastalığıdır. Genellikle erken çocuklukta, düzensiz boy ile zayıf büyüme ve eğik bacaklı olma durumundan kaynaklı olarak paytak yürüyüş fark edildiğinde başlamaktadır. Eklemlerin erken osteoartriti (kireçlenme) de yaygındır. Küçük eller ve parmaklar, omurga deformiteleri ve kısa omu, hafif metafiz değişiklikleri, kemikleşmede ciddi gecikme, kare, kısa, alevlenmiş iliak kanatlar (pelvik kemiğinin en geniş kısmı) görülmektedir.[3]

  • Spondilometafizyal Displazi Cezayir Tipi

Diğer isimler: 

  • Japon tipi spondilometafizyal displazi; 
  • Schmid metafizyal disostoz; 
  • Spondilometafizyal displazi Schmidt tipi; 
  • Şiddetli genu valgum ile birlikte spondilometafizyal displazi

Boy kısalığı, miyop, küçük pelvis, ilerleyici kifoskolyoz, bilek deformitesi, şiddetli genu valgum, kısa uzun kemikler ve orta dereceli spinal değişiklikler ve el ve ayaklarda minimal değişikliklerle birlikte şiddetli metafizyal displazi ile karakterizedir.[4]

  • Spondilometafizyal Displazi Köşe Kırığı Tipi

Diğer isimler: 

  • Spondilometafizyal displazi Sutcliffe tipi; 
  • Sutcliffe SMD’si;
  • Sutcliffe tipi spondilometafizyal displazi

Boy kısalığı, gelişimsel koksa vara, progresif kalça deformitesi, uzun tübüler kemiklerin simüle “köşe kırıkları” ve vertebra gövdesi anormallikleri ( çoğunlukla oval vertebra gövdeleri) ile ilişkili bir iskelet displazisidir. Metafiz köşe kırığı, uzuv ağrısı, ortak hareketliliğin sınırlandırılması, yüzün sağ ve sol tarafları arasında asimetri, yüksek damak, sivri çene, şaşılık, diş anormalliği, kırık oluşumuna karşı duyarlılığın artması, çıkıntılı kulak, demir eksikliği anemisi gözlenmektedir. [5]

  • Spondilometafizyal Displazi A4 Tipi

Orantısız boy kısalığı, şiddetli femur boyun deformitesi, belirgin metafiz anomalileri ve ön dil benzeri deformiteye sahip ovoid vertebra gövdelerinden oluşan platispondili ile karakterize edilen nadir görülen bir primer kemik displazisi bozukluğudur.[6]

  • Spondilometafizyal Displazi Sedaghat Tipi

Diğer isimler: 

  • Ölümcül metafiz displazisi.[7]

Hafif ekstremite kısalması, platispondili, gecikmiş epifiz ossifikasyonu, düzensiz iliak krestleri ve pulmoner kanama ile karakterize ciddi metafiz kondrodisplazisi ile karakterize nadir görülen ölümcül bir hastalıktır. Etkilenen bebeklerde şiddetli hipotoni ve kardiyorespiratuar problemler görülür; çoğu solunum yetmezliği nedeniyle doğumdan sonraki günlerde ölür. Kardiyak anormallikler arasında iletim kusurları, tam kalp bloğu ve yapısal anomaliler bulunur. SMDS’li bebeklerin yarısında, korpus kallozum agenezisi, belirgin frontotemporal pakigiri, basitleştirilmiş giral patern, kısmi lizensefali ve şiddetli serebellar hipoplazi dahil olmak üzere anormal nöronal göç ile uyumlu merkezi sinir sistemi malformasyonları olduğu bildirilmektedir.[8]

Diğer isimler: 

  • Spondilometafizyal displazi Richmond tipi

Şiddetli boy kısalığı, torakolomber kifoskolyoz ve kontraktürlü genişlemiş eklemlerle karakterize, nadir görülen bir primer kemik displazisi hastalığıdır. Psikomotor gecikme ve zihinsel engellilik de ilişkili olabilmektedir. Radyografik özellikler arasında düz vertebra gövdeleri, uzun kemiklerin ve iliak kretlerin metafizlerinin dantelli kemikleşmesi ve kafa tabanının belirgin sklerozu yer almaktadır.[9]

  • Spondilometafizyal Displazi Koni – Çubuk Distrofisi (SMD-CRD)

Spondilometafizyal displazi koni- çubuk distrafisi, iletimi otozomal çekinik olan bir nadir genetik hastalık tipidir.[10] Bu tipte retina incelmesi, görme bozukluğu, kornea berraklığında azalma, nistagmus (istemsiz, hızlı, ritmik göz hareketleri), zihinsel engellilik gibi belirtileri görülmektedir.[11]

Belirti ve Semptomlar

Bozukluklar, şiddetli kısa boy, omurga kolonunun anormalliği, orantısız kısa boy, koksa vara (boyun ile femur şaftı arasındaki açının 120° altına düşmesi), yürüme bozukluğu, genu varum (parantez bacak), brakidaktili (parmak kısalığı), genu valgum (X bacak), kifoz (omurganın öne eğrilmesi), platispondili (düzleşmiş omurlar), miyop, skolyoz (omurganın yana eğriliği), belirgin kalça ve diz metafiz lezyonları ile karakterize edilmektedir. Farklı spondilometafiz displazisi formları bulunmaktadır. Bunlar etkilenen metafizlerin tutulumunun lokalizasyonu ve ciddiyeti ile ayırt edilebilmektedir. En yaygın form Kozlowski tipi spondilometafizyal displazidir. ‘Köşe kırığı’ veya Sutcliffe tipi olarak adlandırılan spondilometafizyal displazi formu, çok şiddetli koksa vara ile sonuçlanır. Daha nadir bir formda (Cezayir veya Schmidt tipi) diz tutulumu daha baskın görünmektedir. Spondilometafizyal displazi, fasiyal dismorfizm ve dentinogenez imperfekta gibi diğer klinik belirtilerle birlikte de ortaya çıkabilmektedir.[2]

Genetik Görülme Sıklığı

Prevalansının 1/100.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.[2]

Kalıtım Paterni/Deseni

Hastalığın birçok tipi olması sebebiyle kalıtım paterni farklılık göstermektedir. Kozlowski tipi spondilometafizyal displazi, otozomal dominant bir şekilde ve ayrıca ‘köşe kırığı’ veya Sutcliffe tipi ve Cezayir (veya Schmidt) tipi olarak adlandırılan spondilometafizyal displazi şeklinde iletilir. Bazı ılımlı formların da genellikle otozomal dominant özellikler olarak aktarıldığı görülmektedir. Tip A4 ve retinitis pigmentosa ve optik atrofi ile ilişkili bir eksenel tip dahil olmak üzere çeşitli otozomal resesif formlar da tanımlanmıştır. X’e bağlı iletimi olan bir spondilometafizyal displazi formu da bildirilmiştir.[2]

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Teşhis:

  • Boyun, omurga, alt ekstremiteler ve pelvisin röntgeni
  • Kordun sıkıştırılıp sıkıştırılmadığını değerlendirmek için omuriliğin MRI taramaları
  • Kıkırdak değerlendirmek için kalçalara bir boya enjekte edilen artrogramlar

Tedavi:

Spondiloepifizyal displazi tedavisi, ilişkili ortopedik koşullara bağlı olarak değişir ve şunları içerebilir:

  • Servikal füzyon ve servikal omurganın (boyun) olası dekompresyonu – halo ve yelek gerektirebilir
  • Erken yakalanırsa skolyoz ve kifoz için destek
  • Skolyoz ve kifoz için spinal füzyon
  • Yanlış hizalamayı ve/veya subluksasyonu düzeltmek için kalça osteotomisi (kısmi çıkık ve kalça fleksiyon kontraktürleri)
  • Ayak deformiteleri için döküm
  • Özelleştirilmiş toplam eklem değiştirmeleri.[12]

Hastalıkla İlişkili Genler

Hastalık Tipiİlişkili Gen
Spondilometafizyal displazi, Kozlowski tipiTRPV4
Spondilometafizyal displazi Cezayir tipiCOL2A1
Spondilometafizyal displazi köşe kırığı tipiFN1
Spondilometafizyal displazi Sedaghat tipiGPX4
Spondilometafizel Displazi, Pagnamenta TipiPRKG2
Spondiloepimetafizal Displazi, Strudwıck TipiCOL2A1
Knıest DisplaziCOL2A1
Spondilometafizel Displazi, Megarban-Dagher-Melkı TipiPAM16
İmmün Disregülasyonlu SpondiloenkondrodisplaziACP5
Spondilometafizel Displazi, Eksenel TipCFAP410
Spondilometafizyal Displazi Koni – Çubuk DistrofisiPCYT1A
Tablo1: https://www.omim.org/clinicalSynopsis/table?mimNumber=184255,619638,184250,156550,184252,613320,250220,607944,602271,313420,609052&from=PS184255

Referans Listesi:

  1. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3047/spondylometaphyseal-dysplasia-kozlowski-type

2. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=254

3.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3047/spondylometaphyseal-dysplasia-kozlowski-type

4.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/504/spondylometaphyseal-dysplasia-algerian-type

5.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/4991/spondylometaphyseal-dysplasia-corner-fracture-type

6.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/458/spondylometaphyseal-dysplasia-type-a4

7.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/4993/spondylometaphyseal-dysplasia-sedaghatian-type

8. https://www.omim.org/entry/250220?search=Spondylometaphyseal%20dysplasia&highlight=dysplasia%20dysplastic%20spondylometaphyseal

9.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8343/spondylometaphyseal-dysplasia-x-linked

10.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10647/spondylometaphyseal-dysplasia-with-cone-rod-dystrophy

11.https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10647/spondylometaphyseal-dysplasia-with-cone-rod-dystrophy

12. https://www.hopkinsmedicine.org/health/conditions-and-diseases/spondyloepiphyseal-dysplasia-congenita (erişim 18.10.2022)

13. https://www.omim.org/clinicalSynopsis/table?mimNumber=184255,619638,184250,156550,184252,613320,250220,607944,602271,313420,609052&from=PS184255

Kategoriler
Uncategorized YAYIN YUKLENDI

KONJENİTAL MUSKÜLER DİSTROFİLER TİP 1A

Genel Bilgi

Ege Efecan Atasoy

Konjenital musküler distrofi tip 1A genellikle kaslarda merosin proteini eksikliği ile ilişkilendirilmiş bir nörolojik rahatsızlıktır. Merosin proteini kas fiberlerinin etrafını saran dokuda bulunur. Bu rahatsızlığa sahip yenidoğanlar hipotoni (azalmış kas tonusu) ve kas zayıflığı ile doğarlar. Bazı yenidoğanlarda solunumda ve anneyi emmede (beslenmede) zorluklar görülebilir. Beslenmede zorluk yaşayan yenidoğanlarda kilo alma belirgin bir şekilde zorlaşır ve kullanılan büyüme parametrelerinin normal değerlerinin altında kalırlar. Kas zayıflığına sahip yenidoğanlarda motor gelişimi beklenen daha geç olur. Birçok yenidoğan desteksiz oturabilir, bazı yeni doğanlar desteksiz ayakta durabilir fakat bu hastalığa sahip olan yenidoğanların çok az bir kısmı desteksiz yürüyebilmektedir. Bazı ek semptomlar olarak eklem kontraktürleri, skolyoz ve oftalmopleji (göz kasları etrafındaki zayıflıklara bağlı göz hareketlerinin kısıtlanması) izlenmiştir. Bu hastalığa sahip çocukluk yaşına gelmiş bireylerde nöbetler görülmektedir. Bu nöbetler genellikle nefes almada zorluklar ve nokturnal hipoventilasyonla ilişkilendirilmiştir. Bu nöbetler hastalığa sahip çocukların yaklaşık %20 ila %30’unda görülmektedir. 

Çok sık görülmemekle birlikte bazı çocuklarda merosin eksikliği tam bir eksiklik olarak değil, yetersizlik olarak görülebilmektedir. Buna bağlı olarak kas zayıflığının yok olduğu bulgular da görülmüştür.(Kas zayıflığı görülmez)  

Bu hastalığın sebebi otozomal resesif kalıtılan LAMA2 genindeki değişikliklerdir.

Semptomlar

Kas-iskelet sistemindeki bozukluklara sebep açan bu hastalığın semptomları kişiden kişiye sıklık ve risk seviyesi açısından değişebilmektedir. Bu hastalık aşağıdaki bazı semptomlara sebep olabilmektedir;

Semptom 1: Kas fiberlerinde merosin proteini eksikliği

  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 2: Konjenital Musküler Distrofi

  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 3: Gastroözefageal reflü

  • Mide içeriğinin, özofagusa geri kaçması sonucunda oluşur. Bu durumda reflü olan mide sıvısı asit, pepsin ve safra tuzları ile karışmış alınan besinleri de içerebilir. Göğüs arkasında yanma hissi, sırta ve boğaza yayılabilir.
  • Çok sık görülmektedir. 

Semptom 4: Hipokinezi

  • Spontan hareketlerde yavaşlama/azalma
  • Çok sık görülmektedir. 

Semptom 5: Hipotoni

  • Hipotoni anormal derecede düşük kas tonusu (kasın harekete karşı gösterdiği direnç) durumudur ve sıklıkla kas güçsüzlüğünü de içerir.
  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 6: Yürüme becerisinin yokluğu

  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 7: Motor becerilerinin gelişiminde gecikme

  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 8: Kas zayıflığı

  • Kas iltihabı ile karakterize, uzun süreli kas yorgunluğuna ve güçsüzlüğe neden olabilen nadir bir hastalık grubudur.
  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 9: Solunum Güçlüğü

  • Çok sık görülmektedir.

Semptom 10: Temporamandibular birleşim yerinde anormallik

  • Sıklıkla görülmektedir.

Semptom 11: Astrositozis     

  • Merkezi Sinir Sistemi lezyonu etrafında astrosit sayısının artması.
  • Sıklıkla görülmektedir

Semptom 12: Yüz Felci              

  • Mimik kaslarının zayıflığı ve yüz kaslarını kontrol edememe ile karakterize kraniyal sinir VII’e bağlı (n. facialis) bir işlev bozukluğudur.
  • Sıklıkla görülmektedir.

Semptom 13: Zihin gelişiminde gerilik 

  • Sıklıkla görülmektedir.

Semptom 14: Makroglosi

  • Dilin ağzı taşacak şekilde büyümesi durumudur.
  • Sıklıkla görülmektedir.

Semptom 15: Nöbetler

  • Sıklıkla görülmektedir.

Semptom 16: Aritmi        

  • Düzensiz Kalp Atımı
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 17: Atelektazi

  • Fiziksel bir tıkayıcı nedeniyle akciğerin tamamı veya bir kısmına hava gidememesi ve sonuç olarak ilgili akciğerin veya kısmının şişememesi olarak tanımlanabilecek bir hastalıktır. 
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 18: Kardiyomiyopati  

  • Kalp fonksiyonlarının bozulmasına yol açan kalp kası rahatsızlıkları.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 19: Kognitif yetersizlik  

  • Hatırlamada, düşünmede ve sebep-sonuç ilişkisi kurmada yetersizlik.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 20: Disfaji   

  • Yutma güçlüğü.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 21: Hipoventilasyon

  • Çok sığ veya yavaş nefes alma durumu.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 22: Pontoserebellar atrofi

  • Pons ve cerebellum atrofisi.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 23: Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon

  • Dinlenme pozisyonunda veya sırtüstü pozisyonda sağ kalp kateterizasyonu ile ölçüm yapıldığında ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg veya daha fazla ve pulmoner kapiller kan basıncının 15 mmHg veya daha az olması. 
  • Nadiren görülmektedir.

Semptom 24: Neonatal hipotoni

  • Doğum periyodunda olması gerekenden daha fazla azalmış kas tonusu.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 25: Lisensefali

  • Serebral sulkus ve girusların olmaması, engebesiz beyin.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Semptom 26: Hiperlordoz

  • Bel tarafında omurganın aşırı eğriliği.
  • Zaman zaman görülmektedir.

Teşhis

adir hastalıkların teşhisi diğer hastalıklara nazaran daha zordur. Bunun sebebi bir çok hastalıkla ilişkilendirilmiş semptomlara sahip olmalarına bağlıdır. Konjenital Musküler Distrofi tip 1A tanısı hastalık ile karakterize bulgular olan konjenital hipotoninin, ciddi anlamda zayıflamış kas yapısının ve motor gelişim eksikliğinin görüldüğü vakalarda deri/kas biyopsisi ile laminin 2 alfa eksikliği (Tomé et al., 1994), MR ile beyinde merosin proteini eksikliği [Lamer et al., 1998] ve artmış serum kreatinin seviyeleri ve beyaz madde cevherinin değişiminin görülmesi [Beytía et al., 2013] ile konulabilmektedir.

Tedavi

Tedavi yönetiminde multidisipliner bir yaklaşım (Birinci Basamak Sağlık Hizmeti veren kuruluşlarda çalışanlar, pediatri uzmanları, genetik uzmanları ve nöroloji uzmanlarından oluşmuş bir ekip ile) gerekmektedir. Ayrıca ailenin desteği tedavi yönetiminde çok önemlidir. 

Nöbet görülen çocuklar antikonvülsan ve valproik asit kullanılarak başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

Nefes güçlüğü yaşayan hastalarda öksürmelerine destek sağlayan Cough Assist kullanarak alt solunum yollarındaki mukus temizlenir, nefes alma teknikleri ile solunum yollarını açıp atelektazi riski düşürülür ve intrapulmoner perküsyon ventilasyonu kullanılarak sekrete edilen yapılar temizlenir. Bakteriyel enfeksiyona bağlı bir solunum güçlüğü düşünülürse antibiyotikler ile tedavi kullanılır.

Beslenme zorluğu yaşayan hastalarda gıda desteği başlanabilir.

Eğer kardiyomiyopati görüldüyse ACE inhibitörleri ve beta-blokerler kullanılmaya başlanır.

Bu hastalıklarla ilişkili supraventriküler aritmiler genellikle beta-blokerler kullanılarak tedavi edilebilmektedir.

Skolyoz gibi ortopedik rahatsızlıkları bulunan hastalarda multidisipliner yaklaşımlar (ortopedist ve fizyoterapist) ile kontraktürlerin tedavisinde ilerleme kaydedilmesini amaçlayan günlük esneme hareketleri kullanılır. Duruma göre cerrahi operasyonlar da yapılmaktadır.

Kalıtım Paterni/Deseni

Otozomal resesif olarak kalıtılan bir hastalıktır. (6q22.23,9q31.33) Otozomal resesif olarak kalıtılması genin iki kopyasında da mutasyon olduğu anlamına gelmektedir. Bireyin heterozigot olarak otozomal resesif gen taşıyan ebeveynlerinde tipik olarak hastalığın semptomları gözlenmez.

Both parents carry one copy of a mutated gene. In the next generation, one child is affected with the condition, two children are carriers, and one is unaffected and not a carrier.

Figüre1:https://medlineplus.gov/images/PX0000A4_PRESENTATION.jpeg

LAMA2 geni  aynı zamanda merosin veya laminin 2 olarak bilinen heterotrimerik hücre dışı proteini laminin-211’in alfa-2 laminin alt birimini kodlar. Laminin-211 kas-kemik fiberlerinde bulunan alfa-distroglikanın glikoliz kalıntılarına bağlanır. Laminin-211 ayrıca bir çok farklı dokuda eksprese edilir, bunlardan en önemlileri periferal sinirlerdeki Schwann hücreleri ve beyindir. 

Merosin eksikliğine bağlı konjenital musküler distrofi tip 1A 2 LAMA2 genindeki 2 farklı homozigot mutasyonuyla (156225.0001156225.0002) tanımlanmıştır. Helbling-Leclerc et al. (1995).

LAMA2 eksikliğine bağlı CMD vakaları tüm CMD vakalarının yaklaşık %50’sini oluşturmaktadır. İşlev kaybına bağlı mutasyonlar ciddi ve neonatal başlangıçlı vakalarda görülürken yanlış anlamlı mutasyonlar daha hafif kısmi LAMA2 eksikliğine bağlı vakalarda görülmüştür. Tezak et al. (2003)

Di Blasi et al. (2005) Konjenital musküler distrofi ve LAMA2 proteininde tespit edilemeyen/önemli ölçüde azaltılmış kas ekspresyonlu 15 hastanın 10’unda 9 yeni mutasyon içeren 10 LAMA2 mutasyonu tanımlamıştır. Bütün mutasyon pozitif hastalar hipotoni ve doğuştan gelen ciddi bir zayıflığa sahiptir. 

Oliveira et al. (2008) 26 MDC1A hastasından alınan 52 hasta alelin 50’sinde 14 yeni mutasyon içeren 18 farklı mutasyon tanımlamıştır.

LAMA2 geni 260 kb’nin üzerindedir ve 64 eksona sahiptir. Bu eksonlardan 2 tanesi olması gerekenden daha küçük ve 6 ila 12 baz çiftine sahiptir. Zhang et al. (1996)Merosin-negatif konjenital müsküler distrofi, laminin M geninin haritalandığı 16-cM’lik bir 6q2 bölgesi ile bağlantılı olduğu homozigot haritalaması ile gösterilmiştir. Hillaire et al. (1994)

Görülme Sıklığı

Dünyada prevelansı 50.000’de 1 ila 400.000’de 1 arasında değişmektedir.

Toplam vakaların %30-40’ını oluşturan bu rahatsızlığın en sık görülen konjenital musküler distrofi rahatsızlığı olduğu düşünülmektedir.

Hastalığın Diğer İsimleri

  • LAMA2 MD
  • Laminin alpha 2 deficiency
  • Laminin alpha-2 deficient muscular dystrophy
  • MDC1A
  • Merosin-deficient muscular dystrophy
  • Muscular dystrophy due to LAMA2 deficiency

Referanslar

https://media.wix.com/ugd/274224_31b555d13dde45d1a964aec9fef46996.pdf

https://medlineplus.gov/genetics/condition/lama2-related-muscular-dystrophy/#frequency

https://medlineplus.gov/genetics/condition/lama2-related-muscular-dystrophy/#synonyms

https://medlineplus.gov/genetics/condition/lama2-related-muscular-dystrophy/#inheritance

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/3843/congenital-muscular-dystrophy-type-1a

https://www.omim.org/entry/156225#0002

https://campbell.lab.uiowa.edu/sites/campbell.lab.uiowa.edu/files/wysiwyg_uploads/136Tome.pdf

https://www.nature.com/articles/ng1095-216                       

DOI: https://doi.org/10.1038/ng1095-216

https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/humu.10157

DOI: https://doi.org/10.1002/humu.10157

https://jamanetwork.com/journals/jamaneurology/fullarticle/789650

DOI:10.1001/archneur.62.10.1582 

https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1399-0004.2008.01068.x       DOI: https://doi.org/10.1111/j.1399-0004.2008.01068.x 

https://www.jbc.org/article/S0021-9258(18)35285-2/fulltext                         DOI: https://doi.org/10.1074/jbc.271.44.27664 

https://academic.oup.com/hmg/article-abstract/3/9/1657/650637?redirectedFrom=fulltext                  DOI:https://doi.org/10.1093/hmg/3.9.1657                                                 

https://pubs.rsna.org/doi/abs/10.1148/radiology.206.3.9494506

DOI: https://doi.org/10.1148/radiology.206.3.9494506

https://n.neurology.org/content/51/1/101.short                              

DOI: https://doi.org/10.1212/WNL.51.1.101 

LAMA2 gene mutation update: Toward a more comprehensive picture of the laminin‐α2 variome and its related phenotypes – Oliveira – 2018 – Human Mutation – Wiley Online Library

DOI: https://doi.org/10.1002/humu.23599

 High creatine kinase levels and white matter changes: Clinical and genetic spectrum of congenital muscular dystrophies with laminin alpha-2 deficiency – ScienceDirect   

DOI: https://doi.org/10.1016/j.mcp.2013.11.002

Kategoriler
Uncategorized YAYIN YUKLENDI

Prof. Dr. Korkut Ulucan’dan Gen Terapisi

Hazal Sena ÇELEBİ

“Hem bu testler çok daha ucuz, hem de sonrasında ah’larla, vah’larla olmayacak kadar nokta atışı.”

Öncelikle bize biraz gen terapisinin ne olduğundan bahseden misiniz?

Tabii ki de, seve seve. Terapi biliyorsunuz ki tedavi anlamında kullanılıyor. Gen terapisi dediğimiz olay da özellikle mutasyona uğramış veya fonksiyonunu yerine getirememiş gen veya gen bölümlerinin veya herhangi bir DNA biriminin normal, iş yapan formuyla değiştirilmesi anlamına geliyor. Tabii burada önemli olan nokta şu: özellikle genetik yapımızda oluşan bazı mutasyonlar veya -genel anlamda söyleyim- varyasyonlar, çünkü biliyorsunuz ki mutasyon dediğimiz zaman bir hastalıkla birebir ilişki kurmamız lazım ve toplumdaki o varyasyonun frekansını belirli bir değerin altında olması lazım. Bunlar aslında hücrenin bütünlüğünü bozmaya yönelik yaklaşımlar. O yüzden bilim insanları da ‘acaba biz bunu nasıl bertaraf ederiz’ diye farklı alternatif yollar düşünmüşler ve bunların aslında en kalıcı çözümü de o gen bölgesinin fonksiyon yapan kısmını bir şekilde genomun içine yerleştirmek olarak düşünmüşler. Bu aslında 1970’li yıllarda çok konuşulmuş, özellikle belirli bilim toplantılarında, daha sonra 1990 yılında da, belki okumuşsunuzdur, ilk gen nakli gerçekleştirilmiş başarılı olarak. Denemeleri vardır belki de ondan önce, bizim bilmediğimiz. Ve böylece günümüze kadar geldi.

Gen terapisi hangi hastalıklarda kullanılır? Bir hastalığın gen terapisiyle tedaviye uygun olması için önemli olan noktalar nelerdir?

Burada önemli olan nokta şu: orada bir değiştirilecek olan gen veya genin bir bölümü diyelim veya DNA birimi diyelim, çok önemli bir fonksiyon yürütmesi lazım ve o fonksiyonunu gerçekleştiremiyor olması lazım, birinci öncelik bu. Ki biz bunu nasıl onun fonksiyon üreten kısmına getirebiliriz? Tabii ki de ikincisi, o gen bölümünün veya genin tamamının regülasyonu çok çok önemli. Çünkü gen dediğimiz sadece intron ekzonundan, öndeki promötöründen oluşuyor diye düşünmemek lazım. Onun düzenleyici, enhancer adını verdiğimiz farklı farklı genetik birimleri var. Tüm bu totali düşünmemiz gerekiyor. Tabii genin büyüklüğü burada çok çok önemli. Çünkü genler farklı büyüklükte olabiliyor bildiğiniz üzere. Dördüncüsü de, belki de en önemlisi, genlerimiz bazen belli kümeler halinde bulunur ve o kümede eğer farklı bir şey olursa bizim -yani kastım şu: biz o çalışmasını düşündüğümüz gen birimini veya genin kendisini genelde genomdan farklı bir, daha doğrusu o gen bölgesinden farklı bir noktaya geleceğiz. Şimdi CRISPR işi biraz değiştirdi, o ayrı. Ben geleneksel gen tedavisinden bahsediyorum. Orada gen ürününü sokacağımız genomik lokasyon da çok önemli çünkü onu orada bizim kullanmamız lazım değil mi? Aldığımız geni veya genin parçasını orada ürüne çevirmemiz lazım. O yüzden manipülasyonu kolay bir bölümde olması lazım. Gibi pek çok faktöre gereksinim duyuluyor. Tabii vektör burada çok çok önemli. Nasıl aktaracağız? Virüslerle mi aktaracağız? Veya lipozom adını verdiğimiz minik keseciklerle mi aktaracağız? Bu da işin farklı bir noktası. Bir de tabii hücrenin kendi iç savunması burada önemli. Yani burada, içeri verdiğimiz ürünün başına herhangi bir şey gelmeden, bir değişime uğramadan istenilen noktaya gitmesi gibi aslında kelime olarak kolay ama metabolizma olarak baktığımızda oldukça zor aşamaları var gen tedavisinin.

Siz de az önce bahsettiniz. Günümüzde gen terapisi için en çok virüsler kullanılıyor diye biliyoruz, dezavantajları var mıdır?

Tabii, şöyle ifade edeyim: virüsler hücrelere girdiği zaman kendilerine bir immün cevap oluştururlar. Hatta bunu bu covid döneminde hepimiz çok çok iyi anladık. Böyle olunca da immünite çok hafif ve hatta imkanı varsa kaçması lazım ve belki bu şu anki biyolojik alt yapımızla çok mümkün değil ama, beki ilerleyen zamanlarda farklı yaklaşımlar olabilir. Birincisi bu olacak yani bizim, vücudun doğal immün sistemini tetikleyecek ama onun tolere edilebilir düzeyde olması lazım. Ama virüslerin bir güzel yanı değerli meslektaşım, virüsler konak seçmede uzmandırlar yani nokta atışı çok iyi yaparlar ve özellikle viral genom, DNA veya RNA artık neyse. Hangi virüs kullanılacaksa çünkü her virüs kullanılmıyor. Burada da önemli olan nokta hangi virüsü oraya yönlendireceğimiz çünkü virüsler çok güzel nokta atışı yaparlar. O yüzden vektörün seçimi de çok çok önemli burada.

“Dünyanın en pahalı tedavisi olarak” tanımlanan gen tedavisi ve diğer tedavilerin yüksek maliyetlerine yönelik değerlendirmeniz nedir?

Şimdi aslında şöyle ifade edeyim, evet özellikle bu SMA’da gen tedavisi gerçekten de pahalı çünkü düşünseniz bir firma böyle bir tedavi protokolü uyguladığını söylüyor, ona yıllarca yatırım yaptı ve şu anda da o yatırımı -tabii firmayı ticari olarak düşünüyorum aslında biraz akademisyenliğin dışında düşünüyorum- diğer bir düşünmek istediğim nokta da belki şu an için SMA’da gen tedavisi çok konuşuluyor %100 değil zaten belirli şartlar olması lazım. O şartlar olsa bile %100 sonuç vermiyorlar ama şu andaki en ümit vadeden tedavi o. Bir şekilde bu sistemin -o sistem devlet olur veya her kimse- halka ücretsiz olarak sağlanması gerekiyor diye düşünüyorum. Ancak burada şu noktayı da söylememe müsaade et lütfen. Aslında biz elimizden geldiğince, bakın sizler bu hasta sonunuzu bilgilendirme toplantılarıyla, bunların hazırlanmasıyla buraya bir emek veriyorsunuz, bizler de aynı şekilde. SMA’yı, -ki gen tedavisi şu an en önemli şey olduğu için- ve diğer tedavileri önlemenin en kolay yolu var: hastalığa yakalanmamak. Siz hastalığa yakalanmazsanız tedaviyle uğraşmazsınız. Şu anda da özellikle gen tedavisi denilen hastalıklardaki tedavileri de engellemenin tek yolu çocuk sahibi olmadan önce aile hikayeniz varsa şiddetle önerilir, aile hikayesi yoksa belli başlı tarama testlerini ben şiddetle öneriyorum. Evliliği düşünen adaylara. Evlilik demeyim, çocuk sahibi olmak isteyen adaylara, belki evlenecek çocuk istemeyecek ona biz bir şey diyemeyiz ama çocuk niyeti varsa kesinlikle bu testler çok çok çok daha ucuz, hem de sonrasında ah’larla, vah’larla olmayacak kadar nokta atışı.

Çok teşekkür ederim hocam. Benim de SMA’yla ilgili sormak istediğim sorular vardı, hepsine bir cevap vermiş oldunuz.

Tabii ki tehlikeli ve sevimsiz bir hastalık. Diyeceksiniz ki hangi hastalık sevimli ama adı da kötü, dediğiniz gibi yaklaşımı da kötü, çözümünün olmaması da kötü. Düşünsenize anne baba olarak çocuğunuz gözlerinizin önünde eriyor, ne kadar büyük bir acı ve siz bir şey yapamıyorsunuz. Yani, hep onu söylerim, Allah kimseyi sınamasın böyle şeylerle. Bakın şöyle bir örnek vermek istiyorum size. Sizin vasıtanızla da tekrar duyuralım. Hatta bu yaşanmış bir örnek: bir beyefendi geldi, bir önceki çocuğu kas distrofili, duchenne, dmd adını verdiğimiz, şiddetle ilerleyen ve bir noktadan sonra da maalesef hayati fonksiyonların yerine getirilmemesi sonucu vefatla sonuçlanan bir hastalık. Bunu engellemenin tek yolu hastalıktan önce izim PGT adını verdiğimiz Preimplantasyon Genetik Tanı gibi ön analizlerle, belki tüp bebek yardımıyla sağlıklı embriyoları anneye nakletmek. Ve beyefendi şunu söyledi bana: ‘hocam yanlış anlama benim ilk çocuğumun kas distrofilisi var, bir daha çocuk istiyorum ve bunun böyle olmasını istemiyorum’ dedi. En doğal hakkınız dedim, anlattım yolunu. ‘Hocam biz dinen o şeylere karşıyız.’ dedi. Bakın, çok haklısınız, Allah bize akıl vermiş ve hayat kalitesini artırmak için bize uygulama yolları göstermiş. Sizin şu anda yaptığınız dinle oynamak veya dine karşı gelmek değil, sağlıklı çocuk, hem kendinize hem de çocuk için -tabii ki de gelen Allah’tandır, bizim de kendimizce inancımız, davranış kalıbımız var ama- bunları aşılamamız lazım Hazal Hocam. Daha çok gençsiniz, meslektaşım, meslektaş adayımsınız. Bizler bunu el birliğiyle herkese anlata anlata, bunun, bilimin gerekliliği ve bilimin hayat kalitemizi artırmak için önemli bir çıktısının olduğunu bildirmemiz lazım. Hasta olmadan önce onu tanılandırmak çok daha ucuz, çok daha kolay.

Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Şunu söylemek isterim: mutlaka siz değerli arkadaşlar, bakın literatür bilgilerine göre daha birçoğunun adı konmamış 7 000’e yakın nadir hastalık var. Var olduğu tahmin ediliyor ve inanın bunları bir çatı altında toplamamız gerekiyor. Bunu da sizin gibi genç, enerjisi yüksek arkadaşlar şu aşamada yapacaklar. Lütfen çok güzel bir platform kurun. O platformunuzu zaten kurdunuz ve bunları biraz daha aksiyona dönüştürebilecek toplantılar yapın. Evet çok yorulacaksınız, evet belki bu işlerde, maalesef, maddi bir geri dönüş olmayacak ama bunu yapmanın huzuru, mutluluğu ve oradan belki bir kişiyi, iki kişiyi siz kendi safınıza çekip bununla ilgili bir tedavi protokolü bile oluştursanız, bakın ne kadar büyük mutluluk. İnanın bana şu anda gelmeyen o maddiyat ileride fazlasıyla gelir. Belki de önünüze çok daha farklı kısmetler açılır. O yüzden benim sizlerden naçizane ricam, lütfen bir saat, iki saat az uyuyun. İnanın, az uyuyarak kırk altı yaşına geliniyor. Kırk yediyi bilmem, bu akşamı bilmem ama kırk altıya kadar geliniyor. Çok fazla okuyun lütfen. Çok fazla araştırın. Ve lütfen bunu güzel standartta laboratuvar deneyleriyle destekler duruma gelin. Bunu yapacaksınız biliyorum.

Prof. Dr. Korkut ULUCAN

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ANNEDEN KALITILAN DİYABET VE SAĞIRLIK

Deniz YILKI

        Giriş

Bu nadir hastalığı tanımlamadan önce diyabet türlerini tanımlamamız gerekir: tip-1 ve tip-2 diyabet. Tip-2 diyabet baskın olarak kalıtsal etmenler sonucu ortaya çıkar. Vücutta insülin eksikliği olması durumudur. Tip-2 diyabetli bireyler için çözüm yolu düzenli olarak vücutlarına dışardan insülin enjekte edilmesidir. Tip-1 diyabet ise tip-2 in aksine tamamen genetik faktörlere bağlı değildir. Yaşam tarzı, spor, tüketilen besinler ve içeceklerle ilgilidir. Yani tip-1 diyabeti olan bir bireyin düzenli ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemeyerek spor yapması tip-1 diyabetinin azalması hatta ortadan kalkmasını sağlayabilir.

          Genel Bilgi

    Anneden kalıtılan diyabet ve sağırlık (MIDD), özellikle yüksek tonlarda işitme kaybını meydana getiren bir diyabettir. Bu hastalıktaki diyabet tip-2 diyabettir ve kandaki şeker seviyesini düzenleyen insülin hormonunun yoksunluğu sonucu meydana gelen kanda şeker seviyesinin yüksekliğiyle karakterizedir. Bu hastalık ilk kez 1992’de tanımlanmıştır (Ballinger ve arkadaşları, 1992; Reardon ve arkadaşları, 1992; Guillausseau ve arkadaşları, 2001) ve mitokondriyal DNA değişiminin veya mutasyonunun sonucudur. Ayrıca, yaygın olarak 3243 bölgesindeki A>G değişikliği bilinmektedir.

     Mitokondriler anne tarafından kalıtılır bu yüzden annelerin mitokondirlerinde olan genetik bir değişiklik kendilerinden sonraki her nesle aktarılır. Bu gen anne tarafından hem erkek hem de kız çocuklara aktarılmasına rağmen bu bireylerin ilerde çocuk sahibi olması durumunda hasta anne çocuklarına bu hastalığı aktarır ama hasta baba çocuklarına bu hastalı aktarmaz. Çünkü bireylerin mitokondrisinin ortaya çıkmasında yalnızca yumurta hücreleri efektif olarak rol alır bu da her annenin her bir çocuğuna bu hastalığı aktarması demektir. Bu nadir hastalık her ne kadar anne tarafından gelecek her nesile aktarılan bir hastalık olsa da annesi tarafından bu gene sahip her çocuk aynı tepkiyi vermeyebilir. Yani bazı bireylerde yalnızca diyabet etkili olurken bazı bireylerde sağırlık etkili olabilir ya da birey bu iki durumdan da etkilenmeyip normal bir şekilde hayatını idame ettirebilir.

image

Görsel1: https://clinicalgate.com/the-practice-of-genetics-in-clinical-medicine/

      Semptomlar

      Kısa boy, ince vücut yapısı, kalpde rahatsızlıklarla karakterizedir. Bu hastalıkta genellikle diyabetten önce sağırlık baş gösterir ve öncelikli fark edilir. Ayrıca, bu diyabet, yüksek tonlarda işitme kaybı, gözde retinal bozukluklar, böbrek sorunları, sürekli kabızlık, bağırsakta emilim bozuklukları,  nöropsikiyatrik gibi çeşitli semptomlar da gösterir. 

     Görülme Sıklığı ve Kalıtım Geni

     Genellikle orta yaşlarda baş göstermesine rağmen 11-68 yaş aralığında değişken zamanlarda da tanı konabilmektedir. Bu hastalık diyabetli bireylerin %1 inde görülmektedir. MT-TL1MT-TK ve MT-TE genlerindeki bozulmalar sonucu tRNA’nın okuma hızının azalmasıyla vücutta protein üretimi de yavaşlatıyor ve aksatıyor. Protein üretimindeki aksaklıklar da tüm vücutta etkisini gösterebilmektedir. Ayrıca, erkeklerde kadınlara göre daha yaygın ve daha hızlı ilerleyen işitme kaybı vardır. Ek olarak, her bireyde hızlı ilerleyen bir işitme kaybı söz konusu değildir, bazı bireylerde uzun yıllar boyunca yavaş yavaş ilerleyen işitme kaybı görülebilmektedir.

Fig. 2

Görsel2:Maternally inherited diabetes and deafness complicated by mesangial galactose-deficient IgA1 deposits: a case report

      Teşhis ve Tedavi

   Genetik ve/veya nadir olan bir hastalığın tanısını koymak çoğu zaman zor olabilmektedir. Bu yüzden hekimler kişinin tıbbi geçmişine,  ailevi diyabet öyküsüne, laboratuvar testlerine, semptomlarına ve yapılan fiziki muayenelerinin hepsini baz alarak tanı koyma yolunda ilerlemesi bireyler için çok mühim bir konudur. Ayrıca, ailede diyabet geçmişi olan bireylerin bu hastalığa sahip olduklarını ya da ilerde buna yakalanabilme ihtimallerini önceden saptayabilmek ve engelleyebilmek için erkenden tahliller yapılmalıdır. Ayrıca, yapılan araştırmalar hala diyabetin sağırlığa nasıl yol açtığını henüz belirleyebilmiş değil.

    Diyabet tedavisinde antidiyabetik ilaçlar ve/veya insülin tedavisi kullanılır. İşitme kaybı içinse işitme cihazı veya kohlear implant öneriliyor. Mitokondriyal DNA daki kusurun tedavisi için koenzim (Q10) takvilerinin uygulanması önerilmektedir. MIDD’li bireylerin tedavi sürecine erkenden başlanmalıdır çünkü diyabetin ilerleyen dönemlerinde çeşitli böbrek sorunları baş göstererek bu hastalığı içinden çıkılması çok daha zor bir hastalığa dönüştürebilmektedir.

    Hastalığın Diğer isimleri

  • Ballinger-Wallace sendromu
  • Sağırlıkla diyabet, tip 2, (Diabetes mellitus, type II, with deafness)
  • Anneden kalıtılan sağırlık ve diyabet sendromu
  • MIDD
  • Mitokondriyal kalıtsal diyabet ve sağırlık
  • NIDDM sağırlıkla beraber
  • Sağırlıkla birlikte insüline bağımlı olmayan diyabet

   Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

X’e BAĞLI HİPOHİDROTİK EKTODERMAL DİSPLAZİ

Havva Berre AYVAZ

Hastalığın Diğer İsimleri

  • EDA1( Ektodisplazi)
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ 1, HİPOHİDROTİK / SAÇ / DİŞ TİPİ, X-BAĞLANTILI; ECTD1
  • XLHED
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ 1; ED1
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ, ANHİDROTİK, X-BAĞLANTILI; EDA
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ, HİPOHİDROTİK, 1; HED1
  • CST SENDROMU
  • CHRIST-SIEMENS-TOURAINE SENDROM

Genel Bilgi – Hastalıkla İlişkili Genler – Genetik Görülme Sıklığı

X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazi, Hipohidrotik ektodermal displazi * (ana başlık ise Ektodermal displazi olarak adlandırılır ve saç, tırnak, cilt, ter bezleri ve dişler gibi en az iki ektodermal kaynaklı yapıların etkilendiği nadir hastalığın adına denir.) nadir hastalığının alt başlığıdır. Adından da anlaşılacağı üzere cinsiyet kromozomu X’e bağlı çekinik genler tarafından taşınan bir (nadir) ektodermal hastalıktır. Neredeyse 200’e yaklaşık durum ektodermal displazi adı altında tanımlanmış olsa da bunların en yaygın olanı X’e bağlı hipohidrotik ektodermal displazi (XHED) olarak literatüre geçmiştir. Hastalığın başlangıcı bebeklik dönemlerine dayanmaktadır. Kaynaklarda XHED (klinik taramalar sonucunda) hipotrikoz (kıl oluşmasının azlığı; deri üzerinde çokaz kıl bulunuşu hali), hipohidroz (terleme azlığı/yokluğu) ve hipodonti (diş eksikliği/yokluğu) gibi belirtiler ile eşleştirilmiş bir hastalık olarak geçmektedir. Bunlara ek olarak Genetik görülme sıklığı (yaygınlığı) 1-9 / 1 000 000 gibi oranlarla ifade edilmektedir.

Resim1 Kaynak: http://www.firattipdergisi.com/text.php3?id=940

Xq13.1 lokasyonunda bulunan Ektodisplasin (EDA) geninde mutasyonun meydana gelmesi sonucu hipohidrotik ektodermal displazi (HED)’ye neden olmaktadır (Unutulmamalıdır ki XHED, HED’nin en sık görülen çeşididir, yani gende gözlemlenen mutasyon aynı zamanda XHED’yi de tetikleyecektir).

Kalıtım Paterni/Deseni

Genetik çalışmalar yapılırken anne ve anne tarafından akrabaların genetik yapıları ve probandın (genetik çalışmanın başlatılmasına neden olan kişi, şahsiyet) genetik yapısı gözlemlendiğinde, EDA geninde (X’e bağlı çekinik bir genle taşındığı için ve erkek evlatlarda görülme sıklığı genelde kız çocuklarına göre daha yüksek olduğu için makalelerde genel olarak erkek hastalar baz alınmıştır), Xq12-q13 bölgesinde bulunan DXS732  lokusunda (çok iyi korunan bir sekans içeren lokus olarak bilinmektedir) bazı silinmeler fark edilmiş ve bu sonuç doğrultusunda erkek hastalarda doğrudan mutasyona uğramış hastalık yapıcı bölge olarak gösterilirken kadınlarda ise taşıyıcı olmanın bir belirtisi olarak ifade edilmiştir.

Hastalık Belirtileri ve Bu Belirtilerin Görülme Sıklığı

Hastalığın şu ana kadar bilinen ve HPO –İnsan Fenotip Ontolojisi- tarafından yayımlanan tabloda görüldüğü üzere beş belirtisi bulunmaktadır. Kişiden kişiye değişen belirtilerden dolayı bu sayı her seferinde artmakta ve tablo güncellenmektedir.

Tıbbi TerimlerDiğer İsimlerGörülme Sıklığı
Kaş aplazisi / HipoplazisiKaş yokluğu (Hastanın Kaşlarının olmaması durumu)İnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Gecikmiş diş çıkarmasıGecikmiş diş çıkması (eruption olarak geçmektedir)İnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Depresif burun sırtıDüz burunİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Terse dönmüş alt dudak vermilyonuAlt dudak sarkıklığıİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Terse dönmüş üst dudak vermilyonuDışa dönük üst dudakİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip

*Hipohidrotik ektodermal displazi (HED), deri, saç, diş ve ter bezleri gibi ektodermal yapıların anormal şekilde oluşturulmuş bir parçası ile karakterize edilen genetik bir ektoderm gelişim bozukluğudur. Bu hastalık ana semptom olarak terlemede anormallik olarak tanımlanır ve ayırması zor üç alt başlığı vardır, bunlardan biri de X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazidir (Christ-Siemens-Touraine (CST) sendromu (X’e bağlı)).

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Özellikle X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazi için bir tedavi yöntemi olmasa da, ana başlık olan Hipohidrotik ektodermal displazi için uygulanan tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. Hastaların kontrolsüz ısıya maruz kalmamaları gerektiği vurgulanmaktadır. kuvöze yerleştirilen bebeklerin kuvöz ısısının sürekli kontrol edilmesi gerektiği, çocuklarda sık sık soğuk sıvı tüketimi, giysileri ıslatma veya özel soğutma yelekleri / başlıkları giyme gibi önlemler alınabileceği bildirilmektedir. Erken diş tedavisi de bir diğer tedavi etme yolu olarak belirtilmektedir. Erken diş tedavisinde amaç dişlerin işlevini yerine getirebilmesini sağlamak ve görünümünü düzeltmektir. Genellikle ortodontik tedavi kemik grefti veya sinüs kaldırma prosedürlerini ve ardından diş protezlerini destekleyen diş implantlarının yerleştirilmesini içerir. İmmün yetmezliği olan olan hastalar için, immün temelli tedavilere ek olarak agresif enfeksiyon yönetimi veya hematopoietik kök hücre nakli gerektirdiği ifade edilmektedir.

Kaynakça

  1. X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia. Orpha.net. Şu siteden alındı: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=180&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Christ-Siemens-Touraine%20syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=X-linked-hypohidrotic-ectodermal-dysplasia&title=X-linked%20hypohidrotic%20ectodermal%20dysplasia&search=Disease_Search_Simple   
  2. Callea, M., Vinciguerra, A., Willoughby, C. E., Deroma, L., & Clarich, G. (2013). Infantile bilateral glaucoma in a child with ectodermal dysplasia. Ophthalmic genetics, 34(1-2), 58–60. https://doi.org/10.3109/13816810.2012.666707 
  3. https://www.omim.org/entry/305100 
  4. Lei, K. E., Wang, L., Ma, B., Shi, P., Li, L., Che, T., & He, X. (2016). Effect of an EDA-A1 gene mutant on the proliferation and cell cycle distribution of cultured human umbilical vein endothelial cells. Experimental and therapeutic medicine, 11(2), 535–539. https://doi.org/10.3892/etm.2015.2952 
  5. Clarke A. (2016). Anticipated stigma and blameless guilt: Mothers’ evaluation of life with the sex-linked disorder, hypohidrotic ectodermal dysplasia (XHED). Social science & medicine (1982), 158, 141–148. https://doi.org/10.1016/j.socscimed.2016.04.027
  6. Zonana, J., Gault, J., Davies, K. J. P., Jones, M., Browne, D., Litt, M., Brockdorff, N., Rastan, S., Clarke, A., Thomas, N. S. T. Detection of a molecular deletion at the DXS732 locus in a patient with X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia (EDA), with the identification of a unique junctional fragment. Am. J. Hum. Genet. 52: 78-84, 1993.[PubMed: 8434608] 
  7. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10427/index 
  8. Hypohidrotic ectodermal dysplasia. Orpha.net. Şu siteden alındı: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=238468  
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

YÜNLÜ SAÇ SENDROMU

Havva Berre AYVAZ

Hastalığın Diğer Adları:

  • Woolly Hair
  • Kalıtsal yünlü saç (Otozomal Dominant)
  • Ailesel yünlü saç (Otozomal Resesif) 

Hastalığın Tanımı ve Genel Bilgileri:

Yünlü saç sendromu nadir bir hastalık olmakla birlikte saç derisinde görülen doğuştan gelen bir yapısal bozukluktur. Bazen bir grup saç gövdesi bozukluğu olarak da ifade edilir.

Görseller Kaynak: https://www.idoj.in/article.asp?issn=2229-5178;year=2013;volume=4;issue=3;spage=222;epage=224;aulast=Vasudevan

Kozmetik açıdan ayrı bir sorun olarak tanımlanabilirken altta yatan olümcül kardiyomiyopatik hastalıkların bir parçası olabilir. Yünlü Saç sendromu aynı zamanda Naxos Hastalığı ve Carvajal Sendromu ile özgünleştirilmiştir (Literatürde tanımlanan kardiyomiyopatik rahatsızlardan yünlü saç sendromu ile karakterize edilmiş hastalıklardır). Naxos hastalığı, yünlü saç, palmoplantar keratoderma ve aritmojenik sağ ventriküler kardiyomiyopati ile bağlantılıdır. Bu sendromda ortalama saç çapı en çok 0,5cm olarak kaydedilmiştir. Aşırı derecede kıvırcık bir yapısı vardır.

Genetik Görülme Sıklığı ve Kalıtım Paterni/ Deseni 

Hastalığın yaygınlığı hakkında henüz bir bilgi olmamakla beraber otozomal dominant ya da otozomal resesif (çekinik) olarak da kalıtılabilir. Hastalığın ilk görülme dönemleri bebeklik ve yeni-doğan olarak ifade edilir.

Teşhis Yöntemi ve Tedaviler

Hastalığın şu ana kadar bilinen ve HPO (İnsan Fenotip Ontolojisi) tarafından yayımlanan tabloda görüldüğü üzere şu ana kadar beş belirtisi bulunmaktadır. Kişiden kişiye değişen belirtilerden dolayı bu sayı her seferinde artmakta ve tablo güncellenmektedir.

Tıbbi TerimlerDiğer İsimlerGörülme Sıklığı
Kırılgan Saçlar%80-%99
İnce Saçİnce saç sapıİnce saç dokusuSeyrek saç sapıSeyrek saç dokusu%80-%99
Yünlü SaçBükülmüş Saç%80-%99
Saçın HipopigmentasyonuSaç Renginin Kaybolması%30-%79
Yavaş Büyüyen SaçYavaş büyüyen scalar%30-%79
Tablo1 Kaynak: https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5597/woolly-hair-syndrome

Bu tür saçlar genellikle zor tarandığına ve normalde daha kırılgan olduğuna dair literatür bilgileri bulunmaktadır. Normalde izole bir bulgu olarak ortaya çıkarılsa da dilate kardiyomiyopati ve palmoplantar keratoderma (Carvajal Sendromu), aritmojenik sağ ventriküler kardiyomiyopati ve palmoplantar keratoderma (Naxos Hastalığı) gibi sendromik formlarda veya büyüme yetersizliği ile ortaya çıkan bulguları haricinde tutmak önemlidir.

Herhangi bir tedavi yöntemi bulunmamakla birlikte, hastaların ağır fiziksel ve kozmetik işlemlerden uzak durmaları önerilmektedir. Boyutlarına ve bulundukları yere bağlı olarak yünlü tüyler kesilebilir. Eğer hastalığın varlığından şüpheleniliyorsa, kapsamlı bir araştırma kardiyolojik teşhis muayenesi yapılması gerekmektedir.

Hastalıkla İlişkili Genler

İzole versiyonları çoğunlukla Lipaz H (LIPH, 3q27.2) ve lizofosfatidik asit reseptörü 6 (LPAR6, 13q14.2) genlerindeki homozigot veya bazen bileşik heterozigot mutasyonlar sonucu oluşur (LIPH ve LPAR6 genlerınde görülen mutasyonlar resesiftir). Bu mutasyonlar sadece saç dokusunun kontrolünü değil aynı zamanda saç büyümesini de etkiler. Çok nadir vakalarda KRT74 (12q13.13) ve KRT71 (12q13.13) olmak üzere iki keratin geninde heterozigot mutasyonlar bildirilmiştir (KRT74 ve KRT71 genlerinde görülen mutasyonlar otozomal dominanttır). Son çalışmalarda, sadece bir ailede görülmüştür, potansiyel bir hastalık geni olan 4q35.1-q35.2 kromozomundaki yünlü saç için yeni bir gen bölgesi bildirilmiştir.

Ancak yaygın kısmi yünlü kılların ve sporadik (bir sağlık sorununun bir bölgede zaman zaman ve eser miktarda görülmesi) olarak oluşan yünlü kıl nevüslerinin (ben, et beni) etiyolojisi bilinmemektedir.

Kaynakça

  1. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=8571&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=woolly-hair-syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Woolly-hair&title=Woolly%20hair&search=Disease_Search_Simple
  2. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5597/woolly-hair-syndrome
  3. https://omim.org/entry/194300
  4. Vasudevan, B., Verma, R., Pragasam, V., & Badad, A. (2013). A rare case of woolly hair with unusual associations. Indian dermatology online journal4(3), 222–224. https://doi.org/10.4103/2229-5178.115524
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BİRİNCİL SKLEROZAN KOLANJİT

Hilal Altay

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Birincil Sklerozan Kolanjit(PSC) yaklaşık olarak 40’lı yaşlarda teşhis edilmekle beraber, bilinmeyen nedenlerden erkeklerde kadınlardan iki kat fazla sıklıkta görülmektedir. 

Resim1: https://drahmetdobrucali.com/primer-sklerozan-kolanjit/
  1. Belirti ve Semptomlar

Teşhis edilen hastaların çoğunda hastalığın hiçbir semptomu görülmemekte, fakat rutin kan testleri karaciğerdeki sorunları ortaya çıkarmaktadır. En erken görülen PSC semptomu aşırı yorgunluk (fatigue), karın bölgesinde rahatsızlık ve aşırı kaşıntıdır(pruritus). Durum kötüleştikçe, hastalıktan mustarip bireyler deride ve göz beyazında sarılık ve/veya dalakta büyüme(splenomegaly) gösterebilir. Biriken safra son aşamalarda karaciğere büyük zarar vererek kronik karaciğer hastalıklarına(siroz) ya da karaciğer yetmezliğine neden olur. Sindirmek için gerekli safraya erişilemediğinden, yağın vücutta parçalanması/emilimi gerçekleşemez. Bunun sonucunda, kilo kaybı ve yağ içerisinde bulunan ya da yağ içerisinde depolanan (yağda çözünen) vitaminlerin eksikliği ortaya çıkar. Örneğin yağda çözünen D vitamini kalsiyumu absorbe etmek ve bu doğrultuda kemikleri güçlendirmekten sorumludur. Bu vitaminin eksikliği PSC’ye sahip bireylerde kemik incelmesinin (osteoporoz) görülmesine neden olmaktadır.

  1. Genetik Görülme Sıklığı

Her 10,000 insanda 1 görülen bu hastalık, yılda yaklaşık olarak her 100,000 hastanın birinde teşhis edilebilmektedir.

  1. Kalıtım Paterni/Deseni

Hastalığın genetik paterni, hastalığın çeşitli ve çok sayıdaki genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi içerisinde olmasından dolayı tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalık aile içerisinde kümelenme eğiliminde olduğundan, herhangi bir aile bireyinin bu hastalığa sahip olması diğer aile üyelerinin de hastalığa sahip olma açısından riskli konumda olduğunu göstermektedir.

  1. Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

PSC, klinik belirtilere ve değişen karaciğer fonksiyon testlerine dayanılarak hastalıktan şüphelendiğinde, hastalığın karakteristiği olan safra kanalında darlık ve dilatasyon değişikliklerin görüntülenmesi amacıyla yapılan manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRCP) veya endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi (ERCP) ile tanı .

İmmünsüpresanlar ve şelatörler semptomları tedavi etmek ve komplikasyonları yönetmek için kullanılır, ancak bugüne kadar PSC’nin hastalık seyrini iyileştiren veya değiştiren hiçbir tıbbi tedavi bulunmamaktadır. Yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin yerine koyma tedavisi hastalarda sıklıkla görülen vitaminlerin eksikliğini gidermek için kullanılabilir. Karaciğer nakli hastalığı ileri seviyede olan hastalar için tek kesin tedavi yöntemidir ve hastaların çoğunda tanıdan 13-21 yıl sonra karaciğer nakli, ya hastalığın ilerlemesi ya da tedaviye dirençli bakteriyel kolanjit gibi hastalık komplikasyonları nedeniyle gerekmektedir. Safra tıkanıklığı semptomlarını hafifletmek için, safra darlıkların stentli veya stentsiz endoskopik dilatasyonu .

Resim2: https://drahmetdobrucali.com/primer-sklerozan-kolanjit/

Karaciğer nakli sonrası hastalığın seyri genellikle iyidir, ancak karaciğer nakli gerçekleştirilen PSC hastalarının % 10 ila %37’lik bir kısmında hastalık tekrarlayabilmektedir.

  1. Hastalıkla İlişkilendirilen Diğer Hastalıklar

PSC genellikle bağırsakların iltihaplanmasıyla bağırsaklarda açık yaralara(ülser) ve karın ağrısına neden olan iltihaplı bağırsak hastalığı (IBD) ile ilişkilendirilmektedir. Ama bu bağlantının nedeni hala anlaşılamamıştır. PSC hastalığından mustarip kişilerin yaklaşık %70’i IBD’nin en yaygın formu olan ülseratif kolit’e sahiptir. Bunun yanı sıra, PSC hastalığından mustarip bireylerin Tip 1 Diyabet, Çölyak ve Tiroid hastalığı gibi otoimmün hastalıklarına yakalanma şanları hastalığa sahip olmayan bireylerden daha fazladır. Otoimmün hastalıkları, bağışıklık sisteminin arızalanması sonucu vücut organ ve dokularına saldırması ile gerçekleşmektedir. PSC hastalığından mustarip kişilerin kansere, özellikle safra kanalı kanseri (Kolanjiokarsinoma), yakalanma riskleri de artmaktadır.

  1. Hastalığın Diğer İsimleri
  • PSC
  • Sclerosing Cholangitis
  1. Hastalık adına Yapılan Çalışmalar ve Kısa Özetleri

Flow Cytometry kullanarak Eksteen vd. organ donör kontrolleri ve diğer kronik inflamatuar karaciğer hastalıkları olan hastalara kıyasla primer sklerozan kolanjiti olan hastalarda karaciğer infiltre eden lenfositler (LIL’ler) üzerinde CCR9’un (604738) büyük ölçüde artmış ekspresyonunu bulmuştur. İmmünohistokimyasal ve Western Blot analizleri, normalde sadece timüs ve bağırsakta eksprese edilen CCL25’in (602565), PSC hastalarının karaciğerlerinde yüksek oranda eksprese edildiğini, ancak diğer karaciğer hastalıklarında böyle bir olayın gerçekleşmediği belirtildi. Laboratuvar ortamında CCR9-pozitif LIL’ler seçilerek CCL25’e taşınmıştır ve CCL25’lerin alfa-4 / beta-7 integrinleri aracılığıyla hareket halinde bulunmayan MADCAM1’e (102670) için tetiklenebileceği gözlenmiştir5. Eksteen vd., aktif enflamatuar bağırsak hastalığı sırasında bağırsakta aktive olan T hücrelerinin hem hepatik hem de mukozal endotelyuma bağlanma yeteneği ile efektör hücrelere farklılaştığını öne sürmüştür. Eksteen vd. bu çalışmalarında CCL25 ve MADCAM1’in PSC’de karaciğere mukozal CCR9-pozitif lenfositlerin alınmasında beraber çalıştıklarını öne sürmüştür.

Sheth vd., CFTR’nin (602421) işlev bozukluğunun, IBD’li bir hasta alt kümesinin neden PSC geliştirdiğini açıklayabileceğini varsaydı. PSC’li 19 hastada CFTR genotipini ve fenotipini IBD’si olan ve karaciğer hastalığı olmayan 18 hasta, 17 primer biliyer siroz hastası, 81 kistik fibroz hastası(CF; 219700) ve 51 sağlıklı kontrol ileriye dönük olarak değerlendirdiler. Moleküler ve fonksiyonel analizlerle gösterildiği üzere, PSC’de heterozigot durumda CFTR anormalliklerinin prevalansının arttığını buldular ve bu anormalliklerin IBD’li bir hasta alt kümesinde PSC’nin gelişimine katkıda bulunabileceği sonucuna vardılar. PSC hastalarının yüzde seksen dokuzu, 1540G varyantını (602421.0023) içeren genotipleri taşımakla beraber hastalık kontrollerinin% 57’sine kıyasla (p = 0.03) azalmış fonksiyonlu CFTR’a sahip oldukları anlaşıldı. 19 PSC hastasından sadece 1’inde ne CFTR mutasyonu ne de 1540G varyantı vardı. Nazal potansiyel fark testi ile değerlendirilen CFTR klorür kanal fonksiyonu, hastalık kontrolleri ve sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında PSC hastalarında medyan izoproterenol yanıtının azaldığını göstermiştir.

Takeda vd., bir monoklonal anti Dr (603612) antikoruuygulanmasının, B farelerinde spesifik olarak kolestatik karaciğer yetmezliği ve kolanjiyosit apoptozunu indüklediğini, ancak diğer fare suşlarında olmadığını bulmuştur. Trail (603598) – veya Dr-null B fareleri, genel safra kanalı ligasyonu ile indüklenen kolestaza nispeten dirençliydi7. Ek olarak, ortak safra kanalı ligasyonu, yabani tip farelerin kolanjiyositlerinde Dr ekspresyonunu artırarak onları Dr aracılı kolanjite duyarlı hale getirdi. Fare karaciğer örneklerinin histolojik görünümü, insan primer sklerozan kolanjitini . PSC’li hastalardan türetilen kolanjiyositler, kontrollere kıyasla DR5 ve TRAIL ekspresyonunda artış . İnsan örneklerinde kolanjiyositlerin apoptozu da gözlendi. Bulgular, sirotik safra hastalıklarında TRIAL / DR5 aracılı apoptoz için bir rol önermiştir.

Hastalık ile ilgili devam eden veya tamamlanmış laboratuvar deney çalışmalarına bu siteden ulaşılabilmektedir:

https://clinicaltrials.gov/ct2/resultscond=%22primary+sclerosing+cholangitis%22

KAYNAKÇA

  1. Primary sclerosing Cholangitis: MedlinePlus Genetics. (2020, August 18). https://medlineplus.gov/genetics/condition/primary-sclerosing-cholangitis/#causes adresinden alıntılandı.
  2. INSERM US14 — ALL RIGHTS RESERVED. (n.d.). Orphanet: Primary sclerosing cholangitis. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=783&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Primary-sclerosing-cholangitis-&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease%28s%29%2Fgroup+of+diseases=Primary-sclerosing-cholangitis&title=Primary+sclerosing+cholangitis&search=Disease_Search_Simple adresinden alıntılandı.
  3. Primary Sclerosing Cholangitis. (n.d.). https://omim.org/entry/613806#1 adresinden alıntılandı.
  4. Primary sclerosing cholangitis. (2019, September 12). https://rarediseases.org/rare-diseases/primary-sclerosing-cholangitis/ adresinden alıntılandı.
  5. Eksteen, B., Grant, A. J., Miles, A., Curbishley, S. M., Lalor, P. F., Hubscher, S. G., Briskin, M., Salmon, M., Adams, D. H. Hepatic endothelial CCL25 mediates the recruitment of CCR9+ gut-homing lymphocytes to the liver in primary sclerosing cholangitis. J. Exp. Med. 200: 1511-1517, 2004.
  6. Sheth, S., Shea, J. C., Bishop, M. D., Chopra, S., Regan, M. M., Malmberg, E., Walker, C., Ricci, R., Tsui, L.-C., Durie, P. R., Zielenski, J., Freedman, S. D. Increased prevalence of CFTR mutations and variants and decreased chloride secretion in primary sclerosing cholangitis. Hum. Genet. 113: 286-292, 2003.
  7. Takeda, K., Kojima, Y., Ikejima, K., Harada, K., Yamashina, S., Okumura, K., Aoyama, T., Frese, S., Ikeda, H., Haynes, N. M., Cretney, E., Yagita, H., Sueyoshi, N., Sato, N., Nakanuma, Y., Smyth, M. J., Okumura, K. Death receptor 5 mediated-apoptosis contributes to cholestatic liver disease. Proc. Nat. Acad. Sci. 105: 10895-10900, 2008.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GENETİK BİR HASTALIK ZAMANLA BİR NADİR HASTALIĞI DOĞURDU

‘HASTALIĞIN İÇ ORGANLARA TUTULUM DURUMU VAR’

Hazal Sena Çelebi

Morfea Nedir?

Morfea, sıklıkla yalnızca deriyi etkileyen uzun seyirli nadir bir deri hastalığıdır. En sık görülen belirtileri; aktif dönemde leylak renginde, geç dönemde kahverengimsi olan ağrısız renk değişiklikleri ve deri kıvamında sertleşmedir. Hastalık kadınlarda 2-3 kat daha fazla görülür ve ortalama hastalık başlangıcı 40’lı yaşlardır. Nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır. Travma, radyasyon, ilaçlar, infeksiyonlar, genetik ve otoimmünite üzerinde durulmaktadır. Nedeni ne olursa olsun hastalık süreci, damarsal hasar ve deride elastikiyeti sağlayan bir protein olan kolajen üretiminin artışı ve yıkımının azalmasıyla ilerler. Morfea sıklıkla yalnızca deriyi etkiler. Bazı olgularda ise etkilediği deri alanının altındaki yağ, kas vb. dokular da etkilenebilir. Sıklıkla gövde ön veya arka yüzde yerleşirlerse de, yüz dahil tüm deri alanları etkilenebilir. Aktif lezyonlar, sıklıkla 2-15 cm büyüklüğünde merkezinde pigment değişiklikleri olan pembemsi mor, kenarları leylak renginde oval yamalardır. Zamanla daha açık tonda görünen merkezi kısım giderek sertleşir, kalınlaşır, kuru ve parlak bir görünüm kazanır. Etkilenen alanlarda zaman içerisinde kıllar ve ter bezlerinde de kayıplar gelişebilir. Kollar ve bacaklarda yerleştiklerinde doğrusal özellik kazanabilir. Deri altı yapıları tutarak hareket kısıtlılıklarına yol açabilir. Yüzü tutan şiddetli bir formunda, kas ve alttaki kemik yapılar da etkilenerek önemli görünüm sorunlarına yol açabilir.

Kaynakça

https://turkdermatoloji.org.tr/media/hasta_bilgilendirme/Morfea.pdf

Morfea hastalığına sahip nadir bir bireysiniz. Morfea hastalığı genetik kaynaklı bir hastalık mı?

Aslında normalde sedef hastasıyım. Sedef genetik bir hastalık. Annem de sedef hastasıydı. Sedef hastalığıyla alakalı olarak bu hastalığa yakalandım. Sedef bir cilt rahatsızlığı, morfea da öyle.

Morfea hastalığı ilerleyici bir hastalık mı?

Evet kesinlikle ilerleyici bir hastalık. Benim için de epeyce ilerledi, başladığından beri. Önce, karnımda iki daire şeklinde başlamıştı. Şimdi ise tüm vücudumu sarmış vaziyette. Bacaklarım, kollarım, sırtım…

Morfea hastalığının ilk bulguları hangi yaşlarda ortaya çıktı? Tanılandırmada zorluk yaşandı mı?

Altmışlı yaşlarımın başlarında diyebilirim. Sanıyorum ki altmış üç yaşımdaydım. Tanılandırmada ise zorluk yaşanmadı diyebilirim. Doktor tecrübeli olduğu için tanı hızlıca kondu.

Morfea hastalığının hayati tehlikesi var mı?

Morfea hastalığı zaten nadir bir hastalık ama hastalığa sahip bireylerde de nadir olarak hastalığın iç organlara tutulum durumu da var. Mesela benim dizlerimde sıkıntı var. Yere oturup kalkamıyorum. Ortopedi hekimine gittim ve muayene oldum. Dizlerimde herhangi bir şey olmadığını söyledi. Belki kas zayıflığı olabileceğini söyledi. Fazlasıyla hareketlerimi kısıtlıyor. Ellerimde, dizlerimde var. Genellikle eklemler biraz zor hareket ediyor.

Hastalığınız sosyal hayatınızı etkiliyor mu?

Biraz etkiliyor. Görünüş olarak genellikle kapalı olan alanlarda var ama yine de çok fazla olmasa da etkiliyor.

Hastalığın esnasında tedaviye ve bakım hizmetlerine ulaşmada zorluk yaşadınız mı ya da yaşıyor musunuz? Tedavileri sınırlı mı?

 Farklı tedaviler uygulandı şimdiye kadar. İlk yapılan tedavi fazla sonuç vermedi. Aslında anladığım kadarı ile hastalığın tam anlamda tedavisi yok. Baskılayıcı bir tedavi uygulanıyor. Belki tamamen geçmeyecek ama…

Morfea hastalığının yarattığı sorunlar nelerdir?

En belirgin sorun hareket kısıtlılığı. Eğilip kalkmada çok zorluk çekiyorum. Yatakta sağdan sola dönerken zorlanıyorum. Ellerimden ameliyat olmuştum fakat tam düzelmedi. Bir şeyleri kavramak zor oluyor.

Makbule Tezcan

Kategoriler
YUKLENDI

Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR’la nadir hastalıklarda erken tanının önemi ve çocukluk çağı romatizmal hastalıkları hakkında konuştuk

‘Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitiriyor.’

Hazal Sena ÇELEBİ

  1. Öncelikle şunları sormak istiyorum: Nadir hastalıklar nedir? Nadir hastalıklar ile ilgili önemli sorunlar nelerdir?

Öncelikle duyarlılığın için çok teşekkür etmek istiyorum. Nadir hastalıklar, adından da anlaşılacağı gibi toplumda nadir gördüğümüz, sıklık olarak bakarsak da 2000 kişiden daha azında görülen -böyle bir tanım var- hastalıklardır. Tabii yöreden yöreye, bölgeden bölgeye bu hastalıklar değişebiliyor. Çünkü, her yörenin ayrı bir rahatsızlığı var. Bunlardaki ana sorunu, ben bir “ Çocuk Romatolog”u olarak yanıtlamak istiyorum. Bu hastaların hastaneye, hekime, tedaviye ulaşabilme zorlukları, tanınabilirlik zorlukları ve diğer bulgularla birlikte geliyor. En önemli özelliği de bunlardır. Sizin de çalışmış olduğunuz genetik kökenli hastalıklar ve bu genetik kökenli hastalıkları gerçekten tanımak çok zor. Bunlarla birlikte uğraşmak, bunları takip etmekte çok zor. Farklı klinik bulgularda daha az gördüğümüz, toplumda görmeye alışık olmadığımız ortamlarda hep aklımıza gelmesi gereken bir noktadır burası.

2. Nadir hastalıklar genellikle çocukları mı etkiliyor?

Tabii, her yaşta görülebiliyor; böyle bir genelleme yok. Ama çoğunlukla genetik kökenli oldukları için bunların birçoğu küçük yaşlarda ortaya çıkıyor. Doğumla birlikte başlıyorlar. Doğumla birlikte başladıklarında da bu çocuklar doğdukları anda çeşitli bulgularla, çeşitli verilerle karşımıza gelebiliyorlar ve bunlar karşımıza geldiği zaman gerçekten ortaya çıkan belli noktalar oluyor çocukluk çağında. Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitirebiliyor. Bu nadir hastalıkların çoğu, yaşamla da bağdaşamıyor ve ne yazık ki çocuklarımızı kaybediyoruz. Aslında bunları daha erken tanıyabilmiş olsaydık daha çabuk tedavilerini sağlayabilirdik. Ama bu, tek bir hekimin yapabileceği ya da tek bir kişinin yapabileceği bir şey gibi değil. Yani birçok insanın iç içe yapıp birçok insanın iç içe değerlendirebileceği bir durum olarak karşımıza geliyor.

3.Özellikle size sormak istediğim sorulardan birisi: Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları ve belirtileri nelerdir? Nadir olanlar özellikle.

Çok teşekkür ederim bu soru için. Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları deyince gerçekten çok geniş bir kavramla karşı karşıyayız. Ve bu geniş kavramın içinde birçok veri karşımıza çıkıyor. Ne zaman düşünmeliyiz bunları? Bir kere ağrı hissetmek, hepimizin yaşadığı bir şey. Ama o ağrı dışında; hareket kısıtlılığı, yürüme zorluğu, eklemlerde şişlik ve kızarıklık gibi bulgular. Ya da bir çocuğun yaptığı en önemli eylem biliyorsunuz ki yaramazlıktır. Çocuğun yaramazlık yapamaması, yaramazlığını kaybetmesi, hareketlerini yapamaması çok önemli bir veri olarak karşımıza geliyor ve bunlarla birlikte ortaya çıkan bir durum oluyor. Onun dışında kontrol altına alınamayan ateşler, özellikle değişik cilt döküntüleri gibi bulgular aklımıza çocukluk çağı romatizmal hastalıklarını getirmeli. Tabii bunlar içinde ana grup olarak otoinflamatuar dediğimiz bir geniş grup vardır. Bunlar genetik geçişli olan hastalıklar ve genetik geçişli olduğu için de bunlar çocukluk çağında daha sık bulgularla birlikte karşımıza çıkabiliyor Hazal.

4.Çocukluk çağı romatizmal hastalıklarının tanı ve tedavisinde zorluk yaşanıyor mu?

Kesinlikle yaşanıyor. Bize ulaşmada, ilgili merkezlere ulaşmada bazen sıkıntılar oluyor. Ama bu sıkıntıları ortadan kaldırdığımız anda bunların birçoğunu da ortadan kaldırmış oluyoruz kolaylıkla. Yani hastalar bize ulaştığı anda daha sağlıklı olarak tedavilerini düzenlemiş oluyoruz ve bunlarla birlikte gidiyoruz. Tabii ki geldikten sonrası kolay. Ama ilaca erişimdeki sıkıntılar gibi birçok şeyi de bizler çabalayarak çözmeye çalışıyoruz.

4.Hasta ve hasta yakınlarının yaşamında erken tanı, doğru tedavi ve düzenli takibin önemi nedir?

 Üzerine de vurguladığın gibi Hazal, gerçekten çok önemli. Her hastayı ne kadar erken tanıyabilirsek o kadar başarılı oluyoruz tedavide. Yani erken tanımamız, erken olarak bunları değerlendirmemiz çok önemli. Tedaviye erken başladığımız zaman, erken tanıdığımız zaman -hastalıkta oluşabilecek iki ana grubumuz var. Birinci grup, hastaları aktif tutmak istemiyoruz; ikinci grup, hasar oluşmasın istiyoruz.- yani bizim en büyük korkumuz çocukların bu hastalıklardan ötürü hasar almaları. Yani hasar aldıkları zaman ciddi olarak etkilenmeler oluyor. Eklemleri etkileniyor, ortalama ömürleri 80 yıl olduğu için. Yani biz var olan eklemlerimizi 80 sene kullanabileceğiz demek bu. Bunlarda oluşan bir hasar, geriye dönüşsüz olabiliyor. Ve bu hasarın önlenmesi için çabalıyoruz, bütün amaçlarımız da bunun için.

5.Nadir hastalıkların -özellikle sizin branşınız için soruyorum- tedavisi mümkün mü?

Tabii ki tanıya göre değişiyor. Bu ülkede sağlıkçılar, sağlıkla uğraşanlar; işte bunlar genetikçiler, biyologlar, doktorlar, hemşireler… bütün sağlık çalışanlarının tek bir amacı var: Yaşamları boyunca, eğitimleri boyunca toparlamış oldukları bu iyiliği taşımak. İyiliği taşımak için çabalıyorlar, iyiliği taşımak için uğraşıyorlar. Ve iyiliği taşımak için yaptıkları çabalarla birlikte yürütüyorlar bu olayları. Ve bunlarla birlikte karşımıza çıkan bir bulgu oluyor. Ve bu yüzden biz hastaların birçoğunu tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama bu spesifik olarak hastalıktan hastalığa değişiyor. Her hastalığın farklı bulguları, farklı verileri olabiliyor. O yüzden de hastalık bazında konuşmak daha doğru oluyor. Hepsine elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Yarısını da tam olarak tedavi edebiliyoruz diyelim.

5.Nadir hastalıklarla savaşan hastaların ve hasta yakınlarının günlük hayatta yaşadığı zorluklar nelerdir, biraz bahsedebilir misiniz?

Gerçekten çok zor bir hayat. Düşünün hep hasta bir çocuğunuz olduğunu ya da hep hasta olduğunuzu… gerçekten yaşanması kolay bir şey değil. Tabii ki sıkıntılar çok büyük ve bunlara elimizden geldiğince bizler de yardımcı olmaya çalışıyoruz, bunların hepsini düzeltmeye çalışıyoruz. Bunların hepsini düzenlemeye ve toparlamaya çalışıyoruz. Gerçekten zorlu bir iş, bu hastalarımıza mutlaka hasta dernekleri aracılığıyla, diğer aracılarla da yardımcı olmak zorundayız. Ve bunlarla birlikte bunları toparlamak bizler için de rahatlatıcı bir etki yaratacaktır.

6.Az önce de derneklerden bahsettiniz. Nadir hastalıklar için kurulan dernekleri ve düzenlenen farkındalık projelerini yeterli buluyor musunuz -ülkemiz için-?

Bizim ülkede ben şu konudan adım gibi eminim: uzmanlık dernekleri, özellikle UDEK çatısı altında toplanan bütün uzmanlık dernekleri ellerinden gelen iyiliği hastalara taşımak için uğraşıyorlar. Ben” Çocuk Romatoloji Derneği” başkanıyım. Çocuk Romatoloji Derneği’nde ben ve arkadaşlarım, bütün çabamız hastalarımızın iyiliği için. Elimizden geleni gösteriyoruz. Yeterli mi? Tabii ki değil. Daha çok şey yapmamız gerekiyor. Hastalarımızı daha çok bilgilendirmemiz, ailelerimizi daha çok bilgilendirmemiz gerekiyor. Ve bunlarla birlikte güzel bir geleceğe çocuklarımızı taşımamız gerekiyor. Ama yaptığımız hiçbir şey hala yeterli değil. Hala daha çok yapacak işimiz var.

7.Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Hiçbir şey yok. Çalışmaya devam edin. Bence çalıştıkça her şey çok güzel olacak. Gerçekten bu ülkenin gençlerinden ben çok ümitliyim. Çok güzel şeyler yapacağınıza da adım gibi inanıyorum.

                                                             Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR