Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ANNEDEN KALITILAN DİYABET VE SAĞIRLIK

Deniz YILKI

        Giriş

Bu nadir hastalığı tanımlamadan önce diyabet türlerini tanımlamamız gerekir: tip-1 ve tip-2 diyabet. Tip-2 diyabet baskın olarak kalıtsal etmenler sonucu ortaya çıkar. Vücutta insülin eksikliği olması durumudur. Tip-2 diyabetli bireyler için çözüm yolu düzenli olarak vücutlarına dışardan insülin enjekte edilmesidir. Tip-1 diyabet ise tip-2 in aksine tamamen genetik faktörlere bağlı değildir. Yaşam tarzı, spor, tüketilen besinler ve içeceklerle ilgilidir. Yani tip-1 diyabeti olan bir bireyin düzenli ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemeyerek spor yapması tip-1 diyabetinin azalması hatta ortadan kalkmasını sağlayabilir.

          Genel Bilgi

    Anneden kalıtılan diyabet ve sağırlık (MIDD), özellikle yüksek tonlarda işitme kaybını meydana getiren bir diyabettir. Bu hastalıktaki diyabet tip-2 diyabettir ve kandaki şeker seviyesini düzenleyen insülin hormonunun yoksunluğu sonucu meydana gelen kanda şeker seviyesinin yüksekliğiyle karakterizedir. Bu hastalık ilk kez 1992’de tanımlanmıştır (Ballinger ve arkadaşları, 1992; Reardon ve arkadaşları, 1992; Guillausseau ve arkadaşları, 2001) ve mitokondriyal DNA değişiminin veya mutasyonunun sonucudur. Ayrıca, yaygın olarak 3243 bölgesindeki A>G değişikliği bilinmektedir.

     Mitokondriler anne tarafından kalıtılır bu yüzden annelerin mitokondirlerinde olan genetik bir değişiklik kendilerinden sonraki her nesle aktarılır. Bu gen anne tarafından hem erkek hem de kız çocuklara aktarılmasına rağmen bu bireylerin ilerde çocuk sahibi olması durumunda hasta anne çocuklarına bu hastalığı aktarır ama hasta baba çocuklarına bu hastalı aktarmaz. Çünkü bireylerin mitokondrisinin ortaya çıkmasında yalnızca yumurta hücreleri efektif olarak rol alır bu da her annenin her bir çocuğuna bu hastalığı aktarması demektir. Bu nadir hastalık her ne kadar anne tarafından gelecek her nesile aktarılan bir hastalık olsa da annesi tarafından bu gene sahip her çocuk aynı tepkiyi vermeyebilir. Yani bazı bireylerde yalnızca diyabet etkili olurken bazı bireylerde sağırlık etkili olabilir ya da birey bu iki durumdan da etkilenmeyip normal bir şekilde hayatını idame ettirebilir.

image

Görsel1: https://clinicalgate.com/the-practice-of-genetics-in-clinical-medicine/

      Semptomlar

      Kısa boy, ince vücut yapısı, kalpde rahatsızlıklarla karakterizedir. Bu hastalıkta genellikle diyabetten önce sağırlık baş gösterir ve öncelikli fark edilir. Ayrıca, bu diyabet, yüksek tonlarda işitme kaybı, gözde retinal bozukluklar, böbrek sorunları, sürekli kabızlık, bağırsakta emilim bozuklukları,  nöropsikiyatrik gibi çeşitli semptomlar da gösterir. 

     Görülme Sıklığı ve Kalıtım Geni

     Genellikle orta yaşlarda baş göstermesine rağmen 11-68 yaş aralığında değişken zamanlarda da tanı konabilmektedir. Bu hastalık diyabetli bireylerin %1 inde görülmektedir. MT-TL1MT-TK ve MT-TE genlerindeki bozulmalar sonucu tRNA’nın okuma hızının azalmasıyla vücutta protein üretimi de yavaşlatıyor ve aksatıyor. Protein üretimindeki aksaklıklar da tüm vücutta etkisini gösterebilmektedir. Ayrıca, erkeklerde kadınlara göre daha yaygın ve daha hızlı ilerleyen işitme kaybı vardır. Ek olarak, her bireyde hızlı ilerleyen bir işitme kaybı söz konusu değildir, bazı bireylerde uzun yıllar boyunca yavaş yavaş ilerleyen işitme kaybı görülebilmektedir.

Fig. 2

Görsel2:Maternally inherited diabetes and deafness complicated by mesangial galactose-deficient IgA1 deposits: a case report

      Teşhis ve Tedavi

   Genetik ve/veya nadir olan bir hastalığın tanısını koymak çoğu zaman zor olabilmektedir. Bu yüzden hekimler kişinin tıbbi geçmişine,  ailevi diyabet öyküsüne, laboratuvar testlerine, semptomlarına ve yapılan fiziki muayenelerinin hepsini baz alarak tanı koyma yolunda ilerlemesi bireyler için çok mühim bir konudur. Ayrıca, ailede diyabet geçmişi olan bireylerin bu hastalığa sahip olduklarını ya da ilerde buna yakalanabilme ihtimallerini önceden saptayabilmek ve engelleyebilmek için erkenden tahliller yapılmalıdır. Ayrıca, yapılan araştırmalar hala diyabetin sağırlığa nasıl yol açtığını henüz belirleyebilmiş değil.

    Diyabet tedavisinde antidiyabetik ilaçlar ve/veya insülin tedavisi kullanılır. İşitme kaybı içinse işitme cihazı veya kohlear implant öneriliyor. Mitokondriyal DNA daki kusurun tedavisi için koenzim (Q10) takvilerinin uygulanması önerilmektedir. MIDD’li bireylerin tedavi sürecine erkenden başlanmalıdır çünkü diyabetin ilerleyen dönemlerinde çeşitli böbrek sorunları baş göstererek bu hastalığı içinden çıkılması çok daha zor bir hastalığa dönüştürebilmektedir.

    Hastalığın Diğer isimleri

  • Ballinger-Wallace sendromu
  • Sağırlıkla diyabet, tip 2, (Diabetes mellitus, type II, with deafness)
  • Anneden kalıtılan sağırlık ve diyabet sendromu
  • MIDD
  • Mitokondriyal kalıtsal diyabet ve sağırlık
  • NIDDM sağırlıkla beraber
  • Sağırlıkla birlikte insüline bağımlı olmayan diyabet

   Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

ÖZGÜR YAŞAYAN AMİPLER ve NEDEN OLDUKLARI PARAZİTOZLAR

Melis Kübra UYSAL

Genel Bilgi

Serbest yaşayan amiplere bağlı amipiyaz tüm doğal ortamlarda otonom bir durumda hayatta kalabilen Acanthamoeba, Naegleria ve Balamuthia cinslerine ait serbest yaşayan amiplerin enfeksiyonundan kaynaklanan nadir bir parazitik enfeksiyondur. Serbest yaşayan amipler nadir ancak yıkıcı hastalıklara neden olur. Bu canlılar dünya çapında her yerde bulunabilir. Bütün yaş gruplarından insanları etkiler ve görülme sıklığı (prevalansı) 100.000’de 1 ila 9 kişi arasındadır. 

Etken Faktörler

Doğada pek çok cins serbest yaşayan amip bulunmaktadır, ancak bunlardan sadece 3 tanesi insanlarda hastalık nedeni olarak tanımlanmıştır. Acanthamoeba, Naegleria ve Balamuthia.

Acanthamoeba ssp. Toprakta, tozda, havada ve suda, havalandırma ve klima sistemlerinde bulunur. Acanthamoeba ve Balamuthia türleri bağışıklığı baskılanmış hastalarda kronik granülomatöz amipli ensefalite (GAE) neden olur. Ayrıca Acanthamoeba ssp., sinuzite, granülomatöz deri lezyonlarına, kontakt lens kullananlarda kornea travması sonucu amipli keratit ve korneal ülsere neden olabilir.

Naegleria fowleri tatlı su habitatlarında bakteriler ile beslenir. Su ile ilgili aktiviteler sırasında burun yoluyla vücuda girerek insanlarda patojeniteye neden olabilir. Burundan girdikten sonra bu amip beyne gider ve genellikle ölümcül bir beyin fonksiyonu olan birincil meningoensefalite (PAM) neden olur. 

Granülomatöz Amipli Ensefalit

Acanthamoeba ve Balamuthia türlerinin neden olduğu granülomatöz amipli ensefalit (GAE) kronik ve yavaş ilerleyen bir merkezi sinir sistemi enfeksiyonudur. Bazı durumlarda hastalık akciğerleri de etkileyebilir. Hastalığın kuluçka süresi tam olarak bilinmemekle birlikte haftalarla aylar arası olacağı tahmin ediliyor. Genellikle aerosol yani hava yoluyla bulaşır. 

Belirti ve semptomlar

Bu hastalığın semptomları arasında, baş ağrısı, zihinsel durum değişikliği, ateş, uyuşukluk, mide bulantısı, kusma ve bir kaç hafta içerisinde ölüme kadar ilerleyebilen psikoz yer alabilir.

Teşhis ve Tedavi yöntemleri

Beyin sıvısından hazırlanan kültürün PCR yöntemi ile analiziyle teşhis edilir, ancak çok nadir görünen bir hastalık olduğu için güvenilir bir teşhis testi bulunmamaktadır. Bu sebeple çoğu vakada ölüm sonrasına kadar tespit edilemez. En çok immun sistemi baskılanmış hastalarda görülür. Alkolizm, uyuşturucu kullanımı, kemoterapi, kortikosteroidler ve organ nakli bu hastalık için risk faktörleri olarak tanımlanmıştır. Hastalığın öldürücülük oranı neredeyse %100’dür. 

Bu hastalık için yüksek iyileşme olasılığı taşıyan kanıtlanmış bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bu sebeple tedavilerinde yerleşik bir başarı bulunmamaktadır, ancak miltefosin, laboratuvar ortamında birkaç serbest yaşayan amip türüne karşı öldürücü aktivite göstermekte ve son zamanlarda miltefosin tedavisi umut verici sonuçlar vermektedir.

Kutanöz Akantamoebiasis

Acanthamoeba ve Balamuthia türlerinin neden olduğu sert nodüller ya da iyileşmeyen sertleşmiş cilt ülserleri halinde bulunan deri lezyonlarıdır. Tedavisi oldukça zordur.  İtrakonazol, pentamidin ve 5-flusitozin içeren ilaçlar kullanılır. Ayrıca miltefosin tedavisi umut vaadeden sonuçlar vermektedir. Öldürücülük oranı %76 civarıdır ancak granülomatöz amipli ensefalitle birleştiğine %100’e yaklaşır.

Amipli Keratit

Acanthamoeba ssp. cinsi amiplerin sebep olduğu görme yetisini tehtit eden bir kornea hastalığıdır. Kontakt lenslerin hijyenik olmayan kullanımı, kornea aşınması ve gözün kirli suya maruz kalması sebebiyle gerçekleşebilir. Genel nüfusta 100.000 kişi içerisinde 3 kişide görülür. 

Belirti ve Semptomlar 

Sulanan gözler, fotofobi, göz ağrısı, bulanık görme, göz tahrişi semptomlar arasındadır.

Teşhis ve Tedavi Yöntemleri

Kornea sıyrılması veya biyopsisi ile teşhis edilir. Tedavi için erken teşhis önemlidir. Tedavi için ilaçların uzun süreli kullanılması gerekebilir. Hastalıktan kaçınmak için kontakt lenserin özel sıvıları harici sularla (musluk suyu gibi) yıkanılmasından kaçınılmalıdır.

Birincil Amipli Meningoensefalit

Naegleria fowleri türü amipin neden olduğu genellikle ölümcül olan, hızlı ilerleyen bir sinir sistemi enfeksiyonudur. Kuluçka dönemi belirsizdir. Kirli sularda bulunur. Kirli sularda yüzen kişilerde burun yoluyla merkezi sinir sistemine geçer. İnsandan insana yayılma gösterdiğine dair herhangi bir bulgu yoktur. 

Belirti ve Semptomlar

Semptomları bakteriyel veya viral menenjitle benzerlik gösterir. Enfeksiyonlar; baş ağrısı, fotofobi, mide bulantısı ve kusma ile ilişkilendirilir. Ayrıca patojen beyin dokusunda yoğun tahribata neden olduğundan, vücutta kontrol kaybı, nöbetler ve halüsinasyonlar görülebilir. İlerleyen döneminde boyun sertliği, kraniyal sinir felci ve koma görülebilir. 

Tedavisinde amfoterisin ilacı tercih edilir. Miltefosinin bu hastalık üzerinde de kullanımı araştırılmaktadır. Hastalıktan 2011 yılına kadar kurtulan kişi sayısı 2 olarak rapor edilmiştir. 2013 yılında miltefosinle tedavi edilen 2 çocukta da iyileşme görülmüştür. Buna rağmen hastalığın öldürücülüğü neredeyse %100’dür

Kaynakça

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

UZMAN HEKİM VE AYNI ZAMANDA NADİR BİR BİREYDEN: ÇÖLYAK

Hazal Sena ÇELEBİ

‘İlk tanı konduğunda sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz.’

Çölyak hastalığına sahip bir bireysiniz. Çölyak hastalığının en yaygın belirtileri nelerdir?

Çocuklarda daha çok büyüme ve gelişme geriliği, boy kısalığı, geçmeyen ishal şeklinde belirtiler olurken erişkinlerde karında şişlik, ağrı, ishal/kabızlık, eklem ağrıları, anemi, dermatit gibi semptomlar görülebiliyor. Çok daha farklı belirtilerle ortaya çıkabileceği gibi bazen de hiçbir belirti vermeden yıllarca sessiz bir şekilde seyredebiliyor.

Çölyak hastalığı genetik kaynaklı bir hastalık mı?

Evet genetik yatkınlığı var. HLA-DQ2 ve HLA-DQ8 isimli insan lökosit antijenlerine yönelik yapılan genetik testler, çölyak hastalığının tanısını için kullanılmakta. Ancak ailede çölyak olmaması çocukta çölyak olmayacağı anlamına gelmiyor. Genetik yatkınlıkla beraber çevresel faktörler de çölyak hastalığın görülme sıklığını arttırmaktadır. Özellikle son 40-50 yılda endüstriyel gıdaların üretimiyle beraber katkı maddeleri ve koruyucu maddelere maruz kaldık. Yine son 50 yılda antibiyotiklerin hayatımıza girmesi bağırsak floralarımızın bozulmasına neden oldu. Günümüzde otoimmun hastalıkların temelinde bağırsak floramızın bozularak geçirgen bağırsağa sahip olmamız neden olarak gösterilmiş durumda.  Yine Buğdayın daha dayanıklı ve daha güçlü olması için yapılan genetik değişiklik, buğdayın içerisindeki gluten oranının artmasına neden oldu. Fermente ürünlerin kullanımının giderek azalması ve paketli gıdaların tüketiminin artması gibi pek çok genetik dışı neden çölyak hastalığının görülme sıklığının artmasına neden olmaktadır.

 Çölyak hastası ve aynı zamanda uzman hekim olduğunuz için size şu soruyu sormak istiyorum: Çölyak hastalığı ilk aşamada nasıl teşhis ediliyor ve belirtileri yaşa ve cinsiyete göre değişkenlik gösteriyor mi?

Çölyak teşhisi için bence en önemli şey hekimin çölyaktan şüphelenmesi. Şüphelendikten sonra tanı algoritması net. Önce seroloji testleri ile kandaki antikorlar araştırılır. Glutene karşı bir bağışıklık reaksiyonu varsa test sonucunda bu antikorları yüksek bulursunuz. Eğer testler çölyak hastalığını destekliyorsa yani antikorlarınız yüksekse endoskopi ile ince bağırsak biyopsisi yapılır. Endoskopi ve patoloji sonucu da çölyağı destekliyorsa tanınız konmuş olur. Tabii burada çölyak ile karışan pek çok hastalık olabilir bunun için de gerekirse farklı testlerde yapılabilir. Çölyak bir çok hastalığı taklit edebileceği gibi hiçbir semptom vermeden de gidebilen bir hastalık. O yüzden detaylı bir hikaye ve muayene şart. Çocuklarda sadece büyüme gelişme geriliği ve boy kısalığı ile başvuran ya da kronik geçmeyen ishali olan kişilerde genelde çölyak akla geliyor. Ülkemizde yaklaşık 700 bin civarı çölyak hastası olduğu düşünülürken bunun sadece 200 bin civarına tanı konuluş durumda. Bu kadar az tanı konmasının nedeni sadece bu belirtilere odaklanılması belki de. Çölyakta bağırsaklarda harabiyet olduğu için emilim bozukluğu olur. Yani sizin için gerekli olan pek çok vitamin ve eser elementi vücudunuz alamaz. Kalsiyum eksikliğine bağlı kemik erimesi, kas zayıflığı, kemik ağrısı;  K vitamini eksikliğine bağlı kanamalar, A vitamini eksikliği nedeniyle gece körlüğü, B grubu vitaminlerin eksikliğine bağlı anemi, depresyon, nöropatik ağrılar;  D vitamini eksikliği; cilt lezyonları; Dikkat eksikliği / hiperaktivite, öğrenme güçlükleri, baş ağrısı, kas koordinasyon eksikliği ve epilepsi nöbeti gibi nörolojik belirtiler; baş dönmesi ve denge sorunları gibi çok geniş bir semptom yelpazesi olabilir. İlk başta dediğim gibi hekimin şüphelenmesi bence en önemlisi gerisi kolay.

Tedavisi var mı? Varsa sınırlı mı? Hastalık uygulanan diyetlerle yalnızca durağanlaştırılıyor mu?

Çölyak hastalığı diyetinize devam ettiğiniz müddetçe hastalık olmaktan çıkıyor. Glutenden uzak durduğunuz sürece bağırsaklarınız tamamen normale dönüyor, iyileşiyor ve siz normal, sağlıklı bir insan oluyorsunuz.

Çölyak hastalığı sosyal hayatı nasıl etkiliyor?

Toplum olarak glutenli yiyeceklere çok düşkünüz ve çölyak hastalığını bilmiyoruz. İnsanlarımız böyle bir hastalığın farkında değil. Böyle olunca çölyak hastaları Türkiye’de beslenmede çok ciddi sıkıntı yaşıyor. Dışarda glütensiz ürün bulmak hakikaten çok zor. Bulsanız da çok pahalı. Pek çok kişi ilk tanı aldığında nerede neyi nasıl yiyeceğini bilemiyor bu da otomatikman sosyal hayatınızı olumsuz etkiliyor. Farkındalık ve bilinirlik arttıkça bu sıkıntının azalacağını düşünüyorum.

Çölyak hastalığının ilk bulguları hangi yaşlarınızda ortaya çıktı?

Ben otuzlu yaşlarımda tanı aldım. Bacak ağrılarım olmaya başlamıştı. Buna neden olabilecek onlarca hastalık var aslında ve çölyak aklınıza ilk başta gelmiyor. Bu şikayetle danıştığım hiçbir meslektaşımın da aklına gelmedi. Çünkü ben erişkin yaşta büyüme gelişmesi normal kan değerleri iyi olan biriydim. İshalim kabızlığım yoktu, herkes gibi arada hazımsızlık gaz şikayetleri vesaire vardı. Tabii kendim doktor olunca biraz daha detaya inip acaba çölyak olabilir mi dedim. Antikorlarıma baktırınca pozitif geldi. Endoskopi ve biyopsi sonucumda çölyakla uyumlu gelince tanı kesinleşti.

Çölyak hastalığının kaç alt tipi var?

Tipik (Klasik) Çölyak, Atipik Çölyak, Potansiyel Çölyak, Sessiz Çölyak ve non-Çölyak Gluten Hassasiyeti şeklinde 5 alt gruba ayrılmakta.

Çölyak tanısı sonrasında hasta ve ailesini neler bekliyor?

İlk tanı konduğunda sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Yeme-içme odaklı bir hastalık olduğu için dikkatli olunması gerekiyor. Etiket okuma alışkanlığı olan bir millet değiliz. Hastalık başına gelinceye kadar kimse ürünlerin içindekiler/alerjenler kısmını açıp okumuyor.  İlk başta ‘neden ben’, ‘neden bana denk geldi’ diyorsun. Bir de yemeyi içmeyi seven biriysen ve bizim gibi İç Anadolu’da yaşayan biriysen, hamura düşkün bir çevren varsa; gelsin tatlılar gitsin börekler, çörekler, simitler, baklavalar… Her şeyimiz hamurla yapılan şeyler. Bir anda bunların hepsi elinden alınıyor. Bu duruma alışamak nerdeyse 1 yılı buluyor. Çok zorlanıyorsun, sosyal ortamlardan kendini çekmeye başlıyorsun. Toplumsal duyarlılık olmayınca ‘ya o da neymiş bir kez ye ne olacak’, ‘bir kereden bir şey olmaz’, ‘sen bunu yiyemiyordun değil mi’ tarzındaki yaklaşımlar insanın canını iyice sıkıyor, iyice moralini bozuyor. Bir süre sonra dışarıya çıkmak istememe ve kendi içine kapanma süreci başlıyor. Zamanla bu sürece de alışıp artık kendi düzeninizi oturtuyorsunuz. Ama çocuklar için durum daha farklı. Glutensiz ürünler hem her yerde bulunmuyor bulunsa bile maalesef çok pahalı. Ekonomik anlamda bu diyeti sürdürebilmek çok zor. Özellikle çölyaklı çocuklar çok büyük sıkıntı çekiyor. Ona uygun gofreti, çikolatayı, çubuk krakeri çocuklara sağlamak lazım ama bunlar normalin 4-5 katı fiyatlarında ve her istenilen yerde bulunmuyor. Okul çağında bir çocuk düşünün okulda arkadaşları kantine gidiyor gofret, tost vesaire alıyor ama kantinde glutensiz ürünler bulunmuyor. Hastaneler, okullar ve yurtlar gibi toplu yaşam yerlerinde glütensiz ürünlerin bulundurulması ile ilgili çeşitli girişimler oldu ama yetersiz kaldı. Hem bunun yaygınlaştırılması hem de çölyak hastalarına yapılan ödemelerin artırılması gerektiğini düşünüyorum.

Çölyak hastalığı için kurulan dernekleri yeterli buluyor musunuz?

Çoğu dernek ya kendileri çölyak hastası ya da çocukları çölyak hastası olan oradaki gönüllüler tarafından kuruluyor. Her dernek elinden geldiğince çölyak tanısı almış kişilere ulaşıp hayatlarını kolaylaştırmaya onlara gerekli eğitimi vermeye çalışıyor. Bunun daha yaygın ve etkin bir şekilde tüm çölyaklılara ulaşacak şekilde organize edilmesi tabii ki daha iyi olacaktır.

Uz. Dr. Kenan GÜÇLÜ

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

X’e BAĞLI HİPOHİDROTİK EKTODERMAL DİSPLAZİ

Havva Berre AYVAZ

Hastalığın Diğer İsimleri

  • EDA1( Ektodisplazi)
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ 1, HİPOHİDROTİK / SAÇ / DİŞ TİPİ, X-BAĞLANTILI; ECTD1
  • XLHED
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ 1; ED1
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ, ANHİDROTİK, X-BAĞLANTILI; EDA
  • EKTODERMAL DİSPLAZİ, HİPOHİDROTİK, 1; HED1
  • CST SENDROMU
  • CHRIST-SIEMENS-TOURAINE SENDROM

Genel Bilgi – Hastalıkla İlişkili Genler – Genetik Görülme Sıklığı

X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazi, Hipohidrotik ektodermal displazi * (ana başlık ise Ektodermal displazi olarak adlandırılır ve saç, tırnak, cilt, ter bezleri ve dişler gibi en az iki ektodermal kaynaklı yapıların etkilendiği nadir hastalığın adına denir.) nadir hastalığının alt başlığıdır. Adından da anlaşılacağı üzere cinsiyet kromozomu X’e bağlı çekinik genler tarafından taşınan bir (nadir) ektodermal hastalıktır. Neredeyse 200’e yaklaşık durum ektodermal displazi adı altında tanımlanmış olsa da bunların en yaygın olanı X’e bağlı hipohidrotik ektodermal displazi (XHED) olarak literatüre geçmiştir. Hastalığın başlangıcı bebeklik dönemlerine dayanmaktadır. Kaynaklarda XHED (klinik taramalar sonucunda) hipotrikoz (kıl oluşmasının azlığı; deri üzerinde çokaz kıl bulunuşu hali), hipohidroz (terleme azlığı/yokluğu) ve hipodonti (diş eksikliği/yokluğu) gibi belirtiler ile eşleştirilmiş bir hastalık olarak geçmektedir. Bunlara ek olarak Genetik görülme sıklığı (yaygınlığı) 1-9 / 1 000 000 gibi oranlarla ifade edilmektedir.

Resim1 Kaynak: http://www.firattipdergisi.com/text.php3?id=940

Xq13.1 lokasyonunda bulunan Ektodisplasin (EDA) geninde mutasyonun meydana gelmesi sonucu hipohidrotik ektodermal displazi (HED)’ye neden olmaktadır (Unutulmamalıdır ki XHED, HED’nin en sık görülen çeşididir, yani gende gözlemlenen mutasyon aynı zamanda XHED’yi de tetikleyecektir).

Kalıtım Paterni/Deseni

Genetik çalışmalar yapılırken anne ve anne tarafından akrabaların genetik yapıları ve probandın (genetik çalışmanın başlatılmasına neden olan kişi, şahsiyet) genetik yapısı gözlemlendiğinde, EDA geninde (X’e bağlı çekinik bir genle taşındığı için ve erkek evlatlarda görülme sıklığı genelde kız çocuklarına göre daha yüksek olduğu için makalelerde genel olarak erkek hastalar baz alınmıştır), Xq12-q13 bölgesinde bulunan DXS732  lokusunda (çok iyi korunan bir sekans içeren lokus olarak bilinmektedir) bazı silinmeler fark edilmiş ve bu sonuç doğrultusunda erkek hastalarda doğrudan mutasyona uğramış hastalık yapıcı bölge olarak gösterilirken kadınlarda ise taşıyıcı olmanın bir belirtisi olarak ifade edilmiştir.

Hastalık Belirtileri ve Bu Belirtilerin Görülme Sıklığı

Hastalığın şu ana kadar bilinen ve HPO –İnsan Fenotip Ontolojisi- tarafından yayımlanan tabloda görüldüğü üzere beş belirtisi bulunmaktadır. Kişiden kişiye değişen belirtilerden dolayı bu sayı her seferinde artmakta ve tablo güncellenmektedir.

Tıbbi TerimlerDiğer İsimlerGörülme Sıklığı
Kaş aplazisi / HipoplazisiKaş yokluğu (Hastanın Kaşlarının olmaması durumu)İnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Gecikmiş diş çıkarmasıGecikmiş diş çıkması (eruption olarak geçmektedir)İnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Depresif burun sırtıDüz burunİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Terse dönmüş alt dudak vermilyonuAlt dudak sarkıklığıİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip
Terse dönmüş üst dudak vermilyonuDışa dönük üst dudakİnsanların% 80-% 99’u bu semptomlara sahip

*Hipohidrotik ektodermal displazi (HED), deri, saç, diş ve ter bezleri gibi ektodermal yapıların anormal şekilde oluşturulmuş bir parçası ile karakterize edilen genetik bir ektoderm gelişim bozukluğudur. Bu hastalık ana semptom olarak terlemede anormallik olarak tanımlanır ve ayırması zor üç alt başlığı vardır, bunlardan biri de X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazidir (Christ-Siemens-Touraine (CST) sendromu (X’e bağlı)).

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Özellikle X’e bağlı Hipohidrotik ektodermal displazi için bir tedavi yöntemi olmasa da, ana başlık olan Hipohidrotik ektodermal displazi için uygulanan tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. Hastaların kontrolsüz ısıya maruz kalmamaları gerektiği vurgulanmaktadır. kuvöze yerleştirilen bebeklerin kuvöz ısısının sürekli kontrol edilmesi gerektiği, çocuklarda sık sık soğuk sıvı tüketimi, giysileri ıslatma veya özel soğutma yelekleri / başlıkları giyme gibi önlemler alınabileceği bildirilmektedir. Erken diş tedavisi de bir diğer tedavi etme yolu olarak belirtilmektedir. Erken diş tedavisinde amaç dişlerin işlevini yerine getirebilmesini sağlamak ve görünümünü düzeltmektir. Genellikle ortodontik tedavi kemik grefti veya sinüs kaldırma prosedürlerini ve ardından diş protezlerini destekleyen diş implantlarının yerleştirilmesini içerir. İmmün yetmezliği olan olan hastalar için, immün temelli tedavilere ek olarak agresif enfeksiyon yönetimi veya hematopoietik kök hücre nakli gerektirdiği ifade edilmektedir.

Kaynakça

  1. X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia. Orpha.net. Şu siteden alındı: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=180&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Christ-Siemens-Touraine%20syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=X-linked-hypohidrotic-ectodermal-dysplasia&title=X-linked%20hypohidrotic%20ectodermal%20dysplasia&search=Disease_Search_Simple   
  2. Callea, M., Vinciguerra, A., Willoughby, C. E., Deroma, L., & Clarich, G. (2013). Infantile bilateral glaucoma in a child with ectodermal dysplasia. Ophthalmic genetics, 34(1-2), 58–60. https://doi.org/10.3109/13816810.2012.666707 
  3. https://www.omim.org/entry/305100 
  4. Lei, K. E., Wang, L., Ma, B., Shi, P., Li, L., Che, T., & He, X. (2016). Effect of an EDA-A1 gene mutant on the proliferation and cell cycle distribution of cultured human umbilical vein endothelial cells. Experimental and therapeutic medicine, 11(2), 535–539. https://doi.org/10.3892/etm.2015.2952 
  5. Clarke A. (2016). Anticipated stigma and blameless guilt: Mothers’ evaluation of life with the sex-linked disorder, hypohidrotic ectodermal dysplasia (XHED). Social science & medicine (1982), 158, 141–148. https://doi.org/10.1016/j.socscimed.2016.04.027
  6. Zonana, J., Gault, J., Davies, K. J. P., Jones, M., Browne, D., Litt, M., Brockdorff, N., Rastan, S., Clarke, A., Thomas, N. S. T. Detection of a molecular deletion at the DXS732 locus in a patient with X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia (EDA), with the identification of a unique junctional fragment. Am. J. Hum. Genet. 52: 78-84, 1993.[PubMed: 8434608] 
  7. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/10427/index 
  8. Hypohidrotic ectodermal dysplasia. Orpha.net. Şu siteden alındı: https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?lng=EN&Expert=238468  
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

YÜNLÜ SAÇ SENDROMU

Havva Berre AYVAZ

Hastalığın Diğer Adları:

  • Woolly Hair
  • Kalıtsal yünlü saç (Otozomal Dominant)
  • Ailesel yünlü saç (Otozomal Resesif) 

Hastalığın Tanımı ve Genel Bilgileri:

Yünlü saç sendromu nadir bir hastalık olmakla birlikte saç derisinde görülen doğuştan gelen bir yapısal bozukluktur. Bazen bir grup saç gövdesi bozukluğu olarak da ifade edilir.

Görseller Kaynak: https://www.idoj.in/article.asp?issn=2229-5178;year=2013;volume=4;issue=3;spage=222;epage=224;aulast=Vasudevan

Kozmetik açıdan ayrı bir sorun olarak tanımlanabilirken altta yatan olümcül kardiyomiyopatik hastalıkların bir parçası olabilir. Yünlü Saç sendromu aynı zamanda Naxos Hastalığı ve Carvajal Sendromu ile özgünleştirilmiştir (Literatürde tanımlanan kardiyomiyopatik rahatsızlardan yünlü saç sendromu ile karakterize edilmiş hastalıklardır). Naxos hastalığı, yünlü saç, palmoplantar keratoderma ve aritmojenik sağ ventriküler kardiyomiyopati ile bağlantılıdır. Bu sendromda ortalama saç çapı en çok 0,5cm olarak kaydedilmiştir. Aşırı derecede kıvırcık bir yapısı vardır.

Genetik Görülme Sıklığı ve Kalıtım Paterni/ Deseni 

Hastalığın yaygınlığı hakkında henüz bir bilgi olmamakla beraber otozomal dominant ya da otozomal resesif (çekinik) olarak da kalıtılabilir. Hastalığın ilk görülme dönemleri bebeklik ve yeni-doğan olarak ifade edilir.

Teşhis Yöntemi ve Tedaviler

Hastalığın şu ana kadar bilinen ve HPO (İnsan Fenotip Ontolojisi) tarafından yayımlanan tabloda görüldüğü üzere şu ana kadar beş belirtisi bulunmaktadır. Kişiden kişiye değişen belirtilerden dolayı bu sayı her seferinde artmakta ve tablo güncellenmektedir.

Tıbbi TerimlerDiğer İsimlerGörülme Sıklığı
Kırılgan Saçlar%80-%99
İnce Saçİnce saç sapıİnce saç dokusuSeyrek saç sapıSeyrek saç dokusu%80-%99
Yünlü SaçBükülmüş Saç%80-%99
Saçın HipopigmentasyonuSaç Renginin Kaybolması%30-%79
Yavaş Büyüyen SaçYavaş büyüyen scalar%30-%79
Tablo1 Kaynak: https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5597/woolly-hair-syndrome

Bu tür saçlar genellikle zor tarandığına ve normalde daha kırılgan olduğuna dair literatür bilgileri bulunmaktadır. Normalde izole bir bulgu olarak ortaya çıkarılsa da dilate kardiyomiyopati ve palmoplantar keratoderma (Carvajal Sendromu), aritmojenik sağ ventriküler kardiyomiyopati ve palmoplantar keratoderma (Naxos Hastalığı) gibi sendromik formlarda veya büyüme yetersizliği ile ortaya çıkan bulguları haricinde tutmak önemlidir.

Herhangi bir tedavi yöntemi bulunmamakla birlikte, hastaların ağır fiziksel ve kozmetik işlemlerden uzak durmaları önerilmektedir. Boyutlarına ve bulundukları yere bağlı olarak yünlü tüyler kesilebilir. Eğer hastalığın varlığından şüpheleniliyorsa, kapsamlı bir araştırma kardiyolojik teşhis muayenesi yapılması gerekmektedir.

Hastalıkla İlişkili Genler

İzole versiyonları çoğunlukla Lipaz H (LIPH, 3q27.2) ve lizofosfatidik asit reseptörü 6 (LPAR6, 13q14.2) genlerindeki homozigot veya bazen bileşik heterozigot mutasyonlar sonucu oluşur (LIPH ve LPAR6 genlerınde görülen mutasyonlar resesiftir). Bu mutasyonlar sadece saç dokusunun kontrolünü değil aynı zamanda saç büyümesini de etkiler. Çok nadir vakalarda KRT74 (12q13.13) ve KRT71 (12q13.13) olmak üzere iki keratin geninde heterozigot mutasyonlar bildirilmiştir (KRT74 ve KRT71 genlerinde görülen mutasyonlar otozomal dominanttır). Son çalışmalarda, sadece bir ailede görülmüştür, potansiyel bir hastalık geni olan 4q35.1-q35.2 kromozomundaki yünlü saç için yeni bir gen bölgesi bildirilmiştir.

Ancak yaygın kısmi yünlü kılların ve sporadik (bir sağlık sorununun bir bölgede zaman zaman ve eser miktarda görülmesi) olarak oluşan yünlü kıl nevüslerinin (ben, et beni) etiyolojisi bilinmemektedir.

Kaynakça

  1. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=8571&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=woolly-hair-syndrome&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease(s)/group%20of%20diseases=Woolly-hair&title=Woolly%20hair&search=Disease_Search_Simple
  2. https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/5597/woolly-hair-syndrome
  3. https://omim.org/entry/194300
  4. Vasudevan, B., Verma, R., Pragasam, V., & Badad, A. (2013). A rare case of woolly hair with unusual associations. Indian dermatology online journal4(3), 222–224. https://doi.org/10.4103/2229-5178.115524
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

BİRİNCİL SKLEROZAN KOLANJİT

Hilal Altay

Genel Bilgi, Genetik Değişiklikler/Etken Faktörler

Birincil Sklerozan Kolanjit(PSC) yaklaşık olarak 40’lı yaşlarda teşhis edilmekle beraber, bilinmeyen nedenlerden erkeklerde kadınlardan iki kat fazla sıklıkta görülmektedir. 

Resim1: https://drahmetdobrucali.com/primer-sklerozan-kolanjit/
  1. Belirti ve Semptomlar

Teşhis edilen hastaların çoğunda hastalığın hiçbir semptomu görülmemekte, fakat rutin kan testleri karaciğerdeki sorunları ortaya çıkarmaktadır. En erken görülen PSC semptomu aşırı yorgunluk (fatigue), karın bölgesinde rahatsızlık ve aşırı kaşıntıdır(pruritus). Durum kötüleştikçe, hastalıktan mustarip bireyler deride ve göz beyazında sarılık ve/veya dalakta büyüme(splenomegaly) gösterebilir. Biriken safra son aşamalarda karaciğere büyük zarar vererek kronik karaciğer hastalıklarına(siroz) ya da karaciğer yetmezliğine neden olur. Sindirmek için gerekli safraya erişilemediğinden, yağın vücutta parçalanması/emilimi gerçekleşemez. Bunun sonucunda, kilo kaybı ve yağ içerisinde bulunan ya da yağ içerisinde depolanan (yağda çözünen) vitaminlerin eksikliği ortaya çıkar. Örneğin yağda çözünen D vitamini kalsiyumu absorbe etmek ve bu doğrultuda kemikleri güçlendirmekten sorumludur. Bu vitaminin eksikliği PSC’ye sahip bireylerde kemik incelmesinin (osteoporoz) görülmesine neden olmaktadır.

  1. Genetik Görülme Sıklığı

Her 10,000 insanda 1 görülen bu hastalık, yılda yaklaşık olarak her 100,000 hastanın birinde teşhis edilebilmektedir.

  1. Kalıtım Paterni/Deseni

Hastalığın genetik paterni, hastalığın çeşitli ve çok sayıdaki genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi içerisinde olmasından dolayı tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalık aile içerisinde kümelenme eğiliminde olduğundan, herhangi bir aile bireyinin bu hastalığa sahip olması diğer aile üyelerinin de hastalığa sahip olma açısından riskli konumda olduğunu göstermektedir.

  1. Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

PSC, klinik belirtilere ve değişen karaciğer fonksiyon testlerine dayanılarak hastalıktan şüphelendiğinde, hastalığın karakteristiği olan safra kanalında darlık ve dilatasyon değişikliklerin görüntülenmesi amacıyla yapılan manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRCP) veya endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi (ERCP) ile tanı .

İmmünsüpresanlar ve şelatörler semptomları tedavi etmek ve komplikasyonları yönetmek için kullanılır, ancak bugüne kadar PSC’nin hastalık seyrini iyileştiren veya değiştiren hiçbir tıbbi tedavi bulunmamaktadır. Yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin yerine koyma tedavisi hastalarda sıklıkla görülen vitaminlerin eksikliğini gidermek için kullanılabilir. Karaciğer nakli hastalığı ileri seviyede olan hastalar için tek kesin tedavi yöntemidir ve hastaların çoğunda tanıdan 13-21 yıl sonra karaciğer nakli, ya hastalığın ilerlemesi ya da tedaviye dirençli bakteriyel kolanjit gibi hastalık komplikasyonları nedeniyle gerekmektedir. Safra tıkanıklığı semptomlarını hafifletmek için, safra darlıkların stentli veya stentsiz endoskopik dilatasyonu .

Resim2: https://drahmetdobrucali.com/primer-sklerozan-kolanjit/

Karaciğer nakli sonrası hastalığın seyri genellikle iyidir, ancak karaciğer nakli gerçekleştirilen PSC hastalarının % 10 ila %37’lik bir kısmında hastalık tekrarlayabilmektedir.

  1. Hastalıkla İlişkilendirilen Diğer Hastalıklar

PSC genellikle bağırsakların iltihaplanmasıyla bağırsaklarda açık yaralara(ülser) ve karın ağrısına neden olan iltihaplı bağırsak hastalığı (IBD) ile ilişkilendirilmektedir. Ama bu bağlantının nedeni hala anlaşılamamıştır. PSC hastalığından mustarip kişilerin yaklaşık %70’i IBD’nin en yaygın formu olan ülseratif kolit’e sahiptir. Bunun yanı sıra, PSC hastalığından mustarip bireylerin Tip 1 Diyabet, Çölyak ve Tiroid hastalığı gibi otoimmün hastalıklarına yakalanma şanları hastalığa sahip olmayan bireylerden daha fazladır. Otoimmün hastalıkları, bağışıklık sisteminin arızalanması sonucu vücut organ ve dokularına saldırması ile gerçekleşmektedir. PSC hastalığından mustarip kişilerin kansere, özellikle safra kanalı kanseri (Kolanjiokarsinoma), yakalanma riskleri de artmaktadır.

  1. Hastalığın Diğer İsimleri
  • PSC
  • Sclerosing Cholangitis
  1. Hastalık adına Yapılan Çalışmalar ve Kısa Özetleri

Flow Cytometry kullanarak Eksteen vd. organ donör kontrolleri ve diğer kronik inflamatuar karaciğer hastalıkları olan hastalara kıyasla primer sklerozan kolanjiti olan hastalarda karaciğer infiltre eden lenfositler (LIL’ler) üzerinde CCR9’un (604738) büyük ölçüde artmış ekspresyonunu bulmuştur. İmmünohistokimyasal ve Western Blot analizleri, normalde sadece timüs ve bağırsakta eksprese edilen CCL25’in (602565), PSC hastalarının karaciğerlerinde yüksek oranda eksprese edildiğini, ancak diğer karaciğer hastalıklarında böyle bir olayın gerçekleşmediği belirtildi. Laboratuvar ortamında CCR9-pozitif LIL’ler seçilerek CCL25’e taşınmıştır ve CCL25’lerin alfa-4 / beta-7 integrinleri aracılığıyla hareket halinde bulunmayan MADCAM1’e (102670) için tetiklenebileceği gözlenmiştir5. Eksteen vd., aktif enflamatuar bağırsak hastalığı sırasında bağırsakta aktive olan T hücrelerinin hem hepatik hem de mukozal endotelyuma bağlanma yeteneği ile efektör hücrelere farklılaştığını öne sürmüştür. Eksteen vd. bu çalışmalarında CCL25 ve MADCAM1’in PSC’de karaciğere mukozal CCR9-pozitif lenfositlerin alınmasında beraber çalıştıklarını öne sürmüştür.

Sheth vd., CFTR’nin (602421) işlev bozukluğunun, IBD’li bir hasta alt kümesinin neden PSC geliştirdiğini açıklayabileceğini varsaydı. PSC’li 19 hastada CFTR genotipini ve fenotipini IBD’si olan ve karaciğer hastalığı olmayan 18 hasta, 17 primer biliyer siroz hastası, 81 kistik fibroz hastası(CF; 219700) ve 51 sağlıklı kontrol ileriye dönük olarak değerlendirdiler. Moleküler ve fonksiyonel analizlerle gösterildiği üzere, PSC’de heterozigot durumda CFTR anormalliklerinin prevalansının arttığını buldular ve bu anormalliklerin IBD’li bir hasta alt kümesinde PSC’nin gelişimine katkıda bulunabileceği sonucuna vardılar. PSC hastalarının yüzde seksen dokuzu, 1540G varyantını (602421.0023) içeren genotipleri taşımakla beraber hastalık kontrollerinin% 57’sine kıyasla (p = 0.03) azalmış fonksiyonlu CFTR’a sahip oldukları anlaşıldı. 19 PSC hastasından sadece 1’inde ne CFTR mutasyonu ne de 1540G varyantı vardı. Nazal potansiyel fark testi ile değerlendirilen CFTR klorür kanal fonksiyonu, hastalık kontrolleri ve sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında PSC hastalarında medyan izoproterenol yanıtının azaldığını göstermiştir.

Takeda vd., bir monoklonal anti Dr (603612) antikoruuygulanmasının, B farelerinde spesifik olarak kolestatik karaciğer yetmezliği ve kolanjiyosit apoptozunu indüklediğini, ancak diğer fare suşlarında olmadığını bulmuştur. Trail (603598) – veya Dr-null B fareleri, genel safra kanalı ligasyonu ile indüklenen kolestaza nispeten dirençliydi7. Ek olarak, ortak safra kanalı ligasyonu, yabani tip farelerin kolanjiyositlerinde Dr ekspresyonunu artırarak onları Dr aracılı kolanjite duyarlı hale getirdi. Fare karaciğer örneklerinin histolojik görünümü, insan primer sklerozan kolanjitini . PSC’li hastalardan türetilen kolanjiyositler, kontrollere kıyasla DR5 ve TRAIL ekspresyonunda artış . İnsan örneklerinde kolanjiyositlerin apoptozu da gözlendi. Bulgular, sirotik safra hastalıklarında TRIAL / DR5 aracılı apoptoz için bir rol önermiştir.

Hastalık ile ilgili devam eden veya tamamlanmış laboratuvar deney çalışmalarına bu siteden ulaşılabilmektedir:

https://clinicaltrials.gov/ct2/resultscond=%22primary+sclerosing+cholangitis%22

KAYNAKÇA

  1. Primary sclerosing Cholangitis: MedlinePlus Genetics. (2020, August 18). https://medlineplus.gov/genetics/condition/primary-sclerosing-cholangitis/#causes adresinden alıntılandı.
  2. INSERM US14 — ALL RIGHTS RESERVED. (n.d.). Orphanet: Primary sclerosing cholangitis. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=783&Disease_Disease_Search_diseaseGroup=Primary-sclerosing-cholangitis-&Disease_Disease_Search_diseaseType=Pat&Disease%28s%29%2Fgroup+of+diseases=Primary-sclerosing-cholangitis&title=Primary+sclerosing+cholangitis&search=Disease_Search_Simple adresinden alıntılandı.
  3. Primary Sclerosing Cholangitis. (n.d.). https://omim.org/entry/613806#1 adresinden alıntılandı.
  4. Primary sclerosing cholangitis. (2019, September 12). https://rarediseases.org/rare-diseases/primary-sclerosing-cholangitis/ adresinden alıntılandı.
  5. Eksteen, B., Grant, A. J., Miles, A., Curbishley, S. M., Lalor, P. F., Hubscher, S. G., Briskin, M., Salmon, M., Adams, D. H. Hepatic endothelial CCL25 mediates the recruitment of CCR9+ gut-homing lymphocytes to the liver in primary sclerosing cholangitis. J. Exp. Med. 200: 1511-1517, 2004.
  6. Sheth, S., Shea, J. C., Bishop, M. D., Chopra, S., Regan, M. M., Malmberg, E., Walker, C., Ricci, R., Tsui, L.-C., Durie, P. R., Zielenski, J., Freedman, S. D. Increased prevalence of CFTR mutations and variants and decreased chloride secretion in primary sclerosing cholangitis. Hum. Genet. 113: 286-292, 2003.
  7. Takeda, K., Kojima, Y., Ikejima, K., Harada, K., Yamashina, S., Okumura, K., Aoyama, T., Frese, S., Ikeda, H., Haynes, N. M., Cretney, E., Yagita, H., Sueyoshi, N., Sato, N., Nakanuma, Y., Smyth, M. J., Okumura, K. Death receptor 5 mediated-apoptosis contributes to cholestatic liver disease. Proc. Nat. Acad. Sci. 105: 10895-10900, 2008.
Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

GENETİK BİR HASTALIK ZAMANLA BİR NADİR HASTALIĞI DOĞURDU

‘HASTALIĞIN İÇ ORGANLARA TUTULUM DURUMU VAR’

Hazal Sena Çelebi

Morfea Nedir?

Morfea, sıklıkla yalnızca deriyi etkileyen uzun seyirli nadir bir deri hastalığıdır. En sık görülen belirtileri; aktif dönemde leylak renginde, geç dönemde kahverengimsi olan ağrısız renk değişiklikleri ve deri kıvamında sertleşmedir. Hastalık kadınlarda 2-3 kat daha fazla görülür ve ortalama hastalık başlangıcı 40’lı yaşlardır. Nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır. Travma, radyasyon, ilaçlar, infeksiyonlar, genetik ve otoimmünite üzerinde durulmaktadır. Nedeni ne olursa olsun hastalık süreci, damarsal hasar ve deride elastikiyeti sağlayan bir protein olan kolajen üretiminin artışı ve yıkımının azalmasıyla ilerler. Morfea sıklıkla yalnızca deriyi etkiler. Bazı olgularda ise etkilediği deri alanının altındaki yağ, kas vb. dokular da etkilenebilir. Sıklıkla gövde ön veya arka yüzde yerleşirlerse de, yüz dahil tüm deri alanları etkilenebilir. Aktif lezyonlar, sıklıkla 2-15 cm büyüklüğünde merkezinde pigment değişiklikleri olan pembemsi mor, kenarları leylak renginde oval yamalardır. Zamanla daha açık tonda görünen merkezi kısım giderek sertleşir, kalınlaşır, kuru ve parlak bir görünüm kazanır. Etkilenen alanlarda zaman içerisinde kıllar ve ter bezlerinde de kayıplar gelişebilir. Kollar ve bacaklarda yerleştiklerinde doğrusal özellik kazanabilir. Deri altı yapıları tutarak hareket kısıtlılıklarına yol açabilir. Yüzü tutan şiddetli bir formunda, kas ve alttaki kemik yapılar da etkilenerek önemli görünüm sorunlarına yol açabilir.

Kaynakça

https://turkdermatoloji.org.tr/media/hasta_bilgilendirme/Morfea.pdf

Morfea hastalığına sahip nadir bir bireysiniz. Morfea hastalığı genetik kaynaklı bir hastalık mı?

Aslında normalde sedef hastasıyım. Sedef genetik bir hastalık. Annem de sedef hastasıydı. Sedef hastalığıyla alakalı olarak bu hastalığa yakalandım. Sedef bir cilt rahatsızlığı, morfea da öyle.

Morfea hastalığı ilerleyici bir hastalık mı?

Evet kesinlikle ilerleyici bir hastalık. Benim için de epeyce ilerledi, başladığından beri. Önce, karnımda iki daire şeklinde başlamıştı. Şimdi ise tüm vücudumu sarmış vaziyette. Bacaklarım, kollarım, sırtım…

Morfea hastalığının ilk bulguları hangi yaşlarda ortaya çıktı? Tanılandırmada zorluk yaşandı mı?

Altmışlı yaşlarımın başlarında diyebilirim. Sanıyorum ki altmış üç yaşımdaydım. Tanılandırmada ise zorluk yaşanmadı diyebilirim. Doktor tecrübeli olduğu için tanı hızlıca kondu.

Morfea hastalığının hayati tehlikesi var mı?

Morfea hastalığı zaten nadir bir hastalık ama hastalığa sahip bireylerde de nadir olarak hastalığın iç organlara tutulum durumu da var. Mesela benim dizlerimde sıkıntı var. Yere oturup kalkamıyorum. Ortopedi hekimine gittim ve muayene oldum. Dizlerimde herhangi bir şey olmadığını söyledi. Belki kas zayıflığı olabileceğini söyledi. Fazlasıyla hareketlerimi kısıtlıyor. Ellerimde, dizlerimde var. Genellikle eklemler biraz zor hareket ediyor.

Hastalığınız sosyal hayatınızı etkiliyor mu?

Biraz etkiliyor. Görünüş olarak genellikle kapalı olan alanlarda var ama yine de çok fazla olmasa da etkiliyor.

Hastalığın esnasında tedaviye ve bakım hizmetlerine ulaşmada zorluk yaşadınız mı ya da yaşıyor musunuz? Tedavileri sınırlı mı?

 Farklı tedaviler uygulandı şimdiye kadar. İlk yapılan tedavi fazla sonuç vermedi. Aslında anladığım kadarı ile hastalığın tam anlamda tedavisi yok. Baskılayıcı bir tedavi uygulanıyor. Belki tamamen geçmeyecek ama…

Morfea hastalığının yarattığı sorunlar nelerdir?

En belirgin sorun hareket kısıtlılığı. Eğilip kalkmada çok zorluk çekiyorum. Yatakta sağdan sola dönerken zorlanıyorum. Ellerimden ameliyat olmuştum fakat tam düzelmedi. Bir şeyleri kavramak zor oluyor.

Makbule Tezcan

Kategoriler
YAYIN YUKLENDI

KATARAKT- GLUKOM SENDROMU

Havva Berre Ayvaz

Genel Bilgi

Çok nadir görünen bu hastalık şu ana kadar üç ailede tanımlanmış olup sekiz kuşaktan etkilenen on iki kişiden bahsedilmektedir.1

Hastalığın Diğer İsimleri

Hastalığın herhangi farklı bir ismi bulunmamaktadır. 1

Hastalığın Tanımı

Katarakt-glokom sendromu, toplam bilateral konjenital kataraktın 10-40 yaşları arasında değişen ikinci derece glokom oluşumunun bir araya gelmesiyle karakterize olmuş bir hastalıktır. 1

Kalıtım Paterni/Deseni

Hastalığın kalıtımı otozomal dominant genlerle iletilmektedir. Hastalık yeni doğan döneminden itibaren ya da bebeklik döneminde görülebilir. 1

Hastalıkla İlişkili Genler

Hastalık, lensin ve gözün ön bölgesinin (segment) gelişimiyle alakalı bir transkripsiyon faktörünü kodlamakla sorumlu olan PITX3 geninin 10q25 bölgesinde var olan bir bozulmadan kaynaklanır. 1

PITX3 geninin önceki sembolleri ve adları

ASMD, ön segment mezenkimal disgenezi, eşleştirilmiş benzeri homeodomain 3, eşleştirilmiş benzeri homeodomain transkripsiyon faktörü 32

Teşhis Yöntemleri ve Tedaviler

Tedavi olarak katarakt klasik bir cerrahi operasyon ile tedavi edilebilir. Tavsiye olarak yıllık göz kaslarının verilen uyarılara cevap verip vermediğinin incelenmesi (Oküler tonusun) önerilir. Eğer hastalığın tedavisi doğru bir şekilde yapılırsa hastaların ileriki hayatları için olumlu tahminlerde bulunulabilirken, teşhiste gecikme körlüğe dahi yol açabilir. 1

Belirti ve Semptomlar

Herhangi bir belirti veya semptom kaydı bulunmamaktadır. 1

Genetik Görülme Sıklığı

Hastalığın yaygınlık oranı ‘<1 / 1 000 000’ ile ifade edilir. 1

Kaynakça

  1. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/OC_Exp.php?Lng=GB&Expert=162
  2. https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Genes.php?lng=EN&data_id=15097&Disease_Disease_Genes_diseaseGroup=Cataract-glaucoma-syndrome&Disease_Disease_Genes_diseaseType=Pat&MISSING%20CONTENT=paired-like-homeodomain-3&search=Disease_Genes_Simple&title=paired%20like%20homeodomain%203
Kategoriler
YUKLENDI

Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR’la nadir hastalıklarda erken tanının önemi ve çocukluk çağı romatizmal hastalıkları hakkında konuştuk

‘Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitiriyor.’

Hazal Sena ÇELEBİ

  1. Öncelikle şunları sormak istiyorum: Nadir hastalıklar nedir? Nadir hastalıklar ile ilgili önemli sorunlar nelerdir?

Öncelikle duyarlılığın için çok teşekkür etmek istiyorum. Nadir hastalıklar, adından da anlaşılacağı gibi toplumda nadir gördüğümüz, sıklık olarak bakarsak da 2000 kişiden daha azında görülen -böyle bir tanım var- hastalıklardır. Tabii yöreden yöreye, bölgeden bölgeye bu hastalıklar değişebiliyor. Çünkü, her yörenin ayrı bir rahatsızlığı var. Bunlardaki ana sorunu, ben bir “ Çocuk Romatolog”u olarak yanıtlamak istiyorum. Bu hastaların hastaneye, hekime, tedaviye ulaşabilme zorlukları, tanınabilirlik zorlukları ve diğer bulgularla birlikte geliyor. En önemli özelliği de bunlardır. Sizin de çalışmış olduğunuz genetik kökenli hastalıklar ve bu genetik kökenli hastalıkları gerçekten tanımak çok zor. Bunlarla birlikte uğraşmak, bunları takip etmekte çok zor. Farklı klinik bulgularda daha az gördüğümüz, toplumda görmeye alışık olmadığımız ortamlarda hep aklımıza gelmesi gereken bir noktadır burası.

2. Nadir hastalıklar genellikle çocukları mı etkiliyor?

Tabii, her yaşta görülebiliyor; böyle bir genelleme yok. Ama çoğunlukla genetik kökenli oldukları için bunların birçoğu küçük yaşlarda ortaya çıkıyor. Doğumla birlikte başlıyorlar. Doğumla birlikte başladıklarında da bu çocuklar doğdukları anda çeşitli bulgularla, çeşitli verilerle karşımıza gelebiliyorlar ve bunlar karşımıza geldiği zaman gerçekten ortaya çıkan belli noktalar oluyor çocukluk çağında. Bunların neredeyse yarısı beş yaşına gelmeden yaşamını da yitirebiliyor. Bu nadir hastalıkların çoğu, yaşamla da bağdaşamıyor ve ne yazık ki çocuklarımızı kaybediyoruz. Aslında bunları daha erken tanıyabilmiş olsaydık daha çabuk tedavilerini sağlayabilirdik. Ama bu, tek bir hekimin yapabileceği ya da tek bir kişinin yapabileceği bir şey gibi değil. Yani birçok insanın iç içe yapıp birçok insanın iç içe değerlendirebileceği bir durum olarak karşımıza geliyor.

3.Özellikle size sormak istediğim sorulardan birisi: Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları ve belirtileri nelerdir? Nadir olanlar özellikle.

Çok teşekkür ederim bu soru için. Çocukluk çağı romatizmal hastalıkları deyince gerçekten çok geniş bir kavramla karşı karşıyayız. Ve bu geniş kavramın içinde birçok veri karşımıza çıkıyor. Ne zaman düşünmeliyiz bunları? Bir kere ağrı hissetmek, hepimizin yaşadığı bir şey. Ama o ağrı dışında; hareket kısıtlılığı, yürüme zorluğu, eklemlerde şişlik ve kızarıklık gibi bulgular. Ya da bir çocuğun yaptığı en önemli eylem biliyorsunuz ki yaramazlıktır. Çocuğun yaramazlık yapamaması, yaramazlığını kaybetmesi, hareketlerini yapamaması çok önemli bir veri olarak karşımıza geliyor ve bunlarla birlikte ortaya çıkan bir durum oluyor. Onun dışında kontrol altına alınamayan ateşler, özellikle değişik cilt döküntüleri gibi bulgular aklımıza çocukluk çağı romatizmal hastalıklarını getirmeli. Tabii bunlar içinde ana grup olarak otoinflamatuar dediğimiz bir geniş grup vardır. Bunlar genetik geçişli olan hastalıklar ve genetik geçişli olduğu için de bunlar çocukluk çağında daha sık bulgularla birlikte karşımıza çıkabiliyor Hazal.

4.Çocukluk çağı romatizmal hastalıklarının tanı ve tedavisinde zorluk yaşanıyor mu?

Kesinlikle yaşanıyor. Bize ulaşmada, ilgili merkezlere ulaşmada bazen sıkıntılar oluyor. Ama bu sıkıntıları ortadan kaldırdığımız anda bunların birçoğunu da ortadan kaldırmış oluyoruz kolaylıkla. Yani hastalar bize ulaştığı anda daha sağlıklı olarak tedavilerini düzenlemiş oluyoruz ve bunlarla birlikte gidiyoruz. Tabii ki geldikten sonrası kolay. Ama ilaca erişimdeki sıkıntılar gibi birçok şeyi de bizler çabalayarak çözmeye çalışıyoruz.

4.Hasta ve hasta yakınlarının yaşamında erken tanı, doğru tedavi ve düzenli takibin önemi nedir?

 Üzerine de vurguladığın gibi Hazal, gerçekten çok önemli. Her hastayı ne kadar erken tanıyabilirsek o kadar başarılı oluyoruz tedavide. Yani erken tanımamız, erken olarak bunları değerlendirmemiz çok önemli. Tedaviye erken başladığımız zaman, erken tanıdığımız zaman -hastalıkta oluşabilecek iki ana grubumuz var. Birinci grup, hastaları aktif tutmak istemiyoruz; ikinci grup, hasar oluşmasın istiyoruz.- yani bizim en büyük korkumuz çocukların bu hastalıklardan ötürü hasar almaları. Yani hasar aldıkları zaman ciddi olarak etkilenmeler oluyor. Eklemleri etkileniyor, ortalama ömürleri 80 yıl olduğu için. Yani biz var olan eklemlerimizi 80 sene kullanabileceğiz demek bu. Bunlarda oluşan bir hasar, geriye dönüşsüz olabiliyor. Ve bu hasarın önlenmesi için çabalıyoruz, bütün amaçlarımız da bunun için.

5.Nadir hastalıkların -özellikle sizin branşınız için soruyorum- tedavisi mümkün mü?

Tabii ki tanıya göre değişiyor. Bu ülkede sağlıkçılar, sağlıkla uğraşanlar; işte bunlar genetikçiler, biyologlar, doktorlar, hemşireler… bütün sağlık çalışanlarının tek bir amacı var: Yaşamları boyunca, eğitimleri boyunca toparlamış oldukları bu iyiliği taşımak. İyiliği taşımak için çabalıyorlar, iyiliği taşımak için uğraşıyorlar. Ve iyiliği taşımak için yaptıkları çabalarla birlikte yürütüyorlar bu olayları. Ve bunlarla birlikte karşımıza çıkan bir bulgu oluyor. Ve bu yüzden biz hastaların birçoğunu tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama bu spesifik olarak hastalıktan hastalığa değişiyor. Her hastalığın farklı bulguları, farklı verileri olabiliyor. O yüzden de hastalık bazında konuşmak daha doğru oluyor. Hepsine elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Yarısını da tam olarak tedavi edebiliyoruz diyelim.

5.Nadir hastalıklarla savaşan hastaların ve hasta yakınlarının günlük hayatta yaşadığı zorluklar nelerdir, biraz bahsedebilir misiniz?

Gerçekten çok zor bir hayat. Düşünün hep hasta bir çocuğunuz olduğunu ya da hep hasta olduğunuzu… gerçekten yaşanması kolay bir şey değil. Tabii ki sıkıntılar çok büyük ve bunlara elimizden geldiğince bizler de yardımcı olmaya çalışıyoruz, bunların hepsini düzeltmeye çalışıyoruz. Bunların hepsini düzenlemeye ve toparlamaya çalışıyoruz. Gerçekten zorlu bir iş, bu hastalarımıza mutlaka hasta dernekleri aracılığıyla, diğer aracılarla da yardımcı olmak zorundayız. Ve bunlarla birlikte bunları toparlamak bizler için de rahatlatıcı bir etki yaratacaktır.

6.Az önce de derneklerden bahsettiniz. Nadir hastalıklar için kurulan dernekleri ve düzenlenen farkındalık projelerini yeterli buluyor musunuz -ülkemiz için-?

Bizim ülkede ben şu konudan adım gibi eminim: uzmanlık dernekleri, özellikle UDEK çatısı altında toplanan bütün uzmanlık dernekleri ellerinden gelen iyiliği hastalara taşımak için uğraşıyorlar. Ben” Çocuk Romatoloji Derneği” başkanıyım. Çocuk Romatoloji Derneği’nde ben ve arkadaşlarım, bütün çabamız hastalarımızın iyiliği için. Elimizden geleni gösteriyoruz. Yeterli mi? Tabii ki değil. Daha çok şey yapmamız gerekiyor. Hastalarımızı daha çok bilgilendirmemiz, ailelerimizi daha çok bilgilendirmemiz gerekiyor. Ve bunlarla birlikte güzel bir geleceğe çocuklarımızı taşımamız gerekiyor. Ama yaptığımız hiçbir şey hala yeterli değil. Hala daha çok yapacak işimiz var.

7.Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Hiçbir şey yok. Çalışmaya devam edin. Bence çalıştıkça her şey çok güzel olacak. Gerçekten bu ülkenin gençlerinden ben çok ümitliyim. Çok güzel şeyler yapacağınıza da adım gibi inanıyorum.

                                                             Prof. Dr. Özgür KASAPÇOPUR

Kategoriler
Uncategorized YAYIN YUKLENDI

DANDY- WALKER MALFORMASYONU

Deniz YILKI

Genel Bilgi

 Dandy Walker Malformasyon’unu (DWM) ilk olarak Sutton 1887 de tanımladı. Ardından Dandy ve Black Fan (1914), Tagart ve Walker (1942) bu alanda çalışmalara devam ettiler. Son olarak 1954’te Benda bu hastalığı Dandy Walker olarak tanımladı ve literatüre kazandırdı.

DWM beyinde bulunan beyincik ve arkasındaki 4. ventrikül olarak adlandırılan boşluğun gereğinden fazla genişlemesi ve loblar arasındaki boşluğun ve beyni besleyen kanalların tıkanması, daralması veya yok denecek kadar azalması sonucu beyin omurilik sıvısının (BOS) beynin arka kısmında yoğunlaşarak diğer bölgelere ulaşamaması veya yok denecek kadar az ulaşmasıyla beynin yeterince beslenememesi sonucu oluşan bir anormalidir. Bu sendrom genellikle doğumlarda veya fetüsün anne karnında yetersiz gelişmesi sonucu görülebildiği gibi ilerleyen çocuk yaşlarda da (3-4 yaş) ortaya çıkabilir. Hastalığın ilerleyen aşamalarında hidrosefali de oluşabilmektedir. Hidrosefali, kelimenin Latince kökeni olarak su (hidro) ve kafa (sefal) kelimelerinin birleşimidir, beyin içinde veya beyin çevresinde su birikmesi demektir. Yani beyin içi sıvısının artmasıyla beynin arka bölgesinde kiste benzer bir su toplanması oluşur bu kafa içi basıncında artmasını da tetikler. Beyinde dengesiz sıvı dağılımı ve fazla basınç sebebiyle düzensiz, çarpık ve daha geniş çevreye sahip kafatası şekilleri oluşur.

https://teachmeanatomy.info/wp-content/uploads/Surface-Anatomy-of-the-Ventricular-System.jpg

Resim 1: https://teachmeanatomy.info/neuroanatomy/vessels/ventricles/

4. ventrikül beyin omurilik sıvısının beyinden omuriliğe akmasını sağlayarak omurilik ve ona bağlı sinirsel iletim organlarının beslenmesine dolaylı yoldan yardım eder. 

Kamran Aghayev | Beyin Cerrahı | HİDROSEFALİ

https://freeflowmed.com/

Beynin 4. ventrikül denilen kısmının su toplaması (beyin omurilik sıvısının birikmesi) ve büyümesi, genişlemesi sonucu hidrosefali (hydrocephalus) oluşur ve bu da kafatasının aşırı büyümesine sebep olur.(Resim 2)

https://www.fetalhealthfoundation.org/wp-content/uploads/2015/10/dandy-Walker-1-300x153.jpg
Resim 3: https://www.fetalhealthfoundation.org/fetal-syndromes/dandy-walker-malformation/
Resim 4: https://jamaica-gleaner.com/article/health/20140917/taking-my-son-through-%E2%80%A6a-long-hard-journey-dandy-walker-complex

Semptomlar

Normal beyin ve DWM’li beyin yapıları kıyaslandığında DWM’li beyinin büzüştüğü ve sıkıştığı, beyinciğin çok küçüldüğü, orta beyinin şiştiği ve beyincik ile arka beyinin olması gereken yerin beyin omurilik sıvısı (BOS) ile dolu olduğu görülüyor.

Bu hastalıkta beyincik ve çevresi büyük ölçüde deforme olduğu için en belirgin semptomları; şiddetli baş ağrısı, motor uygulamalarında yavaşlık ve tam yerine getirememe, kas koordinasyonunda eksiklik, kusma, dengesizlik ve gözlerde koordinasyonsuzluktur. Ayrıca el ve ayaklarda fazla veya yapışık parmak oluşumu, anormal yüz şekilleri ve kas spazmları da görülmektedir. DWM sadece beyinle ilgili bir hastalık gibi görünse de hastalığın ilerleyen evrelerinde vücudun diğer sistemlerinde aksamalar, bozulmalar, yüz ve kafatasında anormali, kafa arkasında yumru oluşumu, zekâ geriliği ve vücut koordinasyonunun zorlaştığı görülür.

Resim 5,6: alformation%2F&psig=AOvVaw0ZX5CFT2nUHmbPyzsYErcg&ust=1641755522263000&source=images&cd=vfe&ved=0CAwQjhxqFwoTCIiiqZDuovUCFQAAAAAdAAAAABAN

Görülme Sıklığı ve Kalıtım Geni

Yaklaşık olarak 25,000 – 30,000 canlı doğumda bir görülme olasılığı olmakla beraber henüz bu konu hakkında çok net bilgiler mevcut değildir.

DWM’in baskın bir kalıtım geni yoktur. Hatta daha önce ailesinde bu hastalığı geçirmemiş bireylerde daha çok görülmektedir. DWM genetik faktörlerden çok çevresel faktörlere ve gelişme durumuna bağlıdır. Bu yüzden bu hastalığın çok net ve açık bir kalıtım geni bulunmamaktadır. 

Teşhis ve Tedavi

Genellikle belirtiler sonucu yapılan MRI ve Tomografi kullanılarak teşhis edilebilir. Anne karnındaki bebeğe DWM tanısı koyabilmek için ultrason ve MRI kullanılabilir.  

Dandy-Walker malformation: prenatal diagnosis and prognosis | SpringerLink
Resim 7: https://www.google.com/url?sa=i&url=https%3A%2F%2Flink.springer.com%2Farticle%2F10.1007%2Fs00381-003-0782- 5&psig=AOvVaw3RKgC_vEkrW5RRso0lHb9p&ust=1641754213386000&source=images&cd=vfe&ved=0CAwQjhxqFwoTCOjK_KXpovUCFQAAAAAdAAAAABAK

Bu hastalığın onaylanmış veya bunu tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bulunmamaktadır. Ancak DWM’li bireylerin psikolojik, sosyal, fiziksel her türlü tedaviyi ve rehabilitasyonu alması tavsiye edilir. Çünkü DWM’li bireylerin %50 si zihinsel yönden eksiklik yaşayanlardır. Dengede durmakta ve çeşitli aktiviteleri yapmakta güçlük çekerler. Özellikle fizik tedavi alınması kas ve motor yeteneklerini daha aktif, düzenli ve koordinasyonlu kullanmalarına yardımcı olur. Motor yeteneklerini daha aktif kullanmaları sosyal yaşantılarında onlara artılar sağlar. Ayrıca bu hastaların hastalığın seyrini gözlemlemek ve yeni yol haritaları çizmek için düzenli aralıklarla sürekli takip edilmesi gerekir. Eğer DWM hidrosefali(Hydrocephalus) ile birleşmiş bir durumdaysa bunun düzeltilmesi çok daha zordur. Çünkü kafa içi basıncı sürekli artarak kafanın daha da büyümesine ve beynin zarar görmesine ve deforme olmasına sebep olacaktır.

http://brainology.idirect.com/brainology/images/dandy_gross3.jpg http://brainology.idirect.com/brainology/images/dandy_gross1.jpg

Resim 8,9: http://brainology.idirect.com/brainology/devpath_11_dandywalker.html

Diğer İsimleri

  • Dandy-Walker kompleksi
  • Dandy-Walker kisti
  • Dandy-Walker bozukluğu
  • Dandy-Walker sendromu
  • DWM
  • DWS
  • Hidrosefali (Hydrocephalus), dahili Dandy-Walker tipi
  • Hidrosefali (Hydrocephalus,) iletişimsiz Dandy-Walker tipi
  • Luschka-Magendie gözenek tıkanıklığı

Nadir Görülen Bir Anomali: Dandy Walker Sendromu Nedir?

Resim 10: https://listelist.com/dandy-walker-sendromu-nedir/

Kaynakça

https://medlineplus.gov/genetics/condition/dandy-walker-malformation/

https://www.ninds.nih.gov/Disorders/All-Disorders/Dandy-Walker-Syndrome-Information-Page

https://www.orpha.net/consor/cgi-bin/Disease_Search.php?lng=EN&data_id=450&disease=Craniosynostosis-Dandy-Walker-malformation-hydrocephalus-syndrome&search=Disease_Search_Simple

https://rarediseases.info.nih.gov/diseases/8520/dandy-walker-malformation-with-intellectual-disability-basal-ganglia-disease-and-seizures

https://www.omim.org/entry/220219

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29797040/

https://jag.journalagent.com/vtd/pdfs/VTD_4_3_164_166.pdf

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2927792/

https://www.healthline.com/human-body-maps/fourth-ventricle#1

https://www.researchgate.net/figure/schematic-of-the-signs-and-symptoms-of-Dandy-Walker-syndrome_fig8_324685065